EKONOMİ
Küresel ekonomiye yön verecek 10 trend
The Economist dergisinin araştırma birimi Economist Intelligence, 2023 yılına ilişkin temel eğilim ve beklentileri mercek altına aldığı “The World Ahead 2023” özel sayısında, küresel ekonomiye yön verecek önemli trendleri ve sektörel beklentileri analiz etti.

Yayınlanma:
4 ay önce|
Yazan:
BankaVitrini
The Economist’in araştırma birimi Economist Intelligence, “The World Ahead 2023” özel sayısında küresel ekonomiye yön verecek önemli trendleri ele alıyor. Savaş ve pandeminin devam ettiği, enflasyonlu ve resesyonlu bir yıl olması beklenen 2023’e faiz artışları ve talepteki bozulma damga vuracak. Yatırımlar hız kesecek ve finansal istikrar önemli bir sınavdan geçecek.
Emtia fiyatlarının 2022 rekorlarından düşmesi öngörülüyor. Çin’in kısıtlamaları gevşetmesi imalatçıları ve turizm sektörünü sevindirecek olsa da, bu durum özellikle Avrupa için enerji krizini daha da derinleştirecek. Rekabette öne çıkmaya çalışan şirketlerin teknoloji yatırımları 2023’te de artmaya devam edecek.
2020 yılında COVID-19 pandemisiyle sarsılan küresel ekonomi 2023 yılına jeopolitik gerilimlerin hat safh ada olduğu bir seyirde giriyor. The Economist’in araştırma birimi Economist Intelligence tarafından hazırlanan 2023 özel sayısında pandeminin ve Ukrayna Savaşı’nın devam ettiği 2023 yılında küresel ekonomiye hangi trendlerin yön vereceği ve hangi sektörü nelerin beklediği inceleniyor.
2023, Economist Intelligence analizlerine göre tüm gözlerin Ukrayna Savaşı’nda olduğu, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerin büyük bir kısmında resesyon görülecek, savaşın devam etmesinin temiz enerjiye geçişi hızlandırdığı, Batılı ekonomilerin otokrat rejimlerin enerji kaynaklarına bağımlı olmaktan kurtulmaya çalıştığı, Çin’in kendi toprağı olarak gördüğü Tayvan’la “barışçıl yeniden birleşme” adımını atabileceği ve bunun Batı nezdinde bir işgal olarak algılanabileceği, Hindistan’ın nüfusunun Çin’i geçtiği, ABD’de iç siyasette 2024 seçimleri öncesinde kutuplaşmanın sürdüğü, jeopolitik ittifaklarda değişiklikler olabilecek, NATO’ya iki yeni üyenin katıldığı bir yıl olacak.
Economist Intelligence tarafından hazırlanan “The World Ahead 2023” özel sayısının kapağında yer alan liderler araştırma biriminin 2023’e damga vuracağını öngördüğü konularla da birebir örtüşüyor: Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky, ABD Devlet Başkanı Joe Biden, Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen ve Avrupa Birliği’ndeki çatlakları artırmasından endişe edilen aşırı sağ İtalya Başbakanı Giorgia Meloni… Küresel ekonominin seyrine ilişkin en büyük itici güç 2023 yılında da Ukrayna Savaşı ve Batı ile Çin arasında özellikle Tayvan üzerinden yaşanan jeopolitik gerilim olmaya devam edecek.
GEÇİM KRİZLERİ VE ENFLASYON BİR ÇOK SEKTÖRDE TALEBİ ZEDELEYECEK
OTOMOTİV
Elektrikli araç satışlarında %25 artış bekleniyor
Küresel otomotiv satışlarının 2023 yılında sadece yüzde 1 artacağını ve 2019 düzeylerine göre hala yüzde 14 aşağıda kalacağını öngören Economist Intelligence, büyümenin itici gücünün elektrikli araçlar (EV) olmasını bekliyor. EV satışlarında öngörülen yıllık büyüme yüzde 25. 10,8 milyon EV satışı gerçekleşmesi, bunun toplam satışların beşte birini oluşturması öngörülüyor. Pandeminin daha az vurduğu ticari araç satışlarında düşüşün devam etmesi bekleniyor. Tedarik darboğazlarının devam etmesi ancak çip darboğazında gevşeme olması öngörülüyor. Çin’in emisyon standartlarında katılaşması ve dünya genelinde satılan EV’lerin yarısından fazlasının Çin’de gerçekleşmesi bekleniyor.
SAVUNMA VE HAVACILIK
Savaş bütçeleri artacak, reel bazda düşecek
2023 Ukrayna Savaşı ve Tayvan’a ilişkin jeopolitik gerilimler nedeniyle hükümetlerin savunma bütçelerini güçlendireceği bir yıl olacak. ABD 800 milyar dolarla açık ara en büyük savunma harcamasını yapacak ülke ve ikinci sırada gelen Çin’in üç katı savunma harcaması yapacak. Japonya ve Almanya savunma bütçesini beş yıl içinde GSYH’lerinin yüzde 2’sine yükseltmek için savunma bütçelerini artıran diğer büyük ekonomiler olacak. Ancak Economist Intelligence enfl asyon nedeniyle aslında reel bazda harcamaların düşeceğini, bunun savunma ve havacılık şirketleri için zor bir yıl olacağı anlamına geldiğini vurguluyor.
ENERJİ
Asya’nın talebiyle enerji krizi derinleşecek
Enerji krizinin, özellikle Avrupa’da 2023’te daha da derinleşmesi, kış aylarının Avrupa’nın gaz stoklarını eritmesi ve LNG arzının talebe yetişememesi öngörülüyor. Batı’nın Rus hidrokarbonlarına yaptırımları Avrupa’ya Rus gazının tamamen kesilmesiyle sonuçlanabilir. Asya’dan gelen talebin küresel petrol talebini yaklaşık yüzde 1,5 artırması (1,5 milyon varil/gün) bekleniyor. Ancak OPEC’in de istemeyerek de olsa üretimini 2,4 milyon varil/ gün artırarak fiyatları baskılayacağı tahmin ediliyor. Almanya ve İtalya’da yeni LNG regazifikasyon terminalleri açılacak olsa da, bu ekonomiler Asyalı alıcılarla rekabet edecek. Tüm bunlar enerji tüketimi sadece yüzde 1 artsa bile 2023’te enerji fiyatlarının yüksek seyrinin sürmesiyle sonuçlanacak. Nükleer enerjiye olan ilgi artmaya devam edecek, Almanya ve Güney Kore’de nükleer tesisleri kapatma planları ötelenecek.
GIDA VE TARIM
Açlık krizi derinleşecek ama fiyatlar düşecek
Ukrayna Savaşı’yla derinleşen açlık ve gıda krizi 2023’te de büyüyerek devam edecek. Birleşmiş Milletler öngörülerine göre açlık krizi çeken dünya nüfusu 19 milyon daha artarak 830 milyona ulaşacak. Rusya’nın gübresinin küresel piyasalara ulaşmasındaki aksamalar ve yüksek enerji fiyatları nedeniyle tarım sektörleri olumsuz etkilenecek. Buğday ve mısırda arzın düşmesi, pirinç üretiminin ise artması öngörülüyor. Ukrayna limanlarından tahıl ihracatında blokajların devam etmesi özellikle Mısır’ın bundan olumsuz etkilenmesi bekleniyor. Ancak talepteki yavaşlama nedeniyle Economist Intelligence’ın hazırladığı gıda, içecek ve yem endeksi yağlı tohumlardaki düşüşün etkisiyle 2023’te yüzde 12 düşecek. Tüketiciler ceplerini korumak için gıda tüketim alışkanlıklarını değiştirecek. Buğdaydan darıya, ayçiçek yağından diğer bitkisel yağlara geçiş olabileceği belirtiliyor. Bazı ülkeler gıda arzını korumak için yeni ihracat yasakları getirerek fiyatları tekrar yükseltebilir.
ALTYAPI
Yatırımlarda 14 yılın en zayıf artışı
Son altı yıldır istikrarlı şekilde artan ve payı küresel GSYH’nin yüzde 25’ine ulaşan altyapı yatırımlarının hükümetlerin nakit açıkları nedeniyle 2023’te frene basması bekleniyor. Ancak yine de küresel altyapı yatırımlarının 25 trilyon dolar olması bekleniyor. Bu yüzde 1,1’lik bir artış 2009’dan bu yana küresel sabit yatırım harcamalarında görülen en zayıf artış kaydedileceği anlamına geliyor. Savaş öncesi planlanan altyapı yatırımları ulaşım, su altyapıları ve dijitalleşmeye odaklanırken, savaşla birlikte enerji altyapılarına da para akmaya başlıyor. Çin’de ise kırsal altyapılar ve 5G ağları yatırımların odaklanacağı önemli alanlar. Rus fosil yakıtlarından bağımsızlaşma çabaları kapsamında doğalgaz altyapıları, yeni liman yatırımları ve LNG için regazifikasyon yatırımlarının 2023’te 32 milyar dolara ulaşması öngörülüyor.
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ
Şirketlerin IT harcamaları %6 artacak
Rekabetçi gücünü artırmaya çalışan şirketler talebi daha iyi tahmin edebilmek, tedarik zincirlerini anlık takip edebilmek ve verilerinin güvenliğini sağlamak için resesyona rağmen bilişim teknolojilerine para harcamaya devam edecek. Danışmanlık şirketi Gartner, IT harcamalarının 2023’te yüzde 6’nın üzerinde artmasını öngörüyor. Bu artışta başı çeken şirketlerin yazılım ve IT hizmeti ihtiyaçları olacak. Aygıt satışları, yükselen fiyatların talebi zedelemesi nedeniyle hayal kırıklığı olacak. Yüksek ücretler ve tedarik sorunları şirketleri otomasyon yatırımlarını hızlandırmaya itecek. Araştırma şirketi IDC yapay zeka pazarının 500 milyara ulaşmasını öngörüyor. Bulut harcamaları da artacak ve Gartner tahminlerine göre Amazon ve Microsoft gibi devlerin sunduğu bulut hizmetleri pazarı da 600 milyar dolara ulaşacak.
MEDYA ve EĞLENCE
Streaming pahalandıkça kullanıcı kaybedecek
Reklam harcamalarının yüzde 5 artmasını öngören reklamcılık devi Dentsu, 780 milyar dolar olması beklenen sektörde bu büyümenin yayıncıların reklam ücretlerini yükseltmesinden kaynaklanacağını öngörüyor. Dijital reklamların payının toplam reklam harcamaları içindeki payının yüzde 57’ye yükselmesini öngörüyor. Apple’ın kişisel verilere ilişkin korumaları dijital reklamcıların işini zorlaştırmaya devam edecek. Economist Intelligence tahminlerine göre pandemiye ilişkin endişelerin azalmasıyla sinema salonlarında cirolar 2023’te 2019 seviyelerini geçecek. Streaming devleri aylık abonelik ücretleri arttıkça kullanıcı kaybedecek ancak rekabette öne geçebilmek için içeriğe para akıtmaya devam edecek. Büyük oyuncular finansal güçleriyle geleneksel medyadan spor yayınlarını da çekmeye başlayacak.
BANKACILIK VE FİNANS
Finansal istikrar büyük bir sınav verecek
2023’te küresel ekonominin yavaşlaması nedeniyle Economist Intelligence öngörülerine göre finansal istikrar büyük bir sınav verecek. Bankaların rezervlerinin yüksek olması ve Basel 4 gibi katı standartlar sayesinde 2008 benzeri bir finansal kriz beklenmiyor. Artan faiz oranları da bankacılığın kâr marjlarını yükseltecek. Ancak Rusya’ya yönelik yaptırımlar finans kuruluşlarına kayıp yazdırmaya devam edecek. Sri Lanka, Moğolistan, Mısır, Tunus, Pakistan gibi birçok gelişmekte olan ekonominin para birimlerinin dolar karşısında değer kaybetmesine bağlı olarak dış borçlarında temerrüde düşme riski bulunuyor. Hisse piyasalarında standartlar daha da sıkılaşacak. ABD borsalarından çoğu Çin menşeli şirketler çıkartılacak. Çin’in konut sektöründeki sorunlar da yine bankacılık sektörünü olumsuz etkileyen unsurlar olarak görülüyor.
METALLER VE MADENCİLİK
Metal fiyatları %7 düşecek
2022 yılında rekor düzeylere ulaşan metal fiyatlarının pandemi öncesine göre hala yüzde 40 daha yukarıda seyretmesi ancak 2023’te yaklaşık yüzde 7 düşmesi bekleniyor. Economist Intelligence metal fiyat endeksinde bu yıl beklenen düşüş yüzde 7 ancak bu pandemi öncesine göre hala yüzde 40 yukarıda bir düzey. Enerji fiyatlarındaki yüksek seyir alüminyum, çelik ve çinko üretimlerini düşürecek ve bu durumun bazı hükümetlerce hurda metal ihracatına geçici ihracat yasakları getirmesiyle sonuçlanabileceği aktarılıyor. Yeşil enerjiye geçiş ve dijitalleşme bakır, lityum, nikel ve diğer bazı nadir metallerde talebi artıracak. Çin hükümetinin teşvikleri inşaat ve imalat sektöründe ihtiyaç duyulan metallere olan talebi yükseltecek. Kuzey Amerika çeliğinin kullanımının sekiz yılın zirvesini görmesi öngörülüyor.
PERAKENDE
Enflasyon, perakendeyi yavaşlatacak
Geçim krizleri perakendecileri 2023’te yavaşlatacak en önemli unsur olarak görülüyor. E-ticarette bile yavaşlama öngörülüyor. Çin’den ABD’ye birçok ekonomide perakende satışlardaki büyüme 2023’te 2019’un da altında kalacak. Alibaba gibi Çinli perakende devlerinin Batılı tüketicileri cezbetmek için fiyatları düşürebileceği belirtiliyor. Amazon, 2023’te Kolombiya, Nijerya ve Güney Afrika pazarlarına girmeyi planlıyor. Online satışların küresel perakende pazarındaki payının yüzde 14 olması bekleniyor. Perakendecilerin işgücü maliyetlerini azaltmak için depoları ve bazı iç operasyonlarını otomatize ettiği bir yıl olacak. Moda ve lüks perakendede markalar metaverse denemeleri yaparak 1997 sonrası doğmuş olan Z neslini çekmeye çalışacak.
GAYRİMENKUL
Fiyatların düştüğü pazarlar olacak
Küresel gayrimenkul satışlarında yüzde 1’lik bir artış görülmesi ve 2023’te konut satışlarının 5,8 trilyon dolara ulaşması öngörülüyor. Yükselen faizler mortgage kredilerini baskılayarak bazı pazarlarda konut fiyatlarının düşmesine yol açacak. Fiyatlarda İngiltere’de yüzde 5, Avustralya’da yüzde 9 oranında düşüşler öngörülüyor.
TURİZM
İntikam turizmine rağmen 2019’u yakalayamayacak
Pandemi boyunca durma noktasına gelen ve borçları dağ gibi büyüyen turizm sektörü, 2023 yılında bir nebze nefes alacak çünkü öngörülere göre seyahat severlerin “intikam turizmi” olarak da nitelendirilen bir yıl geçirmesi öngörülüyor ancak yine de sektörün 2019 düzeylerine ulaşması beklenmiyor. Uluslararası turist sayısı 2022’ye göre yüzde 30 artışla 1,6 milyara ulaşacak ancak küresel turizm sektörünün eski normalini yakalaması bu yıl da mümkün görülmüyor. Pandemi öncesi turist sayısı 1,8 milyardı ve bu rakam hem geçim krizleri hem de Çin’in sıfır Covid politikaları nedeniyle bu yıl da yakalanamayacak. Turizm gelirlerinin 1,4 trilyon dolara ulaşarak 2019 zirvesini yakalaması bekleniyor ancak bunun sebebi enerji, personel ve gıda maliyetlerinin artmış olması.
2023 jeopolitik gerilimlerin gölgesinde geçecek
Küresel GSYH’nin 2022’deki yüzde 2,8’lik büyümesi, Economist Intelligence öngörülerine göre yüzde 1,6’ya gerileyecek. Ancak enflasyon bir çok merkez bankasının hedefinin çok üzerinde yüzde 6 düzeylerinde kalmaya devam edecek. Bu da bir çok merkez bankasını faizleri artırmaya devam etmeye zorlayacak. Peki tüm bu jeopolitik gelişmeler, ekonomiyi, sektörleri ve şirketleri nasıl etkileyecek? Siyasetin ve jeopolitiğin gölgesinde ekonomiye ve sektörlere 2023 yılında yön verecek 10 iş trendi ise Economist Intelligence tarafından şöyle sıralanıyor:
1. FAİZLER YÜKSELECEK
ABD Merkez Bankası ve diğer büyük merkez bankaları enflasyonla mücadele için faizleri artırmaya devam edecek. Çin gevşek para politikalarına devam edecek.
2. ENFLASYON TÜKETİMİ YAVAŞLATACAK
Enflasyon tüketicilerin talebini bozmaya devam edecek ve perakendeye olan talep olumsuz etkilenecek. E-ticaret büyümesi bile yavaşlayacak. 2019’da yüzde 10 olan online ticaret tüm satışlardaki payı yüzde 14’e yükselmiş olsa da, 2022 düzeylerini zar zor geçecek.
3. ÇİN KISITLAMALARI GEVŞETEBİLİR
COVID-19 can almaya devam edecek ancak pandemi kaynaklı can kayıpları azalacak. Çin, vaka artışı riskini göze alarak sıfır COVID politikalarını gevşetebilir.
4. ASYA’NIN İŞTAHI VE KESİNTİLER PETROL FİYATLARINI DESTEKLEYECEK
Çin ve Asya ekonomilerinin güçlü talebi küresel petrol fiyatlarının 2022’ye göre yüzde 1,5 artmasını sağlayarak fiyatları da destekleyecek. Ancak OPEC’in üretimi istemeye istemeye artırmasıyla fiyatlardaki yükseliş fiyatları baskılayacak.
5. RESESYONA RAĞMEN TEKNOLOJİ HARCAMALARI ARTACAK
Resesyon risklerine ve faiz artışlarına rağmen teknoloji harcamaları yüzde 6’nın üzerinde artacak. Aygıt satışları beklentileri karşılayamayacak ancak yapay zeka pazarı 500 milyar dolara ulaşacak.
6. STREAMİNG ŞİRKETLERİ İÇERİĞE PARA AKITMAYA DEVAM EDECEK
Video streaming platformları artan rekabetle yeni abone kazanmakta zorlanacak ancak rekabette öne çıkmak için Netflix gibi devler içeriğe milyar dolarlar akıtmaya devam edecek. Sadece Netflix’in içeriğe ayırması öngörülen bütçe 17 milyar dolar.
7. OTOMOTİVDE ELEKTRİFİKASYON SÜRECEK
Küresel otomobil satışlarında beklenen yükseliş sadece yüzde 1. Ancak elektrikli araç satışlarındaki artışın yüzde 25 olması öngörülüyor. Çin talebi desteklemek için elektrikli araç desteklerini geri çekme planını iptal etmeyi planlıyor.
8. SAVUNMA BÜTÇELERİ ARTACAK
Dünyanın en büyük savunma bütçesine sahip ABD’nin savunma harcamaları 800 milyar dolar olacak – Çin’in savunma bütçesinin üç katına denk gelecek. Ancak enflasyona göre düzeltilmiş reel savunma bütçelerinde daralma öngörülüyor.
9. EMTİA FİYATLARI DÜŞECEK
Emtia fiyatlarının genelinde 2023 boyunca resesyon kaynaklı bir geri çekilme görülecek. Bazı metallerde darboğaz nedeniyle zorlanan şirketler, emtia fiyatlarındaki düşüşle bir nebze nefes alacak. Açlıkla mücadele eden 800 milyon insan için de emtia fiyatlarındaki düşüş sevindirecek.
10. PANDEMİ SONRASI İNTİKAM TURİZMİ YAŞANACAK
Pandemi öncesine dönülmesi beklenmese de, uluslararası turist sayısı yaklaşık yüzde 30 artacak. Maliyetlerle boğuşan şirketlerde iş seyahatleri büyük ölçüde uzaktan görüşme imkanları nedeniyle yapılmayacak.
Hilal SARI
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
TCMB, MALİYE BAKANLIĞI VE REEL PİYASADA SORUNLAR YUMAĞI
Erol TAŞDELEN, Sosyal sorumluluk gereği misyon edindiği Reel Piyasa sorunlarını ısrarla yazmaya devam ediyor. Maliye Bakanlığı ve TCMB’nin aldığı kararların reel piyasalarda yaşattığı ortamın resmini çekiyor. Okuyun göreceksiniz…

Yayınlanma:
15 saat önce|
22/03/2023Yazan:
Erol Taşdelen
TCMB ile Hazine ve Maliye Bakanlığı başta Reel Piyasalar ile ilgili Teşhis ve tespitleri yanlış koyunca; yanlış tedavilerin yeni reel piyasada yeni hastalıkların ortaya çıkmasına şaşırmamak lazım! FAİZ BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR gibi iddialı bir ana ilke belirlersen otomatikman TCMB elindeki FAİZ silahını da almış oluyorsun! Üstelik bunu FAİZ üzerine kurulu Kan kokusunu önceden alan Köpekbalıkların bulunduğu ortamda, Kapitalist Sistem’de yapıyorsunuz! Anında karşılığını alırsınız! Aldık da! Son aylarda dikkat edim TCMB’nin faiz kararı merak edilmiyor, tartışılmıyor bile! Herkes gardını almış durumda!
Bazı şeyler yaşayarak öğrenilir. Reel Piyasa da yaşayarak öğreniyor!
O zaman başlayalım; ekonomi kurmayları ne kararlar aldı; beklenti neydi; Reel Piyasada ne etkisi oldu. Naçizane gözlemlerimizi paylaşalım:
Damat Bakan olarak bilinen eski maliye bakanımız Berat Albayrak üç kamu Bankası Genel Müdürünü de yanına alarak Anadolu’da turlara başlamıştı. İş Dünyasına mesaj netti. Birincisi, “Kamu Kurumları ortak hareket ediyor”; ikincisi Bakan beyin ileride karar alıcı ana unsur kendisi olacağı, mesajı vererek siyasi kariyerini sağlamlaştırmaktı. Ne zaman ki COVİD-19 süreci başladı; hızlı başlayan bu turlar da son buldu! Sonrası malum; istifasını merkez medya iki gün haber dahi yapamadı! Bankacılık Sektörünü takip eden biri olarak hakkını da vermek gerekir, o dönemde doğru şeyler de yapıldı. “Bankaların uyduruk isimler ile aldığı binlerde çeşit ücret ve komisyonların sadeleştirilmesi; 51 adete indirilmesi ve üst ücret/komisyon limit tarifenin belirlenmesi” bunlardan biri. Sonra bankalar yaratıcılığını kullanarak dolaylı yollardan yeni yöntemler bulsa da firmaların ve vatandaşın cebinden o dönemde milyonlarca liranın çıkması engellendi. Bu katkıdır!
Faiz düşmeye başladı ama yeni sorunları ortaya çıktı
TCMB ve Maliye Bakanlığının ortak söylemi ile dünya ülkelerinin tersine Faize savaş açılınca, Türkiye uluslararası alanda da ayrışmaya başladı. Dünya Mersin’e, biz tersine uygulaması! Bir defa son yıllarda Yabancı Sıcak paraya savaş açılmış, başta Borsa olmak üzere yabancı payı yarı yarıya düşürülmüştü. 2019 yılında Bankalar ciddi kredi daralmasına giderek para istiflemeye başladı. Bankalar ilk uyanan oldu! O dönemde yazmıştım; 2019’da Dolar bazında bankalardaki Mevduat 50,9 milyar USD artarken, Krediler sadece ve sadece 1 milyar USD artmıştı! 2019 kırılma yılıydı!
Peki FAİZ ile savaşta aldığımız kararlar, Reel Piyasada nelere neden oldu : Başlayalım!
“Faiz neden enflasyon sonuç” söylemi ile özetlenen dönemde; Faizin düşmesi Faiz üzerinden Paradan Para kazanmak için Piyasada olan para simsarlarının hoşuna gitmez ve o ortamı terk etmeye başlar. Tabi gelirlerini koruyarak! Son yıllarda dikkat edin 2000 krizi öncesi gibi Parlatılan Borsada yerliler arabasını, evini satıp; bankadan kredi çekerek, Borsa’ya koşarken; %70’lere yaklaşan Yabancıların payı %30’ların altına düştü. Üstelik kalan yabancıların çoğu bıyıklı yabancılar. Bizimkilerin parası yani!
FAİZ cephesinde bunlar yaşanırken; diğer bir ana cephe de DÖVİZ üzerinden oldu. TCMB’nin buradaki TEŞHİSİ de “Ticari Firmalara Kredi veriyoruz, onlar da gidip döviz alıyor; Dövize Talebi durduramıyoruz” teşhisi koyup çözüm olarak da “Ticari Kredilerde sert fren yapmalı” çözümünü ortaya koyunca yaralı Reel Piyasa bir de teşhisten ve çözümden darbe yedi! Bu teşhis doğru muydu! Kesinlikle yanlış! Yanlışlığı anlatmak için yazdığım yazı sayısını unuttum! Zaten yanlış olduğunu zaman da gösterdi. Dövize talebi kısacağız sözde bankalar Döviz Kredisi veriyor TL Kredi vermiyor, çelişkiye bakar mısın! Bu yanlıştan bugün için dönüldü mü: HAYIR! Peki örnekleyelim; bu teşhisin sonucu uygulanan tedavide neler yapıldı Reel Piyasada ne etkisi oldu bakalım.
Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun İSO ziyaretini hatırlayın, hani şu sanayicilere; “firmaların 24 Şubat’tan haziran ayına kadar 55 milyar dolar bankacılık kesiminden kredi kullandığını belirterek; Başkanımdan da rica ediyorum, lütfen açıklayın. Bu dövizleri bozsunlar. Bir kısmını da bozsalar kur başka bir yere gelir” dedi. Bu cümle yetmedi ortam gerilince; MB Başkanı, “faizler %20’lerde yüksek değil, kullanmayın; siz de stokçuluk yapıyorsunuz” çıkışını yaptığı toplantı gergin ortamda bitti. Tepkiler üzerine TCMB Başkanı iki gün sonra, “yanlış anlaşıldı öyle demek istemedim” demek zorunda kaldı. Tepkiler normaldi çünkü; TCMB Başkanının, “krediler %20’lerde” dediği günlerde bankalardaki Ticari kredi faizleri %40’lardaydı”. Üstelik hiçbir sanayici “stokta beklesin, satılmasın” diye imalat yapmaz! Üstelik; Sanayicinin stoklarının artması “stokçuluk” değil malların satılmamasındandı!
Faiz düşürmek için yaptırımlar devreye girdi
Merkez Bankası kendi dediği %20’lere kredi faizlerini düşürmek için iki formülü uygulamaya koydu. Birincisi; kredilerde karşılıkları artırdı, kredi faiz ortalamasının üzerinde kredi faiz veren bankalara karşılıkları artırdı; ikincisi; verilen krediler için Bankalara orta uzun vadeli Tahvil alma zorunluluğu getirdi. Sonuç mu? Krediler durdu tabi. Faiz denildiği gibi %20 daha sonra bunun da altına düşmesine rağmen Ticari banka kredileri bıçak gibi kesildi. Bazı ekonomistler “öyle diyorsun ama banka verileri Ticari kredilerin arttığını söylüyor” dese de bunların kaçırdığı bir şey vardı, ben üst segment yani cirosu 250 milyon ve çalışan sayısı 250’i aşan Ticari firmalardan bahsediyorum, Kurumsal Firmaları; yaptırımlar da bu gruba geldi. Üstelik arttı dediği krediler içinde firmalara KKM yapmaları için verilen Nakit Karşılıklı Reel Sektöre girmeyen krediler de var! Ticari Kredilere fren için yaptırımlar zincirleme geldi; Yok TL kredi verilecek firma “Net İhracatçı” olacaksın (ihracatı ithalattan %10 fazla olacak); yok Bağımsız denetin Raporunuz olacak (ki 20-25 bin TL olan Rapor ücretleri anında 250-300 bine çıktı), yok sadece fatura karşılığı krediler kullandırılacak (ki bu uygulama ile tüm sektör sessiz sedasız KATILIM BANKASI formatına sokuldu). Tabi koşullar ağırlaşınca Ticari Firmalarda patinaj da başladı. Piyasalardaki nakit akışın yapısı da değişti! Para bulamayan firma malını peşin satmak dışında ne yapacak ki!
TİCARİ KREDİ YASAKLARI YENİ SORUNLAR DOĞURDU!
Yazıyı uzatmamak için özetin özetini yapacağım. Ama sorunlar tahmin ötesi büyük! Ticari Kredilerdeki ağırlaştırılan koşullar sonucu ne mi oldu. En basiti Piyasada Vadeli satışlar durdu! Bazı ürünlerde aynı gün bile fiyat değişir oldu. Önünü geremeyen sanayici nasıl yatırım yapsın. Reel Piyasalarda ciddi likidite sıkışıklığı başladı, haberiniz olsun! Kredi politikası değişmez ise; nakit sıkışıklık artarak devam eder! Katılım Bankası formatına dönüştürülen Bankacılık sektöründe; bunu kurgulayanlar aşağıdaki sorunun cevabını da vermeli:
Ticari Şirketler Fatura karşılığı dışında kredi kullanamıyor: Şirketlerin Kısa vadeli kredi borçları 2023 Ocak sonu itibarıyla %116,5 artarak 3 triyon 447 milyar TL‘ye yükseldi. Toplam Kredilerin %44’ü Kısa vadeli hale geldi. Orta Uzun vadeli borçları ise %30,5 artarak 4,4 trilyon TL’ye yükseldi. Kısaca Firmalar bir yıl içinde ödeyecekleri para tekrar ediyorum 3 trilyon 447 milyar TL. Hangi ekonomi kurmayı bu borcun kredi kullanmadan ödeyeceğini öngördü, aklına ve bilgisine şaşarım. TCMB bunun cevabını vermeli! TCMB uzmanları kredi, leasing, akreditif kredisi ödemesi için bankaların kredi vermesini engellediğine göre bunun özkaynaklardan veya yapılan ticaretten ödeneceğini öngörmüş demek ki. TCMB’nin Reel Piyasa takibi bu kadar işte! Piyasada çarklar ani durur derken temel gözlemlerimden biri de buydu benim! Bunu görmek için uzun analizler bile gerekmiyor; iki sanayiciyi dinleseniz sonucu çıkarırsınız.
Bu krediler kredi kullanmadan: Ö-DEN-MEZ! Ö-DE-NE-MEZ!
Tablo : ekonomim.com, Şebnem TURHAN’dan alınmıştır.
Son 1 yıldır bankalarda 6 aydan uzun kredi fiili olarak açılmadı, bu ortamda bankalar da haklı! 2023’de 4 büyük özel bankadan İŞBANK dışında 3’ünde krediler fiili olarak durmuş durumda farkında mısınız? Kredilere karşılık, kredi vadesi buyunca %25-30 vadesiz isteyen bankalara TCMB sadece uyarı ile geçti, ortada kesilmiş ceza yok! İŞBANK dışında kredilere karşılık vadesiz %25-30 vadesiz isteyen banka nerede ise kalmadı!
Deprem Bölgesi çekleri nasıl ödenecek?
Deprem sonrası TCMB, Maliye Bakanlığı ve BDDK’nın çözmesi gereken bir sorun daha ortaya çıktı. Depremin etkilendiği 11 il aylık ortalama 30 milyar TL çek ödemesi yapıyordu. Önceden de yazdım, bu çeklerin deprem sonrası ödenmeye devam etmesi çok zor. İplik üretiminin nerde ise yarısının yapıldığı Kahramanmaraş gibi illerde üstelik sanayi ciddi zarar gördü. Reel Piyasadan uzak olanlar 30 milyar TL çek ne ki diyebilir. İyi de ödenmeyen bu çekler domino etkisi ile reel piyasaya kat ve kat zarar verir. Altı ay çek yazılmasını yasaklamak ile bu iş çözülmez. Benim önerim KGF Kaynakların önemli bir kısmı bu çeklerin ödenmesinde kullanılsın!
TCMB’nin LİRALAŞMA STRATEJİSİ yeni sorunlar doğurdu
Reel Piyasada diğer sorunlar yumağı da TCMB’nin LİRALAŞMA STRATEJİSİ sonucu ortaya konulan uygulamalardan oluştu. Bunu da bazı örnekler ile özettin özeti yapalım:
- TCMB Döviz talebini daraltmak için daha sonra adını “Liralaşma Stratejisi” verdiği uygulamaları seri şekilde yürürlüğe koydu. İlk önemli adımı hatırlanacağı gibi Kur Korumalı Mevduat -KKM uygulaması ile atılmıştı. Kısaca önce vatandaşa sonra firmalara “yeter ki döviz alma ben sana yüksek gelir sağlayacağım” dendi. Üstelik bu ödeme milletin vergi gelirlerinden HAZİNE aracılığı ile karşılandı. Son bir yılda Hazine KKM için 94,7 milyar TL ödedi iyi mi! Zenginden alıp fakire vermesi gereken Devlet, resmen fakirden alıp Zengine verdi! Sorumluluğu da Vebali de karar alıcılara! Hazine’nin ödediği TL’den KKM yapanlara; Dövizden KKM Yapanların maliyetine TCMB ödeme yaptı! Vatandaşın cebinden çıkan paraya bakar mısın!
- Döviz çeklerin döviz olarak ödenmesi yasaklandı: Dövize talebi kısmak gerekçesi ile “Dövizli sözleşme yapabilirsiniz, dövizli çek yazabilirsiniz ama bankalar bunu TL ödeyecek” dendi. Döviz ödeyenlere çek başına ciddi de cezalar geldi ama “sorumluluk da, ceza da müşteride” diye bu çekleri hala Döviz ödeyen bankalar var iyi mi. Üstelik Kamu bankaları da var bunu yapan! Tam Türk işi! Hadi Döviz ödemeyi yasakladınız 10 ay oldu hala bu çeklerde hangi kur uygulanacağı belli değil, TCMB onu bile belirlemedi! Bunda ne var diyenlerin aklına şaşar, Reel Piyasa bilgilerini sorgularım. Birincisi; Kimya, Plastik, Tekstil, Seramik, İnşaat gibi ana sektörlerde fiyatlama döviz üzerinden yapılıyor. İnadına değil, girdiler İthal olduğu için! İkincisi; Türkiye genelinde Döviz çeklerinde aynı kur uygulanmadığı için TL ödenen bu çeklerde firmalar arası kur farkı oluştu milyonlarca hesap muhasebe kayıtlarında test durumda şu an firmalarda! Firmalar ortada bir neden yokken bu kur farkından dolayı davalık olmaya başladı! Aynı sorun Faturalarda döviz kuru belirtilmemesi ve kur bilgisi dahi yasaklanması ile de ortaya çıkmış durumda. Benim önerim madem yasak koydunuz, o zaman; “bu çeklere ya TCMB’nin bir gün önceki kapanış kuru; ya da ödeme günüdeki açılış kuru uygulanır” deseydiniz de tüm ülkede bu çeklerde tek kur olsaydı!
- Firmaların Yabancı Para varlıkları Aktif Büyülük ya da Ciro’dan büyük olanın %5’ini geçene TL kredi yok, yasaklandı: TCMB bu yasak ile başta koyduğu “Ticari firmalar kredi kullanıp döviz alıyor” tezine uygun gibi dursa da bu da doğru tespit değil. Bir defa 250 milyon TL büyüklüğü olan firma ile milyarlarca lira büyüklüğe sahip firmaları bir torbaya koymuş oldu. Firmalardaki mevsimsellik nakit ihtiyacını göz ardı etmiş oldu. Toplam İthalatın %80’ni hammadde iken firmalara “döviz alma” demenin mantığı ne? O zaman kalkıp “ithalatı-ihracatı olmayan firma döviz alamaz” deseydiniz! TCMB ve Maliye Bakanlığı Ağustos ayında önündeki kışın çok yumuşak geçeceğinin, kar yağmayacağının, yolların kapanmayacağının yazılı garantisini verebilir mi? Firmaların çoğu kış şartlarını düşünerek fazladan stok hammadde tutar bu da ek ithalat ve döviz talebi demek. %5 Yabancı Para yasağı koyarken bu durumu, mevsimsellik durumunu düşündünüz mü? Reel Piyasada çoğu firmanın Döviz pozisyonu almak spekülatif değil yaptığı işin gereğidir. Yoksa hiçbir sanayici spekülatif döviz almaz! İlla ki az sayıda da olsa vardır; onun da kolayı var. İhtiyacı için döviz alan firmalar zaten bu dövizi 3-4 ayda kullanır. Bu süreden fazla dövizi elinde tutan firmaya ek vergi koyun o zaman! %5 yasak ile tüm firmaları, özellikle sanayiciyi spekülatif döviz alıp satan konumuna koyup, aynı torbanın içine attınız biline! Bari, İSO ilk 500, ilk 1000 firmayı bu tür yaptırımlar dışında tutsaydınız!
Sorunlar çok, yazılacak çok şey var. Ama yukarıda verdiğim örnekler bile “Reel Piyasayı nasıl kitlendiğini” anlamak için yeterli diye düşünüyorum. Piyasa ekonomisi çoktan bitti. Kontrollü Ekonomi Modeli uygulanıyor! Sürdürülebilir olması da çok zor! Maliye Bakanlığı ve TCMB uzmanlardan ricam Piyasada olunuz; ülkedeki sanayi kuruluşları aynı zamanda milli servet olduğunu unutmayınız.
Bir söz de Ticaret ve Sanayi Odası ve OSB Başkanlarına; sorunları dillendirilmeyince çözülmüş olmuyor. Ülkede; hep aynı başkanlar konuşuyor. Üyelerinizin hakkını koruyunuz ve sorunları cesurca paylaşınız; yoksa oturduğunuz koltuk size “nüfuz sağlayın, siyah plakalar kullanın” diye verilmedi. Üyelerinize yardımcı olmaları için Odalarınızda Finans Danışmanlık birimleri kurmakla işe başlayın derim. Bankalar karşısında üyeleriniz çok korumasız unutmayın.
Erol TAŞDELEN – Ekonomist, Bankacılık Uzmanı www.bankavitrini.com
MERAKLISIAN EK MAKALELER:
DEPREM BÖLGESİ ÇEK PANİĞİ, AYLIK 30 MİLYAR LİRALIK ÇEKLER NASIL ÖDENECEK? – BankaVitrini
KAHRAMANMARAŞ DEPREMİNİN BANKACILIK SEKTÖRÜNE ETKİLERİ – BankaVitrini
BANKACILIK SEKTÖRÜ KATILIM BANKASI FORMATINA DÖNÜŞTÜ, PİYASALAR KİLİT – BankaVitrini
TİCARİ YASAKLAR FİRMALARI ‘ŞAK’ DİYE DURDURABİLİR – BankaVitrini
BANKALARDA KOBİ DIŞI TİCARİ KREDİLER NİÇİN DURDU? – BankaVitrini
BANKALAR 50 BİN USD ÜSTÜ YURTDIŞI TRANSFERLERDE BELGE İSTEYECEK – BankaVitrini
DÖVİZ MEVDUAT BANKALARIN KABUSU OLDU – BankaVitrini
TİCARİ KREDİLERDE FATURA KAOSU – BankaVitrini
MERKEZ BANKASI BANKALARI 4 KONUDA NİÇİN UYARDI? – BankaVitrini
YANLIŞ KARARLAR YATIRIMCIYI VURDU – BankaVitrini
BANKALARDA ‘KREDİ BLOKELİ KREDİ’ DÖNEMİ BAŞLADI – BankaVitrini
SANAYİCİ BANKALAR KARŞISINDA SAVUNMASIZ BIRAKILDI – BankaVitrini
EKONOMİ
AKP ekonomideki enkazı kaldırabilir mi?
Cari açıkta rekor ve enflasyon beklentilerinin kötüleşmesi, hükümetin ekonomide yeni yol haritası çizebileceği söylentilerini artırdı. Uzmanlar, DW Türkçe’ye seçime kadar ekonomideki muhtemel gelişmeleri değerlendirdi.

Yayınlanma:
1 gün önce|
21/03/2023Yazan:
BankaVitrini
Türkiye’de seçimlere 55 gün kala, ekonomide temel göstergeler giderek bozuluyor. Enflasyondaki beklenen düşüş sağlanamazken cari açık ve bütçe açığı tarihi rekorlar kırıyor. Ekonomide yakın vadedeki beklentilerin kötüleşmesi, hükümetin ekonomide yeni yol haritası çizebileceği söylentilerini artırdı.
Ancak DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre, hükümetin seçime kadar ekonomideki enkazı kaldırması mümkün değil.
Enflasyon beklentisi bozuluyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2022 yılını yüzde 64,27’lik enflasyonla kapatan Türkiye’de enflasyonun 2023 yılında baz etkisi ile düşmesi bekleniyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Aralık tarihinde yaptığı açıklamada, “Herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesinde enflasyona göre yapsın” sözleri ile enflasyonun yıl sonuna kadar yüzde 20’ler seviyesine ineceğini vurgulamıştı. Ancak yılın ilk iki ayında enflasyonda beklenen gerileme gerçekleşmedi. Şubat ayında tüketici enflasyonu yüzde 3,15 artarken yıllık enflasyon yüzde 55,2 oldu.
DW Türkçe’ye konuşan ekonomistlere göre, gıda fiyatları ve inşaat maliyetlerindeki artışlar nedeniyleönümüzdeki aylarda da enflasyon yüksek seyretmeye devam edecek.
Enflasyon dinamiklerinde genel bir canlılık yaşanmaya başladığını ifade eden Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, “Hem talep tarafında negatif faiz ortamının getirdiği, hem de gıda başta olmak üzere sektörel etkilerden kaynaklanan riskler var. Bir de tabi maalesef hem deprem hem de kuraklık ve iklim koşulları gıda tarafını olumsuz etkiledi” diyor. Prof. Aslanoğlu, ekonominin 14 Mayıs seçimlerine yüzde 50 enflasyon ve rekor cari açıkla gireceğini kaydediyor.

Cari açık ve bütçe açığında rekor: Ortodoks politikalara dönülecek mi?
AKP iktidarının Eylül 2021’de faiz indirimlerine başlayarak duyurduğu Yeni Ekonomi Modeli’nde yüksek kur ve düşük faiz ile ekonomide “cari fazla” verilmesi hedefleniyordu. Ancak 2022 yılında cari işlemler dengesi 48,8 milyar dolar açık verirken Ocak 2023’te ise 9,8 milyar dolarlık açıkla cari açığın hesaplanmaya başlandığı Aralık 1984’ten bu yana en yüksek seviye görüldü.
Hükümetin bütçe açıkları da son aylarda tarihi rekorlar kırıyor. Merkezi yönetim bütçe dengesinde ocak ayında 32,2 milyar TL olarak gerçekleşen açık, deprem felaketinin yaşandığı Şubat ayında vergi gelirlerindeki düşüşle birlikte 170,6 milyar TL’ye yükseldi. Böylelikle yılın ilk iki ayındaki bütçe açığı 200 milyar TL’yi aştı. Bu, 2006’dan beri açıklanan cari açık verisindeki en yüksek değer olarak kayıtlara geçti.
Prof. Erhan Aslanoğlu, bütçe açığının seçim nedeni ile büyüyeceğinin tahminler dahilinde olduğunu ancak deprem felaketi ile birlikte ilk iki ayda 200 milyar TL’lik bütçe açığının tüm yıl için hedeflen açığın üçte birine ulaştığını söylüyor.
Ekonomide bu gelişmeler yaşanırken son günlerde Ankara kulislerinde mevcut ekonomi modelinin terk edilebileceği ve yeniden ortodoks politikalara geri dönüş söylentileri gündemde. Hatta Temmuz 2018’de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı Berat Albayrak’a devreden Mehmet Şimşek’in yeniden ekonominin başına geçebileceği de konuşulanlar arasında.
Yiğit Bulut iddiaları yalanladı
Ancak Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut , 17 Mart’ta Twitter hesabından bir açıklama yaparak ekonomide ortodoks politikalara dönüleceği söylentilerini sert bir dille yalanladı.
Bulut, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Amerika’daki gelişmeler ve tartışmalar Ortodoks neo liberal modellerin çöktüğünü ortaya koyarken, faiz yükseltmenin bir araç olmadığı kanıtlanırken, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN ORTAYA KOYDUĞU MODELİN ‘eskiye dönüş amacıyla’ terk edileceğini iddia etmek külliyen yalan, manipülasyona yönelik bir adım ve kötü niyettir!”
Seçime kadar ekonomide düzelme olur mu?
Seçime kadar ekonomi politikalarında köklü bir değişiklik beklentisi pek olası görülmüyor. Uzmanlara göre, ekonomi politikalarında değişim için adım atılsa bile, seçime kadarki süreçte başarı sağlamak için yeterli zaman yok.
Peki özellikle 6 Şubat’taki deprem felaketi sonrasında, AKP’nin mevcut politikaları ekonomideki enkazı kaldırmaya yetecek mi?
“Mehmet Şimşek gelse de düzelmez”
DW Türkçe’ye konuşan Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, bu soruya “Ben kesinlikle yetmeyeceğini düşünüyorum” yanıtını veriyor.
AKP kadroları içerisinde ekonomiyi doğru yönetecek kadroların kalmadığını öne süren Prof. Yılmaz, Mehmet Şimşek’in ekonominin başına geçeceği iddialarını ise şöyle değerlendiriyor:
“Bence Mehmet Şimşek’in adı kullanılacak. Sonra Mehmet Şimşek zaten gelse de piyasaları ikna edemeyecek. Çünkü bir kişi ile bitecek iş değil artık. İçeride iş yapacak, bu işleri kotaracak insan kalmamış durumda. Güven erozyonu artık kurumlarda had safhaya ulaşmış durumda. Var olan enkazı kaldırmak AK Parti’nin yöntemi ile mümkün değil.”
6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 11 ili etkileyen deprem felaketi de ekonomi üzerindeki riskleri artırmış durumda. Depremin yaralarını sarmak için gerek kamu gerekse özel sektörün yapması gereken harcamalar, Türkiye’nin dış borç yükünü ciddi oranda büyütecek.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın dün yayınladığı deprem raporunda, felaketin Türkiye ekonomisi üzerindeki toplam yükünün yaklaşık 2 trilyon TL, yani 103,6 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edildi. Bu büyüklüğün 2023 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 9’una ulaşabileceği değerlendirmesi yapıldı.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) de geçtiğimiz günlerde yayınladığı “6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin Ekonomik Etkisi” başlıklı araştırmasında, depremlerin toplam maliyetinin 77 ila 105 milyar dolar aralığında gerçekleşeceğini ortaya koydu. Araştırmada, GSYH’ye oran olarak yüzde 8,6 ila 11,6 arasında olacağını tahmin ettikleri ekonomik faturanın yüzde 80’ene yakın bölümünün devlet tarafından karşılanacağına da dikkat çekildi.
“Bu risk primi ile dışarıdan para bulmak zor”
Prof. Dr. Kamil Yılmaz, hükümetin bu zararı karşılayabilmek için seçim döneminde doğrudan veya dolaylı vergileri artırma yoluna gidemeyeceğini dile getiriyor.
Yalnızca 2023 için yaklaşık 54 milyar dolarlık bir kaynak ihtiyacı olduğuna işaret eden Yılmaz, “Kamunun bu borçlanmayı sadece içeriden sağlaması mümkün değil. Dışarıdan da borçlanması gerekiyor. Ama dışarıdan da 10-20 milyar dolar borçlanmanın, bu CDS’lerle, bu risk pirimi ile o kadar kolay değil” diye konuşuyor.

Geriye tek çare olarak Merkez Bankası’nın para basmasının kaldığını dile getiren Yılmaz, bu durumun da zaten yüksek seyreden enflasyonu daha da yukarılara taşıyacağı uyarısında bulunuyor.
Enflasyon ve kur beklentisi yükseliyor
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Mart ayına ilişkin piyasa katılımcıları anketinde, Şubat ayının ardından Mart ayında da enflasyon beklentileri yükseldi.
Ankette 12 ay sonrası enflasyon beklentisi yüzde 30,75’ten yüzde 31,63’e yükselirken, 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise aynı anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 18,11 ve yüzde 17,91 olarak gerçekleşti. Ankete göre yıl sonu dolar/TL beklentisi de 22,84 TL’den 22,91 TL’ye çıktı.
Bununla birlikte TCMB verilerine göre, 2023 Ocak sonu itibarıyla 1 yıl veya daha az kalmış dış borç da 196 milyar dolara yükselerek rekor serisini dördüncü aya taşıdı. Ocak sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2022 yıl sonuna göre yüzde 3,5 oranında artışla 152,8 milyar dolar olarak gerçekleşti.
“Seçim sonrası farklı bir tablo olabilir”
Ekonomideki beklentiler kötüleşirken, seçime çok az bir süre kala hükümetin ekonomi politikalarında herhangi bir değişim beklemediğini belirten Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, şu görüşleri dile getiriyor:
“Seçime iki aydan neredeyse az bir süre kalmışken, böyle bir adım olacağını zannetmiyorum. Zaten para politikasında atılacak her adımın etkisi en az 3 ay sonra ortaya çıkar. Seçime kadar mevcut yapı sürdürülmeye çalışılacaktır. Maksimum büyüme odaklı bir politika çerçevesi olacak diye düşünüyorum. Ama seçim sonrası kim kazanırsa kazansın, farklı bir tablo olabilir.”
Aram Ekin DURAN-DW
BORSA
Sermaye piyasası ve borsa: AKP dönemi ve sonrası

Yayınlanma:
1 gün önce|
21/03/2023Yazan:
BankaVitrini
SPvB’nın “sürdürülebilir” bir gelişme patikasına girmesi için ülkenin makro siyasi ve ekonomik ortamının istikrara kavuşması, öngörülebilirliğin mümkün olması ve hukuk sisteminin bağımsız ve hızlı bir şekilde işlemesi en gerekli ön şartlar.
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş Depreminden hemen sonra SPK önünde bir açıklama yapmış, depremin ilk günlerinde Borsa’nın açık kalması ve hisse senedi fiyatlarının keskin düşüşünden dolayı zarar eden depremzedeleri kastederek “zarar eden, soyulan bütün depremzedelere paralarının iade edilmesi gerektiğini” vurgulamış, “Yeter artık. Bu ülkede herkes soyulacak mı? Herkes soyulduğu zaman seyirci mi kalacağız? Seyirci kalmayacağız. Burada bulunmamın temel nedeni bu!” ifadesini kullanmıştı.
Kılıçdaroğlu son birkaç yıl süresince Türk sermaye piyasalarında yaşanan çeşitli usulsüzlük, manipülasyon ve küçük yatırımcıları zarara uğratan uygulamalar gibi konuları gündeme taşıyan birçok açıklama yaptı. Kasım 2022’de sosyal medya hesabından yaptığı bir başka açıklamada ise “Doları baskılamak için gece saatlerinde kamu bankaları birbirine Dolar-TL al sat yapıyorlar. Şimdi benzer bir hareketi borsada da görüyoruz. Belli aracı kurumlar üzerinden bazı şirketlerin değerini bilerek şişiriyorlar. Bu işledikleri suçların hesabı sorulacak. Sonra ’emir geldi, yaptım’ demek yok. Benden söylemesi” demişti.
Görüldüğü üzere, Sermaye Piyasası ve Borsa (SPvB) son yıllarda, daha önceki dönemlerde olmadığı kadar Türk siyasi yaşamının da gündemine girdi ve özellikle muhalefet partilerinin odağında oldu. Bunun bir nedeni AKP iktidarının son yıllarında iyice artan usulsüz ve manipülatif uygulamalar ise diğer önemli bir neden gittikçe çoğalan sayıları nedeniyle sermaye piyasası yatırımcılarının artık toplumda belirli bir ağırlığa sahip olmaları oldu. Buradan yola çıkarak, artık ekonomi politikaları oluşturulurken ve uygulanırken SPvB’nın da eskisinden çok daha belirgin bir şekilde dikkate alınması gerektiğinin altını çizmek yanlış olmayacak.
SPvB, bankacılık sistemini tamamlayan bir yatırım/finansman sistemidir. Bu iki finansal alt-sistem her ekonominin vazgeçilmez unsurları olup sundukları her biri değişik ihtiyaçlara cevap veren finansal araçlarla ekonominin çarklarını döndürürler. Sağlıklı bir ekonomide bu iki ana yatırım ve finansman mekanizmasının da bulunması, farklı araç ve hizmetler sunması ve en önemlisi bunların kurallara uygun, şeffaf ve etkin bir şekilde işlemesi beklenir.
Finansal piyasalar risk ve getiri üzerine kurulmuş, hızlı hareket eden, bu nedenle de duyarlılıkları son derece yüksek piyasalardır. Ayrıca, bu piyasalar tasarruf açığı olan Türkiye gibi ülkeler için daha da büyük öneme sahiptir çünkü kıt olan tasarrufların daha rasyonel ve etkin bir finansal sistem içerisinde artırılması ve en etkin şekilde ekonominin ihtiyaçlarına sunulması gerekir.
AKP’nin son beş senesinde halka arzlarda siyasi amaçlarla zaman zaman piyasa normlarının dışına çıkılarak piyasaya çıkmaması gereken yapıdaki nispeten küçük şirketlere halka arz imkânı verildi. Bunların bir kısmı daha sonra battı ve küçük yatırımcılar zarara uğratıldı.
AKP ve SPVB
AKP’nin iktidardaki ilk 10 yılı aslında SPvB’nın gelişmesi için gerekli makro ekonomik ortamı fazlasıyla sunmuştu. AKP iktidara geldiğinde ekonomide 2001 krizi sonrası yapısal reformlar yapılarak ve İMF programı devreye alınarak istikrar sağlanmış, AB adaylığı ile oldukça olumlu bir siyasi ortam oluşmuştu.
Küresel likiditedeki olağanüstü artış da Türkiye lehine çalışıyordu. Ancak, bir yandan AKP’nin daha önemli önceliklerinin söz konusu olması, diğer yandan yurt dışından sağlanan ucuz ve uzun vadeli finansmanın cazibesi SPvB’nın ciddi bir biçimde AKP gündemine girmesini 2012’ye kadar erteledi.
2012 sonlarına doğru yeni bir Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılarak SPvB için çeşitli reformlar ve hedefler açıklandı. İlgili başka alanlarda da bazı yenilikler yapıldı. Bu kapsamda üç önemli adım atıldı.∗ Borsa İstanbul Projesi, İstanbul Finans Merkezi ve BES reformu. Borsa İstanbul Projesi, ilk aşamada İMKB ile İstanbul Altın Borsası’nın birleştirilmesiyle başlayıp, bir süre sonra İzmir’de faaliyet gösteren Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nın da bu oluşuma katılması ve Borsa İstanbul bünyesinde enerji piyasasıyla ilgili mali araçların işlem göreceği bir piyasanın kurulmasıyla yaşama geçirildi.
Böylece bütün finansal borsaların ve piyasaların aynı çatı altında faaliyet göstereceği bir yapı kuruldu. Aynı dönemde İstanbul Finans Merkezi projesi büyük bir tantanayla kamuoyuna sunuldu, ayrıca Bireysel Emeklilik Sisteminde (BES) önemli değişiklikler yapıldı.
Beklendiği üzere bir gayrimenkul geliştirme projesinden öteye gidemeyen İstanbul Finans Merkezi bir kenara bırakılırsa bu dönemin en önemli ve SPvB’ya uzun vadede en önemli katkıyı sağlayacak yeniliği getirilen yeni BES düzenlemesi oldu. Bu değişiklikle BES kapsamı genişletildi ve yüzde 25’lik Devlet katkısı (bu katkı daha sonra yüzde 30’a çıktı) yaşama geçirildi. Bu sayede yıllardır eksikliği hissedilen yerli kurumsal yatırımcı unsuru BES fonları kanalıyla Türk finansal sistemine girmiş oldu.
Bu düzenlemeleri izleyen, AKP’nin tek adam rejimine doğru kuvvetli adımlarla ilerlediği yaklaşık 5 yıllık dönemde sık sık SPvB ile ilgili kurumların üst yönetiminde görevden almalar ve yeni atamalar görüldü ama SPvB’ya yönelik hiçbir ciddi adım atılmadı. Ayrıca bu dönemde yavaş yavaş büyüyen BES fonları dışında piyasalarda önemli bir gelişme de yaşanmadı. Dolayısıyla, sermaye piyasasının finansal sistem içerisindeki payı da büyük ölçüde sabit kaldı.
Halkın neden hâlâ ülkenin kısıtlı döviz rezerviyle ithal edilen altına bu kadar yüklü tutarlarda yatırım yaptığını sorgularken bütün bu güven kırıcı politika, söylem ve eylemleri anımsamak gerekiyor.
Özellikle 2018 yılından itibaren rejimin değişerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte ekonomide “kötü yönetim” kalıcı hâle gelip dengeler bozulurken finans sektörü de bundan fazlasıyla nasibini aldı. Burada bankacılıkla ilgili sorunlara girmeyip SPvB üzerinde duracağım. Bu dönemde AKP’nin SPvB’ya ilişkin yanlışları şu alanlarda yoğunlaştı:
- Genel olarak her alanda ve kurumda yaşanan ve Kahramanmaraş Depremiyle birlikte zirveye çıkıp çok daha görünür hâle gelen liyakatsiz, beceriksiz ve itaat etmekten başka hiçbir özelliği olmayan kişilerin kurumların üst yönetimine getirilmesi olgusu SPvB için de geçerli oldu. Atamalarda kurumların veya piyasanın iyi yetişmiş nitelikli elemanlarına değil eş, dost ve partili kişilere öncelik verilerek nepotizmin en uç örnekleri sergilendi. (Bu konuda geçen yıl yazdığım “Savrulan Kurumlar ve SPK” başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim).
- Halka arzlarda siyasi amaçlarla zaman zaman piyasa normlarının dışına çıkılarak piyasaya çıkmaması gereken yapıdaki nispeten küçük şirketlere halka arz imkânı verildi. Bunların bir kısmı daha sonra battı ve küçük yatırımcılar zarara uğratıldı. Ayrıca siyasi motifle veya bireysel çıkar karşılığı bazı şirketlerin halka arzda bulunduğuna dair iddialar ortaya atıldı.
- Değişik zamanlarda ve farklı yollarla hükümet üyeleri fiyat oluşumuna müdahale edecek şekilde söylemler veya eylemlerle Borsada adil ve şeffaf fiyat oluşumunu bozdu. Son olarak deprem sırasında Borsa’nın kapatılmasını takip eden dönemde Varlık Fonu’nun devreye sokularak 1 milyar dolar gibi bir kaynakla piyasanın destekleneceğine dair söylemler ve kamu aracı kurumları kanalıyla yapılan alımlar piyasaya güveni daha da bozdu.
- SPvB’daki bazı üst düzey yöneticilerin yolsuzluklara bulaştığına dair ciddi iddialar ortaya atıldı. Usulsüzlük, yolsuzluk veya piyasa bozucu eylemlerle ilgili birçok olayın üzerine gidilmedi. Borsa’da manipülasyon konusu birçok kez gündeme geldi, özellikle fiyatların yükselmesi yönündeki manipülasyonlar görmezden gelinerek adeta desteklendi. Bu konularla ilgili muhalefetin verdiği önergeler TBMM’de her defasında reddedildi.
Yapılan bu ciddi hatalar ve usulsüzlükler yanı sıra izlenen yanlış ekonomi politikaları ve perde arkasından örtülü bir şekilde alınan ve ekonomik mantığa uymayan birçok karar aslında bu piyasaların uzun vadede yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde güvenirliğini son derece olumsuz etkiledi.
Türk tahvil ve hisse senetlerine büyük tutarlarda yatırım yapan yabancı portföy yatırımcıları neredeyse tamamen piyasadan çıktı. Faizlerin düşürülmeye başlandığı Eylül 2021’den itibaren Borsa’daki bakiyeli hisse senedi yatırımcı sayısının 2.41 milyondan 4.07 milyona çıkması bile hükümetin cari ekonomik koşullarda başka seçeneği kalmamış olan yatırımcılara “manipülatif” bir şekilde borsayı işaret etmesi sayesinde gerçekleşti.
Kazanırken herkesi mutlu eden ama bir şekilde yükseliş trendinin tersine dönüp zararların oluşacağı süreçte birçok yatırımcının canını yakabilecek bu tür yönlendirmelerin etkisi maalesef uzun yıllar boyunca finansal piyasalarda tepkiyle anımsanacak ve piyasaların gelişimini olumsuz etkileyecek. Özetle, “güven, etkinlik ve şeffaflık” ilkeleri üzerine inşa edilmiş sermaye piyasalarında AKP’nin özellikle son beş yılında ciddi bir tahribat oluştu.
SPvB ile ilgili kurumların üst yönetimine işinin ehli, liyakatli ve tecrübeli insanları getirmek ve onlara varolan kurumsal kapasiteyi gereğince işlevsel hâle getirme imkânını vermek atılacak ilk ve en önemli adım olacak.
TAHRİBAT NASIL GİDERİLECEK?
Bir iktidar değişikliği durumunda yapılması gerekenler aslında çok basit ama atılacak adımların bozulan itibar ve sarsılan güveni geri getirmesinin zaman alacağı kesin. Halkın neden hâlâ ülkenin kısıtlı döviz rezerviyle ithal edilen altına bu kadar yüklü tutarlarda yatırım yaptığını sorgularken bütün bu güven kırıcı politika, söylem ve eylemleri anımsamak gerekiyor. Biriken bu hataların ülkeye uzun vadede faturası maalesef çok ağır oluyor. Hele sürekli olarak tasarruf ve finansman açığı yaşayan Türk ekonomisi için bu maliyet çok daha büyük!
SPvB cephesinde kurumsal olarak, yani mevzuat, teknik altyapı ve insan kapasitesi anlamında oldukça gelişmiş bir altyapı ve tecrübe var. SPvB ile ilgili kurumların üst yönetimine işinin ehli, liyakatli ve tecrübeli insanları getirmek ve onlara varolan kurumsal kapasiteyi gereğince işlevsel hâle getirme imkânını vermek atılacak ilk ve en önemli adım olacak. Bu kurumlar, piyasalar için gerekli teknik ve idari adımları yeri ve zamanı geldiğinde atma yeteneğine sahip, son derece dinamik ve donanımlı bir insan gücüne sahip durumda.
İkinci önemli nokta, piyasalarda tekrar güven tesis etmek ve uzaklaşmış olan yabancı yatırımcıları geri getirebilmek için devletin ve hükümetin SPvB’da hiçbir şekilde taraf olmaması, belirli bir yönde işaret vermemesi ve sadece sağlıklı işleyen piyasalara odaklanması gerekiyor. Bunun yolu kurallara uymaktan, şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten geçiyor.
SPvB’da fiyatlar ve oranlar, kendi ekonomik mantığı içerisinde ekonomik ve siyasi gelişmelerin etkisi ve ihracatçı şirketlerin performansıyla oluşur. Kamu düzenleyicilerinin bunun dışında bir güdüyle bu piyasalara müdahale görüntüsü verebilecek en ufak bir söylem ve eylemden kaçınması zorunlu.
Üçüncü nokta dijital teknolojideki gelişmelerle ilgili. Finans sektörü, teknolojideki olağanüstü hızlı ilerlemenin ilk yansıdığı sektörlerden birisi. Finansal teknoloji (fintech) firmaları finansal ürün ve hizmetlerin çok geniş kitlelere ulaştırılmasının yollarını açıyorlar. Bu ve benzeri teknolojik gelişmeler yakından izlenerek SPvB’nın yeni vizyonunun teknolojiye açık ve kapsayıcı bir bakış açısıyla oluşturulması önemli fırsatlar yaratacak.
Dördüncü olarak, sermaye piyasalarının genel olarak girişimciliği, özel olarak kadın girişimciliğini, inovasyonu ve yeşil dönüşümü finansal olarak destekleyecek düzenleme, araç ve teşviklere bir an önce kavuşturulması, olanların geliştirilmesi ve etkin olarak toplumun kullanımına sunulması mutlak bir gereklilik. Özellikle yeşil dönüşümün finansmanı önümüzdeki dönemin en hayati konularından birisi olacak.
Son olarak, SPvB’nın “sürdürülebilir” bir gelişme patikasına girmesi için ülkenin makro siyasi ve ekonomik ortamının istikrara kavuşması, öngörülebilirliğin mümkün olması ve hukuk sisteminin bağımsız ve hızlı bir şekilde işlemesi en gerekli ön şartlar. Bu “olmazsa olmaz” koşullar zaten Türkiye’nin özlediğimiz gibi bir ülke olmasının da ön şartları.
AKP ile artık bunun sağlanamayacağı son beş yılda net bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Bunları yapamadığımız takdirde SPvB yalnızca daha çok para kazanmayı amaçlayan ve manipülatif işlemleri içselleştirmiş şirket sahipleri ile yatırımcıların at koşturduğu bir arena olarak kalacak. Özetle, Türkiye’nin ve SPvB’nın kaderleri ortak, dolayısıyla çıkış yolları da aynı!
∗ Akyüz, A ve S. Soydemir (2016), Sermaye Piyasası ve Borsa: Ekonomik Analiz, Kurumsal ve Yasal Yapı, Tarihçe ve Tanıklıklar, 2. Baskı, Scala Yayıncılık, ss.544-549
Abdullah AKYÜZ – politikyol
KATEGORİLER
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (410)
- BANKA ANALİZLERİ (119)
- BANKA HABERLERİ (1.853)
- BASINDA BİZ (48)
- BORSA (183)
- CEO PERFORMANSLARI (24)
- EKONOMİ (2.389)
- GÜNCEL (461)
- GÜNDEM (2.343)
- RÖPORTAJLAR (29)
- SİGORTA (78)
- ŞİRKETLER (881)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (172)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (573)
- Abbas Karakaya (42)
- Arif Öztan (7)
- Erden Armağan Er (40)
- Erol Taşdelen (329)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (35)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (22)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (57)
- Tuncer Dede (7)
- Uğur Durak (33)

AKTİF BÜLTEN

Goldman Sachs/Waldron: Küçük bankalar daha sıkı düzenleme, denetim için hazırlanmalılar

TCMB, MALİYE BAKANLIĞI VE REEL PİYASADA SORUNLAR YUMAĞI

Dış borçta faiz yükü anaparanın üç katı

2022 YILI SONU İTİBARİYLE BANKA ÖZEL SANDIKLARINDAKİ SON DURUM

Balıkesir merkezli uluslararası dolandırıcılık operasyonu: 103 gözaltı

GÜNLÜK BÜLTEN

AKP ekonomideki enkazı kaldırabilir mi?

Albaraka Türk’ten emeklilere 10 Bin TL promosyon

AFAD’ın evrak bölümünde şüpheli yangın

Kriz korkuları hafifledi derken, ABD’de First Republic Bank hisseleri %50 düştü

Sermaye piyasası ve borsa: AKP dönemi ve sonrası

DEPREM BÖLGESİ İÇİN ÇEK DÜZENLEMESİ BEKLENİYOR

EYT’LİLERE QNB FİNANSBANK’TAN ÖZEL MAAŞ PROMOSYONU

2022 YILI SONU İTİBARİYLE BANKA ÖZEL SANDIKLARINDAKİ SON DURUM

BANKA ŞUBELERİNDE İSYAN VAR!

Prof. Dr. Mustafa Erdik, 2010 Şili depremi 9.2 büyüklüğündeydi, 500 kişi öldü, sebebi…

MOBBİNGÇİLER KAZANDI: BANKA SEKTÖRÜNDEKİ EFE DEMİR HAYATTAN KOPTU

YAPI KREDİ EFE DEMİR AÇIKLAMASI YAYINLADI

DEPREM BÖLGESİ ÇEK PANİĞİ, AYLIK 30 MİLYAR LİRALIK ÇEKLER NASIL ÖDENECEK?

Yıllardır satılamayan bankaya tekstil firması talip oldu!

BANKACILAR PROMOSYONDA KENDİ SÖKÜKLERİNİ DİKEMİYOR!

Müşterilerin hesabından 6 milyon TL çeken bankacı gözaltına alındı

“Banka kasasındaki altın ve paralarımız” çalındı iddiası
- Pezo mu peso mu? Survivor'da Bir pezo ne kadar? Peso nerenin parası? 100 peso kaç TL? 1000 peso kaç TL? 21/03/2023
- Son dakika: Süper Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 21 Mart 2023 Süper Loto bilet sorgulama ekranı! 21/03/2023
- ABD borsası Fed öncesinde yükselişle açıldı 21/03/2023
- Yellen: Küçük bankaları korumaya hazırız 21/03/2023
- Bitcoin yükselince yeniden gündeme geldi: Kripto para bankacılıktan daha mı güvenli? 21/03/2023
- Ukrayna 15,6 milyar dolarlık finansman paketi için IMF ile anlaştı 22/03/2023
- Asya borsaları Fed öncesi yükselişte 22/03/2023
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 22 Mart 2023 22/03/2023
- Resmi Gazete'de bugün (22.03.2023) 21/03/2023
- Almanya Çin'e ihracat kısıtlamalarını değerlendiriyor 21/03/2023
- Lübnan lirası dolar karşısında tarihi seviyeye geriledi 21/03/2023
ALTIN – DÖVİZ
KRIPTO PARA PİYASASI
BORSA
Popüler
-
GÜNDEM2 sene önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA ANALİZLERİ7 ay önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
GÜNCEL2 ay önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı
-
BANKA HABERLERİ7 ay önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK krizinin perde arkası
-
BANKA HABERLERİ1 sene önce
Çocuğuna 35 bin liralık mont giydiren bankacı kim?
-
GÜNDEM2 sene önce
FİNANSEVİM : BDDK’nın tasfiyesini istediği 21 şirket içindeyiz, itirazımız var