Connect with us

GÜNDEM

Prof. Dr. Boratav : AKP-sonrası: Tasarılar, sorunlar

Yeni bir Türkiye arıyorsak, yepyeni bir anayasa gerekir. 12 Eylül gericiliğinin mirası olan anayasayı kendi kuralları içinde değiştirerek değil…

Yayınlanma:

|

Millet İttifakı ile Gelecek ve Deva partileri, AKP-sonrasını görüşmeye başladı. Anlaşılan, Merkez-Sağ bir iktidar tasarlanmaktadır. Bu parti yönetimlerinin bugünkü siyasal çizgisi Türkiye için tutucu bir restorasyon anlamına gelir. ABD’nin, AB’nin, uluslararası sermayenin beklentileriyle uyumlu bir gelecek… 

Saray iktidarının son dönemi, Türkiye sermaye çevrelerinde dağılmalara yol açtı. Gözetilen, ayrıcalıklı şirketler, patronlar, elbette seçim döneminde de AKP’yi destekleyecektir. Ama, Merkez-Sağ bir muhalefet ittifakının olası iktidarına sermaye blokunun direnmesi beklenmemeli.  

Bu tespitlerin dayanaklarını tartışalım. Muhalefet blokunun seçim ortamında ve sonrasında karşılaşacağı bazı önemli engellere, sorunlara da ayrıca dikkat çekelim. 

İstanbul 2019 seçimleri 

2019 İstanbul seçimlerinde gerçekleşen fiili işbirliği, bence, Merkez-Sol bir nitelik kazanmıştı. En önemli etken CHP’den kaynaklandı. Özellikle seçimin yenilenme aşamasında CHP tabanının, örgütünün, milletvekillerinin sol kimliği ağır bastı. Sandık güvenliği ve oyların sayımı sırasında, CHP’li gençler sosyalistlerle birlikte çalıştı. Seçim sonuçlarını koruma hareketi böylece oluştu.  

Seçim listelerinde, adaylarda CHP ve İyi Parti’nin açık ittifakı, HDP, Saadet ve bazı sosyalist örgütler tarafından “dıştan” desteklenmişti. Beyoğlu Belediye Başkanlığı’na sosyalist Alper Taş’ın aday gösterildiğini de ekleyelim. Bu çok renkli birliktelik sayesinde siyaset sarkacı hafiften sola salındı ve AKP’yi İstanbul’da (ve diğer büyük kentlerde) yenilgiye uğrattı. 

Başta AKP, herkes farkına vardı ki, önümüzdeki seçimler de İstanbul’daki fiilî işbirliğinin devamından etkilenecekti. Saray iktidarı bu nedenle üç cephede karşı-saldırıya geçti. 

İlk olarak İyi Parti’nin HDP duyarlılığını kışkırttı. İkinci olarak sokak, meydan eylemlerini, özellikle gençlik hareketlerini OHAL vesilesiyle önledi; bastırdı. Farkındadır ki, Gezi’den bu yana “sokak” Sol’u yeşertmektedir. Son olarak da Siyasal İslam’cı söylemi (Diyanet İşleri Başkanı’nı da katarak) yükseltti.   CHP yönetiminin suskunluğu sayesinde pervasızlaşarak… 

Muhalefet cephesi Merkez-Sağ’a taşınıyor

Saray iktidarının belli ölçülerde başarılı olduğu söylenebilir. Kılıçdaroğlu, CHP örgütünü, militan partilileri ısrarla sokak eylemlerinden uzak tuttu. 2019 İstanbul seçimlerinin yarattığı sol ivme son buldu. 

Kritik bir ölçüt, Saray’dan kaynaklanan laiklik-karşıtı söylemle ilgilidir. Hatırlayalım ki, Ayasofya töreninde Erbaş’ın kılıçlı ve saldırgan konuşmasına Millet Cephesi’nden ciddi tepki Meral Akşener’den geldi; Kılıçdaroğlu’ndan değil…

Genel Başkan ise Ekim başındaki Abant toplantısında milletvekillerini şöyle uyardı: “Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, Başkan Ali Erbaş üzerinden hedef almayın… Sizlere, laiklik, Diyanet gibi konularda yönelik sorular sorulursa, yanıtlayın ancak polemik dilinden uzak durun. Amacımız halkın sorunlarının çözümüdür.” (Cumhuriyet, 4 Ekim 2021)

Laikliğe karşı başlatılan saldırı “halkın sorunları” dışında görülmektedir. Bu anlayış, siyasette ve hukukta İslam’ı (yani Şeriat’ı) hayata geçirmeyi açıkça savunan Ali Erbaş’a ve Saray’ın aynı doğrultudaki pervasız uygulamalarına karşı ısrarlı suskunluk ile tamamlanmaktadır. 

Bu çizginin doğal uzantısı, muhalefet cephesini DEVA ve Gelecek partilerinin katılımıyla sağa taşımak olacaktır. AKP hükümetlerinin 2016-öncesinde eğitim sisteminde, kamu yönetiminde, hukuk ve siyasette anti-demokratik, İslamcı   uygulamalarının sorumluluklarını paylaşan, sahiplenen Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun partileri… 

‘Tutucu bir restorasyon’… 

Babacan, AKP’nin 2015 öncesindeki neoliberal çizgisini kıvançla sahiplenmektedir. Bu yakınlarda verdiği “özgürlükçü laiklik anlayışını savunuyoruz” demeci de ona aittir. “Din ve vicdan özgürlüğü” ile sınırlı; dolayısıyla siyasal İslam’a açılan bir anlayış… Davutoğlu’nun ise Türkiye’yi Suriye macerasına taşıyan neo-Osmanlıcı politikalara katkıları unutulamaz.  

Genişleyen muhalefet cephesi, bu özellikleriyle, Saadet’in ağırlığını artıracak; Merkez-Sağ kimlik kazanacaktır. Olsa olsa 2016’yı izleyen KHK uygulamalarını, 2017 Anayasa revizyonunu ve sonrasını telafi etmekle yetinen tutucu bir restorasyon gündemdedir.

Şimdiden duyuruluyor: “Kazanımlarımızı koruyacağız…” 2007 sonrasındaki siyasal İslamcı dönüşüm kastediliyor. CHP tabanı bir yana, İyi Parti saflarında dahi tedirginlik yaratabilecek bir restorasyon… 

İktisat politikalarında muhalefet cephesinde fikir birliği tamdır: Katıksız neoliberalizme dönüş AKP’nin yarattığı ekonomik istikrarsızlığın panzehiri olarak görülmekte; bu nedenle sahiplenilmektedir. Ekonominin kökten onarımı ise sosyalistlerin ve emekçi örgütlerinin kalıcı gündemini oluşturacaktır. 

OHAL altında genel seçim… 

Türkiye’yi 2016 öncesine taşıyacak “tutucu” bir restorasyon dahi insanlarımızı bir nebze rahatlatır. Örneğin toplu gösterilere, protestolara polisin müdahalesine son verir. Saray da boş durmuyor; Merkez-Sağ’ın iktidar yolunu engelleme yöntemleri buluyor; işletiyor. 

Bir örnek, olağanüstü halin bir “torba yasa” ile üç yıl daha uzatılmasıdır. OHAL için önerilen üç yıllık süre tesadüfî değildir; 2023 seçim tarihini de kapsayacak bir zaman aralığı… 

2019 seçimlerinin OHAL koşullarında yapılması, 2023 için bir güvence getirmiyor. Sonraki iki yılda yaşadığımız OHAL uygulamalarını önümüzdeki seçim ortamına taşıyınız: Muhalefetin toplu yürüyüşleri, toplantıları, olağan propaganda yöntemleri vali kararları ile engellenecek; seçim aşamasında ek sürprizler çıkacak;  YSK uyum gösterecektir. 

Bu torba yasaya “OHAL koşullarında yapılacak seçimlerin meşruiyeti olamaz” çağrısıyla karşı çıkılması gerekirdi. Bu vurgulama ihmal edildi. 

Bir başka sorun var. Ertelendikçe çözümü güçleşiyor. 2017’deki anayasa revizyonunda, halk oylaması ile seçilen Cumhurbaşkanı’nın en çok iki kere aday olabileceğini belirleyen hüküm korundu; ama tek bir istisna eklendi: Cumhurbaşkanı’nın üçüncü kez adaylığı için TBMM’nin kendisini yenileme (erken seçim) kararı alması gerekecektir.

Cumhur İttifakı, erken seçim seçeneğini reddetmekte ve Erdoğan’ın adaylığını tartışma-dışı tutmaktadır. Muhalefet bloku bu konuda da suskundur. 

Olağan koşullarda Cumhurbaşkanı’nın üçüncü adaylığının imkânsızlığı erken seçim çağrıları ile birlikte kamuoyuna taşınmalıydı; gecikmeden taşınmalıdır. Hukuk çevreleri konuyu tartışacak; herhalde yukarıdaki yorumda birleşecektir.  Bu konu 2023’e ertelenirse, seçim arifesinde bu soru ile karşılaşan YSK’nın hukuk-dışı bir olup-bitti yaratması beklenir. 

OHAL koşullarının katkısını da ekleyin. Nisan 2017 Anayasa Referandumu’nda “atı alanın Üsküdar’ı geçmesi” senaryosunun tekrarı tasarlanmaktadır. Muhalefet blokunun anlaşılmaz rehaveti sayesinde… 

Yeni anayasanın hazırlanması; Kurucu Meclis seçeneği…

Kötümser olasılıkların aşıldığını; AKP iktidarının son bulduğunu kabul edelim. “Tutucu restorasyon” için dahi kritik bir geçiş süreci gerekecektir.  Kritik sorun, geçiş sürecinin sonrası ile ilgilidir: Yeni anayasa… 

Muhalefet bloku, yeni anayasanın önümüzdeki seçimde belirlenecek TBMM’de hazırlanmasını tasarlamaktadır. Ayrıntılı, özenli bir ön-hazırlık yoktur. Güçlendirilmiş parlamenter sistem hedefi çapraşıktır. Pratik çözüm, 2010 anayasa revizyonundan hareket edilmeyi gerektirebilir. Ortaya çıkacak metnin eklektik bir “hukuk garibesi” olması mümkündür. 

Yeni anayasa konusunda bu tutucu senaryoya Sosyalist Sol’un şimdiden karşı çıkması gerekiyor.  Yeni bir Türkiye arıyorsak, yepyeni bir anayasa gerekir. 12 Eylül gericiliğinin mirası olan anayasayı kendi kuralları içinde değiştirerek değil…  

Bu yenilenme, sermaye iktidarının sınırları zorlanarak gerçekleşebilir. Toplumumuzun sınıfsal bileşimini, ideolojik ayrışmalarını yansıtacak bir anayasa inşası, geniş, demokratik katılımla oluşan bir Kurucu Meclis (KM) ile mümkündür. 1961 Anayasası biraz da böyle bir açılımla gerçekleştiği için demokratiktir. 

KM düzenlemesinin çerçevesi, ilk seçimde oluşacak TBMM’de belirlenmelidir.  Muhalefet cephesinin ana bileşeni olan CHP’nin, demokratikleşme açısından önem taşıyan bu konuda uyarılması gerekiyor. 

Okumaya devam et

Ali Coşkun

30 HAZİRAN: AY SONU UYARILARI

Yayınlanma:

|

Yazan:


Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.

Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;

1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi

Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.

Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.

Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.

2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)

Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.

Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.

İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.

3. Takas Çek Ödemeleri

Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.

Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.

Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.

4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler

KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.

Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.

Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.

Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.

3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.

Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.

Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.

5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları

Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.

Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.

Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.

Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.

Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.

Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.

Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan

Yayınlanma:

|

Yazan:

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan: Şirket, Dernek, Vakıf ve Siyasi Partiler Açısından Hukuki Geçersizlik

Hukuk düzeninde bazı işlemler, baştan itibaren geçersiz sayılır. Bu tür işlemler “mutlak butlan” (yokluk) kavramı ile açıklanır. Türk hukuk sisteminde; şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler gibi tüzel kişiler açısından da bu geçersizlik ciddi sonuçlar doğurur.

Mutlak Butlan Nedir?

Mutlak butlan; hukuka, kamu düzenine, ahlaka veya emredici şekil kurallarına aykırı bir hukuki işlemin başlangıçtan itibaren hükümsüz olması halidir. Bu işlemler sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilir. Mutlak butlan hâlinde:

  • Herkes geçersizliği ileri sürebilir.

  • Mahkemeler re’sen (kendiliğinden) dikkate alır.

  • Zamanaşımı söz konusu değildir.

  • Hukuki sonuç doğurmaz.

1. Şirketlerde Mutlak Butlan

Ticaret hayatında şirketler üzerinden gerçekleştirilen bazı işlemler, hukuki şekil şartlarına ve kanuni kurallara aykırıysa mutlak butlan gündeme gelir.

Örnekler:

  • Geçersiz Kuruluş: Asgari sermaye şartını taşımayan bir anonim şirketin kurulması.

  • Kanuna Aykırı Amaç: Yasa dışı işler (örneğin kaçakçılık) için kurulan şirketler.

  • Şekil Eksikliği: Genel kurul toplantısı, zorunlu çağrı ve nisap şartları olmadan yapılırsa alınan kararlar geçersizdir.

2. Derneklerde Mutlak Butlan

Dernekler Kanunu’na göre, bir derneğin hem kuruluş hem de faaliyet süreçlerinde kamu düzeni ve yasalara uygunluk esastır. Aksi hâlde mutlak butlan söz konusu olur.

Örnekler:

  • Kanunsuz Kuruluş: Dernek tüzüğü, yürürlükteki yasalara aykırıysa (örneğin yasadışı örgüt propagandası içeriyorsa).

  • Geçersiz Genel Kurul: Üyelerin haberi olmadan yapılan toplantıda alınan kararlar hükümsüzdür.

  • Amaç Ahlaka Aykırı: Toplumda nefret, ayrımcılık, ırkçılık gibi ahlaka aykırı fikirleri yayan dernekler geçersiz sayılır.

3. Vakıflarda Mutlak Butlan

Vakıflar, kuruluşlarında sıkı şekil şartlarına tabidir. Bu şartlara uyulmaması hâlinde vakıf tüzel kişiliği oluşmaz.

Örnekler:

  • Resmî Senet Eksikliği: Noter huzurunda düzenlenmeyen vakıf senedi geçersizdir.

  • Mal Varlığı Devri Yoksa: Kurucu tarafından belirtilen taşınmazın vakfa devri yapılmamışsa kuruluş yok hükmündedir.

  • Kamu Düzenine Aykırı Amaç: Terör finansmanı veya ayrımcı amaç güden vakıflar geçersizdir.

4. Siyasi Partilerde Mutlak Butlan

Siyasi partiler, Anayasa’ya ve Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olarak faaliyet yürütmek zorundadır. Anayasa Mahkemesi, bu konuda nihai denetim merciidir.

Örnekler:

  • Anayasa’ya Aykırılık: Laiklik, insan hakları, devletin bütünlüğü gibi ilkelere aykırı partiler kapatılır ve işlemleri mutlak butlanla geçersiz sayılır.

  • Usulsüz Kurultay: Parti tüzüğüne aykırı yapılan seçimler geçersizdir.

  • Tüzük ve Program İhlalleri: Toplumsal barışa tehdit oluşturan ifadeler taşıyan programlar yok hükmündedir.

Tüzel Kişilerde Hukuki Ciddiyet Şart

Mutlak butlan, yalnızca bireysel sözleşmelerde değil; kurumların varlığını ve işlemlerini de doğrudan etkileyen bir hükümsüzlük türüdür. Şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler; kuruluş ve faaliyet süreçlerinde şekil, içerik ve amaç yönünden hukuka uygun davranmadıklarında, yaptıkları işlemler geçersiz sayılır. Bu durum, hem kamu düzeninin korunması hem de hukuki güvenliğin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

ZENGİNLİK İLLÜZYONU: Gerçek Zenginlik mi, Borçla Alınmış Bir Hayal mi?

Yayınlanma:

|

Günümüzde birçok birey, şirket ve hatta ülke; sahip olduğundan çok daha fazla zenginmiş gibi davranıyor. Lüks arabalar, büyük evler, gösterişli tatiller ve sosyal medyada sergilenen “refah dolu” hayatlar… Ancak tüm bu görüntülerin arkasında çoğu zaman borçla finanse edilen bir tüketim yatıyor.

Bu duruma ekonomi literatüründe “Zenginlik İllüzyonu” adı veriliyor. Yani kişi ya da kurumlar gerçek zenginlik yerine, borçla veya geçici gelirlerle sürdürülen bir refah algısı içinde yaşıyorlar.

BİREYSEL DÜZEYDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Kredi kartıyla yapılan lüks harcamalar

  • Taksitle alınan araba, ev, tatil vb.

  • Sosyal medyada sergilenen “lüks yaşam” gösterileri

Gerçek: Sahip olunan varlık değil, borçla finanse edilmiş bir tüketimdir.

Kredi kartıyla alınan pahalı telefonlar, taksitle gidilen lüks tatiller ve gösteriş için yapılan harcamalar… Tüm bu tüketim örnekleri, zenginlik illüzyonunun bireysel düzeydeki tezahürüdür. Kişi, aslında gelecek gelirini bugünden harcamakta, ama kendini “zengin” hissetmektedir.

ŞİRKETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Sürekli borçlanarak yapılan yatırımlar

  • Gerçekleşmemiş kârlar üzerinden yapılan büyüme planları

  • Finansal tablolarda şişirilmiş varlıklar

Gerçek: Firmanın nakit akışı sorunlu olabilir, ancak dışarıdan “büyüyen ve zenginleşen şirket” algısı yaratılır.

Bazı firmalar; sürekli kredi kullanarak yatırım yapmakta, borçla büyümektedir. Finansal tablolarda görülen “kâr” çoğu zaman nakit akışıyla desteklenmeyen hayali bir kârdır. Böyle firmalar dışarıdan güçlü görünse de içeride ciddi risk taşır.

DEVLETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Aşırı borçlanmayla finanse edilen büyük altyapı projeleri

  • Yapay şekilde düşük faizle genişleyen ekonomi

  • Kısa vadeli döviz girişleriyle büyüyen cari açık

Gerçek: Ekonominin temelleri zayıftır ama halk kendini refah içinde hisseder. Bu, genellikle krizle sonuçlanır (örneğin 2001 Türkiye krizi, 2008 ABD mortgage krizi).

Makroekonomik düzeyde, bazı devletler büyük projeler yaparak vatandaşlarına “refah” algısı yaratır. Ancak bu projelerin finansmanı borçla sağlanıyorsa ve üretim-tasarruf dengesi bozulmuşsa, bu durum sadece geçici bir illüzyondur. Ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir.

Zenginlik İllüzyonunun Nedenleri

  • Tüketim kültürü ve reklamlar

  • Sosyal medya ve gösteriş toplumu

  • Finansal okuryazarlık eksikliği

  • Yatırım yerine tüketimin teşvik edilmesi

  • Kısa vadeli politikalar

ZENGİNLİK İLLÜZYONUNUN SONUÇLARI VE ZARARLARI

  • Gerçek olmayan refah, tasarrufları azaltır.

  • Aşırı borçlanma ekonomiyi kırılgan hale getirir.

  • Kriz anlarında bu illüzyon bir anda dağılır.

  • Sosyal huzursuzluk ve gelir adaletsizliği artar.

GÖSTERİŞ DEĞİL GERÇEK ZENGİNLİK

Gerçek zenginlik; üretim, tasarruf ve sürdürülebilir gelir artışıyla mümkündür. Tüketim ve borçla sürdürülen bir yaşam tarzı, sadece zenginlik illüzyonu yaratır. Bu yanılsamadan kurtulmak için finansal bilinçlenme ve sadeleşme şarttır. Zenginlik illüzyonu, finansal gerçeklerden kopmuş bir algı oyunudur. Ekonomide sürdürülebilir refah; gerçek gelir artışı, üretim gücü ve tasarruf ile olur, borç ve gösterişle değil.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.