Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs akşamı Twitter hesabından yaptığı paylaşımla Cambridge Analytica skandalını hatırlatarak Facebook’ta seçmenlerin manipülasyonu konusunu gündeme taşıdı. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun için “Cambridge Analytica’cılık oynamak kapasitenizi aşar” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu paylaşımında, Altun ile İletişim Başkanlığı’nda yönetici olan bazı diğer isimlerin dark web olarak bilinen takibi güç sanal ağlar için “anlaşma” yapmaya çalıştığını iddia etti.
Altun bu suçlamaya Twitter hesabından yanıt verdi ve Kılıçdaroğlu’nun iftira atarak “dedikodu siyaseti” yaptığını söyledi.
Peki Türkiye’de siyasi partiler seçmen kararlarını etkilemek için bu platformları nasıl kullanıyor?
Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) Mart ortasında yayımladığı propaganda dönemi esasları ve yayın ilkeleri ağırlıkla TV yayıncılığına odaklanıyor. Uzmanlar ise seçim düzenlemelerinde “sosyal medya ve dijital pazarlamanın etkisinin gözardı edilmesinin” seçmenlerin manipülasyonu açısından endişe yarattığını söylüyor.
Facebook ve Instagram başta olmak üzere sosyal ağlar, kullanıcılarını tartışmalı bir şekilde yakından izleyerek oldukça detaylı profiller oluşturabiliyor.
Bu verilerin reklam hedeflemesi için kullanılmasına mikrohedefleme adı veriliyor.
Reklam verenler arasında siyasi partiler de bulunuyor.
Yani mikrohedefleme siyasi partiler için önemli bir propaganda aracı.
Cambridge Analytica skandalında 2018 yılında, 50 milyon Facebook kullanıcısına ait verilerin kullanılması bu aracın ne denli tehlikeli bir araca dönüşebileceğinin en önemli örneği olmuştu.
’26 milyon liralık reklam harcaması yapıldı’
Türkiye’de siyasi mikrohedeflemeleri inceleyen izleme kuruluşu Gözlemevi’ne göre, Ağustos 2020’den bu yana Facebook ve Instagram’da siyasi ve sosyal meselelerle ilgili yaklaşık 26 milyon liralık reklam harcaması yapıldı.
Türkiye’de bu sürede siyasi ve sosyal meselelerle ilgili 1 milyardan fazla reklam gösterimi yapıldığı tahmin ediliyor.
AKP son 30 günde yaklaşık 300 bin lira harcayarak bu platformlarda en fazla reklam yatırımı yapan isim oldu.
Onu yaklaşık 154 bin lira harcayan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan izledi.
En çok harcama yapanlar arasında üçüncü sırada 108 bin liralık harcamayla DEVA partisi ve dördüncü sırada 102 bin liralık harcamayla MHP var.
Verilere göre CHP ya da Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu adına Facebook ya da Instagram reklamları için son 30 günde reklam harcaması yapmadı.
Gözlemevi’ne göre “ikna gücü, prodüksiyon ve reklam bütçesi olarak en güçlü ve etkili” dijital reklam kampanyaları AKP tarafından oluşturuldu.
Başka hiçbir siyasi parti, dijital reklamlarında seçime özel hazırlanmış yüksek bütçeli video prodüksiyonu kullanmadı.
Kıyas için Facebook reklam kütüphanesi verilerine dayandırılan bir başka analize göre İngiltere’de hükümetler ve siyasi organizasyonlar Meta’daki en büyük ikinci reklam veren konumunda bulunuyor.
Kasım 2018 ve Nisan 2022 arasında siyasi reklamlar için 15 milyon sterlin harcandı.
En çok harcamayı bu sürede 2,5 milyon sterlin reklam yatırımında bulunan İskoç hükümeti yaptı.
‘Mikrohedefleme çok fazla ayrımcılığa ve kutuplaşmaya sebep olabiliyor’
Siyasilerin bu harcamaları yapmaları yasal yönden sorun teşkil etmiyor, ancak reklam içeriklerinin ne olduğu ve hedeflemelerin nasıl yapıldığı konularında soru işaretleri var.
BBC Türkçe‘ye konuşan Gözlemevi kurucusu ve eski Google çalışanı Handan Uslu, Türkiye’de dijital reklam harcamalarının dış mekanlar ya da TV reklamlarına göre bütçe açısından “korkutucu” olmadığını söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“Ama sokakta ya da TV’de herkes reklam gördüğünü biliyor, bu reklamlar kamuoyunda tartışılıyor, reklamların içeriğini YSK değerlendiriyor ve en önemlisi mikrohedefleme yapılamıyor. Reklamlar muhtemelen bu kadar çok kişiye ulaşamıyor.
“Mikrohedefleme çok fazla ayrımcılığa ve kutuplaşmaya sebep olabiliyor.
“Reklamların amacı miminum harcamayla maksimum gösterime ulaşmak. Yani halihazırda göçmenlerle ilgili hassasiyetiniz varsa, bu konuda daha kutuplaştırıcı reklamlar görmeniz daha olası hale geliyor.”
Handan Uslu içeriklerin Facebook tarafından yeterince denetlenmediğini savunuyor ve Bursa’da LGBT haklarını destekleyen bir eyleme karşı Instagram’da “LGBT sapkınlığına” karşı reklam kampanyası düzenlendiğine şahit olduklarını anlatıyor.
KAYNAK,GÖZLEMEVI- Fotoğraf altı yazısı, Uslu, Facebook’ta Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı reklamlarının aynı hesap tarafından yönetilmesinin kamuoyu yoklaması amacıyla yapılmış olabileceğini belirtiyor.
Reklamın on binlerce kişiye gösterildikten sonra Instagram tarafından topluluk kurallarına aykırı olduğu için kaldırıldığını söyleyen Uslu, düşük bütçeli bir çalışmayla nefret söylemi yaymanın mümkün olduğuna dikkat çekiyor.
Facebook reklam kütüphanesinde Türkiye’de yüz binlerce kullanıcıya gösterildikten sonra topluluk standartlarına uymadığı için yayından kaldırılan siyasi reklamlar olduğunu görmek mümkün.
Handan Uslu, “Facebook şeffaf olduğunu söylese de kaldırılan reklamların neler olduğunu bilmiyoruz.” diyor.
Facebook’ta kişisel ya da kurumsal kimliğini doğrulayan herkes siyasi reklam verebiliyor.
Facebook kullanıcılarının oluşturduğu içerikleri yapay zeka ve insanların ortak çalışmasıyla denetleniyor.
‘Seçim Kanunu’nda sosyal medyanın ve dijital pazarlamanın etkisi gözardı edilmiş’
Türkiye’de seçimleri düzenleyen mevzuatın önemli bir bölümünü 1980’lerde hazırlanmış yasalar oluşturuyor. Bu yasalar çerçevesinde propaganda yayınlarıyla ilgili TV ve radyo yakından izleniyor.
BBC Türkçe‘ye konuşan Bilişim ve Kişisel Verilerin Korunması Hukukçusu Umut Zorer, “Seçim Kanunu’nda sosyal medya ve dijital pazarlamanın etkisinin gözardı edilmiş” olduğunu söylüyor ve platformların manipülasyona açık olduğu konusunda uyarıyor:
“Kişiler hakkında ne kadar bilgi sahibiyseniz, onları manipüle etme şansınız da daha yüksektir. Avrupa’da liberal demokratik sistemlerin devamlılığı kişisel verilerin korunmasına bağlıdır. Kişilerin iradesi yanıltılırsa demokrasinin işlemeyeceği anlayışı hakimdir. Bizdeyse bu veriler manipülasyona açık.”
Türkiye’de kişisel verilerin kaydedilmesi 2004 yılında suç sayıldı ve 2010 yılında anayasanın 20. maddesine bir fıkra eklenerek kişisel veriler, “özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı” kapsamında anayasal güvence altına alındı.
Düzenlemelere göre kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebiliyor.
Ancak sosyal ağlarda kişisel verilerin reklam için kullanılmasına yönelik açık rızanın oluşumu tartışmalı bir konu.
Facebook, kullanıcılarının Kullanıcı Sözleşmesi’ni kabul ettiklerinde reklam almayı kabul ettiklerini savunuyor.
Buna karşın Avrupa’da gizlilik hakları alanında çalışan kampanya grubu noyb, mikrohedeflemenin demokrasiyi tehdit ettiğini söylüyor.
Almanya’da siyasi partilerin yasalara aykırı biçimde mikrohedefleme yaptığını tespit ettiğini söyleyen noyd, 21 Mart’ta Berlin Veri Koruma Komisyonu’na suç duyurusunda bulundu.
Grup, açıklamasında, “Federal Meclis’te temsil edilen tüm partiler 2021 federal seçimlerinde Facebook’ta siyasi mikrohedeflemeye başvurdu” denildi.
Partilerin seçmenlerini nasıl “hedeflediğine” ilişkin bilgilerin Facebook tarafından gizli tutulduğuna dikkat çeken grup, sadece partilerin değil, Facebook’un da kullanıcıların siyasi görüşlerini analiz ederek yasaları çiğnediğini belirtti.
Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR), siyasi görüşlerle ilgili bilgileri, “özel kategorideki veriler” olarak sınıflandırıyor.
noyb, siyasi partilerin ya da Facebook’un bu verileri işlemek için kullanıcıların rızasını almadığını savunuyor.
Siyasi partilerin vatandaşlara SMS ve e-posta göndermemesi gerekiyor
KAYNAK, REUTERS – Fotoğraf altı yazısı, Siyasi partiler de veri sorumlusu sayılıyor.
Türkiye’deki yasal düzenlemelere göre gerçek kişilerle bağlantısı kurulabilen her türlü veri “kişisel veri” olarak tanımlanıyor. Bunlar işleyen tüm kurumlar “veri sorumlusu” sayılıyor.
Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK) geçen haftalarda yaptığı açıklamayla siyasi partilerin de “veri sorumlusu” olduğunu hatırlattı.
Buna göre siyasi partiler propaganda amacıyla sadece üyelerine sesli, görüntülü veya yazılı mesajlar gönderebiliyor.
KVKK bağımsız adayların “vatandaşların kişisel verilerini bu amaçla işlememeleri gerektiğini” belirtiyor.
55/B maddesinin ikinci fırkasında, “Vatandaşların, elektronik posta adreslerine gönderilecek mesajlarla, taşınabilir veya sabit telefonlarına sesli, görüntülü veya yazılı mesaj göndermek suretiyle propaganda yapılamaz. Ancak, siyasi partilerin kendi üyelerine gönderdiği sesli, görüntülü veya yazılı mesajlar her zaman serbesttir” deniliyor.
Neler yapılabilir?
Türkiye’de 6112 sayılı Kanun’un, “Basın, iletişim araçları ve internette propaganda” başlıklı 55/B maddesinde seçim yayınlarının “tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uygun olması şarttır” ifadeleri yer alıyor.
Avukat Zorer bu zorunluluğun sosyal ağlarda manipülasyon amaçlı “sahte haber” yayılmasına karşı bir sınırlama sayılabileceğini belirtiyor.
Zorer, buna karşın sosyal ağlarda bu içeriklerin tespitinin zor olduğunu belirtiyor.
Ona göre bu sorunla mücadele ancak “yargı, Bilgi Teknoloji Kurumu (BTK) ve KVKK’nın tarafsızlığı ve bağımsızlığı ile” mümkün olabilir.
Gözlemevi, Facebook’un Twitter gibi siyasi mikrohedeflemeyi yasaklaması gerektiğini savunuyor.
Bunun yanında siyasi partilerin tüm teşkilatlarında reklam standartları getirilmesinin gerekli olduğu belirtiliyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.
Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.
“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?
Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.
Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.
Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar
1. Performansın Göz Ardı Edilmesi
Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.
2. Vasatlık Teşviki
Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.
3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski
Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.
4. Adalet Algısının Bozulması
Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.
Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler
Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.
Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.
Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.
Pozitif Yanı Var mı?
Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.
Alternatif Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret
Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.
Eşitlik mi, Adalet mi?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.
Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), doğalgaz fiyatlarına zam yapıldığını duyurdu. Konutlarda yüzde 24,6, sanayi tüketicilerinde ise yüzde 7,86’lık artış yarından itibaren geçerli olacak.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), doğalgaz tarifelerinde yeni bir fiyat güncellemesine gitti. Yapılan açıklamaya göre, konut ve sanayi abonelerini kapsayan zamlı tarife belli oldu.
Konutlarda kullanılan doğalgaz yüzde 24,6 oranında zamlandı. Sanayide kullanılan doğalgaz ise yüzde 7,86 oranında zamlandı. Zamlı tarife yarından itibaren geçerli olacak.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) açıklaması şöyle:
“Doğal gaz toptan satış fiyatlarında bütçe hedefleri doğrultusunda değişikliğe gidilmiştir.
BOTAŞ’ın internet sitesinde ilan ettiği BOTAŞ doğal gaz toptan satış fiyatları ışığında, nihai doğal gaz satış fiyatlarında sanayi tüketicileri için ortalama yüzde 7,86 konut tüketicileri için ise ortalama yüzde 24,6 oranında artış söz konusudur.”
Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.
Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;
1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi
Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.
Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.
Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.
Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.
Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;
1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi
Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.
Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.
Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.
2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)
Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.
Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.
İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.
3. Takas Çek Ödemeleri
Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.
Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.
Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.
4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler
KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.
Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.
Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.
Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.
3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.
Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.
Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.
Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.
5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları
Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.
Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.
Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.
Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.
Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.
Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.
Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.