Connect with us

Dr. Abbas Karakaya

ABD’DE MARTİN LUTHER KİNG (MLK) J. GÜNÜ

Yayınlanma:

|

Nasıl bir MLK portresi?

Her yıl Ocak ayının üçüncü Pazartesi ABD’de Martin Luther King J. günü olarak idrak ediliyor. 1986 yılından beri. O gün tüm ülkede resmi tatil ilan ediliyor; resmi daireler, okullar, üniversiteler kapalı. Okullarda King’den konuşuluyor, hayatı, yaptıkları (ama hepsi değil) hatırlanıyor. Değişik yaş günü çocukları için yazılmış kitaplar okunup animasyonlar izleniyor. Mesela, çalıştığım okulda değişik sınıfların hazırladığı MLK konulu posterler koridorlarda sergileniyor, koridorlarda sergilenen birçok şeyle beraber.  Yaşadığımız şehrin halk kütüphanesinde de o gün bir dizi etkinlik vardı. Kısaca, MLK’nin günümüz Amerikan popüler kültüründe görünür bir yeri olduğu söylenebilir.

Martin Luther King Afrika kökenli Amerikalıların yüzyıllara yayılan eşit yurttaşlık mücadelesinde 1950’li, 1960’lı yıllara damgasını vuran çok önemli bir insan hakları eylemcisidir. King ve arkadaşlarının ve başka grupların 1950’lerde başlattıkları eşit yurttaşlık mücadelesi tutuklamalar, polis şiddeti, linçler, tehditler, cinayetler içinde geçmiştir. King de bu yıllar içinde 29 kere tutuklanmış, tehdit edilmiş, FBI’ca izlenmiş, evi bir kez bombalanmıştır. King, bu on yıllardaki Zencilerin Eşit Yurttaşlık mücadelesinin kıvılcımı sayılabilecek Montgomery Otobüs boykotuna (1955) dâhil olmuş. İnatla 381 gün sürdürülen boykot başarı getirmiş. Bu boykota yol açan hareketse, eşit yurttaşlık mücadelesinden gelen, Rosa Parks adlı Zenci bir kadının otobüslerde Beyazlara tahsis edilen bir koltukta oturmakta ısrar etmesi ve bunun sonucunda tutuklanmasıdır. Tutuklanma boykot fikrini ortaya çıkarmış. Sonunda, otobüslerdeki oturma planlarındaki ırkçı uygulama kaldırılmış ve bu sonuç alıcı, başarılı boykotla başlayan, çeşitlenen ve kitleselleşen hak arama mücadelesi özellikle güneydeki Zencilerin içleri acısı durumunu, uğradıkları haksızlıkları, ırk ayrımını, polis şiddetini tüm Amerika’nın ve dünyanın gündemine taşımıştır.

ABD’de o yıllarda yaşanan ayrımcılığın boyutları korkunçtur. Hayatın her alanında Zenciler ikinci sınıf vatandaştır ve bütün yaşam alanları ayrılmıştır. Yani Beyazlarla Zencilerin oturduğu semtlerde gittikleri okullara, bindikleri otobüslerden/koltuklardan yemek yedikleri lokantalara, alışveriş ettikleri dükkânlara kadar her yer ayrıdır. Deyim yerindeyse Zencilere vebalı muamelesi yapılır. Öyle ki bindikleri asansör, kamusal alanlardaki su sebilleri bile ayrılmıştır. Dahası, 20. yüzyılda Zencilerin oy verme hakkı bile yoktur. Böyle bir ortamda 1929 yılında, üst orta sınıf bir aileye doğan King ömrünün sonuna kadar bu eşitsizlikleri, sivil itaatsizlik diyebileceğimiz şiddeti dışlayan metotlarla değiştirmeyi, Afrikalı Amerikalılar için cehennem olan yaşamı değiştirmeye, iyileştirmeye adamıştır. King ve arkadaşlarının ve aynı amaç için çalışan başka grupların yürüyüşler, protestoları polisin ve paramiliter güçlerin saldırılarına, linçlerine rağmen sürmüş, on yıllık mücadele 1964 ve 1965’de hukuki kazanımlar getirmiştir. Dönemin Amerikan hükümeti, 1964 yılında eşit yurttaşlık kanununu, 1965’de Zencilere oy kullanma hakkı veren kanunları çıkarmak zorunda kalmıştır. MLK’ye barışçıl hak arama eylemlerinden dolayı 1964 yılında Nobel Barış Ödülü verilir.

Ancak, kısa hayatının son dört, beş yıllarında kazanılan hukuki başarıların Zenci toplumunun hayatını (iş, aş, barınma, toplumsal konum) pek de değiştirmediğini görür. Amerikan devletinin yayılmacı politikalarına, savaşa, militarizme ayırdığı bütçeyi açıkça eleştirmeye başlar. Savaşa, bombaya harcanan milyarlarca doların toplum için, toplumun yoksullukla savaşa harcanmasının. Beyazlardan büyük tepkiler alır. Zamanın New York Times gazetesi Vietnam savaşını karşı çıktığı için MLK’yi ‘vatan haini’ ilan eder.  Radikalleşen, ırkçılıkla yoksulluk arasında ilişkiler kuran, devrimci bir yönsemeye giren King’ten kendi Zenci toplumundan da rahatsız olanlar çıkar. King’teki bu değişimde, aynı on yılların eşit yurttaşlık mücadelesinde en başından beri daha radikal ve sözünü sakınmaz olan Malkom X’in 1965 yılında suikasta kurban gitmesinin de payı vardır. Ne yazık ki, Martin Luther King de üç yıl sonra, 1968 yılında, temizlik işçilerinin grevine destek vermek için gittiği Memphis, Tennessee’de, Malom X gibi bir başka suikasta hayatını kaybeder. O sırada kaldığı motelin balkonunda dışarıyı seyrederken keskin bir nişancı tarafından boğazına isabet ettirilen kurşunla öldürülür.

Şimdi, yazımızın başındaki soruya dönersek, popüler kültürde, okullardaki anmalarda, videolarda, kitaplarda gösterilen MLK portresi soyut bir özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren imrenilecek biridir. Bu sunumlarda MLK’nin ikinci dönemi diyebileceğimiz devrimci dönemine yer yoktur, görmezden gelinir. Özellikle de MLK’in kapitalizme, ABD’nin silahlanmaya ayırdığı bütçe, çok daha spesifik olarak Vietnam savaşına karşı çıktığına değinilmez. Unutturulmaya çalışılır. Her ne kadar bu Ocak ayında Boston’da bir başka MLK anıtı açılmış olsa da ana akım medyada, okullarda vs.’de karşımıza ehlileştirilmiş bir MLK çıkarılır.

Dr. Abbas Karakaya-29 Ocak 2021

 

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

HAREKET HALİNDEKİ BÜYÜ: Çocuklara kitap okumanın faydaları

Yayınlanma:

|

Birkaç yıl önce bir yurtiçi TV kanalında bir programa katıldım. Programın konusu okul öncesi çocuklara kitap okumanın faydaları idi. Üç yaşında bir çocukları olan anne babanın evlerinde kamera karşısında ebeveynlerin çocuklarına neden kitap okuması gerektiğini anlatacaktım. Bu anne-baba küçük oğulları için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya istekliydiler, ancak ona çok nadir kitap okumuşlar ve çocuklara kitap okumanın öneminin farkında değillerdi. Çocukları tek kelime okuma yazma bilmiyordu.

Söz konusu gün ebeveynlerle sohbet etmeyeceğimi öğrenince şaşırdım. Bunun yerine yönetmen, programın başlarında savunduğum gibi, gürültülü, sevgi dolu, neşe yayan sesli okuma atmosferini gösterebilmem için çocuğa kitap okumamı istedi.

Bu çocuğu tanımıyordum. Onunla ilk kez karşılaşıyordum. Ezici kişiliğimle onu korkutacağım. O ve ben nasıl arkadaş olabiliriz ve daha önce hiçbir ilişkimiz olmadığı halde, şak diye nasıl birlikte mutlu bir şekilde okumayı öğrenebiliriz?

Hepimiz az biraz gergindik ve zaman darlığının baskısını hissediyorduk. Yine de Ben’i bir iki dakikalığına kamera ve ışıklardan kaçırmayı başardım; elinden tutarak arabama götürdüm ve ona getirdiğim hediyeleri verebildim. Ben’e (çocuğun gerçek adı bu değil) özel hediyeler getirmiştim: Yeni kitabım Time for Bed (Yatma Zamanı)’ndan bir poster ile kitabımın bir nüshası.

Birkaç dakika sonra kameraların önünde, evinin oturma odasında, yerde önce ben ona kitap okudum. Daha sonra onunla birlikte okudum. Sonra o bana okudu. Bütün bunlar 15 dakika sürdü.

Programın televizyonda yayınlanmasından önceki gece, neredeyse sinir krizi geçirecektim. Sinirlerimin bu denli bozulmasına TV’deki bir reklam sebep oldu. Reklam kabaca şöyle söylüyordu: “BU KADIN BEBEĞİNİZE ON BEŞ DAKİKADA OKUMA ÖĞRETECEĞİNİ İDDİA EDİYOR.” Şüphesiz, benim böyle bir iddiam yoktu. Böyle bir iddia mantıksızlık olurdu. Ama Ben’e (yüksek sesle) kitap okumamdan sonraki on beş dakika içinde parmağıyla doğru kelimeleri işaret ettiği, sevimli sevimli sırıttığı ve ‘yatma zamanı geldi’ dediği doğrudur. Kameraman nefesini tutmuş, sesçi daha iyi duymaya çalışır gibi öne doğru eğilmişti. Yönetmen dans ediyor gibiydi. Ebeveynlerse nefeslerini tutmuş, şaşkına dönmüşlerdi.

Hatta bunun kazara olan bir şey olduğunu düşündüm, bu yüzden başka bir sayfa çevirdim ve dedim ki: “peki bu sayfada ne var?” Bir kez daha Ben tombul küçük parmağını kelimelerin üstüne basarak ve gülerek şöyle dedi: “yatma zamanı.” Ve başka bir sayfa çevirdiğimde aynı şeyi yaptı. Kamera her şeyi kaydetti. Ben on beş dakika içinde okumayı öğrenmeye başlamıştı; daha önce hiçbir tanışıklığım olmayan, normal bir anne-babanın bu normal çocuğu.

Ben’in bu durumdaki başarısını açıklamak için üç basit resimli kitabı tekrar tekrar kullandığımı söyleyebilirim: Time for Bed (Yatma Zamanı) ve Hattie and the Fox (Hattie ile Tilki) adlı benim kendi iki kitabımla Pamela Allen’ın Who Sank the Boat? (Tekneyi Kim Batırdı?) adlı kitabı. Gerçek olan buydu. Ayrıca, her birinde aynı hayvanlar olduğu ve her birinde kafiye, ritim veya tekrar gibi önemli unsurlar bulunduğu için o kitapları seçtiğimi söyleyebilirim. Bu da gerçekti. Ama inanıyorum ki en önemli gerçek çocukla benim aramda yaşananlardı.

Çılgınca bir komiklik ve heyecan dolu bir oyun oynama vardı; ben bağırıp gülüyordum ve giderek daha yüksek tonlarda “Evet! Evet! Evet!” derken, bu okuma işi sanki hayatının en eğlenceli şeyiymiş gibi gülüp sırıtan Ben’e sarılıyordum. Kelimenin tam anlamıyla yerde yuvarlanıyorduk ve “yatma zamanı geldi” ifadesini her gördüğümüzde ellerimizle kitaba vuruyor, her sayfada bu sözler ortaya çıktıkça zafer çığlıkları atıyorduk.

Hiçbir zaman gergin değildik. Hiçbir zaman susmadık. Her kitapta aynı çiftlik hayvanlarını arayıp bulduğumuzda bile, keşiflerimizde ve beraber olduğumuz süre boyunca vahşi ve gürültücüydük.

Başka bir domuz var! Oh hayır! Başka bir at! Ve bakın, bu kitapta bir inek var, bu kitapta bir inek ve bu kitapta da bir inek daha var! İnanabiliyor musun? İnekler, inekler her yerde!”

Ben’in yüzü aydınlanmıştı. Onu yiyebilirdim, öyle sevimli ve öyle güzel bakıyordu ki… ve o da benim oldukça özel biri olduğumu düşünüyordu. Onu kucaklayıp yerden kaldırırken her defasında yüksek bir sesle “ooh, sen çok akıllısın” diyordum. Ben mutluluktan büyülenmişti. Kitaplarla saatlerce oynayabilirdik. Bitsin istemedik.

Görseydiniz, nasıl da mutluyduk!

Üç yaşındaki Ben’in 15 dakikada okumayı öğrenmeye başlayacak kadar rahat olması ve öğrenmeye devam etmek istemesi sizce şaşılacak bir şey mi?

Ben’in payına düşen ödüller çok çeşitliydi. Oynadığımız oyunu sevdi çünkü her zaman onun “kazanacağı” şekilde ayarladım. Kitaplar eğlenceliydi; ritmik, çın çın öten dilleri ve her sayfada çılgınca tekrar eden sözcükleri vardı. Ama hepsinden önemlisi yeni bir arkadaşıyla, yani benimle iyi vakit geçirdi. Arkada; olduk.

Çocuklarla bu tür planlanmış oyunlar oynamak belki de onlara (yüksek sesle) kitap okumanın en büyük faydasıdır. Bir kitabın sayfalarında aynı anda beraber karşılaştığımız kelimeleri ve resimleri, fikirleri ve bakış açılarını, ritimleri ve tekerlemeleri, acıyı ve rahatlığı, umutları ve korkuları ve hayatın büyük meselelerini paylaştıkça zihin ve kalp aracılığıyla çocuklarımızla bağlantılar kurarız ve paylaştığımız kitaplarla oluşan gizli bir topluluk üzerinden birbirimize bağlanırız. Okuma-yazma ateşi çocuk, kitap ve okuyan kişi arasındaki duygusal kıvılcımlardan doğar. Bu, tek başına kitapla, tek başına çocukla ya da çocuğa kitap okuyan yetişkinle başarılamaz; bu, üçünü de saran ve onları yumuşak bir uyum içinde bir araya getiren ilişkiyle başarılır.

(Yüksek sesle) kitap okumak, anneler ve babalar için yüz ekşitici bir Bu Çocuğunuz İçin İyidir etkinliği olarak düşünülmemelidir.

Bebeklerimize ve diğer çocuklarımıza yüksek sesle kitap okumaya başladığımızda, genellikle yüksek sesle okumamız gerektiğini tamamen unutuyoruz. O kadar canlı, iyi vakit geçiriyoruz ve birlikte kitap okurken çocuklarımızla o kadar sıcak bir bağ kuruyoruz ki bu lezzetli bir “çikolata” deneyimine dönüşüyor.

“Çikolata” kuaförümün başına geldi. Bitirim bir atom karınca olan kızı Tiffy, henüz altı yaşındayken tüm mahalleye büyük bir ifade ve şevkle kitap okuyordu ve herkes annesine “okumayı ona sen öğretmiş olmalısın. Yaşıtlarından çok ileride.” diyorlardı.

Ben mi öğrettim, elbette kızıma okumayı ben öğretmedim, diyordu annesi. “Okumayı öğretmeyi bilmiyordum, hem bunu yapmaya cesaret etmiş olsaydım bile yanlış bir şey yaptığımda yanlışımı nasıl düzelteceğimi de bilmiyordum ki. Tek yaptığım şey kızıma bebekliğinden beri kitap okumaktı.”

Arkadaşları söylediklerine inanmadılar. Çünkü çok kolay görünüyordu.

Çocuklara (yüksek sesle) kitap okusak da çocuklar her zaman okula başlamadan önce okumayı öğrenmezler, ancak bu kesinlikle sorunlu bir durum değildir. Öğretmenler, okuldan önce bizim tarafımızdan (ve dadılar veya günlük bakıcılar tarafından) sağlanan sesli okuma temelini büyük bir yürekle geliştirecekler ve bu çocuklar çok hızlı bir şekilde kendi başlarına okumayı öğrenecekler.

Ancak her ebeveyn, okumanın sağladığı büyük eğitsel yararları ve yoğun mutluluğu anlasa ve her ebeveyn- ve çocuğuna bakan her yetişkin- çocuklarına günde en az üç öykü okusa, muhtemelen bir nesil içinde okuma yazma bilmeyen kimse kalmaz.

Hadi deneyelim! Bizi ne durdurabilir ki?

Yazan: Mem Fox – Çeviren: Abbas Karakaya

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

The Foot Book (Ayak Kitabı) Mucizesi

Yayınlanma:

|

Kızımız Chloe 1975 yılında bir gün okuldan eve sevinçle geldi ve okuyabiliyorum, dedi. Chloe o zaman dört yaşındaydı, okula başlayalı ise sadece iki hafta olmuştu. Her anne baba gibi kızımızı sevinçle karşılayıp gülümsedik. Okumak mı? Kızımız şaka ediyor olmalıydı.

Odasına koşup o zamanlar en sevdiklerinden olan Dr. Seuss’un The Foot Book (Ayak Kitabı) adlı kitabını getirdi ve kitabı ifadeli bir biçimde sözcük sözcük okumaya başladı. Evde biz bizeydik.

Evet ama, kızımız gerçekten okuyabiliyor muydu? O kitabı kızımıza defalarca okumuştuk, bu yüzden ezberlemiş olabilir miydi? Önce duraksadık, coşkusunu kırmaktan korktuk; sonra kitabı baştan sona ezbere okumadan, herhangi bir sayfayı okuyup okuyamayacağını görmek için rastgele sayfalar açıp okumasını istedik. Gösterdiğimiz bütün sayfaları okudu kızım.

O zamanlar drama dersleri veren bir öğretim üyesiydim. Okuma-yazma öğretilmesi çalışma alanım değildi. Kendi nazarımda sadece bir anneydim. Ertesi gün Chloe’nin okuluna gittim ve ne olduğunu öğretmene söyledim.

Ne yaptınız, hangi metodu kullandınız, diye merakla sordum. Bu tam bir mucize!

Ben çok şey yapmadım, zaten ne yapabilirdim ki, okullar açılalı ancak iki hafta oldu, dedi öğretmeni. Okula başlamadan önce kızınıza çok kitap okumuş olmalısınız.

Tabii ki okuduk, dedim.

Hah, işte bu, dedi öğretmen, gerçekten öyleymiş gibi. O andan itibaren (yüksek sesle) kitap okumanın yararları beni büyüledi. Drama eğitiminden okuma-yazma öğretmeye geçmemin tohumları atıldı. Eğer kızıma (yüksek sesle) kitap okumak onun hayatına ve okumayı öğrenmesine bu denli etki yaptıysa bunu herkese anlatmalıydım. Bir sır olarak tutmanın anlamı yoktu.

Yirmi beş yılı boyunca, çocukların okuma ve yazmayı öğrenmeleri konusunda ve de çocuklara kitap okumanın olumlu etkileri hakkında çok şey öğrendim. Şimdi tüm dünyayı dolaşıp anne-babalar, öğretmenler, kütüphaneciler ve kitapçılarla konuşuyor; tanıştığım her insana çocuklarına kitap okumayı teşvik ediyor ve bunun nedenlerini açıklıyorum. Uluslararası okuryazarlık danışmanı olmanın yetkesi ve yazarlık tecrübemle konuşuyorum, ama sıradan bir anne olarak konuştuğumda daha tutkulu oluyorum. Çocuğuma kitap okumak muazzam bir deneyimdi. Her türden harika kitaplar sayesinde aramızdaki bağlar güçlendi. Paylaştığımız çeşitli hikayeler sayesinde birbirimiz daha iyi tanıdık ve birbirimize sevgimiz arttı. Chloe’ye düzenli kitap okumanın ona okumayı öğretmeden, kendi kendine okumayı öğrenmesini sağlayacağı aklıma gelmemişti.

Sadece onunla zaman geçirmek bile yeterliydi.

Yazan: Mem Fox,  Çeviren: Abbas Karakaya

 

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

HAYATTA EN ÇOK KİME GÜVENİYORSUNUZ?

Yayınlanma:

|

Başlıktaki soruyu ilkokul ikiye giden, yedi yaşındaki oğluma sordum. İki listeyle cevap verdi. ‘God ve Atatürk’ ilk listenin ilk sırasındaydı. ‘Neden God’, diye sorunca, oğlum “Amerika’da hep God, diyorlardı” dedi. Gerçekten de ABD’de sabahları okunan antta God geçiyordu ve Ulaş ilkokul birinci sınıfı geçen yıl Amerika’da okumuştu. Şimdiyse ikinci sınıfa İstanbul’da başlamıştı. Okullarda Atatürk ismini de sık duyması Ulaş’ın listesinde Atatürk’ün olmasını açıklıyordu. Bu ilk liste şöyle devam ediyordu: babam, cumhuriyet, annem.

Neden God, neden Atatürk, sorularımın etkisiyle olsa gerek Ulaş ilk listesini silip ikinci, son listesini şöyle oluşturdu:

Kendim

Annem

Babam

Cumhuriyet

Atatürk

God

28 Ekim 2023 Cumartesi sabahı evde kahvaltıyı beklerken oğlumla aramızda geçen bu diyalog ve onun cevaplarını nasıl yorumlamalı? Çocuklar neye maruz kalıyorlarsa o şeyler tarafından şekillendiriliyorlar. (Bu durum yetişkinler için de aynı ya.) Kültürün, ideolojik aygıtların insanı korkutan, sinsi gücünü gösteriyor. İktidarın eğitimi dinselleştirmesini; anaokullarına kadar din dersi koyma, mescit açma teşebbüslerini… daha bir sürü şeyi açıklıyor.

Oğlumun ikinci, nihai listesinin beni sevindirdiğini gizleyemem. Somuttan soyuta yaptığı sıralama yaşına uygun, sağlıklı bir sıralama oldu bence. Listenin başına kendisini koymasının çok doğru olduğunu, çünkü hayatı boyunca hep, en çok ‘kendisiyle’ beraber olacağını, söyledik.

Çocuklarımızı sakınalım, koruyalım. Ama bu işi tek başımıza yapamayız. Sağlıklı, özgür ve dünyaya evrenselce bakıp yaşayan çocukların geleceği imece ve dayanışmadan geçiyor. ‘Yazıklar olsun/ cumhuriyetin ışığında yürüyüp de/ cumhuriyetle savaşanlara’ demenin ötesine geçelim: bir araya gelelim, yan yana duralım iyi, özgür, mutlu, canlılara yakışır bir gelecek için, soygun ve zulüm hepimizi çürütmeden.

Abbas Karakaya

28 Ekim 2023, Çekmeköy

Resim

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.