Connect with us

EKONOMİ

Almanya’da Tedarik Zinciri Yasası yolda, Türkiye’de etkilenecek

Yayınlanma:

|

Küresel çapta faaliyet yürüten büyük Alman şirketleri insan hakları ve çevre koruma konularında dünya çapındaki tedarikçilerinden de sorumlu olacak. Bunu düzenleyen Tedarik Zinciri Yasası yolda.

Küresel çapta faaliyet yürüten büyük Alman şirketlerini gelecekte insan hakları, çocuk işçiliği, doğal kaynaklar ve iklim koruma konusunda daha fazla sorumluluk altına alacak olan Tedarik Zinciri Yasası üzerinde Almanya’daki hükümet ortakları uzlaştı. Federal hükümeti oluşturan Başbakan Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik (CDU), küçük ortağı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarafından hazırlanan yasa tasarısının önümüzdeki ay bakanlar kuruluna gelmesi, yaz tatiline girilmesinden önce de oylanarak Federal Meclis’ten geçmesi planlanıyor

Kökeni, 2011 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Ekonomi ve İnsan Hakları İçin Temel Prensipler Kararnamesi’ne dayanan Tedarik Zinciri Yasası 1 Ocak 2023’den itibaren kademeli olarak yürürlüğe girecek. Almanya tarihinde önemli bir paradigma değişimi olarak da kabul edilen kanun, küresel çapta faaliyet yürüten Alman şirketlerin tedarik zincirinin bütününde sorumluluk üstlenmesini öngörüyor.

Yasa tasarısı neleri içeriyor?

Yasa 2023’ten itibaren, önce 3 binden fazla çalışanı olan 600’den fazla Alman şirketini bağlayacak. 2024’ten itibaren ise binden fazla çalışanı olan yaklaşık 3 bin şirket küresel tedarik zincirinde olanlar konusunda sorumluluk üstlenmek zorunda kalacak. İnsan hakları kuruluşları, yasanın 500 çalışanı olan şirketleri de kapsamasını talep ettiyse de orta ölçekli şirketlerin bundan muaf tutulması için özellikle Federal Ekonomi Bakanı CDU’lu Peter Altmaier’in bastırdığı bildiriliyor. Yasa tasarısı, söz konusu Alman şirketleri doğrudan tedarikçilerinden sorumlu kılıyor. Ara tedarikçi şirketlerde ihlaller yaşandığının öğrenilmesi halindeyse bunları aydınlatmakla ve ortadan kaldırmak için harekete geçmekle yükümlü kılıyor.

Yasanın kapsadığı şirketler, tedarikçilerinde çocuk işçiliğine ve zorla çalıştırmaya izin vermeyecek. Adil ücret ödenmesi ve uluslararası sözleşmelerle tanımlanan çalışma ve çevre koruma kurallarının yerine getirilmesinden yükümlü olacak. Bunların ihlal edilmesi durumunda, mağdurun da rızasıyla olay sivil toplum kuruluşları veya sendikalar vekilliğinde Alman yargısına taşınabilecek.

Yasada, Almanya merkezli şirketlerin sömürü veya çevre kirliliği gerekçesiyle medeni hukuk çerçevesinde tazminat ödemesine ilişkin bir düzenleme yok. Yardım kuruluşları ve kiliseler yasayı tam da bu noktada eleştiriyor. Hak savunucuları, örneğin Alman şirketlerin Bangladeş’teki tedarikçisinde çalışan bir tekstil işçisinin veya Gana’dan bir çiftçinin bir hak ihlalini doğrudan Alman mahkemelerine taşımasının mümkün kılınmasını talep ediyordu. Resmi olarak bu adımın atılması önünde engel yoksa da pratikte başarılı olma şansının düşük olduğu bildiriliyor. Pakistan’ın Karaçi kentinde 2012’de yaklaşık 260 kişinin hayatını kaybettiği Ali Enterprises tekstil fabrikası yangınının dört mağduru, diğer mağdurların da desteğiyle sorumlu Alman şirkete Dortmund’da tazminat davası açmış ancak başarılı olamamıştı.

Yasada tanımlanan, Alman şirketlerin tedarikçilerinde yaşandığı bildirilen ihlalleri denetleme görevi de Federal Ekonomi ve İhracat Kontrolü Dairesi’ne veriliyor. Daire konuyu yerinde inceleyecek ve ihlal görmesi halinde maddi yaptırım uygulayacak veya sorumlulara para cezası verebilecek. İhlalden sorumlu görülen bir Alman şirketi üç yıla kadar ihalelere katılmaktan men edilebilecek.

Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil, Adalet Bakanlığı’nın bir ceza kataloğu üzerinde çalıştığını ve şirketlerin ticaret hacminin yüzde 10’una kadar maddi cezanın mümkün olduğunu söyledi, bunun da milyonlarca euro anlamına geleceğini belirtti.

Tedarik Zinciri Yasası İnisiyatifi: Bu sadece bir ilk adım

124 sivil insan hakları, kalkınma ve çevre organizasyonu ile sendika ve kilise temsilcisinden oluşan Tedarik Zinciri Yasası İnisiyatifi, üzerinde uzlaşma sağlanan yasal düzenlemenin sadece bir ilk adım olduğunu kaydediyor. İnisiyatifin koordinatörü Johanna Kusch, “Önemli ve uzun zaman önce atılmış olması gereken bir adımdı zaten” diyor. “Made in Germany, Alman şirketlerinin tedarikçilerindeki çocuk işçiliği veya fabrika felaketleriyle özdeşleşmemeli” diye de ekliyor. Kusch, daha etkin bir yasa çıkarılabilecekken fırsatın kaçırıldığını da söyleyip, “CDU için ekonomi kuruluşlarıyla iyi ilişkide kalmak, insan hakları ve iklimin korunmasından belli ki çok daha önemli” diyerek eleştiriyor. Kusch, “Aksi takdirde yasanın başta çok az sayıda firma için geçerli olması açıklanamaz” diyor. Alman şirketlerin tedarikçilerindeki ihlallerden doğacak medeni hukuk temelli tazminat ödemeleri konusu ile çevre korumaya dair yükümlülüklerini düzenleyen maddelerin de iyileştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Tedarik Zinciri Yasası üzerinde koalisyon ortakları uzlaşı sağlasa da CDU ve CSU’dan oluşan Hristiyan Birlik’in kendi sıralarından hâlâ bazı politikacıların direniş gösterdiği görülüyor. Hristiyan Birlik Federal Meclis Grubu Ekonomi Politikaları Sözcüsü Joachim Pfeiffer, yasayı “Alman şirketlerini cezalandırma enstrümanı” olarak niteliyor ve pandeminin yaşandığı bir dönemde işletmecilerin yükünün hafifletilmesi gerekirken ağırlaştırıldığını iddia ediyor.

Almanya tarihinde bir paradigma değişimi

Almanya’da koalisyon ortağı üç ayrı partinin elinde bulunan ekonomi, çalışma ve kalkınma bakanlıklarının ortak çalışmasıyla hazırlanan Tedarik Zinciri Yasası’nın çerçevesi geçen yaz çizilmiş, Ağustos 2020’de kabineye gelmesi beklenen tasarı, siyasetten ve ekonomi çevrelerinden tepkiler üzerine bir türlü tamamlanamamıştı.

Proje iki bakan için özel bir öneme sahip. İlki Almanya Kalkınma Bakanı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) üyesi Gerd Müller. Müller, yasa tasarısının nihayet tamamlandığını açıklarken o nedenle duygusal konuştu:

“Bu sabah kahvaltıyı hazırlarken Hindistan’ın çayıyla ünlü bölgesi Assam’daki kadınları düşündüm. Bir yıl önce oradaydım. Biz burada bir çay poşetine 1 cent ödüyoruz. Assam’daki çay tarlalarında 12 saat çalışan kadınlar günlük 1 euro alıyor. 1 euro. 30 gün çalışma karşılığında 30 euro aylık maaş. Ben o kadınlara, çocuklarına ve ailelerine söz verdim. Dedim ki eve gidince sizi unutmayacağım”.

Kameraların karşısına elinde bir çay poşetiyle geçen Bakan Müller gibi, yine söz konusu yasa için yıllardır mücadele eden bir diğer hükümet üyesi, Sosyal Demokrat Parti’li (SPD) Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil da kendilerini ve yasayı acımasızca eleştiren, çıkmasını engellemeye çalışanlara seslendi: “Anayasamızın 1’nci maddesi ‘İnsanlık onuru dokunulmazdır’ diyor, ‘Almanların onuru dokunulmazdır’ demiyor.”

Böylece Heil, Alman anayasasının onurlu yasama ve çalışma koşullarının bütün dünyadaki tedarikçiler için de geçerli olduğunun tekrar altını çizdi.

Her iki bakan için de Tedarik Zinciri Yasası Eylül ayındaki genel seçimler yapılmadan geçmesi gereken bir proje. SPD’nin kamuoyu yoklamalarındaki sempati değerleri son yıllarda rekor düşüş gösterdiğinden bir sonraki hükümette yer almayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Dolayısıyla ne kadar kendi projesini hayata geçirirse kâr gözüyle bakıyor.

65 yaşındaki Federal Kalkınma Bakanı CSU’lu Müller için ise bu proje son önemli proje. Müller Eylül ayında yapılacak seçimlerde yeniden aday olmayacak, siyasetten çekiliyor. Yıllardır insan hakları, iklim, adil dağılım, haksız rekabetle mücadele ve mülteciler politikaları konusunda partisinin muhafazakar sağ çizgisinden ayrı, liberal ve hümanist bir yol izlemesiyle dikkat çeken Müller dolayısıyla Almanya için büyük bir değişim anlamına gelen bir projeyle kariyerini noktalamayı hedefliyor.

Yasa nedeniyle Bakan Müller hedef oldu

Tedarik Zinciri Yasası konusundaki tartışmaların arttığı sonbahar aylarında Bild gazetesi, Kalkınma Bakanı Müller’in resmi gezilerde yanına muhalefet partileri temsilcileri yerine hükümet uçağına eşini aldığını ve böyle yedi seyahati bulunduğunu iddia etti. Bakanlık ise hükümet uçağı ile çıktığı beş gezide Müller’e eşinin eşlik ettiğini, dört resmi gezide ise Bakan’ın eşinin normal yolcu uçağı kullandığını, vize, uçak, konaklama, yeme, içme gibi masrafların tamamını kendi ceplerinden ödediklerini açıkladı. Bakan’ın eşinin resmi gezilere katıldığı gerekçesiyle muhalefet temsilcilerinin bu gezilere alınmadığı iddiaları da Bakanlık tarafından yalanlandı ve gezilere muhalefet temsicilerinin de katıldığı duyuruldu.

Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) eski ağır toplarından Ruprecht Polenz, Müller’in bu şekilde hedef gösterilmesini Tedarik Zinciri Yasası için bastırmasına ve kimi çevreleri rahatsız etmesine bağladı. Polenz, yasal düzenlemelere göre uçak, otel vb. masrafları ödeyerek bakanların eşlerini resmi seyahatlere götürmesinin mümkün olduğunu da hatırlattı.

Türkiye yasanın neresinde?

Yaklaşık iki milyon üyesi olan Birleşik Hizmet Sendikası ver.di, Tedarik Zinciri Yasası’nın yürürlüğe girmesi halinde bütün tedarikçi ülkeler kadar Türkiye’yi de etkileyeceğini belirtiyor. Sendikanın basın sözcüsü Daniela Milutin DW Türkçe’ye verdiği demeçte, şimdiye kadar Türkiye’de Hugo Boss, Zara, C&A gibi şirketlerin tedarikçilerinde zaman zaman çocuk işçiliği sorunuyla karşılaşıldığını aktarmıştı. 

Almanya Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, 2019 yılında Türkiye ile Almanya arasındaki ticaret hacmi önceki yıla oranla yüzde 8,6 düşüş göstererek 33 milyar 400 milyon euro oldu. Rusya ve Çin’in ardından Almanya, Türkiye’nin en fazla ithalat yaptığı üçüncü ülke. Almanya’nın Türkiye’ye ihraç ettiği ürünlerde ağırlığı motorlu taşıtlar, otomotiv yan sanayi ürünleri, makineler ve kimyasal ürünler oluştururken, Türkiye’nin Almanya’ya ihraç ettiği ürünlerde ağırlığı tekstil ve deri mamulleri, motorlu taşıtlar oluşturuyor ancak gıda ürünleri ve makineler de giderek önem kazanıyor.

1980’den bu yana yaklaşık 15 milyar 500 milyon dolar yatırım ile Almanya Türkiye’deki en büyük yabancı yatırımcılar arasında geliyor. Türkiye’de faaliyet yürüten Alman veya Türk iştiraklı Alman şirketlerin sayısı 7 bin 500’i geçti. Almanya, Türkiye’deki patent başvurularında da 2017 yılında ABD ve Japonya’nın da önünde gelerek 2 bin 44 başvuruda bulundu.

1985 yılından beri Alman ekonomisi Türkiye’de Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası tarafından da temsil ediyor ve Oda’nın yaklaşık bin civarında üyesi bulunuyor.

Elmas Topcu

© Deutsche Welle Türkçe

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yaşayan Ölüler Aramızda: Finansal Zombi Krizi

Yayınlanma:

|

Ekonomide görünmez ama hissedilen bir tehlike var: Zombi şirketler. Gelirleri borçlarının faizini bile karşılamayan, piyasada sadece dış desteklerle ayakta kalan bu firmalar, yalnızca kendi varlıklarını değil, tüm ekonomik yapının sağlığını tehdit ediyor.

Zombi Şirket Nedir?

Zombi şirketler, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançla borçlarının faizini dahi ödeyemeyen, ancak çeşitli yollarla piyasada tutulan işletmelerdir. Bu yollar arasında:

  • Sürekli borç çevrimi

  • Siyasi baskılarla alınan krediler

  • İflas erteleme ya da konkordato kullanımı

  • Kamu bankaları veya fonları yoluyla yapılan kurtarmalar

bulunur. Bu firmalar aslında çoktan iflas etmişlerdir; ancak piyasa gerçekleri bunu henüz kayda geçmemiştir.

Ekonomiye Verdikleri Zararlar

1. Kaynakların İsrafı

Finansal sistemde sınırlı olan kaynaklar (kredi, iş gücü, teşvik vb.) verimli firmalara değil, aslında çoktan ölmüş bu “zombilere” aktarılır. Bu durum, ekonomik büyümenin kalitesini bozar.

2. Rekabetin Bozulması

Zombi firmalar, zarar etmelerine rağmen piyasada kalabildikleri için fiyatları baskılar, daha sağlıklı ve verimli firmaların piyasadan çıkmasına neden olur. Bu da yenilikçiliği ve teknolojik gelişmeyi engeller.

3. Banka Bilançolarında Risk

Bankalar zombi firmalara kredi verdikçe tahsil edilemeyen alacaklar artar. Sorunlu krediler (NPL) yükselir ve banka sistemine duyulan güven zedelenir.

4. Yatırımcı Güvensizliği

Piyasada “kimin sağlıklı kimin batık” olduğu belli olmaz. Şeffaflık kaybolur. Bu da doğrudan yatırımların ve risk iştahının düşmesine yol açar.

5. Verimlilik Kaybı

Zombi firmalar büyüme rakamlarını yapay olarak şişirebilir ama toplam faktör verimliliği düşer. Ekonomi görünürde büyürken, içeride çürümeye başlar.

Türkiye Örneği: Sessiz Kriz

Türkiye’de özellikle son yıllarda düşük faiz politikaları ve kredi genişlemesi, zombi firmaların sayısını artırdı.

  • KGF destekli krediler,

  • İflas erteleme/kurtarma kültürü,

  • Siyasi olarak ayakta tutulan kamu projeleri,

bu yapıyı besledi. Bu durum, verimli firmaları cezalandırırken, “ölü şirketlerin” yaşamaya devam ettiği bir ekonomik iklim yarattı.

Ekonomik Risk: Zincirleme Çöküş

Faizler yükseldiğinde veya destekler çekildiğinde bu zombi firmalar zincirleme şekilde batmaya başlar. Bu da domino etkisiyle:

  • Bankacılık krizine,

  • İşsizlik artışına,

  • Güvensizlik ortamına,

neden olabilir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı konkordato patlaması bu riski açıkça göstermektedir.

Yaşayan Ölülerden Kurtulmak

Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kaynakların doğru yönlendirilmesi şarttır. Zombi şirketlerin desteklenmesi değil, piyasa içi doğal seleksiyonun işlemesi, güçlü firmaların güçlenmesi gerekir.

Zombi ortamı kısa vadede siyasi rahatlama getirse de uzun vadede büyümenin yapısını çürütür.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.