Connect with us

ŞİRKETLER

Türkiye’nin deprem izolatörü üreten tek firması deprem bölgesinde 8 projede başarıyla yer aldı

Teknolojik İzolatör Sistemleri (TİS) şirketi, deprem bölgesinde 8 projede deprem izolatörü ile yer aldı. TİS Genel Müdürü Uğurcan Özçamur, deprem izolatörlerinin doğru uyglama ile güzel performans gösterdiğini ve görevini yaptığını belirterek, “Bizim bölgede çok sayıda izolatörü olan yapımız vardı. Hepsi istediğimiz gibi gayet verimli ve düzgün şekilde çalıştı” dedi.

Yayınlanma:

|

Türkiye, Kahramanmaraş merkezli 11 ilde meydana gelen 7,6 ve 7,7 büyüklüğündeki iki büyük depremle sarsıldı. Binlerce binanın yıkıldığı, on binlerce binanın ise kullanılamaz hale geldiği depremlerin ardından gündeme yapının temeli ile kendisi arasına yerleştirilen deprem izolatörü (deprem yalıtım cihazı) geldi. Uygulandığı yapıda, depremin etkisini büyük ölçüde sönümleyen deprem izolatörleri, hem uzmanların önerileri hem de sosyal medyada çokça gündeme gelmesi ile vatandaşların merakını artırdı. Türkiye’de tek, dünyada ise on firmadan biri olan Teknolojik İzolatör Sistemleri (TİS) Genel Müdürü Uğurcan Özçamur, deprem izolatörlerinin kullanım amacını, ekonomik boyutunu, deprem izolatörlerinin nasıl uygulanabileceğini ve tüm detaylarını İHA muhabirine anlattı.

YAPISAL DEPREM MÜHENDİSİ UĞURCAN ÖZÇAMUR

YAPISAL DEPREM MÜHENDİSİ UĞURCAN ÖZÇAMUR© İHA

“(Deprem izolatörleri ile) Yukarıdaki yapının hem yapısal hem de yapısal olmayan elemanlarını topyekun olarak korumuş oluyoruz”

Aynı zamanda yapısal deprem mühendisi olan Uğurcan Özçamur, deprem izolatörünün basit yapıyı temelinden ayıran özel cihazlardan oluşan bir yapı olduğunu belirterek, “Yapının kendisi ile temeli arasına birtakım özel cihazlar yerleştiriyoruz. Bu cihazlar, düşey doğrultuda yapının yükünü taşıma kapasitesine sahip oluyor. Yatay doğrultuda ise oldukça esnek oluyor. Biz orada bir arayüz oluşturuyoruz. Yapıyı temelinden ve zeminden ayırmış oluyoruz. Bu sayede deprem olduğunda depremin ivmeleri geldiğinde üst yapı etkilenmemiş oluyor. Deprem hareketi izolatörler tarafından karşılanmış oluyor. Yukarıdaki yapının hem yapısal hem de yapısal olmayan elemanlarını topyekun olarak korumuş oluyoruz” diye konuştu.

“İki haftanın sonunda da herkes (deprem) hiç olmayacakmış gibi davranmaya başlıyor”

Depremlerin ardından deprem izolatörlerine olan ilginin ne kadar sürede kaybolduğunun sorulması üzerine Özçamur, “Biraz değişken. Daha küçük ölçekli depremlerde unutulma süresi bir hafta ila on gün arasında. Pek çok talep, arayan, soran vesaire oluyordu ama bir hafta için bu ilgi sönümlenip yok oluyordu. Genel olarak depremlerde ülkece yaşadığımız bir sorun bu, sadece deprem izolatörü özelinde değil. Deprem olduktan sonra az ya da orta ölçekli hasar olduğunda bir hafta boyunca herkes bunu konuşuyor. Bir haftadan sonra üç-beş kişi kalıyor bunu konuşan. İki haftanın sonunda da herkes böyle bir şey hiç olmayacakmış gibi davranmaya başlıyor. Kötü olayları çabuk unutmak istiyoruz. Kahramanmaraş depremlerinin ardından daha farklı bir boyuta geçti. Bu kadar kolay unutulur mu bilemiyorum. Bu seferki depremin boyutu ve yıkım çok çok fazlaydı. Bir noktada yine unutulacağını düşünüyorum” diye konuştu.

“Tüm yapıları (deprem izolatörlü şekilde) inşa edelim çok doğru bir yaklaşım değil”

Deprem bölgesinde inşa edilecek yeni binaların tamamında deprem izolatörü kullanılmasının doğru olmadığını aktaran yapısal deprem mühendisi Özçamur, “Yapının bulunduğu bölgeye göre, zemin özelliklerine göre, yapının mimarisine göre uygun olmayan ya da deprem yalıtımından daha doğru, daha uygun, daha ekonomik çözümler mevcut. Örneğin 15 katlı bir yapı için hele bir de deprem bölgesinde olmayan bir yapıda deprem yalıtımı uygulamaya çalışmanın hiçbir anlamı yok. Yüksek katlı yapılar için farklı çözümler var. Eski yapıların güçlendirilmesinde deprem yalıtımı uygulaması çok çok zor. Dünyada bile sayılı örneği var. Ne kadar ekonomik olduğu da tartışılmalı. Hızlı, daha basit güçlendirme teknikleri ile bu konuya yaklaşılabilir. Yeni inşa edilecek bölgelerde tabii ki deprem yalıtımlı yapılar olsun. Daha uzun ömürlü, daha güvenlikli ve daha yüksek performans veren yapılarımız olsun ama tüm yapıları bu şekilde inşa edelim çok doğru bir yaklaşım değil” ifadelerini kullandı.

“Maalesef deprem ülkesiyiz ama üniversitelerimizden bir tane bile deprem dersi almadan mezun olabilirsiniz inşaat mühendisi olarak”

Yeni yapılacak tüm binalarda deprem izolatörü kullanılması durumunda TİS olarak üretim kapasitelerinin yapacakları kapasite artırımı ile yetebileceğini savunan Özçamur, şunları kaydetti:

“Tabii ki kapasite artırımları gerekecektir ama burada darboğaz üretim değil. Burada darboğaz bu işin mühendisliği. Bize yüzlerce telefon geliyor, yüzlerce mail geliyor şu haftalarda. Bunların arasında bir kişi bile ‘bu işin hesabı, deprem yalıtımlı binanın tasarımı özel bir konu galiba bu nasıl yapılıyor?’ diyen bir kişi olmadı. Bu ne demek? İnsanlar bunu markete gidip alınabilecek bir şey gibi düşünüyor. Lastik değiştirmek gibi bir şey değil bu. Bu projeye özel tasarlanan, yapının da buna uygun tasarlanması gereken bir ürün. Dolayısıyla deprem izolatörü olan bir yapıyı tasarlayabilecek mühendis sayımız kaç? Ama bütün binalara deprem izolatörü koyalım dediğimizde bu mühendis sayımız yetecek mi? Asla. Paket programlarla bu iş yapılmaz. Yapısal deprem mühendisliği ile alakalı çalışmaları olan, bu tip altyapısı olan, bu tip tecrübesi olan mühendislerimizin ilgilendiği bir konu. Maalesef deprem ülkesiyiz ama üniversitelerimizden -hatırı sayılır üç-beş taneyi de dahil ediyorum- bir tane bile deprem dersi almadan mezun olabilirsiniz inşaat mühendisi olarak. Bu mezun olan arkadaşlar depremle ilgili hiçbir altyapısı olmadan izolatörü olan binayı zaten tasarlayamaz ama şu anda normal binaları tasarlıyorlar. Bunun için bir kontrol sistemi yok, bunun için bir denetim mekanizması yok. Bir günde proje yapılıyor. Önce buraya yönelmemiz gerekiyor.”

“Deprem izolatörü kusur örtecek bir şey değil”

Özçamur, doğru mühendislik her türlü binanın yapılabileceğini belirterek, “Deprem izolatörü olan bina bunların içinde önemli bir paya sahiptir. Deprem izolatörü koyduğunuz zaman bina kusurlarını örtemezsiniz. Deprem izolatörü koyduğunuz zaman binanın geri kalanında da detaylı analizler ve uygulama yapmanız gerekir. Deprem izolatörü koyup ZD, ZE olan zemin sınıfınızı ZB, ZA yapamazsınız. Deprem izolatörü koyduğunuzda ‘üst yapıda ben istediğimi yaparım’ diyemezsiniz. Bunların hepsi bir bütündür. Bunların hepsinin hesabı doğru yapılmalı ve ona göre uygulanmalıdır. Deprem izolatörü kusur örtecek bir şey değil. Sizin deprem izolatörü olan binanız her şekilde A sınıfı olmak zorundadır. Tasarım anlamında da uygulama anlamında da” dedi.

“Hiçbir zaman deprem öldürmez, her zaman bina öldürür”

Kahramanmaraş merkezli depremlerde bir binada bardak bile kırılmazken yanındaki binanın tamamen çökmesinin nedenini değerlendiren Özçamur, şu ifadeleri kullandı:

“Bu çok fazla faktöre bağlı. Yapının yapım tekniliği ile alakalıdır, oradaki işçilik ile alakalıdır. Bunu net olarak şu anda tek sebebi budur diyemem. Ama pek çok sebebin bir araya gelerek bu sonuçları doğurduğu bir gerçek. Hiçbir zaman deprem öldürmez, her zaman bina öldürür. Bu çok klişe bir söz ama öyle. Çok büyük depremler olacağını biliyoruz. Çok büyük depremlerin hangi bölgelerde daha etkili olacağını, hangi bölgelerde daha çok hissedileceğini, hangi yapıların bu depremi nasıl yaşayacağını da hesaplayabiliyoruz. Doğru bir mühendislik yaparsanız her şeyin bir çözümü var. ‘Çok zayıf zemine bina yapılmaz, kuvvetli zemine yaparsanız bir şey olmaz’ ifadesi de doğru değil. Depremin frekans altyapısına bağlı olarak bile bu değişir. Ama siz hangi depremde hangi zeminde bulunan binanın nasıl davranacağını hesaplayabiliyorsunuz. Buna göre tasarım ve uygulama yapınca zaten belirli bir performansı otomatikman sağlarsınız. Yönetmeliğin belirlediği asgari şartları sağlarsınız, o bina göçmez. O bina hasar alsa bile göçmez. İnsanı öldürmez. Zaten olayın temeli bu. İzolatör olduğunda konu biraz öteye geçiyor. Göçmeme ya da insan öldürmemenin yanında ‘bu yapı hasar da almayacak’ diyoruz. Depremden sonra kesintisiz bir şekilde kullanımına devam edebilecek. Bunu sağlamak için de ‘biz bunu koyalım, başka hiçbir şey yapmayalım’ dediğim sebeplerden yine olamıyor. Siz bu binayı da yine buna göre tasarlayacaksınız.”

“Deprem izolatörleri depremsen sonra en çok ihtiyaç duyulacak yapılara uygulanır”

Deprem izolatörlerlerine neden ihtiyaç duyulduğunu anlatan Özçamur, “Bizim yönetmeliğimize göre daha önemli olarak görülen yapılar vardır. Bunun temeli şuna dayanır: Depremden hemen sonra çok ihtiyaç olacak ya da kullanılamaz durumda olması halinde çok fazla olumsuzluk yapılar. Nedir bunlar? Örneğin ulaşım yapılarıdır. Köprü, viyadük, havalimanı gibi. Nedir bunlar? Hastanelerdir en başta. Onun dışında çok fazla insanın bir arada bulunduğu yerler, okullar, çevre felaketi oluşturacak birtakım depo alanları, veri merkezleri, tarihi yapılar, afet yönetim merkezleri, valilik binaları olabilir. Bunlar önemli yapılar olarak görülür. Bir deprem olduktan sonra insanların hem barınabileceği hem de güvenle kullanabileceği bir yerin orda var olması. Yıkılmayan bina yapmayı biliyoruz ama hasar oluyor. Bir diğer nokta da o. Hem depremden sonra kullanıma açılabilsin ya da hasar alması halinde çok fazla kişiyi mağdur edebilecek binalar ele alınıyor” diye konuştu.

Yapısal deprem mühendisi Özçamur, deprem izolatörlerinin ekonomik boyutuna ilişkin, “Depremden sonra yapının hasar almaması ekonomik boyuta giriyor. Örneğin veri merkezleri bu şekildedir. Veri dünyada en değerli şeyler arasında yer aldığı için veri merkezinin depremden sonra kullanılamaz hale gelmesi muazzam bir ekonomik kayıp. Deprem izolatörleri iki aşamalı bir koruma sağlamış oluyor. Toptan bir koruma sağlamış oluyor. Yönetmeliklerin esas amacı göçmeyi engellemesi ve can güvenliğini sağlamasıdır” ifadelerini kullandı.

“Konutlarda deprem izolatörü maliyeti yüzde 8 ila 10 arasında artırır”

Deprem izolatörü olan yapı ile deprem izolatörü olmayan yapı arasındaki maliyet farkının detaylarını paylaşan Özçamur, şunları söyledi:

“Yapısına göre değişir. Örneğin hastane gibi daha maliyetli yapılar bu maliyet farkı yüzde 2 ila 3 civarındadır inşaat maliyetinin. Konut en pahalı kısmı olarak görülüyor. Orada da yaklaşık arsa payı hariç – çünkü çok değişken bir şey arsa payı- inşaat maliyetinin yüzde 8 ila 10’u arasında hesaplıyoruz. Bize gönderilen projelerden anlıyoruz bunu. Bu tabii projeye özel tasarlanıp ayarlandığı için oldukça değişken. Ama kabaca bu rakamları söyleyebiliriz.”

“Yapı güvenliği konusunda inşaat mühendislerimizin kolay kaçmaması gerekiyor”

Deprem yalıtımının Türkiye için yeni teknoloji olmasına rağmen dünyada uzun yıllardır kullanıldığını ifade eden Özçamur, “İnşaat mühendisliği biraz muhafazakar bir sektör. Son depremde gördük ki bu tip yeni teknolojilerin, -bunlar deprem yalıtımı olabilir diğer anti sismik cihazlar olabilir- daha fazla gündemimizde olması gerekiyor. Daha fazla kullanılması gerekiyor. Yapı güvenliği konusunda inşaat mühendislerimizin daha yeniliğe ve öğrenmeye açık, birtakım şeyleri inceliyor, öğreniyor olması, kolaya kaçıyor olmaması gerekiyor. Dolayısıyla son depremde gördük bölgedeki deprem yalıtımlı hastanelerden. Deprem izolatörlerinin doğru uygulama ile gayet güzel performans gösterdiğini ve görevini yaptığını gördük. Bizim bölgede çok sayıda deprem izolatörü olan yapımız vardı. Hepsi istediğimiz gibi gayet verimli ve düzgün şekilde çalıştı. Bunu tek depremde yapmadılar. Belirli bölgelerde 2 büyük depremi arka arkaya yaşadılar. Hatta, Hatay tarafında 4 depremi arka arkaya yaşadılar. Yeni teknolojilere açık olalım, yeni teknolojileri olabildiğince doğru mühendislikle uygulayalım” dedi.

Deprem bölgesinde uygulamada olan 8 projede yer alıyorlar

Deprem bölgesinde deprem izolatörü olan yapıların hepsinin TİS tarafından yapılmadığı bilgisini veren Özçamur, bölgedeki 11 deprem yalıtımlı hastanenin 8’inin kendilerine ait olduğunu söyledi.

Okumaya devam et

EKONOMİ

İMALAT SANAYİ DARALMA SÜRECİNE GİRDİ

İç piyasa ve ihracat pazarlarındaki durgunlukla birlikte artan finansman sorunlarının üretim sektörleri üzerindeki baskısı artıyor.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Hem iç piyasada hem de ihracat pazarlarında talebin zayıf seyri üretimde ‘bahar yorgunluğu’ yarattı. İkinci çeyrek itibarıyla İSO İmalat PMI 50 eşik değerin altına inerken, faaliyet koşullarının bozulmaya başladığı imalatta kapasite kullanım oranları da geriledi. Sanayi üretimi ise şubattaki hızlı yükselişin ardından martta eksiye geçti.

Parasal sıkılaşma sonucu iç pazarın daralmaya başlaması, ihracat pazarlarında henüz talebin istenilen seviyede canlanmaması, yanı sıra artan finansman sorunları gölgesinde girilen ikinci çeyrekte üretimden yavaşlama sinyalleri gelmeye başladı. İSO İmalat Sanayi PMI Endeksi, Nisan’da 49,3’e gerileyerek eşik değer 50’nin altına indi. Bu veri sanayicilerin ikinci çeyreğe zorlu bir başlangıç yaptığına işaret ederken; sanayi üretimi de şubattaki sert yükselişin ardından martta aylık yüzde 0,3 daralarak soluklandı. İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranlarına bakıldığında ise mevsim etkisinden arındırılmış KKO, nisanda bir önceki aya göre yüzde 0,2 düşerek yüzde 77 oldu.

En sert daralma makinede

Yeni siparişler düşüyor

Sadece üretim endeksi değil yeni sipariş endeksi de kritik düzeyde gerçekleşti. Gıda ile giyim ve deri sektörleri hariç 8 sektörde yeni sipariş endeksi eşik değerin altında kaldı. İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI raporunda, S&P Global Market Intelligence Ekonomi Direktörü Andrew Harker’in şu değerlendirilmesine yer verildi: “Yeni siparişlerde süregelen zayıflama nedeniyle, geçen aylarda görülen üretim artışı sürdürülemedi ve Nisan ayında son buldu. Firmaların beklentisi, talebin yakın zamanda yeniden toparlanarak üretimde sürdürülebilir iyileşme sağlaması yönünde olacak. Nisan ayında enflasyon bir miktar gevşeyerek yılın başından bu yana en düşük seviyeye geriledi. Buna rağmen imalatçılar halen hem yurt içi hem de yurt dışı talebi olumsuz etkileyen yüksek fiyat artışları ile mücadele etmek durumunda kalıyor.”

Kapasite kullanımı da geriledi

Merkez Bankası tarafından açıklanan İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (KKO) verileri de nisan itibarıyla hafif de olsa bir düşüşe işaret ediyor. Buna göre, imalat sanayi genelinde mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım oranı bir önceki aya göre 0,2 puan azalarak yüzde 77 oldu. Mal grupları itibarıyla bakıldığında da dayanıksız tüketim malları, tüketim malları, gıda ve içecekler ile yatırım mallarında düşüş yaşandı. Özellikle tüketim malları kalemlerinde görülen düşüşte iç talepteki zayıflığın neden olduğu söylenebilir.

Sıkılaşma, tüketimi etkilemeye başladı

TÜİK Sanayi Üretim Endeksi verilerine göre, mevsimsellikten arındırılmış imalat sanayi üretimi martta aylık bazda yüzde 0,3 daraldı. Böylece şubat ayındaki yüzde 3,4 artıştan sonra üretimde hafif bir fren yapıldığı anlaşılıyor. Endeksin alt kırılımlarına bakıldığında, imalat sanayi üretim endeksi de aylık yüzde 0,3 oranında gerilemiş durumda. Mal grupları itibarıyla bakıldığında da, sermaye malı üretimi aylık yüzde 0,5 artarken diğer mal gruplarının tamamında düşüş söz konusu. Martta dayanıklı tüketim malları üretimi yüzde 0,4 gerilerken; dayanıksız tüketim malları da aylık yüzde 1,1 daraldı. Bunda yine parasal sıkılaşma kaynaklı talep zayıflığının etkili olduğu tahmin ediliyor.

Merve YİĞİTCAN-Ekonomim

Okumaya devam et

GÜNDEM

Kişisel Enerjinizi Yönetin: Ruhsal Enerji

Yayınlanma:

|

Yazan:

“Her sabah sizi yataktan kaldıran nedeniniz nedir?” Bu soru japonların hayat felsefelerinden biri olan İkigai’nin ana sorusudur. Kişisel enerji yönetiminin son boyutunda nedenleri sorgulayacağımız ruhsal enerji üzerine odaklanacağız. Daha önceki yazılarda fiziksel enerji, duygusal enerji ve zihinsel enerji üzerine odaklanmıştık. Ruhsal enerji ise temelde yaşamımızdaki anlamı bulmamız, anlamlı bir bütünün parçası olarak hissetmemiz anlamına geliyor. Bu da hayatımızda daha çok kendimiz olarak yer almamız ve istediğimiz hayatı yaşamamızla mümkün olur. Ne yazık ki bu soruların üzerine çok fazla düşünmüyoruz. İyi bir liseye gitmek, sonrasında üniversite sınavına hazırlanıp sınavı kazanmak, iyi bir üniversiteden iyi bir dereceyle mezun olmak. İyi bir işe girmek, yöneticimize kendimizi sevdirmek, başarılı olmak, terfi almak. Bu sırada askere gitmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak vs derken hep bize çizilmiş bir yolu izliyor gibiyiz. Özellikle 25 yaşından sonra farklı yolları sorgulamaya ve gerçekten istediğimiz hayatın bu hayat olup olmadığını düşünmeye başlarız. Bu noktada çalıştığımız kurumsal şirketleri bırakıp kendi işimizi yapma, egede bir sahil kasabasında kafe açma veya sırt çantamızla dünyayı dolaşma fikirleri gittikçe daha sıcak gelmeye başlar. Tüm bunları ve hayatımızı nasıl tasarlamamız gerektiğini Tedx konuşmamda da paylaşmıştım. Bu yazıda ise ruhsal enerjinin detayında tüm bu soruların farkında olmanın, neyi ne için yaptığımızı ve gelecek hayalimizi bilerek ilerlemenin üzerinde duracağız. Bu sorulara içimize sinen yanıtlar veremezsek bulunduğumuz yere dahil ve bağlı hissedemeyiz. Bu konunun detaylarına girerken İkigai kavramını biraz daha detaylandıracağız ve insanın anlam arayışına değineceğiz.

İkigai:

Kendi yaşam amacımızı, her sabah bizi yataktan kaldıran nedeni bulmak için İkigai felsefesi aşağıdaki dört soruyu yanıtlamamız gerektiğini söyler:

  1. Ne yapmayı seviyorsunuz?
  2. Ne yapmakta iyisiniz?
  3. Dünyanın neye ihtiyacı var?
  4. Ne için size para verirler?

Bu soruların yanıtını eğer bir noktada kesiştirebilirseniz onun sizin ikigai’niz olduğunu söyleyebiliriz. Kendimden örnek verecek olursam. Bir şeyler üretmeyi, insanların hayatlarına pozitif olarak dokunmayı seviyorum. Yazmakta ve sunum yapmakta iyiyim. Dünyanın eğitimli ve öz farkındalığı yüksek bireylere ihtiyacı var. İnsanlar ve kurumlar bilgiye, tecrübeye ve yönlendirilmeye para verirler. Bunların kesişiminde yazarlık, koçluk, mentorluk, konuşmacılık, eğitmenlik ve danışmanlık işlerini buldum ve 2018’den bu yana da bunları yaparak ikigai’mi hayata geçiriyorum. Siz de bu soruları sürekli düşünerek ikigai’nizi bulmak adına adımlar atabilir, daha anlamlı bir hayatın kapılarını aralayabilirsiniz. Peki daha anlamlı bir hayat ne demektir? Biraz da bunun üzerinde duralım.

Anlam Arayışı:

“İnsan öleceğini bile bile nasıl yaşar? Ya çıldırır, ya da öleceğini unutur.” der Nazım Hikmet. İnsanın anlam arayışında ölümün farkında olmak en büyük uyarıcılardan biri. Ben de genellikle kendime şu soruyu sorarım: “Sağlıklı bir şekilde geçirebileceğim kaç Temmuz ayım kaldı?” Bu soruyu kendinize sorduğunuzda alacağınız yanıt sizi mutlu etmeyebilir fakat bu yanıt kalan zamanınızı nasıl geçirmek istediğinize yönelik çok önemli iç görüler içerir. Benim açımdan bu sorunun yanıtı hayatımın kalanında Temmuz ve Ağustos aylarında çalışmama kararı almama kadar gitti. Her ne kadar böyle olsa da geride kalan on ay var. Hep konuşulan iş-özel hayat dengesine ise katılmıyorum. Bence tek bir hayatımız var ve iş de onun çok önemli bir parçası. Bu nedenle kalan on ayda da anlamlı bulduğum işleri yapmalıydım. Kendi ikigai’mizi bulmak bu açıdan çok kıymetli. Anlamlı hayat arayışı insanın kendini bildiği anlardan bu yana üzerinde konuşulan, tartışılan bir konu. Hayat amacı olarak bakarsak ünlü psikologların vardığı sonuçları inceleyebiliriz. Yaptıkları araştırmalar sonrasında Sigmunt Freud insan haz arayışındadır derken, Alfred Adler insanın üstünlük arayışında olduğunu, Victor Frankl ise insanın anlam arayışında olduğunu söylemiştir. İkinci dünya savaşı sırasında nazi kampından sağ olarak kurtulan Frankl, kendisine nasıl kurtulduğu sorulduğunda yazmayı planladığı kitabın umuduyla yaşama tutunduğunu belirtmiş ve şu sözleri söylemiştir: “Tek istediğim, okuyucuya somut bir örnekle hayatın her koşulda, en sefil durumlarda bile anlam ve potansiyele sahip olduğunu göstermekti.” Frankl’a göre bir nedeni olan insan hemen her nasıla dayanabilir. Günlük hayatta da anlam arayışında olan ve bunu bularak işine yansıtan insanları görürüz. Bu yazının yazıldığı sırada Fenerbahçe basketbol takımının koçu olan Sarunas Jasikevicius Zalgiris Kaunas’ın başındayken çok önemli bir maç öncesinde en iyi oyuncularından biri olan Augusto Lima’ya çocuğunun doğumu nedeniyle izin verir ve bu kararı nedeniyle çok eleştirilir. Jasikevicius ise bu eleştirilere basketbolun hayatın anlamı olmadığını ve Augusto Lima’nın şu an hayattaki en önemli anlardan birini yaşadığını söyleyerek yanıt verir. Çoğu zaman yaptığımız işe, çalıştığımız şirkete o kadar odaklanıyoruz ki gerçekten hayatın anlamının ne olduğunu ve ne için yaşadığımızı unutuyoruz. Kişisel enerji yönetiminin bu son boyunda bu soruları düşünmemiz ve öz farkındalığımızı da yükselterek kendimizi bir bütünün parçası olarak hissedebilmemiz gerekiyor.

Gökhan KARA- HBR

Okumaya devam et

GÜNCEL

YÖNETİCİ, SADECE YÖNETENDİR, SAHİP DEĞİL, EMANETÇİ VE VEKİLDİR, HADDİ HUDUTU NE BİLMELİDİR..

Yayınlanma:

|

Yazan:

YÖNETİCİ, SADECE YÖNETENDİR, SAHİP DEĞİL, EMANETÇİ VE VEKİLDİR, HADDİ HUDUTU NE BİLMELİDİR..
  • BANKA,
  • BANKA MÜDÜRÜ,
  • SINIF ATLATMAK,
  • SINIF DÜŞÜRMEK,
  • TERFİ ETMEK,
  • ATILMAK,
  • EMEKLİYE AYRILMAK..
BANKA MÜDÜRLÜĞÜ NEDİR?
Banka Müdürü, görevli olduğu Banka içinde bulunan birimlerin, Personelin, Kaynakların; konulmuş Talimatlar, Yönergeler, Kurallar, İlke ve Yasalar Çerçevesinde;
~ Verimli,
~ Düzenli,
~ Uyumlu,
~ Kurallara Uygun,
~ Güvenli
Bir şekilde çalışmasını sağlayan, Müşteri İlişkilerini Yöneten, aynı zamanda hem personelini hem de işleyişi Kontrol eden, sonuçta yapılanlardan Üst Makamlara hesap veren kişiye verilen mesleki bir Unvandır…
***
Yıllarca Bankalarda çalışmış bir İnsan Evlâdı olarak, yaşadıklarını, gördüklerini, Ekonomi ve İş Dünyasının, Bankacılık Raconunun nasıl işlediğini dili döndüğünce, bildiği kadarıyla kısaca bir anlatmak istedi bu kardeşiniz..
***
Bankacılıkta Şubeler; Başarı Durumlarına, Rakamlara, Rasyolara, Şube İçi Ahlak, Yolsuzluk ve Başarı, Teftiş Hikayelerine göre Sınıflandırılırlar.
***
Bazı Bankalarda;
A, B, C, D, E Sınıfı Şube, Bazı Bankalarda ise;
1’nci, 2’nci, 3’ncü, 4’ncü Sınıf Şube Sıralandırma Usulleri Vardır.
***
Şube Müdürleri; Kapasite, Bilgi, Müşteri Portföyü, Tecrübesi, Geçmiş dönemlerdeki başarıları dikkate alınarak kendisine en uygun Şubeye atanır, bulunduğu süre boyunca devamlı rakamsal ölçümlemeler, sıralamalar, gelişim durumları, İlke, Prensip, Hedefler ve Diğer Şubeler ile ölçülüp mukayese edilir.
***
Başarılı Şubeler Sınıf atlar, Başarısız Şubeler de Sınıf düşer.
***
Müdürler de Asıl Sorumlu oldukları için Ödüllendirilir, Terfi Ettirilir, daha Üst sıralardaki Şubelere atanır..
***
Ya başarısız Şube Müdürleri onlara ne olur? Ya Sınıf düşürülür, Terfi, Maaş zammı alamaz; eğer çok başarısız olmuş, Hatalar ve Yolsuzluklara barışmış, Teftiş Raporları olumsuz ise işten bile çıkartılabilir ve Sicili Bozulabilir.
***
Bu Kişi: Bir CEO, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Bölüm veya Bölge Müdürü olsa da durum böyledir! Hâttâ Patron için bile durum böyledir. Yönetemezse satmak zorunda kalabilir…
***
Bankalar için de, Ekonomik İşletmeler ve Kurumlar için de bu böyledir, bilinen bir kuraldır…
***
Başarılı olan Ödüllendirilir, Başarısız olan Cezalandırılır;
  • Yapamadım,
  • Kusura Bakmayın,
  • Beceremedim,
  • Olmadı,
Der, kabul eder ve gider İnsanlar.
Kendilerine uygun yeni bir iş ararlar. Üzülürler, ama olacak olan da olur…
***
Bazı Toplumlarda ise; Başarısız olan, hata yaptığı anlaşılan, kusurlu İnsanlar ‘Harakiri’ yaparak, onurlu bir şekilde yaşamlarına son verir. Bu da ayrı bir Kültür Meselesidir…
***
Bildiğiniz üzere Osman Gazi Köprüsü yapılırken, bir halatı kopmuş, Köprü yapımı aksamıştı, Sorumlu İdari Mühendis, Utanıp, “Benim Hatam” diyerek Hayatına Son vermişti.. Bu tabii ki istenilen bir durum değildir ama olmuştur…
***
Şimdi Bu Ülkede Neler Oluyor, Bakıyorum;
  • Anlamıyorum,
  • Birileri Var,
  • Neticede, Performans Ölçümüne Dayalı İş Yapıyorlar,
  • Başkan, CEO, Müdür,
  • Makam Sahibi,
  • Seçimle Gelmişler,
  • Emanetçi İnsanlar,
  • Emanet Edilen Kurumları Sanki Kendi Malı Gibi Görüp,
  • Öyle Zannederek,
  • Kendisini Oraya Seçip, Atayan,
  • Göreve Getiren İnsanlara, Topluma, Yâni, Patronuna;
  • El, Parmak Sallayıp,
  • Ayar Veriyor,
  • Tehdit Ediyor,
  • Korku Salıyor,
  • Teftişe İzin Vermiyor,
  • Kuralları Uygulamıyor,
  • Kendi Kafasına Göre Alıyor, Veriyor,
  • Kâr mı, Zarar mı Ediyor
  • Onu da bilmiyor,
  • Ya da Görmezden Gelip, Çaktırmamaya Çalışıyor,
  • Adam Kayırıyor,
  • Hesap ta Vermek İstemiyor..
Ohh Ne Güzel Dünya..!
***
Ne oluyor Abiciğim Ya hu…!
“Hem Suçlusun,
Hem Güçlüsün..”
Derler ya, anlamıyoruz..?
***
Sen Emanetçisin, Yapamadın mı, Gidersin,
***
Bu Kurumun;
  • Patronu da,
  • Sahibi de Sen Değilsin,
  • Sen Çalışansın,
  • Kısaca, Makam Olarak Bir Abi,
  • Bu Kadar Basit..
  • Makama Saygı Duyarız, Terbiyesizlik Yapmayız. Ama Biz ‘Patron Kim?’ Onu da Çok İyi Biliyoruz.
Patron Biziz ve “Patron Ne Derse O Olur” Abiciğim..
Senin Patronun Kim..? Sen Farkında mısın, Patron Kim..? Bir Bak Bize..!
Patronun Memnun, Mutlu Olması, Kazanması Lâzım.
Bu işler böyledir…
***
Öyle Değil mi Sayın Başkanım..?
  • Bize Öyle Öğretildi,
  • Patrona, Bankanın Sahibine Hep Hesap Verdik Biz.
  • Kurallara, Yasalara, Etik Değerlere Dikkat Ederek Yaptık Mesleğimizi,
  • Biz mi Yanlış Yaptık Yoksa? Anlamadık…?
***
Ata DEMİRER’in bir Filmi vardı, orada diyordu ki;
Eyvah, Eyvah..?
Ne oluyor Abiciğim..?
***
Sevgi ve Dürüstlük ile,
H. Turgut SAYIN – Emekli Banka Müdürü

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.