Connect with us

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Küresel gelirin kaymağını gelişmekte olan ülkeler yiyor

Yayınlanma:

|

Belli bir dönemde bir ülkedeki milli gelir, üretim faktörlerinin gelirlerinin toplamıdır. Her faktörün kendine has bir getirisi vardır ki; emeğin geliri ücret, müteşebbisinki kâr, sermayeninki faiz ve doğal kaynaklarınki de rant (kira)dır. Üretim faktörlerine sahip olanlar gelir elde ederken, yoksun olanlar gelir elde edemez.
Her toplum, bölge ya da ülkenin üretim faktörü bileşimi ve verimliliği birbirinden farklı olduğundan milli gelir düzeyleri eşit olamaz. Ülkelerin farklı milli gelir düzeyleri, “küresel gelir”i ya da diğer adıyla “dünya hasılası”nı oluşturur. Böylelikle her ülke küresel gelire katkıda bulunur ve üretim faktörlerinin bileşimi ve verimliliği ölçüsünde, küresel gelirin ülkeler arasındaki dağılımı da farklılaşır.
Ülkelerin küresel gelire katkıları ne kadar dengesiz olursa, en düşük gelirli ve gelişmekte olan ülkelerdeki üretim faktörleri gelişmiş ülkelere doğru akışkanlık gösterecektir. Haliyle günümüzde karşılaştığımız göç ve hareketlilik tablosu ortaya çıkacaktır.
Küresel Büyümenin Gelişimi
2008 küresel krizinin en belirgin etkisi, büyüme oranları ve küresel gelir düzeyi üzerindeki etkisidir. 2009 yılında gelişmiş ülkelerin ekonomileri %3.2 oranında küçüldü. ABD’de küçülme oranı %2.6, Euro alanında %4.1, Japonya’da %5.2, Rusya’da ise %7.9 oldu. Diğer gelişmiş ülkelerde 2009 yılı küçülme ortalaması ise %1.2 olarak gerçekleşti.
Oysa kapitalizmin bu büyük krizinin ilk yıllarında Çin ekonomisi %9.1, Hindistan ekonomisi ise %5.7 büyüdü. Petrol ihracatçısı ülkelerden Irak ekonomisi %4.2 büyürken, Katar’ın büyüme oranı ise %8.6 olarak gerçekleşti.
Zaten petrol ihracatçısı ülkeler 1990’lı yıllarda ortalama %0.3 büyürken, 2000’li yıllar boyunca da ortalama %5.5 büyüdüler.
2014 yılına gelindiğinde, küresel krizin yaraları sarılmaya başlanmıştı ama sonuç tatmin edici değildi. O yıl gelişmiş ülkeler sadece %1.6 büyüdü. Euro alanındaki büyüme oranı da yalnızca %1.2 olarak gerçekleşti. Oysaki Çin o yıl %6.7, en düşük gelirli ülkeler ise %3.7 oranında büyümüştü.
Ve bir projeksiyon;
2019 yılı için küresel büyümenin %3 olması öngörülüyor ki bu seviye 2008 küresel krizinden bu yana en düşük seviye. 2020 yılında Latin Amerika, Orta Doğu ve Avrupa’da bir dizi gelişmekte olan ülkede öngörülen ekonomik performanstaki iyileşme sonucu küresel büyümenin %3.4’e çıkacağı tahmin ediliyor. Ancak yine de bu ülkelerin birçoğunun beklentileri hakkında belirsizlik hakim.
Küresel büyümenin en önemli riski ise Çin ve ABD ekonomilerinde ortaya çıkabilecek bir yavaşlama.
Küresel Gelirin İmparatorları: Gelişmiş Ülkeler 
2009 yılında dünyada gelişmiş ülke sayısı 33’tü. Bu ülkelerin en göze çarpanları, başta ABD olmak üzere Euro Alanındaki ülkelerdi. İşte bu ülkelerde dünya nüfusunun %15.1’i yaşıyordu. Küresel krizin hemen ardından bu ülkeler dünya ihracatının %65.5’ine ve küresel gelirin %53.8’ine hakimlerdi.
2009 yılında ABD’nin dünya nüfusu içindeki payı %4.6 idi. ABD’nin milli gelirinin küresel gelir içinde %20.4’lük payı vardı ve dünya ihracatının %10’u ABD tarafından gerçekleştiriliyordu.
2009 yılında Euro Alanındaki 16 ülkede yaşayan nüfus, dünya nüfusunun %4.9’u kadardı. Euro Alanının milli gelirinin küresel gelir içindeki payı %15.1, dünya ihracat hacmi içindeki payı %28.3’üydü.

2018 yılında artık gelişmiş ülkelerin sayısı 39’a çıktı. Ancak dünya nüfusundaki payı azaldı, dünya nüfusunun %14.3’lük kısmı bu ülkelerde yaşıyor. Burada yaratılan milli gelir, küresel gelirin %40.8’ine eşit. Yine bu zengin nüfusun yaşadığı ülkeler, dünya ihracat hacminin %63’üne hükmediyorlar.
2018 yılında ABD tek başına dünya milli gelirinin %15.2’sine sahipken dünya ticaretinin %10.1’i ABD’lilerin elinde.
Euro alanındaki 19 gelişmiş ülkede yaşayan nüfus, dünya nüfusunun %4.5’i. Onlar da 2018 yılı itibariyle küresel gelirin %11.4’lük payına sahipler. Euro 19, dünya ihracatının %26.5’ini ellerinde tutuyor.
Özetle;
2009’dan günümüze geçen 10 yılda gelişmiş ülkelerin küresel büyümeye katkısı %30 oranında daralma gösterdi.
Gelişmiş ülkeler mal ve hizmet ihracatında on yıl içerisinde %4’lük bir kayba uğradı.
Son 10 yılda popüler gelişmiş ülke olan ABD’nin ve gelişmiş Euro alanı ülkelerinin küresel gelirdeki payı yaklaşık %25 azaldı.
Gelişmiş ülkelerin ihracat hacmi 2008’den 2019’a %4 daraldı. ABD dünya ticaretindeki yerini korumaya çalıştı ama Euro Alanındaki ülkelerin ihracat hacmi %3 düştü.
Hepimizin dikkatini çektiği gibi ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşları Çin’in dünya ihracatında söz sahibi olma yolundaki hızını kısıtladı. Fakat bilinenin aksine rakamlar bu savaşta ABD’nin de yara aldığını gösteriyor. Nedenine gelince; ABD, Çin’den bilgisayar, cep telefonu ve giyim ithal ediyor. Çin de ABD’den ticari uçak, otomobil gibi ürünler ithal ediyor. ABD’nin Çin’den yaptığı ticaretteki açığı %27.5 ve bunun uzun vadede %35 olması öngörülüyor Çin’in ise Amerika’dan yaptığı dış ticaretteki açığı %21 ve uzun vadede bu %25 olacak. ABD Çin’den ithal ettiği 550 milyar dolarlık ürüne gümrük vergisi uygularken, Çin de Amerika’dan ithal ettiği 285 milyar dolarlık ürüne gümrük vergisi uyguladı. Belli ki ticaret savaşları küresel boyuta da zarar veriyor. Ancak şimdi devir, karşılıklı tavizler devri olmalı.
Gelişmiş ülkelerin sayısı son on yılda 33’ten 39’a çıkmasına rağmen, bu 39 ülkede yaşayan nüfus %5 oranında azaldı. Tüm gelişmiş ülkelerin demografik değişimine uygun olarak doğum oranının düşmesi ve nüfusun yenilenmemesi sonucu nüfus yapısında gelinen noktanın bu olması normaldir.
Küresel Büyümenin Çalışkan Karıncaları : Çin ve Hindistan
2009 yılında %9.1 oranında büyüyen Çin’in nüfusu, dünya nüfusunun %19.9’u kadardı. Çin’in küresel gelirden aldığı pay o yıl %12.6’ya, dünya ihracat hacmindeki payı da %8.5’e eşitti.
Ekonomisini 2009 yılında %5.7 büyüten Hindistan nüfusunun dünya nüfusu içindeki payı %17.8’di. Hindistan milli geliri küresel gelirin %5.1’i, ihracatı ise dünya ihracat hacminin %1.7’siydi.
Çin’in nüfusu 2018’de dünya nüfusunun %18.7’sine gerilerken milli gelir büyüklüğü, dünya hasılasının %18.7’sine yükseldi. Ayrıca dünya ihracat hacminin %10.7’si artık Çin’lilerin elinde.
Hindistan nüfusu 2018 yılında değişmedi ama ülkenin küresel gelirdeki payı %7.7’ye, dünya ihracatındaki payı da %2.2’ye yükseldi.
Özetle;
Küresel büyümenin çalışkan karıncaları Çin ve Hindistan’ın milli gelirlerinin küresel gelir içindeki payı son 10 yılda %50 arttı.
Çin’in dünya ihracat içindeki payı %25 Hindistan’ın ise %30 artış gösterdi.
Görüldüğü gibi bu iki önemli gelişmekte olan ülkenin dünya ekonomisindeki payı büyük. Artık küresel gelir artışında gelişmekte olan ülkelerin payı giderek yükseliyor.
Gelişmekte olan ülkeler esasında küresel büyümeyi teşvik eden ve dünya hasılasından giderek daha fazla pay alan ülkelerdir. Ancak tüm gelişmekte olan ülkeler arasında küresel büyümenin faydaları ne ölçüde paylaşılıyor? Hızlı büyüyen ekonomilerin yarattığı milli gelirin ülke nüfusuna paylaşımı çok önemli.
Dünyada küresel büyümeyi ivmelendiren Çin’in nüfusu son 10 yılda gerilerken ve Hindistan’ın da aynı kalırken, bu iki ülkenin toplam nüfus içindeki payı yaklaşık %37’dir. Ve doğal olarak son 10 yılda dünya nüfusunun çok büyük bir kesimini oluşturan gelişmekte olan ülkeler, küresel büyümeye en büyük katkıda bulunanlardır. Rakamlar, bu ülkelerin ekonomilerinin gelişmiş ülkelerin ekonomilerinden daha hızlı büyüdüğünü gösteriyor.
Çin ve Hindistan ekonomileri, gelişmiş ülkelerden daha hızlı büyürken, pek çok ülke küresel büyüme sürecinde çok gerilerde kalıyor. Dünyada En Düşük Gelir grubunda ve Ağır Borçlu grubunda sayıca çok fazla ülke bulunuyor ve dünya nüfusu içindeki payları da giderek artıyor.
Dünya Üzerinde Yoksul Halklar da Var: Ağır Borçlu ve En Düşük Gelirli Ülkeler
Dünya, her zaman gelişmiş ülkelerden ibaret değil. Ülkelerarası küresel gelir dağılımına dahil olan 38 tane Ağır Borçlu ülke ve 59 tane En Düşük Gelirli ülke mevcut.
2009 yılında Ağır Borçlu ülkelerin nüfusu, dünya nüfusunun %8.8’i, küresel gelirdeki payları da %2.1’di.
2018 yılında En Düşük Gelirli ülkelerin dünya nüfusu içindeki payı %19.8. Bu 59 ülkenin küresel gelirden aldıkları pay %4.3. Ağır Borçlu 39 ülkede ise dünya nüfusunun %10.1’i yaşıyor ve dünya milli gelirinden sadece %1.5 pay alıyorlar.
Özetle;
Gelişmiş ülkelerin dünya nüfusu içindeki payı azalırken, En Düşük Gelirli ve Ağır Borçlu ülkelerin nüfus içindeki payı son 10 yılda artış gösteriyor. En Düşük Gelirli ülkelerde yaşayan nüfus, dünya nüfusunun %20’sine ulaşmış durumda. Ağır Borçlu 59 ülkede yaşayan nüfus da dünya nüfusunun %10’una ulaştı.
En şansız toplam 97 ülkede yaşayan dünya nüfusunun %30’u, küresel büyümenin nimetlerinden hiç faydalanmaksızın ve katkı sağlamaksızın yaşamaya devam ediyorlar.
Bugünden Sonra Küresel Gelir Nasıl Şekillenecek?
Artık küresel gelir ya da hasıla 2008 küresel krizinden bugüne en düşük seviyelerde artıyor. Son yıllarda büyüme tahminlerindeki aşağı yönlü değişimin pek çok sebebi var:
Fransa’daki sokak protestoları,
Anlaşmasız Brexit ihtimalinin gerginliği,
İtalya’daki bütçe tartışmaları,
Almanya’daki otomobil üretiminin yeni emisyon standartlarının getirilmesi ile kesintiye uğraması,
Euro Bölgesi’nde tüketici ve işgücü zayıflığı,
Çin ve Amerika arasındaki ticari gerilimler.

IMF’in Ekim 2019’da yayınladığı WEO raporuna göre; 2020 yılı ve sonrasında ABD, Euro Bölgesi, Çin ve Japonya’yı kapsayan küresel gelirin yarısına yakın bir bölümünü oluşturan ekonomiler için büyümenin ılımlı olması bekleniyor. 2020 için öngörülen toparlanmanın büyük kısmına etki edecek gelişmekte ekonomiler ise ya ağır baskı altında olabilir ya da geçmiş ortalamalara göre düşük performans gösterebilirler. Özellikle Arjantin, İran, Venezuela, Libya ve Yemen gibi çatışmalardan etkilenen diğer gelişmekte olan ülkeler önemli makroekonomik sıkıntı yaşamaya devam edebilir. Türkiye’nin de bu grupta adı geçiyor. Brezilya, Meksika, Rusya ve Suudi Arabistan gibi gelişmekte olan diğer piyasa ekonomilerinin geçmiş ortalamalarının oldukça altında, %1 ya da daha az büyüyeceği tahmin ediliyor. Hindistan’da büyüme, 2019 yılında kurumsal ve çevresel düzenleyicilerdeki belirsizlik ve banka dışı finansal sektörün sağlığına ilişkin kaygılarla birlikte, talebe bağlı olarak yavaşlamıştı. Hindistan’da olduğu gibi 2020 ve sonrasında büyümenin, yukarıda adı geçen gelişmekte olan ülkeler için de güçlenmesi, nihai küresel toparlanmanın öngörülmesinin arkasındaki itici faktördür.
Ancak, Çin ve ABD ekonomilerinde öngörülen bir yavaşlama ve belirgin aşağı yönlü riskler nedeniyle küresel faaliyetler gerileyebilir. Böyle bir sonucu önlemek için önerilen politikalar şunlardır:
Ticari ilişkilerdeki gerilimin azalması,
Ülkeler arası çok taraflı işbirliğinin canlandırılması,
Politika yapıcıların orta vadede büyümenin önünde önemli bir risk olan finansal açıkların önüne geçmesi.
Kaynak: IMF, World Economic Outlook, October 2010, 2015 ve 2019.

EKONOMİ

Prof.Dr. YILMAZ: Kamuda tasarruf başlar mı?

2023 ilk üç ayda taşıt giderleri 1,2 milyar TL iken, 2023 yılını yaklaşık 10 milyar TL ile kapatmış durumda. Taşıt kiralama ve alım giderleri 2023 ilk çeyrekten sonra seçim ile beraber hızla artmış, doğal olarak tamir, bakım, onarım giderleri de katlanmıştır

Yayınlanma:

|

Kamu bütçesi aracılığıyla kaynakların çeşitli kamu hizmetlerine tahsisi sağlanır. Peki mevcut kaynakların bir hizmetten diğerine tahsis edilmesine hangi “temel”de karar verilir?

Gelişmiş ekonomiler için sorunun cevabı oldukça basit. Bütçe kaynakları sosyal refahı artırmaya, beşeri sermayeye, çevreye yatırıma daha çok aktarılır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ekonomilerde, gelişmiş ekonomilerdekine benzer kamu harcamaları genelde arka planda kalır. Çünkü gelişmiş ülkeler ligine çıkmak için altyapı, üstyapı yatırımlarına önem ve öncelik vermek gerekir ve bütçeden buralara kaynak aktarımı devam eder.

Aslında ana akım iktisat anlayışına göre devletin yatırım yapmasına da gerek yoktur, hatta var olanlar özelleştirilmelidir. O nedenle kamu yatırımlarının bütçedeki payı minimuma iner. Fakat yine de devlet varlığını yollar, köprüler, havalimanları olarak göstermeye çalışır ki o zaman da etrafımıza baktığımızda gördüğümüz gibi kamu-özel işbirliği projeleri artar.

Yüksek enflasyon ve onu devam ettiren tüm faktörlerle mücadelede her zaman söylediğimiz gibi para politikasının yanında onunla koordineli bir şekilde maliye politikası da yer almalı. Dolayısıyla sıkı para politikasının yanında maliye politikası da sıkılaşmalı.

Bu sıkılık geçtiğimiz yıl temmuz ve ağustos aylarında vergi artışlarıyla denendi. Ancak enflasyonu besleyen bir sonuç ortaya çıktı.

Gelir dağılımının bozulduğu, orta direğin neredeyse kaybolduğu bir toplumda daha fazla vergi yüküne katlanılmasındansa, kamunun harcamalarına bir set çekmesi gerekiyordu.

Şimdi kamuda tasarruf paketiyle resmî taşıtların ve taşınmazların edinilmesi ve kiralanması, haberleşme giderleri, personel görevlendirmeleri, kırtasiye ve demirbaş alımları, temsil, tören, tanıtım, enerji alımları vb giderlerinde tasarruf yapılması bekleniyor. Aslında genel seçim sonrasında Bakan Mehmet Şimşek Tasarruf Genelgesini imzalayarak kamu kuruluşlarını tedbirlere uymakla talimatlandırmıştı.

Peki tasarrufa başlayacak olan kamu, ne zaman ve kadar harcamacı olmuştu?

Kamu, seçim ekonomisi uygulayarak harcamacı yapısını 2023 genel 2024 yerel seçimlerinde sürdürdü. Ayrıca 2022 ve 2023 yıllarında ek bütçe çıkarıldı. 2023 ek bütçesi cari bütçenin yüzde 25’i kadardı. 2024 bütçesi de 2023 bütçesinin neredeyse iki katı olarak bütçeleştirildi. Bir başka deyişle harcanacak “çok para” vardı.

Aşağıdaki tabloda bir karşılaştırma yaptım. Henüz 2024 ilk çeyrek bütçe gerçekleşmeleri açıklandığı için 2024 ilk çeyrek bütçe verilerini 2023 ilk çeyrek ile karşılaştırdım. Ayrıca 2023 bütçe kullanımı nasıl başlamıştı ve genel seçimler sonrası nasıl bitti, görmek açısından da 2023’ün tamamını tabloya ekledim.

Kamuda tasarruf ile adeta özdeşleşen taşıtlarla ilgili giderlerin neden azaltılması gerektiği tabloda açıkça görülüyor. 2023 ilk üç ayda taşıt giderleri 1,2 milyar TL iken, 2023 yılını yaklaşık 10 milyar TL ile kapatmış durumda. Taşıt kiralama ve alım giderleri 2023 ilk çeyrekten sonra seçim ile beraber hızla artmış, doğal olarak tamir, bakım, onarım giderleri de katlanmıştır.

Haberleşme giderleri 2023 ilk çeyrekte 931 milyon TL iken sadece 9 ayda yaklaşık 8 milyar TL artmış. 2024 ilk çeyrekte de 2 milyarın üstüne çıkmış. Kamunun kırtasiye, baskı giderleri de aynı şekilde 2023 ilk üç aydaki 750 milyon TL düzeyinden 16,5 milyar TL’ye kadar çıkmış.

Yine temsil, tanıtma, ağırlama, organizasyon giderleri de bir başka itibar göstergesi gibi, 2023 ilk çeyrekte sadece 131 milyon TL iken 1,9 milyar TL’ye kadar yükselmiş. 2024 ilk çeyrekte de 1 milyar TL’ye yaklaşmış.

Sonuçta tasarrufa gidilmesi beklenen tablodaki giderler 2023 ilk çeyrekte 5,5 milyar TL ama bu yıl ilk çeyrekte zaten 34,7 milyar TL harcanmış.

Bugün “kamuda tasarruf tedbirleri” kapsamında tüm bu kamu giderlerinin kısılması gerektiği açıklanırken, bir yıl içinde böyle fahiş tutarlara ulaşmasının nedenlerinin de açıklanması gerekmez mi?

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Prof. Dr. YILMAZ: TCMB faiz kararını değerlendirdi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye, G20 ülkeleri arasında Arjantin’den sonra en yüksek yıllık enflasyona sahip ülke. TÜİK verilerine göre mart ayı aylık enflasyonu yüzde 3,16 ve yıllık yüzde 68,5. Enflasyon oranının önümüzdeki aylarda aylık yükselişini devam ettirerek mayıs ayında yüzde 75’e yakın bir seviyeye çıkacağını tahmin ediyorum. 

TCMB’nin nisan ayı faiz kararı oldukça kritik önem sahip. Bankanın şubat ayında politika faizini yüzde 45’te sabit tuttuktan sonra mart ayındaki toplantıda 500 baz puan arttırarak yüzde 50’ye çıkardığını hatırlayalım. Banka faiz koridoru uygulamasına devam ediyor ve şu anda piyasada gecelik faizler koridorun üstü olan yüzde 53’te.  

Son faiz artırımındaki en önemli etkenler, yerel seçim öncesinde kurda yaşanan hareketlilik ve uluslararası kuruluşların faiz artırımına ilişkin görüşleriydi. 

Ancak yerel seçimin ardından kurdaki hareketlilik yerini sakinliğe bıraktı, net döviz rezervlerinde iyileşme başladı. 

Seçimin ardından para ve maliye politikasında sıkılaşmaya yönelik açıklamalar gelmeye devam etti. TCMB tarafından para politikasının enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda sıkılaştırılacağı ve likidite arttırıcı adım atılmayacağı yönündeki açıklamalar, mevduat faizlerini yukarı çekip enflasyonla mücadeleyi daha etkin kılar. Ayrıca maliye politikasında da kamu harcamalarında tasarruf ile sıkılaşmanın devam edeceğine ilişkin açıklamalar, -geçen yılın yaz dönemindeki gibi- vergi artışlarının enflasyonist etkisinin ortaya çıkmasını engeller. O nedenle bu söylemlere bakınca da TCMB bu ay faiz arttırmayabilir.  

Tabi söylem dışında gerçekler var. Örneğin kur artışı her zaman olduğu gibi enflasyonla mücadelenin önünü kesecek bir etken. TEPAV’ın hesaplamalarına göre 2024 yıl sonu tüketici enflasyonun yüzde 40’ın altına inmesi için aylık kur artışlarının yılın kalan döneminde yaklaşık yüzde 2 ve daha az olması gerekiyor. O nedenle TCMB kontrollü kur politikasına devam edecekse politika faizini arttırma ihtiyacı hissetmeyebilir. Ancak bu politikanın sürdürülemez olduğuna daha önce de şahit olduk.  

Ayrıca kur artışını engellemek için yabancı sermayeye ihtiyaç var. Seçim öncesi hisse senedi ve DİBS piyasasından yabancı sermaye çıkışı gerçekleşirken, seçim sonrası yabancı sermaye için ortam hazırlanmaya çalışılıyor. Bunun yolu da faiz arttırımından geçiyor. Hem de Ortadoğu gerilimi ve jeopolitik risklere rağmen.

Enflasyonla mücadelenin önünde başka bazı önemli engeller var: Bunlardan biri, TL mevduat faizlerinin yükselişine rağmen dolarizasyonda arzu edilen düşüşün gelmemesi. Sıkı parasal duruş halen hem döviz dönüşümlü KKM’de hem de DTH’daki azalışı beraberinde getirmekte kısmen etkisiz. 

Çoğu banka mevduat faizlerini özellikle yüksek meblağlar söz konusu olduğunda arttırıyor. Bu da daha düşük meblağlardaki gönüllü tasarrufların artmasını engellerken iç talepteki beklenen baskıyı geciktiriyor. 

Bir diğeri ve en önemlisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanamaması. TCMB’ye göre yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 36. Oysa geçen hafta açıklanan nisan ayı piyasa katılımcıları anketine göre yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 44,19. Bir önceki anket döneminde beklenti yüzde 44,16’ydı. Dolayısıyla TCMB mart ayı PPK toplantısında politika faizini 500 baz puan arttırmasına rağmen, katılıcıların beklentileri yüzde 36’lık yıl sonu TÜFE tahminine halen yakınlaşmamış. 

Yine aynı anket verilerine göre; 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 36,7 iken, nisan ayında yüzde 35,17’ye çok sınırlı gerilemiş durumda. 24 ay sonrası TÜFE beklentisi mart ayı anket döneminde yüzde 22,67 iken nisan ayında ise yüzde 22,05. 

Enflasyon beklentilerindeki bozulma, enflasyonun gelir dağılımında ortaya çıkardığı adaletsizlikleri daha önce de yazdım. Ama hafta sonundaki restoran boykotu enflasyonla başımızın ne kadar dertte olduğunun göstergelerinden biri. TCMB’nin enflasyonla mücadelede etkinliğini ortaya koyması beklenir ancak faiz kararı hizmet enflasyonuyla ilgili nasıl bir çözüm üretecek? Politika faizindeki artışın işletmelerin kredi ve finansman maliyetlerini yükselterek yeniden fiyat artışlarını besleme olasılığı yüksek. Bu durumu bertaraf edecek “yol”, maalesef emek maliyetini minimize etmekten, yani ücretlerin baskılanması, ardından işsizlik ve yoksulluktan geçecek gibi görünüyor.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Yayınlanma:

|

Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Genel görünüm, bütçe gelir ve giderlerinde uyumdan uzaklaşıldığına, mali disiplinin sağlanabilmesindeki zorluklara işaret ediyor.

Öncelikle mali disiplin açısından iki temel göstergeye bakalım: İlki bütçe açığı. Mart ayı bütçe açığı şubat ayına göre yüzde 36 oranında artarak 209 milyar TL’ye ulaştı. Üç aylık kümülatif bütçe açığı ise 513,5 milyar TL oldu. Oysa 2023’ün aynı ayında bütçe açığı 47,2 milyar TL idi.

Mali disiplinin diğer göstergesi de faiz dışı denge. Bütçe açığından iç ve dış borç faiz giderleri düşüldüğünde denge ya da fazla elde ediliyorsa, borçluluğun yarattığı faiz ödemeleri bütçe üzerinde baskı yaratmıyor demektir. Tersi durumda, yani faiz dışı açık varsa borç düzeyine ve faiz yüküne bakmak gerekir.

En son 2017 yılında faiz dışı fazla elde edilmişti. Faiz dışı açık geçen yıl 1,3 trilyon TL’yi aşmış ve bütçe tahmininin iki katı olarak gerçekleşmişti. 2024 yılı bütçe tahmininde de faiz dışı açık 1,4 trilyon TL.

Ama sadece bir ayda bütçedeki borç faiz giderleri yüzde 37 oranında artış gösterdi. Öte yandan brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaşırken, iç borç stoku son bir yılda 1 trilyon TL daha artarak 4 trilyon TL’yi aştı.

2024 mart ayından itibaren iç ve dış borç faiz ödeme projeksiyonunu gösteren aşağıdaki grafikleri incelerseniz, bu yılki bütçe tahmininin oldukça üzerinde bir faiz dışı açıkla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı.

İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili. 2021’de 57,5, 2022’de 72 milyar TL kâr açıklayan TCMB, 2023 yılını 818,2 milyar TL zararla kapattı.

2023 ağustos ayına kadar TL’den KKM’ye dönenlerin kur farkları bütçeden ödenirken, dövizden KKM’ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılandı. TL’den dönen mevduata 2022 mart-2023 temmuz arasında kur farkları bütçeden ödendi, en son temmuz 2023 itibariyle bütçeden 34,5 milyar TL’lik ödeme yapıldı.

Sonra Ağustos 2023’te TL’den dönen KKM’nin ödemelerini TCMB üstlendi. Çünkü genel seçimler bitmiş ve TL’de değer kaybı başlamıştı. Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 mayıs) 15,5 TL’den, iki ay sonra (13 temmuz) 26 TL’nin üzerine çıkmıştı.

OVP’ye göre bütçe açığının GSYH’ye oranı zaten deprem harcamaları öngörülerek yüzde 6,4 olarak yüksek programlanmıştı. Ancak bütçe bu kur artışı karşısında KKM’nin yükünü daha fazla taşıyamayacaktı.

TCMB de o esnada genel seçimler sonrasında artık sıkı para politikasına geçmişti. Politika faizini kademeli olarak arttırıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL’ye güven tesis edilmesini bekliyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Ancak 2021 aralık ayı sonunda kur riskine karşı kendisine güvence arayanlar için bir finansal araç olan KKM, ulaştığı hacimle ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemde kaldı. Enflasyon da düşmedi, para ikamesi devam etti. Ekonomiye güven oluşmadıkça döviz KKM’ler varlığını devam ettirdi. Şimdi izlerini en son TCMB zararında görebiliriz. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor.

Mart ayı bütçe açığını görünce insanın aklına geliyor. Peki TL’den ya da dövizden dönen KKM kur farkları bütçeden ödenseydi ne olurdu?

MB, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Mart, 2024

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.