Connect with us

EKONOMİ

Algı değişiyor: ABD’de resesyon algısı ivme kazanırken, faiz indirimi fiyatlanıyor!

Yayınlanma:

|

  • Haziran ayının ortasında %3,5 seviyesine yükselerek son 11 senenin zirvesine test eden ABD dolarının piyasa faizi 10 yıllık devlet tahvili getirisi, Cuma günü %2,79 seviyesine kadar sert bir gerileme kaydetti (son 1 ayın en düşük seviyesi). Elbette, trilyonlarca dolar büyüklüğünde devasa bir piyasada veya dünyanın bir numaralı güvenli limanında gerçekleşen bu denli sert bir geri çekilmeyi normal karşılamamak gerekiyor.
  • Pandemi döneminde politika hatası yaparak enflasyon için “geçicidir” diyerek şirazesinden çıkmasına seyirci kalan FED, güle oynaya 40 yılın zirvesine çıkan enflasyonu dizginlemek adına agresif bir şekilde faiz artırım döngüsüne girince, resesyon endişeleri de yüksek perdeden telaffuz edilmeye başlandı. Cuma gecesi ABD tahvil piyasasında hızlanan alımlar sonrasıda gerilemeye başlayan 10 yıllık faiz, FED’in 2023 yılı ilk çeyreğinde faiz indirimine gidebileceği fiyatlanması ile ivme kazandı. Daha geçen haftaya kadar 75 baz puan faiz artırımları havada uçuştuğunu unutmayalım! Kafalar oldukça karışık ve bu öngörüsüzlüğün bir süre daha tüm ihtişamı ile devam edeceğini öngörüyoruz. Öte yandan, savaş ve bunun getirdiği jeopolitik riskler de mevcut bulanık tablonun tuz biberi olmaya devam edecek gibi görünüyor. 
  • Enflasyonda henüz tepe noktasının görüldüğünden emin olamasak da, artan resesyon endişelerinin ivme kazanması, stagflasyon riskini de artırırken, risk iştahını keskin bir şekilde Cuma günü azaldığına tanıklık ettik. Bu minvalde, Cuma günü ABD’de açıklanan imalat sanayi ISM endeksi iki yılın dibinde sonuçlanarak resesyon kaygılarının daha da pekişmesine neden oldu. ABD Doları güvenli liman algısı ile küresel bazda değer kazanırken, doların piyasa kuru olan DXY haftayı 105,1 ile 2003 yılı Ocak ayında bu yana en yüksek seviyede tamamladı.
  • Doların güçlenmesine paralel, GBPUSD paritesi, haftalardır üzerine basarak işaret ettiğimiz 1,2080 teknik seviyesinin kıyısından haftayı tamamladı. 1,2080 seviyesinin altında haftalık bir kapanış; oldukça sert bir düşüşü de beraberinde getirebileceğinden endişe ediyoruz (pandemi dönemimde 1,14 ile 35 yılın dibi test edilmişti).
  • Kıymetli metaller cephesinde öngördüğümüz düşüş ise geçen hafta da devam etti. Güç kazanması için 22 dolar seviyesindeki yatay desteğini kıramayan gümüş, daha da aşağıda dip ile tepe noktasının %50 düzeltme seviyesi olan 20,80 dolarda da tutunamayınca, haftayı 19,80 seviyesinde veya daha basit bir yaklaşımla son bir yılın dibinde tamamladı. Yüksek dolar ve yükselen faiz oranları, geçen hafta faiz getirisi olmayan altını son 6 ayın en düşük seviyesini kadar ittikten sonra, yeni haftaya da 1,800 dolar seviyesinin kıyısında başladığını görüyoruz. Küresel ekonomik yavaşlama korkuları aynı zamanda endüstriyel metalleri de zayıflattı: Bakır, Mart ayındaki zirvesinden %25 gerileyerek 17 ayın en düşük seviyesine indiğini not edelim.
  • Cuma günü 108 dolar seviyesine kadar gerileyen Brent petrolün varil fiyatı, Libya’daki üretim kısıtlamaları ve Norveçli petrol ve gaz işçileri arasında planlı bir grevin de yardımı ile teknik seviyeden aldığı desteğin de yardımı ile yeni haftayı 111 dolar seviyesinden karşılıyor. Düşüşten söz edebilmek adına aşağıda 108 dolar altında gecelik bir kapanış bekliyoruz. Yukarıda ise 123 dolar geçilmeden uzun pozisyon kovalayamayacağız. Doğal gaz cephesinde ise, 6,55 usd/mmbtu seviyesinin aşağı yönlü geçilmesi sonrasında, karamsar hava korunmaya devam ediyor. Daha da aşağıda psikolojik 5 dolar seviyesine kadar geri çekilme göz ardı edilmemelidir.
  • Türk mali piyasalarında da kafalar karışık! BDDK’nın son almış olduğu karar şirketlere döviz sattırmada tam da başarılı olmayınca, USDTRY kuru geçen hafta başında test ettiği 16,00 psikolojik seviyesi koruyamayarak haftanın son işlem gününde 16,80 seviyesine geri döndü. Borsa cephesinde, yine BDDK’nın almış olduğu kararların kredi piyasasını kilitlemesi ardından ekonomide ani duruş riskinin de belirmesi sonrasında, BDDK’nın kararını kısmen de olsa güncelleneceği beklentisi ile borsa günlerdir devam eden sert düşüşünü durdurarak haftanın son işlem gününde hafif de olsa yükseldi. Bankacılık endeksinde teknik bir bakış açısıyla aşağıda 1,920 seviyesine (geride bıraktığımız hafta test edildi) azami bir şekilde dikkat etmekte fayda görüyoruz.
  • Ticaret Bakanı Muş, Haziran ayı geçici dış ticaret verilerini açıkladı. Buna göre, ihracat geçtiğimiz yılın aynı ayına göre %18,5 artışla 23,4 milyar dolar,  ithalatının ise 31,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. İthalat içerisinde enerji kaleminin 8,1 milyar dolarlık payla bu ay da önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. İhracat rakamlarına şapka çıkarırken, ithalat rakamlarının da göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz!
  • ABD borsalarının, oldukça sert geçen yılın ilk yarısı sonrası Cuma günü yılın ikinci yarısına iyimser bir başlangıç yapması ardından bu sabah havanın yeniden bozduğunu görüyoruz. ABD borsalarının vadeli işlemlerinden %0,7 civarında düşüşler görülürken, Asya piyasalarının gösterge endeksi Tokyo borsasında görülen hafif çaplı yükselişi saymazsak, genel hatları ile diğer bölgelerde satıcılı seyir ağır basıyor.
  • Bugüne döndüğümüzde ise, TÜİK’in açıklayacağı enflasyon verisi gündemin ilk sırasında yer alıyor. Enflasyonun haziran ayında %5 civarında artarak yıllık gerçekleşmeyi %80 seviyesine taşıması bekleniyor. Ayrıca, finans kesimi dışındaki şirketlerin döviz varlık ve yükümlülüklerini de yakından takip edeceğiz.  
  • Bugün ABD piyasaları Bağımsızlık Günü nedeniyle kapalı konumda olacak. Çarşamba günü FED toplantı tutanakları, cuma günü ise her ayın ilk cuması olduğu üzere, ABD ekonomisinin sağlığı açısından bir numaralı veri olarak kabul edilen tarım dışı istihdam verisi önemle takip edilecektir.

>Brent Petrol

Cuma günü 108 dolar seviyesine kadar gerileyen Brent petrolün varil fiyatı, Libya’daki üretim kısıtlamaları ve Norveçli petrol ve gaz işçileri arasında planlı bir grevin de yardımı ile teknik seviyeden aldığı desteğin de yardımı ile yeni haftayı 111 dolar seviyesinden karşılıyor. Düşüşten söz edebilmek adına aşağıda 108 dolar altında gecelik bir kapanış bekliyoruz. Yukarıda ise 123 dolar geçilmeden uzun pozisyon kovalayamayacağız.

165691125857a10edebc18e35c75d7edc8a12de5ef_1_1200.jpg

.  

>Doğalgaz

Doğal gaz cephesinde ise, 6,55 usd/mmbtu seviyesinin aşağı yönlü geçilmesi sonrasında, karamsar hava korunmaya devam ediyor. Daha da aşağıda psikolojik 5 dolar seviyesine kadar geri çekilme göz ardı edilmemelidir.

1656911258ca90f2de252f436c02481f4260461dd8_2_1200.jpg

>GBPUSD

Doların güçlenmesine paralel, GBPUSD paritesi, haftalardır üzerine basarak işaret ettiğimiz 1,2080 teknik seviyesinin kıyısından haftayı tamamladı. 1,2080 seviyesinin altında haftalık bir kapanış; oldukça sert bir düşüşü de beraberinde getirebileceğinden endişe ediyoruz. Pandemi dönemin 1,14 seviyesi ile 35 yılın dibi test edilmişti!

1656911258ea243dc94593081ebf5e4356aa2611c7_3_1200.jpg

İTO Enflasyon

İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre İstanbul’da Haziran’da perakende fiyatlar %4.03 artış kaydederken, yıllık enflasyonu %94,19 ile son 24 yılın zirvesine taşıdı. Benzer bir şekilde, toptan eşya fiyatlarının ise %8,17 arttığını ve üreticinin yıllık enflasyonunun ise %87,98 olduğunu görüyoruz. Bir önceki aya göre, ulaştırma grubu %5,16 ile en sert artışı kaydederken, gıda grubundaki aylık artış oranı %3,79 oldu. Enflayon verisinin hiperenflasyon tezimizi desteklediğini not etmek gerekiyor. Not edelim ki, bugün açıklanacak resmi enflasyonunun aylık bazda %5,2 artacağı, yıllık bazda ise %80 seviyesine yaklaşacağı tahmin ediliyor.

1656911259f7e5ff5e561307011b4d6ec5f9865ced_4_1200.jpg

>İmalat Sanayi PMI Endeksi

Büyümenin öncü göstergesi olan İmalat Sanayi PMI endeksi, 2022 yılı Haziran ayında üst üste dördüncü ayda da eşik değerin altında kalarak 48.10 değerini aldı ve imalat sektörünün yavaşlamasına işaret etti. Eşik değer olan 50’nin üzerinde ölçülen tüm rakamlar sektörde iyileşmeye işaret ediyor. Açıklanan veri Covid-19’dan bu yana gerçekleşen en belirgin düşüş olarak da kayıtlara geçti. Verinin alt detaylarında, girdi maliyetleri ve ürün fiyatlarındaki enflasyonist baskılar neticesinde yüksek seyrin sürdüğü görüldü. Talep yetersizliği ve fiyat yönlü baskılar, imalat PMI verisinin geri çekilmesinde etken rol oynadı.

16569112598eb1a4cddcc035526482a99c1d7ef303_5_1200.jpg

İKTİSATBANK

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.