Connect with us

GÜNCEL

Seçim sonrası ekonomi senaryoları

Seçimin hemen sonrasında en öncelikli gündem politika faiz oranı olacaktır. Bunun için de en önce merkez bankası başkanı belirlenecektir. Son açıklamalar merkez bankası başkanının şimdiden belirlendiği şeklinde.

Yayınlanma:

|

Seçim sonrası iktisadi gelişmelere dönük tahminlerde bulunmak ciddi anlamda politik belirsizlikler içerdiği için oldukça güç bir konu. İktisatçılar analitik olarak kendilerine ne kadar güvenseler de tahminler konusunda çok başarılı değillerdir. Sosyal ve iktisadi hayat varsayımlarımızı boşa çıkaracak kadar dinamik ve ucu açık alanlardır.

Seçim sonrası iktisadi tahminler büyük oranda hangi ittifakın kazanacağına bağlı olarak değişir. Fakat kısa dönem beklentiler için meclis kompozisyonundan daha çok iktisat politikası kararlarını veren idari/yasal araçlara sahip cumhurbaşkanının seçimine odaklanmak daha kritik olacaktır.

Seçimin büyük oranda Millet İttifakı’nın adayının lehine sonuçlanacağını tahmin ediyorum. Bu yüzden, olası iktisadi gelişmeleri bu varsayım altında yapmak istiyorum. Aksi durumda, eğer Cumhur İttifakı adayı kazanırsa oluşacak belirsizlik düzeyinin kimseye sağlıklı tahmin imkânı vermeyecektir, bu konu daha çok falcıların yeteneğine kalır.

Bu yazımda daha çok kısa dönemi etkileyecek önemli satır başlıkları üzerinde durmak istiyorum. Yani yazım makro fiyatlar (faiz oranı, döviz kuru ve enflasyon), büyüme, kur korumalı mevduat (KKM) ve regülasyonlar ekseninde olacaktır. Uzun dönemde ve daha yapısal konular üzerinde kendi politika önerilerimi seçim öncesi başka bir yazımda daha detaylı olarak sizinle paylaşmayı düşünüyorum.

(i) Faiz oranı

Seçimin hemen sonrasında en öncelikli gündem politika faiz oranı olacaktır. Bunun için de en önce merkez bankası başkanı belirlenecektir. Son açıklamalar merkez bankası başkanının şimdiden belirlendiği şeklinde. Şüphesiz ilk hedef uzun süredir anlamsız ve irrasyonel faiz politikasının yeniden daha rasyonel zemine oturulmasıdır.

Bunun için faizin artırılacağını öngörmek zor olmasa gerek, böylece negatif reel faiz aralığı (mutlak anlamda) azaltılacaktır. Bu, ortodoks bir politika değil, basitçe irrasyonaliteye son vermektir. Fakat burada kritik olan faizin hangi düzey ve hızla artırılacağıdır.

Politika faizinin başlangıç artış düzeyleri tüm aktörlerce bir rasyonalite sinyali olarak algılanacaktır. Bu da genel anlamda fiyatların yeniden dengelenmesi sürecini başlatır. Bu dengeleme sürecinin hızı sonraki politika faiz artışlarının da düzeyini belirler. Yani piyasaların verdiği tepkilere bağlı olarak bir faiz artış patikası oluşur.

Bu artışlarda temel iki fiyatın, yani döviz kuru ve enflasyonun düzeyleri, çok temel önemdedir. Hem bu fiyatların eğilimi hem de makro riskin azalması politika faizinin belirlenmesine yardımcı olacaktır. Risk primindeki azalma döviz kurunu kontrol etmek için gerekli ilave faiz artışı üzerindeki baskıyı da hafifletir.

Seçime giderken politika faiz oranı %8.5 ve enflasyon da yaklaşık %50 civarında olur. Bu anlamıyla, yani politika faiz oranı referans alındığında oldukça yüksek bir reel faiz oranı oluşur, yaklaşık eksi %42 düzeyinde. Burada kritik olan reel faiz düzeyini belirlerken politika faiz oranı mı yoksa mevduat veya kredi faiz oranı mı referans alınmalıdır sorusudur.

Çünkü bu durum, politika faiz oranındaki artışın hızını ve düzeyini belirler. Mevduat faiz oranları ortalamada %20, tüketici kredi faiz oranlarının da %25 olduğunu varsayarsak, negatif reel faiz çok daha düşük olur (politika faiz oranına göre). Bu faizlerden birinin referans alınması durumunda politika faizi de hızlı bir şekilde yükselmemiş olur.

Zamanla takip edilecek faiz politikasının hem belirleneni hem belirleyeni temelde enflasyon oranıdır. Yani faiz oranı enflasyonu belirlediği gibi, enflasyon düzeyi de faiz politikasının patikasını belirleyecektir.

Mevduat faizini referans almak bana daha mantıklı geliyor, en azından bankanın fonlama maliyetlerini eşitleme imkânı olur (banka mevduatı ve merkez bankası fonlaması), bu da yaklaşık 10-12 puanlık bir politika faiz artışı demektir (%8.5’dan %20’ye).

Fakat burada kritik olan bankaların kredi faizlerini hızlı bir şekilde artırmalarıdır, buna dikkate edilmesi gerekir aksi takdirde reel sektör çok daha olumsuz etkilenir. Tabii kredi ve mevduat faizlerinin bir müddettir yükseliyor olması bu anlamda Merkez Bankası’nın elini güçlendiren ve aşırı bir politika faiz oranı artışını da sınırlandıran bir durumdur.

Zamanla takip edilecek faiz politikasının hem belirleneni hem belirleyeni temelde enflasyon oranıdır. Yani faiz oranı enflasyonu belirlediği gibi, enflasyon düzeyi de faiz politikasının patikasını belirleyecektir. Artan faizlerle birlikte makro risk algısının düşmesi ve aşağıda daha detaylı değinme imkânı bulduğum döviz kuru değişkenliğindeki azalma enflasyonu aşağıya çekeceğini tahmin ediyorum.

Tabii burada kritik nokta enflasyonun göstereceği direnç düzeyidir. Her şeyden önce, şu an yaşadığımız enflasyon 1980’ler ve 1990’lar benzeri bir enflasyon değildir. O dönemlerde enflasyon hem çok daha uzun süreli hem de bugünkü seviyesinin çok üstünde seyretti. Oysa mevcut enflasyonun sadece 1-1.5 yıllık gibi bir ömrü var. 2021’in sonlarına doğru hareketlenen, 2022 yılında oldukça hızlı yükselen ve 2023’ün ilk aylarından itibaren de yüksekliğini korusa da düşme trendine giren bir enflasyondan bahsediyoruz.

Önceki dönemlerden diğer bir farkı da en önemli nedenin yapısal olmaktan çok bir politika anomalisinin (faiz politikası) sonucu olmasıdır. Yani henüz kök salmayan, kalıcı yapısal sebepleri olmayan ve çok hızlı yükselmiş bir enflasyondan bahsediyoruz. Bu açıdan, mevcut enflasyonun izlenecek rasyonel politikalara karşı çok dirençli olmayabileceğini tahmin ediyorum.

Yani hem yeni hükümetin rasyonel politikalara dönecek olması hem de fazlasıyla yerleşik olmayan bir enflasyon yapısı enflasyon beklentilerini kolayca kırabilmek için imkân sunuyor. Fakat eğer dirençli bir enflasyon durumu ile karşılaşırsak, ki bu durumu aşağıda ifade ettim, farklı politikalar izlemek gerekebilir.

Seçim sonrası faizlerin hareket yönünün her açıdan yukarı yönlü olacağını belirttim. Fakat bunun olumsuz bir takım refah etkileri de olacaktır. Bu da ilgili aktörlerin borç yapıları ve düzeyleri üzerinden kendisini gösterir. Devletin tahvil stokunda, özellikle 2022 yılında çok ciddi bir artış oldu, %250 kadar arttı (2023 başında yaklaşık 1 trilyon TL değerinde).

Devletin borcu sabit faizli, değişken faizli ve döviz cinsindendir. Kamu borcunun sabit faizli borcu nispeten daha düşük düzeydedir (bu oran yaklaşık %15 düzeyindeydi). Dolayısıyla yükselen faizden etkilenmez. Fakat kalan kamu borcunun bir kısmı değişken faizli olması faiz ödemelerini artıracaktır. Toplam tahvillerin önemli bir kısmı, yaklaşık %80’i, bankaların ellerindedir.

Döviz kurunda aşırı bir yükselmeyi teşvik edecek veya buna yol açacak olacak önemli bir neden gözükmüyor. Dolayısıyla, yeni yönetim Merkez Bankası’nın da işini kolaylaştıracak şekilde seçim sonrası ithalata özel bir ağırlık vermelidir.

Dolayısıyla, faizin yukarı doğru hareket etmesi, sabit faizli tahviller dışında bankalar için ciddi bir kayıp oluşturmaz. Aktiflerindeki kamu tahvilleri oranı da çok yüksel sayılmaz (yaklaşık %17 civarındadır). Bankaların faiz yükselmelerinden dolayı çok zarar edeceğini beklemiyorum çünkü hem değişken faizli tahvil (ve döviz cinsi tahviller) payının yüksek olması hem de tahvillerin aktiflerdeki payının düşük olması kaybın boyutunu sınırlar. Dahası son dönemlerde çok yüksek kârlar ettiklerini de unutmayalım.

 (ii) Döviz kuru

Seçim sonrasında döviz kurunun yönü ve değişim düzeyi konusunda farklı tartışma ve tahminler söz konusu. Yaygın tahminlerden biri döviz kurunun çok yükseleceği şeklinde. Özellikle dış kaynaklı yayınlarda bu iddiaları görüyoruz. Bu da büyük oranda son bir yıldaki döviz kurunun enflasyonun altında kalmasına (reel döviz kurunun değerlenmesi) ve dış ticaret açığının sürdürülemez düzeye gelmesine bağlanıyor.

Seçim sonrası özellikle bu türden bir döviz kuru hareketliliği beklemediğimi hemen belirtmeliyim. Her şeyden önce TL’nin değerli olup olmadığı son bir yıla bakılarak belirlenemez. 2018 krizinden bu yana düşünüldüğünde TL değerli değildir. Dış ticaret açığındaki artışın da büyük oranda ithalattaki artıştan kaynaklandığı görülüyor.

Son bir yıldır ithalattaki artış ihracattaki artışın çok üstündedir. İthalattaki artışın sebeplerinden biri döviz kurundaki belirsizliğin ithalat talebini öne çekmesinde etkili olduğunu düşünüyorum. Bu hem ithalat tüketim mallarındaki artışta hem de firma sermaye malı stoklarında ve ara malı ithalatındaki artışta görülüyor.

Diğer bir sebep de artan enerji fiyatları ve altın ithalatıdır. Buna ilave olarak, ihracat artmasına rağmen ihracat mallarının fiyat esnekliğinin, coğrafi dağılımının, ürün niteliğinin ve üretim kapasite problemlerinin ihracattaki artış hızını sınırlandırdığı açık. Kısaca, dış ticaret açığının döviz kuru fiyatından çok daha makro havaya bağlı ve yapısal nedenleri var.

Bu yüzden, döviz kurunda aşırı bir yükselmeyi teşvik edecek veya buna yol açacak olacak önemli bir neden gözükmüyor. Dolayısıyla, yeni yönetim Merkez Bankası’nın da işini kolaylaştıracak şekilde seçim sonrası ithalata özel bir ağırlık vermelidir; ithalat düzeyini aşağı çekmek için gerekli tedbirler düşünülebilir. Bu tür önleyici tedbirlerin büyümeye negatif katkısı olacağını da beklemediğim gibi, bu aşamada önceliğin döviz kuru istikrarına verilmesi gerektiğini de düşünüyorum.

Diğer yandan, makro iktisadi değişkenlerin oldukça kötü olduğu 2022 yılında dahi sert bir kopuş (kriz) olmamasının en önemli sebebi kaçacak düzeyde yabancı sermayenin olmamasıydı. Bu durum seçim sonrası için de geçerlidir. Dolayısıyla, sermaye kaçışı bağlantılı bir döviz kuru hareketliliği de söz konusu değildir.

Buna artan faizlerin ve düşen risk primin etkilerini de eklediğimizde döviz kuru hareketliliğinin sınırlı kalacağını öngörüyorum. Dahası, mevcut KKM de döviz talebini hâlihazırda sınırlandırmaktadır. KKM konusu hakkında düşüncelerimi aşağıda daha detaylı ifade edeceğim.

Enflasyonun aynı zamanda ciddi üretim kısıtları ile beslendiğini de düşündüğümüzde kısa dönemde sert tedbirler almak için daha ihtiyatlı olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Fakat kısa dönem borç düzeyi yüksek olan (yaklaşık 180 milyar dolar) ve yüksek cari açık veren (yaklaşık 30-40 milyar dolar) bir ülkenin döviz talebi olacağı çok açık. Bunun sürdürebilir olması için yeni yönetimin yeterince zamanı vardır. Bunun için sermaye akımları ve turizm gelirleri bir ölçüye kadar yardımcı olabilir.

Bu düzeyde döviz açığı olan bir ülkenin sermaye akımlarına ihtiyacı vardır. Ve hatta kamu harcamaları ve çalışanların aleyhine koşullar içermediği müddetçe IMF’den de yardım talep edilebilir. Bu, döviz kuru istikrar programının rezerv desteğini oluşturması açısından önemli olur. Mevcut hâliyle kamu bütçe açığının çok yüksek olmaması IMF’nin kemer sıkma taleplerini de önleyecek niteliktedir.

(iii) Enflasyon ve büyüme

Enflasyonun seyri hem döviz kurunu hem de faiz oranlarının izleyeceği patikayı belirlemede oldukça etkili olacaktır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi, rasyonel faiz politikası, henüz kök salmamış bir enflasyon, makro düzeyde artan güven ortamı (azalan risk primi) ve döviz kurundaki hareketliliğinin sınırlı kalması enflasyonu aşağı çekme konusunda yeni yönetimin işini kolaylaştıran unsurlardır.

Fakat eğer enflasyonun sanılanın aksine daha dirençli çıkması durumunda daha ciddi bir programa ihtiyaç olacaktır. Bu durum ilk 4-6 ay içinde belli olur. Buna göre, tüm toplum kesimlerini kapsayan bir program gerekli. Meksika 1987’de buna benzer bir programı “dayanışma paktı” (solidarity pact) adı altında uygulamaya koymuştu.

Bu programda devlet, firmalar ve işçiler bir araya geldi ve anlaştılar. Buna göre, devlet döviz kuru ve kamu mallarındaki fiyat artışlarını sınırlandıracak, karşılığında da firmalar ve işçiler ücret ve fiyat oluşumunda üstüne düşeni yapacaktı. Bu tür sosyal anlaşmalar enflasyonun olası maliyetlerini bir kesime yıkmak yerine onu paylaştırmak açısından daha adil ve sürdürülebilirdir. Enflasyonun sosyal maliyetini hafifletmek için üst gelir gruplarına dönük gelir/servet vergilerinin geçici bir süreliğine artırılması da bu politikalardan biri olmalı.

Bu program kapsamında, enflasyon ataletini ortadan kaldırmak için ücret ve fiyat uyarlamasını ileriye dönük yapmak gerekebilir. Ücretlerde ileriye dönük artış ve bunun da periyodunu 6 aya çekerek yapılabilir. Bu da ücret, fiyat ve döviz kuru davranışını koordine edecek bir mekanizma içinde gerçekleşmeli.

Bu tür bir programa ihtiyaç duyulması durumunda döviz kurunun da belirli bir program kapsamına alınmasını gerektirir. Çünkü program üzerindeki tek olumsuz taraf döviz kurundaki artışlardır. Bunun için de bir kur istikrar programı gerekir. Mevcut rezerv miktarı bu opsiyonu zayıflatıyor olsa da en azından belirli ve kararlı döviz kuru hedefleri ilan edilebilir. Bu bağlamda, üst faiz limiti olmayan KKM’den de faydalanılabilir.

Enflasyon sorunu er veya geç çözülür, fakat burada sorun kullanılan yöntemlerin bu problemi diğer alanlara yapma potansiyelidir. Özellikle enflasyonun büyük oranda bir maliyet enflasyonu (kendi dinamiğini zamanla yaratsa bile) olduğunu unutmadan ve buna uygun politika setinin kullanılması gerekir.

Talebi gereğinden fazla baskılamanın (aşırı faiz artışları gibi) ekonomiyi resesyona sokma ve sonuçta işsizliği yaygınlaştırabilir. Enflasyonun aynı zamanda ciddi üretim kısıtları ile beslendiğini de düşündüğümüzde kısa dönemde sert tedbirler almak için daha ihtiyatlı olmamız gerektiğini düşünüyorum. Yani büyüme ve enflasyon ilişkisinden enflasyon tercih edilirse bu ciddi bir hayal kırıklığı olur.

Dahası, enflasyonu pekâlâ büyümeden feragat etmeden düşürmek mümkün, bunun için de faiz konusunda, ısrarla ifade ettiğim gibi, çok keskin olmaya ve acele etmeye gerek yok. Nitekim 2000’li yılların başından itibaren böyle oldu. Enflasyon düşerken büyüme arttı. 2023 Seçimi sonrası da risk algısının düştüğü benzer bir atmosferde kendimiz bulma ihtimalimiz çok yüksek.

Yatırımların önündeki risk perdesi dağıldığında daha üretken ve sağlıklı bir büyüme patikası belirecektir. Bunlara ilave olarak, 2023 yılının ikinci yarısında, dünya genelinde sıkı para politikaları izlenmeye devam edilse bile belirli düzeyde bir büyümenin bekleniyor olması da bu anlamda pozitiftir. Yani dünya iktisadi konjonktürü de olumsuz gözükmüyor. Bu anlamda, Türkiye hem kısa dönem borç ve cari açıklarının finansmanı hem de dış ticaret kanalı ile ikinci yarıda rahatlayabilir. Tabii tüm bunlar daha adil ve etkin bir iktisadi yaşam için başlangıç koşullarıdır.

(iv) KKM ve regülasyonlar

Seçim sonrası KKM’nin konumu oldukça kritik önemde bir konudur. KKM, iktidarın politika faiz oranını sürekli düşürmesi sonrasında döviz kuru üzerinde oluşan baskıyı hafifletmek için kur riskini üstüne alması ile oluşturduğu bir finansal üründür. Döviz kuru üzerindeki baskıyı bir ölçüye kadar tutmakta da başarılı oldu. Fakat bunu ciddi anlamda kamu kaynaklarını sınırlı sayıda döviz sahibine aktarmakla yaptı, yani makro istikrar için bir tür eşitsizliği derinleştirdi. KKM hem izlenen yanlış politikanın bir sonucu olması hem de oluşan geçici çözümün bu politikaların sürdürülmesine imkan vermesi anlamında sistem içindeki riski büyüten bir role sahiptir.

KKM’yi olası alternatif maliyetler ile (örneğin, yüksek faizli hazine kâğıdı çıkarmak gibi) karşılaştırmanın iyi bir yaklaşım olmadığı çok açık. Çünkü bu hem izlenen irrasyonel faiz politikasına bir meşruiyet alanı açıyor hem de KKM’nin diğer regülasyonlarla ancak bir sonuç verdiği gözden kaçıyor (rezervlerin satılmasına devam edilmesi, getirilen tonlarca döviz regülasyonlar gibi).

KKM dövizi baskıladığı için oluşan istikrar algısı ekonominin iç dinamiklerinin bozulmasına ve yapılan hatalardan geri dönülmesine de imkân vermedi. Bu yanıyla, iktisadi ve sosyal risklerin birikmesine yol açtı. Artan enflasyon, derinleşen eşitsizlik, yaygınlaşa sefalet, büyümenin niteliğindeki bozulma ve artan dış ticaret açığı gibi sorunların ekonomi ve sosyal hayatın her alanına yayılmasına neden oldu.

Fakat burada asıl konumuz seçim sonrası KKM politikasının nasıl olması gerektiğidir. Geçen hafta KKM’deki üst limit faizinin kaldırılması, seçime giderken olası bir krizden kaçınmak alınan bir karar olsa da iyi bir karar olduğu açık. Bu aynı zamanda, sonraki yönetimin de işini kolaylaştırmış durumda.

Çünkü, bir, gelir transfer tarafını kamu kaynaklarının transferini azalttığı gibi, bunu bankalara havale etmiş oldu. İki, KKM’nin hemen kaldırılmaması gerektiğini ve bu son hâliyle bir müddet istikrarlı bir döviz kuru için kullanılabileceğine göstermiş oldu. Yani KKM’den döviz kuru istikrarı için geçici olarak faydalanabilir. Bu yapıyı doğrudan kaldırmak şimdilik problemlidir. KKM bildiğim kadarıyla 2023 yılsonuna kadar yürürlükte kalacaktır. KKM’den çıkış strateji iyi planlanmalıdır aksi takdirde toplu çıkışlar çok ciddi olumsuz etkilere yol açar, enflasyonu indirme sürecini tamamen sekteye uğratabilir.

Burada kritik olan enflasyonun kontrol edilmesidir. Enflasyon kontrol altına alındığında KKM hem cezbedici bir ürün olmaktan çıkar hem de kaldırılması kolaylaşır. Kur riski kalktığında KKM mevduat faizi getirisine yakınsar ve sıradan bir mevduata dönüşür.

Fakat burada şunu da söylemek de fayda var; bir ülkenin dolarizayon düzeyi hem enflasyonu indirme başarısına hem de genel risk algısının uzun sürede değişmesine bağlıdır. Bu yüzden azalması çok daha uzun bir zaman alacaktır.

Seçim sonrasında regülasyonlar konusunda da birtakım kararlar vermek gerekecektir. Şu ana kadar döviz kurunu baskılamak için her türlü araç sisteme monte edildi. Her biri için karar verirken ayrı veya bazen birleşik bir etki analizi yapılmalıdır. Bazıları kolayca kaldırabilir. Örneğin, bankaların döviz mevduatı ve kullandırdıkları krediler karşılığında tahvil tutma zorunluluğu kolayca kaldırılabilir.

Fakat KKM gibi nispeten hemen kaldırılması sorun yaratacak diğer regülasyonlar söz konusudur. Bu tür regülasyonları bu sorunlu hâlleri ile de olsa sistemi hâlâ ayakta tutan unsurlar olarak görmek gerekir. Kolonlar sorunlu diye onları yıkmak iyi bir yaklaşım olmaz. Düzeltmek ve yeniden yapmak gerekir, bu da özenle ve zamanla olmalıdır. Regülasyonların büyük bir kısmı dövize getirilen kısıtlar içerdiğinden, seçim sonrasının yeni hükümeti bunlara geçici olarak da olsa ihtiyaç duyacaktır.

Sonuç olarak, ekonomideki tüm fiyatlar bir ölçüye kadar birbiri ile ilişkilidir. İrrasyonel faiz politikası da bize faiz oranı örneğinde çok sayıda fiyatın bağlantısını gösterdi (döviz kuru-mal fiyatları-varlık fiyatları). Seçime giderken neredeyse tüm fiyatlar etkin ve adil olmayan bir merkezi/idari bir baskı altında.

Örneğin, mevduat faizi ve döviz kuru KKM kontrolü altında, kredi faizleri çok sayıda düzenlemelere (faiz limiti, karşılık bulundurma, zorunlu karşılıklar gibi) tabidir. Yeni yönetim bu durumun zamanla ve stratejik bir politika seti ile daha adil ve rasyonel bir forma dönüşmesini sağlayabilir. Kurumların tekrardan asli işlerine dönmesi de bu süreci hızlandıracaktır. Tabii bunlar daha adil bir iktisadi ve sosyal hayat için sadece başlangıç koşulları olabilir.

Ensar YILMAZ – Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi

Okumaya devam et

GÜNCEL

CGTN: Çin ve Orta Asya ülkeleri iş birliğini pekiştirme sözü verdi

Yayınlanma:

|

Yazan:

CGTN, Astana’da düzenlenen ikinci Çin-Orta Asya Zirvesi’yle ilgili Çin ve beş Orta Asya ülkesinin Ebedî İyi Komşuluk ve Dostane İş Birliği Anlaşması’nı imzalamasının önemini vurgulayan, ortak kalkınmayı ve bölgesel iş birliğini teşvik etmek amacıyla Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla aralarındaki ortaklıkları güçlendirmeye yönelik ortak taahhüde dikkat çeken bir makale yayımladı.

Tarihte ilk defa, bir Orta Asya ülkesi Çin-Orta Asya Zirvesi’ne ev sahipliği yaparken Çin ve beş Orta Asya ülkesinin liderleri salı günü Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen ikinci zirve için bir araya geldi.

Altı ülkenin zirvede Ebedî İyi Komşuluk ve Dostane İş Birliği Anlaşması’na imza atması yeni bir dönüm noktası oldu.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping açılış konuşmasında anlaşmanın amacının ülkeler arasındaki ebedî dostluk ilkesini hukuki bir zemine oturtarak güvence altına almak olduğunu belirtti.

Başkan Xi Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan cumhurbaşkanlarının katıldığı zirveye değinerek “Bu anlaşma bugün için bir dönüm noktası, yarın içinse bir temel taşı.” diye belirtti.

Çin-Orta Asya Ruhunu Yaşatmak

Başkan Xi salı günü yüksek nitelikli kalkınma sayesinde ortak modernleşme arayışına yönelik karşılıklı saygı, karşılıklı güven, karşılıklı çıkar ve karşılıklı yardımlaşma ilkelerini simgeleyen Çin-Orta Asya Ruhunu övdü.

Çin, bir Çin-Orta Asya Mekanizması kurulmasını 2020’de teklif etti. 2022’de aralarındaki diplomatik ilişkilerin 30. yıl dönümünü kutlamak için düzenlenen sanal zirvede, ülkeler mekanizmanın devlet başkanları düzeyine yükseltilmesi teklifinde bulundu.

Bu teklif Çin’in kuzeybatısındaki Xi’an şehrinde düzenlenen ilk Çin-Orta Asya Zirvesi’yle 2023’te hayata geçirildi. Liderler, bu üst düzey toplantının iki yılda bir Çin ve Orta Asya Ülkeleri arasında dönüşümlü olarak yapılmasını kararlaştırdı.

İki yılın ardından, birinci zirvede varılan mutabakatın her alanda hayata geçirildiğini belirten Başkan Xi, iş birliği yolunun istikrarlı bir şekilde genişlediğini ve dostluğun her zamankinden daha güçlü filizlendiğini ekledi.

CGTN’nin yakın zamanda yaptığı bir ankete göre katılımcıların %90’ı Çin-Orta Asya Mekanizması’nın çekişmeyle veya rekabetle ilgili olmadığını, iki taraf için de istikrar, kalkınma ve geleceğe odaklanan iş birliği arayışı için kurulan bir çerçeve olduğunu düşünüyor.

Çin bugüne dek geniş kapsamlı stratejik ortaklıklar kurdu, Kuşak ve Yol iş birliği belgeleri imzaladı ve ortak bir geleceği paylaşan bir topluluk inşa etme vizyonunu ikili ilişkiler düzeyinde beş Orta Asya ülkesinin tümüyle hayata geçirdi.

Çin-Orta Asya Mekanizması Genel Sekreteri Sun Weidong bunun, yüksek düzeyli stratejik karşılıklı güveni ve karşılıklı yarar sağlayan iş birliğini derinleştirme konusundaki kararlılığı her yönüyle gözler önüne serdiğini ifade etti.

Kuşak ve Yol Girişimi’nin sağladığı yüksek nitelikli kalkınma

Başkan Xi Astana zirvesinde ülkelere Çin-Orta Asya Ruhu doğrultusunda hareket etme, yepyeni bir enerjiyle ve daha pratik önlemlerle iş birliğini pekiştirme, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) sağladığı yüksek nitelikli kalkınmayı teşvik etme ve bölge için ortak bir geleceği paylaşan bir topluluk inşa etme amacı doğrultusunda hızla ilerleme çağrısında bulundu.

Başkan Xi, Kuşak ve Yol Girişimi’nin temel unsurlarından biri olan İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nı ortaklaşa inşa etme hayalini ilk kez 2013’te Kazakistan’ın başkentinde açıklamıştı.

Çin ve bölge ülkeleri bu girişim sayesinde ticaret, dijital ekonomi ve bağlanabilirlik alanlarında güçlü iş birliklerine imza attı. Çin, bölgenin en büyük ticaret ortağı ve önemli bir yatırım kaynağı oldu. Gümrükler Genel Müdürlüğü verilerine göre Çin-Orta Asya arasındaki ticaret hacmi 2024’te rekor seviyeyle 94,8 milyar dolara ulaştı; Çin’in bölgeye yaptığı toplam yatırım ise 30 milyar doları aştı.

CGTN anketine göre katılımcıların %92,4’ü Kuşak ve Yol Girişimi’nin Çin ve Orta Asya arasındaki yüksek düzeyli iş birliğini destekleyen, kamu yararına hizmet eden önemli bir uluslararası proje olduğunu kabul ediyor.

Başkan Xi salı günü Çin ve Orta Asya ülkelerine aralarındaki iş birliği çerçevesini daha sonuç odaklı, verimli ve fazlasıyla entegre hâle getirmek amacıyla optimize etme çağrısında bulundu.

İş birliğinde ticareti kolaylaştırmaya, endüstri yatırımlarına, bağlantısallığa, yeşil madenciliğe, tarımda modernleşmeye ve personel değişimine odaklanmak ve daha fazla projeyi hayata geçirmek konularında çaba gösterilmesi gerektiğini belirtti.

Başkan Xi, söz konusu iş birliğini teşvik etmek amacıyla Çin’in yoksullukla mücadeleye, eğitim alanında değişim programlarına, çölleşmeyi önlenme ve kontrol etmeye odaklanan üç iş birliği merkezinin yanı sıra ticareti kolaylaştırmaya yönelik bir iş birliği platformu kuracağını duyurdu.

Liaoning Üniversitesi’nin Rusya, Doğu Avrupa ve Orta Asya Ülkeleri Araştırma Merkezi Müdürü Cui Zheng, CGTN’de yayımlanan bir görüş yazısında şu anki uluslararası ortam ışığında iş birliği modelinin önemini vurguladı.

Cui, yükselişteki korumacılığın damga vurduğu bir küresel ortamda Çin-Orta Asya ortaklığının bağımsızlığa saygı gösteren, karşılıklı çıkarı gözeten ve Küresel Güney’in sesini güçlendiren yeni bir diplomatik iş birliği modelini temsil ettiğini dile getirdi.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Kitap Künyesi

  • Kitap Adı: Nasıl Yatırım Yapılır?

  • Alt Başlık: Kişisel Yatırımın Cesur ve Yeni Dünyasına Yolculuk

  • Yazarlar:

    • Peter Stanyer

    • Masood Javaid

    • Stephen Satchell

  • Çevirmen: S. Cem Çiloğlu

  • Yayınevi: The Economist Books / Türkçe baskı: Epsilon yayınevi

  • Dil: Türkçe (Orijinal dil: İngilizce)

  • Kapsam: Yatırımın temellerinden başlayarak kişisel finans, portföy yönetimi, risk dağılımı ve yeni nesil yatırım araçlarına kadar geniş bir perspektif sunar.

  • Hedef Kitle: Yatırıma yeni başlayacak bireyler, kişisel finansına yön vermek isteyenler ve stratejik portföy oluşturmak isteyen yatırımcılar.

İçerik Özeti

  • Yatırımın Temel İlkeleri

  • Risk ve Getiri Dengesi

  • Portföy Teorisi

  • Fon Seçimi ve Dağılımı

  • Alternatif Yatırım Araçları (ETF’ler, tahviller, emtialar, kripto varlıklar)

  • Yatırım Psikolojisi ve Karar Alma Süreçleri

  • Güncel Piyasa Gelişmeleri ve Etkileri

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

1. Yatırımın Temelleri

Kitap, yatırımın amacını net şekilde tanımlayarak başlar: paranın zaman içindeki değerini korumak ve artırmak. Yatırımcılar için temel kavramlar olan risk, getiri, zaman ufku, likidite gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Her yatırım bir risk içerir; önemli olan bu riski bilinçli şekilde yönetebilmektir.

2. Portföy Oluşturma ve Risk Dağılımı (Diversifikasyon)

Yazarlar, yatırımcılara tüm yumurtaları aynı sepete koymamaları gerektiğini anlatır. Portföy oluştururken farklı varlık türleri arasında dağılım yapmanın önemi vurgulanır: hisse senetleri, tahviller, nakit, emtialar, alternatif yatırımlar gibi.

📌 Ana fikir: Sağlam bir yatırım stratejisi; çeşitlendirme, maliyet bilinci ve hedefe uygunlukla mümkündür.

3. Varlık Sınıfları ve Araçlar

Bu bölümde yatırım yapılabilecek başlıca varlıklar detaylı şekilde anlatılır:

  • Hisse senetleri: Uzun vadede büyüme sağlayan ama dalgalı ürünlerdir.

  • Tahviller: Daha düşük riskli, ama sınırlı getirili.

  • Nakit ve mevduat: Güvenli ama enflasyona karşı kırılgan.

  • Alternatif yatırım araçları: Gayrimenkul, hedge fonları, özel sermaye ve son zamanlarda kripto varlıklar gibi yeni trendler.

📌 Ana fikir: Her varlık sınıfının risk-profili farklıdır ve yatırımcının hedeflerine göre seçilmelidir.

4. Zaman ve Psikoloji Faktörü

Yatırımcıların en büyük düşmanlarından biri kendileridir. Korku, açgözlülük, sürü psikolojisi gibi duygusal faktörlerin yatırım kararlarını nasıl etkilediği anlatılır. Piyasa zamanlamasının zor olduğu, uzun vadeli düşünmenin önemi vurgulanır.

📌 Ana fikir: Duygusal kararlar yerine disiplinli bir yatırım stratejisi başarı getirir.

5. Yatırım Stratejileri ve Yaklaşımlar

Pasif ve aktif yatırım farkı, endeks fonlarının avantajları, değer ve büyüme yatırımcılığı gibi farklı yatırım stratejileri açıklanır. Ayrıca, yaşa ve gelir seviyesine göre yatırım stratejileri örneklenir.

📌 Ana fikir: Herkesin yatırım stratejisi kişisel durumuna, hedeflerine ve risk toleransına uygun olmalıdır.

6. Geleceğe Hazırlık ve Yeni Trendler

Kitabın son bölümleri geleceğin yatırım dünyasına odaklanır. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim kriterleri), yapay zeka destekli algoritmalar, robo-danışmanlar, fintech’ler gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Yatırım dünyası hızla değişiyor; bilgiye açık ve adapte olabilen yatırımcılar öne çıkacak.

Genel Değerlendirme

Bu kitap, yatırım dünyasına giriş yapmak isteyenler için bilimsel temellere dayalı, pratik ve anlaşılır bir kılavuzdur. Hem yeni başlayanlar hem de stratejisini geliştirmek isteyen yatırımcılar için değerli bilgiler sunar.

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

KÜÇÜKLERE/BÜYÜKLERE YAZ OKUMALARI-II

Yayınlanma:

|

Kitap okunan yerde sevgi ve umut vardır sloganımızı tekrarlayarak bu yazımıza başlayalım. Bu yazıda iki kitap var. Birincisi, Samed Behrengi’nin Küçük Kara Balık (Balaca Gara Balıg) adlı şaheseri. Sadece İran’da değil, dünyanın pek çok yerinde okunmuş ve çok sevilmiş bir kitaptır bu. Yaşadığı derede sıkılan, derenin sonunu merak eden Küçük Kara Balık annesinin ve çevresindeki büyüklerin tüm itirazlarına rağmen evinden, yani deresinden ayrılır ve dünyanın geri kalanının (ırmak, göl, deniz) keşfine çıkar. Engellerle, tehlikelerle karşılaşsa da yolundan vazgeçmez. Gördükleri, yaşadıkları mücadele etmenin, dayanışmanın, yeni şeyler öğrenmenin, zorluklarla karşılaşıp kendi gücü ve sınırlarını keşfetmenin mutluluğunu yaşatır Küçük Kara Balığa. Küçük Kara Balığın hayatı, yolculuğu onu tanıyana balıklara arasında dilden dile anlatılan bir efsaneye dönüşür. Öykünün sonunda ihtiyar bir balık KKB’ın hayatını ‘on iki bin torununa’ anlatır. Ve dinleyici yavru balıklardan birinin düşüne ‘deniz’ girer. Adı Küçük Kırmızı Balık olan bu yavru balık ‘Sabaha kadar denizi düşündü durdu’. Hikayemiz bu tümceyle biter.

İkinci kitabımız da bir evden ayrılış, kendini bulma hikayesi. Rusya’nın tanınmış çocuk kitapları yazarı Eduard N. Uspenski’nin Fedor Amca adlı kitabı. Fedor Amca öykünün ana kahramanı olan altı yaşında bir çocuk. Ailesi, çok sevdiği, konuşan kedisinin evde yaşamasına izin vermeyince evden ayrılır, bir köyde yaşamaya başlar. Köyde daha başka hayvan arkadaşları da olur. Doğayı, hayvanları, insanları birinci elden tanımak zorunda kalır. Gülmece türünde usta işi bir kitap. Küçük Kara Balık’a göre Fedor Amca’nın evden ayrılış sebepleri farklı olsa da iki karakter de aklına koydukları şeyi itirazlara rağmen gerçekleştirirler. Fedor Amca köyde yaşarken anne ve babasını mektupsuz bırakmaz. Ancak gelip eve götürmelerini önlemek için yaşadığı köyün adını, adresini bildirmez. Kitabı aslından çeviren Faruk ünlütürk’ün çevirisi de çok güzel. G. Kalinovski’nin sevimli, sade çizimleri de kitabın lezzetini artırıyor.

Karşı çıkmayı ve kararlı olmayı didaktizme düşmeden anlatan bu iki ölümsüz, güzel kitap kalbinizde ve zihninizde iz bırakacak. Okuması sizden.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.