EKONOMİ
‘Uşak yeşil üretimin başkenti olacak’
Dünyadaki ekonomi trendinin yeşil ekonomiye doğru gittiğini söyleyen Uşak Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Suat Selim Kandemir, “Biz de Uşak olarak ülkemizin karbon ayak izini azaltıyoruz ve Yeşil OSB vizyonuyla dünyadaki ekonomik trende hazır olmak istiyoruz” dedi.

Yayınlanma:
4 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi ve Uşak Ticaret ve Sanayi Odası (UTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Suat Selim Kandemir, Türkiye’de düne kadar geri dönüşümün çöp olarak bilindiğini ama son yıllarda bütün dünyada trendin değişmeye başladığını söyledi. Kandemir, TOBB Atık ve Geri Dönüşüm Sanayi Meclisi’nin kurulmasının da Türkiye’nin bu konuya verdiği önemi ortaya koyduğunu belirtti.
G7 Zirvesi’nde dünyanın en büyük 32 moda firmasının, geri dönüştürülmüş ham madde kullanımı sözü verdiğini hatırlatan Kandemir, “Düne kadar geri dönüşümün önemini bilen yoktu. Ama dünyada trend değişti ve artık büyük markalar geri dönüştürülmüş ham maddeleri talep ediyorlar. Uşak da Türkiye’deki tekstil geri dönüşümünün yüzde 80’ini gerçekleştiriyor. Uşak’ı Türkiye adına dünyanın geri dönüşüm marka şehirlerinden biri haline getirmek istiyoruz” dedi.
Oda olarak pandemi sonrası için dijitalleşme ve yeşil mutabakatı gündeme alacaklarını belirten Kandemir, “Bugün Uşak olarak bizim ülke sanayisinde gerek karbon ayak izinin azaltılmasında, gerek de emisyon salınımındaki katkılarımız inkar edilemez. Bölgemizde bulunan OSB’lerin genişleme alanı var. Buranın yeşil OSB olmasını istiyoruz ve bakanlıktan bu konuda destek bekliyoruz. Artık dünyada kaynaklar tükeniyor ve dünya ekonomisi de buna göre değişiyor. Gelecekte Avrupa’da Türkiye’den mal ithal ettiğinde karbon ayak izi ve emisyon değerlerine bakacak ve kriterlere uymuyorsanız ürününüzü almayacak. Bu geleceğe hazırlanmamız gerektiği kanaatindeyim. Uşak bu açıdan çok şanslı bir kent ve alt yapımız mevcut” diye konuştu.
“Uşak’ta günlük bin 500 ton civarında tekstil atığı değerlendiriliyor”
Bir kilogram renkli kumaş elde edebilmek için 10 bin litre su harcandığını hatırlatan Kandemir, “İş sadece su ile bitmiyor. O ham maddeyi ürün aşamasına getirinceye kadar işliyorsunuz, boyuyorsunuz, mamul haline getirip bir de bertaraf etmeniz gerekiyor. Bu esnada harcadığınız işgücü, enerji ve çevre kirliliği hem ülkemiz için hem de doğa için ciddi maliyet oluşturuyor. Bunların hiçbirini yapmadan, tarlasız pamuk, koyunsuz yün elde ediyorsunuz ve bunu yaparken de istihdama, ekonomiye, çevreye katkı yapıyorsunuz. Bugün Türkiye’nin pamuk üretimi 600 bin ton civarında, yaklaşık bir milyon 100 bin ton civarında ithalat var. Bugün Uşak’ta günlük bin 400 ila bin 500 ton civarında tekstil atığı değerlendiriliyor. Bunu seneye vurduğunuz da 500 bin ton civarına tekabül ediyor. Bunun cari açığa katkısını da hesap edin. Bu müthiş bir iş. Biz bir nevi çöpten cari açık kapatıyoruz” ifadelerini kullandı.
İlginizi Çekebilir
-
TİCARİ KREDİLERDE FATURA KAOSU
-
ÜRETİCİLERİN KAMBİYO GELİRİ VE BANKALAR İLE İMTİHANI
-
Kur Korumalı Vadeli hesaplarda hesaplar şaşabilir!
-
GERÇEK KİŞİLERDE DOLARİZASYON %60’LARI GEÇTİ!
-
AKBANK, GARANTİ BBVA, iŞBANK, YAPI KREDİ YILI NASIL KAPATACAK?
-
BANKALARIN KREDİ TAKİP ALACAKLARI SON BİR AYDA 5 MİLYAR LİRA ARTTI
-
İŞBANK REKABETTE ARAYI AÇARAK BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR!
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
Ömer Gencal: Risk ateş gibidir…

Yayınlanma:
4 gün önce|
11/03/2025Yazan:
BankaVitrini
Kapıdan içeri adım attığımızda bizi, şirketin finansmanından sorumlu üst düzey yöneticisi karşılıyor. Kısa bir sohbetin ardından konu, ekonomide yaşanan gelişmelere geliyor.
2017 yılında, ekonomide büyük dengesizlikler henüz tam anlamıyla görünür hale gelmemişken, detaylarda gizlenen risklerin sinyalleri ortaya çıkmaya başlamıştı. O dönemde her müşteri ziyaretimde sorduğum klasik soruyu yönelttim:
“Yabancı para pozisyonunuz var mı? Varsa nasıl yönetiyorsunuz?”
Aldığım cevaplar çoğu zaman beni endişeye sürüklüyordu. Çünkü her ziyaretten önce, şirketin bankayla olan finansal verilerini detaylıca inceliyor ve yöneticilerle o bilgiler doğrultusunda konuşuyordum. Ancak ne kur ne de faiz riskinin önemi konusunda farkındalığı olan bir yönetim anlayışıyla karşılaşıyordum. Bu şirkette de durum farklı değildi.
Şirket, uzun vadeli döviz cinsi borçlanmış ancak gelirleri Türk lirasıydı. “Neden dövizle borçlanıyorsunuz?” diye sorduğumda, her zaman duyduğum yanıtı aldım:
“Ucuz.”
“En son ne zaman, hangi vadede borçlandınız?” diye devam ettim.
“İki yıl önce, yedi yıllık bir kredi aldık.”
“Hangi para birimi?”
“Dolar.”
“Avro daha ucuz, neden Avro değil?”
“Doları daha iyi biliyoruz, takibi daha kolay.”
Bu noktada dayanamayıp tekrar sordum: “Tam olarak neyi takip ediyorsunuz?”
“Doların günlük hareketlerini izliyoruz, nereye çıkıyor, nereye iniyor, ona bakıyoruz.”
“Peki, bu sizin için ne işe yarıyor?”
“Ani bir hareket olursa biraz döviz alıyoruz, böylece riski kontrol etmeye çalışıyoruz.”
“Ne kadar döviz almanız gerektiğini biliyor musunuz?” diye sorunca yönetici, sorularımın daha da derinleşeceğini anlamıştı. Daha spesifik bir soruyla devam ettim:
“Yedi yıllık kredinizin beş yılı kaldı. TL’nin son iki yılda yaşadığı değer kaybı göz önüne alındığında, bu borçlanma maliyetiniz artmıştır. TL borçlanma ile karşılaştırdınız mı?”
“Evet, biraz maliyet arttı, TL borçlansaydık daha düşük olurdu.”
Bunun üzerine, “Bu borcunuzu ve bilançonuzdaki döviz cinsi yükümlülüklerinizi vadelerine göre kur riskinden koruyabileceğinizi ve nakit akımlarınızı sigortalayabileceğinizi biliyor musunuz?” diye sordum.
“Nasıl?”
“Örneğin, beş yıl vadeli bir swap işlemiyle bu krediyi TL borçlanmaya çevirebilirsiniz.”
Aldığım yanıt ise oldukça trajikomikti:
“Biz böyle spekülatif işlemlere girmiyoruz.”
Bunun üzerine daha fazla ısrar etmeden teşekkür edip toplantıyı bitirdim.
Risk Yönetiminin Önemi
Aradan bir yıl geçti. Ekonomide dengeler daha da bozuldu. Rahip Krizi olarak bilinen süreçte TL önemli ölçüde değer kaybetti. Bu olayların üzerinden bir ay bile geçmemişken, o gün görüştüğüm finans yöneticisinden bir telefon aldım:
“Döviz cinsi borçlar için yapılabilecek bir şey var mı?”
Belli ki doları iyi takip edememişlerdi. “Şu an yapılabilecek çok şey var ama artık mevcut fiyatlarla.” dedim. Karar verip bana geri döneceğini söyledi. Ancak bir daha haber alamadım. Sonrasında öğrendiğime göre şirket, ciddi bir sermaye artırımı yapmak zorunda kalmış ve ortaklar bu durumdan hiç memnun olmamıştı. Haklıydılar da.
Risk yönetimi, özellikle de hazine ürünleri söz konusu olduğunda uzmanlık gerektiren bir konudur. Basit gibi görünen konular, detaylara inildikçe oldukça karmaşık hale gelir. Şirketlerin finans yönetimini çok boyutlu ele alması, senaryo analizleri yapması ve bu analizlere dayanarak bilançolarını stres testlerine tabi tutması gerekir.
Bu süreçlerde, şirketin finansal riskleri etkin bir şekilde yönetebilmesi için kurumsal yapıların devreye girmesi hayati öneme sahiptir. Bu bağlamda, Finansal Riskleri İzleme Komitesi gibi yapılar oluşturulmalı ve şirket içinde üst düzey yöneticiler ve yönetim kurulu üyeleri gibi kişiler kadar, finans piyasalarına hakim bağımsız uzmanlar da sürece dahil edilmelidir.
Son yıllarda, büyük ölçekli birçok şirketin bile bu konuda ciddi önlemler almadığını ve kriz dönemlerinde büyük zararlarla karşı karşıya kaldığını gözlemledim. Ancak geçmiş hatalarından ders çıkarıp bu konuda önlemler almaya başlayan az sayıda şirket görmek de sevindirici.
Merkez Bankası: Koruyucu baba rolünde mi?
Para politikasının gecikmeli de olsa rasyonelleşmesi ve TL kredi faizlerinin yükselmesi, şirketlerin hızla döviz cinsi borçlanmaya yönelmesine yol açtı. 2023 sonunda 128 milyar dolar olan bankaların toplam döviz kredileri, 2025 Şubat itibarıyla 50 milyar dolar artarak 174.5 milyar dolara ulaştı (Grafik-1). Reel sektörün döviz yükümlülükleri ile varlıkları arasındaki fark ise 73 milyar dolardan 142 milyar dolara çıktı. (Grafik-2)
Bu süreçte, döviz kredilerinin büyüme hızı önce aylık %2 ile sınırlandırıldı, ardından %1’e ve son olarak %0.5’e düşürüldü. İhracat yapmayan şirketlerin döviz kredisi kullanması ise halen yasak.
Merkez Bankası’nın aldığı bu kararlar, enflasyona yönelik olası negatif etkileri azaltmayı amaçlıyor. Ancak, aynı zamanda şirketlere ‘Yeterince risk aldınız, biraz frene basın’ mesajı veriyor da olabilir.
Buna rağmen, bazı Kamu ve Katılım Bankaları, belirli istisnalar dolayısıyla hala döviz cinsi kredi sağlamaya devam ediyor.
Risk: Kontrol
edilmezse yıkıcı, yönetilirse güçlü bir araç
Finansal risklerin iyi yönetilmesi, şirketlerin büyümesi, sermaye birikimi yapması ve küresel rekabet gücünü artırması açısından kritik önemdedir.
Şirketlerin finansal stratejileri belirlenirken:
-Makroekonomik ve jeopolitik gelişmeler dikkate alınmalı,
-Risk bütçelemesi yapılmalı,
-Finansal kararlar kurumsal bir yapı içinde alınmalı ve prosedürlere bağlanmalıdır.
Türkiye, büyümesini büyük ölçüde dış borçla finanse eden bir ülke. Dolayısıyla, şirketlerin ihracat yapıyor olması bile kur riskini yönetmede tek başına yeterli bir faktör değildir. Zira dalgalı kur rejimlerinde TL’nin değer kaybı gibi değer kazancı da söz konusu olabilir. Kredilerin döviz mi TL cinsinden mi olması gerektiğini belirli düzenlemelerle kısıtlamak yerine, şirketlerin risk yönetimi yapıp yapmadıkları analiz edilerek bu konuda aksiyon alınması daha etkili olacaktır.
Sonuç olarak, risk ateş gibidir. Doğru kullanıldığında faydalı, yanlış yönetildiğinde ise yıkıcı olabilir. Yasaklamak ve kısıtlamak yerine, şirketlerin risklerini nasıl yöneteceğini öğrenmesine olanak tanımak ve kurumsal çerçeveler oluşturmasını teşvik etmek, uzun vadede daha sürdürülebilir bir finansal sistem yaratacaktır.
Dünya
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
Trump tarifeleri ve resesyon endişesi: Wall Street sarsıldı!

Yayınlanma:
4 gün önce|
11/03/2025Yazan:
BankaVitrini
ABD Başkanı Trump’ın uyguladığı gümrük tarifelerinin yarattığı belirsizlik ve Washington’daki siyasi kaosun resesyon korkularını körüklemesi ile hisse senetleri dün geceyi sert satışların gölgesinde tamamladı. Nasdaq %4 kayıpla Eylül 2022’den bu yana en büyük günlük düşüşünü yaşarken, S&P500 Şubat ortası kaydettiği zirvesinden %9 geriledi. En büyük 500 şirketin işlem gördüğü S&P500 endeksi son zirvesinden bu yana 4 trilyon dolarlık değer kaybederken, dün geceyi de %2,7 düşüşle yılın en büyük günlük kaybını yaşayarak tamamladı. Tesla hisseleri, milyarder CEO Musk’ın agresif işten çıkarmaları ve Avrupa’daki aşırı sağcı siyasi partilere verdiği destek nedeniyle ortaya çıkan protestoların ardından dün gece %15’ten fazla gerileyerek son üç ayda neredeyse hisse fiyatı yarı yarıya geriledi. X’e siber saldırı dün manşetleri süslerken, Coinbase ve Microstrategy ise Bitcoin’deki zayıflık nedeniyle sırasıyla %18 ve %17 değer kaybetti. Pek çok enstrümanın fiyatı Trump kazanımlarını geri verirken, Bitcoin 80bin doların altına gerileyerek Kasım 2024’te bu yana en düşük seviyesini test etti.
Nasdaq geçen hafta Aralık’taki zirvesinden %10 düşüşle teknik olarak düzeltmeye geçtiğini teyit ederken, 2023 ve 2024 yıllarında teknoloji devlerinin öncülüğünde güçlü yükselişler kaydeden endeksler, 2025’te megacap hisselerdeki sert düşüşler nedeniyle baskı altında kaldı. Trump yönetiminin belirsiz gümrük tarifesi politikaları ve ekonomik yavaşlama korkuları yatırımcıları riskten kaçmaya iterken, piyasa oynaklık endeksi (VIX) son yedi ayın en yüksek seviyesine ulaştı. Hisse senetlerinde sert satışların gölgesinde piyasalar ABD’de yarın açıklanacak TÜFE enflasyonunu ve hükûmetin olası kapanması gibi kritik gelişmeleri dikkatle izliyor. Trump yönetiminin piyasanın düşüşünü ve hatta olası bir durgunluğu, daha geniş çaplı hedeflerini gerçekleştirmek adına kabullenmiş göründüğünü okurken, yaşananları geçiş dönemi olarak belirtmesi, düşüşlere karşı toleranslı olacağı izlenimini de pekiştiriyor. Bu durumu Wall Street için ‘büyük bir uyarı’ niteliğinde okuyoruz.
Bu gelişmeler karşısında, risk off modunda olsak da, ABD Dolarının değer kaybettiğini görüyoruz. Trump’ın politikalarının Almanya’yı yeniden büyük yap sloganına dönüşmesi ile tahminlerimizin ötesinde seyreden EURUSD paritesi, teknik mânâda ön plana çıkardığımız 1,0810 seviyesinin üzerinde yerleşerek ikinci hedef seviye olan 1,0990’a doğru ilerleme isteği gösteriyor. Bu seviyeler, 1,1215 zirvesi ile 1,0145 dibinin Fibonacci düzeltme seviyeleri olarak okunmalıdır.
Hazır Almanya’dan söz etmişken, dün Almanya’da Yeşiller Başbakan Merz’in borç paketine destek sunmadığını gördük! Piyasanın tepkisinin ise sert olmaması, herhâlde borç paketinin bir türlü de olsa geçeceğini düşündürüyor. EURUSD paritesi 1,0860 seviyesine gelirken, doların piyasa kuru olan DXY ise risk off modunda bile satışlara sahne olarak Kasım 2024’ten bu yana en düşük seviyesini test etti: 2025 performansı şimdilik %4 düşüş oldu. Bir diğer güvenli liman olarak görülen altının ons fiyatı gelişmelere pek de tepki vermeyerek hatta dün bir ara 2,880 dolar seviyesine kadar gerilemesi ardından bu sabah yeniden 2,900 dolar seviyesine toparlandığını gördük. Altın, 2025 yılında şu ana kadar %10 değer kazanırken, geçen yıl %27 yükseldiğini hatırlamamız gerekiyor. Büyük resimde, altın ve bitcoin gibi arz sınırlı enstrümanların portföylerde yer almaya devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Türk mali piyasalarında ise genel hatları ile iyimser hava devam ederken, geride bıraktığımız hafta güçlü bir performans sergileyen Borsa İstanbul 100 endeksi dün günü %0,8 düşüşle tamamladı. TCMB’nin net döviz pozisyonu Şubat ayının üçüncü haftası dedikodu mekanizması kaynaklı alevlenen döviz talebi ile 10 milyar dolar gerilemesi ardından son dört iş gününde 5,8 milyar iyileşme kaydetti. Swap hâriç net rezervlerde yaşanan iyileşme sonrası kırılganlığın azalmasını olumlu bir gelişme olarak okuyoruz. Dışarıda yaşanan yangının aksine, TL varlıklara yönelik olumlu hikâyenin de yardımı ile USDTRY kuru bebek adımları ile 35,50’li seviyelerine yükselirken, CDS risk primi ise son dönemde yataylaştığı 255-260 puan civarında salınmaya devam etti. Almanya tahvil faizlerinde yaşanan sert yükselişin tetiklediği tahvil faizlerinde yükselişin gölgesinde, iki yıl vadeli gösterge tahvilin de bileşik faizinin 20 baz puan yükseldiğini gördük.
Yeni gün başlangıcında havanın pasifiğin diğer ucunda da pek de iyimser olmadığını görüyoruz. Asya borsaları, küresel ticaret savaşı korkularının artmasıyla birlikte keskin düşüşler yaşadı. Tarifelerin resesyona yol açabileceği yönündeki endişeler yatırımcı güvenini sarsarken, hâliyle risk iştahı da azaldı. Gösterge endeks Tokyo ve Tayvan borsaları, ilk işlem saatlerinde %3’e varan satışların bir kısmını telafi ederken, Hong Kong ve Çin borsaları da değer kaybetti. Yatırımcılar güvenli limanlara yönelirken, Japon yeni ve İsviçre frangının değer kazandığını görüyoruz. Petrol fiyatları küresel ekonomik yavaşlama endişeleriyle düşüşünü sürdürürken, brent cinsi ham petrolün varil fiyatı yeniden 70 dolar seviyesinin altına sarktı.
ABD tahvil getirileri gerilerken, piyasalar FED’den yıl içerisinde 85 baz puan faiz indirimi beklemeye başladı. Bu minvalde, ABD’de yarın açıklanacak TÜFE verisinin kritik öneme sahip olacağının altını tekrar çizmek isteriz. Enflasyon verisi, FED’in 18-19 Mart toplantısı öncesinde açıklanacak son kritik göstergelerden biri olacak. FED’in faizleri sabit tutması ön görülse de, ilk faiz indirimi beklentisinin Haziran ayına çekildiğini hatırlatalım. Öte yandan, enflasyonun yüksek gelmesi hâlinde stagflasyon korkuları (yüksek enflasyon, düşük büyüme) faiz indirim beklentilerini zayıflatarak piyasalarda ‘ilave’ dalgalanmalara yol açabileceğini de göz ardı etmiyoruz.
Emre Değirmencioğlu
EKONOMİ
Prof. Dr. BORATAV: Trump Batı İttifakı’nı dağıtırken…

Yayınlanma:
1 hafta önce|
08/03/2025Yazan:
BankaVitrini
Donald Trump, ikinci defa Başkan seçildikten sonra ABD’yi faşizme dönüştürme doğrultusunda adımlar atıyor. Milyarder bir faşist (Elon Musk) de bu süreçte özel bir rol üstleniyor. Bu gelişmeleri bu köşede aktardım; değerlendirdim (“ABD’de Trump-Musk Faşizmi”, 21 Şubat 2025).
Trump’ın şaşırtıcı marifetleri faşist dönüşüm ile sınırlı değil. Emperyalist sistemi uzunca bir süre biçimlendirmiş olan Batı İttifakı’nı dağıttı. Bu ani şok sonunda emperyalizm, I’nci Cihan Savaşı arifesindeki parçalanmış, tehlikeli niteliğine mi dönüşecektir?
Bu son dönüşümün aşamalarına, bağlantı ve uzantılarına dikkat çekelim.
Ayrışmayı tetikleyen sorun: Ukrayna savaşı
Ukrayna Savaşı, Batı İttifakı’nın 2014’te Kiev’de düzenlediği “meydan darbesi” ile tetiklendi. Giderek Rusya’yı hedefleyen bir vekâlet savaşına dönüştü. Batı’nın vekâletini Ukrayna üstlendi. Savaşın, “son Ukraynalı’ya kadar” Rusya’ya karşı sürdürülmesi kararlaştırıldı. Bu tasarımın Gorbaçov dönemine uzanan kökenini, aşamalarını bu köşede tartışmıştım.1
Ukrayna’daki 2014 darbesi Obama Yönetimi tarafından düzenlenmiş; 2020 başkanlık seçiminde Trump’ı yenilgiye uğratan başkan yardımcısı Joe Biden bu darbede aktif rol almıştı. Biden ile gerilimli siyasal rekabeti Trump’ın dış politikasına yansıdı. İlk başkanlık döneminde Putin’le sıcak ilişkiler oluşturdu ve son seçim kampanyasında Ukrayna’ya hızla barış getireceğini vaat etti.
Ukrayna savaşını “sonuna kadar sürdürme” eğilimine yeni Trump yönetiminden ilk aykırı görüşü Savunma Bakanı Pete Hegseth 13 Şubat’ta Brüksel’de açıkladı: “Ukrayna’da savaş son bulmalıdır. Ukrayna NATO’ya girmeyecektir. [Savaş öncesindeki] 2014 sınırlarına dönüş unutulsun. Rusya’ya karşı savaşa Amerika hiçbir surette bulaşmayacaktır” (Global Research, 17 Şubat 2025).
Benzer doğrultuda önemli bir adım Trump’ın 12 Şubat’ta Putin’e açtığı telefon görüşmesi ile atıldı. İki lider Ukrayna savaşına son verecek görüşmeleri başlatmak hususunda anlaştılar.
İlk toplantı 18 Şubat’ta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da ABD ve Rusya Dışişleri Bakanlığı heyetleri arasında yapıldı. Batı İttifakı’nın diğer üyeleri ve Ukrayna görüşmelere çağrılmadı. ABD ve Rusya Dışişleri bakanları (Marko Rubio ve Sergey Lavrov) heyetlere başkanlık etti. Trump ve Putin’in aynı konuda ikili bir görüşme yapması hususunda anlaşıldı.
Ukrayna başkanı Zelensky, ülkesinin katılmadığı toplantılarda alınan kararları kabul etmeyeceğini açıkladı. Batı İttifakı’nın Almanya, Fransa ve Britanya gibi “ağır topları” ise devre-dışı bırakılmanın hayal kırıklığını sadece suskunlukla yansıttılar.
Başkan Yardımcısı’ndan Batı’ya saldırı…
Riyad görüşmeleri ile aynı günlerde Münih Güvenlik Konferansı yapılmaktaydı. Konferans’ta ABD’yi Başkan Yardımcısı J.D. Vance temsil etti. “Okur-yazar bir siyasetçi” olarak Trump’ın halefi olarak da görülen Vance zehir-zemberek bir konuşma yaptı. Batı İttifakı’nın yerleşik siyasal çizgisini anti-demokratik olduğu için eleştirdi. Almanya, İngiltere ve İsveç’ten baskıcı uygulamaları sıraladı. Romanya’daki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun AB baskısı sonunda iptalini önek gösterdi:
“Ülkelerinizdeki tutucu partilere karşı uyguladığınız baskı, Avrupa demokrasisini Rusya’dan, Çin’den daha fazla tehdit etmektedir. Kendi halkınızın görüşlerinden, vicdanından korkuyorsunuz… Avrupa’nın sorunları çoktur; ama bugün karşılaştığınız kriz kendi eserinizdir.”
Almanya Dışişleri Bakanı Pistorius oturumu izlerken Vance’i yüksek sesle protesto etti. Şansölye Steinmeier’in tepkisi de sert oldu: “Açıkça gözlüyoruz ki ABD yönetiminin dünya görüşü bizimkinden çok farklıdır. Yıllar boyunca inşa ettiğimiz ortaklıklara, yerleşik kurallara değer vermemektedir” (WSJ, 14 Şubat; CounterPunch, 18 Şubat 2025).
Trump Yönetimi’nin aykırılıklarının son örneğini hep birlikte TV’lerde izledik: Donald Trump ve yardımcısı Vance, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’yi Beyaz Saray’ın Başkanlık Makamı’nda açıkça hırpaladılar.
Financial Times suçluyor: ABD artık düşmanımızdır…
ABD’nin kopması sonrasında Batı liderliğinin doğal adayı Birleşik Krallık’tır. İngiltere’nin emperyalizm deneyimlerinin zenginliği, ülkeyi bu mevkiye layık kılar. Ukrayna savaşına aktif katılımda da İşçi Partisi iktidarı Biden’ı yakından izledi: ABD yapımı uzun menzilli füzeler Rusya içindeki hedefleri Ukrayna’dan ateşlenerek vurmaya başladıktan iki gün sonra İngiltere yapımı Storm Shadow füzeleri de Ukrayna’dan Rusya’ya saldırdı (Sputnik, 21 Kasım 2024).
“Trump’ın kopması” sonrasında da en sert tepkilerin İngiltere’den gelmesi şaşırtıcı değildir. Bir örnek uluslararası finans kapitalin sözcülüğünü temsil eden itibarlı Financial Times (FT) başyazarı Martin Wolf’un makalesidir (25 Şubat 2025).
Wolf’un yazısının başlığı herhalde Batı İttifakı’nın bu konudaki ortak görüşünü de yansıtmaktadır: “ABD, artık Batı’nın düşmanıdır.” Yazı da aynı minvalde devam ediyor: “Son iki haftada öğrendik ki sadece otokrasilerin özgüveni artmakla kalmıyor; ABD de onların safına katılıyor… Özgürlükler 1942’deki kadar tehdit altında değildir; ama tehlike ciddidir.”
“Avrupa ya gerekeni yapacak; ya da dağılacaktır. Avrupalılar liberal ve demokratik normlara dayanan daha sağlıklı bir işbirliği gerçekleştirmek zorundadır. İlk adımları Ukrayna’yı Rusya’nın kötülüğünden kurtarmak olmalıdır. Beceremezlerse dünyanın büyük güçlerinin eğlencesi olacaklar.”
Martin Wolf 1990-sonrasının kolektif emperyalizmi dağıldığı için hayıflanmaktadır. 2025 dünyasını Britanya’nın Nazi Almanya’sına yenilgi eşiğine geldiği 1942’ye benzetmesi ise yanlıştır. Avrupalılara “Ukrayna savaşına devam…” ile sınırlı kalan tavsiye de şimdilik boşlukta kalmaktadır.
Büyük güçler emperyalizmi mi? Kolektif emperyalizm mi?
İşçi Partisi eğilimli Observer gazetesinde ABD’nin son dış siyaset yönelişini eleştiren başyazı da dikkat çekicidir (22 Şubat 2025). Yazı anlamlı bir tarihsel tespit ile başlıyor:
“Dünya bir dönüm noktasına geliyor: Birleşmiş Milletler’in yönettiği, kurallara dayalı, çok-taraflı sistem çöküyor; onun yerine otoriterliğin ve aşırı-milliyetçiliğin beslediği büyük güçler emperyalizmi doğuyor.”
Observer Trump’ın, önceki kolektif emperyalizmden 20’nci yüzyılda iki dünya savaşını tetiklemiş olan büyük güçler emperyalizmine geçiş başlattığını gözlüyor. Bu ayrım geçerlidir. Kapitalizm son seksen yıl boyunca, kolektif emperyalizmin birbirini izleyen iki farklı dönemine tanık olmaktadır: İlki, II’nci Dünya Savaşı’nı izleyen, sosyalist sistemin de katkı yaptığı tarihsel uzlaşma sonucudur: BM sistemi dünya barışını hedefleyerek inşa edildi. Sömürgeciliğe son verildi. Politika hedefleri Batı’da Refah Devleti; Güney’de ekonomik kalkınma oldu.
Neoliberal karşı-devrim ve reel sosyalizmin çöküşü bu döneme son verdi; 1990 sonrasında farklı bir kolektif emperyalizm yaşanmaktadır. Bu dönemin ortak özelikleri Observer’in tespitinin karşıtıdır: Batı İttifakı “çok taraflı” değildir; ABD hegemonyasına dayanmaktadır. “Kurallara dayalı” olduğu iddia edilir; ama bu “kurallar” asla açıklanmaz.
Otuz küsur yıl boyunca BM’nin belirlediği uluslararası hukuk kesintisiz çiğnendi. Yugoslavya’yı parçalayan silahlı yıkımı, Ukrayna darbesi izledi. NATO Rusya aleyhine genişletildi. Libya’dan Afganistan’a uzanan geniş coğrafyada “rejim değiştirme operasyonları” başlatıldı; hâlâ sürdürülmektedir. Milyonlara ulaşan ölümün, Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzey’e sayısız göç dalgalarının sorumlusudur.
Observer, ABD’nin Batı’dan kopması sonunda neo-faşist (“otoriter”) ve “aşırı-milliyetçi” (dolayısıyla çatışmacı) sonuçlar öngörüyor. Gerçekçidir. Yeni iktidar döneminin ilk haftalarında Trump, Grönland’ı, Panama’yı ve Filistinlilerin topluca tehciri sonrasında Gazze’yi ilhak talepleri ile bu öngörüyü destekliyor.
Observer’in bugün için olası gördüğü büyük güçler emperyalizmi ise emperyalizmin sömürgecilik ve ilk iki dünya savaşına yol açan dönemlerine aittir. Trump, bugünkü tahripkâr kolektif emperyalizme Ukrayna’dan başlayarak son mu verecek? Yoksa tam aksine NATO üyesi Kanada’ya kadar uzanan çılgın yayılma talepleri, girişimleri ile yeni tehlikeleri mi tetikleyecek?
Biden, Ukrayna savaşını bir nükleer felaketin eşiğine getirmişti. Önümüzdeki günlerde Trump-Putin görüşmeleri, Avrupa’nın, Çin’in tutumları bu bakımdan da hayatî önem taşıyor…
Porf. Dr. Korkut BORATAV – sol.org.tr
- 1 soL Haber: “Putin Doktrini”, 18 Mart 2022; “NATO’nun Genişlemesi: Gorbaçov’a söylenenler”, 25 Mart 2022.
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (775)
- BANKA ANALİZLERİ (136)
- BANKA HABERLERİ (2.995)
- BASINDA BİZ (58)
- BORSA (420)
- CEO PERFORMANSLARI (35)
- EKONOMİ (2.745)
- GÜNCEL (2.749)
- GÜNDEM (3.024)
- RÖPORTAJLAR (47)
- SİGORTA (127)
- ŞİRKETLER (2.038)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (425)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (836)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (6)
- Dr. Abbas Karakaya (62)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (457)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (51)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (25)
- Mustafa Akpınar (28)
- Onur ÇELİK (11)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (73)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (14)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
YAZARLAR

Dr. Suat Soylu: Konfor Almayanı

Bir İşi Başlarken Olumsuz Yorumlara Kulak Asmayın

Firmalarda Serbest Nakit Akışının önemi

KUYUMCU SOYGUNCUSU BANKACI ÇIKTI

NEFES: Bankalar vatandaşa postayı koydu

“İYİ ÇALIŞAN” İSTİFA EDER, KÖTÜ ÇALIŞAN KALIR…

BEN BİLMEM PATRONUM BİLİR!

Banka çalışanı yaşlıların maaşlarını eksik ödedi

AKBANK hesaplarını boşaltanlar enselendi

“MİKS, MAKS VE MEKS’İN ÖYKÜSÜ” KAHVALTI MASAMIZDA

Hidrojen yanmalı motor Avrupa’da resmi onay aldı

Türkiye’den altın ve gümüş ithalatına sert fren

İş hayatında Çöp Kamyonu Teorisi

“Türkiye Fintek Ekosistemi Durum Raporu 2024” yayınlandı
- ALTIN FİYATLARINDA YENİ ZİRVE! Yükseliş ne kadar sürecek? 15/03/2025
- İBB BURS 2. TAKSİT ÖDEME TARİHİ: İBB Burs 7.500 TL Ödemesi Yattı Mı, Ne Zaman Yatacak? 15/03/2025
- Marka ve tescil ücretlerine yeni düzenleme 15/03/2025
- Tüketicilerin ayıplı ürün, online alışveriş ve abonelik şikayetleri yükselişte 15/03/2025
- Türk süt ve süt ürünleri sektöründen Ukrayna açılımı 15/03/2025
- Şehirlerarası Otobüslerde Aile İndirimi Ne Zaman Başlayacak, Ne Kadar? Şartlar Neler Olacak? Şartlar Neler? 15/03/2025
- EMEKLİ BAYRAM İKRAMİYELERİ 2025: 4 Bin TL Ramazan Bayramı Emekli İkramiyeleri Ne Zaman Yatacak? 15/03/2025
- Apple AirPods'lara çeviri hizmeti geliyor 15/03/2025
- Patent ve marka ücret tarifesi değişti 15/03/2025
- Vakko CEO'su Güner: 2025’te enflasyonun etkilerinin biraz daha azalacağını öngörüyoruz 15/03/2025
- Kervan Gıda, 2024’te 1,06 milyar TL FAVÖK açıkladı 15/03/2025
- Otomotiv üretimi Şubat'ta da geriledi 15/03/2025
- Kesme altın satışına sınırlama 15/03/2025
- Sigara ÖTV'sinde yeni düzenleme 15/03/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM1 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı