Connect with us

EKONOMİ

İspanya fiyat artışlarını nasıl yavaşlattı?

Birçokları için, artan yaşam maliyetleri en büyük endişe kaynağıdır. Dünya Ekonomik Forumu bu yıl enflasyonu küresel bir risk olarak görüyor. İspanya örneği, fiyat artışına karşı neler yapılabileceğini gösteriyor.

Yayınlanma:

|

Aylarca, İspanya’da market alışverişi eğlenceli değildi. Çoğu fiyat sadece bir yön biliyordu: yukarıya. 2022’nin sonunda, ekmek bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 15, zeytinyağı yüzde 25, süt bile yüzde 30 daha pahalıydı.

Yılın başından beri rahatlama

Yeni yıl, yeni şans: Solcu İspanyol hükümetinin yeni yardım paketi 1 Ocak’tan beri yürürlükte. Yarım yıl boyunca, temel gıda maddelerinde yüzde dört oranında indirimli KDV oranı tamamen ortadan kaldırılacak. Petrol ve makarna fiyatı bu süre zarfında yüzde on yerine yüzde beştir. Bu indirimlerin enflasyonu daha da frenlemeye yardımcı olması amaçlanıyor.

Ancak İspanya zaten diğer tüm Euro Bölgesi ülkelerinden daha iyi durumda. Aralık ayında enflasyon oranı yüzde 5,6; Almanya’da fiyatlar yüzde 9,6 arttı. İspanya Almanya’dan daha iyi ne yaptı?

Fiyat üst sınırındaki “İber istisnası”

Ekonomist José Carlos Díez, Mayıs ayında getirilen gaz-elektrik fiyat sınırının buna katkıda bulunduğuna inanıyor: “İlk biz olduk, çünkü fiyat sistemimizde elektrik tarifesi toptan satış piyasasına bağlıydı, bu da İspanyol tüketicilerin çok erken dönemde yüksek fiyatlar ödemek zorunda kaldığı anlamına geliyordu.”

AB farklı görse bile: “İspanya fiyat sınırını karşılayabilir çünkü ülke iyi bir gaz planlaması yaptı. Cezayir ile bir gaz boru hattımız var, Almanya’nın Rusya ile olduğu gibi, ama ek olarak – alternatifsiz değil. “

AB başlangıçta İspanya ve Portekiz’e “İber muafiyeti” verme konusunda isteksizdi, çünkü rekabetin çarpıtılmasından korkuyordu. İspanyol elektrik müşterileri açısından, bu istisna şimdi karşılığını veriyor: Geçen Kasım ayında, elektrik fiyatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 22 daha düşüktü.

Her şey ucuzlamıyor

Ve şimdi süpermarketteki indirimler: Bir litre zeytinyağının maliyeti artık ortalama 7.55 avro değil, sadece 7.21 avro. 2,59 Euro yerine bir kilo pirinç şimdi on sent daha az. Ve 500 gram üzüm 3.07 avroya satılıyor – Yılbaşı gecesinden önce 3.19 avro idi.

Bununla birlikte, henüz net olmayan şey, KDV indiriminin müşterilerle sonuçlanacağıdır. Ocak ayının ilk haftasında, tüketici koruma örgütü FACUA, Ulusal Rekabet Komisyonu’na yedi perakende zincirini kınadı. İndirimi geçemezlerdi. FACUA bu vergi indiriminin etkisini genel olarak yönetilebilir olarak görse bile, kuruluş fiyatları düzenli olarak gözden geçireceğini duyurdu.

Bir seçim yılında, muhalefetteki muhafazakar Halk Partisi (PP), katma değer vergisini azaltma fikrini iddia ediyor. Bununla birlikte, verginin et ve balık için aynı kaldığı gerçeğini eleştiriyor – ancak bu ürünler İspanya’nın mutfaklarında önemli bir rol oynuyor.

45 milyar € yardım paketi

Ancak her şey ucuzlamasa bile, sosyalist PSOE’li Başbakan Pedro Sánchez’in solcu hükümeti, İspanyollar için daha fazla mali enjeksiyon tahsis etti. Düşük gelirliler 2023’te bir defaya mahsus yıllık ikramiye alacak ve emekli maaşları artacak. Ve zaten bir önceki yıl, vatandaşlar kira freni, ucuz banliyö biletleri ve yakıt fiyatı sübvansiyonundan yararlandılar.

İspanya, kısmen şirketler için ek vergilerle finanse edilen çeşitli yardım paketlerine toplamda 45 milyar avro harcadı. Ve burada da, İspanya – gaz fiyat sınırına bakın – bir zamanlar Almanya’da ateşli bir şekilde tartışılan bir şeyi tanıttı: aşırı kar vergisi. Bankalar ve enerji şirketleri için iki yıl geçerlidir.

Seçim kampanyacılarının borçla finanse edilen faydaları?

İspanya’nın kriz karşıtı önlemleri, 2023 seçim yılı açısından borçla finanse edilen faydalar mı yoksa ekonomik açıdan mantıklı adımlar mı? Muhtemelen ikisinin bir karışımı. Ve en azından kısmen başarılılar. Genel olarak, İspanya ekonomisi son krizleri oldukça iyi atlattı.

Ancak ekonomist Díez, İspanya’nın enflasyondaki başarısına rağmen, Almanya’nın İspanya’dan öğreneceği çok az şey olduğuna inanıyor. Almanya da büyük yardım paketleri hazırladı. Gaz piyasasında durum farklı: “Almanya’nın İspanyol karma gaz modelini kopyalaması gerektiğini düşünüyorum. Boru hatlarına ihtiyacınız yok, ancak uzun zamandır gerçekleştirilmemiş olan LNG terminallerine sahip limanlara ihtiyacınız var. Bu ciddi bir hataydı.”

Diğer konularda, İspanya Almanya’dan daha fazla şey öğrenebilir: örneğin ulusal borç ve yüksek işsizlik. İspanya, Euro Bölgesi’nde yüzde 12,4 ile geriyi getirirken, Almanya yüzde üç ile başı çekiyor.

Kristina BokerARD Stüdyo Madrid

Okumaya devam et

EKONOMİ

Talebi Kısma, Arzı Artır: Enflasyonla Kalıcı Mücadele

Yayınlanma:

|

Ekonomik Kısır Döngüyü Kırmak: Talep Baskısı Değil, Arz Gücü

Türkiye ekonomisinde son yıllarda yüksek enflasyon kalıcı bir sorun haline geldi. Enflasyonun temelinde hem talep yönlü (talep artışından kaynaklanan) hem de arz yönlü (üretim maliyetleri veya arz kısıtlarından kaynaklanan) etkenler olduğu kabul edildi. Geleneksel olarak enflasyonu düşürmek için Merkez Bankaları faiz artışı gibi talebi kısarak fiyat baskılarını azaltmayı hedefleyen politikalar uygular. Ancak özellikle Gıda ve Enerji gibi kritik alanlardaki arz yetersizlikleri de fiyatları yukarı çeken önemli unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Bu analizde, talep daraltıcı ve arz artırıcı politikaların enflasyon üzerindeki etkileri karşılaştırılacak, Türkiye özelinde arz yönlü politikaların uygulanabilirliği değerlendirilecek, Tarım, Sanayi, Enerji ve Teknoloji alanlarında somut politika önerileri listelenecek ve bu politikaların kısa, orta, uzun vadede enflasyona muhtemel etkileri ortaya konacaktır.

Talep Daraltıcı ve Arz Yönlü Politikaların Enflasyona Etkisi

Enflasyonla mücadelede iki temel yaklaşım bulunmaktadır:

(1) Talep daraltıcı politikalar, toplam talebi azaltarak fiyat artışlarını dizginlemeyi hedefler; (2) Arz yönlü politikalar ise üretim kapasitesini ve arzı artırarak fiyat istikrarı sağlamaya çalışır. Aşağıdaki tabloda bu iki yaklaşımın enflasyon üzerindeki etkileri ve temel özellikleri karşılaştırılmıştır:

Kriter Talep Daraltıcı Politikalar (Örneğin yüksek faiz) Arz Yönlü Politikalar (Örneğin üretimi teşvik)
Amaç & Mekanizma Toplam talebi azaltarak enflasyonu düşürmek. Yüksek faiz, kredi kısıtları vb. araçlarla harcamaları kısılır. Üretim ve arzı artırarak fiyat istikrarı sağlamak. Teşvikler ve yatırım kolaylıklarıyla mal/hizmet arzını yükseltir, arz-talep dengesizliğini giderilir.
Örnek Araçlar Para politikasında faiz artırımı, Merkez Bankası sıkılaşması; maliyede vergi artışı veya kamu harcama kısıntıları. Üretim teşvikleri (vergi indirimleri, sübvansiyonlar), altyapı yatırımları, teknoloji yatırımları, düzenleyici engellerin azaltılması.
Kısa Vadede Enflasyon Etkisi Talep hızlıca frenleneceği için enflasyonist baskı kısa vadede azalabilir. Ancak eğer enflasyonun asıl kaynağı arz şokları ise, sadece talebi kısmak fiyat artışını tam durduramayabilir. Ayrıca yüksek faiz, maliyetleri artırarak belli koşullarda enflasyonu da tetikleyebilir. Arz artırıcı politikalar genellikle kısa vadede sınırlı etki gösterir. Yeni yatırımların ve üretimin devreye girmesi zaman alır. Hatta başlangıçta yatırım maliyetleri nedeniyle fiyatlar üzerinde belirgin bir düşüş hemen görülmeyebilir.
Orta-Uzun Vadede Enflasyon Etkisi Talep baskısı azaldıkça enflasyon düşebilir; ancak bu etkinin kalıcı olması için politikaların sürekli sıkı kalması gerekir. Uzun vadede talebi aşırı kısmak büyümeyi yavaşlattığı için enflasyon hedefe yaklaşsa da ekonomi potansiyelinin altında kalabilir. Arz kısıtları devam ediyorsa talebi kısmak sorunu tam çözemeyebilir. Üretim kapasitesi arttıkça ve verimlilik yükseldikçe enflasyon üzerinde kalıcı düşürücü etki ortaya çıkar. Orta vadede arz artışı gıda, enerji gibi kalemlerde fiyat istikrarı getirir. Uzun vadede ise ekonomik yapının güçlenmesiyle enflasyon düşük seviyelerde kalıcı hale gelebilir.
Büyüme ve İstihdama Etkisi İç talebin daralması ekonomik büyümeyi yavaşlatır, işsizlik artabilir. Yüksek faiz yatırım iştahını azaltarak potansiyel büyümeyi de düşürür. Düşen İstihdam nedeni ile Gelir Vergisi ve Tüketim Kaynaklı vergi kaynakları daralma gözlenir. Arz yönlü adımlar büyümeyi destekler veya en azından kısıtlamaz. Yeni yatırımlar ve üretim artışı istihdama olumlu yansır. Artan İstihdam nedeni ile Gelir Vergisi kaynakları artar.  Orta-uzun vadede hem enflasyon düşer hem de sürdürülebilir büyüme mümkün olur.

Türkiye Özelinde Arz Yönlü Politikaların Uygulanabilirliği, Zorlukları ve Fırsatları

Türkiye’de enflasyonla mücadelede son dönemde talep daraltıcı politikalara (TCMB’nin politika faizini %8.50’den kademeli 50’ye kadar yükseltmesi gibi) ağırlık verilse de, ekonomik yönetim arz yönlü tedbirlerin (Ticari Kredilerin daraltılması, baskılanan kur, KGF gibi kredilerin yenilenmemesi, GES’teki teşviklerin daraltılması… ) ikinci plana atmıştır. Arz yönlü politikaların Türkiye’de uygulanabilirliğini değerlendirirken hem mevcut yapısal koşulları hem de bu yaklaşımın önündeki zorluklar ve sunduğu fırsatları ele almak gerekir:

  • Uygulanabilirlik: Türkiye, genç nüfusu, çeşitli tarımsal üretim imkanları, sanayi altyapısı ve girişimci iş gücüyle arz yönlü politikalara zemin hazırlayabilecek bir potansiyele sahiptir. Enflasyonun önemli bir bölümünün arz kaynaklı olması, üretimi artırmaya yönelik adımların enflasyonla mücadelede etkili olabileceğine işaret etmektedir. Nitekim ekonomi yönetimi de uygulamada aksasa da 2024 itibarıyla programında, enflasyonu düşürürken yatırım, istihdam, üretim ve ihracatı artırmayı eşzamanlı hedeflediklerini açıklamıştır. SGK destekleri, İhracata verilen kur desteği bunun önemli göstergesidir. Bu, arz yönlü politikaların makro programın bir parçası haline geldiğini gösterir.

  • Zorluklar: Arz artırıcı politikaların en büyük zorluğu, etkilerinin zaman alması ve sürdürülebilirlik gerektirmesidir. Siyasi ve ekonomik döngüler içinde uzun vadeli reformları sürdürmek zor olabilir. Örneğin tarımda yapısal dönüşümler veya sanayide teknoloji yatırımları birkaç yıl içinde sonuç vermez; bu da sabırlı bir politika uygulaması gerektirir. Ayrıca, bu politikalar genellikle mali kaynak ister: Altyapı yatırımları, teşvikler ve sübvansiyonlar bütçeye yük getirebilir. Türkiye’nin yüksek kamu borcu veya bütçe açığı baskısı dönemlerinde bu harcamaları finanse etmek enflasyonla mücadele hedefiyle çelişmemelidir. Bir diğer zorluk, dış bağımlılıklar ve şoklardır; örneğin enerji arzını artırmak için yatırım yapsanız dahi kısa vadede petrol fiyatlarındaki küresel artış gibi dış şoklar enflasyonu yükseltebilir. Son olarak, yapısal reformların uygulanmasında bürokratik engeller ve çıkar gruplarının direnci de aşılması gereken önemli hususlardır (tarımda aracılar, ithalat lobileri, vb).

  • Fırsatlar: Doğru tasarlanan arz yönlü reformlar, Türkiye ekonomisi için uzun vadede çifte kazanç sağlayabilir. Tarım sektöründe modern sulama, gübre, tohum ve akıllı tarım uygulamalarıyla verim artırma potansiyeli yüksektir; bu sayede hem gıda enflasyonu düşebilir hem de Türkiye bölgesel bir tarım ürünü ihracatçısı haline gelebilir. Sanayide katma değeri yüksek üretime geçiş ve endüstri 4.0 teknolojilerinin benimsenmesiyle verimlilik artışı mümkün; bu da birim maliyetleri düşürerek fiyat istikrarına katkı yapar. Enerji alanında son yıllarda keşfedilen doğal gaz rezervleri ve artan yenilenebilir enerji yatırımları, ithal enerji faturasını azaltarak enflasyon baskılarını düşürme fırsatı sunuyor. Örneğin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ortaya koyduğu programda enerji ithalatını azaltarak cari açığı ve enerji maliyetlerini düşürmenin enflasyonla mücadeleye doğrudan katkı yapacağı belirtilmiştir. Teknoloji ve dijitalleşme ise tüm sektörlerde yatay bir fırsat alanı: Dijital dönüşüm yoluyla üretim süreçlerinin optimizasyonu, e-ticaret ile aracı maliyetlerinin azalması, kamu hizmetlerinde e-devlet uygulamalarıyla verimlilik, ekonomide genel fiyat seviyesini olumlu etkileme potansiyeline sahiptir. Dünya Bankası da Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme için iklim dostu tarım, sanayide yeşil dönüşüm, yenilenebilir enerjiye yatırım ve dijitalleşme adımlarını hızlandırmasının kritik olduğunu vurgulamıştır – bu adımlar aynı zamanda arz yönlü enflasyonla mücadele politikalarıdır.

Sonuç olarak, Türkiye’de arz yönlü politikaların uygulanması mümkün ve gerekli görünmekle birlikte, bunların başarıya ulaşması için kararlı bir reform iradesi, yeterli finansman ve zaman gerekmektedir. Mevcut ekonomi yönetimi, dezenflasyon programı kapsamında tasarruf ve verimlilik paketi uygulamak, bütçe kaynaklarını verimli alanlara kaydırmak ve yatırım teşvikli kredi programlarını genişletmek gibi arz yönlü adımlar atmaya başladığını duyurmuştur ama bu niyet pratiğe yeterince yansımamıştır. Bu adımların devamı ve derinleştirilmesi, enflasyonla kalıcı mücadelede kritik rol oynayacaktır.

Tarım, Sanayi, Enerji ve Teknoloji Alanlarında Arz Yönlü Politika Önerileri

Enflasyonu düşürmek amacıyla üretim ve arzı artırmaya yönelik somut politika araçları sektörel bazda şöyle özetlenebilir:

Tarım Sektöründe Arz Yönlü Politikalar

  • Tarımsal Üretimi ve Verimliliği Artırma: Tarımda modernizasyon ve verimlilik artışı enflasyonla mücadelede önceliklidir. Girdi maliyetlerini düşürmek ve çiftçinin üretim yapmasını kolaylaştırmak amacıyla gübre, tohum, yem gibi temel girdilerde sübvansiyonlar ve indirimler uygulanabilir. Özellikle üretimin artırılması, tarımsal girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve yerli üretime teşvikler verilmesi gıda fiyatlarındaki dalgalanmaları kontrol altına alacaktır. Tarımda akıllı sulama, modern ekipman kullanımı ve kaliteli tohum desteğiyle birim alandan alınan verim yükseltilebilir. Bu adımlar gıda arzını artırarak, örneğin temel hububat ürünlerinde arz-talep dengesini sağlamlaştırıp fiyat artışlarını dizginleyecektir. Nitekim gıda enflasyonunu düşürmek için tarım politikalarının bu yönde yeniden düzenlenmesi gerektiği uzmanlarca sıkça dile getirilmektedir. Ayrıca, ürün depolama ve lojistik altyapısının iyileştirilmesi (lisanslı depoculuk, soğuk zincir gibi) ile mevsimsel dalgalanmaların tüketici fiyatlarına etkisi azaltılabilir.

  • Arz İstikrarını Sağlama ve Pazar Yapısını İyileştirme: Tarım ürünlerinde fiyat istikrarı için arz sürekliliği önemlidir. Bu amaçla devlet, stratejik ürünlerde gerektiğinde ithalat-ihracat dengesini düzenleyerek (örneğin iç piyasada kıtlık riski varsa geçici ithalat kolaylığı, bolluk varsa ihracat teşviki) dalgalanmaları yumuşatabilir. Ayrıca, üretici birlikleri ve kooperatiflerin güçlendirilmesiyle çiftçilerin pazarlık gücü artırılarak aracılar nedeniyle oluşan fiyat yükselişleri engellenebilir. Hal yasası gibi düzenlemelerle tarım ürünlerinin tarladan sofraya daha az kayıpla ve makul maliyetle ulaşması sağlanmalıdır. Bu politikalar, hem çiftçinin gelirini hem de tüketicinin uygun fiyatla gıdaya erişimini güvence altına alarak enflasyonist baskıları azaltacaktır. Üretimin Merkezi ve Yerel olarak Planlanması ise bu alanda hayati önem taşır.

Sanayi Sektöründe Arz Yönlü Politikalar

  • Yatırım Teşvikleri ve Üretim Kapasitesini Artırma: Enflasyonla mücadelede sanayi üretiminin artırılması, özellikle talebin yüksek olduğu mallarda arz açığının kapatılması açısından kritiktir. Devlet, imalat sektöründe kapasite artıracak yatırımları teşvik etmelidir (vergi indirimi, uygun faizli uzun vadeli kredi, altyapı desteği gibi araçlarla). Örneğin ihracat potansiyeli yüksek veya ithalatı yüksek olan sektörlerde yeni fabrika kurulumları, makine-teçhizat yenilemeleri desteklenebilir. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın başlattığı Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi Programı bu tür yatırımları uygun finansmanla genişletmeyi amaçlayan bir adımdır. Böylece piyasada mal arzı artacağından, talep artışlarında bile fiyatlar daha ılımlı seyredebilir.

  • Üretim Maliyetlerini Azaltma ve Verimlilik Artışı: Sanayi işletmelerinin maliyet yükünü azaltıcı politikalar da fiyatlara yansır. Örneğin enerji, lojistik ve ara malı maliyetlerini düşürmek için özel önlemler alınabilir. Organize Sanayi Bölgelerinde enerji verimliliği programları, toplu alım anlaşmaları ile uygun fiyatlı girdi temini, navlun sübvansiyonları gibi adımlar düşünülebilir. Ayrıca teknolojiye yatırım ve dijital dönüşüm ile sanayide verimliliğin artırılması teşvik edilmelidir. Otomasyon, yapay zeka ve ileri imalat tekniklerini kullanan firmalara vergi teşviği gibi politikalar, uzun vadede toplam arzı yükseltirken birim maliyetleri düşürecektir. Sanayide yeşil dönüşüm de önemli bir arz yönlü politika alanıdır; enerji tasarrufu sağlayan ve AB gibi pazarlarda rekabet gücünü koruyan yeşil üretim yöntemleri, hem maliyet avantajı hem de sürdürülebilir pazar erişimi getirerek fiyat istikrarını destekler.

  • İthal Girdi Bağımlılığını Azaltma: Türk sanayisinin birçok dalında üretim için gereken ara mallar ve hammaddeler ithal edilmektedir. Kur şokları ve dış piyasadaki arz sorunları bu girdilerin fiyatını yükseltip içerde maliyet enflasyonuna yol açıyor. Bu nedenle, kritik girdilerin yurt içinde üretilmesini hedefleyen ithal ikamesi programları uygulanabilir. Örneğin petrokimya, gübre, ilaç ham maddesi, yarı iletken gibi alanlarda özel yatırım projeleri desteklenerek dışa bağımlılık azaltılabilir. Bu strateji, döviz kuru kaynaklı maliyet artışlarını uzun vadede engelleyerek enflasyona karşı tampon oluşturacaktır.

Enerji Sektöründe Arz Yönlü Politikalar

  • Yenilenebilir ve Yerli Enerji Üretimini Artırma: Enerji fiyatlarındaki artış, genel enflasyonu tetikleyen başlıca unsurlardan biridir. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltmak için yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırmak ve yerli kaynakları azami kullanmak temel politikadır. Yapılan bir araştırmaya göre, halihazırda lisansı alınmış güneş ve rüzgar enerjisi projeleri zamanında hayata geçirilmiş olsaydı, 2023 sonunda enflasyon oranı 13,8 puan daha düşük gerçekleşebilirdi. Bu çarpıcı bulgu, yenilenebilir enerjinin tüketici enflasyonunu düşürme potansiyelini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, rüzgar, güneş, hidroelektrik gibi kaynaklara dayalı elektrik üretim kapasitesini artıracak yatırımlar enflasyonla mücadeleye katkı sağlayacaktır. Yenilenebilir enerjiye verilen teşviklerin (YEKDEM vb.) sürdürülmesi ve bürokratik süreçlerin hızlandırılması öncelikli olmalıdır.

  • Doğal Gaz ve Petrol Arzını Güçlendirme: Türkiye son dönemde Karadeniz’de önemli doğal gaz keşifleri yaptı. Bu rezervlerin hızlı ve verimli bir şekilde üretime alınması, ithal doğalgaza olan bağımlılığı bir miktar azaltarak fiyat baskılarını hafifletecektir. Enerji arzını artırmak için yalnızca üretim değil, depolama kapasitesi de önemlidir. Doğal gaz depolama tesislerinin kapasitesini artırmak, kış aylarında talebin zirve yaptığı dönemlerde fiyat oynaklığını azaltacaktır. Ayrıca uzun vadeli ve sabit fiyatlı uluslararası enerji anlaşmaları (örneğin boru hattı gaz kontratları) enflasyona istikrar kazandırabilir. Bunun yanında, enerji dağıtımında kayıp-kaçak oranının düşürülmesi ve verimlilik artışı, etkin arz artışı anlamına gelir. Enerji verimliliği politikaları (binalarda ısı yalıtımı, sanayide tasarruf tedbirleri vb.) da enerji talebini düşürerek arz-talep dengesini rahatlatır ve fiyat üzerindeki baskıyı azaltır.

  • Enerji Piyasasında Rekabet ve Fiyat Mekanizmaları: Enerji sektöründe rekabetin artırılması da arz yönlü bir reformdur. Elektrik üretim ve dağıtımında piyasaya daha fazla oyuncu girmesi, şeffaf piyasa fiyat mekanizmalarıyla birlikte uzun vadede tüketiciye daha düşük fiyat olarak yansıyabilir. Doğal gaz piyasasında da LNG terminalleri ve depolama sayesinde esneklik kazanılması, arz güvenliğini artırarak fiyat şoklarını engelleyecektir. Tüm bu adımlar enerji kaynaklı maliyet enflasyonunu dizginlemeye yardımcı olur.

Teknoloji ve Dijitalleşme ile Arz Yönlü Politikalar

  • Dijital Dönüşüm ve Verimlilik Artışı: Teknolojik ilerleme, ekonomide toplam faktör verimliliğini artırarak aynı kaynakla daha fazla üretim yapılabilmesini sağlar. Bu da arz eğrisini olumlu yönde kaydırır. Türkiye’de hem kamu hem özel sektörde dijitalleşmenin hızlanması arz yönlü enflasyonla mücadele aracı olarak görülmelidir. Örneğin kamu hizmetlerinin e-devlet üzerinden sunulması, bürokrasiyi ve işlem maliyetlerini azaltır; lojistikte dijital platformların kullanılması, taşımacılık verimini yükseltip maliyet düşürür; sanayide yapay zeka ve otomasyon, üretim süreçlerinde hata payını ve maliyeti azaltır. Dünya Bankası’nın 2024-2028 Türkiye stratejisinde de dijitalleşmenin hızlandırılması, verimlilik ve hizmet kalitesi açısından kritik bir hedef olarak konmuştur.

  • Ar-Ge ve Yenilikçilik: Yüksek enflasyonu kalıcı olarak düşürmenin bir yolu da ekonomiyi daha yüksek katma değerli ve yenilikçi hale getirmektir. Bunun için araştırma geliştirme faaliyetlerine ayrılan kaynak artırılmalıdır. Özel sektörün Ar-Ge harcamaları vergi teşvikleriyle desteklenebilir; teknoloji geliştirme bölgeleri, teknoparklar genişletilip etkinleştirilebilir. Üniversite-sanayi iş birliğiyle yeni ürün ve üretim teknikleri geliştirmek, hem ihracatta rekabet gücünü artıracak hem de yurt içi piyasada yeni ve daha ucuz alternatifler sunacaktır. Özellikle savunma, yazılım, biyoteknoloji gibi stratejik alanlarda yerlileşme ve inovasyon, ithal ürünlere bağımlılığı kırarak fiyat istikrarına katkıda bulunur.

  • Eğitim ve İnsan Sermayesi Gelişimi: Teknolojik dönüşümün tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için nitelikli insan kaynağı gereklidir. Bu yüzden uzun vadeli bir arz yönlü politika olarak eğitime yatırım önem kazanır. STEM (fen, teknoloji, mühendislik, matematik) alanlarında eğitim kalitesini yükseltmek, mesleki ve teknik eğitimi çağın ihtiyaçlarına göre güncellemek gerekir. Böylece yeni ekonominin ihtiyaç duyduğu mühendisler, teknisyenler yetişecek; bu insan kaynağı üretim süreçlerini daha verimli hale getirecektir. Verimlilik artışı da birim maliyetleri düşürerek fiyatların daha yavaş artmasına yol açar. Kısaca, insan sermayesinin geliştirilmesi enflasyonla mücadelede dolaylı ama güçlü bir araçtır.

Yukarıda listelenen politikalar, farklı sektörlerde arzı artırarak enflasyonla mücadele etmeyi hedeflemektedir. Bu adımların birçoğu Orta Vadeli Program ve kalkınma planlarında da yer alan yapısal reform alanlarıyla örtüşmektedir. Örneğin OVP 2024-2026’de enflasyonu tek haneye indirme hedefiyle birlikte tarımda verimlilik, sanayide katma değer, enerjide yerlileşme ve dijital dönüşüm vurgulanmıştır. Dolayısıyla, politika önerilerinin hayata geçirilmesi mevcut stratejilerin devamı niteliğinde olacaktır. Yazılanların Reel Piyasaya yansıması hedeflenenin inandırıcılığını, gerçekçiliğini, ciddiyetini de ortaya koyacaktır.

Kısa, Orta ve Uzun Vadede Politika Etkilerinin Zaman Çizelgesi

Enflasyonu düşürmeye yönelik arz yönlü politikaların etkileri bir zaman çizelgesi perspektifiyle ele alındığında, kısa, orta ve uzun vadede farklı dinamikler gözlenir:

  • Kısa Vadede (0-1 Yıl): Arz yönlü tedbirlerin alındığı ilk dönemde enflasyonda belirgin bir düşüş hemen sağlanamayabilir. Çünkü yeni yatırımların üretime dönüşmesi zaman alır; tarla veya fabrika hemen ertesi gün ürün vermez. Bu süre zarfında enflasyon bir süre daha yüksek seyredebilir veya mevcut seviyelerine yakın kalabilir. Örneğin 2024 yılı için Türkiye’nin resmi enflasyon hedefi %33 iken, gerçekleşme tahmini politika revizyonları sonrası %41,5 olarak güncellenmiştir – yani kısa vadede dezenflasyon sürecinin yavaş olacağı öngörülmüştür. Kısa vadede talebi kısmaya yönelik adımlar (faiz artışı gibi) etkisini göstermeye başlasa da, arz yönlü adımların katkısı sınırlı ve dolaylı olacaktır. Yine de, ekonomi kurmayların güvenilir bir reform programı ortaya koyması beklentileri iyileştirerek fiyat artış hızını psikolojik olarak frenleyebilir.

  • Orta Vadede (1-3 Yıl): Arz tarafındaki politikalar meyvelerini vermeye başladıkça enflasyonda kademeli bir gerileme beklenir. Örneğin 2025 yılında Türkiye enflasyonunun %19-29 bandına inmesi hedeflenmektedir, bu da orta vadede önemli bir iyileşme anlamına gelir. Tarım politikalarında atılan adımların etkisiyle gıda enflasyonu yavaşlamaya başlayabilir; yeni ekilen tohumların ürünleri pazara çıktıkça gıda arzı rahatlar. Enerji yatırımlarının bir kısmı devreye girerse (örneğin yeni bir güneş tarlası üretime başlarsa veya gaz sahasından çıkarılan ilk gaz kullanıma sunulursa) enerji fiyatlarındaki artış hızı düşer. Sanayide kapasite artışına giden firmalar piyasadaki mal arzını artırdıkça, talepteki artışlar fiyatlara daha az yansır hale gelir. Orta vadede enflasyonun düşüş eğilimine girmesiyle birlikte beklentiler de toparlanır ve fiyatlama davranışları normalleşmeye başlar. Yani işletmeler sürekli yüksek enflasyon bekleyerek peşin peşin zam yapmak yerine, daha istikrarlı bir enflasyon ortamına göre fiyatlamaya geçer ki bu da dezenflasyon sürecini destekler.

  • Uzun Vadede (3+ Yıl): Arz yönlü reformlar tam anlamıyla etkisini gösterdiğinde ekonomi yeni bir dengeye kavuşur. Potansiyel büyüme hızı yükselmiş, yapısal sorunlar önemli ölçüde giderilmiş olduğundan, enflasyon kalıcı olarak düşük seviyelere iner. Türkiye için hedeflenen tek haneli enflasyon oranlarına (örneğin %7-9 aralığı) uzun vadede ulaşılabileceği öngörülmektedir. Bu dönemde tarımda sürdürülebilirlik sağlanmış, gıda fiyatları istikrarlı hale gelmiştir; enerji sepetinde yerli ve yenilenebilir kaynakların payı artmış, dış şoklara duyarlılık azalmıştır; sanayi yüksek katma değerli üretimle hem iç piyasayı doyurmakta hem de ihracat geliriyle döviz kazandırarak kur istikrarına katkı yapmaktadır. Teknolojik gelişmeler sayesinde verimlilik artışı, aynı mal ve hizmetleri daha düşük maliyetle üretmeye imkan vermekte, bu da fiyat seviyesini baskılamaktadır. Sonuç olarak uzun vadede enflasyon, klasik hedef olan %5-7 bandına veya daha altına çekilebilecek bir ortam oluşabilir. Bu aşamada Merkez Bankası da politika faizini kademeli olarak indirebilecek alanı bulur, böylece ekonomi düşük enflasyon-yüksek büyüme dengesine kavuşur.

Yukarıdaki zaman perspektifi, elbette ki varsayımsal ve hedef odaklı bir senaryodur. Arz yönlü politikaların başarıyla uygulanması halinde beklenen etkiyi anlatmaktadır. Gerçekte kısa vadede beklenmedik şoklar (doğal afet, jeopolitik gelişmeler, küresel emtia fiyatları gibi) hedefleri sekteye uğratabilir. Bu nedenle, ekonomi yönetiminin hem talep tarafını hem arz tarafını birlikte yönetmesi, gerekiyorsa kısa vadede geçici tedbirlerle (örneğin emtia sübvansiyonları, geçici vergi indirimleri vb.) enflasyon baskısını hafifletmesi, orta ve uzun vadede ise yapısal reformları kararlılıkla sürdürmesi kritik önem taşımaktadır. Nitekim Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dezenflasyon programında “yol haritamız çok net: enflasyonu düşürmek birincil öncelik” derken bir yandan da arz yönlü tedbirleri devreye aldıklarını ve bunların programın parçası olduğunu ifade etmiştir.

Arz yoksa Enflasyon bitmez

Türkiye’de yüksek enflasyonla mücadele, sadece geleneksel talep daraltıcı politikalara bırakılamayacak kadar çok boyutlu bir sorundur. Para politikası ile talep baskısını kontrol altına almak gerekli olmakla birlikte, özellikle enflasyonun önemli bir kısmının arz sorunlarından kaynaklandığı tespit edildiğinden, arz yönlü yapısal politikalar olmadan kalıcı başarı zor görünmektedir. Üretim kapasitesini artırmaya, verimliliği yükseltmeye, dışa bağımlılığı azaltmaya ve piyasaları rekabete açmaya yönelik adımlar, ilk etapta zahmetli ve zaman alıcı olsa da orta ve uzun vadede Türkiye ekonomisini enflasyon-belası sarmalından kurtaracak asıl çözüm yoludur.

Fiyatları Faizle Değil, Fabrikayla Düşür!

Özetle, talep daraltıcı politikalar kısa vadede hızlı sonuç almak için bir araçsa, arz yönlü politikalar da o sonucun kalıcı ve maliyetsiz olmasını sağlayacak tamamlayıcı unsurlardır. Türkiye özelinde tarımdan sanayiye, enerjiden teknolojiye kadar pek çok alanda arzı artırıcı politikaların hayata geçirilmesiyle, enflasyonun tek hanelere indirilebileceği ve fiyat istikrarının toplumsal refaha katkı sunacağı öngörülmektedir. Bu dönüşüm, kararlılık ve tutarlılıkla sürdürülen politikaların bileşimiyle mümkün olacaktır. Ekonomide arz-talep dengesini sağlamak, sadece faiz oranlarını ayarlamakla değil, aynı zamanda tarladan fabrikaya, madenlerden AR-GE laboratuvarlarına kadar uzanan geniş bir cephede yapısal gelişim sağlamakla başarılabilecektir. Türkiye’nin enflasyonla mücadele deneyimi de göstermektedir ki, arz yönlü stratejiler ihmal edildiğinde enflasyon sorunu tekrar baş göstermekte, ancak üretim ekonomisine odaklanıldığında fiyat istikrarı daha erişilebilir bir hedef haline gelmektedir. Ekonomik Enflasyon kısır döngüsünü kırmak için ortaya çıkacak sorunları ile birlikte sadece Talebi Baskılamak değil, Arz Gücünün önemi üzerine de kafa yormak gerekir. Tüketerek büyümede ülke kaynaklarının zamanla tükendiğini de görürsünüz.

Sonuç yerine

Neymiş, “talebin önünü kesemediğimiz için enflasyonu düşmüyormuş”… Soru basit, baskılayamadık dediğiniz Talep kimden geliyor. Talep dediğin, yıllardır gelirini kıstığın işçi, memur, köylüden, emekliden gelmiyor! Gece gündüz üretim yapan sanayicilerden gelmiyor!
-Mevduata %50 verdiklerinden,
-KKM’cileden
-Dövizini bozdurup Fona yatıranlardan geliyor
Tam da yıllardır denilen noktadayız: “Yüksek faiz sebep, Talep sonuç” anlayalım artık! Her şehirde %5’lik üst gelir grubu zaten vardı ve yıllardı çarşı pazar, AVM, Cafe’ler dolu dediğiniz kesim de bunlardan oluşmaktadır.

Çare: Üreterek büyümede, üreterek enflasyonu düşürmede!

Erol TAŞDELEN – Ekonomist         www.bankavitrini.com

Kaynaklar:

  1. Kaplan, M. ve ark. (2024). Türkiye’de Enflasyonun Kök Nedeni Üzerine Araştırma. İbn Haldun Üniv. – Z Raporu Röportajı

  2. Vergi Dünyası Dergisi (2023). Türkiye’de Dezenflasyon Programı: Yeterli mi, Etkili mi? (Analiz Yazısı)

  3. Hazine ve Maliye Bakanlığı Açıklamaları (2025). Mehmet Şimşek’in Enflasyon Değerlendirmeleri – Hürriyet Bigpara

  4. Orta Vadeli Program (2024-2026) ve Ekonomi Koordinasyon Açıklamaları – Bloomberg HT

  5. Dünya Bankası Türkiye Ülke Raporu (2025). Türkiye Ekonomik Görünüm ve Strateji Belgesi

  6. SEFiA & APLUS Enerji Raporu (2024). Yenilenebilir Enerjinin Enflasyona Etkisi – İklim Haber Özeti

  7. Mahfi Eğilmez (2020). Enflasyon Nasıl Düşürülür? (Kişisel Blog)

  8. TCMB, TOBB, İSO, TÜİK, BDDK verileri

************

Faizle Enflasyon Düşmez: Çözüm Üretimde!

Enflasyonun Gizli Aktörleri: Kimler Tüketiyor?

Okumaya devam et

Ali Coşkun

Patrona Uyarı: Banka Kredileri, Özkaynak Değildir

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bir çok şirkette hâkim olan bir anlayış var. Sipariş varsa satış vardır, satış varsa büyüme vardır, büyüme varsa işler yolundadır. Bu durum umut verici görünse de arka plandaki finansal gerçekler çoğu zaman ihmal ediliyor. Özellikle büyümenin tamamen banka kredileriyle finanse edildiği şirketlerde bu durum ilerleyen dönemlerde ciddi sorunlara yol açıyor.

Bilançoların %70’i banka borçlarından oluşmaktadır. Şirketlerin çoğu kısa vadeli banka kredileriyle günlük operasyonlarını döndürmeye, uzun vadeli yatırımları ise işletme sermayesiyle karşılamaya çalışıyor. Bu yapısal sorun, finansmana erişimin iyice kısıtlandığı, bugünkü gibi yüksek faizli bir ortamda daha da riskli hale geliyor.

Bugün TL faiz oranları basitte %55 – 60’lara dayanmış durumdadır. Bileşiği ise tefeci faizlerine gelmektedir. Bu faiz oranlarıyla mevcut kredi borçlarının çevrilmesi, ödenmesi neredeyse imkânsız hale gelmiştir.

Peki, neden şirketler bu kadar fazla banka kredisi kullanıyor?

Çünkü çoğu patron için kredi bir tür “ öz sermaye ” gibi görülüyor. Oysa bu en büyük ve en tehlikeli yanılgılardan biridir.

Kredi, bir finansman aracıdır. Örneğin tedarikçiden alınan vadeli mal gibi bir gün ödenmesi gereken bir borçtur. Sermaye değildir. Ortakların koyduğu, özkaynak hiç değildir.

Kredi riski, şirkete değil bankaya aittir sanılıyor ama durum tam tersidir.

Üstelik bu kredi bağımlılığı, iş dünyasında “büyüme tutkusu” ile birleşince daha da tehlikeli hale geliyor. Patron sipariş almanın heyecanıyla yeni yatırımlara koşuyor, üretim kapasitesini artırıyor, yeni makineler alıyor ama bu harcamaların tamamı krediyle finanse ediliyor.

Satışlar artsa da kârlılık aynı oranda artmıyor. Çünkü artan faiz yükü, nakit çıkışlarını eritiyor. Firma büyüdükçe özkaynağı zayıflıyor, borç/özsermaye oranı bozuluyor ve finansal yapı kırılgan hale geliyor.

Bugün konkordato ilan eden firmaların çoğu “büyüme dönemlerinde” kontrolsüz borçlanan firmalardır. İşler iyi giderken alınan kredilerin geri ödemesi, ekonomi yavaşladığında ya da faizler bugünkü gibi yükseldiğinde imkânsız hale gelir. Aslında ortada bir krizden çok kötü yönetilen bir finansman yapısı vardır.

Büyüme ciro ile ölçülmemelidir. Karlılık, nakit akışı, özkaynak karlılığı, borç çevirme oranı gibi göstergelerde önemlidir. Aksi halde bilançosu hormonlu şişmiş, borç yükü altında ezilen firmalarla dolu bir ekonomik yapı oluşur.

Ve bunun en temel sebebi şudur:

Kredinin, özkaynak olmadığı gerçeğinin farkında olunmamasıdır.

Patronlar artık şunu net bir şekilde anlamalı ;

Kredi bir borçtur. Bir gün geri ödenmek zorundadır. Kâr etmeyen, nakit sağlamayan bir yapının borçla büyümesi sürdürülebilir değildir.

Bu yolun sonu konkordatodur, iflastır.

Finansal disiplini olmayan bir büyüme çöküşün habercisidir.

İş dünyasının yaşaması için “krediye değil, kârlılığa” odaklanan bir zihniyet değişimi şarttır.

Özkaynak olmadan büyümek temelsiz bina yapmaya benzer. İlk sarsıntıda yıkılır.

Ali ÇOŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
bankeralicos@gmail.com

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

DOLAR KRİZİ NESIL ORTAYA ÇIKAR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dolar krizi, bir ülkenin yerel para biriminin ABD doları karşısında hızla değer kaybetmesiyle oluşan ekonomik durumdur. Bu kriz; döviz kıtlığı, borç ödeme güçlüğü, sermaye kaçışı ve yüksek enflasyon gibi ciddi ekonomik sorunları beraberinde getirir. İşte dolar krizinin nasıl ortaya çıktığına dair temel nedenler:

1. Cari Açık ve Dış Ticaret Bağımlılığı

  • Ülke, ithalata ihracattan fazla para harcıyorsa sürekli dolar ihtiyacı doğar.

  • Bu açık sürdürülemez hale geldiğinde dolar bulmak zorlaşır ve kriz tetiklenir.

2. Yüksek Dış Borç ve Vade Baskısı

  • Kamu veya özel sektörün yüklü miktarda dolar cinsinden borcu varsa ve bu borçların vadesi gelmişse;

  • Dolar bulmakta zorlanan ülke ödeme güçlüğüne düşer ve piyasa panikler.

3. Merkez Bankası Rezervlerinin Erimesi

  • Merkez Bankası döviz rezervlerini düşürdüğünde güven kaybı yaşanır.

  • Özellikle rezervlerin swap gibi “emanet” paradan oluştuğu ortaya çıkarsa, yatırımcılar dolara hücum eder.

4. Sermaye Kaçışı ve Güven Erozyonu

  • Yatırımcılar ülkeye olan güvenini yitirdiğinde (hukuksuzluk, keyfi kararlar, faiz baskısı vs.) dolar cinsinden varlıklarını yurt dışına çıkarır.

  • Bu talep doları fırlatır.

5. Kur Korumalı Mevduat ve Dövize Endeksli Politikalar

  • Devletin doları bastırmak için kullandığı geçici araçlar (örneğin KKM) sürdürülemez hale geldiğinde şok yaşanır.

  • Kur üzerindeki “baskı” bir anda patlayabilir.

6. Enflasyon ve Faiz Uyumsuzluğu

  • Yüksek enflasyona rağmen faiz düşük kalırsa yerli para değer kaybeder, insanlar dolara yönelir.

  • Dolarizasyon artar, kriz riski büyür.

7. Küresel Etkiler (FED Faiz Artışı vb.)

  • ABD Merkez Bankası (FED) faiz artırdığında, gelişmekte olan ülkelerden dolar çıkışı başlar.

  • Türkiye gibi kırılgan ekonomilerde bu ciddi sarsıntılar yaratır.

Örnek: 2021-2022 Türkiye Dolar Krizi

  • TL’nin değer kaybı, düşük faiz ısrarı, KKM uygulaması, Merkez Bankası’nın rezerv satışı gibi politikalarla birleşerek krizi tetiklemişti.

  • Kur bir günde %10-15 sıçramıştı.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.