Connect with us

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Türkiye’de Dolar kurunun tarihi!

Yayınlanma:

|

Amerikan dolarının, avronun veya İngiliz sterlinin değeri ortalama bir Türkiye vatandaşı için ekonomiyle ilgili gündelik olarak en çok takip edilen göstergelerden biri. Bu değerlerde kısa süreli dalgalanmalar, birçok kişi için ekonominin yolunda gidip gitmediğinin bir işareti niteliğinde değerlendiriliyor. Özellikle küreselleşmenin hız kazandığı bu çağda kur değişimlerinin anlık takibi ticaretle uğraşanların olmazsa olmaz faaliyeti haline gelmiş durumda. Son zamanlarda hızla yaşanan kur artışları, Cumhuriyet tarihi boyunca Türk lirasının değer serüveni ve Türkiye’nin şimdiye kadar uyguladığı kur politikalarını tekrar tekrar gündeme getiriyor.

Döviz Kuru Değişimleri (1923-2021)

Türkiye, 1980’li yıllara kadar sabit kur rejimi uygulamıştı. Sabit kur rejiminde yerli paranın değeri Merkez Bankası tarafından belirli bir kur üzerinden yabancı paralara karşı eşitlenir. Bir başka deyişle, her gün arz ve talep üzerinden dalgalandığını gördüğümüz kur değerleri bu sistemde sabittir. Fakat dünya ekonomisindeki değişimler ve ülkelerin dış ticaretindeki dalgalanmalar Merkez Bankası tarafından belirlenen kur değerini sürdürülemez hale getirebilir. Bu durumda devlet tarafından resmi döviz fiyatları yükseltilebilir (devalüasyon) ya da resmi döviz fiyatları düşürülebilir. (revalüasyon).

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde, 1930 yılına kadar Türk lirasının değeri arz ve talep dalgalanmalarına bırakılmıştı. Lozan Antlaşması gereği beş yıl süreyle gümrük politikalarının uygulanamaması ve dolayısıyla devletin ithalat kısıtlamasına uğraması ve para kontrolü gibi araçlardan yoksun kalması bu durumda rol oynamıştı. Buna rağmen Türk lirası bu dönemde uluslararası kambiyo piyasalarında çok da değer kaybetmemişti. Fakat 1929’ta yaşanan Dünya Ekonomik Bunalımı kambiyo kurlarında istikrarsızlık yarattı ve hükümeti önlemler almaya itti. 1930’da kurulan ve 1931’de faaliyetlerine başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu dönemin bir ürünüydü. Bu dönemde Türk lirasının değeri üzerinden çeşitli düzenlemeler yapıldı.

7 Eylül 1946 Devalüasyonu

1930’lar ekonomide devletçilik politikasına yönelmenin yaşandığı ve sıkı kambiyo kontrollerinin uygulandığı bir dönemdi. 2. Dünya Savaşı süresince de Türk lirasının değeri diğer para birimlerine karşı daha yüksek tutuldu. Fakat savaş sırasında yaşanan enflasyon ve savaş sonrası ekonomide liberalleşmeyi teşvik eden iklim, Türkiye’nin ilk yüksek oranlı devalüasyonunu da beraberinde getirdi. Recep Peker Hükümetinin 7 Eylül 1946’da aldığı kararlar neticesinde Türk lirasının değeri %40’a yakın oranda düşürüldü ve 1 ABD doları 1,3 TL’den 2,8 TL seviyesine yükseldi.

4 Ağustos 1958 Devalüasyonu

Dünya ekonomisi 2. Dünya Savaşı sonrasında her bakımdan 1930’lu yıllardan çok farklıydı. ABD ve Sovyetler Birliği ekseninde iki kampa ayrılmış uluslararası düzen iki kampa ait kurumları ve politikaları barındırıyordu. Süper güçlerin sağladığı resmi yardımlar bu kamplaşma için bir rekabet öğesi haline gelmişti. Kore Savaşı’na Batı blokunun yanında katılım gösteren Türkiye de bu kamplaşmada tercihini yaptı. ABD dış yardım programı ve beraberinde gelen serbest piyasa ekonomisiyle dışa açılma politikası da Türkiye ekonomisinin çehresini değiştirdi. İthalatta serbestleşme ve dış kaynak bolluğu 1950’lerin ilk yarısında yüksek büyüme oranları olarak geriye döndü. Fakat olumlu koşulların tersine dönmesi ve artan dış borç, Türkiye’yi tarihinde ilk kez ama son olmayacak bir kurumla tanıştırdı: IMF. İstikrar programı çerçevesinde 4 Ağustos 1958’de ithalatta de facto olarak 1 ABD doları 9 TL’ye eşitlendi. İki yıl sonra bu karar tüm kurda uygulandı.

10 Ağustos 1970 Devalüasyonu

Türkiye’nin 1960’lı yılları, geçen on yılın tecrübelerinden ders çıkarıldığı bir planlı kalkınma dönemi olarak geçer. Yatırım politikalarındaki öncelikler ve bu yatırımlar için kaynak tahsisleri beş yıllık kalkınma planlarıyla belirlenmiş, başta 1960’ta kurulan Devlet Planlama Teşkilatı ve diğer kamu kuruluşları tarafından denetlenmiştir. Fakat yapılan planlamalarla kısa dönemli makro-ekonomik yönetimler arasındaki uyumsuzluk planlama politikalarındaki en önemli engeli oluşturmuştur. Özellikle 1964 yılından itibaren Türk lirasındaki aşırı değerlenme ve bu değerlenmeye karşı üretilen kur politikaları 1970’li yılların başında başlayan bir ödemeler dengesi krizine neden oldu. Bunun sonucu olarak da 10 Ağustos 1970’te Türk lirası %66 oranında devalüe edilerek 1 ABD doları 15 TL’ye eşitlendi.

1970-80 Arası Kur Ayarlamaları

Türkiye’de artan şiddet olayları ve çeşitli mallar için girilen kuyruklarla hatırlanan 1970’ler sadece Türkiye için değil, ekonomisi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için de ekonomik istikrarsızlığın en yüksek seviyede yaşandığı yıllardı. İki kutuplu dünya düzeninin getirdiği çatışma ortamı savunma harcamalarında artışa neden olurken, süper güçlerin kendi kamplarındaki ülkeler için yarattığı kaynaklarda da giderek kısıtlamalara gidilmişti. Krizlerle dolu bu on yıl savaş sonrası ekonomik düzeni tanımlayan Bretton Woods sisteminin çökmesiyle başladı. Ağustos 1971’de 1 ons altın, 35 ABD dolarına eşitlenerek ekonomik öngörülebilirlik sağlayan bu sistem çöktü ve para birimleri serbest dalgalanmaya geçti. 1973 yılı sonunda OPEC’in petrol fiyatlarını bir politika hamlesi olarak dört katına çıkarması dünyada yüksek büyüme rakamlarının yaşandığı döneme nokta koyarken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ekonomilerin gırtlağa kadar borca batmasına neden oldu. Türkiye özelinde Kıbrıs Bunalımı ve ABD Ambargosu da bunlara eklenince özellikle 1977’den sonra Türkiye sürekli bir kriz döngüsüne girdi. Vadesi gelen borçlarını ödeyemeyen Türkiye, 1978’de IMF ile anlaşmak zorunda kaldı. Uygulanan program çerçevesinde 1 ABD doları 25 TL’ye çıkarıldı. Bir yıl sonra yine yapılan bir devalüasyonla 1 ABD dolarının değeri 47 TL oldu.

24 Ocak 1980 Kararları

Temel mallarda meydana gelen eksiklikler, duraklayan ekonomi, yükselen enflasyon, sosyal ve siyasi kargaşa ve yürütülemeyen istikrar programları Türkiye’de 1970’lerin sonunu tanımlayan kavramlardı. 1979’da İran-Irak Savaşı’nın tetiklediği 2. Petrol Krizi de bu on yılın son büyük ekonomik şokunu yaşattı. Dünya bir borç krizinin sarmalındayken Türkiye, ekonomsinin yönetilemez noktaya gelmemesi için kredi bulmak zorundaydı. ABD’de Ronald Reagan ve İngiltere’de de Margaret Thatcher’ın başını çektiği “serbestleşme” hareketi, Türkiye ekonomisini serbest piyasa koşullarında dışa açılması için zorluyordu. 24 Ocak 1980 kararları da bu iklimde Türkiye’nin IMF kredisi alabilmek için hazırladığı bir ekonomik programdı. Sonraki süreçte de bu kararlar, Türkiye’nin ithal ikameci modelden ihracata dönük büyüme modeline geçişinde bir milat olarak gösterildi. Yeni ekonomik modelde döviz kuru Türkiye’nin rekabet gücünü sağlayacak şekilde değişken olacak ve ardından serbestleşmeye geçilecekti. Bu doğrultuda 1 ABD doları 47 TL’den 70 TL’ye çıkarıldı. 1 Mayıs 1981’den itibaren de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Türk lirasının dış değerini ABD dolarının piyasadaki değerini izleyerek günlük olarak ilan etmeye başladı.

1980’den sonra Türkiye sabit kur rejiminden Merkez Bankası’nın çeşitli araçlarla piyasaya müdahale ederek kura etki ettiği müdahaleli dalgalı kur rejimine geçti. Ağustos 1988’de Merkez Bankası bünyesinde döviz ve efektif piyasaların kurulmasıyla günlük olarak açıklanan kur, arz ve talebin etki ettiği dalgalanmaya bırakıldı. Bu dalgalanma Merkez Bankası’nın zaman zaman yaptığı müdahalelerle kontrol altında tutuluyordu. Sabit kur rejiminin terk edilmesiyle dönem dönem uygulanan yüksek oranlı devalüasyonlar da sona erdi. Fakat 1980’den sonra da Türkiye ekonomisi özellikle kriz dönemlerinde günlük kurda yüksek değişimlerin yaşandığı dönemler yaşadı.

2001 Krizinde Türk Lirası Bir Günde %28 Değer Kaybetti

Türkiye son kırk yılda Türk lirasındaki en yüksek değer kaybını 22 Şubat 2001’de yaşadı. Olumsuz ekonomik görünüm ve siyasi gerginliklerin başrol oynadığı 2001 Şubat krizinde ABD doları 685 bin TL’den 957 bin TL’ye çıktı. Türkiye siyasetinde ve ekonomisinden önemli değişimlerin yolunu açan bu kriz, ekonominin %6’ya yakın oranda daralmasına da neden olmuştu. Türk lirasında bir başka rekor düzeyde değer kaybı da süregelen ekonomik krizden kurtulmak için 5 Nisan 1994’te açıklanan kararların ardından yaşanmıştı. Bu kararlardan sonra Türk lirasında 6 ve 7 Nisan tarihlerinde sırasıyla %28 ve %20’ye yakın oranlarda değer kaybı yaşandı.

Son on yılda Türk lirasında en yüksek değer kayıpları ise 2018 yılında yaşandı. Olumsuz ekonomik beklentiler ve ABD ile Türkiye arasında Rahip Brunson krizi nedeniyle gerginleşen ilişkiler 2018’in başında 3,75 TL seviyelerinde olan ABD dolarını yıl içinde 7 TL seviyelerine kadar çıkardı. Türk lirası, ABD dolarına karşı günlük olarak 24 Mayıs’ta %5, 13 Ağustos’ta %9 ve 14 Ağustos’ta ise %13,6 değer kaybetti. Son on yılın bir diğer yüksek değer kaybı da 22 Mart 2021’de yaşandı. 20 Mart’ta Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasıyla tetiklenen dalgalanmayla Türk lirası bir gün içinde %8 değer kaybetti.

Son Yıllarda Döviz Kurları

Son aylarda döviz kurlarındaki değişim Türkiye’nin gündemini işgal ediyor. Geçen yıl 3,44 Türk Lirası’na aldığımız 1 ABD Doları, 6,50 Türk Lirası’na kadar tırmanmış durumda ki bu da bir yılda yaklaşık %90 civarında bir artış anlamına geliyor. Kurdaki bu istikrarsızlık da öngörülebilir bir ekonomik ortam için en büyük engeli oluşturuyor. Fakat Türkiye’nin döviz kurları ile olan problemli ilişkisi aslında yeni bir durum değil.

Türkiye 1980’lere kadar döviz kurlarının değerinin Merkez Bankası tarafından belli zaman aralıklarıyla belirlendiği sabit kur rejimini yürüttü. Bu uygulama her ne kadar kulağa hoş gelse de sıkı derece döviz kontrolleri ve Merkez Bankası’nın bu politikayı uygulaması için güçlü bir rezerv gerektirir. Kurun sabit tutulamadığı durumda da yerel para birimin değeri azaltılır (devalüasyon) ya da artırılır (revalüasyon).
1923’te 1 ABD Doları 1,67 TL’ydi. 1980 yılında ise ortalama bir ABD Doları 75 TL ediyordu. Bir başka deyişle, Cumhuriyetin kuruluşundan, 1980’e kadar Türk Lirası, ABD Doları karşısında yaklaşık 44 kat değer kaybetmişti. 1950’de 7,84 TL olan İngiliz Sterlini de 1980’e geldiğimizde Türk Lirası karşısında tam 21 kat değer kazanmıştı.

1980’lerde geçilen daha esnek kur rejimleriyle beraber, döviz kurlarındaki dalgalanmalar da daha görünür hale gelmeye başladı.
1980’lerde Dolar ve Sterlin, 1980 öncesi 57 yılda kazandığı oranı sadece 11 yılda geçti. 1980-1991 arasında ABD doları 54 kat, İngiliz Sterlini ise 41 kat değer kazandı.

Ekonomik olarak çok zorlu bir dönem olan 1990’larda ise döviz kurlarındaki oynaklığın en üst seviyede olduğunu belirtmek gerekiyor. 2018 yılında şu ana kadar ortalama ABD Doları’nın değeri, 1990 yılındaki ortalama değerinin tam 1.669 katı. Bir başka deyişle, günümüzden baktığımızda (altı sıfırın atıldığını dikkate alarak) 1990 yılında ortalama olarak 10 ABD Doları üç kuruşa, 10 İngiliz Sterlini ise 5 kuruşa tekabül ediyordu. Bugün ise 2018 yılları ortalamaları ABD Doları için 4,35 TL, İngiliz Sterlini için ise 5,88 TL.

Doğruluk payı

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Trump’ın yasası büyüme umudu yarattı: Hisseler altın bazında hâlâ ucuz

Yayınlanma:

|

Yazan:

ABD Başkanı Donald Trump, 4 Temmuz’da Beyaz Saray’da askeri jet gösterileri ve kalabalık destekçi katılımıyla adeta bir mitinge dönüşen törende, kapsamlı vergi indirimleri ve harcama kesintileri öngören yasa tasarısını imzalayarak yürürlüğe soktu. Tasarı, 2017’deki vergi indirimlerini kalıcı hâle getirmeyi, göçmenlerin sınır dışı sürecini hızlandırmayı ve sağlık ile gıda yardımlarında ciddi kesintilere gitmeyi hedefliyor. Demokratlar, düzenlemenin düşük gelirli Amerikalıların sosyal yardımlara erişimini zorlaştırırken zenginlere vergi avantajı sağladığını belirterek sert eleştiriler yöneltti. ABD’nin mevcut 36,2 trilyon dolarlık borcuna 3,4 trilyon dolar daha ek yük getirmesi beklenen yasa sonrası, teknoloji milyarderi Elon Musk ülkenin iflasa sürüklenmesine izin vermeyeceğini söyleyerek yeni bir siyasi oluşum olan “America Party”yi kurduğunu duyurdu.

Trump bu girişimi “saçma” olarak niteleyerek ABD’nin iki partili sistem üzerine kurulu olduğunu vurguladı. Musk, partisinin hedefinin yasa tasarısını destekleyen Cumhuriyetçi vekilleri görevden almak olduğunu belirtti. Bu çıkış, Musk’ın daha önce destek verdiği Trump ile arasının açılmasına neden oldu. Trump, Tesla ve SpaceX’in devletle olan çıkar çatışmalarına işaret ederek Musk’a yönelik eleştirilerini sosyal medyada da sürdürdü. Musk’ın çıkışı Tesla hisselerinde baskı kurmaya devam ederken, bu gelişmeler üzerine, Musk’ın siyasi planlarının CEO görevleriyle çeliştiğini savunan yatırım şirketi Azoria, Tesla ETF lansmanını da erteledi.

Gelelim yasa tasarısının piyasalara etkisine… Her ne kadar bu düzenlemenin bütçe açıklarını artırarak enflasyonu körükleyeceği görüşü ağır bassa da, Trump’ın yaklaşımını bir iş adamı hatta pragmatik bir tüccar refleksiyle okumak gerekiyor. Başından bu yana Amerika’yı bir şirket gibi yönetmek istediğini vurgulayan Trump, “Make America Great Again” (MAGA) sloganıyla büyüme odaklı bir vizyon ortaya koydu. Dolayısıyla, bu yasa sadece vergi indirimi ve harcama artışı değil, aynı zamanda büyümeyi teşvik eden bir araç olarak da kurgulandı. Hatta, artan bütçe açığının tarifelerden elde edilecek gelirle kapatılabileceği beklentisi de göz ardı edilmemeli. Bu büyüme perspektifi, enflasyon riski nedeniyle FED’i düşündürse de, piyasa cephesinde şirket kârlarının artabileceği beklentisi ağır basıyor. Bu nedenle yatırımcılar, hisse senetlerine yeniden alıcı bir gözle bakmaya başladığını da altını çizmem gerekiyor.

Peki, hisse senetleri gerçekten pahalı mı? Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de büyük bir sanayi şirketine gerçekleştirdiğim sunumda, özellikle savaş atmosferinin hüküm sürdüğü bir dönemde, ABD borsalarının neden hâlâ yükseldiği sorusuyla karşılaştım. Sunum sonrası bu soruyu zihnimde evirip çevirmeye devam ettim. Bültenlerimizi düzenli takip eden siz değerli yatırımcılar, uzun süredir altını ön plana çıkardığımızı zaten biliyorsunuz. Bu perspektifle, ABD’nin en büyük 500 şirketini kapsayan S&P 500 endeksini gerçek bir değer ölçütü olan altın cinsinden analiz ettiğimde (bakınız grafik), son 10 yılda endeksin neredeyse yatay bir seyir izlediğini gözlemledim. Bu da sıkça dile getirilen “hisse senetleri çok pahalı” söyleminin, en azından altın bazında bakıldığında, temelsiz kalabileceğini düşündürdü. Dahası, analizden “Muhteşem Yedili” olarak anılan dev teknoloji hisselerini çıkarıp, yerlerine yeni büyüme teması olarak öne çıkan savunma sanayi hisselerini koyarsak –ki NATO ülkeleri savunmaya GSYİH’lerinin %5’i oranında bütçe ayırma kararı aldı– hisse piyasasında hâlâ yukarı yönlü bir potansiyelin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Elbette, Trump’ın mali disiplini zorlayan “büyük güzel yasası” kısa vadede büyüme etkisiyle hisse senetlerine pozitif yansıyabilir; fakat aynı yasa, diğer tarafta tahvil piyasası açısından önemli bir baskı unsuru oluşturmaya aday olduğunu da göz ardı etmiyoruz.

Dönelim biraz da Türkiye’ye… Cuma günü TÜİK, mevsimsellikten arındırılmış TÜFE enflasyon serisini açıklandı. Buna göre, Haziran’da aylık TÜFE artışı %2,04 olurken, enflasyonun yayılma endeksini hesaplamamıza yardımcı olan bu verinin son 3 aylığını yıllıklandırdığımızda, Haziran ayında enflasyonun %30,2’ye gerilediğini ve son iki yılın en düşüğünü geldiğini görüyoruz (bakınız grafik). TCMB’nin 19 Mart’ın neden olduğu tahribat ardından 24 Temmuz tarihinde adım adım faiz indirimine doğru ilerlediğini düşünürken, ekonomi yönetiminin iki yılı aşkın süredir sürdürdüğü istikrar çabalarının sekteye uğramaması adına siyasi gelişmeler de büyük önem taşıyor. Bu bağlamda, hafta sonu CHP’li Adana, Antalya ve Adıyaman belediye başkanlarına yönelik gelişmelerin gündemi yeniden ısındırdığına tanık olduk!

Özellikle, geride bıraktığımız hafta, CHP Kurultay iptal kararının ertelenmesi ile döviz piyasasında çözülen uzun pozisyonların yardımı ile güçlü bir görünüm sergileyen USDTRY kuru haftayı 39,89 seviyesinde tamamlarken, TCMB’nin de döviz rezervleri son üç günde 9,5 milyar dolar artış kaydetti. Borsa cephesinde etkili olan göz kamaştırıcı yükseliş 19 Mart sonrası dönemin en düşüğüne gerileyen CDS risk primi ile TL’ye yönelik ilgiyi yeniden artırırken, siyasi cephede cereyan eden gelişmelerin süreçleri nasıl etkileyeceğini hep beraber tahlil edeceğiz. USDTRY kuru sabah ilk işlemlerde 39,90 seviyesinden eşleştiğini not edelim. Hisse senetlerinde, geçen hafta yaşanan sert yükseliş ardından bugün kâr alma ihtiyacının ön planda olacağını düşünüyoruz.

ABD’nin Hazine ve aynı zamanda gölge FED Başkanı Bessent, doların zayıflığının küresel rezerv para rolünü azaltacağı endişelerini reddederken, son dönemde EURUSD paritesindeki yükselişin bu stratejiyi değiştirmeyeceğini belirtti. Bununla birlikte, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde, EUR’nun rezerv para alternatifi hâline gelebilmesi için “zaman, reform ve çaba gerektiğini” vurguladı. EURUSD paritesinin 1,18 seviyesinin etrafında dolaşması ve psikolojik sınır olan 1,20 seviyesine dayanması sonrası sözlü müdahâlelerin de arttığını görüyoruz. Bu yıl belki Avrupa’nın yılı olabilir ama EUR’nun yılı olmayacağını, kralın da ‘kaybetmeyeceğini’ düşünüyoruz. Büyük resmi hatırlamak gerekirse, ABD’nin gümrük tarifeleri konusunda yaşadığı kararsızlık, doların güvenli liman olarak görülen itibarına darbe vurdu. Doların altı büyük para birimi karşısındaki performansını ölçen dolar endeksi (DXY), yılın ilk yarısında %11 düşerek 1973’ten bu yana en kötü performansını sergiledi. Endeks sadece 2 Nisan’dan bu yana %6,6 değer kaybetti.

Gözler Türkiye’de siyasi gelişmelere çevrilirken, dışarıda ise, Trump yönetiminin ithalat vergilerinde geçici askıya alma kararının 9 Temmuz’da sona erecek olması, piyasalar tarafından dikkatle takip ediliyor. Vietnam ile açıklanan düşük oranlı tarife anlaşması piyasada iyimserliği artırırken, Hindistan ile görüşmeler ilerliyor; Japonya ile ise anlaşmazlıklar devam ediyor. S&P 500, 2 Nisan’daki sert tarife açıklamasından sonra dip yaptığı 8 Nisan’dan bu yana %26 artış gösterdi! Temmuz ayının tarihsel olarak S&P 500 için en güçlü ay olarak öne çıkıyor. Öte yandan, MSCI Dünya hisse senedi endeksi tüm zamanların zirvesinde yer aldığını da not edelim.

ABD piyasalarının tatil nedeniyle kapalı olduğu haftanın son iş günü ardından, yeni gün başlangıcında, ABD’nin gümrük tarifelerine ilişkin belirsizlikler ve OPEC+’ın beklenenden fazla üretim artışı kararıyla hisse senetlerinin haftayı satıcılı bir şekilde karşıladıklarını görüyoruz. Trump yönetimi, 1 Ağustos’ta devreye girecek tarifeler için 9 Temmuz’a kadar bilgilendirme yapılacağını açıklarken; hangi ülkelere uygulanacağı ya da nihai oranlara ilişkin netlik sağlanmadı. Bu muğlaklık, S&P 500 ve Nasdaq vadeli işlemlerinde %0,5 civarında düşüşe, Asya piyasalarında ise kayıplara yol açtı.

Dolar endeksi dört yılın dip seviyelerine yakın kalırken, 10 yıllık ABD tahvil faizleri geriledi. Öte yandan, OPEC+’ın ağustos için üretimi günlük 548 bin varil artırma kararı sonrası Brent petrol 67 dolar seviyelerine geriledi. Altının ons fiyatı 3,310 dolar seviyesine hafifçe gerilerken, gümüş ise 37 dolar seviyesinin kıyısında işlem görmeye devam ediyor. Direnişin parasası bitcoin ise 109,500 dolar seviyesinde salınarak bir sonraki direnç seviyesi olan 113,000 – 113,500 doları radar menziline aldığını düşünüyoruz. Üzerinde günlük veya haftalık kapanış ile asıl yukarı yönlü hareketin başlayacağını düşünüyoruz (bakınız grafik). Mali piyasaları gündeminde, bugün dışarıda Almanya sanayi üretimi ve Euro bölgesi perakende satışlar, Türkiye’de ise Hazine nakit dengesi takip edilebilir.

S&P500 pahalı mı? Altın bazında bakılırsa, son 10 yıldır neredeyse yatay!

17518613402007d71a350cf4dc770463b4fdefb0f2_1_1200.jpg

TÜFE – Mevsimsellikten arındırılmış

1751861340ea370a8e74034e272e8736873b7bbea7_2_1200.jpg

BTCUSD

175186134072c80ac8a99e1644150eb81e821bbd64_3_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Dolara İhtiyaç Duyan İran Destekli Milisler Visa ve Mastercard’a Yöneliyor

Silahlı gruplar, bir bankacılık boşluğu kapatıldığında dolara erişimini kaybetti. Zirvede ayda 1,5 milyar dolar içeren kartları kullanarak bir döviz bozdurma planından yararlanmak için hızla döndüler. Merkez Resmi kur ile piyasa kur farkını fırsata çevirip milyonlarca dolar akladılar…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Irak, birkaç yıl önce Visa ve Mastercard için küçük bir pazardı ve 2023’ün başında sınır ötesi işlemlerde ayda yalnızca 50 milyon dolar veya daha az gelir elde ediyordu. Ardından, o yılın Nisan ayında neredeyse bir gecede %2900’lük bir artışla yaklaşık 1,5 milyar dolara patladı.

Ne değişti? ABD’li ve Iraklı yetkililere ve The Wall Street Journal tarafından incelenen belgelere göre, Iraklı milis grupları, Visa ve Mastercard’ın ödeme ağlarından kendileri ve İran’daki müttefikleri için endüstriyel ölçekte nasıl dolar çekeceklerini buldular.

Kartlara geçiş, ABD Hazinesi ve New York Federal Rezerv Bankası‘nın 2022’nin sonlarında dolandırıcılık için kullanılan büyük bir boşluğu (kara para aklama güvencelerinden yoksun Irak bankalarının uluslararası banka havalesi işlemleri) kapatmasının ardından geldi. Irak’ın işgali sırasında ABD tarafından yaratılan bu sistemdeki kusurlar, İran’ın ve desteklediği milis gruplarının on yıldan fazla bir süre içinde milyarlarca dolara erişmesine izin verdi.

ABD nihayet bu musluğu kapattıktan sonra, milisler hızla kart şemasından kar elde etmenin yollarını buldular.

ABD’li ödeme devleri, Mastercard ve Visa markalı nakit ve banka kartları çıkarmak için Iraklı ortaklarla anlaşarak patlamayı körüklemeye yardımcı oldu ve onlara işlem seviyelerini artırmak için finansal teşvikler sundu. Belgelere göre, bazı durumlarda, Iraklı ihraççıların milis bağları vardı ve yaygın yolsuzlukla bilinen bir ülkede yetersiz dolandırıcılık kontrolleri vardı.

Yine de, Hazine tarafından silahlı grupların katılımı hakkında bilgilendirildikten sonra, kart şirketlerinin işlemleri önemli ölçüde dizginlemesi aylar aldı – bu zirveden düştü, ancak yine de bu yılın başlarına kadar ayda yaklaşık 400 milyon dolar ile 1,1 milyar dolar arasında değişiyordu. Konuya aşina olan kişilere göre, kart ödemelerinin kontrolünü ele geçirmek amacıyla, Irak Merkez Bankası kısa süre önce ayda 300 milyon dolarlık bir üst sınır belirledi.

Irak’ın hem resmi bir dolar kuru hem de daha yüksek, gayri resmi bir kuru var. Bu, bir kişinin Irak’ta ön ödemeli nakit ve banka kartları satın alabileceği, parayı diğer Orta Doğu ülkelerinde Irak’ın resmi kuru üzerinden dolar olarak çekebileceği ve daha sonra resmi olmayan kur üzerinden dinara dönüştürmek için Irak’a iade edebileceği anlamına geliyor. Bu, %21’e kadar ulaşan kazançlar sağlar. Resmi Ku ri lepiyasa kuru arasındaki farkı fırsata çevirip milyonlarca dolar kazandılar.

Sonuç, yirmi yıl veya daha uzun bir süre önce İran’ın desteğiyle ortaya çıkan ve Irak ve Suriye’deki Amerikan güçlerine yönelik saldırılar nedeniyle ABD yaptırımları altında kalan Irak’ın güçlü milisleri için gelişen bir iş oldu. Mastercard ve Visa, bazı yüksek riskli pazarlarda sınır ötesi işlemlerde %1 ila %1,4 veya daha fazla ücret alarak da kâr elde etti.

WSJ-Davit S. Cloud

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Bankalara Kara Para Cezası yağdı

Yayınlanma:

|

Singapur, küresel finans dünyasını sarsan tarihi bir kara para aklama soruşturmasını tamamladı. UBS Group, Citigroup, Julius Baer ve Credit Suisse gibi dünyanın önde gelen finans devlerinin de aralarında bulunduğu dokuz kuruluşa toplam 21,5 milyon dolar para cezası kesildi. En yüksek ceza 4,5 milyon dolarla Credit Suisse’e verildi.

Singapur Tarihinin En Büyük Mali Operasyonu

2023 yılında başlatılan soruşturma kapsamında; yaklaşık 2,3 milyar dolarlık yasa dışı varlık tespit edildi, 10 yabancı uyruklu kişi tutuklandı. Bu kapsamda gerçekleştirilen operasyonlar, Singapur tarihindeki en büyük finansal suç dosyası olarak kayıtlara geçti.

Ceza Alan Kurumlar ve Gerekçeler

Singapur Para Otoritesi (MAS) tarafından yürütülen denetimlerde, aşağıdaki eksikliklerin tespit edildiği bildirildi:

  • Müşteri risk analizlerinin yetersiz yapılması

  • Servet kaynaklarının izlenmemesi

  • Şüpheli işlemlerin zamanında raporlanmaması

Cezaya çarptırılan finansal kurumlar ve ceza miktarları şöyle:

  • Credit Suisse: 4,5 milyon dolar

  • UOB Kay Hian: 2,85 milyon Singapur doları

  • Blue Ocean Invest: 2,4 milyon Singapur doları

  • Trident Trust Company Singapore: 1,8 milyon Singapur doları

  • UBS Group, Citigroup, Julius Baer, UOB ve LGT Bank: toplam 27,5 milyon Singapur doları (yaklaşık 20 milyon USD)

Sanıklara Hapis ve Sınır Dışı Kararı

Tutuklanan şüphelilere 13 ila 17 ay arasında değişen hapis cezaları verildi. Cezalarını tamamlayan bu kişiler kalıcı şekilde Singapur’dan sınır dışı edildi. Yetkililer, tekrar ülkeye girişlerinin yasaklandığını açıkladı.

Kara Paranın Kaynağı: Dolandırıcılık ve Bahis

Reuters’ın ulaştığı bilgilere göre, suç gelirleri büyük ölçüde yurtdışı dolandırıcılık şebekeleri ve online yasa dışı bahis siteleri üzerinden elde edildi. Aklanan paraların bir kısmı Singapur bankalarında tutuldu, bir kısmı ise lüks gayrimenkul, spor otomobil ve mücevher gibi alanlara yatırıldı.

Denetim Süreci Sıkılaşıyor

Singapur Para Otoritesi (MAS), finans kuruluşlarının dahili denetim sistemlerini güçlendirdiğini ve sürecin yakın takibe alındığını açıkladı. Ayrıca şeffaflığın artırılması ve kara paranın önlenmesi amacıyla yeni yükümlülükler getirileceği bildirildi.

Küresel bankacılık sistemi açısından Singapur gibi düzenleme konusunda sert tutum sergileyen finans merkezlerinin etkisi büyüyor. Özellikle Asya-Pasifik bölgesinde kara para aklamaya karşı yürütülen bu tür operasyonlar, yalnızca yerel değil, uluslararası finansın denetim reflekslerini de yeniden şekillendiriyor.

Kaynak:
MAS (Monetary Authority of Singapore), Reuters, bankavitrini.com araştırma birimi

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.