Connect with us

Dr. Abbas Karakaya

ÇEKMEKÖY HALKINDAN SEYİR TEPESİ PROJESİ HAKKINDA İBB’YE AÇIK MEKTUP

Yayınlanma:

|

Abbas Karakaya – Şair, Akademisyen

Seyir Tepesi (Kulesi) Projesi İptal edilsin

Çekmeköy ilçesi Merkez Mahallesi sınırları içinde, Mimar Sinan Mahallesi bitişiğinde Kuzey Ormanlarının 370 dönümlük ormanlık alanı vardır. Özellikle Covid19 salgınından bu yana her gün yüzlerce insan buraya temiz havası ve sessizliği için gelmektedir. Meşe ağaçları, kuş sesleri içinde yürüyüş, koşu, gezi ve piknik yapmakta, bisiklete binmekte, sohbet etmektedir. Doğa anamızın armağanı bu yerin hiçbir tesise, donatıya ihtiyacı yoktur. Bir yanlışlık eseri olarak başlatılmış Seyir Tepesi (Kulesi) Projesinden vazgeçilmesini, iptal edilmesini Ekrem İmamoğlu başkanlığındaki yönetimden arz/rica ediyoruz.

İptal talep gerekçemiz

Zaten bir tepe olan bir alana seyir kulesi olarak 15 mt. çapında, 50 mt. yüksekliğinde çelik kafesin dikilmesini anlamakta zorluk çekiyoruz. Proje adı altında ormana yapılacak otoparklar, kır kahvesi, restoran, büfe gibi tesisler ormanın ömrünü kısaltacak, kaos ve gürültü getirecek; kaş yapayım derken göz çıkarmaya dönecektir. Bu doğal alanı yeşil, doğal ve bir bütün olarak gelecek nesillere aktarmalıyız. Böyle davranmak, çocuklarımıza, torunlarımıza borcumuzdur.

Tasarruf ve Derman Belediyeciliği   

2014 yılında Kadir Topbaş zamanında ilk çalışmaları yapılan projeyi bir önceki yerel seçimlerde Çekmeköy’de AKP adayı ‘çılgın proje’ olarak duyurmuştu. Yüklenici firmanın mahkemelik olması sebebiyle proje yarım kalmıştı. Şu an yapıların çelik iskeletleri dışında her şey harap olmuş, kırılıp dökülmüş durumda. Mahkemenin sonuçlandığını, İBB’nin projeyi tamamlamayı düşündüğünü öğrendik. Oysa Çekmeköy halkı akamete uğramış bu projenin tamamen iptal edilip hurda, harabelerin kaldırılmasını, ormanın, doğanın kendi haline bırakılmasını talep etmektedir.

Girişte işaret ettiğim gibi, salgın döneminde kullanımı artan ormanlık alan, aslında buraya yapılmak istenen projeyi, tesisleri boşa çıkarmıştır. Kabartılmış ihalenin aslında birer rant dağıtım aracı olduğunu göstermiştir. İBB’nin tasarruf dönemine girdiği, kaynak bulmasının engellendiği bir dönemde buraya kaynak akıtılması çok doğru bir karar olmayacaktır. Ayrıca, Kadir Topbaşgiller’in başlattığı, halka sorulmamış, halkın ihtiyacını gözetmemiş bir rant projesini tamamlamak ‘derman belediyeciliğiyle’ ne kadar uyumludur? 

Sporcu Parkı, Sağlıklı nesiller, Organik süt

Ormanlık alanın yakında hayvancılıkla geçinen aileler var. Gündüz uygun zamanlarda keçilerini, ineklerini bu alanda otlatıyorlar. Güz aylarında keçiler düşen meşe palamutlarını yiyorlar. Tesis yapıldığı zaman bu hayvan kardeşlerimiz buralarda yayılamayacaklar. Ekolojik denge kesintiye uğrarken, bir anlamda yerli üreticinin yaptığı kamu hizmeti ( Çekmeköylüler’e uygun fiyatla organik süt tedarik etme işi ) de akamete uğrayacak.

Özellikle merkez Çekmeköylüler’in şehrin gürültüsünden, tozundan toprağından ve betonundan kaçıp sığınabilecekleri bir tek burası kalmıştır. Burasının tesislere boğulmasıyla Çekmeköy’de hayat daha zor olacaktır. Şu anki haliyle birçok sporcunun, kimseyi rahatsız etmeden antrenman yaptığı bir alandır. Ormana tesisler doldurulunca bu, sporcu dostu özelliğini de kaybedecektir. Türkiye’yi uluslararası ultra maraton yarışmalarında temsil eden ilk kadın sporcusu Bakiye Duran Çekmeköy’lüdür. Bu ormanlık alanların korunmasının sporcular, sağlıklı nesiller için çok elzem olduğunu özellikle belirtmektedir. 

Proje maliyeti olması gerekenden çok fazla

Projenin tamamlanması, tesislerin açılmasıyla ilgili şu riskli durumda hesaba katılmalıdır. İhale öyle kurgulanmıştır ki kullanılan malzemeler hem çok pahalı hem çok müsrifçe kullanılmıştır. Haddinden fazla, aşırı lükse kaçılmıştır. Ormanlık alana girişlerde kullanılmış üç-dört metre yüksekliğinde sekiz on tane, sadece gösteriş amaçlı çelik direkler, çok lüks ferforjeler ( 370 dönümlük bir alanı çevrilmiştir). Yani projede çok fazla para harcanmış, tekrar başlandığı takdirde belki bir bu kadar para harcanacak. Nihayetinde, bu durum, bir liralık bir bardak çayı yedi liraya satılmasını getirecek. Orman içindeki, girişindeki otoparklar da paralı olursa, hedeflenen kitle buralara gelemeyecek.

 Gerçek sorun ve İhtiyaç : Halk içinde Halkla beraber

Orman ve çevresinde hiç mi yapılacak, müdahale edilecek iş yok? Olmaz olur mu? Orman girişlerine çöp konteynerleri konulması ve çöplerin düzenli toplanması en acil ihtiyaçtır. Ayrıca, projenin yarıda kalmasıyla ormanın girişinde, içinde çürümeye, yağmaya terk edilmiş milli servet sayılacak kırma taşlar, çelik aksamlar, aydınlatma direklerine sahip çıkılmasını arz/rica ederim. Seyir kulesinin dikildiği, milyonlarca paranın döküldüğü, şimdi bir harabeye dönmüş alan “uyuşturucu kullananların” sıkça uğradığı bir yer olmuştur. İşte, bu konuları çözmek için yöre halkını toplantı ve forumlarda buluşturup onların yararına, gerçek ihtiyaçlarına çözümler bulmak önümüzdeki görevdir. İBB, İstanbul Gönüllüleri, siyasi partiler, konuyu sahiplenen STK’lar,  isterse, Çekmeköy Belediyesi de bu işleri hale yola koymak, çözülebilecek sorunları çözmek için bir araya gelebilir. O zaman haydi!

Saygılarımla,

Abbas Karakaya – Çekmeköy Yurttaş İnisiyatifi

Dr. Abbas Karakaya

ŞİİRİM

Yayınlanma:

|

İğneyle kuyu kazan

Suyu arayan su

Ay ışığının kolunda

Irmaktır şiirim

 

Düşlere inanır, ahırda

İneğin gördüğü rüyadır

Kaplumbağa hızını sürer

İletkendir kedi gibi şiirim

 

Denizaltı güncesidir

Kumsalda ayak izleri

Hatırlamak üzerinedir

Gidenin unutmaz şiirim

 

Vefadır, pervanedir

Balta girmemiş ormanlarda ışığı arar

Güneşe tutkundur

Yağmurda şemsiyesiz

 

Çayırdaki otlar

Çocuklar oynasın üstünde

Çıkarıp baktığında çantandan

Tanık olsun güzelliğine şiirim

 

Bir atın uysallığı

Nefes nefese kalışı

Hapishane duvarlarında

Biten ot da olsun şiirim

 

Elini tuttuğunda acının

Cesaret olsun yazacağım şiirler

Aralasın yüreğinin kapısını

Ayağa kalksın aklın

 

İnsanın özgürlük davasında

Kabına sığmaz şiirim

Vakit eriştiğinde, balyozlardan

Yükselen güneşin sesine eşlik etsin şiirim

Abbas Karakaya

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

HAREKET HALİNDEKİ BÜYÜ: Çocuklara kitap okumanın faydaları

Yayınlanma:

|

Birkaç yıl önce bir yurtiçi TV kanalında bir programa katıldım. Programın konusu okul öncesi çocuklara kitap okumanın faydaları idi. Üç yaşında bir çocukları olan anne babanın evlerinde kamera karşısında ebeveynlerin çocuklarına neden kitap okuması gerektiğini anlatacaktım. Bu anne-baba küçük oğulları için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya istekliydiler, ancak ona çok nadir kitap okumuşlar ve çocuklara kitap okumanın öneminin farkında değillerdi. Çocukları tek kelime okuma yazma bilmiyordu.

Söz konusu gün ebeveynlerle sohbet etmeyeceğimi öğrenince şaşırdım. Bunun yerine yönetmen, programın başlarında savunduğum gibi, gürültülü, sevgi dolu, neşe yayan sesli okuma atmosferini gösterebilmem için çocuğa kitap okumamı istedi.

Bu çocuğu tanımıyordum. Onunla ilk kez karşılaşıyordum. Ezici kişiliğimle onu korkutacağım. O ve ben nasıl arkadaş olabiliriz ve daha önce hiçbir ilişkimiz olmadığı halde, şak diye nasıl birlikte mutlu bir şekilde okumayı öğrenebiliriz?

Hepimiz az biraz gergindik ve zaman darlığının baskısını hissediyorduk. Yine de Ben’i bir iki dakikalığına kamera ve ışıklardan kaçırmayı başardım; elinden tutarak arabama götürdüm ve ona getirdiğim hediyeleri verebildim. Ben’e (çocuğun gerçek adı bu değil) özel hediyeler getirmiştim: Yeni kitabım Time for Bed (Yatma Zamanı)’ndan bir poster ile kitabımın bir nüshası.

Birkaç dakika sonra kameraların önünde, evinin oturma odasında, yerde önce ben ona kitap okudum. Daha sonra onunla birlikte okudum. Sonra o bana okudu. Bütün bunlar 15 dakika sürdü.

Programın televizyonda yayınlanmasından önceki gece, neredeyse sinir krizi geçirecektim. Sinirlerimin bu denli bozulmasına TV’deki bir reklam sebep oldu. Reklam kabaca şöyle söylüyordu: “BU KADIN BEBEĞİNİZE ON BEŞ DAKİKADA OKUMA ÖĞRETECEĞİNİ İDDİA EDİYOR.” Şüphesiz, benim böyle bir iddiam yoktu. Böyle bir iddia mantıksızlık olurdu. Ama Ben’e (yüksek sesle) kitap okumamdan sonraki on beş dakika içinde parmağıyla doğru kelimeleri işaret ettiği, sevimli sevimli sırıttığı ve ‘yatma zamanı geldi’ dediği doğrudur. Kameraman nefesini tutmuş, sesçi daha iyi duymaya çalışır gibi öne doğru eğilmişti. Yönetmen dans ediyor gibiydi. Ebeveynlerse nefeslerini tutmuş, şaşkına dönmüşlerdi.

Hatta bunun kazara olan bir şey olduğunu düşündüm, bu yüzden başka bir sayfa çevirdim ve dedim ki: “peki bu sayfada ne var?” Bir kez daha Ben tombul küçük parmağını kelimelerin üstüne basarak ve gülerek şöyle dedi: “yatma zamanı.” Ve başka bir sayfa çevirdiğimde aynı şeyi yaptı. Kamera her şeyi kaydetti. Ben on beş dakika içinde okumayı öğrenmeye başlamıştı; daha önce hiçbir tanışıklığım olmayan, normal bir anne-babanın bu normal çocuğu.

Ben’in bu durumdaki başarısını açıklamak için üç basit resimli kitabı tekrar tekrar kullandığımı söyleyebilirim: Time for Bed (Yatma Zamanı) ve Hattie and the Fox (Hattie ile Tilki) adlı benim kendi iki kitabımla Pamela Allen’ın Who Sank the Boat? (Tekneyi Kim Batırdı?) adlı kitabı. Gerçek olan buydu. Ayrıca, her birinde aynı hayvanlar olduğu ve her birinde kafiye, ritim veya tekrar gibi önemli unsurlar bulunduğu için o kitapları seçtiğimi söyleyebilirim. Bu da gerçekti. Ama inanıyorum ki en önemli gerçek çocukla benim aramda yaşananlardı.

Çılgınca bir komiklik ve heyecan dolu bir oyun oynama vardı; ben bağırıp gülüyordum ve giderek daha yüksek tonlarda “Evet! Evet! Evet!” derken, bu okuma işi sanki hayatının en eğlenceli şeyiymiş gibi gülüp sırıtan Ben’e sarılıyordum. Kelimenin tam anlamıyla yerde yuvarlanıyorduk ve “yatma zamanı geldi” ifadesini her gördüğümüzde ellerimizle kitaba vuruyor, her sayfada bu sözler ortaya çıktıkça zafer çığlıkları atıyorduk.

Hiçbir zaman gergin değildik. Hiçbir zaman susmadık. Her kitapta aynı çiftlik hayvanlarını arayıp bulduğumuzda bile, keşiflerimizde ve beraber olduğumuz süre boyunca vahşi ve gürültücüydük.

Başka bir domuz var! Oh hayır! Başka bir at! Ve bakın, bu kitapta bir inek var, bu kitapta bir inek ve bu kitapta da bir inek daha var! İnanabiliyor musun? İnekler, inekler her yerde!”

Ben’in yüzü aydınlanmıştı. Onu yiyebilirdim, öyle sevimli ve öyle güzel bakıyordu ki… ve o da benim oldukça özel biri olduğumu düşünüyordu. Onu kucaklayıp yerden kaldırırken her defasında yüksek bir sesle “ooh, sen çok akıllısın” diyordum. Ben mutluluktan büyülenmişti. Kitaplarla saatlerce oynayabilirdik. Bitsin istemedik.

Görseydiniz, nasıl da mutluyduk!

Üç yaşındaki Ben’in 15 dakikada okumayı öğrenmeye başlayacak kadar rahat olması ve öğrenmeye devam etmek istemesi sizce şaşılacak bir şey mi?

Ben’in payına düşen ödüller çok çeşitliydi. Oynadığımız oyunu sevdi çünkü her zaman onun “kazanacağı” şekilde ayarladım. Kitaplar eğlenceliydi; ritmik, çın çın öten dilleri ve her sayfada çılgınca tekrar eden sözcükleri vardı. Ama hepsinden önemlisi yeni bir arkadaşıyla, yani benimle iyi vakit geçirdi. Arkada; olduk.

Çocuklarla bu tür planlanmış oyunlar oynamak belki de onlara (yüksek sesle) kitap okumanın en büyük faydasıdır. Bir kitabın sayfalarında aynı anda beraber karşılaştığımız kelimeleri ve resimleri, fikirleri ve bakış açılarını, ritimleri ve tekerlemeleri, acıyı ve rahatlığı, umutları ve korkuları ve hayatın büyük meselelerini paylaştıkça zihin ve kalp aracılığıyla çocuklarımızla bağlantılar kurarız ve paylaştığımız kitaplarla oluşan gizli bir topluluk üzerinden birbirimize bağlanırız. Okuma-yazma ateşi çocuk, kitap ve okuyan kişi arasındaki duygusal kıvılcımlardan doğar. Bu, tek başına kitapla, tek başına çocukla ya da çocuğa kitap okuyan yetişkinle başarılamaz; bu, üçünü de saran ve onları yumuşak bir uyum içinde bir araya getiren ilişkiyle başarılır.

(Yüksek sesle) kitap okumak, anneler ve babalar için yüz ekşitici bir Bu Çocuğunuz İçin İyidir etkinliği olarak düşünülmemelidir.

Bebeklerimize ve diğer çocuklarımıza yüksek sesle kitap okumaya başladığımızda, genellikle yüksek sesle okumamız gerektiğini tamamen unutuyoruz. O kadar canlı, iyi vakit geçiriyoruz ve birlikte kitap okurken çocuklarımızla o kadar sıcak bir bağ kuruyoruz ki bu lezzetli bir “çikolata” deneyimine dönüşüyor.

“Çikolata” kuaförümün başına geldi. Bitirim bir atom karınca olan kızı Tiffy, henüz altı yaşındayken tüm mahalleye büyük bir ifade ve şevkle kitap okuyordu ve herkes annesine “okumayı ona sen öğretmiş olmalısın. Yaşıtlarından çok ileride.” diyorlardı.

Ben mi öğrettim, elbette kızıma okumayı ben öğretmedim, diyordu annesi. “Okumayı öğretmeyi bilmiyordum, hem bunu yapmaya cesaret etmiş olsaydım bile yanlış bir şey yaptığımda yanlışımı nasıl düzelteceğimi de bilmiyordum ki. Tek yaptığım şey kızıma bebekliğinden beri kitap okumaktı.”

Arkadaşları söylediklerine inanmadılar. Çünkü çok kolay görünüyordu.

Çocuklara (yüksek sesle) kitap okusak da çocuklar her zaman okula başlamadan önce okumayı öğrenmezler, ancak bu kesinlikle sorunlu bir durum değildir. Öğretmenler, okuldan önce bizim tarafımızdan (ve dadılar veya günlük bakıcılar tarafından) sağlanan sesli okuma temelini büyük bir yürekle geliştirecekler ve bu çocuklar çok hızlı bir şekilde kendi başlarına okumayı öğrenecekler.

Ancak her ebeveyn, okumanın sağladığı büyük eğitsel yararları ve yoğun mutluluğu anlasa ve her ebeveyn- ve çocuğuna bakan her yetişkin- çocuklarına günde en az üç öykü okusa, muhtemelen bir nesil içinde okuma yazma bilmeyen kimse kalmaz.

Hadi deneyelim! Bizi ne durdurabilir ki?

Yazan: Mem Fox – Çeviren: Abbas Karakaya

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

The Foot Book (Ayak Kitabı) Mucizesi

Yayınlanma:

|

Kızımız Chloe 1975 yılında bir gün okuldan eve sevinçle geldi ve okuyabiliyorum, dedi. Chloe o zaman dört yaşındaydı, okula başlayalı ise sadece iki hafta olmuştu. Her anne baba gibi kızımızı sevinçle karşılayıp gülümsedik. Okumak mı? Kızımız şaka ediyor olmalıydı.

Odasına koşup o zamanlar en sevdiklerinden olan Dr. Seuss’un The Foot Book (Ayak Kitabı) adlı kitabını getirdi ve kitabı ifadeli bir biçimde sözcük sözcük okumaya başladı. Evde biz bizeydik.

Evet ama, kızımız gerçekten okuyabiliyor muydu? O kitabı kızımıza defalarca okumuştuk, bu yüzden ezberlemiş olabilir miydi? Önce duraksadık, coşkusunu kırmaktan korktuk; sonra kitabı baştan sona ezbere okumadan, herhangi bir sayfayı okuyup okuyamayacağını görmek için rastgele sayfalar açıp okumasını istedik. Gösterdiğimiz bütün sayfaları okudu kızım.

O zamanlar drama dersleri veren bir öğretim üyesiydim. Okuma-yazma öğretilmesi çalışma alanım değildi. Kendi nazarımda sadece bir anneydim. Ertesi gün Chloe’nin okuluna gittim ve ne olduğunu öğretmene söyledim.

Ne yaptınız, hangi metodu kullandınız, diye merakla sordum. Bu tam bir mucize!

Ben çok şey yapmadım, zaten ne yapabilirdim ki, okullar açılalı ancak iki hafta oldu, dedi öğretmeni. Okula başlamadan önce kızınıza çok kitap okumuş olmalısınız.

Tabii ki okuduk, dedim.

Hah, işte bu, dedi öğretmen, gerçekten öyleymiş gibi. O andan itibaren (yüksek sesle) kitap okumanın yararları beni büyüledi. Drama eğitiminden okuma-yazma öğretmeye geçmemin tohumları atıldı. Eğer kızıma (yüksek sesle) kitap okumak onun hayatına ve okumayı öğrenmesine bu denli etki yaptıysa bunu herkese anlatmalıydım. Bir sır olarak tutmanın anlamı yoktu.

Yirmi beş yılı boyunca, çocukların okuma ve yazmayı öğrenmeleri konusunda ve de çocuklara kitap okumanın olumlu etkileri hakkında çok şey öğrendim. Şimdi tüm dünyayı dolaşıp anne-babalar, öğretmenler, kütüphaneciler ve kitapçılarla konuşuyor; tanıştığım her insana çocuklarına kitap okumayı teşvik ediyor ve bunun nedenlerini açıklıyorum. Uluslararası okuryazarlık danışmanı olmanın yetkesi ve yazarlık tecrübemle konuşuyorum, ama sıradan bir anne olarak konuştuğumda daha tutkulu oluyorum. Çocuğuma kitap okumak muazzam bir deneyimdi. Her türden harika kitaplar sayesinde aramızdaki bağlar güçlendi. Paylaştığımız çeşitli hikayeler sayesinde birbirimiz daha iyi tanıdık ve birbirimize sevgimiz arttı. Chloe’ye düzenli kitap okumanın ona okumayı öğretmeden, kendi kendine okumayı öğrenmesini sağlayacağı aklıma gelmemişti.

Sadece onunla zaman geçirmek bile yeterliydi.

Yazan: Mem Fox,  Çeviren: Abbas Karakaya

 

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.