Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV : Millî gelir büyüyor; ücretliler kaybediyor -2

Yayınlanma:

|

TÜİK Ocak-Haziran 2022 millî gelir (GSYH) tahminlerini yayımladı. Ekonominin ilk üç aydaki büyüme ivmesinin sürdüğünü açıkladı.

Ocak-Mart verilerini bu köşede değerlendirmiştim. 10 Haziran 2022 tarihli yazının başlığı tespitlerimi özetliyordu: Millî gelir büyüyor; ücretliler kaybediyor…  

O başlık, son GSYH tahminleri için de fazlasıyla geçerlidir; bu yazıda da tekrar kullanıyorum.

Büyüme hesabı üzerine

TÜİK’in enflasyondan arındırılmış (sabit fiyatlı veya hacim endeksli) GSYH tablolarına göre Ocak-Haziran 2022’de Türkiye ekonomisi bir önceki yıla göre yüzde 7,5 oranında büyümüştür.

Millî gelir hesaplarında hareket noktası üretimdir. Sektörlerin, üretim kollarının cari fiyatlarla katma değer toplamları GSYH’yı verir. Bu toplamı sabit fiyatlara (hacim endekslerine) dönüştürmek için ekonominin tümüne ait bir enflasyon tahmini (“deflatör”) kullanılır. Ocak-Haziran 2022’nin hacim endeksli millî gelir hesabında kullanılan deflatörün yüzde 84,4 olduğunu hesaplıyorum.

Ocak-Haziran 2022 için TÜİK’in bir önceki yıla göre hesapladığı enflasyon yüzdeleri ise ÜFE’de 138,3, TÜFE’de 78,6 olarak daha önce yayımlanmıştı.  Sabit fiyatlı GSYH hesabında kullanılan deflatör (%84,4) tüketici fiyatlarından hareket edilerek mi belirlendi? Öyle anlaşılıyor.

Üretici fiyatlarından (son ÜFE’den) türetilen bir deflatörün büyüme hızını aşağıya çekeceğine işaret etmekle yetineceğim.

2016-2022’nın bölüşüm şoku: Net hasılada ücret payı

TÜİK’in millî gelir hesaplarında sınıflar-arası gelir dağılımı bilgileri “Gelir hesabıyla cari fiyatlarla GSYH” tablolarında yer alır. Bu tablolardaki millî gelir tanımını verelim:

GSYH = Ücretler + ücret dışı gelirler + sabit sermaye tüketimi + dolaylı vergiler.  

Sınıflar-arası bölüşümü araştırıyorsak net hasıla hareket noktası olmalı ve gayri safi (“brüt”) hasılaya giren sabit sermaye stokunun tüketimi (“aşınması”) dışlanmalıdır. 

Dolaylı (üretimden alınan) vergiler ise, devletin el koyduğu bir net hasıla öğesidir. Bu kategorinin farklı sınıflara yansıması ayrıca incelenmelidir. TÜİK tablolarıyla bunu yapamıyoruz. Bu durumda dolaylı vergileri de dışlayan aşağıdaki net hasıla tanımını kullanabiliriz:

Net hasıla = Ücretler + ücret-dışı gelirler.

Tablo 1, TÜİK’in “gelir yöntemiyle cari fiyatlarla GSYH” tablolarından türetildi. 2016, 2021 ve Ocak-Haziran 2021/22 tarihlerinde ücretlerin net hasıladaki payları (% olarak) veriliyor.

Defalarca vurguladım: 2015, Saray’ın ekonomi politikalarında bir dönüşümü başlattığı için önemlidir. (Örneğin bk. Sol Haber, 26 Ağustos 2022). Bölüşümü de etkilemiştir. Bu nedenle bölüşüm göstergelerini 2016’dan başlayarak izliyorum.

Tablo 1, ücret gelirlerinin net hasıladan aldığı payın 2015 sonrası seyrini yansıtıyor.  Ücretli-maaşlı milyonların aleyhine (“dramatik” değil) trajik bir bölüşüm şoku vardır.

Türkiye Cumhuriyeti iktisat tarihinde benzerine pek rastlanmamıştır: Son yedi yılda net hasılada ücretlerin payı 12,4 puan (%43,3 eksi %30,9) düşmüştür. Ocak-Haziran 2022’deki 6 puanlık erime de ayrıca dikkat çekicidir.

2016-2022 yıllarının GSYH serilerinin ilk altışar ayını kapsayan büyüme eğilimini hesaplayalım; yüzde 3,92’dir. Ücretli milyonları fazlasıyla dışlayan bir büyüme biçimi söz konusudur. Mümkün olabilmesi için, yüzbinlerce ücretlinin mutlak olarak yoksullaşması gerekirdi. Mutlak artı-değeri de ortalama olarak artıran acımasız bir dönem…

2016-2022 dönemi, bu nedenle sermaye blokunun nemalandığı bir sömürü şoku olarak da görülebilir.

2021-2022’nin bölüşüm şoku: GSYH’nın dağılımı

Tablo 2’nin sütun başlıkları, yukarıda verdiğim gelirlere göre hesaplanan GSYH tanımının ana öğelerinden oluşuyor. Bu kez Ocak-Haziran 2021-2022 üzerinde odaklanıyorum.

“Diğer” başlığı altında sabit sermaye tüketimi ile üretimden alınan dolaylı vergilerin toplamı yer alıyor.

Ücret dışı gelirleri bu tabloda brüt artık olarak adlandırdım. Artık değerin kâr, faiz, kira ve benzeri tüm öğelerini içerir; ama fazlasıyla…  Küçük meta üretimini (köylülüğü) ve kendi hesabına çalışan zanaatkârları, profesyonel meslekleri de kapsar. Bu gelir türlerini artık değer kitlesinden den ayrıştıran bir hesaplamayı ayrıca yapmamız gerekiyor.

Tablo 2. Sütun 3, Ocak-Haziran 2022’de ücretler aleyhine gerçekleşen bölüşüm şokunu 5,3’lük bir puan erimesi (%30,1 eksi % 24,8) olarak yansıtıyor. Tablo 1’de net hasılada yer alan 6 puanlık aşınmanın gerisinde kalmasına dikkat çekeyim: Sermaye stokundaki aşınma (amortisman) ve dolaylı vergiler toplamı da GSYH’dan yükselen paylar aldığı için… Son altı ayda bu toplam (bk. “Diğer” sütunu) 2,1 puan artmıştır.

Türkiye’de dolaylı vergilerin sermayenin vergi yükünü hafifleten işlevine dikkat çekelim. Sermayenin “amortismanı” da esasen kapitalist tarafından denetlenen bir kategoridir.

Tablodaki verilerden Marx’gil sömürü oranı kabaca hesaplanabilir: Brüt artık (sütun 4) bölü ücretler (sütun 3)… Bir yıl içinde yüzde olarak 43,1 puan (%141,2 → %184,3) artmıştır.

Trajik bölüşüm şokunun bir başka göstergesi…

Bölüşüm şoku nasıl gerçekleşti?

Ara-başlıktaki sorunun yanıtı, bence üç etkene bağlıdır: a) TCMB, kamu bankaları ve Saray’ın şirketlere aktardığı ucuz, ölçüsüz kredi pompalaması; (b) kamu maliyesi kaynaklarının emekçilerden esirgenmesi ve (c) bu sürecin kaçınmaz kıldığı enflasyon karşısında halk sınıflarının örgütsüzlüğü, çaresizliği…

Vahşi bir  kapitalizm ortamı yaşanmaktadır. İçsel bağlantılarını betimliyoruz; zamanla bir senteze gidilecektir.

Süreci yönetenler ise, Saray’ın yarattığı yukarıdaki çerçeve içinde bankalar, şirketler ve holdinglerdir. Onları dinleyelim:

Bir özel bankanın 1 Eylül tarihli yatırım notundan aktaralım: “Türk Bankacılık Sektörü Temmuz 2022’de 38.7 milyar TL net kâr açıkladı. Geçen yılın Nisan ayının beş kat üzerindedir. BDDK da bankaların yılın ilk yedi ayında 208 milyar TL net kâr elde ettiğini açıkladı. Geçen yılın aynı dönemine göre 4.1 kat artıştır.

Dünya gazetesi, TÜİK’in Ocak-Haziran GSYH verilerini “iş dünyasına” sormuş; yanıtları “oldukça değerli ve umut verici” başlığı altında veriyor (31 Ağustos 2022). DEİK, MÜSİAD, İSO, İTO, ATO yönetimindeki büyük patronlardan aktaralım:

“Bu zor dönemde Türkiye’nin yüzde 7,6 büyüyerek dünya ülkeleri arasında pozitif ayrışmayı başarmasını memnuniyetle karşılıyoruz.”

“Büyüme verilerini oldukça değerli buluyoruz. Üçüncü çeyrekte gözlenen nispi yavaşlama, ekonomi yönetiminin son tedbirleriyle aşılmaktadır. Pozitif büyüme sürecinin önümüzdeki dönemde de süreceğini tahmin ediyoruz.”

“Sanayimizin Türkiye büyümesine paralel bir seyir göstererek dirençli görünümünü koruduğunu söyleyebiliriz. İmalat sektöründe büyümenin ikinci çeyrekte yüzde 9.1’e çıkmasında da bu direnci görmekteyiz. Sanayinin yatırım ve ihracat kalemleri tarafından da desteklendiğini söylemeliyiz.” 

“Yüzde 7,6’lık büyüme Türkiye ekonomisinin zorluklara karşı direnci ve reel sektörün dinamizmini göstermesi açısından çok önemli. Türkiye’nin büyüme, istihdam, yatırım, ihracat ve düşük faizi önceliklendiren politikaları, küresel sorunlara karşı dayanıklılık sağlamıştır.”

Türkiye kapitalizmini bunlar yönetiyor.  Bu coşkulu söylemlerde “kriz” sözcüğü yer alıyor mu? Yoktur; çünkü Türkiye sermayesi, bir krizi değil, olağan-dışı bir sömürü ortamının nimetlerini yaşamaktadır. Aynadaki yansıması, milyonları yoksullaştıran bölüşüm şoku ve toplumsal bunalımdır. İki taraflı göstergelerini bu yazıda aktardım.

Yakın gelecekte ne beklenir?

Prof. Dr. Korkut BORATAV – sol.org.tr

Prof. Dr. BORATAV : Millî gelir büyüyor; ücretliler kaybediyor – BankaVitrini ( 1 )

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yaşayan Ölüler Aramızda: Finansal Zombi Krizi

Yayınlanma:

|

Ekonomide görünmez ama hissedilen bir tehlike var: Zombi şirketler. Gelirleri borçlarının faizini bile karşılamayan, piyasada sadece dış desteklerle ayakta kalan bu firmalar, yalnızca kendi varlıklarını değil, tüm ekonomik yapının sağlığını tehdit ediyor.

Zombi Şirket Nedir?

Zombi şirketler, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançla borçlarının faizini dahi ödeyemeyen, ancak çeşitli yollarla piyasada tutulan işletmelerdir. Bu yollar arasında:

  • Sürekli borç çevrimi

  • Siyasi baskılarla alınan krediler

  • İflas erteleme ya da konkordato kullanımı

  • Kamu bankaları veya fonları yoluyla yapılan kurtarmalar

bulunur. Bu firmalar aslında çoktan iflas etmişlerdir; ancak piyasa gerçekleri bunu henüz kayda geçmemiştir.

Ekonomiye Verdikleri Zararlar

1. Kaynakların İsrafı

Finansal sistemde sınırlı olan kaynaklar (kredi, iş gücü, teşvik vb.) verimli firmalara değil, aslında çoktan ölmüş bu “zombilere” aktarılır. Bu durum, ekonomik büyümenin kalitesini bozar.

2. Rekabetin Bozulması

Zombi firmalar, zarar etmelerine rağmen piyasada kalabildikleri için fiyatları baskılar, daha sağlıklı ve verimli firmaların piyasadan çıkmasına neden olur. Bu da yenilikçiliği ve teknolojik gelişmeyi engeller.

3. Banka Bilançolarında Risk

Bankalar zombi firmalara kredi verdikçe tahsil edilemeyen alacaklar artar. Sorunlu krediler (NPL) yükselir ve banka sistemine duyulan güven zedelenir.

4. Yatırımcı Güvensizliği

Piyasada “kimin sağlıklı kimin batık” olduğu belli olmaz. Şeffaflık kaybolur. Bu da doğrudan yatırımların ve risk iştahının düşmesine yol açar.

5. Verimlilik Kaybı

Zombi firmalar büyüme rakamlarını yapay olarak şişirebilir ama toplam faktör verimliliği düşer. Ekonomi görünürde büyürken, içeride çürümeye başlar.

Türkiye Örneği: Sessiz Kriz

Türkiye’de özellikle son yıllarda düşük faiz politikaları ve kredi genişlemesi, zombi firmaların sayısını artırdı.

  • KGF destekli krediler,

  • İflas erteleme/kurtarma kültürü,

  • Siyasi olarak ayakta tutulan kamu projeleri,

bu yapıyı besledi. Bu durum, verimli firmaları cezalandırırken, “ölü şirketlerin” yaşamaya devam ettiği bir ekonomik iklim yarattı.

Ekonomik Risk: Zincirleme Çöküş

Faizler yükseldiğinde veya destekler çekildiğinde bu zombi firmalar zincirleme şekilde batmaya başlar. Bu da domino etkisiyle:

  • Bankacılık krizine,

  • İşsizlik artışına,

  • Güvensizlik ortamına,

neden olabilir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı konkordato patlaması bu riski açıkça göstermektedir.

Yaşayan Ölülerden Kurtulmak

Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kaynakların doğru yönlendirilmesi şarttır. Zombi şirketlerin desteklenmesi değil, piyasa içi doğal seleksiyonun işlemesi, güçlü firmaların güçlenmesi gerekir.

Zombi ortamı kısa vadede siyasi rahatlama getirse de uzun vadede büyümenin yapısını çürütür.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.