Connect with us

GÜNDEM

Jenerasyonlar Arası Çatışma Manifestosu

Yayınlanma:

|

M.Ö. 500’lü yıllarda İzmir Efes’te yaşamış ünlü Yunan filozof Herakleitos’un bir özdeyişiyle girişi yapayım: Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.

Ben 35 yaşındayım. Y kuşağına mensubum. Evimize ilk bilgisayar 1996 yılında, ben daha altı yaşındayken alındı. O zaman bile, bundan yaklaşık 30 yıl önce, bilgisayar kullanabilene ilah gözüyle bakılıyordu. Bugün hazırlanan özgeçmişlerde neredeyse otomatik olarak “beliren” Microsoft Office programları o zamanlar yeniydi ve herkes için kapalı kutuydu. Günümüzde, en azından basit düzeyde Word, Excel vs. kullanamayan kişiler artık adam yerine bile konmuyor. Randy Smith’in 1989 yılında çektiği 107 dakikalık “Microsoft Word Tutorial” başlıklı video dünyanın en sıkıcı videosu seçilmiş, insanlar uyumalarına yardımcı olması için dinliyor (izlemiyor bile). X jenerasyonu için bu bir sorun değildi. Y için sorun. Z için ise gülünç…

Değişen sadece teknoloji değil. Aynı zamanda insanların tavır ve davranışları. Ben sosyolog değilim ama, her yeni jenerasyonun kendi alt kültürünü oluşturduğunu ve bunun gerek üst gerekse alt jenerasyonlar tarafından benimsenmediğini düşünüyorum. Bu benimsenmeme durumu X ile Y jenerasyonları arasında had safhada. Y ile Z arasında ise çok daha az. Benimsenmeyince, ortaya hazımsızlık çıkıyor. “Ben ondan çok daha tecrübeliyim. Nasıl onun kadar iyi yapamam?!” düşüncesi kişiyi için için yemeye, çürütmeye başlıyor. Doğal olarak, bu hazımsızlık karşı tarafa yansıtılıyor. En ufak söz batmaya başlıyor. Nerede ve hangi sektörde çalışırsanız çalışın, eğer üstlerinizle aranızda jenerasyon farkı varsa, çok büyük bir ihtimalle aynı dili konuşmuyorsunuz. Aynı dili konuşmamanın sonuçları var. Ama geri adım atmak yok.

Gündelik iş hayatından farazi bir örnek vereyim:

Varsayalım ki bir şirkete mutat işlerde çalışanlara yardımcı olacak bir program satın alınacak. Bu programın satın alınması için koca bir ekibe sayfalarca rapor yazdırılıyor. Ekip kullanılan yöntemlerin matematiksel boyutu gibi son derece teknik, kafa karıştırıcı detaylarla boğuşturuluyor. İşin vahim tarafı, raporu okuyacak kişinin konuyla ilgisi alakası yok. Biri isyan edip de “Biz bu gereksiz detaylarla neden uğraşıyoruz?” dediği anda, savunma hazır: “Ben öğrenin diye yapıyorum”.

Açık konuşayım: Bilgi çağındayız, bilgi alışverişi artık neredeyse bedava, bilgiye erişim geçmişte hiç olmadığı kadar kolay. Sadece öğrenmeyi istemeniz yeterli. Neredeyse doğduğu andan itibaren eline akıllı telefon tutuşturulan, interneti hayatının bir parçası haline getirmiş bir nesle korkutarak, sindirerek, stres altına sokarak bir şey öğretmeye çalışmak en hafif tabiriyle faydasız bir eylemdir.

Peki sonuç ne? Programın satın alınıp alınmayacağı hâlâ belirsiz. Canından bezmiş bir ekip. Şikayetin bini bir para. “Bak dikkat et, piyasa kan ağlıyor, uyum sağla” tarzında ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışan üstü kapalı tehditler.

Burada bir parantez açayım: (Hayır, mesele para değil. Programın aylık kullanım ücreti dışarıda bir öğle yemeği parası. Mesele veri güvenliği gibi de değil. Neticede binlerce kurum tarafından kullanılıyor. Mesele, karar veren mekanizma ile kararı uygulayacak kişiler arasındaki jenerasyon farkı. Bir tarafın işi sürekli sündürmesi, diğer tarafın ise sonuç odaklı düşünmesi. Bir tarafın gelişime kapalı olması. Diğer tarafın ise algı kapılarının ardına kadar açık olması…)

Tecrübenin asla aşağıya üstünlük kurmak için kullanılmaması gerekir. Tersine, olası hataları engellemek ve verimliliği arttırmak için bir katalizör olmalı. Aksi taktirde sorunlar kördüğüm olur. İletişim kopar. Diplomasinin bittiği yerde ise savaş başlar.

Peki çözüm nedir? Kesinlikle tepki gösterip alt jenerasyonla çalışmamak değil. Bunun çözümü, günümüz dünyasının onların dünyası olduğunu kabullenmek ve mümkün olduğu kadar kenara çekilmek. Ayak uyduramayan kabullenmek zorunda. Kabullenmeyip çatışan, savaşı kaybedecek. Yeniliğin önünde duramayacak. Peki ne yapmalılar? Çok basit: Yolumuza ışık olmalılar. Bu piyasada öyle muazzam insanlar tanıdım ki, ufkumu genişletmek için onların omuzlarına tırmanmam yeterli oldu. Hasan Ersel bunlardan biriydi. Ahmet Burak Emel bir diğeri. Hakan Eken ise bir diğeri.

Tabii danışmanlık, nasihat, ışık derken fazla da abartmamak lazım. Sözü Muazzez İlmiye Çığ’a bırakalım: Sümer tabletlerinde “Bu gençlik nereye gidiyor?” yazısını gördüğümden beri, gençleri sorgulamıyorum.

Dünya tarihinde yalnızca bir avuç insan devir açıp devir kapamaya muktedir olabildi. Ama devir açıp devir kapayan bir şey daha var ki, çok daha kudretli: Zaman. Zaman, Y ve Z jenerasyonunun zamanı.

Noktayı Benjamin Franklin koysun: Değişmeye devam etmediğiniz an, bittiğinizin resmidir!

Barış Yalın Uzunlu-HBR

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

ABD ÇİN TİCARET SAVAŞININ ALTINDA NE YATIYOR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerdeki dengesizlikler ve rekabetin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu çatışmanın temel nedenleri şunlardır:​

  1. Ticaret Açığı ve Dengesizlikler: ABD, uzun süredir Çin ile olan ticaretinde büyük açıklar vermektedir. 2024 yılında ABD’nin Çin’e ihracatı 143,5 milyar dolar iken, Çin’den ithalatı 438,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve bu durum 295,4 milyar dolarlık bir ticaret açığına yol açmıştır. ABD, bu dengesizliği azaltmak amacıyla Çin’e karşı ek gümrük tarifeleri uygulamıştır.

  2. Fikri Mülkiyet Hakları ve Teknoloji Transferi: ABD, Çin’i Amerikan şirketlerinin fikri mülkiyet haklarını ihlal etmekle ve teknoloji transferini zorlamakla suçlamaktadır. Çin’in, yabancı şirketlerin ülkeye girişini kolaylaştırmak için teknoloji paylaşımını şart koştuğu iddia edilmektedir.

  3. Çin’in Sanayi Politikaları ve Devlet Destekleri: Çin hükümeti, belirli sektörlerdeki yerli şirketlere devlet destekleri sağlayarak küresel rekabette avantaj elde etmeye çalışmaktadır. ABD, bu tür desteklerin haksız rekabete yol açtığını ve serbest piyasa kurallarına aykırı olduğunu savunmaktadır.

  4. Kur Politikaları ve Rekabet Gücü: ABD, Çin’in para birimi yuanın değerini düşük tutarak ihracatta rekabet avantajı sağladığını öne sürmektedir. Bu durum, Çin’in ihracatını artırırken, ABD’nin rekabet gücünü zayıflatmaktadır.

  5. Teknolojik ve Jeostratejik Rekabet: Çin’in teknoloji alanındaki hızlı yükselişi ve “Made in China 2025” gibi girişimleri, ABD’nin küresel liderliğine meydan okuma olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, iki ülke arasındaki rekabeti daha da kızıştırmaktadır.

Bu faktörler, ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşının temel nedenlerini oluşturmaktadır. Her iki ülke de kendi ekonomik ve stratejik çıkarlarını koruma amacıyla çeşitli politikalar uygulamakta ve bu da küresel ticaret dinamiklerini etkilemektedir.

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

HOLLANDA’DA NE GÖRDÜK, NE DUYDUK? : GEZİ NOTLARI…

Yayınlanma:

|

Karımın iş ziyaretini oğlanın dönem arası tatiliyle çakıştırıp uçtuk Hollanda’ya. 28 Mart- 5 Nisan arası oğlana ve bana dokuz gün tatil. Üç saatlik uçak yolculuğu ile beş asır ileriye gittik. (En azından) şehircilik pratikleri bakımından. Dönüş uçağını beklerken kendi kendime sordum: Bu ziyaretten ne öğrendin? Çok geri bir ülkede yaşadığımızı (bir kez daha) anladım.  Evler, yollar, sokaklar bu kadar düzenli, temiz ve bakımlı mı olur! Sanırsın legodan yapılma kentler. Kartpostallardaki resimler gibi yapılar, sokaklar.  Bu yorumum ne taraflı ne de sadece bana ait. Gidip gören her gözün kolayca yapabileceği tespitler. Ve dönüp kendimize baktığımızda, “çok kalitesiz bir hayatı çok pahalıya yaşamak” da bizim payımıza düşen.

HAYRANLIK UYANDIRAN ŞEHİRCİLİK

İmrendirici kentler kurmuş Hollandalılar. Kanallar ve bisikletliler ülkesi. Bisiklet bir eğlenme ya da spor aracı değil. Arazisinin dümdüz olması hasebiyle günlük hayatın bir parçası; yaşlı, genç, çocuk, kadın, erkek herkesin en yaygın ulaşım aracı. Araba yollarının iki yanında bisiklet yolu ve yaya kaldırımlar var. Sokaklar, kaldırımlar sadece sağlam insan için değil, engellileri de sokağa çağıran bir biçimde. Bisiklet kullanamayacak kadar yaşlı insanlar tekerlekli yürüteçlerle sokaklardalar. Parklar park, imara açılmamış. Sadece bank ve çöp tenekeleri var. Çocuklar için oyun donatıları. Genel olarak yapılar kaldırımlara sıfır yapılmıyor. Kaçak kat yok. Önlerinde boş alan ya da yeşil alan var. Yapı herhangi bir sebeple yıkıldığında yıkıntılar yolları kapatmasın diye. Oysa deprem ülkesi de değil Hollanda. Yeraltından geçen atık su sistemlerine, yeraltına döşenmiş kablolara vb. erişim için yapılmış kapaklar öyle özenli yerleştirilmişler ki yolla hemzemin olmuşlar. Var mı, yok mu belli değiller. Türkiye’dekiler nasıl?

Elli bir yıldır Hollanda’da yaşayan bir arkadaşımızın apartman dairesinde kaldık. Dairesinin iç tasarımı ve kimi ayrıntıları dikkatimi çekti. Kaldığımız dairenin bulunduğu dört katlı apartman dikdörtgenler prizması şeklinde olup yapı doğu batı yönünde konumlandırılmış. Böylece, dairlerdeki bir oda ve mutfak sabah güneşini; öbür iki yatak odası ve salon da akşam güneşini alıyor. Batı yönündeki salon ile bir yatak odasının hizalarına gelecek şekilde iki geniş balkon var. Derinliği bir buçuk metre yakın ve korkulukları insana güven veren balkonlar. İstanbul’da yaşadığım apartmanın korkulukları dayanırsan kendini aşağıda bulacağın cinsten.

Evin iç mekan kullanımında asıl ilginç olansa şu: evin girişi(antre) küçük tutulmuş. Eve girer girmez solunuzda bir kapı var ki bu, banyonun kapısı. Dışarıdan, yağmurdan kaçıp eve girdiniz, ıslak halinizle, şemsiyenizle banyoya atabilirsiniz kendinizi. Banyonun içinden geçip mutfağa giriyorsunuz. Yani banyo antre ve mutfak arasında. Banyoya hem mutfaktan hem de girişten hemen sonra, yani koridordan erişim var. Mutfakta bir şey döküldü, kırıldı, temizlik malzemesine ihtiyacınız var, süratle banyoya erişip müdahale edebilirsiniz. Ayrıca, diyelim misafiriniz var, salonda yatırıyorsunuz, ama mutfakta işiniz var. Salondakiler rahatsız etmeden banyoya, oradan mutfağa geçebiliyorsunuz. Küçük tutulmuş giriş alanından içeriye, koridora devam ederken/geçerken bir kapı var ki bu da evdeki ısı yalıtımına destekliyor. Tahmin edebileceğiniz gibi banyonun içinde tuvalet yok. Tuvalet antreyi sınırlayan kapıyı geçtikten sonra sol tarafa düşüyor. Evin toplam üç odası ve salona da en yakın mesafede. Ayrıca, temiz ve atık su borularının geçtiği alanlar (banyo, mutfak, tuvalet) birbirlerine asgari mesafede tutulmuşlar.

EV TASARIMINDAKİ AYRINTILAR

Dokuz gün kaldığımız dairede bazı ayrıntılar var ki onlara da değinmek isterim. Daire kapısının eşiğinde mini bir rampa var ki bu eve tekerlekli sandalyeyle rahatça girmeyi sağlıyor. Mutfağın salona açılan kapısı ve antredeki bitişindeki kapının bir kısmı boylamasına, eni otuz santimlik şeffaf cam. Cam kısımdan içeriyi, kapıyı açmadan görebilmeyi sağlıyor bu cam kuşak. Evde üç duvarda, farklı derinliklerde gömme dolap var. Biri mutfak malzemeleri için. Pencereler geniş tutulmuş ve pencerelerin altında kaloriferlerin üstüne gelecek biçimde 25-30 cm genişliğinde raflar monte edilmiş. Yer kazandıran küçük ama etkili bir çözüm. Banyo ve tuvaletin kapı eşiklerinde hafif bir yükselti var ki bu, su basması halinde evin geri kalanına su yayılmasın diye. Tuvalet ve banyonun elektrik düğmeleri dışarıda değil, içerde.

Evleri daha kullanışlı ve güvenli hale getiren bu küçük dokunuşlardan bazılarına Anadolu’daki gezilerimde rastlamıştım. Mesela, Safranbolu’da, Mardin’de gezdiğim evlerde gömme dolap, pencere önlerine eşya konulacak raflar görmüştüm. Ancak şimdi yaşadığımız evlerde, yeni yapılan konut inşaatlarında neden böyle kullanışlı ayrıntılara yer verilmiyor? Bu soruya birçok açıdan cevaplar verilebilir. Herhalde bu denli kötü bir şehirlere ve kullanışsız ve güvenliksiz konutlara mahkum edilişimizin sebeplerinden biri de şehircilik, mimarlık alanlarında geleneğin kesintiye uğratılmasıdır. Tarihsel olarak bu alanlarda bilgi, birikim, tecrübeyi taşıyan insanları yok eder ya da ülkeden sürerseniz böylesi durumlara düşmek şaşırtıcı olmasa gerektir. Şimdi, bilgimiz de birikimimiz de yeterli seviyede, yurtdışında da o kadar inşaat yapıyoruz savunması yapılabilir, ama yurtdışında yapılan inşaatlarla, ülkede yapılanlar acaba aynı kalitedeler mi? Ya da kendi yurttaşına neden bu kadar kötü, kalitesiz, kullanışsız konutlar (mesela TOKİ konutları) yapıyorsunuz sorusu yanlış bir soru mu?

EMSAL BİR SOSYAL DEVLET

Buraya kadar anlattıklarım hemen hemen her gözün görebileceği şeyler. Şimdi de Hollanda’da yarım asrı devirmiş, orada emekliliğe hak kazanmış, evinde kaldığımız arkadaşımızdan duyduklarımıza kulak verelim. Türkiye’nin tersine, Hollanda sadece kağıt üstünde değil, uygulamalarıyla da gerçek manada bir sosyal devlet. Evinde kaldığımız arkadaş, sosyal devlet uygulamalarının zenginliği bakımından Hollanda’nın dünyadaki ilk üç ülkeden biri olduğunu söyledi. Örnekler verdi. Mesela, başka bir işte çalışıp emekli olsanız da olmasanız da 65 yaşına gelen herkese devlet emekli maaşı bağlıyor. İki emekli insan sadece devletten aldıkları emekli aylıklarıyla yaşayabiliyor. Ev kirası maaştan fazla değil. Arkadaşımızın kaldığı daire belediyenin. Mülkiyeti onun değil, ama ölene kadar evi kullanma hakkı var. Belediye evdeki onarım, düzenli bakım işlerini de üstleniyor. Tuvalet taşı, lavabo, bataryalar, mutfak tezgahı gibi parçalar, donatılar aralıklarla yenileniyor. Emekli insanlara belediye özellikle yardımcı olup ihtimam gösteriyor. Evlerine temizlik personeli gönderiyor düzenli aralıklarla. Diyelim evde büyük bir tamirat çıktı, evin boşaltılıp tamir edilmesi gerekiyor. Oturduğunuz ev tamir edilene kadar, belediye size yeni bir ev temin ediyor.

Ne yazık ki ve de pek de şaşırmayacağımız şekilde ne yazık ki oradaki bazı Türkiyeliler bu sosyal uygulamaları kötüye kullanıyor. Mesela, Hollanda’da oturmadığı halde sosyal yardım almayı başaranlar! Ya da Fethullahçılar adlı cemaatin Hollanda’daki ‘Siyah Okul’ projesi yoluyla Hollanda devletinden milyonlarca Euro teşvik alıp bu parayı eğitim ya da okula harcamak yerine ceplerine indirmeleri gibi. ABD’de ‘charter okullarında’ yaptıkları gibi.

GEZİP GÖRDÜĞÜMÜZ YERLER

Hollanda’da dokuz gün içinde ‘gördüklerim’ ve ‘dinlediklerimin’ böyle. Şimdi, yazımı biraz daha alışıldık bir gezi yazısına benzetmek istersem, gezdiğimiz yerlere kısaca değineyim. Gezip gördüğümüz yerler tahminim o ki bilinen, turistlerce de ziyaret edilen yerler. Bu yerler hakkında değişik mecralarda benzer bilgiler bulabilirsiniz. Bu yüzden, uzatmadan bir şeyler yazarsam, sırasıyla aşağıdaki yerleri gördük:

  1. Malieveld parkı: İlk gün Lahey’deki protestolara katıldık. Hollanda’da okuyan/yaşayan çoğu genç, büyük bir grup Erdoğan’ı Malieveld parkında protesto etti. Aynı gün Mini-Hollanda (Madurodam) denilen alanı ziyaret ettik. Hollanda’daki denizcilik, kanal yapımı ve tren taşımacılığına vurgu yapılmış. Zemini kumdan, içinde ahşap bir gemi de olan güzel bir oyun sahası var çocuklar için.
  2. Keukenhof lale bahçesi: On yedinci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndan götürülmüş lale çiçeğinin yurdu artık Hollanda. İçinde seyirlik bir yel değirmeni de olan, kanal gezintisi yapılabilen büyük bir lale bahçesini gezdik. Hem kapalı hem açık mekanlarda onlarca çeşit lale ve başka çiçekler gördük. Lale bahçesi üzerinden muazzam bir ekonomi yaratılmış. Mart’ın son haftasından Mayıs’ın ortasına kadar süren lale mevsiminde dünyanın dört yanından insan akıyor buraya. Biletler de ucuz değil.
  3. Rotterdam’da Euromast adındaki kuleye çıktık. Kanallar kentini bir de yükseklerden izledik. Ren nehri ve kanallar üzerine kurulu Avrupa’nın en büyük limanlarından biri Rotterdam’da. Nehir ve kanallar üzerinde yürüyen büyüklü küçüklü tekneler saat gibi çalışıyor. Kuleden sonra, Akdeniz ürünlerinin satıldığı bir semtte bir balıkçı dükkanında balık yedik. Buradaki düzen de dikkat çekici.
  4. Amesterdam’a da uğradık. Büyük kentlerde otopark hem büyük bir sorun hem pahalı. 3-4 saat kaldık, ayrılırken 32 Euro park parası ödedik. Büyük İstasyon (Amsterdam Central) çok güzel bir yapı. İstasyonun olduğu yer şehrin merkezi gibi. Feribotlardan çıkanlar, binenler, otobüs durakları, metrolardan inenler, binenler, bisikletliler; sanki herkes orada. Ancak bu kalabalığa, yaya, otobüs, taksi vs. trafiğine rağmen kaos ve karışıklık yok. Aynen yuvalarına yiyecek taşıtan karıncalarda olduğu gibi. Bir saate yakın süren dolmuş-tekneyle kanallar gezintisine katıldık. Kanal boylarındaki tarihi yapıların korunmuş olması ve bakımlı olmaları dikkat çekici.
  5. Kinderdijk adlı kasabaya gittik. UNESCO’nun 1994 yılında Dünya Kültürel Mirası olarak tescillediği yel değirmenlerin olduğu kasaba. Kanaldaki teknelerle ya da yürüyerek değirmenleri ziyaret ediyorsunuz. Değirmenler denizde su yükseldiğinde kabaran suyu denize doğru gönderiyor ve karanın sular altında kalmasını engelliyor. Bu işi yapan ve şimdi elektrikle çalıştırılan devasa pompalar var ama sitim ve elektrikli makineler bulunmadan önce farklı yönlere yerleştirilmiş değirmenler bu işi görüyormuş. Değirmenlerin gövdelerinin değirmenleri çalıştıran, bakımını yapan ailelerin evleri olduğunu öğrenmek ilginçti. Don Kişot’un değirmenlere açtığı savaşın hiç de kolay bir savaş olmadığını düşündüm gezerken. Değirmen kanatlarının biri çarpsa acillik olursunuz.
  6. Delft şehri de güzeldi. Burada da kanal gezisi yaptık. Üniversiteden mezun olan gençlerin bisikletlerini kanallara atmak gibi bir gelenekleri varmış. Teknede kaptanlık yapan 21 yaşındaki kadın her yıl kanaldan 500-600 bisiklet çıkardıklarını söyledi. Mahalle arasındaki bir parkı çok beğendik.
  7. Kaldığımız Rozenburg kasabasına yakın bir pazara da uğradık. Pazar Türkiye’de kurulan pazarlara benziyor. Nerdeyse her türlü ihtiyaç (yiyecek, giyecek, mutfak eşyaları vs.) var. Bir de fazlası var: çocuk kitapları satan bir tezgah gördüm pazarda. Pazarda kızarmış yağ kokusu eksik değildi. Ve iki şeyden geliyordu bu koku. Bizim sokaklarda en kolay, en yaygın bulduğumuz atıştırmalık simitse Hollandalıların Frits adını verdikleri patates kızartması. Pazardaki kokunun birinci kaynağı buydu. Sadece pazarda değil, kentin başka yerlerinde de patatesçiler önünde uzun kuyruklar gördük. Yağ kokusunun ikinci kaynağı ise kızartılmış nehir/deniz balıkları ve deniz ürünleriydi. Pazarcıların arasında Hollandalılar kadar, yabancılar da vardı. Türkiyelilerin satış yaptığı balık tezgahında levrek aldık. Çok lezzetli ve tazeydi. Levreğin lezzeti büyük olasılıkla deniz levreği olmasındandı. İnşallah bu yazımı okur ve onlara da teşekkür ettiğimi okurlar.
  8. Ev sahibimiz tam bir yemek ustasıydı. Yaşadığı yer Rozenberg yerel televizyonu için zamanında yemek programları yapacak denli usta bir aşçı. Sekiz gün boyunca hem gözümüzü hem midemizi doyurdu. Bir kez de buradan teşekkür ederiz. Yazımın ana temalarını da kendisi ve kıymetli hayat arkadaşıyla konuşmalarımızdan süzdüm. Ona da daveti, ev sahipliği için teşekkür ederiz ailecek.

Bitirirken….

Evinde kaldığımız arkadaşıma bodoslama bir soru da sordum: Hiç kötü şey yok mu bu ülkede? Soruma yalnızlık var, bir sürü insanın evinde kimsesiz, bir başına ölüsü bulunuyor, insanların çok bireyci, dedi. Ayrıca, ben de kasabayla şehirler arasında toplu taşımacılığın olmadığını, insanların arabaya bağımlı olduğu gözlemledim. Ancak yazımın başında da söylediğim gibi şehircilik pratikleri bakımından iki ülke arasında birçok şey kıyas bile kabul etmez. Bir de belediyenin bütçesini nerelere harcadığı konusu var, gerçek sosyal belediyeciliğin güzel örneklerini hala veriyor Hollanda.

İyi gezmeler, görmeler, düşünmeler…

Okumaya devam et

EKONOMİ

Kırmızı alarm: Ticaret savaşından stagflasyon felaketine!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Hatırlanacağı üzere, karşılıklı tarife planı, küresel mali piyasalarda hafta başı sert bir türbülans yaratmıştı. Panik tarzı işlemler büyük bir volatiliteye neden olurken, Asya borsalarında yaşanan düşüş tarihin sayfalarına geçti. Her çöküşte imdada yetişen FED’in bir noktada devreye girerek faiz indirimlerine başlayabileceği, akabinde ise piyasa tepkisinin Trump’ın geri adım attırmaya yöneltebileceği inancı dün sabah saatlerinde risk göstergelerinde önemli bir toparlanmaya neden olsa da, havanın dün akşamdan itibaren yeniden sertleştiğini görüyoruz!

Haber akışın takip etmekte çok zorlandığımızı da itiraf etmemiz gerekiyor. Bir önceki gün, ABD’nin Çin dışındaki tüm ülkeler için tarife planını doksan gün ertelemeyi düşündüğü yönünde haberin Beyaz Saray tarafından yalanlanması ardından dün ABD, Çin’den yapılan ithalata %50 ilave gümrük vergisinin (kümülatif %104) bugünden itibaren yürürlüğe gireceğini açıkladı! Trump yönetimi Güney Kore ve Japonya gibi müttefiklerle ticaret görüşmeleri planlarken, Çin’e yönelik sert vergilerde geri adım atmadığını görüyoruz. Çin bu hamleyi “şantaj” olarak nitelendirip direneceğini belirtirken, ABD tarafı müzakerelerde Çin’i önceliklendirmeyeceklerini ifade etti. Bu noktada Çin’in para birim Yuan’ı devalüe edip etmeyeceğine bakacağız.

Tarife haberlerinin ardından yön bulmakta zorlanan borsaların adeta başı dönerken, tüketiciler ise fiyat artışlarına karşı stok yapmaya başladığını okuyoruz. Türk insanı için aslında çok alışıldık bir durum: enflasyonist dönemde yarın bugünden her zaman daha pahalıdır! ABD borsaları dün açılışta kaydettikleri yükselişi koruyamarak geceyi %2 civarında düşüşle tamamlarken, en büyük 500 şirketin işlem gördüğü S&P500 endeksi Nisan 2024’ten bu yana ilk kez 5bin endeks seviyesinin altına geriledi.

Pasifiğin diğer ucunda ise, Japonya’nın gösterge endeksi Nikkei, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının şiddetlenmesi ve küresel büyüme endişeleri nedeniyle Wall Street’teki sert düşüşleri takiben bu sabah %3’ün üzerinde geriledi. Pazartesi günü %8’e yakın düşüşle son 1,5 yılın en düşük seviyesini gören endeks, Salı günü ise %6 oranında tepki alımlarına sahne olmuştu. Güvenli liman arayışıyla güçlenen YEN, ihracat odaklı Japon şirketler üzerinde ilave baskı yaratıyor. Asya genelinde bu sabah hâkim rengin koyu kırmızı olduğunu görüyoruz: Tayvan borsası %4’ün üzerinde sert satışlara sahne olurken, ABD borsalarının vadeli işlemlerinde de %2’ye yakın düşüşler yaşandığını not edelim.

Ticaret savaşlarının dünyayı durgunluğa sürükleyeceği beklentisi ile artan resesyon ihtimâli, dünyanın büyüme motoru olan Çin’in yavaşlayacağı beklentisi ile kendisini petrol fiyatlarında da hissettiriyor. Brent cinsi ham petrolün varil fiyatı son dört günde 75 dolardan 60 doların diplerine kadar gerileyerek %20 düşmek suretiyle son dört yılın dibine geriledi! Petrol fiyatlarının gerilemesi, Türkiye ve KKTC gibi net enerji ithalatçısı ülkelerin cari açık ve enflasyonla savaşında olumlu gelişmeler olarak ön plana çıktığını unutmamak gerekiyor.

ABD Hazine Bakanı Bessent, 10 yıllık ABD tahvil faizini düşürmeye odaklandığını açıkça belirtmesi, yatırımcıların hükûmetin önceliğinin yüksek hisse senedi fiyatlarından çok düşük borçlanma maliyetleri olduğunu düşünmesine yol açtı. Bu yaklaşım, Trump’ın ilk döneminde borsadaki yükselişleri sosyal medyada kutladığı tutumdan önemli bir sapmaya işaret ediyor. Nitekim Trump’ın 2 Nisan’daki gümrük vergisi açıklamasının ardından güvenli liman edası ile sığınılan 10 yıllık faizlerdeki düşüş kalıcı olamadı. Teoride, düşen faiz oranları hem işletmeleri hem de hanehalkını koruyarak aynı zamanda devasa kamu borcunun faiz yükünü hafifletebileceği görüşüne rağmen, son günlerde hisse senetlerinde trilyon dolarlık kayıplara rağmen, tahviller beklenen güvenli liman ilgisini çekemedi: 10 yıllık faiz bu sabah %4,50 seviyesine kadar çıkarken (bir kaç gün önce %3,85) bu da faiz indirimi çağrılarına rağmen piyasaların farklı bir rota izlediğini gösteriyor!

ABD ekonomisinin hâlihazırda resesyona girdiği düşünülürken, enflasyonun da kendisini unutturmaması sonrası tehlikeli bir kombinasyon olan stagflasyon riski doların elini daha da zayıflatıyor! Riskin oldukça yüksek boyutta olmasına paralel ğiyasalar dolardan süratle uzaklaşırken, DXY yeniden yönünü aşağıya çevirdi. EURUSD paritesi bir kez daha 1,10 seviyesini aşarken, bir diğer güvenli liman olan altının ons fiyatı ise psikolojik 3bin doların üzerinde işlem gördüğünü not edelim.

Dönelim Türk mali piyasalarına… Bayram tatili nedeniyle hafta başı açıklanan TCMB ve BDDK’nın haftalık verilerini, iş yoğunluğu nedeniyle bir gün geç yorumluyoruz. Parite etkisinden arındırılmış seriye göre, 28 Mart ile biten haftada, yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarında yaklaşık 0,4 milyar dolar azalma olmuş. Bir önceki hafta Türkiye siyasetinde yaşanan iklim değişikliği nedeniyle yaşanan türbülansta döviz mevduatları 5,9 milyar dolar artış kaydetmişti. Yurt içi yerleşiklerin döviz talebi hız kaybederken, para piyasası fonlarından çıkan paranın bir kısmı yükselen piyasa faizlerine paralel mevduata gittiğini anlıyoruz. Daha basit bir bakış açısı ile, risk artınca finansın en temel kuralı olan getiri beklentisi de artmış, yurt içi yerleşikler de fiyatın geldiği seviyeyi risklerle uyumlu görerek ürünü satın almış.

Öte yandan, söz konusu haftada, TCMB’nin brüt döviz rezervleri 7,7 milyar dolar ile büyük oranda azalırken, altın rezervleri ise fiyat artışından kaynaklı 1,1 milyar dolar artmış. Haftalık verilerin ötesinde, TCMB’nin net yabancı para pozisyonu 7 Nisan gününde yaklaşık 7,6 milyar dolar gibi ciddi bir büyüklükte azalmış. TCMB’nin siyasi cephede patlak veren türbülansla mücadelesinin küresel riskler ile birleşmesinin faturası oldukça ağır olmuş: 19 Mart tarihinde +59 milyar dolar olan net yabancı para pozisyonu yaklaşık 40 milyar dolar azalarak +19,3 milyar dolar seviyesine kadar geriledi! TCMB bir tarafta enflasyona geçişkenliği azaltmak adına kur oynaklığına karşı kurduğu defans hattını savunmaya devam ederken, TCMB’nin net fonlaması da, aşağıdaki grafikten görüleceği üzere Eylül 2024’den sonra ilk kez pozitif alana geçerek piyasadaki likidite fazlasının kuruduğunu (sterilize edildiğini) gösterdi. Haftalardır paranın ‘miktarı’ kısılırken, ‘maliyeti’ de faiz koridorunun üst bandı olan %46’dan geçtiğini hatırlatalım.

Yurt içi yerleşiklerin tansiyonu azalsa da, türbülansın yaşandığı haftada, yabancı toplam 3,5 milyar dolar Türk varlıklarında satış yapmış! Detaya inersek, hisse senetlerinde 0,7 milyar dolar, tahvilden 2,4 milyar dolar, eurobond cephesinden ise 0,5 milyar dolar satış olmuş! Yabancı indinde Türkiye’nin risklerini gösteren beş yıl vadeli CDS risk primi 357 baz puanın üzerinde ve son 1,5 yılın zirvesinde işlem görürken, USDTRY kuru ise 38,00 seviyesindeki defans hattında durmaya devam ediyor. Borsa İstanbul ana endeksi dün günü %0,7 yükselişle tamamladı. Ana endekste aşağıda 8,800 yukarıda ise 10bin endeks seviyesi sahanın çizgileri olarak görüyoruz; geçtiği yöne doğru hareketin ivme kazanacağını düşünüyoruz. Bültenlerimizde sıklıkla ifade ettiğimiz üzere, geçen haftalarda Türkiye cephesinde yaşanan siyasi gelişmeleri unutmamakla birlikte, konjonktürü Türkiye pozitif okuduğumuzun altını bir kez daha çizmek isteriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Trump ile görüşmesinde, Türkiye ile çatışma istemiyoruz dedi. Trump ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan övgüyle söz ederken, sorun olacağını düşünmediğini belirtti.

*TCMB Net Fonlaması
1744172702582faf35371cfa55d96e9956a9f32c3b_1_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Kaynak: altinpiyasa.com

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.