Connect with us

GÜNCEL

Aday Sath-ı Maili

Siyaset yapan, siyasete ilgi duyan, yazan-çizen herkes bilir, seçimler yaklaştığında, seçim dinamiğinin hissedilir olmaya başlamasıyla birlikte bir terim kullanılır, “seçim sath-ı mailine girdik” denir. Böyle olduğunda, “artık durulamaz” anlamına gelir.

Yayınlanma:

|

Konunun iyi anlaşılması için kendimce, ilgili tanımları yaparak başlamak istiyorum:

Sath-ı mail: Eğik Düzlem / Eğimli Yüzey demektir.

Seçim sath-ı maili: Seçime doğru gidilen, kaçınılmaz olarak hareket kazanılan ve durdurulması zor olan bir süreçtir.

Aday sath-ı maili: Adayın belirlenme sürecinde, ağırlıklar nispetinde hareket kazanılan eğimli yoldur.

Önümüzdeki seçimlerin en kritik aşaması, cumhurbaşkanlığı adaylığının belirlenmesi olduğu için, seçim sath-ı mailinin öncüsü olan aday sath-ı mailine girmiş bulunmaktayız.

MHP’nin 4 Eylül’de başladığı mitingler serisi için seçtiği, “2023’e Doğru: Aday Belli, Karar Net” sloganı da bu durumun bir tür ifadesidir.

İktidar kanadı, muhalefeti “adayını kararlaştırma” zeminine çekmiştir.

Kamuoyunda yapılan açıklamalar dikkate alınacak olursa, normal şartlar altında (NŞA) en son, MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman’ın, seçimlerin “Kurban Bayramı ve üniversite sınavları nedeniyle bir ay erkene çekilebileceği”ni ifade etmesiyle birlikte, daha önce “18 Haziran 2023 tarihinde ve zamanında yapılacaktır” açıklamasından geri adım attığı ve 21 Mayıs Pazar gününe göre seçim planı yapıldığı düşünülebilir. Bu kararın farklı gerekçeleri olmakla birlikte, bu yazının konusu olmadığından bu kısmı geçeceğim.

Bu hesapla da bugün (12 Eylül) itibarıyla seçimlere, 8 ay 11 günlük bir zaman kalmış durumdadır.

İktidar Kanadının Adayı

İktidar tarafını ele aldığımızda,

Bugüne kadar ortaya konulan ifadelerle, gerek Erdoğan’ın 9 Haziran tarihinde partisinin İzmir İl Danışma Meclisi Toplantısı’nda “2023 Genel Seçimleri’nde Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olacağı”nı açıklaması, gerekse Bahçeli’nin, başından beri belirttiği, ayrıca Sivas’ta Erdoğan’ın ismini de vererek ilkini yaptığı ve başka illerde de yapacağı temalı mitingleri için seçtiği “Aday Belli, Karar Net“ sloganı nedeniyle, iktidar kanadının adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Muhalefet Kanadının Adayı

Muhalefet kanadına baktığımızda ise,

Aday konusunda henüz net bir karara varılamadığı ve sancılı bir süreç yaşandığı görülmektedir.

Muhalefet kanadını, cumhurbaşkanı adayı açısından bir miktar analiz edecek olursak, öncelikle muhalefet yapılarını tanımlamak gerekmektedir.

Muhalefet yapıları

6’lı Masa

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Demokrat Parti (DP), Saadet Partisi (SP), Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ve Gelecek Partisi

6’lı Masa’nın içinde; CHP, İYİ Parti, DP ve SP, 2018 seçimlerinde “Millet İttifakı”nı oluşturuyorlardı, 2019 Yerel Seçimleri’nde CHP ve İYİ Parti “İşbirliği” yaptılar, 9 Eylül tarihine kadar da CHP ve İYİ Parti, kamuoyu önündeki söylemlerinde kendilerini “Millet İttifakı” olarak tanımladılar.

Akşener bir çok açıklamasında kullandığı gibi en son 8 Mayıs’ta, İYİ Parti Ankara İl Başkanlığı’nın Atatürk Spor Salonu’nda düzenlediği Anneler Günü etkinliğinde, “Eğer bugün Türkiye 13. Cumhurbaşkanı’nın Millet İttifakı’nın adayı olacağına inanıyorsa İyi Parti’nin kuruluşuna, kadınlarına, gençlerine, yaş almışlarına borçludur.” diyor ve sonrasındaki bir çok söyleminde de bunu tanımlamayı tekrar ediyordu.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da en son 31 Ağustos’ta, grup toplantısını gerçekleştirdiği Samsun’un Bafra ilçesinde, “Türkiye’nin yeni bir iklime ihtiyacı var. 13’üncü Cumhurbaşkanı, Millet İttifakı’nın adayı olacak” dedi.

CHP’li Gürsel Tekin’in, CHP’lilerden de büyük tepki alan, hiçbir yetkisi olmadığı halde “HDP’ye bakanlık verilebileceği”ni ifade etmesinden sonra, İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’ın, konuk olduğu bir televizyon programında kendisine yöneltilen “CHP ile ortak olmadığınızı mı söylüyorsunuz şu an?” sorusuna “Evet” cevabını vermesiyle ve bunu daha sonra da teknik bir tanımlamayla “Yasal ittifak süreci seçim başladığında başlamış oluyor. Seçim takvimi belli olduğunda da bu açıklanmış olur. Ama biz altı parti zaten şu anda ciddi bir işbirliği halindeyiz.” söylemiyle ikinci kez teyit etmesiyle, Millet İttifakı’nın ortadan kalktığını söyleyebiliriz. Bu bilgiyi de yazımız içinde bir tespit olarak not düşmekte yarar bulunmaktadır.

Dolayısıyla, İYİ Parti’nin ifadeleriyle, 6’lı Masa artık “ciddi bir işbirliği” tanımını almış, Millet İttifakı tabiri (şimdilik) ortadan kalkmıştır.

Emek ve Özgürlük İttifakı

Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP)

Türkiye toplumunda “eşitlik, özgürlük, kardeşlik, barış ve demokrasi temelinde bir değişimi yaratacak birlikteliği” sağlayacak siyasi iradeyi oluşturmak amacıyla harekete geçtiklerini belirterek, 25 Ağustos 2022 tarihinde bir ittifak oluşturduklarını kamuoyuna açıkladılar.

Muhalif Görünümlü Siyasi Partiler

Memleket Partisi – Genel Başkan Muharrem İnce

Zafer Partisi – Genel Başkan Ümit Özdağ

Başka partiler de bulunmakla birlikte, aktivitesi ve muhalifliği daha belirgin olan iki partiyi ele aldım.

Muhalefetin cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinin değerlendirilmesi;

6’lı Masa Dışındaki Adaylar

Konuyu bu açıdan toparlamak, alanı daraltmak ve yazının asıl konusu olan 6’lı Masa’daki aday tartışması zeminine getirmek açısından ana aktörler dışındaki unsurları öncelikli ele alacak olursak,

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın, Tayyip Erdoğan karşıtlığı ve tek adam sisteminin değiştirilmesi hesabıyla, 6’lı Masa’nın ortak aday çıkarma durumuna ve ortak adayın niteliklerine bağlı olarak aday belirleyeceğini, buna göre de aday çıkarmayacaklarını ya da olumsuz bir bakış açısının oluşması durumunda, içlerinden bir aday çıkarabileceklerini söyleyebiliriz.

Memleket Partisi’nin Muharrem İnce’yi 100 bin imzayla aday göstereceğini, Zafer Partisi’nin ise (CHP’den bağımsızlaşır ve ikna edilebilirse) Mansur Yavaş’ı aday yapmaya çalıştığını belirtebiliriz.

Esasta, sorun yaşanan ve çıkaracağı adayın her hâlükârda güçlü olacağı düşünülen, hatta paydaş liderlerin açıklamalarında “13. Cumhurbaşkanı Millet İttifakı’nın adayı olacak” söylemini kullandıkları 6’lı Masa’nın adayına gelince, oldukça çetrefilli bir tablo ortaya çıkmakta.

6’lı Masa’nın Adayları

6’lı Masa’nın adaylaştırma sürecine bir göz atacak olursak,

Uzun süredir, iktidar kanadının, yandaş medyanın ve anket şirketlerinin merakı ve gündemde tutmasıyla, 6’lı Masa (öncesinde de Millet İttifakı), çok sayıda aday ismine maruz bırakılmış durumda.

Bu isimlerden belirgin bir şekilde öne çıkanlar ise gündeme gelme sıralarına göre; Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Kemal Kılıçdaroğlu oldu.

Meral Akşener

24 Eylül akşamı, “Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim. Ben başbakanlığa adayım.” diyerek ve sonraki tüm açıklamalarında da bu duruşu tekrarlayarak olası adaylar arasından ayrılmış oldu. Masa’da farklı bir kararla göreve zorlanmadığı sürece aday değil. 

Ekrem İmamoğlu,

Uzun süre güçlü bir şekilde adaylığı konuşulan ve tartışılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, süreç içerisinde yaşanan bir takım olaylar ve Erdoğan’la özdeşleştirilmesi nedeniyle gerilemiş durumda.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sözcüsü Murat Ongun’un, aralarında; Nagehan Alçı, Ertuğrul Özkök, İsmail Saymaz, Akif Beki ve Özlem Gürses’in de olduğu gazetecilerle çekilen Karadeniz gezisi fotoğrafı sonrası yapılan eleştiriler ve bu eleştirilere karşı verdiği “Bu eleştiriler 200-300 kişinin kendi arasındaki yorumları, eleştirileridir. Biz bunu çok da önemsemiyoruz doğrusu. Biz Twitter’a bakmıyoruz.” demesi, “Bu geziye Hande Fırat’ı da davet etmiştim… Ben bu tartışmaları çok önemsemiyorum.” söylemi, yine İmamoğlu’nun “Vız gelir tırıs gider, hiç umurumda değil.” demesi ile birlikte “Tayyip Erdoğan’dan ne farkı var” algısının oluşması, sonrasında ise Murat Ongun’u görevden alması ve geri çekilmesi ile birlikte adaylık sürecinde geriledi.

İmamoğlu’nun, adaylıktan tamamen vazgeçtiği söylenemez ama kamuoyu oluşturarak 6’lı Masa’yı kuşatma ve adaylığı ele geçirme stratejisi ve buna bağlı taktikleri çökmüş oldu.

Şimdilik halen, 6’lı Masa’dan kendi ismi çıkabilir mi diye düşündüğü hissedilmekle birlikte aşağıda belirteceğim nedenlerle bu ihtimal de oldukça zayıflamış görünüyor.

Bağımsız olarak aday olma ihtimali ise “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” atasözünü anımsatacak şekilde ihtimal dışı görünüyor.

Mansur Yavaş

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, hiçbir şekilde adaylığını öne çıkarmamakla birlikte, güçlü bir kamuoyu algısıyla ve anketlerde çok iyi noktada çıkıyor olmasıyla, diğer adayların ismini bloke eder derecede, adaylık gündeminde sürekli yerini alıyor.

Yavaş’ın, iki seçimdir Ankara’da aday olması, son seçimde de Ankara’lıları Melih Gökçek’in yarattığı yaklaşık 25 yıllık bezginlikten kurtarması nedeniyle ve Ankara Büyükşehir Belediyesi kapsamında genelde pandemi süreci ve sonrasındaki; halkçı, toplumcu, insancıl yaklaşımlar, sosyal yardımlar ve kent içinde mağduriyet yaşamış kesimlere verdiği hizmetlerle popülerleşmesi ve bu popülerliği de Türkiye geneline yaymayı başararak algıyı yönetmesi, isminden sürekli söz edilmesine neden oluyor.

Ancak Yavaş, Türkiye’nin tamamına ait sorunları ile ilgili hiçbir söylemde bulunmuyor.

Dolayısıyla, sahaya çıktığında, ülke sorunları önüne geldiğinde, karşılaşacağı durumlara karşı cevap üretip üretemeyeceği hakkında bir fikir oluşmuyor.

Örnek verecek olursak, 28 Mayıs’ta gerçekleştirdiği Van gezisinde, bir vatandaşımızın “Sizi çok seviyoruz başkanım. Bizi bu dertten kurtarın. Selahattin Demirtaş’ı da istiyoruz.” demesi üzerine, Yavaş’ın, “İnşallah” dediğinin kamuoyuna yansıması, ABB Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Koordinatörü Volkan Memduh Gültekin’in, Yavaş’ın “Selahattin Demirtaş’ı istiyoruz” diyen yurttaşa yanıt olarak “İnşallah demediği” açıklamasını yapması, Yavaş’ın da tepki göstererek, “Maşallah size, gerçekten maşallah.” demesi vb. küçücük olaylar bile günlerce gündem olurken, kampanya döneminde her gün benzer bir çok sorunun yaşanabileceği konusunda korkular yaratıyor.

Ayrıca, dışarıya yansıyan ve belediye içerisinde yaşanan bir çok sorun ile kadro eksiklikleri, yönetici görevlendirmelerindeki istikrarsızlıklar gibi sorunlar da cumhurbaşkanlığını yürütme ve kadrolar oluşturarak yönetme konusunda soru işaretleri oluşturuyor.

Bu ve benzeri daha bir çok eksikliğin tespit edilmiş olmasına rağmen başta Ümit Özdağ olmak üzere; MHP kökenlilik, ülkücülük ve milliyetçilik kavramlarından hareketle söz konusu kesimlerden Yavaş’a önemli bir desteğin olduğunu da belirtmekte yarar var.

Ayrıca İYİ Parti’nin içinde güçlü bir temsille Yavaş’ın adaylığını gerçekleştirmeye çalışan yapılar olduğunu da eklemek gerek.

Yavaş savunulurken, bilinen eksikliklerinin giderilmesi için belirlenecek yöntemler konusunda iki temel noktadan hareketle çözüm öneriliyor:

Birincisi, çok öne çıkarılmadan, fazlaca konuşturulmadan kampanya sürecinin tamamlanabileceği,

İkincisi ise kazanması durumunda yönetim konusunun kendisine bırakılmayacağı.

İkisinin de gerçekçi olmadığı, Belediye Başkanlığı sürecini yakından izleyenlerce biliniyor.

Dolayısıyla biraz “Dışı seni, içi beni yakar.” durumu söz konusu.

Yine, İmamoğlu gibi, bağımsız olarak aday olma ihtimalinin gerçekçi bir ihtimal olmadığı anlaşılıyor. Bunun nedeni olarak da Mansur beyin, kişisel düşüncesinde, “ortak aday olma” tutumunun güçlü olduğu, yerel seçimlerde de bu tavrı gösterdiği, CHP’den istifa ederek Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıkmayacağı, bunu gerek vefa gerekse gerçekçi bir hesapla yapmayacağı söylenebilir.

Ayrı bir not olarak, Mansur Yavaş’ın CHP dışında bir parti tarafından aday gösterilmesi durumunda ise zaten CHP seçmeni ile arasındaki tüm bağlar kopmuş, maya bozulmuş, birliktelik ruhu ölmüş olacaktır.

Bu durumda 6’lı Masa da cumhurbaşkanlığı adaylığında oluşacak işbirliği açısından dağılmış olacaktır.

Belediye Başkanları ile ilgili ortak değerlendirme

Belediye Başkanları’nın adaylık gündeminde güçlü bir şekilde yer almalarının sebebi tamamen, belediyeler nedeniyle elde ettikleri popülerliktir.

İmamoğlu’nu ve Yavaş’ı, herkese rağmen (yönetimine ve örgütüne rağmen) Kılıçdaroğlu’nun belirlediği biliniyor. Bunu, 3 Şubat 2019’da, belediye başkan adaylarının belirlenmesi ve belirlenen belediye başkanlarının değiştirilmesi konusunda Parti Meclisi’nden aldığı yetkiyle yaptı.

Hayır Cephesi olarak referandumdan beri %50’ye yakın oy potansiyeli olan tüm muhalif kesimler, mevcut iktidarı geriletmek amacıyla, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok büyükşehirin muhalefete geçmesi için, tüm farklılıklarını göz ardı ederek birlikte davrandılar.

Yavaş ve İmamoğlu, kendilerine altın tepside sunulan, Ankara ve İstanbul gibi pırlantaların yönetimine bu şekilde; CHP, İYİ Parti, DP, SP + bir kısım MHP’li seçmen ve bir kısım kürt seçmenin oylarıyla geçtiler.

Popülerliklerini de bu sayede edindiler.

Söz konusu popülerliği, farklı bir süreç olan ve gereksinimleri bambaşka olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, mucizevi insanlara ait bir vasıf gibi sunmalarına gerek olmadığını düşünüyorum. İhtiyacımız bu değil.

Bu noktada, öncelikle geçmiş bir deneyimden de bahsetmekte yarar var:

Ankara’nın çok kötü bir deneyimi var:

Değerli siyasetçi Murat Karayalçın’ın, geçmişte başkanlık görevini tamamlamadan Ankara’yı bırakması, bugünlere gelişimizdeki en temel noktalarından biridir. Bu kötü deneyimin tekrarlanması, Mansur beyi seçen Ankara halkı tarafından ve İmamoğlu’nu seçen İstanbul halkı tarafından, özellikle de CHP seçmeni tarafından asla istenmez.

Bir kötü deneyim örneği de İstanbul’dan verelim:

İSKİ skandalını hatırlıyorsunuzdur, Genel Müdür’ün yozlaşmışlığından kaynaklı birkaç milyon dolarlık bir skandaldı. Bugün yapılan; yolsuzluklar, hırsızlıklar, arsızlıklar, devasa kaynakların hortumlanmaların baktığınızda, gölde tuz gibi bir şey. SHP’yi bitirdi, 30 yıldır da CHP’ye yamanarak konuşuluyor.

Belediyecilikte insana bağlı bu tür riskler vardır. İktidarın her uzvunda bu olayın yüzlerce kat büyüğü olaylar yaşanmaktadır. Ancak, birinin elinde bir propaganda makinesi varsa sizin küçücük bir hatanızı 30 yıl konuşturur, kendi devasa hatalarını hiçbir şey yokmuş gibi kapatırlar.

Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri’nde, üst yönetimin alt organlarının tamamında AKP’nin eli var. Belediye Meclisleri’nde de AKP+MHP çoğunlukta. İkinci dönemine geçmediği sürece Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri, AKP kadrolarından kurtulmuş olmayacak. Dolayısıyla her an bütün bağırsakları ortada. Belediyecilikte hatalar mutlaka yapılır, o hatalar alınır, küçücük hata büyütülür, devasa bir anti propaganda haline dönüştürülür.

Bu ve daha bir çok gerekçe, Belediye Başkanları’nın adaylıklarında büyük riskler ortaya koyuyor.

Kılıçdaroğlu’nun ve Akşener’in bu konudaki yaklaşımlarına bakmak gerekirse,

Kemal bey, 2 Ocak 2021’de, İmamoğlu ile ilgili olarak, “İmamoğlu ile aramızda bir rekabet falan yok, ben genel başkanım, o İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.” dedi.

Bu arada Akşener, 26 Ekim 2021’de “Sayın İmamoğlu ve Yavaş, Millet İttifakı’nın belediye başkanları. Bu arkadaşlarımızın ita amiri Kılıçdaroğlu. Her iki arkadaşımızı öneren Kılıçdaroğlu. Onlar CHP’nin belediye başkanları. Kılıçdaroğlu döner de iki arkadaştan birini aday gösterdiğinde biz ‘hayır’ demeyiz,” dedi.

Kılıçdaroğlu, 6 Kasım 2021’de, Karar TV’de Gündem Özel programında, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığı için belediye başkanlarını aday gösterip göstermeyeceğine ilişkin, “Belediye başkanlarımızın görevlerine devam etmelerini istiyorum.” ifadelerini kullandı ve “Öncelikle belediye meclislerinde çoğunluğumuz yok. Onun olmadığı yerde belediye başkanlığını başka bir partiye teslim etmiş oluruz. O zaman İstanbul’lu, Ankara’lı bize ne diyecek? O bağlamda kafamda ciddi soru işaretleri var. İkincisi seçildiler, önce bir bulundukları kentin güvenini kazansınlar önlerinde bir zaman var. O zaman diliminde çalışır, deneyim kazanırlar iyi noktalar ve alanlarda kendilerini gösterirler o çerçevede görevlerini sürdürmeleri lazım.” dedi.

Kılıçdaroğlu yine, 26 Aralık 2021’de, “Sayın Yavaş ve İmamoğlu’nun ismi öne çıkarılıyor ama İstanbul ve Ankara’nın yönetimini bırakamayız. Seçmenimize anlatamayız.” dedi.

28 Ağustos 2022’de HaberTürk’te, İmamoğlu ve Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda, “6 lider aday belirleyecek diyoruz. Önümüze Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı gelmez.” dedi.

Yine Akşener, 20 Mayıs 2022’de, Halk TV’de “Liderlerle Özel” Programı’nda, “Ankara ve İstanbul Belediye başkanlarının ita amiri CHP‘dir, sayın Kılıçdaroğlu‘dur!” dedi.

Bu arada, kritik bir aşama daha yaşandı:

6’lı Masa’nın 21 Ağustos’ta gerçekleştirdiği, ilk turun son toplantısında “Ortak Aday” kararı alındı. Kararda, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı için 6 parti olarak kesinlikle ilk tur hedefiyle ortak aday belirleme ilkesi üzerinde anlaştık.” denildi ve 6 lider, altına ıslak imza atarak, fotoğraflarıyla paylaştı.

Özetle,

Belediye Başkanları Masa’dan aday olarak çıkmak istiyorlar ama Masa’ya isimlerinin getirilmesi; yukarıdaki tanımlamalar, siyasi hiyerarşi, siyasi ahlâk ve teamüller gereği, ancak ve ancak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından mümkün kılınabilir. Başka bir lider, Yavaş ve İmamoğlu’nu ilkesel olarak, formel olarak Masa’ya getiremez. İstifa ederler, bağımsız olurlar, “belki” deriz ama o da siyasi gereği mümkün olmaz.

Dolayısıyla, Kemal beyin defalarca açıkladığı gibi, Belediye Başkanları Masa’ya gelmeyecektir.

Ancak, Cumhurbaşkanlığı adaylığında ismi geçen iki güçlü CHP’li belediye başkanı için, “İta amirleri Kılıçdaroğlu”dur demiş olmasına rağmen, seçilmelerinde büyük pay sahibi olması ve “Yerel Seçim İşbirliği”nin güçlü ortağı olması nedeniyle, Akşener’in “Masa’ya getirmek Kılıçdaroğlu’na düşse bile, ona götürmek bana düşer.” deme hakkı vardır.

Bu anlamda yine kararın Kemal beye kalması ve fikrinin de, yukarıdaki ifadelerinden anlaşılacağı üzere, belli olması nedeniyle, Meral hanımın bu tür bir girişimde bulunması da beklenemez.

Kemal Kılıçdaroğlu

2017 Adalet Yürüyüşü ile insanlığın mücadele tarihine geçti.

Ankara’dan İstanbul’a kadar “adalet” talebiyle gerçekleşen yürüyüş, birbirinden çok farklı toplum kesimlerinin katılımıyla, Türk bayraklarıyla, 15 Haziran 2017’de Ankara’da Güvenpark’ta başladı ve 9 Temmuz 2017’de Maltepe’de sonlandı. 420 kilometrelik yolu 25 günde yürüdü.

2018’de İYİ Parti’nin seçime girmesini sağlayarak Türkiye demokrasi tarihine geçti,

İYİ Parti’yi seçime sokmamak üzere hamleler yapan, yargıdaki AKP aparatlarına karşı, Kılıçdaroğlu’nun Akşener ile anlaşarak 22 Nisan 2018’de, 15 CHP’li vekilin İYİ Parti’ye geçmesini sağlamasıyla TBMM’de 5 Milletvekili olan İYİ Parti, CHP’den geçen 15 Milletvekili’yle 20 sandalyeye ulaşarak seçimlere katılmayı garantiledi ve hazine yardımının önü açıldı. Demokrasi tarihimiz açısından unutulmaz bir hamle oldu.

2019 Yerel Seçimleri’nde İşbirliği oluşumunda paydaş olarak AKP’nin gerilemesini sağladı.

Yerel seçimler öncesi 12 Aralık 2018’de, CHP ve İYİ Parti İşbirliği anlaşması yaptı. Seçim sonuçlarına göre CHP ve İYİ Parti’den oluşan İşbirliği Partileri, Ankara ve İstanbul dahil olmak üzere metropol bölgelerinde güçlü bir performans sergileyerek iktidar partilerinin gerilemesine yol açtı ve yönetimi ele aldı.

Helalleşme çağrısı yaptı

Kılıçdaroğlu, 6 Kasım’da Karar TV’de “helalleşme” çağrısı yaptı: Türkiye’nin iktidardan ve iktidar değişimi gerekliliğinden daha önemli tarihsel sorunlarının olduğunu, toplumun iyileşmeye ve helalleşmeye ihtiyaç duyduğunu, bir kısmı CHP’den de kaynaklanan, toplumsal yaraları sarmak üzere helalleşme yolculuğuna çıkacağını ifade etti, Cumhuriyet tarihi boyunca toplumsal hafızada yer almış belli başlı mağduriyetleri anarak kuşatıcı bir helalleşme çerçevesi çizdi.

6 Siyasi Parti’yi biraraya getirdi

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” temasıyla biraraya gelen partilerin uzlaşması sonucu 6 parti biraraya geldi ve 12 Şubat 2022’de ilk toplantısını Cumhuriyet Halk Partisi evsahipliğinde gerçekleştirdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumartesi günü ilk kez bir çalışma yemeğinde bir araya geldi.

6 muhalefet liderinin buluşmasının ardından yapılan ortak açıklamada, ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmenin “ortak ve öncelikli hedef” olduğu belirtildi ve üzerinde uzlaşmaya varılan yeni sistemle ilgili mutabakat metninin 28 Şubat’ta yapılacak ortak açıklamayla kamuoyu ile paylaşılacağı duyuruldu. 28 Şubat 2022’de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni yayınlandı.

Bugüne kadar da bunlara ek olarak, güncel sorunlara dönük bir çok konuda agresif hamlelerle iktidarı zorlayan bir performans sergiledi.

Not etmek gerekirse, bu arada, bir kez suikast denemesine biz kez de linç denemesine maruz kaldı. Bu iki olaya da maalesef iktidarın çirkin yaklaşımları damga vurdu.

Kılıçdaroğlu, tüm bu bu temel girişimler sürecinde, diğer eylemlerinin de sonucunda; birleştirici, bütünleştirici, önemli bir aktör olmasının da getirdiği özgüvenle, 8 Şubat 2022’de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik, “Aday olsun karşıma çıksın.” dedi ve kullandığı cümle, o tarihlerde, adaylığının ilanı olarak yorumlandı.

Bu arada, 24 Nisan 2022’de 6’lı Masa’nın üçüncü toplantısından sonra cumhurbaşkanlığı adayı için ilkeler dile getirildi, liderlerce yapılan açıklamada, “Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda liderler olarak birçok kez vurguladığımız gibi; uzlaşmacı, özgürlükçü, demokratik değerleri içselleştirmiş, milletimizin tamamını kucaklayan, siyasi ahlâk ilkelerini benimseyen, liyakat sahibi bir aday belirleyeceğiz.” ifadeleri kullanıldı.

Bu tanımlamadan sonraki süreçte,

DEVA Partisi lideri Ali Babacan, Cumhuriyet Halk Partisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası cumhurbaşkanlığı adaylığını şöyle değerlendirdi: “Altılı Masa’nın ortak adayıyla alakalı biz bugüne kadar hiçbir isimle ilgili yorum yapmadık. ‘Bu isim olur’ da demedik, ‘Bu isim olmaz’ da demedik… Altılı Masa ortak bir aday belirleyecekse, onun kim olacağı, kim olmayacağı Altılı Masa’da görüşülmelidir.” dedi.

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, 23 Haziran 2022’de, Afyonkarahisar’da yerel yayın yapan bir radyoda Gazeteci Yazar İsmail Akar’ın konuğu oldu ve programda, “Cumhurbaşkanı adayı konusunda temel kuralları koyduk 6’lı Masa olarak. Ben Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakarım. Bu masanın oluşumunda önemli katkılar sağlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu doğal olarak da isterse hakkıdır. Bu manada bizlerde gerekli desteği veririz.” dedi.

Uysal ayrıca, cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin adayının kim olacağıyla ilgili tartışmaları değerlendirerek, “Adayın, Altılı Masa içinden çıkması gerektiği kanaatindeyiz.” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Feramuz Üstün, 29 Temmuz 2022’de, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin yaptığı açıklamada, “Ortak aday olarak karar verilirse kimse karşı çıkmaz.” ifadelerini kullandı.

6’lı Masa’nın 21 Ağustos’taki “ortak aday” kararı sonrasında, Kılıçdaroğlu 5 Eylül 2022’de, FOX TV’de cumhurbaşkanı adaylığı niyetini bir adım daha ileri taşıyarak “Ben hazırım.” mesajı verdi ve siyaset kulislerini hareketlendirdi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, 28 Ağustos 2022’de, “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığının da ihtimaller arasında olduğu”nu dile getirdi. Parti yetkilileri de “Kemal Bey daha önce de söyledi adaylık niyetini. Ama esas önemli olan, masanın kararını işaret etmesi. Bu açıklamalardan bir cümle öne çıkarılacaksa, mutabakata verdiği önem ön plana çıkarılmalı. Aday olma niyeti zaten gizli değil, yadırganacak da bir şey değil.” ifadelerini kullandılar.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 7 Eylül 2022’de, ”Sayın Kılıçdaroğlu bu konuyu, soru geldiğinde, bazı şeyleri, kanaatlerini paylaşıyor ve her defasında da buna Altılı Masa’da karar vereceğiz de diyor. Şu ana kadar Altılı Masa’ya böyle bir talep de gelmedi, böyle bir tartışma da olmadı. Net olarak söylüyorum. Hiç tartışılmadı.” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi yetkilileri ise daha önce Ali Babacan’ın dile getirdiği “Önceliğimiz mutabakat ve ortak aday.” sözlerini anımsatarak, partinin 6’lı masada ortak cumhurbaşkanı adayı konusundaki önkoşulunun “geçiş süreci üzerinde mutabakat sağlanması” olduğunun altını çiziyorlar.

İYİ Parti’ye gelince, Genel Başkan Meral Akşener, 6 Eylül 2022’de, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile ilgili olarak, “Masa’dan çıkacak olan adayın vasıfları ve sıfatları var. Ben, onların her fırsatta doğru olduğunu söyledim ve kazanacak bir adayla yola çıkmamız gerekli. Hâlâ burada duruyoruz… Altılı Masa’da oturan genel başkanlar ‘hazırım’ derlerse onur duyarım. Elbette çok saygı değer ama bu noktada hiçbir konuşma olmadı.” dedi.

Başka bir konuşmasında da, “Her zaman önemli konuları yetkili kurullarımızda tartışmışızdır. Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu için de partimiz önceden bir değerlendirme yapmak yerine yetkili kurullarda alınan karar doğrultusunda hareket edecektir.” değerlendirmesini yaptı.

Aradığımız Aday

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda adayın profili nasıl olmalı diye baktığımızda, 6’lı Masa’da yapılan aday profili tanımına ilave olarak, gözden kaçırılmaması gereken başka önemli noktalar da var.

Bu anlamda,

Aday, Cumhurbaşkanı olduğunda; Demokrasi, özgürlükler, kuvvetler ayrılığı gibi kavramların işleyebileceği, yargı bağımsızlığı, basının bağımsızlığı ve özgürlüğü gibi kavramları yaşatabilecek, bu değerler içerisinde kalabilecek bir Türkiye’yi yaratmak üzere dönüşümü sağlayabileceğini, bu dönüşümü sağlayabileceğine inandığını gösterebilen, muhalefette olan geçmişteki referandumlar ve seçimlerde “hayır cephesi” kavramıyla birlikte duruş gösteren kesimleri rahatlatacak sözleri verebilen, inandırabilen ve onların hepsinin haklarını eşit olarak ortaya koyabilen; bir adam, bir kadın, bir insan olmalıdır.

Aday olacak kişinin; becerileri, yetenekleri Erdoğan gibi olmak zorunda değildir. Önce onu tespit etmek gerekiyor. Niye Erdoğan gibi olmak zorunda değil? Çünkü biz Erdoğan gibi devleti yönetecek bir insan aramıyoruz.

Ne arıyoruz?: Yukarıda sözünü ettiğimiz yapıyı uygulamaya geçirecek, başkan seçildikten sonra hızla, parlamentodaki temsil koşulları yeterli olursa, bir sene iki sene, yani kısa bir süre içerisinde, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i kurmaya kararlı davranacak; aydın, bilinçli, Türkiye’nin bütün hassasiyetlerini bilen, yani; muhafazakarların, milliyetçilerin, dindarların, din içerisinde; Sünnilerin, Alevilerin, diğer inanç sahiplerinin, Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Çerkeslerin, sağcıların, solcuların, farklı aidiyetler hisseden tüm vatandaşlarımızın hassasiyetlerini bilen bir insan olmak zorundadır.

Dolayısıyla, Erdoğan gibi becerileri olan, hayt huyt edecek ve her şeyi tek başına yönetmeye kalkacak bir karakter, bir profil bize lazım değildir.

Sonuç olarak

Yukarıda aktardığım tüm bilgi ve yorumlar ışığında, 6’lı Masa’nın aday belirleme sürecinin esasları şu şekilde ortaya çıkıyor:

Liderlerin hep birlikte aldıkları “Ortak Aday” kararı,

Bir liderin, “Adayın, Altılı Masa içinden çıkması” önerisi,

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “ Önümüze Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı gelmez.” Demesi ve ardından, “Ben hazırım.” açıklaması yapması.

Bu üç madde, adayın kim olabileceği konusunda çok temel çıkarımlarda bulunmamızı sağlıyor.

Biraz açacak olursak,

6’lı Masa’nın, ilk turunun son toplantısında “Ortak Aday” kararını açıklamasından sonra liderlerin ifadeleri doğrultusunda, güçler dengesine bakıldığında, Masa’da üzerinde mutabakata varılarak oy birliği ile karar verilecek iki isim bulunuyor: Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu.

Meral hanımın ısrarlı bir şekilde aday olmadığını açıklıyor olmasına bakıldığında, Kemal bey, kendinden vazgeçerek veya diğer liderler aralarında uzlaşarak, “adayımız Akşener olsun” demediği sürece geriye tek bir aday kalıyor (olası konuşulacak diğer isimler sadece değerlendirme aşamasında kalacaktır).

6’lı Masa’da değerlendirilecek, gerçek ve güçlü tek aday Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağı propagandası gerçekçi değildir.

Kazanamaz denilmesinde iki gerekçe kullanılmaktadır:

Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği

Çok sayıda seçim kaybetmiş olması

Son dönemde yaşanan gelişmeler değerlendirildiğinde ve ve %60’ı aştığı düşünülen muhalefet seçmenin analizleri yapıldığında, 6’lı Masa ve diğer muhalefet liderlerinin de açıklamalarından anlaşılacağı üzere, Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğinin seçilmesinde bir engel oluşturmadığı anlaşılmaktadır.

Çok sayıda seçim kaybetmesi söz konusuysa, Erdoğan karşısındaki tüm liderler 2002 yılından beri seçim kaybetmektedir. Bu, geniş bir analizle ele alınabilecek; tarihsel, ideolojik ve konjonktürel bir durumdur. CHP tarihine bakıldığında, çok partili dönemde, yüksek oyla elde edilen başarı sadece bir kez Ecevit’e aittir. Ecevit, 1973 genel seçimlerinde %33,3 oy almış ve Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi ile yaptığı koalisyonda Başbakan olmuştur. 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı yapılmıştır. 10 ay süren bu koalisyon hükûmeti Ecevit’in istifasıyla dağılmıştır. 1977 genel seçimlerinde parti, oy oranını %41,4’e çıkarmıştır. Bu oy oranı, sol görüşlü bir partinin çok partili siyasal yaşamda kazandığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçmiştir. CHP’nin geçmişinde Kürt kökenli seçmenlerin oyları da vardır (tıpkı AKP’de uzun süre ve halen kısmen olduğu gibi). Kürtlerin siyasi partiler kurmalarıyla o oylar da kaybedilmiştir.

Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun seçim kaybetmesi üzerinden yapılan eleştiriler doğru değildir.

Nitekim, 2019 Yerel Seçimleri partisi adına Kılıçdaroğlu’nun seçim zaferidir. Nüfusun ve ekonominin %50’inden fazlasına sahip şehirlerin belediyeleri CHP’ye geçmiştir.

Yukarıda sayılan 2018, 2019 başarıları, 6’lı Masa ve diğer stratejileriyle bu noktaya geldiği göz ardı edilebilecek bir olgu değildir.

Yazının bu kısmını rakamlara boğmak istemiyorum. Önceki yazılarımda bu konularda bolca rakam var. Sistem Karşıtlığı, Erdoğan Karşıtlığı, Ekonomik ve diğer yaşamsal sorunlarla birlikte, %60’ın üstünde muhalif seçmene sahip olduğumuz, hiçbir bilinçli kurum tarafından reddedilmiyor.

Bu noktada, sandık başında, Kılıçdaroğlu’nun herhangi bir diğer adaydan az oy alabileceği iddiası doğru değildir.

Diğer adaylarda da olan farklı artılar ve eksilerle birlikte Kılıçdaroğlu’nun rahatlıkla %55 oya ulaşabileceğini ben öngörebiliyorum. Bu öngörüye, yıllardır içinde olduğum siyasi çalışmalar, analiz yöntemlerim ve güvenilir araştırmalarla ulaşıyorum.

Başka arayışlarla süreci sıkıntıya sokmak, 6’lı Masa’daki hiçbir partinin işine yaramayacaktır.

Gerçeğin masaya yatırılıp karar haline getirilmesi bir çok düğümü çözecektir.

Eş zamanlı olarak, geçiş süreci yol haritası hazırlanmış olacak, aday ve liderler; geçiş sürecinde nasıl bir yönetim sergileyeceklerini, ekonomiden dış politikaya ilk etapta atacakları adımları ve parlamenter sisteme geçiş süreci takvimini içeren bir protokole imza atarak bunu kamuoyuna da ilan edeceklerdir.

Sonrasında da gerek siyasi partiler gerekse iki büyük şehrin belediye başkanları adayın yanında yer alacaklardır ve kamuoyu yeni duruma göre pozisyon alacaktır.

Bu konunun uzatılması artık zarar verici noktalara sürüklenmeye yol açmaktadır.

2 Ekim’deki 6’lı Masa toplantısında, adayın altına imza atacağı yol haritası ve diğer taahhütler hazırlanmalı, yine Ekim ayı içinde, bence 29 Ekim’den önce aday açıklanmalıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bülent GÜRSOY – wix.com

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Borsa İstanbul: Ankara’dan abim gelmiş evde bir ‘bayram’ havası…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Gündemin bir süredir en çok konuşulan başlığı olan CHP Kurultayı’nın iptali davası, merakla beklenirken 8 Eylül tarihine ertelendi. Masadaki riskler tüm netliğiyle yerini korusa da, kısa vadeli siyasi tansiyonun düşmesi ve müzakere için zaman kazanılması piyasalarda iyimserlik yarattı. Öte yandan, uzun süredir beklenen 19 Temmuz TCMB toplantısında faiz indirimi artık neredeyse kesinleşmiş görünüyor. Ancak akıllardaki asıl soru giderek daha yüksek sesle soruluyor: Merkez Bankası 18 gün daha beklemeden, olağanüstü bir toplantı yaparak sürpriz bir adım atar mı?

Hatırlanacağı üzere, 19 Mart sonrasında değişen siyasi atmosferin Türk Lirası ve TL cinsi varlıklar üzerinde yarattığı tahribatı sınırlamak amacıyla TCMB politika faizini %42,50’den %46,00 seviyesine yükseltmiş, ardından bir süre piyasayı %49,00 seviyesindeki gecelik borç verme faizi ile fonlayarak makro ihtiyati sıkılaştırma adımlarını devreye almıştı. Ancak azalan jeopolitik riskler ve iç siyasi tansiyondaki yumuşamayla birlikte, otoritenin hem miktarsal hem de oransal sıkılaştırma sürecini hızla normalleşmeye bırakmasını bekliyoruz. Bu doğrultuda, Haziran toplantısında faizi sabit tutan TCMB’nin Temmuz ayında 350 baz puanlık bir indirimle politika faizini yeniden %42,50 seviyesine çekmesini ve faiz koridorunu daha simetrik bir yapıya kavuşturmasını öngörüyoruz.

Dün bu beklentiyi fiyatlayan iki yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi, yaklaşık iki puan düşüşle %40,1 seviyesine geriledi. Faiz ile ters korelasyona sahip hisse senetleri dünkü gelişmeleri büyük bir coşku ile karşıladı. Özellikle, faiz indirimlerinin yarayacağı lokomotif endeks bankacılık hisseleri alımların eşliğinde göz kamaştırıcı bir şekilde günü neredeyse %10 artışla tamamladı! Bültenlerimizde uzun bir süredir harketin bankacılık hisseleri ile başlayacağına yer vermiştik. Ana endeksin de dün günü %5’in üzerinde artışla tamamladığını ve teknik mânâda önemli bir direnç olan 9,750 seviyesinin üzerine yükseldiğini not edelim. Hatırlanacağı üzere, TÜİK tarafından açıklanan 2024 yılı finansal araçların ‘reel’ getiri oranlarına bakarsak, Borsa İstanbul 100 endeksinin %16,71 götürü sağladığını not edelim. Küresel borsa endeksleri arasında Borsa İstanbul’un negatif getiri sunan ender endeksler arasında yer alması, yukarı yönlü potansiyel açısından önemi bir bilgi verdiğini düşünüyoruz! Yabancı indinde beş yıl vadede Türkiye risk primi (CDS) risk primi 292 baz puan seviyesine kadar gerilerken, USDTRY kuru ise karar öncesi 39,91 seviyesine kadar yükselmesi ardından 39,75’e kadar gevşeyip günü 39,80 seviyelerinde tamamladı.

Dün her ne kadar gözler CHP kararında olsa da, makro cephede Mayıs ayı dış ticaret verileri ve istihdam raporu takip edildi. TÜİK verilerine göre, ihracat %2,6 artışla 24,8 milyar dolar, ithalat ise %2,7 artışla 31,5 milyar dolar oldu. Bu sonuçla dış ticaret açığı %2,7 artışla 6,6 milyar dolar oldu. Bir önceki ay gerçekleşen 12,1 milyar dolar açık ardından Mayıs rakamları bir nebze de olsun ılımlı bir tabloya işaret etti. Öte yandan, TÜİK Mayıs ayı istihdam raporunu da yayımladı. Buna göre, manşet işsizlik oranı 0,2 puan azalışla %8,4’e geriledi. Metodolojisi nedeniyle manşet işsizlik yerine bizler daha geniş tanımlı bir gösterge olan atıl işgücü oranını takip ediyoruz. Bu oran %31,0 ile geçen aya göre (%32,1) bir tık da olsun gerilemiş olsa da, tüm zamanların en yüksek düzeylerinde olduğunu not edelim. Daha basit bir anlatımla, zamana bağlı eksik istihdam, iş bulma umudunu kaybetmiş olanlar, çeşitli nedenlerle iş aramayanlar gibi TÜİK’e göre işsiz sayılmayan ama işgücünde de olmayan nüfusun üçte biri gibi devasa bir kitlenin olduğunu görüyoruz!

Öte yandan, dün Türk-İş’in Haziran ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırı raporunu yayımlandı. Buna göre, dört kişilik bir aile için açlık sınırı 26,115 TL oldu. Türkiye’de asgari ücretin 22,105 TL olduğunu not edelim. Ankara’da mutfak enflasyonu (gıda fiyatları) bir önceki aya göre %4,1 artış kaydetti. Yıllık gıda enflasyonunu %37,6 oldu. Yoksulluk sınırı ise 85,066 TL oldu. Türk-İş verilerinin işaret ettiği gıda fiyatlarına önemli bir referans olarak kabul ederek eskiden enflasyon hakkında tahmin yürütmeye çalışırdık. Lâkin bu korelasyonun iyice azaldığının not edelim keza TÜİK geçen ay gıda enflasyonu eksi %0,7 olarak hesaplarken, Türk-İş’in bir ay önceki veri setinde gıda %4,4 artış kaydetmişti. Gözler bu noktadan sonra bugün İTO verileride, perşembe günü ise resmî TÜİK verilerinde olacaktır. Anketlere göre TÜFE’nin Haziran ayında aylık %1,6 artış kaydetmesi ve yıllık gerçekleşmenin de %35 seviyesinde kalması bekleniyor.

Yurt dışı cephede ise, 2025 yılının ilk yarısında doların son 50 yılı aşkın sürenin en sert düşüşünü yaşadığının altını çizmemiz gerekiyor. Ani politika değişiklikleri, merkez bankasının (FED) bağımsızlığını sorgulanması ve yavaşlayan ekonomik aktiviteye dair işaretler, rezerv para birimine olan güveni sarsmaya devam ederken, Dolar Endeksi (DXY) yılın ilk yarısında %10,8 gerileyerek başlıca gelişmiş ülke para birimleri karşısında belirgin şekilde değer kaybetti. Dolar, İsviçre frangı karşısında %14,4, Euro karşısında %13,8 ve İngiliz sterlini karşısında ise %9,7 değer yitirdi.

Trump faiz indirimi konusunda FED üzerindeki baskısını artırarak, Powell’a dünya genelindeki faiz oranlarını içeren el yazılı bir not gönderdiğini okuyoruz. Notta, ABD politika faizinin Japonya’nın %0,5’i ile Danimarka’nın %1,75’i arasında olması gerektiği belirtilirken, Trump sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, “Faizi çok daha fazla düşürmelisiniz. Yüz milyarlarca dolar kaybediliyor” diyerek politika faizinin %1’e çekilmesi gerektiğini savundu. Trump’ın Powell üzerindeki baskısının arttığı bu dönemde, Hazine Bakanı Bessent, Powell’ın görev süresinin Mayıs 2026’da sona ereceğini hatırlatarak, yerine geçecek ismin belirlenmesi için hazırlıkların sürdüğünü açıkladı. Bu gelişmelerin doların elini daha da zayıflattığını not etmemiz gerekiyor. ABD ticaret savaşına soyunduğu bir zamanda, bacalar tütsün, çarklar dönsün, ABD vatandaşları daha çok iş bulsun diye uğraşırken, hâliyle her iş adamı gibi düşük faiz oranı talep ediyor. Lâkin, amiral geminin kaptanını ağır sözlerle eleştirmesi ve “yine çok geç kalacaksın” minvalinde açıklamalar ile işler kötüye giderse, hedef tahtasına Powell’ı yerleştirecek bir politika da benimsediğini görüyoruz.

ABD Başkanı Trump, 9 Temmuz’da sona erecek geçici gümrük tarifesi süresi yaklaşırken, Japonya ile yürütülen ticaret görüşmelerine yönelik memnuniyetsizliğini dile getirdi. Japonya’nın Amerikan pirinci ithalatına direnç göstermesini eleştiren Trump sonrası Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, iyi niyetle müzakere etmeyen ülkelere yönelik yeni tarife oranlarının belirleneceği ve Trump’ın bu konuda ekibiyle görüşeceği belirtildi. Hazine Bakanı Bessent ise, iyi niyetli görüşmeler yürüten ülkelere süre uzatımı düşünülse de bu kararın yalnızca Trump’a ait olduğunu vurguladı. Bessent, anlaşmalarda son günlere doğru yoğunluk yaşanmasını beklediklerini belirterek, ticaret ortakları üzerindeki baskının sürdürüleceğini söyledi.

ABD borsaları geceyi yükselişle tamamlaması ardından bu sabah vadeli işlemlerde hafif de olsa kırmızı rengin göze çarptığını görüyoruz. Öte yandan,  Trump’ın tarife artışı uyarısı ve Hazine Bakanı Bessent’in 9 Temmuz’a kadar ciddi artışların duyurulabileceğini söylemesi, yatırımcı güvenini zayıflatarak Pasifik’in diğer tarafına da olumsuz yansımış. Asya piyasalarının gösterge endeksi Japonya borsası Nikkei, son beş işlem gününde yaşanan güçlü yükselişin ardından bu sabah %1 geriledi. Haziran ayında Nikkei %6,6 yükselerek Şubat 2024’ten bu yana en iyi aylık performansını sergilemişti.

Ticaret görüşmelerine yönelik açıklamalar ardından altının ons fiyatı bu sabah yeniden 3,320 dolar seviyesine yükselirken, gümüş ise 36 dolar etrafında hareketini devam ettirdi. Bitcoin ise son bir haftadır 108bin dolar seviyesinin kıyısında bir sonraki hareketi için enerji biriktirmeye devam ettiğini görüyoruz. Yukarı yönlü harekete daha çok prim veriyoruz. İlk nazarda 108,500 akabinde ise 113bin dolar seviyesinin aşılması ile asıl beklediğimiz hareketin de başlayacağını düşünüyoruz.

Mali piyasaların gündeminde bugün FED Başkanı Powell’ın konuşması, ISM imalat verisi ve JOLTS açık iş sayısı takip edilecek. Yarın ADP özel sektör istihdam verisi, perşembe ise kritik haziran istihdam raporu takip edilecek. Cuma günü ABD piyasaları kapalı konumda olacak. Açıklanacak özellikle istihdama yönelik veriler, faiz indirimi beklentileri açısından yakından takip edilecektir. Bu haftanın Türkiye cephesinde ise en kritik makro verisi kuşkusuz perşembe günü açıklanacak Haziran ayı enflasyon rakamları olacağını bir kez daha hatırlatalım.

Borsa İstanbul

1751343743b3244c82deacc1f4cd92de60cce09ea6_1_1200.jpg
Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

GÜNCEL

Maddi Duran Varlıkların Değerlemesi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Maddi Duran Varlıkların Muhasebeleştirilmesinde Maliyet ve Yeniden Değerleme Modelleri

Maddi duran varlıklar, işletmelerin faaliyetlerini sürdürebilmesi için sahip oldukları fiziksel varlıklar arasında yer alır. Bu varlıkların finansal tablolara doğru şekilde yansıtılması, hem yatırımcıların hem de finansal analiz yapanların sağlıklı kararlar alabilmesi açısından büyük önem taşır. Uluslararası Muhasebe Standartları çerçevesinde, maddi duran varlıkların finansal tablolarda gösterimi için iki temel model mevcuttur: maliyet modeli ve yeniden değerleme modeli.

1. Maliyet Modeli

Maliyet modeli, bir varlığın ilk muhasebeleştirilmesinden sonra, finansal tablolarda maliyetinden birikmiş amortisman ve varsa değer düşüklüğü zararları düşülerek gösterilmesini esas alır. Bu yaklaşımda varlık, edinildiği tarihteki maliyet değerine sadık kalınarak bilançoda yer alır. Bu yöntem; basit, anlaşılır ve uygulaması görece kolaydır. Ancak ekonomik ortamda meydana gelen değişimlerin, özellikle enflasyonist etkilerin, varlığın gerçek değerini yansıtmasını engelleyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

2. Yeniden Değerleme Modeli

Yeniden değerleme modeli ise, maddi duran varlıkların gerçeğe uygun değeri üzerinden muhasebeleştirilmesine olanak tanır. Bu modelde, varlıkların güncel piyasa değerleri düzenli olarak ölçülür ve finansal tablolarda bu güncel değerler üzerinden yer alır. Ancak bu yöntemin uygulanabilmesi için gerçeğe uygun değerin güvenilir bir biçimde ölçülebilir olması gerekir.

Yeniden değerleme sonucu oluşan tutar, yeniden değerleme tarihindeki gerçeğe uygun değerden, sonraki dönemlerdeki birikmiş amortisman ve değer düşüklüğü zararlarının çıkarılmasıyla belirlenir. Varlıkların değerleri önemli ölçüde değiştiğinde yeniden değerleme yılda bir kez yapılmalıdır. Eğer değer değişimi önemsiz düzeydeyse, bu işlem 3 ila 5 yılda bir gerçekleştirilebilir.

Bu yöntemle finansal tablolar daha gerçekçi bir varlık değerlemesi sunar; ancak değerleme işlemlerinin karmaşıklığı, maliyetleri ve değerleme sıklığının doğru belirlenmesi gibi uygulama zorlukları içerir.

3. Uygulamada Önemli Hususlar

  • Bir varlık sınıfındaki tüm kalemler eş zamanlı olarak yeniden değerlemeye tabi tutulmalıdır. Bu, aynı varlık grubunda farklı tarihlerde yapılan değerlemelerin finansal tabloları yanıltıcı olmasının önüne geçmek içindir.

  • Alternatif olarak, kısa sürede tamamlanacak ve güncelliğini koruyacak şekilde dönüşümlü yeniden değerleme de yapılabilir.

  • İlk kayıt ve ölçüm aşamasında tüm duran varlıklar maliyet bedeliyle kayda alınır. Ancak sonraki ölçümlerde işletme tercihini maliyet modeli veya yeniden değerleme modelinden yana kullanabilir.

4. Değer Düşüklüğü Testi

Maddi duran varlığın finansal tablolarda gösterilen defter değeri ile geri kazanılabilir tutarı karşılaştırılır. Geri kazanılabilir tutar, kullanım değeri ile net gerçeğe uygun değer kıyaslanarak büyük olanı esas alınır. Eğer defter değeri, geri kazanılabilir tutardan yüksekse, bu fark kadar değer düşüklüğü zararı kaydedilir.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

İş Bankası’ndan dijital tahvil ihracı

İş Bankası Türkiye’de ve gelişmekte olan piyasalarda özel banka tarafından blokzincir teknolojisi kullanılarak yapılan ilk dijital Eurotahvil ihracını gerçekleştirdi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Euroclear tarafından işletilen Dijital Finansal Piyasa Platformu (D-FMI) kullanılarak ihraç edilen Eurotahvil, 6 Şubat 2023 tarihinde ülkemizde meydana gelen deprem felaketlerinden etkilenen illerdeki kişilerin, çiftçilerin, mikro ve küçük işletmelerin finansmanı için kullanılacak. İşlemde Citigroup Global Piyasalar ile Citibank Londra Şubesi dealer ve ajan banka rolleriyle görev aldı.

“Dijitalde doğmuş tahvil” (Digitally Native Note) olarak adlandırılan tahvil, Dağıtık Defter Teknolojisi (DLT) kullanılarak ihraç edildi. Söz konusu teknoloji; güvenli ve merkezi olmayan kayıt tutmayı sağlıyor; tahvillerin ihraç edilmesini ve takasını da kolaylaştırıyor. Bu sayede ihraç edilen Eurotahvilin takası da işlemin fiyatlandırıldığı gün içerisinde sonuçlandırıldı.

Türkiye’de ve gelişmekte olan bir piyasada özel bir banka tarafından blokzincir teknolojisi kullanılarak yapılan ilk Eurotahvil ihracı

İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, konuya ilişkin değerlendirmesinde, ikinci yüzyılına adım attıkları 2025 yılında, Türkiye’de ve gelişmekte olan piyasalarda özel bir banka tarafından ilk dijitalde doğmuş Eurotahvil ihracını gerçekleştirmekten duydukları memnuniyeti vurgulayarak şunları söyledi:

“Türk bankacılık sektörünün uluslararası finansal piyasalarına erişim gücü, gelişmişlik düzeyi ve yeni teknolojilere hızlı adaptasyonunun teyidi niteliğindeki bu işlem, İş Bankası’nın dünyadaki yeni teknolojileri hayata geçirmedeki öncü rolünü bir kez daha ortaya koyuyor. Bu ihracımızı, blokzincir teknolojisinin sermaye piyasaları işlemlerinde kullanımına örnek oluşturması açısından kıymetli buluyorum. Finansal piyasa enstrümanlarının sürekli gelişen teknolojilerle çeşitlenmesinde öncü rol oynamaktan da ayrıca gurur duyuyoruz. İşlemin dayandığı teknolojinin yanı sıra elde edilecek kaynakların deprem bölgesindeki üretici kesimlerce kullanılması ise işlemin önemini artıran bir diğer temel unsur.”

IFC Genel Müdürü Makhtar Diop da şöyle konuştu:

“Bu yatırım, finansal inovasyon alanında önemli bir dönüm noktası olup, Türkiye’nin ilk dijital tahvili olma niteliğini taşıyor. Bir blokzinciri platformunda ihraç edilen söz konusu tahvil, Türkiye’de depremden etkilenen işletmelerin finansmana erişmesine yardımcı olacak. Bu işlemle tahvil piyasasında yeni dijital teknolojileri kullanarak finansmanı daha erişilebilir hale getiriyor ve en çok ihtiyaç duyan taraflara kritik önemi haiz sermayeyi yönlendirerek depremden etkilenen bölgenin yeniden inşa ve toparlanma süreçlerini destekliyoruz.”

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.