Connect with us

EKONOMİ

Çanakkale Boğazı yağmaya mı açılıyor

Yayınlanma:

|

Erdek -Ayvalık hattında içinde Çanakkale Boğazı, Bozcaada – Gökçeada hattını da kapsayan Günay Marmara ve Kuzey Ege kıyılarını kapsayan 1/50.000 ölçekli Bütünleşik Kıyı Alanları Planı yayınlaması ile birlikte tartışmalara neden oldu. Planda bölgenin eko sistemini bozacak ciddi hatalar yapıldığı, mevcut kullanım şekline uygun olmadığı, yaşayan halktan kopuk olduğu ve rant mantığı ile yapıldığı vurgulandı. Konu ile ilgili Mimar İsmail Erten detaylı açıklamalarda bulundu ve destek çağrısında bulundu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, Balıkesir-Çanakkale İlleri 1/50.000 ölçekli Bütünleşik Kıyı Alanları Planı, 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi`nin 102. Maddesi uyarınca, 18 Eylül 2020 tarihinde onaylandı. Onaylı 1/50.000 ölçekli Bütünleşik Kıyı Alanları Planı, Plan Açıklama Raporu 9 Kasım 2020 tarihinden itibaren, bir ay süre ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ilan tahtasına asılmıştı. Çanakkale`nin Bursa il sınırından, Balıkesir`in İzmir İl sınırına kadar olan alandaki kıyı şeridi ile Gelibolu Yarımadası, Bozcaada ve Gökçeada`nın sadece kıyı şeridini değil, tamamını içeren 1/50.000 ölçekli Bütünleşik Kıyı Alanları Planı`na karşı itirazlar yapıldı.

Plan kapsamında, söz konusu alanlar 7 ayrı bölgeye;

1. Bölge Bandırma Bölgesi,

2. Bölge Karabiga Bölgesi,

3.Çanakkale Merkez Bölgesi,

4. Bölge Bozcaada Bölgesi,

5. Bölge Edremit-Körfez Bölgesi,

6. Bölge Ayvalık Bölgesi

7. Bölge Gelibolu Tarihi Yarımada Bölgesi olarak adlandırılarak ayrıldı.

Plana göre, önemli tarihi ve doğal değerlere sahip olan, “Kuzey Ege” veya “Güney Marmara” olarak adlandırılan, Balıkesir-Çanakkale kıyı şeridi, Gelibolu Tarihi Yarımadası ve Bozcaada ile Gökçeada`da, “mega yat limanları”ndan, dış ticarete yönelik RO-RO taşımacılığına, yolcu iskeleleri, tersaneler ve çekek yerlerinden, endüstriyel yük limanlarına, turizm tesislerinden, yat limanları ile balıkçı barınaklarına kadar birçok yatırımı öngörüyor. Plana ilgili belediyelerden, çevre örgütlerine, meslek odalarından duyarlı yurttaşlara kadar geniş bir yelpazede çok sayıda itiraz edildi.

Planla ilgili çalışmalar yapan ve mücadele yürüten Mimar İsmail Erten konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

1/50.000 ölçekli plan nedir? 

Mimar İsmail Erten, 1/50.000 ölçekli planın Kalkınma Ajanslarının kurulması ve sonrasında yapılan 1/100.000`lik Çevre Düzeni Planının bir devamı olduğunu dile getirdi. Erten, “Bu planın varlık gerekçesini iki üst karar belirlemektedir. Birisi 2005-2006 yıllarında kurulan ve Türkiye`de, kimi tek ili kimi birkaç ili kapsayan toplam 26 bölgede kurulan Kalkınma Ajanslarıdır. Bunların biri de Çanakkale-Balıkesir illerini kapsayan Güney Marmara Kalkınma Ajansı`dır. Kalkınma Ajansları, yeni idari bir kalkınma yapılanmasıdır bu. Kalkınma mantığı ile bölünen bu alanlar hızla, 2010`dan itibaren, bu alanlarda 1/100.000 Ölçekli Çevre Planı yapmaya başladılar. En son yapılan bölgelerden biri de Güney Marmara idi. 2014-2015 yıllarında Çanakkale`de tartışıldı, itirazlar yapıldı, mahkemeler açıldı… Ancak tüm bu tepkiler bu süreci durduramadı. Şimdi bu 100.000`lik plan, tüm illerin her yerini kapsayan üst bir stratejik plan olarak hazırlandı. 1/100.000 Ölçekli plan, aynı zamanda 1/50.000 Ölçekli kıyı bölgelerini kapsamayan bir plan yapma zorunluluğu da getiriyordu. İşte bu planın geldiği nokta bu temelde oluşturuldu. Belki, tarım ve orman alanlarıyla ya da başka stratejik alanlarla ilgili 1/50.000`lik plan yapılması gerekebilir. Bu 50.000`lik plandan sonra silsile devam ediyor. 25.000, 10.000, 5000 ve uygulama planı dediğimiz 1/1000 ölçekli plandır” dedi. 

Birinci Tehlike : Yetki Gaspı

Planı anlatan Erten, kapsama alanına göre söz konusu planın ileride bir yetki gaspı yaratacağı tedirginliğine neden olduğunu dile getirerek, “1/50.000 Bütünleşik Kıyı Planı, Çanakkale ve Balıkesir`in kıyılarını kapsayan bir plan; Ayvalık`tan başlıyor, bütün körfezden geçip, Edremit, Akçay, Altınoluk, Küçükkuyu, Ayvacık, Ezine, Çanakkale, Lapseki, Biga, Gönen, Bandırma`dan Bursa`nın Karacabey sınırına kadar kıyıları, karşı tarafta Gelibolu Yarımadası`nın kıyıları değil, Keşan sınırına kadar tamamı, Gökçeada`nın sadece kıyıları değil tamamı, Bozcaada`nın tamamını kapsıyor… Böyle baktığımız da bu plan bir “yetki gaspı” sorununu da doğuruyor. Plan, mesela Çanakkale şehrini komple içine almış, sonra bir yerde daralıyor, 500 metreye iniyor, sonra bir yerde genişleyip tarım alanlarını içine almış… Neye göre belirlendiği de belirsiz bir plan. Ama hemen hemen kıyı alanlarının tamamında yer alan belediyeler dahil olmak üzere büyük ölçüde kapsamı geniş bir plan. Bu aynı zamanda, belediye yetkilerine dair bir “hak kapsı” tedirginliği de yaratıyor. Buna göre “biz belediyelerin elindeki imar yetkilerini aldık planı baz yapacağız…” diyebilirler… Bunun bir örneği en son İstanbul`da yaşandı. Beşiktaş/Üsküdar`dan başlayın Karadeniz`e kadar çıkan, Boğaziçi Kanunuyla korunan bir boğaz sınırı vardır. Bunun genişçe bir bölümünün bütün yetkileri İstanbul Büyükşehir Belediyesi`nin elindeydi, şimdi merkezi hükümet bu yetkileri aldı. Yarın Gökçeada`nın ve Bozcaada`nın bütün yetkileri merkezi hükümetçe alınabilir! Bu bir tehlikedir” dedi. 

Yasal bir rant belgesidir

Erten, kıyı alanlarının, deniz ulaşımı konusunda kurulacak büyük limanlarla sanayi şirketlerinin uluslararası ulaşımına hizmet edeceğinin altını çizerek; “Diğer bir tehlike ise, 100.000`le bağlantılı olarak getirdiği üç misyon vardır; Bir tanesi, Kınalı`dan başlayıp Çanakkale ve Balıkesir`e kadar uzanan otoyol ve boğaz köprüsüdür. Bunun çevresinde oluşan bir sürü rant, yaratılan ekonomik değerlerdir. İkincisi bu otoban bağlantısının kuzey bölümü olan Bandırma-Gönen-Biga-Lapseki bölgeleri, maden ve sanayi alanı ilan edilmesidir. Bandırma-Gönen-Biga aksında çok büyük, hemen hemen İstanbul`un, Dilovası, Gebze ve Bursa`nın yükünü alacak bir sanayi bölgesi ilan edilmiştir. Yine bu 100.000`lik plan ile bölgenin en önemli alanları, Kazdağları da dahil olmak üzere maden alanı ilan edilmiştir. Üçüncüsü ise köprü bağlantısının alt kesimi olan, Ezine, Ayvacık, Bayramiç gibi, daha çok kıyı belgesi olan Edremit, Ayvalık, Burhaniye, Gömeç bölgesinde turizm ve tarımsal sanayi yoğunluklu bir önerme yapıyor yine bu 100 000`lik plan! Bu 1/50.000 ölçekli Kıyı Düzeni Planı, bu misyonların, önermelerin, sahil ile bağlantısını kuran yasal rant belgesidir. Yani sanayi ve maden alanlarında çıkan ürünlerin, deniz yoluyla hızla, uluslararası naklinin sağlanması için liman kurulmasını önermektedir. Limanların, sanayi ve maden şirketlerinin bir anlamda denizle buluşma belgesidir. Ayrıca turizm konusu var. Bu kez turizmin sahil ve kıyı yağmasına yol açacak yatırımlarına önermede bulunur. Nedir bunlar, marina, yat limanı, kurvaziyer limanıdır, feribot iskelesidir ve en genel anlamıyla kıyı yatırımları olan limanlardır. Hatta, masum gibi duran kurvaziyer limanı, tehlikeli yerlerde önerilmektir. Mesela Bozcaada! Bozcaada`ya zaten yoğun insan kalabalığı var ki, kurvaziyer limanı ile Bozcaada nüfusunu bir gemide barındıran limandır bu” dedi. 

Küresel sermayeye davet, zeytin alanlarının yağmalanması

Balıkesir-Çanakkale İlleri 1/50.000 ölçekli Bütünleşik Kıyı Alanları Planı`nın; küresel sermayeye yatırım davetiyesi olduğunu, aynı zamanda bölgedeki üretimi ile ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayan ve `marka` haline gelen zeytin ve zeytinyağı üretim alanlarını da kapsadığına dikkat çeken Erten; “Planda en önemli belirsizliklerden biri de; Bütün bu yatırımların mekansal belirsizliğidir. `Bozcaada` diyor, `Çanakkale` diyor… Ama bunlar için gösterdiği yerler örneğin 40 kilometrelik sahil şeridi… Nerede olacak? Belli değil. Buradaki belirsizlik de aslında rantın spekülasyonunun en önemli nedenidir. Buradaki rantın en önemli önermesi ve sloganı ise küresel sermayeye davettir. `Gelin buraya, yat limanı yapın, marina yapın, sahillerimize AVM`ler yapın, kafeler, restoranlar yapın, sanayi limanı yapın, buradan çıkacak sanayi ve maden ürünlerini buradan götürün` diyen bir plandır. Bu planın en önemli tehlikesi de şudur; Çanakkale kıyılarında, özellikle Çanakkale`den Ayvalık`ın sonuna kadar olan zeytinlik alanların tamamını kapsıyor. Yani zeytinlik alanların imara açılması gibi bir tehlike var. Bu gerçekten, Türkiye ekonomisi için, en önemli, en nitelikli bir tarımsal ürün olan zeytin ve zeytinyağının yağmalanması anlamı da taşıyor. Edremit, Kazdağı ve Madra Dağının yarattığı dünyanın en nitelikli zeytin ve zeytinyağının üretildiği Kuzey Ege zeytinlik alanlarının yağmalanması anlamı da taşıyor…” dedi. 

Kimsenin haberi yok, karar Ankara`dan

Erten; “Şimdi bu plan 9 Kasım 2020 tarihinde Çanakkale ve Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri`nde askıya çıkarıldı. Yaklaşık 10 gün sonra bizim haberimiz oldu. Şimdi bütün bu planda, yerel dinamiklerinin hiç birisi; Hiçbir seçilmiş belediye başkanı, hiçbir uzman, hiçbir kurumun haberi yok! Böyle plan mı olur? Dolayısıyla Ankara`da çözülen bir mekanizma bu. Bizim bölgemize yönelik, Başkentten 1/100.000 ölçekli planın misyonlarını gerçekleştirmek için çizilen bir maniveladır… Süreci katılımsız olan bir plandır. Biz öncelikle Assos ve çevresindeki gönüllü, alanında uzman bir ekiple çalışma başlattık. O çalışmadan da bir tane itiraz dilekçesi çıkardık. Süreç de zaten böyle başladı. 40`a yakın bireysel itiraz başvurusu yapıldı. Sonrasında da çok kısa bir sürede, meslek örgütlerine, demokratik kitle örgütlerine, çevre örgütlerine ve belediyelere duyurularak itiraz noktasında harekete geçmeleri sağlandı. Ayvalık, Edremit, Assos, Bozcaada, Çanakkale, Gökçeada`da, bireysel başvurular yapıldı, çevre örgütleri, sivil oluşumlar, planın kapsadığı belediyelerin tamamına yakını, Mimarlar Odasının Balıkesir ve Çanakkale Şubeleri ve bazı meslek odaları itirazlarını yaptılar. 100 civarında itiraz dilekçesi verildi” dedi.  

Hukuki mücadele yetmez, mücadele alanları genişletilmeli

“Süreç yapılan itirazların değerlendirilmesi ile devam edecek” diyen Erten, sözlerini; “Sonrasında bakanlık, yapacağı ilk görüşmede, toplantıda, neredeyse burası, bize bir cevap verecek. Bu cevap süreci de, 15 gün içinde eksikleri bildirir, bir ay içinde de itirazları değerlendirerek cevap verir. Bu usulden hareketle, 30 gün içinde bir cevap bekliyoruz. Cevap verilmemesi de reddetme sayılır. Ret durumunda da 60 gün içinde mahkemeye verme süreci başlayacak. Ama görülmektedir ki, dava açılacaktır. Şimdi bu hukuksal süreçtir. Önemlidir, ama daha önemlisi, bugünden, bu saatten sonra, hukuksal mücadele dışındaki diğer mücadele alanlarını genişletmek gerekir. Bu plan, mademki bir siyasi belgedir, bir siyasi görüşün, Çanakkale ve Balıkesir`in kıyı yağmasına, kıyı rantına olanak veren bir belge; o halde bununla siyasi mücadelede sürdürülmek durumundadır. Siyasi partiler kenara çekilmemeli, meslek odaları, sivil toplumu öne sürmemeli, Balıkesir ve Çanakkale`nin, siyasi partilerinin il-ilçe yöneticileri, seçilmiş belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri, belediye meclis üyeleri, milletvekilleri… Eğer bu siyasi mücadele alanına katkı vermezlerse, öne çıkmazlarsa, zaten bu politika, mevcut merkezi hükümetin uygulayacağı politikayı kabul etmek anlamına gelir. Göre bildiğim kadarıyla bunun ışıltıları da vardır. Balıkesir-Çanakkale arasında organize olunduğu, bu mesele üzerinde konuşmaya ve tartışılmaya başlandığı görülüyor…” ifadeleri ile noktaladı.

çanakkaleolay – Seçkin Sağlam

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.