Connect with us

Erol Taşdelen

1950’LERDE ‘YETER SÖZ MİLLETİN’ DİYE İKTİDAR OLAN DP TOPLUMSAL ALANDA NELER YAPMIŞTI?

Yayınlanma:

|

Cumhuriyetin kuruluşundandan 1950’ye kadar yönetimde olan CHP yönetimin 14 Mayıs 1950’de seçim yoluyla iktidarın DEMOKRAT PARTİ-DP‘ye el değiştirmesi küçüm­senemez. Daha da önemlisi, parlementer rejimin gereği olarak geniş halk kitlelerinin toplum sahnesinde, artık seyirci değil, aktörler olarak yer alması sonucunu doğurmuştur. Siyasi iktidar, bu tarihten sonra, en azından seçimden seçime, işçi, köylü, esnaf gibi kalabalık halk kesimlerinin ekonomik ve sosyal isteklerini dikkate alarak, bunlara şu ya da bu biçimde yanıt vermek zorunda kalacaklardır. Bu zorunluluk, iktisat politikalarında ve bölüşüm ilişkilerinde, var­lıklı sınıfların kısa dönemli çıkarları ile çelişebilen unsurla­rın sürekli olarak yer alması sonucunu doğuracaktır. Bazı çözümle­melerde “popülist” bir rejim olarak da nitelendirilen bu ortamın egemen sınıfların denetiminden çıkmamasının, bunların uzun dönemli çıkarlarını zedelememesinin ön-koşulu, doğrudan halk sınıflarının temsil etme ve/veya bunları örgütleme iddiasında solcu bir siyasi muhalefetin iktidar alternatifi olarak gelişmesine imkan vermeme­sidir[1].

Egemen sınıfların partisi olan DP sendika ve grev hakkının savu­nuculuğunu yapmış, geniş ölçüde bu yolla sendikalı işçi kitlesinin de desteğini savunarak, asker-sivil bürokrasiye sırtını dayamış o­lan CHP’den iktidarı alabilmıştir. DP, iktidarı süresince de grev hakkını tanımadığı, sendika hakkını önemli ölçüde kısıtladığı işçi kitlesinin olmasa bile sendikaların önemli bir kesiminin bağımlılık ölçüsüne varan desteğinden yararlanmıştır[2].

DP’ye sendikaların desteğinde CHP’nin iktidar dönemindeki sert tutumunun etkisi olmuştur. 5 Haziran 1946’da Cemiyetler Kanunu de­ğiştirilerek sınıf temeli üzerine kurulu cemiyet kurma yasağı kal­dırılınca sendika hakkı da kanunen tanınmış oloyurdu. İşçiler hızla sendikalar kurmaya başladılar. Ancak, kısa süre sonra iktidarın sendika hakkını gerçekten tanımaya hazır olmadığı anlaşıldı. 17 A­ralık I946’da sıkıyönetim kararıyla yeni kurulmuş olan sendikalar, aynı yıllarda kurulmuş olan ve Şefik Hüsnü’nün önderliğinde faali­yet gösteren Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi ve Türkiye Sosyalist Partisi ile beraber kapatıldılar. 20 Şubat I947’de yürür­lüğe giren Sendikalar Kanunu, grev ve toplu sözleşme hakkından söz etmediği gibi, siyasetle uğraşan sendikaları da yasaklamaktaydı.

1949’da DP programında grev hakkına yer verilmişti. DP iktidarı­nın ilk yılında işçilere grev hakkını vermek üzere bir kanun tasa­rısının hazırlandığı kamuoyuna açıklanmıştır. Ancak, çok geçmeden bu tasarı Meclise sunulmadan rafa kaldırılmıştır. DP’nin 15 Ekim 1951’­de onaylanan programında ise bu haktan ve buna ilişkin olarak top­lu sözleşme hakkından sözedilmez.

1954’de yapılan genel seçimlerden önce 10 sendika önderi tara­fından “İşçi ve İşçi Dostu Milletvekillerini Destekleme Komitesi” kurulur. Komite, seçimlerde işçilikten yetişme ve işçi dostu milletvekilleri adaylarının desteklenmesini ister. Komitenin faaliyatle­ri önlenir.  DP iktidarı, bir yandan sendikaların en ilkel fonksiyonlarını bile “siyaset” olarak nitelendirerek yasaklarken, diğer yan­dan sendikaları kendi çizgisinde poletize etmek için büyük çaba sarfetmiştir.

1946-1957 yıllarında işçi kitlesinin DP’ye sağladıcı destek “sen­dikacılık hareketinin onay ve açık davranış tesbiti sonucu değil fakat açığa vurulmamış rızası ve onayı ile olmuştur. 1957 yılından sonra DP açık olarak işçi haklarına, temel özgürlüklere karşı cephe alıp, emeği, fakiri ve büyük halk kitlelerini sömürücü bir kapitalist düzenin temsilcisi durumuna gelince, işçiler yavaş yavaş desteklerini DP’den çekmişlerdir.

1950-1960 döneminin başlarında Türk sendikacılığının yapısını derin bir biçimde etkileyen bir başka gelişme daha ortaya çıkmıştır. Bu, Amerikan etkisinin Türk sendikacılık hayatında etkisini göstermesidir. Truman Doktrini ve Marshall Planı uygulamalarının bir parcası olarak Amerika’nın, çeşitli ülkelerdeki sendikacılık hareket­lerine, kendi uluslararası çıkarlarına ters düşmeyecek bir biçim ve “yön verebilmek için çaba sarfettiğini görüyoruz. Türkiye’de ABD Elçiliği, AID, ICFTU, AFL-CIO temsilcileri gibi çeşitli kanallarla meydana gelen bu ilişkilerin peşinde Türk-İş kurulmuştur.

1955 sonrası dönemde, yönetime karşı temel uğraşı (yeni yasal dü­zenlemelerle) hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde verildi

Fiyat artışları nedeniyle gelir düzeyi sarsılan ve ekonomik ko­numunu büyük ölçüde yitiren kamu bürokrasisi, bu politik gelişme karşısında etkinliğini kaybetmeye başladı. Bu sürece, kısa sürede ka­zanç sağlaması olanaklarının yaygınlaşması katkıda bulundu.

Particilik, birçok kişi için zenginleşme ve nüfuz kazanma yolu olmuştur. Ufak bir örnek vermek için Diyarbakır’ı ele alalım:CHP zamanında Hacı A. ve Hacı S., CHP’ li olma yoluyla zenginleşmiş kişi­lerdir. Hacı A., parti kanalıyla Petrol Ofis bayiliğini elde etmiş­tir. DP döneminde, T.D., 1950 yılında parasız iken, banka kredileri yoluyla köylüyü borçlandırıp arazisini satın alarak 18 bin dönüm a­raziye sahip bir çiftlik ağası haline gelmiştir. Özellikle yokluk ve tahsis yıllarında DP, parti nüfuzuyla zenginleşme sistemini en geniş ölçüde uygulayacaktır[3].

1945’de 18,7 milyon olan nüfus, 1950’de 20.9, 1955’de 24, 1960’da 27.7 milyon olmuştur. 1945-50 arasında %2.1 olan yıllık artış oranı 1950-55 döneminde %2.7, 1955-60 döneminde %2.8 olarak gerçekleşmiş­tir.

1950-60 döneminde şehirleşme hızlanmış, kırsal kesimlerden büyük şehir merkezlerine hızlı bir iç göç başlamıştır. 1927-50 arasında nüfusun şehir/köy oranı %25/75 olarak sabit kaldığı gözlenmekte­dir. Bu oran 1955’de 29/71, 1960’da 32/68 olarak gerçekleşmiştir.

Nüfus yoğunluğu ortalaması bütün Türkiye için sıra ile 1950, 1955 ve 1960’da (kilometrekareye) 27,31 ve 36’dır. Aynı yıllarda bu yoğunluk Avru­pa yakasında 67,83 ve 95’dir. Nüfus yoğunluğu olarak 1950-55 arasında Marmara, Ege ve Karadenizde detişmediğini (47), 1955-60 arasında 55’e çıkmaktadır. Batı Anadolu’da ise 1950’de 23.7 olan yoğunluk 1955’de 37’ye yükseliyor fakat 1960’da 31’e düşüyor.

Okur yazar oranı, çağ nüfusu içinde, 1945’de %30’dan 1960’da %39.5’a yükseliyor

1950-60 dönemi içindeki 1950 fiyatlarıyla adam başına GSMH %38.6 artış göstermesine karşın, kamu hizmetinde çalışan aylıklı ve ücretli memurların 1960 yılındaki gelir artışı 1950’ye göre %9 oranın­da yükselmiştir. Demek oluyor ki, 1950-60 döneminde yurdun ortalama yaşama düzeyindeki bir artış olmasına karşılık, kamu kesiminde ça­lışan aylıklı ve ücretlilerin yaşama düzeyindeki artış, genel artışa göre daha düşüktür.

İşçi Sigortalarına bağlı işçi ücretleri incelenirse bu dönem i­çinde ortalama %25 bir gelir artışının sağlanmış olduğu, fakat bu artışın, yine genel artışın altında kaldığı görülmektedir.

Tarım kesimindeki gelir artışı ise %20 dolaylarında olmuş, yine genel artış düzeyi altında kalmıştır.

Sağlık kurumlarındaki yatak sayısı, 1945’de 16.133 iken 1960’da 45.807 olmuştur.

DP’ye dinci cephe ile sıkı ilişkileri yönünden sert eleştiriler gelmiştir. İktidarlarının ilk haftasında Türkçe ezanı, Arapça ezana çevrilmesi ve tutan-tutmayan inkılaplar ayrımını yapması bununla birlikte başbakanın (Menderes), parlamentoya -daha doğrusu kendi Mec­lis grubuna- “siz isterseniz hilafeti geri getirebilirsiniz” demesi, DP’yi “karşı-devrimci” olarak nitelendirilecektir.

Din konusunda tavizler gerçekte 1946 seçimlerinden sonra CHP tarafından veriliyor. 1946-50 seçimleri arasında, hükümet esas olarak tavizkar ve yatıştırıcı bir politika izledi[6]. İlkokullara din dersi konması (1949), Hacca gideceklere döviz tahsis edilmesi (1948), İmam Hatip kurslarının (1949), İlahiyat Faküıtesinin(1949) açılması halkın CHP’yi değerlendirilmesinde değişiklik yapmamıştır[7].

H.V.Velidedeoğlu’ya göre, Atatürk, çağdaş doğrultudaki devrimin kök salıp yaşaması için onu halk mektepleri, halkevleri ve halko­daları yoluyla topluma mal etme yolunu tutmuştu. Karşı devrimciler­de karşı devrimin Türk toplumuna yayılması için önce gizli, sonra­ları açık olarak Kuran kursları açtılar. Bu kurslar büyük bir hız­la ülkeye yaydırıldı. Atatürk ve İnönü döneminde sinmiş olan tarikatlar yeniden harekete geçti ve şeyhler yörelerine topladıkları müritleriyle karşı devrim karanlığını bütün ülkeye yayma yolunu tuttular. DP iktidarı bu gidişe göz yumuyordu[8]

DP, iktidarı döneminde 5.000 tane cami yaptırılmış, 15.000 tane turbe halka açılmıştır. Böyle bir sonuç şaşırtıcı olmamalıdır, çünkü 1946-50 dönemi muhalefetinin bir odağı pazar ise öbürü de dindi.

N.Mazıcı’ya göre, azgelişmişlik çemberini kıramamanın temel nede­ni, ekonomiktir. Bu ülkelerde iktidar partileri, ekonomik sorunların çözümünde zorlandıklarında, hükümetten düşmemek için kitlelerin dik­katini, ekonomiyle ilgili olmayan alanlara çekerek seçmen desteğini sağlama yoluna giderler[9].

1945-50 arası, zamanın en güçlü muhalefet partisi olan DP ana­yasanın uygulanmadığından yakınmış, iktidara geçtiği 1950-60 süre­si içinde de, onu kendi çıkarlarına göre uygulamıştır. Bu dönemde tüm bunalımlar her mahallede milyonerler yaratmak, oy avcılığını anayasal bir kurum haline getirmek, ekonomik çıkmazlara battıkça insan hak ve hürriyetlerini kısmak yetkilerini saptırmak isteyen bir iktidarın “anayasa dışı” eylem ve işlemlerinden gelmiştir[10].

İktisadi ve sosyal bunalımla ve bundan beslenen muhalefetle baş edemeyen DP iktidarı, hukuku ve demokrasiyi çiğneyen eylemlere girişti. Bunların ortak hedefi, siyasal muhalefetin bastırılmasıy­dı. 1924 Anayasasına da pek çok yönden aykırı düşen bu eylemler daha 1954 seçimleri öncesinde başladı. CHP’nin mallarına bir “kanun”la el kondu, bunlar hazineye aktarıldı (1954). Seçimlerinden az ön­ce Millet Partisi bir adli mahkeme kararıyla kapatıldı (1954). Radyodan siyasi partilerin seçim konuşması yapması yasaklanarak hükümete tek yanlı propaganda olanağı sağlandı (1954). Yine siyasal partilerin seçim dönemi dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü dü­zenleyebilmeleri yasaklanarak,  hükümete ve iktidara büyük avantaj kazandırıldı (1956). Ara seçimler yapılmadı. Mubalefetin seçimlerde işbirliği yapması yasaklandı (l957). İçtüzük değişikliği ile meclisde muhalefetin soru ve gensoru yoluyla denetimde bulunması engel­lendi. Radyonun yanısıra idare de partizanlaştırıldı, o kadar ki DP İl Yönetim Kurulu Vilayet binasında toplanır oldu. Üniversite özerk­liğine karşı tavır takınıldı, eleştirileri hoş karşılanmayan bazı profesörler bakanlık emrine alınarak üniversiteden uzaklaştırıldı. Basın ve söz özgürlüğü kısıtlandı. Bu arada, siyasal muhalefet ve bunun ileri gelenleri daha açık baskılara da hedef oldular. Parti liderleri tutuklandı (Bölükbaşı), hükümetin hoşgörüsünden yararla­nan saldırgan grupların eylemlerine hedef oldu (Uşak, Topkapı …vb. olayları). İktidar partisine oy vermeyen iller ilçe (Kırşehir), il­çeler bucak (Abana) yapıldı. Bütün bunlar olurken, Cumhurbaskanı da tarafsızlığını yitirmiş, yine DP’nin Başbakanı gibi davranır olmuş­tu. Nihayet, meclisteki çoğunluğuna dayanarak “CHP’nin yıkıcı, gay­rimeşru ve kanun dışı faaliyetleri”ni soruşturmak üzere bir Tah­kikat  Encümeni kurduran DP, daha sonra bu kurula yargı yetkileri de tanıyan bir Vazife ve Selahiyet Kanunu (1960) çıkarttı[11].

Bardağı taşıran damla da bu sonuncusu oldu. Kanunun çıkarılma­sını izleyen gün İstanbul ve Ankara’da başlayan ve ilan edilen sıkıyönetime karşın bir ay süren öğrenci gösterileri kamuoyunun geniş desteğini de kazandı. Bu arada, iktisadi bunalım ve siyasal muhalefetin büyümesi, sanayi burjuvazisinin de bir kesimini muha­lefet cephesine itmişti. Bu mücadele ordu saflarını da etkiledi. En çok da, demokrasinin tıkanması ve rejim bunalımından dolayı tedirgindiler. Ayrıca, iktidarın kolladığı ümmet kültürü ile aydınların, gençliğin ve ordu mensuplarının taşıyageldikleri (burjuva) laik idoloji arasında da önemli bir çelişki vardı.

SONUÇ

Demokrat Parti, 27 yıllık tek partili, elitist-bürokratik yöne­time karşı bir tepki olayıdır. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasının sıkıntılı yıllarına karşı bir “popülist” tepkidir. Ancak şurası bir gerçektir ki bu tepki 1950’lere giden dünya konjonktürünün bölgesel mantığına uygun düşen bir tepkidir. Genelde DP, ekonomik kalkınmaya, dış yardıma, dışa açılmaya öncelik veren ve soğuk sa­vaş yıllarına denk düşen bir Amerikan alternatifidir.

1950’li seçim sonuçları, DP oyları tüm illerde artmış ya da azalmıştır.

Bölgelerarası gelişmişlik düzeyi ile DP oyları arasında olum­lu bir ilişkinin bulunduğunu söylemek mümkündür. Genellikle, sanıl­dığı gibi CHP oyları gelişmiş sayılan kesimlerde, şehirlerde yo­ğunlaşmamıştır. Tersine, CHP köylerde ve geri kalmış bölgelerde da­ha büyük güce sahiptir.

1950’li seçimlerdeki gelişmelerde ekonomik etkenin temel rolü üstlendiği söylenebilir. Nitekim ekonomik durumun çok iyi olduğu, ABD ekonomik yardımının arttığı ve askeri harcamaların büyük öl­çüde dış katkılarla karşılandığı 1950-53 döneminden sonra DP oy­ları artmış, sonraki yıllarda (1954-1957) yaşanan ekonomik başa­rısızlıklar nedeniyle de DP büyük oy kaybına uğramıştır.

Ekonomik durum, 1957-1960 döneminde de başarısız olduğuna göre 1960 yılında yapılacak bir seçimde DP’nin oy kaybına uğraması ve sonuçta iktidarı kaybetmesi yüksek bir olasılıktır. DP’nin 1960’da iktidardan uzaklaşmamak için göze aldığı antidemokratik girişim­leri bu çerçevede değerlendirmek gerekir.1946 sonrasında demokra­si, insan hakları, özgürlükler, anayasal düzen konusunda DP’nin et­kin kampanyası, vaatlerine karşın göze aldığı bu girişimler sonuç­ta askeri darbeye neden olmuştur. DP’nin iktidardan uzaklaştırıl­ması ayrı bir araştırma konusu oluşturulduğundan, burada incelen­memiştir.

İncelenen dönem Türkiye tarihi açısından çok ilginçtir.

Çok partili rejime geçişin hareket ve canlılığının halka ver­diği heyecan, tarım kesiminde gelirin hızla artması, yeni zengin­liklerin ortaya çıkması, şehirlere göçün hızlanması, kapalı eko­nomiden kısmen de olsa dışa açılma, alt yapı yatırımlarındaki artış, özel teşebbüse ağırlık verme… vb. değişimler döneme damgasını vurmuştur.

1950-60 döneminin, özellikle ikinci yarısı enflasyona, dış öde­me sıkıntılarına ve devalüasyona şahit olmuştur.

1950-60 dönemi araştırmacılar tarafından çeşitli şekillerde değerlendirilmekte ve yorumlanmaktadır:

D.Avcıoğlu’na göre, “…1946-l950 yıllarında ortam hazırlandık­tan sonra, Menderes döneminde Türkiye, kapitalist yoldan hızla kal­kınma çabasına girmiştir. 1950 seçimleri sonucu, DP’nin halk kit­leleriyle aydınların çoşkunluğu içinde iktidara gelmesi, büyük toprak ve ticaret çıkarlarının tam zaferini teşkil etmektedir. Ye­ni iktidar askeri iktisadi ve siyasi alanda Amerikan isteklerini itirazsız yerine getirecektir. Bunun karşılığında beklediği dolar Ve daha fazla dolardı. Umulan ölçüde dolar gelmeyince, bir süre sonra işler sarpa saracak ve enflasyon çıkmazına düşülecektir[12]”.

S.Tanilli’nin değerlendirmesi ise şöyle: “DP’nini doğuşu, geli­şimi, halk yığınlarının geniş ilgi ve desteğini de görse, özünde “halka karşı” bir harekettir. Çünkü, çıkarları geniş halk kitlelerinin çıkarlarıyla zıtlaşan sınıf ve zümrelerin sözcüsüdür. Dışa bağımlı büyük sermayenin sözcüsü olarak çıkmıştır sahneye. Ve top­lumdaki en geri ve kapitalizm öncesi kesimlerle bağlaşıklıgını sağlamlaştırır, onların sömürü ağı içindeki geniş halk yığınlarına dayanarak iktidara gelir[13]“.

DP olayını demokratik bir devrim olarak gören araştırmacılar da vardır.

Bazı araştırmacılar ise Atatürkçülük adına bir “karşı dev­rim” olarak yorumlamaktadırlar.

Oysa, 1950 olayını iç ve dış faktörleri dikkate alarak, tarih­sel süreç içinde değerlendirmek gerekir. l950’ler Türk demokrasi­si açısından güzel başlayan fakat sonu aynı güzellikle bitmeyen yıllardır.

Erol TAŞDELEN – Ekonomist

*************************

KAYNAKÇA

[1] K.Boratav;1988,”Türkiye İktisat Tarihi 1908-I985″,Gerçek yay. İst.,I.Baskı,s.73-74.

[2] A.lşıklı;1990,”Sendikacılık ve Siyaset”,İmge yay.Ank. 4.Baskı,s.309.

[3] D.Avcıoğlu;1978,”Türkiye’nin Düzeni”,Tekin yay,,s.530·

[6] Ç.Keyder;1989,Türkiye’de Devlet ve Sınıflar,İletişim yay.İst.I989,I.Baskı.s.96.

[7] İ.Cem;1982,Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi,Cem yay. İst.,_.Baskı,s.343·

[8] H.V.Velidedeoğlu,”Karşı Devrimin Programı”, Cumhuriyet,2 Nisan I989,sayı:23209.

[9] N.Mazıcı;1989, “Türkiye’ de Askeri Darbeler ve Sivil Rejime Etkileri”,Gür yay.İst.,I.Baskı,s.284. Daha sonraki dönemlerde dinin siyasette kullanılması geleneği değişmeyecek 2000 yılında 270 milyon YTL olan Diyanet İşleri Bakanlığı’nın bütçesi 2007’de  1.638 milyon YTL, 2008’de 1.998 milyon YTL olacaktır.  2007’de İçişleri Bakanlığı bütçesi 783 milyon YTL, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesi 632 milyon YTL,  Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 280 milyon YTL, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığın 249 milyon YTL olacaktır. Başka bir ifade ile Diyanet İşleri Bakannlığı’nıın bütçesi Tarım Reformu genel Müdürlüğü bütçesinin 38,4 katı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 7,1 katı, Ulaştırma Bakanlığının 2 katı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın 2,2 katı ,Petrol İşleri genel Müdürlüğü’nün  355,6 katı oalcaktır. Listeyi uzatmakkolaydır. Türkiye 2008 yılına geldiğinde 67 bin okul, 1.220 adet hastane, 6,300 sağlık ocağı, varken 85.000 cami mevcuttur. Cami toplamı Toplam İslam alemindeki cami taplamından daha fazladır ( !! ). 77.000 doktora karşılık 90.000 din görevlisi mevcuttur. 1.435 adet kütüphaneye karşılık 3.852 adet kuran kursu mevcuttur. 81 ile yayılan kuran kruslarına karşılık 13 kennet devlet tiyatrosu mevcuttur. 1 opera derneği, 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneğine karşılık 35.000 cami yaptırma derneği mevcuttur. Geçen yıllara rağmen tablo değişmemiştir.

[10] T. Z. Tunaya;1988, “İnsan Derisiyle kaplı Anayasa”, Arba yay. İst.,2.Baskı,s.32.

[11] B.Tanör;1986,”İki Anayasa 1961-l982″,Beta yay.İst..,s.I3-l4.

[12]  D.Avcıoğlu, 1978, “Türkiye’nin Düzeni-l”, l2.Baskı, Tekin yay.s.576

[13] S.Tanilli,”Uygarlık Tarihi-Çağdaş Dün­yaya Giriş-“,Say kit.yay.İst.1981,5.Baskı,s.3l6-3l7.

 

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

GÖNÜLLÜ BANKACILARIN DERNEĞİ YÜREKLERİ ISITTI

Yayınlanma:

|

Ramazan ayında Bankacılardan oluşan gönüllülerin  kurduğu ve yine aynı mübarek ay içerisinde faaliyete geçtiğimiz AYNA ULUSLARARASI İNSANİ YARDIM DERNEĞİ aracılığıyla Afrika’da Uganda’da 10.000 kişilik iftar yemeği verildi. Özellikle İstanbul Beykoz genelinde temel gıda yardımlarının yanı sıra zekat/fitre dağıtımı ve bayramlık destekleriyle 350 aileye ulaşıldı, 60 evladımızın yüzü güldürüldü

Ayna Uluslararası İnsani Yardım Derneği Adına açıklama yapan Remzi ÇIRA “Ekibimizde QNB Finansbank’ta halen aktif biçimde görev alan H.İzzet Ünlü, Kadir Dursun, yine Finansbank’tan emekli olan olan T.Dede ve C.Erdin gibi isimlerle mazlumların yanında olmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Remzi ÇIRA, “bu bağlamda maddi manevi desteklerini bizden hiç esirgemeyen değerli QNB Finansbank çalışanlarına bir kez daha teşekkür ederken bankacılığın sadece masa başında çalışmaktan ibaret olmadığını, adını koyduğumuz gibi ‘vicdanımızın Aynası‘ olduğunu gösterebilmek adına derneğimize tüm bankacı arkadaşlarımızı bekliyoruz” şeklinde destek verilmesi için çağrıda da bulundu.

Bankacılardan bir iyilik Projesi: AYNA

QNB Finansbank gönüllüleri Deprem Bölgesinde “Eğitime Katkı” yaptı

QNB Finansbank gönüllülerinden Deprem Bölgesinde örnek çalışmalar

 

 

 

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

DENİZBANK’TA İKİNCİ ERZAN VAKASI: YER ANTALYA!

Antalya’nın Manavgat İlçesi’ndeki Denizbank Manavgat Side Ticari Şube Müdürü R.E.B. ve yardımcısı U.E. bir otelin hesabını boşaltarak bahis sitelerinde oynamışlar. Sorgulanan banka personelinden ikisi tutuklanırken, rakamın da en az 3 milyon Euro ( 205 milyon TL) olduğu ileri sürülüyor. Şube müdürü R.E.B., müdür yardımcısı U.E., 2 banka personeli ve U.E.’nin tanıdığı 4 kişi olmak üzere 8 şüpheli tutuklandı.

Yayınlanma:

|

2023’de Türkiye’de gündem S. Erzan olmuştu. Denizbank Levent  Büyükdere Caddesi Şube Müdürü olan Erzan, hayali fon bir fon yaratarak futbolcu ve iş insanlarını dolandırmasının ortaya çıkması ile tutuklanmış, zimmet suçundan yargılanmaya başlamıştı. Mahkemenin Banka üst yöneticilerini de duruşmaya çağırırken duruşma devam etmekte. Erzan’ın bu yönetemle 55 milyon 633 bin 222 Dolar topladığı iddia edilmişti.

Genel müdürlük uzmanları tarafından yapılan incelemeler sırasında Side Şube Müdür Yardımcısı U.E.’nin bankadaki hesabında olağan dışı hareketlilik tespit edilmesi üzerine müfettiş görevlendirildi. Banka müfettişleri Nisan ayı başında şubeye gelerek soruşturma gerçekleştirdi. Müfettişlerin yaptığı inceleme ve soruşturma sonucunda U.E.’nin 2021 yılından Nisan 2024’e kadar müşterilerin hesaplarından parça parça toplam 205 milyon lirayı çok tanıdığı kişilere aktardığı tespit edildi. Bu kişilerin daha sonra bu paraları U.E.’nin hesabına gönderdiği belirlendi.

 

DENİZBANK SİDE TİCARİ ŞUBE MÜDÜRÜ TUTUKLANDI

Türkiye’de aylarca konuşulan bu olay daha unutulmadan bir skandal da Denizbank’ın Antalya‘nın Manavgat İlçesi’ne bağlı Side Ticari Şube‘de yaşandı. Ramazan Bayramı öncesi ortaya çıkan olayda Denizbank Side Ticari Şube Müdürü R.E.B. ve yardımcısı U.E.’nin mudileri olan ünlü oteller grubunun hesabını boşalttığı belirlendi. Yapılan inceleme sonrası konu adli makamlara taşındı.

KRİPTO PARA BORSASINDA KAYBETMİŞ

Bankanın, çalışanlar hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir savcı görevlendirilerek soruşturma başlatıldı. İlçe Jandarma Komutanlığı JASAT Timi ekibi tarafından yürütülen soruşturma kapsamında bankanın şube müdürü R.E.B., müdür yardımcısı U.E. ile 2 banka personeli ile U.E.’nin yakın arkadaşı 4 şüpheli 6 Nisan cumartesi günü gözaltına alındı. Gözaltına alınan şüphelilerden müdür yardımcısı U.E., verdiği ifadede, 2021 yılından bu tarafa müşterilerin hesabından fark edilmeyecek şekilde paraları alıp arkadaşlarına gönderdiğini, daha sonra bu paraların kendi hesabına geri geldiğini, toplanan paraları yurtdışında sanal bahis sitelerinde ve kripto para borsalarında kaybettiğini söylediği belirtildi.

Jandarmada işlemleri tamamlanan şüpheliler 8 Nisan pazartesi günü adliyeye sevk edildi. Savcı tarafından ifadesi alınan R.E.B. ve U.E. ile diğer 6 kişi çıkarıldıkları nöbetçi sulh ceza hakimi tarafından tutuklandı.

MÜŞTERİ HESAPLARINI BOŞALTMIŞLAR

İddiaya göre ikilinin fon yoluyla değil, hesabın içerisini boşalttığı öğrenildi. Buradan alınan para ile yurt dışı bahis sitelerinde yüksek miktarda kumar oynandığı, zaman içersinde hesaptaki açığın büyüdüğü ve otel sahipleri tarafından durumun tespit edildiği iddia edildi.

 

İDDİALAR KARŞISINDA BANKA SESSİZ

Seçil ERZAN olayında olduğu gibi bankanın bu olayda da sessiz kaldığı görüldü. Bankanın haberin yayılması üzerine önümüzdeki günlerde kapsamlı bir açıklama yapması beklenirken; banka şube yönetici seçiminde gerekli özeni gösterip göstermediği de sorgulanır hale gelirken BDDK’nın bankayı bu yönde uyarması da gündeme geldi.

Kaynak: DHA/akdenizpazarı/antalyaningündemi

**********************************

DENİZBANK DENİZ ERZAN AÇIKLAMASI ŞİFRELERİ VE GRİ ALANLAR

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

VATANDAŞIN BANKA BORCU 3 TRİLYON LİRAYI AŞTI

Yayınlanma:

|

BDDK verilerine göre Vatandaşın bankalara toplam borcu Mart sonu itibarıyla 3 trilyon TL’yi aşmış durumda. Toplam borcun 1 trilton 86 milyar TL’lik kısmı İhtiyaç Kredilerden oluşurken; 1 trilyon 377 milyar TL’lik kısmı Kredi Kart borçlarından oluştu.

Artan faiz yükü özellikle kredi kartlarında çevrilmesi zor bir döngü içine sokarken; vatandaş kredi kartlarındaki %40 aylık asgari ödemeleri dahi ödemekte zorlandığı görüldü. Kredi kartlarındaki tüm bankalardaki ortak limitin 5 maaştan 3 maaşa düşürülmesi bankalarda kreid kart limit düşürme ve limit kapama şeklinde kendini gösterirken vatandaşın hareket alanı da iyice kısılmış olyor. Ekonomi kurmaylaırn talebi daraltma stratejisine paralel bankaların bu yöndeki uygulamaları da birleşince gecikmedeki kredi ve kredi kart oran ve hacimleri de artmaya başladı.

Enflasyona bağlı reel gelirin düşmesi yanında kira, gıda gibi temel giderlerde dünya ortalamasının üzerindeki artış vatandaşı tam anlamı ile bir girdabın içine sokmuş durumda. Özellikle emekli kesim tarafından son seçimlere de yansıyan tepki oyları sayesinde iktidar partisi ilk defa 2. parti olarak sandıktan çıkmıştı.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.