Her yeni yıla girerken, gelişen yeni teknolojilerin hayatımıza nasıl etki edeceğine yönelik tahminler artış gösterir. Bu süreçte, öne çıkan trendlere ilişkin neyin kalıcı, neyin abartı olacağını da doğru değerlendirmek gerekir. 2024’e yaklaşırken, her ne kadar jeopolitik sorunlar, ekonomik istikrarsızlık ve iklim krizi orta ve uzun vadeli planlama yapmayı zorlaştırsa da yeni teknolojilerin yaşama, çalışma ve dünyayla ilişki kurma şeklimizi pek çok açıdan yeniden şekillendireceğinin de bilincinde olmamız gerekiyor. Bu doğrultuda bu yeni teknolojilerin etkilerini doğru analiz edip, onlardan nasıl yararlanacağımız üzerinde düşünmemiz oldukça önemli. 2024’te üretken yapay zekâdan sürdürülebilir teknolojilere; giyilebilir teknolojilerden, siber dayanıklılık ve uydu iletişimine kadar yeni teknolojiler alışık olduğumuz sınırları yeniden tanımlamaya hazırlanıyor.
Yeni teknolojiler özelinde tahminlerde bulunurken, geleceğimizi etkileyecek olanın yalnızca teknolojilerin etkileri ya da uygulamaları değil; aynı zamanda aşılması gereken etik ikilemler, belirlenmesi gereken standartlar ve savunulması gereken insani değerler olduğunun da bilincinde olmamız gerekiyor. Vaatleri ve tuzaklarıyla birlikte dijital çağ, bizi sadece seyirci ya da kullanıcı olmaya değil, aynı zamanda geleceği aktif olarak şekillendirmeye de davet ediyor.
Her yıl sonunda olduğu gibi, yeni yıla girmekte olduğumuz şu günlerde, ivme kazanacak ve daha da ön plana çıkacak teknoloji trendlerini, yararlandığım farklı kaynaklar ve araştırmalarım doğrultusunda iki bölüm olarak paylaşacağım.
2022 metaverse, 2023 üretken yapay zekâ yılıydı; 2024 de tartışmasız yapay zekânın ön planda olduğu bir yıl olacak.
Yapay zekâ dünyamızı şekillendirmeye devam ediyor ve 2024’e yaklaşırken, yapay zekânın benzeri görülmemiş bir hızla yaygınlaştığını gözlemliyoruz. Öncelikle, şunun bilincinde olmamız gerekiyor: yapay zekâ yeni bir teknoloji değil ve kesinlikle yaklaşmakta olan bir teknoloji trendi de değil. Ancak, yapay zekâ; evrimi sürekli ve artarak devam eden modern teknolojideki en dinamik ve dönüştürücü alanlardan birini teşkil ediyor. Dolayısıyla, yapay zekânın yeteneklerini artıracak algoritmalar ve platformlar ile 2024 yılının yapay zekânın ön planda olacağı bir yıl olacağını söyleyebiliriz (IEEE tarafından gerçekleştirilen güncel bir araştırmaya göre de yapay zekâ 2024 yılında küresel olarak en önemli teknoloji alanı olacak). Her alanda işlerimizi kolaylaştıracak sanal asistanlar, kişiselleştirilmiş sağlık çözümleri, otonom araçlar ya da karar destek sistemleri günlük yaşamlarımızda çok farklı alanlarda karşımıza çıkıyor olacak.
Sunduğu sayısız fırsatın yanında, yapay zekâyla ilgili ciddi sorunların da bilincinde olmamız gerekiyor. Hep belirttiğimiz ancak yeteri kadar odaklanılmayan yapay zekâ etiğinin ve yapay zekânın topluma etkisinin de dikkate alınması gerektiği bir döneme giriyoruz. Fark edilmeyen önyargıların, adaptasyon zorluklarının ve yapay zekânın faydalarının nüfusun belirli kesimlerine eşit olmayan şekilde dağıtılıp, diğerlerinin zararına olabileceğinin farkında olmamız gereken bir zamandayız. Bu doğrultuda şirketlerin, hükümetin ve kanun koyucuların, bir an önce harekete geçerek gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmesi gerekiyor.
Görünmez yapay zekâ
İşletmelerin, hâlihazırda çeşitli yapay zekâ uygulamalarını kullandığı alanlar arasında; müşterilerin bir şirket veya ürün hakkında ne hissettiğini anlamak için duygu analizinden yararlanmak, kulağa doğal gelen bir dilde otomatik müşteri hizmetleri sağlayabilen sohbet robotları sağlamak ya da tercihler doğrultusunda ek ürünler sunan öneri motorları gibi uygulamalar yer alıyor. Bu tarz uygulamalar o kadar yaygın hale geldi ki, bu sistemlerin çoğunun yapay zekâ tarafından desteklendiğini unutuyoruz ya da farkında olmadan kullanıyoruz.
Öte yandan yapay zekâ sağlık alanında yeni tedavi süreçlerini geliştirmek için de kullanılıyor. Birden fazla sensörden ve diğer kaynaklardan gelen veriler arasındaki korelasyonlara dayalı öngörü analizleri ile operasyonları iyileştiriyor ya da üç boyutlu hiper-gerçekçi avatarlar ya da dijital ikizler gibi metaverse uygulamalarını mümkün kılıyor. Hatta doğal afetlere yönelik erken uyarı sistemlerinde ya da performans veya güvenlikten ödün vermeden enerji tüketimini yönetmek ve azaltmak için de kullanılabiliyor.
IEEE tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, 2024’ün en öne çıkacak yapay zekâ uygulama alanları şu şekilde olacak:
• Gerçek zamanlı siber güvenlik açığı tespiti ve saldırıları önleme
• Tedarik zinciri ve depo otomasyonu verimliliğinin artırılması
• Yazılım geliştirmeye yardımcı olmak ve hızlandırmak
• Müşteri hizmetlerinin otomatikleştirilmesi
• Aday tarama ve işe alım sürelerinin kısaltılması
• Salgınların takibi ve ilaç keşfinin hızlandırılması
• Şebeke güç kaynaklarının otomatikleştirilmesi ve stabilizasyonu
Yapay zekâ karar destek algoritmaları ile daha doğru karar zekâsı
Yaşamımız boyunca pek çok kritik karar vermek durumunda kalıyoruz ve bazen bu kararlarımıza sonradan oldukça hayıflanıyoruz. Yapay zekâ, çok çeşitli, olası seçenekleri inceleyerek bunları belirli kriterlere göre daraltıp sınıflandıran karar destek sistemleri ile karar zekâsını artırıyor. Bu sistemler, satın alma kararlarında, sağlık tedavi seçeneklerinde ve hatta piyasa koşullarına yönelik fiyatlandırma stratejilerini belirlemede uygulanabilir. Yapay zekâ, maliyet analizi, sürdürülebilirlik, hedef kitle gibi birçok kritere göre seçenekler önererek, sizi rekabette öne çıkarabilir. Bununla birlikte Dünya Ekonomik Forumu tarafından gerçekleştirilen bir çalışmaya göre yakın zamanda, bu tarz karar destek sistemleri, yönetim kurulu kararlarında bile kullanılacak.
Yapay zekâ sanat, paradigmalarını değiştiriyor
Yapay zekânın üretmeye başladığı sanat eserleri sadece başlangıç. Geleceğin yapay zekâsı bir dizi gereksinimi karşılayarak mevcut ürünler için tamamen yeni tasarımlar ortaya çıkarabilir. Örneğin, yeterince geniş kriterlere sahip bir yapay zekâ, daha iyi bir araba tasarlamayı değil, ulaşım için tamamen yeni bir çözüm önermeyi tercih edebilir. Sürücüsüz araçlar ile drone teknolojisini birleştiren, paylaşım ekonomisine bambaşka bir soluk getiren ulaşım örneklerinde olduğu gibi…
Artırılmış iş zekâsı: İşbirlikçi yapay zekâ
2024’e girerken insan-makine etkileşimlerinde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemin de başında bulunduğumuzun bilincinde olmamız gerekiyor. Yapay zekâ, çeşitli sektörlerde, önemli bir işbirlikçi ortak olarak işyerindeki insan-makine dinamiğini temelden değiştirecek. İnsanlar ve makineler arasındaki sinerji, en son teknolojiler ve yenilikçi yaklaşımların da etkisiyle yeni boyutlara ulaşacak.
Bu süreçte odak noktamız yalnızca verimliliği artırmak değil, aynı zamanda insanlar ve makineler arasında daha derin bir anlayış geliştirmek olmalı. Amaç, yalnızca duyarlı değil aynı zamanda empatik arayüzler oluşturmak ve teknolojinin günlük hayatımızın daha da ayrılmaz ve uyumlu bir parçası haline geldiği bir geleceğe öncülük etmek olmalı.
Yeni nesil çok modlu üretken yapay zekâlar
2022’nin sonlarına doğru Open AI tarafından piyasaya sürülen ChatGPT teknoloji dünyasını derinden sarsacak bir dönüm noktası oldu. Zamanla, gelişen yeni versiyonları ile ChatGPT ve diğer benzer üretken yapay zekâ platformları sürekli daha iyi performans sergilemeye başladı. Üretken yapay zekâ, 2023’ün açık ara en gündemde olan teknolojisiydi. Özellikle üretken yapay zekâ yazılımı, yaratıcılığın geleceğine dair tartışmalardan, okullarda kullanım tartışmalarına ya da aslında var olmayan yazarlar hakkındaki skandallara kadar manşetlerde yerini aldı.
İlk nesil üretken yapay zekâ araçları, metin yazma veya resim oluşturma gibi belirli yeteneklere odaklanmıştı. Önümüzdeki 12 ay boyunca, metin, görsel ve ses gibi çeşitli veri türlerini işleme ve sorunsuz bir şekilde entegre etme yetenekleriyle karakterize edilen çok modlu yapay zekâ sistemlerinin ortaya çıkışını göreceğiz. Bu, daha doğal ve sezgisel kullanıcı etkileşimlerini kolaylaştıracak ve çeşitli alanlardaki uygulamaları büyük ölçüde geliştirecek. Örneğin, bir makale yazıp ona eşlik eden bir görsel bulabilecek veya çok dilli senaryolar yazarken ilgili sahnelerin arka planını da oluşturabileceksiniz.
Bu sistemler, karmaşık sorgulara doğru şekilde yanıt verebilen gelişmiş sanal asistanlara da olanak tanıyacak. Duyguları ve niyetleri yorumlayabilen gelişmiş müşteri hizmetleri botları; yenilikçi eğitim araçları, sürükleyici eğlence deneyimleri ve engelli kullanıcılar için geliştirilmiş uygulamalar daha verimli şekilde desteklenecek.
Kuantum yapay zekâ: Yeni Sınır
Kuantum teknolojisi çok uzun süredir araştırılıyor ve büyük heyecana neden oluyor. Hâlâ tam potansiyeli ortaya çıkmasa da kuantum teknolojisi farklı şekillerde kullanılabiliyor. Bunlardan biri de yapay zekânın işlem gücünü artırmak.
Kuantum mekaniğinin ilkelerinden yararlanan kuantum yapay zekâ, klasik hesaplamanın ötesinde önemli bir atılımı temsil ediyor. Bu olağanüstü yetenek, kuantum yapay zekânın çok büyük, karmaşık veri kümelerini benzeri görülmemiş hızlarda analiz etmesine ve işlemesine olanak tanıyor. Kuantum teknolojisi, yapay zekânın geleneksel bilgisayarların yapamayacağı görevleri yerine getirmesini sağlayarak yapay zekâ potansiyelinin bir sonraki açılımını sağlıyor.
Kuantum yapay zekâ, 2024 yılında hızlı moleküler simülasyonlar yoluyla ilaç keşiflerini hızlandırabilir, iklim değişikliği modellerini daha doğru tahminlerle geliştirebilir ve gelişmiş finansal piyasa analizlerini gerçekleştirebilir. Bu teknoloji artık sadece bir moda değil, aynı zamanda işletmelere farklı fikir ve karar verme yetenekleri sağlayan, böylece veri odaklı stratejilerde devrim yaratan ve yenilik ve verimlilikte yeni sınırlar yaratan pratik bir araç olma yolunda.
Yapay zekâ’daki gelişmeler ve odak, pek çok işletme için CAIO (baş yapay zekâ sorumlusu) rolünü gerekli kılıyor.
Yapay zekânın platform olarak çalışanların kullanımına sunulması ve giderek daha fazla çalışanın bu araçlardan yararlanmaya başlayarak işlerine entegre etmesi; kurumlarda, bu teknolojilerin kullanımını denetlemek için bir yapay zekâ yöneticisi ihtiyacını ortaya çıkarıyor.
Bu yönetici, kurumunu veri sızıntısından veya güvenlik tehditlerinden korumak amacıyla yapay zekâyı kullanma konusunda politikalar geliştirmekten; iş gücünü eğitmeye, iş süreçlerini otomatikleştirmeye ve müşteri memnuniyetini artıracak kişisel hizmetler kurgulamaya kadar uçtan uca tüm yapay zekâ stratejilerinden sorumlu olacak ve bu stratejilerin uygulanmasını sağlamaktan yükümlü olacak.
Fikri mülkiyet ve telif haklarıyla ilgili yasal ortam ihtiyacı kendini gösteriyor.
Üretken yapay zekânın hızla yaygınlaşması, özellikle fikri mülkiyet ve telif hakkı konularıyla ilgili karmaşık yasal zorlukları artırdı. 2024’te bir diğer tartışma alanı sanat, müzik ve edebiyat eserleri de dahil olmak üzere yapay zekâ tarafından oluşturulan içeriklere yönelik hukuki karmaşıklıklar olacak. Bu tartışmalar, yapay zekâ ile yapılan eserlerin ya da çalışmaların, haklarının ve mülkiyetinin belirlenmesini; yapay zekânın içerik oluşturmadaki rolünü ele almak için yeni yasal çerçevelerin ve yönergelerin geliştirilmesini gerektiren incelikli bir yasal ortam ihtiyacını ortaya koyuyor.
Yapay zekâ mevzuatı: İnovasyon ve regülasyonların dengelenmesi
Sadece sanat ya da fikri mülkiyet açısından değil; yapay zekâ teknolojilerinin her yerde yaygınlaşması sağlam yasal çerçeveleri gerektiriyor. Yapay zekâ gelişmeye ve çeşitli sektörlerde giderek daha fazla kullanılmaya devam ettikçe, birçok ülke yapay zekâya yönelik yasaların ve mevzuatların hazırlanmasını hızlandırıyor. Örneğin, Avrupa Birliği, ilk yapay zekâ düzenlemesini işaret eden yapay zekâ yasası üzerinde geçici bir anlaşmaya varırken, Çin, deepfake’lerin izinsiz üretilmesini kısıtlayan yasaları uygulamaya koydu.
2024’e girerken, kapsamlı ve uyumlu hale getirilmiş yapay zekâ düzenlemelerine yönelik bu eğilimin, küresel olarak daha hesap verebilir ve güvenli bir yapay zekâ ortamını şekillendirecek etik yapay zekâya vurgusuyla devam etmesi muhtemel.
İnsani değerlere uygun bir yapay zekâ
Times’a göre 2024’de yapay zekâ özelinde öne çıkacak konulardan biri constitutional (“anayasal”) yapay zekâ olacak. Yapay zekâ konusunda yanıtlanmamış en büyük sorulardan birini, yapay zekânın insani değerlerle nasıl uyumlu hale getirileceği oluşturuyor. Bu sistemler insanlardan daha akıllı ve daha güçlü hale gelirse, insan gelişimini merkeze koyan kurallarla sınırlandırılmadığı sürece türümüze zararlar verebilir.
OpenAI’ın ChatGPT’yi önceki modellerin ırkçı ve cinsiyetçi davranışlarını önlemek için kullandığı süreç iyi çalıştı. Bu süreçte “insan geribildirimiyle takviyeli öğrenme” olarak adlandırılan bir teknik aracılığıyla büyük miktarda insan emeğinden de yararlanıldı. Böylelikle, yapay zekâyı iyi olduğunda ödüllendirip kötü olduğunda cezalandıran uygulama, etkili ve nispeten zararsız bir sohbet robotu geliştirdi. Ancak, bu yöntem de büyük ölçüde insan emeğine dayandığından ne kadar ölçeklenebilir olduğu konusunda büyük bir soru işareti bulunuyor. Bununla birlikte, bireysel değerlendiricilerin önyargılarına veya hatalarına tabi olması soru işaretlerini ortadan kaldırmıyor. Kural listesi ne kadar karmaşıksa, başarısızlığa daha yatkın hale geliyor.
İlk olarak Aralık 2022’de yayınlanan bir makalede açıklanan anayasal yapay zekâ, yapay zekâ sistemlerinin artık doğal dili anlayacak kadar yetenekli olduğu gerçeğinden yararlanarak bu sorunları çözmeye çalışıyor. Fikir oldukça basit. Öncelikle yapay zekânızın takip etmesini istediğiniz değerleri ortaya koyan bir “anayasa” hazırlanır. Sonrasında, yapay zekâyı, yanıtların anayasaya ne kadar uygun olduğuna göre puanlandırması için eğitirsiniz ve ardından modeli, daha yüksek puan alan yanıtlar üretmesi için teşvik edersiniz. Yani, insan geribildirimlerinden takviyeli öğrenme yerine yapay zekâ geribildirimlerinden takviyeli öğrenme kullanılabilir. Daha basit bir deyişle, yapay zekâyı denetlemek için yine yapay zekâdan yararlanmak mümkün. Tabii ki anayasal yapay zekânın, yapay zekânın kimin değerlerine göre oluşturulması gerektiği sorusuna yanıt bulması ve yapay zekâ kontrol sistemlerinin insanlarca denetleneceği bir sağlama mekanizması kurgulanması da gerekiyor.
Etik Yapay Zekâ – Koddaki eksiklik tamamlanacak mı?
Yapay zekânın iş dünyasında ve günlük hayatımızda kullanımının katlanarak büyümesi, şeffaflık, adalet, olası işten çıkarmalar ve yapay zekâ kontrolüne ilişkin belirsizlikler konusundaki endişeleri artırıyor. Yapay zekâ daha fazla alana yayılırken, işletmelerin sorumlu ve etik gelişime öncelik vermesi gerekiyor.
2024’te etik yapay zekâya daha fazla odaklanılmasını beklemeliyiz ve bunun takipçileri olmalıyız. Uygulama geliştiricilerin, topluma daha fazla katkıda bulunacak, sosyal sorumluluğa sahip yapay zekâya odaklanması gerekiyor.
Yapay zekâ sistemlerinde önyargının ortadan kaldırılması ve şeffaflığın sağlanması konusundaki çalışmalar bu sürecin başlangıcı olabilir. Şirketlerin, eğitim verileri ve algoritmalarında ırk, cinsiyet veya diğer önyargı sorunlarını proaktif bir şekilde ele alması gerekecek.
İleriye dönük olarak kurumların, sistemlerini değerlendirmek, hesap verebilmek ve modellerinin adil bir şekilde geliştirildiğini belgelemek için sağlam çerçevelere sahip olmaları da gerekiyor.
Yapay zekâyı kullanan insanlar, kullanmayanların yerini alacak.
2024’te üretken yapay zekâ neredeyse tüm kurumsal rolleri ve seviyeleri etkileyecek. Alışılmış, tekrarlanan görevleri gerçekleştirmek için günün her saatinde çalışan yapay zekâ botları, insanları daha yüksek değere sahip, stratejik işler yapmaya yönlendirecek.
Bundan dolayı, yaratıcılık (şirket liderlerinin 2025 yılına kadar en değerli olarak belirttiği yetkinlik), nitelikli karar verme ve empati gibi farklı insani özellikler daha da önemli hale gelecek. Ancak çalışanların başarılarını artırmak için yeni meslektaşlarına güvenmesi gerekiyor. Bu güveni geliştirmek, yalnızca yapay zekâ modellerinin etkinliği konusunda değil, aynı zamanda çalışanlara yeni beceriler kazandırılması ve eğitilmesi konusunda da titizlik gösterilmesini gerektiriyor.
Yapay zekânın gelişimi ile farklı sorunlarla da karşılaşacağımızın bilincinde olmalıyız.
Yapay zekânın gelişimi ile kendini gösteren sorunların başında işten çıkarmalar geliyor. Otomasyonun işlerin yerini alma ve sonuçta çeşitli sektörlerde işsizliğe yol açma potansiyeli gerçek bir endişe kaynağı. Elbette bu süreçleri tasarlamak, sonuçta yöneticilerin kararında olacak. Yine de yapay zekânın insanlar için bir tehdit haline gelmesinden ziyade, özellikle karmaşık problem çözme senaryolarında insan-yapay zekâ iş birliğinin faydalı olacağına ve daha yaygın hale geleceğine odaklanmak gerekiyor.
Öte yandan, yapay zekâ sistemlerinin eğitilmesini sağlayan verilerin güvenilirliği ve objektifliği de oldukça önemli. Eğer veriler önyargılıysa yapay zekâ sistemi de önyargılı olacaktır. Bu durum belirli insan gruplarına adil olmayan muameleye yol açabilir. Yapay zekânın hep iyilik odaklı, topluma fayda sağlayacak kullanım alanlarını paylaşıyoruz. Ancak yapay zekâ sistemleri, otonom silahlar geliştirmek veya dezenformasyon gibi kötü amaçlar için de kullanılabilir ve kullanılıyor. Bu, ele alınması gereken ciddi bir sorun. Yapay zekâ sistemleri daha karmaşık hale geldikçe insanların bunları anlaması ve kontrol etmesi giderek zorlaşabiliyor. Bu, yapay zekâ sistemlerinin anlamadığımız veya kabul etmediğimiz kararlar almasına yol açabilir.
Yapay zekâ güçlendikçe daha önce hiç karşılaşmadığımız yeni ve kritik etik zorluklar da ortaya çıkacak. Örneğin yapay zekânın ölüm kalım sonuçları doğuracak kararlar vermesinin uygun olup olmadığına nasıl karar vereceğiz?
Bunlar, yapay zekânın 2024’te karşılaşabileceğimiz potansiyel zorluklarından sadece birkaçı. Bu zorlukların farkında olmak ve bunlarla nasıl başa çıkabileceğimizi düşünmeye başlamak önemli. Bunu yaparak yapay zekâyı zarar vermek için değil, iyilik için kullanılmasını sağlamaya yardımcı olabiliriz. Şunun da bilincinde olmalıyız: yapay zekânın gücünü insan yaratıcılığıyla harmanlayan kurumsal liderler, iş dünyasında yeni bir çağ başlatacak.
HBR-Ergi ŞENER