Connect with us

BANKA HABERLERİ

Önümüzdeki dönemde sektöre yeni dijital bankalar katılacak

Vakıf Katılım Genel Müdürü Mehmet Ali Akben, banka olarak 2023 yılını, hedeflerinin ötesinde bir performansla tamamlayacaklarını öngördüklerini bildirdi.

Yayınlanma:

|

Akben, “Bankacılık Söyleşileri” kapsamında AA’ya yaptığı açıklamada, ülke ekonomilerinin, küresel makroekonomik görünümün jeopolitik gerilimler ve enflasyonist baskı unsurları neticesinde kırılgan olduğu 2023 yılında, iktisadi faaliyetteki ivmenin sürmesi ve enflasyonist patikadan çıkış misyonu arasındaki makul dengeyi gözetmeye çalıştığını ifade etti.

Söz konusu dengenin tesisi için uygun seviyede ve tedrici ölçüde aksiyonların hayata geçirilmesinin elzem bir husus olarak ön plana çıktığını vurgulayan Akben, “Bu süreçte enflasyonun kısmi olarak dışsal faktörlere bağlı gelişmeler neticesinde tahmin edilebilirliğinin zayıf olması, belirgin miktarsal sıkılaşma ve mali tarafta daraltıcı önlemlerin eş zamanlı uygulanmasına neden oldu.” dedi.

Kademeli olarak gerçekleşen parasal sıkılaşma süreci ve bunun sonucu olarak artan fonlama maliyetlerinin, resesyon beklentilerinin oluşmasına zemin hazırladığını belirten Akben, küresel büyüme tahminlerinin aşağı yönlü revize edilmesiyle sonuçlanan bu dönemde, takip edilen öncü göstergelerin muhtelif periyotlarda karışık sinyaller sunduğunu, gelinen noktada, atılan sıkılaşma adımlarının küresel enflasyon artışını dizginlediğinin görüldüğünü söyledi.

Bununla birlikte güncel küresel büyüme rakamları ve ekonomik aktiviteye ilişkin öncü göstergelerin ekonomilerde beklenenden daha olumlu bir büyüme kaydedileceğine yönelik tahminleri artırdığının izlendiğini aktaran Akben, bu kapsamda, küresel ekonomide resesyon beklentilerinin, yerini nispi olarak daha iyimser bir tabloya bıraktığına şahit olduklarını, bu durumun, “yumuşak iniş” olarak ifade edilen senaryonun daha muhtemel olduğunu gösterdiğini, geçen günlerde ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankasının politika faizini sabit bırakmasının, söz konusu beklentileri teyit eder nitelikte olduğunu dile getirdi.

Öte yandan, bölgesel gerilimlerin olası yayılım riski, küresel ve yerel enflasyon göstergelerinin gelişimi, merkez bankalarının alacağı aksiyonların gidişatı ve yine küresel çapta kırılganlık gösteren enerji ve gıda fiyatlarının, olası resesyon riski çerçevesinde yakinen takip edilecek parametreler arasında yer alacağını vurgulayan Akben, “Bu minvalde, uluslararası diplomasinin makroekonomik görünümü evireceği iklim, beklentileri yeniden şekillendirme potansiyeli taşımaktadır.” dedi.

“2024 ve takip eden orta vadeli dönemde söz konusu pozitif gelişmelerin devamlılığını öngörüyoruz”

Mehmet Ali Akben, bu yıl şubat ayında, herkesi derinden yaralayan, elem dolu bir deprem hadisesi yaşandığını hatırlatarak, deprem felaketine karşın devletin, Türkiye’deki tüm kurumların ve milletin göstermiş olduğu yüksek gayret ve koordinasyon ile zorlu bir sürecin yaralarını hep beraber sarmaya çalıştıklarını, sosyolojik etkisinin uzun yıllar hissedileceği bu felaketin, ekonomik yansımalarıyla kaçınılmaz olarak karşılaştıklarını söyledi.

Türkiye ekonomisinin, deprem felaketine ve küresel boyutta risk unsuru taşıyan dışsal faktörlere rağmen dayanıklılığını ispat ettiğini ve son 13 yıl boyunca kesintisiz büyümeyi başardığını belirten Akben, açıklanan üçüncü çeyrek GSYH rakamlarına göre Türkiye ekonomisinin bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,9 artış ile beklentilerin üzerinde büyüdüğünü kaydetti.

Türkiye ekonomisinin; finansal istikrar ve mali disiplinden ödün vermeksizin ekonomik döngüde öncelik niteliği taşıyan üretim, ihracat, yatırım ve istihdam ivmesini sürdürmeyi amaçlayan politikalar doğrultusunda hareket ettiğini vurgulayan Akben, ekonomik büyümenin devamlılığının yanı sıra bu dönemde finansal ve mali istikrarı sağlamak adına atılan adımların hız kazandığını bildirdi.

Akben, şu değerlendirmede bulundu:

“Diğer yandan, enflasyonla mücadelenin gerekliliği olarak uygulanan ve cari açığı azaltıcı çerçevede oluşturulan politikaların elbette reel ekonomiye yansımaları hissedilecektir. Enflasyon ile topyekun mücadelenin ve sıkılaşmanın, ekonomik devinimde birtakım ters yönlü etkileri olacaktır. Nitekim bu dönemde finansmana erişimin hem regülasyonlar itibarıyla hem de yükselen maliyetler neticesinde düşük seyrettiğini tecrübe ediyoruz. Ancak orta vadeli görünümde tabana yaygın bir ekonomik kalkınma modeli için söz konusu aksiyonlar elzem niteliktedir. Atılan adımlar, üretim, istihdam ve ihracata olan etkisi dolayısıyla makul süre ve ölçülülükte gerçekleştirildi. Makroekonomik göstergelerin, Orta Vadeli Program’ın işaret ettiği ekonomik hedefler ile uyumlu ilerlediği gözlemleniyor. Nitekim Orta Vadeli Plan’ın açıklanmasının hemen akabinde Plan ile uyumlu aksiyonlar yürürlüğe konuldu ve makroekonomik göstergeler olumlu sinyaller vermeye başladı. Bu gelişmelerin neticesinde Türkiye’nin CDS ve yurt içi dolarizasyon oranında ciddi bir düşüş gözlemlendi ve buna paralel olarak TCMB’nin brüt rezervleri de 140 milyar doları aştı. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının ülkemiz nezdindeki değerlendirmelerini pozitif bir zemine taşıması, kaydedilen olumlu gelişmeleri teyit eder niteliktedir. Önümüzdeki yıl ve takip eden orta vadeli dönemde söz konusu pozitif gelişmelerin devamlılığını öngörüyoruz.”

“Türk bankacılık sektörü, selektif kredi anlayışını benimsedi”

Vakıf Katılım Genel Müdürü Akben, makroekonomik istikrarın tesisine ilişkin kararların ve yapısal çözüm niteliğindeki stratejilere uyumu elverişli kılan düzenlemelerin isabetli sonuçlar ürettiğinin aşikar olduğunu belirterek, dezenflasyon sürecine ilişkin kapsamlı aksiyon planlarının hayata geçirilmesi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, ekonomik büyümenin tabana yaygın gerçekleştirilmesi ve selektif kredi uygulamalarının kullanılması suretiyle katma değerli üretimin önceliklendirilmesinin bankacılık sektöründe son derece pozitif bir yansıma bulduğunu ifade etti.

Akben, “Önümüzdeki dönemde devam edeceğini öngördüğümüz kaliteli büyümenin temellerini güncel dönemde atmış bulunuyoruz. Ekonomi yönetiminin önümüzdeki dönemde atacağı adımların da sadeleşme ekseninde gerçekleşeceği, TL tasarrufları özendirici ve büyüme istikrarını muhafaza edici nitelikte olacağını öngörüyoruz.” dedi.

Reel ekonominin kalkınmasında ve gelişmesinde önemli bir rol üstlenen Türk bankacılık sektörünün, bu dönemde liralaşma stratejisine odaklandığını ve alınan makroihtiyati tedbirler etrafında istikrarlı büyümesini sürdürdüğünü kaydeden Akben, şöyle devam etti:

“Bu doğrultuda Türk bankacılık sektörü; cari açığı azaltıcı, üretime dayalı ve inovasyon odaklı ekonomik büyümenin tesisine katkı sunmak amacıyla selektif kredi anlayışını benimsedi. Bunun yanı sıra finansal istikrarın temini ve dezenflasyon sürecinin gerçekleştirilmesine yönelik yapılan düzenlemeler, bankacılık sektörü için mücbir aksiyonların hayata geçirilmesini zorunlu kıldı. Yoğun regülasyonların yürürlükte olduğu bu dönemler, elbette bankacılık sektörü için zorluklar barındırdı. Ancak ekonomi yönetiminin aldığı kararların ivedilikle hayata geçirilmesi noktasında Türk bankacılık sektörünün fevkalade bir tecrübe örneği sergilediğini belirtmek gerekir. Türk bankacılık sektörü güçlü sermaye yapısı, etkin risk yönetimi ve kapsamlı denetim mekanizmasıyla güven tesisinde bulunuyor. Ekonomik aktivitedeki ivmenin hız kaybetmediği bu dönemde, bankacılık sektörünün tedbirlere tam uyum göstermesinin de verdiği katkıyla dezenflasyon süreci için zemin hazırlandı.”

“Dijital bankacılık faaliyetlerine yönelik ilginin arttığına tanık olduk”

Mehmet Ali Akben, Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bankaların, uzun yıllardır süregelen yatırımlar neticesinde aynı zamanda teknoloji firması klasifikasyonlarını taşıyan ve inovasyon odaklı kurumlar haline geldiğini belirterek, yüksek dijitalleşme ve yeni teknolojilere entegrasyon noktasında yüksek iştah gösterildiğini söyledi.

Akben, 2024’ün; sektör genelinde, teknoloji yatırımlarının hız kesmeden devam edeceği, büyüme perspektifinin dijital kanallar vasıtasıyla kurgulanacağı bir dönem olacağını vurgulayarak, şunları kaydetti:

“Altyapı yatırımlarının süreceği ve inovatif ürünlerin ortaya çıkacağı bu dönemde, elbette rekabet ön planda olacaktır. Toplanan fon tarafında klasik bankacılık anlayışından ziyade bütün müşteri kitlesi nezdinde tekil olarak yüksek kişiselleştirilmiş deneyim sunmak ve nakit akış döngüsünün merkezinde yer almak sektör genelinde öncelik olacaktır. Toplanan fon büyümesinin, kullandırılan fonlardaki gidişatla da ilintili olarak yüzde 40 bandını aşacağını öngörüyoruz.

Nakdi finansman portföyünde ise içinde bulunduğumuz sıkılaşma döneminin etkisiyle talebin önceki dönemlere kıyasla hafif düşüş gösterdiği görülüyor. Önümüzdeki dönemde enflasyon göstergelerinin belirgin düzeyde iyileşme göstermesiyle finansman büyümesi ivme kazanacaktır. Dezenflasyon sürecinin tamamlanacağı takvime bağlı olarak finansman büyümesi değişiklik gösterecektir. Güncel koşullar altında, önümüzdeki yılda finansman büyümesinin yüzde 40’a ulaşacağını değerlendiriyoruz. Şubeleşmenin özel mevduat bankaları nezdinde olgunluğa eriştiğini ve yoğun bir şubeleşmeyle karşılaşmayacağımızı, diğer yandan sektöre yeni giren ve nispeten daha genç oyuncuların şubeleşme trendine devam edeceğini öngörüyoruz. Ayrıca, yasal zeminin oluşmasıyla dijital bankacılık faaliyetlerine yönelik ilginin arttığına tanık olduk. Önümüzdeki dönemde de sektöre yeni dijital bankaların katılacağını ve rekabet koşullarının dijitalleşme merkezli şekilleneceğini değerlendiriyoruz.”

“Bir yıllık süre zarfında KKM’den çıkışın büyük ölçüde tamamlanacağını değerlendirebiliriz”

Vakıf Katılım Genel Müdürü Akben, KKM’nin, dolarizasyon eğiliminin yoğunlaştığı geçmiş dönemde geçici ve süreli bir zaman dilimi için ortaya konulmuş bir ürün olduğunu vurgulayarak, gelinen noktada, bu ürünün görevini ifa ettiği ve doğrudan TL cinsi toplanan fonlara yönelik ilginin arttığının görüldüğünü ifade etti.

Akben, “KKM’den çıkış sürecinin uzunluğunun ise tek bir etmenden bağımsız olarak genel eğilime bağlı yönetileceği kanaatindeyim. Bu noktada, TL toplanan fonları özendirici olarak atılan adımların ve bankacılık nezdindeki regülasyonların sonuç verme hızı yakinen takip edilecektir.” dedi.

Ağustos 2023’te KKM hacminin 3,4 trilyon lira ile zirve seviyesine ulaştığını, takip eden dönemde artan TL toplanan fon ilgisiyle tedrici düşüş gösterdiğini kaydeden Akben, “Bunu takip eden 3-4 aylık sürecin akabinde gelinen noktada 24 Kasım haftasına ilişkin veriler ışığında KKM hacminin, zirve seviyesinden yüzde 20’ye yakın düşüş kaydederek 2,7 trilyon lira olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Aynı dönemde KKM hariç TL fonlar ise yüzde 40 seviyesine yakın artış gösterdi. Bu durum, artan TL toplanan fon ilgisini teyit eder niteliktedir. KKM’den çıkış zamana yaygın ölçüde olacaktır, süre tarafında ise diğer değişkenler de etkili olacağı için doğrudan bir tahminde bulunmak güçtür. Ancak bununla birlikte güncel eğilime bakıldığında takip eden bir yıllık süre zarfında KKM’den çıkışın büyük ölçüde tamamlanacağını değerlendirebiliriz.” şeklinde konuştu.

Sektörde katılma hesap getirilerindeki artışın doğrudan TL toplanan fon payına yansıdığını gördüklerini ifade eden Akben, TL toplanan fon büyümesinin sektör genelinde güçlü bir ivme kaydettiğini, geçen yıl bankacılık sektöründe yüzde 53 düzeyinde seyreden TL fon payının, gelinen noktada yüzde 60 düzeyine yaklaştığını söyledi.

“Finansman hacminde büyümelerin devam ettiği ancak büyüme hızının yavaşladığı bir dönem geçiriyoruz”

Vakıf Katılım olarak 2023 yılında liralaşma hedeflerine tam uyum gösteren bankalardan biri olduklarını aktaran Akben, şunları kaydetti:

“Genişleyen şube ağımız, müşteri memnuniyetini önceliklendiren hizmet anlayışımız ve teknolojik altyapı yatırımlarına verdiğimiz önemin neticelerini aldığımıza şahit oluyoruz. Toplanan fonlar içindeki TL payımız, sektördeki gelişime paralel olarak yüzde 60 düzeyine yaklaştı. TL cinsi toplanan fon hacmimizi yılbaşına göre yüzde 54 düzeyinde artırdık.

Katılım bankalarında, çalışma mekanizmaları gereği, finansman maliyetlerinin arttığı dönemlerde bunun katılma hesap getirilerine yansıması gecikmeli oluyor. Benzer kaideyle, finansman maliyetlerinin düşüş eğiliminde olduğu dönemlerde ise tersi durum görülüyor. Bu dönemde finansman maliyetlerindeki artışın etkisi katılım bankaları genelinde katılma hesap kar payı oranlarına gecikmeli yansımış olsa da Vakıf Katılım, müşteri kazanımını sürdürdü. 3. çeyrek itibarıyla aylık ortalama müşteri kazanımı, yılın ilk yarısındaki ortalama kazanımların yüzde 30 üzerine çıktı. Nitekim Vakıf Katılım olarak, tabana yaygın bir bilanço inşa etmeyi temel öncelik olarak görüyoruz.”

Enflasyonla mücadele kapsamında, selektif sektörler haricinde TL cinsi ticari finansman büyümesine getirilen sınırlama ve artan kar payı oranları sonucu kullandırılan fon ivmesinin geçen 1-2 aylık periyotta belirgin şekilde yavaşladığını ifade eden Akben, “Son haftalarda ise kullandırımlarda hafif toparlanma eğiliminin olduğu görüyoruz. Ancak yıl geneliyle mukayese edildiğinde, finansman hacminde büyümelerin devam ettiği ancak büyüme hızının yavaşladığı bir dönem geçiriyoruz.” dedi.

Parasal sıkılaşmanın etkilerinin kullandırılan fon getirilerine doğrudan yansıdığını, bu durumun talep koşullarının doğal seyrinde bir düşüş getirdiğini belirten Akben, ihracat, yatırım ve tarım kategorilerine yönelik ticari kredilerde regülasyonların sınırlı olmasının bütüncül olarak selektif kredi anlayışının uygulanabilirliğini ortaya koyduğunu, sektör genelinde, kullandırılan fonlar tarafında bu alanlara yönelik iştahın önümüzdeki dönemde artacağını öngördüklerini söyledi.

“Coğrafi kapsama alanımızı artırarak hizmet ağımızı genişletmeyi hedefliyoruz”

Mehmet Ali Akben, bankacılık sektörünün, süregelen altyapı ve yoğun dijital dönüşüm yatırımları ile teknoloji firmalarına özgü yetkinlikler kazandığını, veriyi merkeze alan iş yapış kültürünü operasyonel süreçlerinde yaygınlaştırdığını vurgulayarak, rekabetin arttığı bu konjonktürde, robotik süreçler ve API’lar aracılığıyla entegrasyonların artmasıyla operasyonel giderlerin optimize edilmesi, veri akışının anlamlandırılarak kişiselleştirilmiş müşteri deneyimi sunulması ve finansal girişimlere tek uygulama üzerinden entegrasyonun artırılması hususlarının büyük ilgi odağı haline geldiğini anlattı.

Bankacılık sektörü dışındaki finansal aktörlerin, geliştirdikleri ürün ve hizmetlerle bankaların rekabet alanına girmesi ve yenilikçi teknolojilerin geometrik bir artış ivmesi kaydetmesinin, bankaların bu alanda reaktif anlayıştan ziyade proaktif bir yaklaşım benimsemesiyle sonuçlandığını, bu yaklaşımın sonucu olarak geleneksel bankacılık anlayışının açık bankacılık temelli bir dönüşüm gerçekleştirdiğini aktaran Akben, gelinen noktada, bankalar ve banka dışı aktörler arasında örnekleri her geçen gün çeşitlenerek artan entegrasyonların geliştirilerek hem rekabete hem de işbirliğine işaret eden “rekaberlik” kavramının ortaya çıktığını kaydetti.

Akben, gelecek dönemde de sektörün finansal teknolojilere adaptasyonunun devam edeceğini, sunulan ürün ve hizmetler ile müşteri deneyiminin artmasına odaklanılacağını ve bankaların gelir üretiminin bu kanallar aracılığıyla çeşitleneceğini öngördüklerini ifade etti.

Katılım finans ilkelerinden taviz vermeden sektörün referans kurumu olma vizyonuyla faaliyetlerini sürdüren Vakıf Katılım olarak, faaliyete geçtikleri dönemden bu yana her yıl istikrarlı olarak pazar paylarını artırdıklarını belirten Akben, şöyle devam etti:

“2023 yılını da aynı ivmeyle sürdürdüğümüzü söylememiz mümkün. Eylül dönemi finansal sonuçlarımıza göre toplam aktif büyüklüğümüzü, yılbaşına göre yüzde 43 artırarak 269 milyar liraya ulaştırdık. Büyüme performansımızı verimlilik esasında gerçekleştirmeyi önceliklendirdik. Mevcut bütün kaynaklarımızı reel sektörün gelişimi ve büyümesi doğrultusunda yönlendirmek ve reel sektörün ihtiyaçlarına ivedilikle cevap üretmek misyonuyla hareket ederek sunduğumuz nakdi ve gayrinakdi desteği yılbaşına oranla yüzde 40 artırarak 222 milyar liraya ulaştırdık. Toplanan fon hacmimizi ise aynı dönemde yüzde 47 artırarak 203 milyar liraya taşıdık. Toplam öz kaynak büyüklüğümüz yılbaşına göre yüzde 50 artarak 28 milyar lirayı aştı.

Finansal kalemlerde artan penetrasyonumuzun yanı sıra şubeleşmeye ve istihdam kazanımlarına devam ettik. 2023 yılının ilk 9 ayında 19 yeni şube açarak toplam şube sayımızı 184’e çıkardık. Yılı 191 şube ile kapatmayı hedefliyoruz. Organizasyonel olgunluğumuzu artırmayı ve katılım finans ekosistemine yeni istihdamlar kazandırmayı önceliklendirdik. Yılın ilk 9 ayı itibarıyla personel sayımızı 355 kişi artırdık ve toplamda 2 bin 739 personel sayısına ulaştık. Geldiğimiz noktada, 2023 yılını hedeflediğimizin ötesinde bir performansla tamamlayacağımızı öngörüyoruz. Vakıf Katılım olarak ilerleyen dönemlerde coğrafi kapsama alanımızı artırarak hizmet ağımızı genişletmeyi hedefliyoruz. Müşteri memnuniyetini merkeze alacak dijital dönüşüm projelerine ağırlık vermeye devam edeceğiz. Ürün ve hizmet yelpazemizi genişleterek daha fazla müşterinin hizmetine sunacağız.”

BANKA HABERLERİ

Bilançosunu yönetemeyen 2027’yi göremeyecek

Geçen yıl bütün şirketlerin tarihinin en iyi bilançolarına ulaştığını söyleyen İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, şirketleri rehavete kapılmamaları konusunda uyardı. Aran, bilançosunu iyi yönetemeyen, dijitalleşme ve yeşil dönüşüme gerekli önemi vermeyen şirketlerin 2027 yılını göremeyeceğini söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

İş Bankası’nın bir girişimi olan ve demir çelik sektörünün sanal pazarı olarak hizmet veren Proemtia, bir yılını tamamladı. Bu kapsamda düzenlenen toplantıda konuşan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ekonomiye dair önemli mesajlar verdi. Konjonktürün şirketler için zorlayıcı olduğunun altını çizen Hakan Aran, “Ekonomik şartların en ağır olduğu ve bu ağırlaşmanın reel sektör tarafında daha çok hissedileceği bir döneme giriyoruz. İzlenen ekonomi politikalarından dolayı geçtiğimiz yıl tüm şirket bilançoları tarihinin en iyi durumuna ulaştı.

Tarihinin en iyi durumuna ulaşan şirket bilançolarının bu kadar kısa sürede bozulması eşyanın tabiatına aykırı. Ancak şunu söylemek isterim o en iyi noktadan geriye dönüyoruz. Bundan sonra önümüzdeki 2,5 yıllık dönemde sadece bilançosunu iyi yöneten ve verimlilik artışını sağlayan şirketler 2027 yılını görebilecekler. Bunu başaramayan ve geçen yılın iyi bilançosunun sarhoşluğunu yaşayan ve onu devam ettirebileceğini düşünenler ise bu süreçte 2024, 2025 ve 2026 yıllarında oldukça zor günler yaşayacak” diye konuştu.

“Şirketlerin finansman maliyetlerini karşılaması çok zor”

Böyle bir dönemde finansmana erişimin çok kolay olmadığını vurgulayan Aran, “Maliyetler de çok yüksek, herhangi bir iş alanında bu maliyetleri karşılayacak bir kârlılıkta söz konusu değil. O nedenle finansmana erişimin daha kısıtlı daha dikkatli kullanılması gereken bir dönemde ben işbirlikleri ve ortaklıkların da çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Banka olarak herhangi bir alanda sadece kreditör olarak değil o alanda fiilen destekleyen bu zor dönemi beraber ortak olarak devam edip bu finansman maliyetleri makul seviyeye indiği zaman tekrar finansör görevine dönecek şekilde banka olarak bu zor dönemi yönetmede esnek olduğumuzu söylemek isterim. Dönem neyi gerektiriyorsa mevzuatın çizdiği sınırlar içerisinde o pozisyonu hiç çekinmeden alacağımızı söylemek istiyorum” ifadelerini kullandı.

“İhracatımız yüzde 90 oranında ithalata bağlı”

Proemtia’nın kendileri için ne anlama geldiğini de anlatan Hakan Aran, şunları söyledi: “Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasında en büyük payı alan sektör imalat sanayi sektörüdür. İmalat sanayi sektöründe meydana gelen her yüzde 1’lik artış ekonomik büyümeyi binde 5 oranında artırdığını bilmemiz gerekiyor.

İhracatı ve üretimi ön plana çıkarıyoruz ancak maalesef ihracatımız yüzde 90 oranında ithalata bağlı. İthalat ettiğimiz hammaddenin yanında insanımızı yakıt olarak kullanıyoruz, enerjiyi kullanıyoruz ve bu bileşenleri pişirip ihracat gerçekleştiriyoruz. Ancak bu süreçte yarattığımız katma değer gerçekten çok düşük kalıyor. Bu nedenle arzu ettiğimiz sürdürülebilir büyümeyi ekonomimizde göremediğimiz için çok büyük oynaklıklarla mücadele ediyoruz.

Proemtia 1inci yılında sektör temsilcileriyle buluştu

Bir türlü ülke olarak o istediğimiz verimlilik artışını istediğimiz seviyeye çıkaramamış durumdayız. Bu artışı sağlamanın önümüzdeki 3 yılda 2 tane temel taşı var, biri dijitalleşme diğeri yeşil dönüşüm. Bu iki dönüşümü de başarmak durumdayız. Proemtia’nın imalat sanayinin gelişmesine pazarın güçlenmesi ve derinleşmesine katkı sağlayacağını, sadece sektörün kendi içerisinde sanayi 4.0’ın gerektirdiği o dijital dönüşümü değil aynı zamanda ödemelere aracılık ederken bu işin pazar yeri mantığıyla alıcı ve satıcıların zahmetsiz bir şekilde buluşup oradaki iş gücünden daha verimli yararlanılmasına öncülük etmek istiyoruz.”

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mahfi Eğilmez: KKM’nin 2024’e etkisi, 2023’ten belli!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Merkez Bankasının (TCMB) 2023 yılı durumunu ve zararını genel olarak değerlendirmeyi ve uygulanan yanlış politikalardan ders çıkarmayı amaçlayan bu yazıdaki bütün veriler, aksi belirtilmedikçe, TCMB finansal tabloları üzerine yazılmış bağımsız denetçi raporundan alınmıştır (raporun linki için son not 1’e bakınız.)  Şimdi bu verilerden hareket ederek TCMB’nin 2023 yılı faaliyet sonuçlarını değerlendirelim.

TCMB’nin Hissedarları ve Kâr Dağıtımından Alacakları Paylar

Önce TCMB’nin kâr ettiğinde bu kârdan kimlerin pay alacağına yani Bankanın hissedarlık yapısına bir bakalım:

Bu yapıya göre TCMB’nin yüzde 55’i Hazine ve Maliye Bakanlığı’na (Hazine), yüzde 19’u sermayesi Hazine’ye ait olan Ziraat Bankası’na ait bulunmaktadır. Kalan hisseler içinde başka bazı kamu kurumları ya da kamu kesimi ortaklı kuruluşlar yer almaktadır. Bir başka ifadeyle bir anonim şirket olan TCMB’nin hisselerinin büyük çoğunluğu kamu kesimine aittir. Hissedarlar arasında yer alan Mervak; Merkez Bankası Mensupları Sosyal Yardım Vakfıdır. Diğer başlığı altında çok sayıda küçük pay sahibi hissedarlar yer almaktadır. TCMB, kâr ettiğinde bu kârının büyük çoğunluğunu, bu hisse yapısı ve kanununda yer alan hüküm gereği Hazine’ye devretmektedir.

Kârın nasıl bir dağıtıma tabi tutulduğunu son iki yılı karşılaştırmalı olarak sergileyecek şekilde aşağıdaki tabloda gösterelim:

Bu tabloya göre 2022 yılında elde edilen net 72 milyar TL tutarındaki kârın dağıtılmasında ihtiyat akçesi olarak ayrılan 39,3 milyar TL’den sonra kalan tutarın ihmal edilebilecek kadar düşük bir miktarı diğer hissedarlara ve TCMB çalışanlarına dağıtılmıştır. Kârın kalan 32,6 milyar TL’si Hazine’ye devredilmiş, ayrıca 39,3 milyar TL’lik ihtiyat akçesi de Hazine’ye verilmiştir.

TCMB’nin Geçmiş Yıllar Kârları ve 2023 Zararı

Merkez Bankası (TCMB) 2023 yılında 818,2 milyar TL zarar ettiğini açıkladı. Bu, TCMB bilançosunu izleyenler için sürpriz değildi. Çünkü TCMB görev konusuyla hiç ilgisi olmayan bir kur korumalı mevduat yükü altında kalmıştı ve bu yük bilanço kalemlerine yansıyordu. 2023 yılında kâr değil 818,2 milyar TL zarar söz konusu olduğu için ihtiyat akçesi ayrılması mümkün olmadığı gibi hissedarlara ve çalışanlara kârdan pay verilmesi ve Hazine’ye kâr devri söz konusu olmamıştır.

Merkez Bankası’nın geçmiş yıllar kârları şöyledir (kaynak: TCMB, Kâr Zarar Tablosu.)

Merkez Bankaları, piyasaların durumuna ya da uyguladıkları para politikasının yönüne ve ağırlığına göre göre zaman zaman zararla karşılaşabilir. Örneğin 2023 yılında yalnızca TCMB değil başka merkez bankaları da zarar ettiler. Mesela ABD Merkez Bankası (Fed) 114 milyar dolar, Avrupa Merkez Bankası (ECB) 1,3 milyar Euro zarar etti. Zarar eden merkez bankaları arasında İsviçre ve Hollanda merkez bankaları da var. Bu zararların temel nedeni kurlardaki değişimler ve menkul kıymetler cüzdanında tuttukları yerli ve yabancı tahviller oldu. Merkez bankaları küresel kriz süresince para arzını artırıp piyasadan tahvil satın alarak ekonomiyi canlandırmaya yöneldiler. Faizler değişmediği sürece bu işlem zarar yaratmadı. Enflasyonda ortaya çıkan yükselişi durdurabilmek için 2022 yılında başlayıp 2023 yılında hızlanan faiz artırımları sonucunda ellerindeki tahvillerin değeri düştü. Merkez bankalarının 2023 yılındaki zararlarının asıl nedeni budur (bu çelişki için son not 2’deki yazıma bakabilirsiniz.)

TCMB’nin, 2023 yılındaki 818,2 milyar TL’lik zararı ise bu sayılan merkez bankalarının durumundan farklı olarak neden – sonuç ilişkilerinin birbirine karıştırılmasıyla ortaya çıktı.  Son yıllarda pek çok bilim dışı adım söz konusu oldu ama bunlar arasında ekonomide en büyük hasarı yaratmış olanı faizi, enflasyonun altında belirlemek olmuştur. 2021 yılının Eylül ayında başlayan faiz indirimlerinin yarattığı dövize talebi önlemek amacıyla getirilen kur korumalı mevduat sistemi bankaların ödemesi gereken maliyeti TCMB’nin üzerine yıkarak 2023 yılı sonu itibarıyla 818,2 milyar TL’lik zarara yol açmıştır

TCMB’nin Döviz ve Altın Rezervlerinin Durumu

Bu yanlış ekonomi politikası, TCMB’ye yüklediği bu astronomik zarara ek olarak ayrıca ciddi bir rezerv kaybına da mal oldu. Aşağıdaki tablo TCMB’nin 19 Nisan 2024 itibarıyla rezerv durumunu gösteriyor (kaynak: TCMB bilançosu, parasal ve finansal göstergeler tablosu, uluslararası rezervler ve döviz likiditesi tablosundaki verilerden yararlanarak tarafımdan hazırlanmıştır.)

TCMB, hiç üzerine vazife olmadığı halde bir yandan kur garantisi veren bir kur korumalı mevduat sisteminin zararını üstlenirken bir yandan da GSYH’yi yüksek göstermek adına kuru düşük tutmak için rezervlerini sattı, onunla da yetinmedi borçla edinilen rezervleri de harcadı.

Rezervler meselesine girmişken kamuoyunda yalan yanlış bilgilere dayalı olarak tartışılan TCMB’nin altınları meselesine de değinelim. Aşağıdaki tablo TCMB’nin altın varlığını ve bunların nerede bulundurulduğunu gösteriyor:

2023 yılsonu itibarıyla TCMB’nin uluslararası standarttaki altın varlığı 726,4 tondur. Bu miktarın 524,1 tonu TCMB’ye, 152,2 tonu bankalara (108,1 tonu zorunlu karşılıklar, 43,3 tonu bankalar serbest altın deposu), 50,1 tonu Hazine’ye aittir. Ayrıca 2,8 ton da TCMB’ye ait uluslararası standartta olmayan altın mevcuttur. Uluslararası standarttaki 726,4 tonluk altın mevcudunun 34 tonluk kısmı TCMB kasalarında, 150,6 tonluk kısmı İngiltere Merkez Bankası’nda (BOE), 541,8 tonluk kısmı Borsa İstanbul’da (BIST) saklanmaktadır. Uluslararası standartta olmayan 2,8 tonluk altın TCMB kasalarında bulunmaktadır. Altınların bir kısmının BOE bir kısmının da BIST nezdinde bulunmasının nedeni bunların swap işlemlerinde kullanılabilmesi içindir.

Değerlendirme

Merkez Bankaları genellikle kâr ederler. Buna karşılık kriz dönemlerinde izlenen politikalar ve faizlerdeki gelişmelere göre zarar etmeleri de söz konusu olabilir. TCMB’nin 2023 yılı zararı yanlış faiz politikası sonucu insanların dövize kaçmasını önlemek için getirilen kur korumalı mevduat uygulamasından kaynaklanmıştır. Bu uygulama yalnızca zarara değil, kuru tutma çabası nedeniyle rezervlerin eksiye düşmesine de yol açmıştır. Sorun bununla da bitmiyor. TCMB’nin zarar etmesi ve bunun sonucu olarak geçmiş yıllarda olduğu gibi Hazine’ye kâr ve ihtiyat akçesi devredemeyecek olması 2024 bütçe açığının finansmanı için de ciddi bir sorun yaratmıştır.

Ekonomi politikası ilginç bir politikadır. Bir bütün olarak doğru kurgulanıp uygulanamazsa birbiriyle çelişen parçalar haline dönüşür ve bir senteze varılması olanaksız hale gelir. Ekonomi politikası açısından bakmayı başarabilirsek, ekonomideki en önemli faktörlerin başında faizin geldiğini görürüz. Yanlış belirlendiğinde ekonomiyi alt üst eder, üretim ve yatırımı yok eder, tüketimin öne geçmesine yol açar. Bunun sonucunda ekonomi büyüse de kaliteli bir büyüme yakalanamaz. Bir süre sonra faiz doğru tespit edilse bile tek başına ekonomiyi düzeltemez, yanında mutlaka yapısal reformlarla desteklenmesi gerekir.

Son notlar: 

1 https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e/TCMB+-31.12.2023++Yasal+%28T%C3%BCrk%C3%A7e%29.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e-oYL09F5

Tahvil fiyatı ile faiz arasındaki ters ilişkiyi ortaya koyan yazım için:

https://www.mahfiegilmez.com/2013/06/faiz-yukselince-kim-kazanr-kim-kaybeder.html.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

İşte Türkiyenin karnesindeki son durum

S&P’nin dün akşamki not artırım kararının ardından, kuruluşun değerlendirmesinde Türkiye yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe altında yer aldı. Fitch değerlendirmesinde de Türkiye’nin kredi notu benzer seviyede yer alırken, Moody’s’e göre kredi notu halen yatırım yapılabilir seviyenin 6 kademe altında yer alıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dün akşam S&P, Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmesini açıkladı. Kredi derecelendirme kuruluşundan yapılan açıklamada, Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunun “B”den “B+”ya yükseltildiği ve kredi notu görünümünün “pozitif” olarak korunduğu bildirildi.

Türkiye’de yerel seçimlerin ardından dış dengelenmenin de etkisiyle para, maliye ve gelirler politikası arasındaki koordinasyonun iyileşeceğinin düşünüldüğü belirtilen açıklamada, gelecek 2 yıl içinde portföy girişlerinin artacağının, cari açıkların daralacağının, enflasyon ve dolarizasyonda düşüşün öngörüldüğü kaydedildi. Açıklamada, politika yapıcıların, cari açığın daraldığı ve dolarizasyonun tersine döndüğü ortamda enflasyonu düşürmeyi ve liraya olan güveni yeniden tesis etmeyi başarması halinde Türkiye’nin kredi notunun yükseltilebileceği ifade edildi.

S&P, Türkiye’de son dönemdeki politika düzenlemeleri nedeniyle aralık ayında takvim dışı değerlendirmeye giderek ülkenin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çevirmişti. Diğer kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody’s de ocak ayında Türkiye’nin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkarmıştı.

FITCH DE 12 YIL SONRA YÜKSELTMİŞTİ

Geçen ay Fitch Ratings de Türkiye’nin kredi notunu “B”den “B+”ya yükseltti, not görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkardı. Kuruluş, böylece 12 yıl sonra ilk kez Türkiye için not artırım kararı aldı. Fitch kararıyla ilgili açıklamasında sıkı para politikasının beklenenden daha önce güçlü bir şekilde uygulandığını, böylece makroekonomik ve dış kaynaklı kırılganlıkların azaldığını aktardı.

‘YATIRIM YAPILABİLİR’ SEVİYEYE KAÇ ADIM KALDI?

Son artışla birlikte Türkiye, artık not açısından S&P ve Fitch için yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe, Moody’s için 6 kademe altında. Hepsinde görünüm ise Pozitif. Kredi notunun artması ve görünümün de pozitif olması, sonraki aşamada da tekrar not artırımı gelebileceğine işaret ederken bu her ne kadar piyasalar açısından yatırım yapılabilir seviyenin henüz gerisinde olunsa da olumlu değerlendiriliyor.

BIST 100’DEKİ YÜKSELİŞİ DESTEKLEDİ

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik aldığı olumlu kararlar ve bu kararların devamının gelebileceğine yönelik beklentileri Borsa İstanbul’a da şu ana kadar pozitif yansıdı. BIST 100 endeksi son 1 ayda yüzde 12.57 yükselirken. 2024 genelinde yüzde 34.79’luk artış yaşadı. 2024’teki yükseliş ocak-Nisan dönemindeki yüzde 18.72’lik enflasyonun çok üzerinde gerçekleşerek Borsa İstanbul yatırımcısına önemli bir reel getiri sağladı.

NE ANLAMA GELİYOR?

Kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri çeşitli yatırım fonları tarafından dikkatle takip ediliyor. Bu değerlendirmeler bireysel kredi notlarına benzer bir görev üstleniyor. Bir ülkenin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyede yer alması daha güvenli bir yatırım ortamı sunduğu anlamına geliyor. Bu sebeple dünyada başta emeklilik fonları olmak üzere çeşitli büyük fonlar bir ülkenin tahvil veya hisse piyasasına yatırım yapmadan önce 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşunun 2’sinde yatırım yapılabilir seviyede not almış olmasını bir gereklilik olarak görüyor. Bir ülkenin kredi notu yükseldikçe o ülkeye sermaye akışının hızlanması ihtimali artıyor.

Habertürk

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.