Şilinin deprem stratejisini belirleyen Şili Ulusal Sismoloji Merkezinin (CSN) başındaki Sergio Barrientos ve ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) Deprem Tehlikeleri Programı Yardımcı Koordinatörü William Bill Barnhart, Haberturk.com’dan İrem Kuşoğlu Görgünün konuya ilişkin sorularını yanıtladı, nelerin farklı yapılabileceğini anlattı.
PASİFİK ATEŞ ÇEMBERİNİN EN BÜYÜK DEPREMİNİ YAŞAYAN ÜLKE: ŞİLİ
ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezinde yer alan bilgilere göre, dünya tarihinin en şiddetli 10 depremi Güney Amerika ve Asya-Pasifik ülkelerinde yaşandı. En büyük iki depremi yaşayan ülkelerden biri ise Şiliydi.
22 Mayıs 1960’ta, 9.5 büyüklüğündeki tarihin kayıt altına alınmış en güçlü depremi Şilinin güneyini vurdu. Tahminlere göre kırılma 500 kilometreden neredeyse 1.000 kilometreye kadar uzanıyordu. Olay adını depremden en çok etkilenen şehir olan Valdiviadan aldı ve tarihe 1960 Valdivia depremi olarak geçti. 1665 kişiyi öldüren Valdivia depremi Şilide 2 milyon kişiyi evsiz bırakırken, en az 3 bin kişiyi yaraladı.
Deprem o kadar büyüktü ki, Pasifik boyunca ilerleyen devasa bir tsunamiyi tetikledi. Dalgalar Yeni Zelanda, Japonya ve Filipinler gibi uzak kıyı topluluklarını sarstı. Hawaiide tsunami kıyı kasabası Hiloyu harap ederek 61 kişinin ölümüne yol açtı.
Şili tıpkı Türkiye gibi bir deprem ülkesi. 1960da dünya tarihine geçen bu depremden sonra sayısız 7 üzeri deprem gördü. Tarihe geçen bir diğer deprem ise 2010ya yaşandı.
Bu kez merkez ülkenin Maule bölgesi sahiliydi. 8.8 büyüklüğünde ve yaklaşık üç dakika süren depremde 53 ülkede tsunami alarmı yayımlandı ve Şilinin Valparaíso denizinde 2.6 m yüksekliğinde bir tsunami kaydedildi.
Felaket durumu kaydedilen ülkede en az 723 kişi hayatını kaybetti.
Sismologlar, depremin çok kuvvetli olması nedeniyle gün uzunluğunu 1,26 mikro saniye kısalttığını ve dünyanın dönüş eksenini 3 inç veya 2,7 milyar saniye oynattığını tahmin ettiklerini açıkladı. Tıpkı uçak kazaları gibi afetler ve ölümler oldukça ders alan Şili’de harekete geçildi ve yetkililer yönetmeliklerde ciddi değişiklikler ve tahliye planları oluşturdu.
BİNLERCE CAN KAYBINDAN ONLARA…
Son olarak ise Eylül 2015’te 8’in üzerine deprem meydana geldi. 8.3 şiddetindeki depremde hükümet, 2010dakilerin tekrarlanmaması için kıyı bölgelerinin derhal tahliye edilmesi talimatını verdi ve yaklaşık bir milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Oluşan tsunami dalgaları depremin merkez üssünün kuzey ve güney kıyılarını vurdu. Tarihte yine en büyük depremler arasına giren depremde bu kez hayatını kaybedenlerin sayısı 12ydi. 1 Nisanda meydana gelen 8,2 büyüklüğündeki depremde ise sadece 6 kişi öldü.
Peki bu noktada sosyo-ekonomik anlamda Türkiyeye çok benzetilen Şili bizden nasıl ayrıldı? Tarihindeki en büyük kayıpları veren bir ülke olan Şili neleri doğru yaptı ve deprem ülkesi olmaktan çıktı?
Şili Ulusal Sismoloji Merkezinin (CSN) başındaki Sergio Barrientos Şilinin deprem ülkesi olmasına yönelik “Depremler, tsunamiler ve volkanik patlamalar Şiliyi kalıcı olarak etkileyen en önemli doğal kaynaklı tehlikeler arasındadır. Milyonlarca yıldır çok aktif olan hatlar düzenli olarak 8 ve üzeri büyüklükte depremlerin meydana geldiği bugünkü manzarayı yaratmıştır. Son 200 yıl boyunca, ortalama olarak her 12 yılda bir bu büyük depremlerden biri meydana gelmiştir. Deprem ve tsunami olayları Şilililerin günlük yaşamlarının değişmez bir parçası haline gelmiştir” diyerek anlatıyor.
DEPREM BİLİNCİ ERKEN BAŞLIYOR
Peki Şilide neler yapılıyor? Barrientos deprem bilincinin ülkede erken başladığını, Şilili çocukların okul çağından itibaren böyle bir acil durumda nasıl davranmaları gerektiğine dair sık sık tatbikatlara maruz kaldığını belirtiyor. Aynı zamanda kıyı kentlerinde, tüm toplulukları kapsayan yıllık tahliye tatbikatlarının yapıldığını da belirtiyor. Ayrıca tüm tehlike bölgelerini ve güvenli yerlere giden tahliye yollarını gösteren tabelaların da her yerde asılı olduğunu ifade ediyor. Ancak Barrientos bir kez daha ekliyor “Tüm bunlar can ve mal kaybına yol açan dramatik örneklerle zor yoldan öğrenildi.”
BİNA YÖNETMELİKLERİNDE DEĞİŞİKLİKLER
Başkentin kurulduğu Şilinin orta bölgesi 17. yüzyılın ortalarında güçlü bir depremden etkilendiğini belirten Barrientos, can kaybının o zamanki nüfusun yaklaşık beşte biri ile dörtte birine ulaştığının tahmin edildiğini söylüyor. O zamandan beri bu ülkede düzenli olarak yüksek etkili depremler meydana gelirken, sıkı bir bina planlaması ve kodu geliştirilmiş. İlk yönetmelikler, 1928 ve 1939’daki depremlerden sonra, 20. yüzyılın ilk yarısında uygulamaya konulmuş. Her büyük depremden sonra yeni dersler çıkarıldığından, yönetmelik revize edilmeye devam edilmiş. En son revizyon ise 2010daki 8.8lik depremi nedeniyle yapılmış. Şilide daha sık görülen büyük depremler, Güney Amerika plakasının altındaki Nazca plakasının göreceli hareketiyle ilişkili depremler olduğundan bina yönetmelikleri de bu koşullar için veriler kullanılarak geliştirilmiş. Bu konuda denetlemeler de sık sık yapılmış ve en az bu yönetmelikler kadar önem verilmiş…
Deprem yönetmeliklerinin önemine dikkat çeken Barrientos depremde dikkate alınması gereken bir önemli unsurun zemin olduğunu ifade ediyor. “Yumuşak topraklar sert kayalara kıyasla belirli dalgaları güçlendirebilir” diyen Barrientos bu nedenle toprak karakteristiğinin çok iyi bilinmesinin depremlerin etkisini azaltabileceğini belirtiyor.
“Doğa bizi her zaman şaşırtabilir; beklenmeyeni beklemeye her zaman hazırlıklı olmalıyız” diyen Barrientos en önemli konunun bilinç olduğuna vurgu yapıyor ve “Depremler ve tsunamilerle ilişkili riskleri azaltabilmek için maruz kaldığımız tehlikeyi bilmemiz gerekir” diyor.
ABD ŞİMDİDEN ÖNLEMLER ALIYOR
ABD büyük depremlerin duyulduğu bir ülke değil, en azından bir süredir… Ancak ABDde de tıpkı beklenen Marmara Depremi gibi öngörülemeyen bir tehdit var: California depremi.
Ünlü San Andreas Fayı, ABD için büyük risk taşıyor. Son kırılmada 1906 San Francisco Depremi ile meydana gelmiş ve bu afet ABD tarihinde meydana gelen en kötü doğal afet olarak kabul edilmişti. Deprem ve bunun sonucunda oluşan yangın sebebiyle 3 bin kişinin öldüğünü kabul edildi. Ve bu rakam California tarihinde bir afetten dolayı hayatını kaybeden en fazla kişi sayısı olarak hala tarihteki yerini almaktadır.
Peki California için büyük bir risk taşıyan bu fay için ABD ne gibi önlemler alınıyor? ABDde ölümcül depremleri önlemek mümkün mü? ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) Deprem Tehlikeleri Programı Yardımcı Koordinatörü William Bill Barnhart “Depreme bağlı tüm ölümleri önlemek mümkün değildir, ancak ABDnin batısında depreme yatkın bölgelerde yer alan eyaletler, büyük bir depremde ölüm sayısını önemli ölçüde azaltmak için birkaç önemli adım atmaktadır. Californiada katı bina yönetmelikleri sıkı bir şekilde uygulanmaktadır. Bu kurallar, yaygın olarak ölüme neden olan bina çökmesi vakalarını azaltmayı amaçlamaktadır. Ayrıca eyaletler, eski binaların depremde yıkılma olasılığını azaltacak şekilde güçlendirilmesi için çaba sarf etmektedir. Her ne kadar bu binalar depremden sonra kullanılamaz hale gelse de, amaç binaların içindeki insanların üzerine çökmemesini sağlamaktır. Batı ABDde ayrıca, deprem sarsıntısı başlamadan önce insanlara ve kilit altyapıya birkaç saniyelik uyarı sağlayan ve böylece koruyucu önlemler almalarını sağlayan bir deprem erken uyarı sistemi bulunmaktadır” dedi.
ABDde ayrıca fay hattı üzerinde yer alan bölgelerde deprem tehlikesini bertaraf etmek için alınan önlemler arasında yolların ve köprülerin sarsıntılara dayanacak şekilde güçlendirilmesi ve binaların sismik şokları absorbe edecek şekilde inşa edilmesi yer alıyor. Bu durum yönetmeliklerde de vurgulanıyor.
ÖNCELİK DEPREMEYE DAYANIKLI BİNA YÖNETMELİKLERİ VE DENETİM
Dünyadaki pek çok ülke depreme yatkın olarak bilinse de bazı ülkelerdeki can kaybı çok daha yüksektir ve ne yazık ki Türkiye de bunlardan biri. Ayrıca uzmanlar Türkiyenin en kalabalık şehirlerinden İstanbulu her an vurması beklendiğini de sık sık vurguluyor. Peki Türkiyede daha fazla can kaybını önlemek için ne yapılmalı? Ve eğer şimdi yapmaya başladılarsa, ne kadar yakında olabilir?
Barnhart “Depreme yatkın ülkelerde depremin neden olduğu ölümlere karşı en önemli savunma, depreme dayanıklı bina yönetmeliklerine sahip olmak ve bunları uygulamaktır. Deprem sarsıntısının kendisi ölümlere neden olmaz – bu sarsıntı sırasında yıkılan binalar ölümlere neden olur. Binalar, deprem sarsıntılarına karşı daha dayanıklı olacak şekilde tasarlanabilir ya da güçlendirilebilir. Bu pahalı bir süreçtir, bu nedenle yatırım gerektirir, ancak daha iyi ve zorunlu bina uygulamaları, insanların fayların yakınında yaşadığı ve çalıştığı yerlerde deprem kayıplarını azaltmanın tek yollarından biridir” diyor ve İstanbul gibi depremin beklendiği tüm ülkelerde acil planlama yapılması ve güçlendirme çalışmalarına hız verilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
“ERKEN UYARI SİSTEMİ MÜMKÜN”
Depremler, her ne kadar öne sürenler olsa dahi, bugünkü teknolojiyle tahmin edilemez, ancak tespit edilebilir. ABD ve Japonyada deprem vurmadan saniyeler önce insanları uyaran erken uyarı sistemleri bulunuyor. ABD ve Japonyada insanlar depremlerden en az 15 saniye önce uyarılabiliyor. Bazı uzmanlar Türkiyede fay hatlarının ya şehirlerin içinden veya şehirlere çok yakın denizlerden geçmesi nedeniyle erken uyarı sisteminin İstanbul teknik olarak mümkün olmadığını öne sürüyor. Peki Türkiyede erken uyarı sistemlerinin kullanılması mümkün mü?
Barnharta göre uygun araştırma, geliştirme ve kamu eğitiminin ardından Türkiyede bir deprem erken uyarı sisteminin kesinlikle mümkün ve faydalı. Barnhart konuya ilişkin “Türkiye Californiaya çok benziyor çünkü Türkiyede büyük metropollerin yakınından geçen büyük faylar var. Türkiyede kurulacak bir deprem erken uyarı sistemi, örneğin İstanbuldaki insanlara Kuzey Anadolu fayı üzerinde meydana gelebilecek bir deprem için birkaç saniye önceden uyarıda bulunarak koruyucu önlemler almalarını sağlayabilir. Bir deprem erken uyarısının sınırlamaları olduğunu anlamak önemlidir – tipik olarak sadece birkaç saniye uyarı verebilir ve genellikle depreme en yakın olanları sarsıntı konusunda uyaramaz, ancak diğerlerine koruyucu önlem almaları için kritik saniyeler verebilir” diyor.
DEPREMİN DEĞİL TSUNAMİNİN VURDUĞU ÜLKE: JAPONYA
Deprem deyince akla gelen ülkelerden birisi de şüphesiz Japonya. Beşik gibi sallanan ancak kum tanesi gibi yıkılıp dağılmayan binalara sahip Japonyayı diğer bütün deprem ülkelerinden ayıran ise, ülkenin deprem gerçeğini kabul etmesi ve buna göre hazırlanması…
Tıpkı Şili gibi Japonya da sayısız 6 üzeri deprem gördü. Sadece son 20 yılda 6 ve üzeri şiddetinde en az 28 deprem meydana geldi. En ölümcülleri Ocak 1995’te Kobede yaşanan Büyük Hanshin-Awaji Depremi ve Mart 2011de Fukuşimayı vuran depremdi. Ancak ikisinde de ölümün nedeni deprem değildi. Ocak 1995’te Kobede yaşanan depremde yangınlardan, Mart 2011de Fukuşimada meydana gelen depremde ise tsunamiden kaynakları ölümler yaşandı.
1995 depreminde şehrin altyapı şebekesi tamamen çökmüş, gaz boruları patlamış ve büyük yangınlar meydana gelmişti. Depremde 6434’e yakın kişi hayatını kaybetmiş, 43 bin 792 kişi yaralanmış ve 300 binden fazla kişi yerinden edilmişti.

Deprem ülkelerinde kim neleri farklı yapıyor?
200 milyar dolara mal olan depremin onarımı da yaklaşık 90 milyar dolar oldu. Çöken altyapı ve otoyol ağı yenilendi, evinden olan halka hızla prefabrik evler inşa edildi. Depremden çok günlerce süren yangınlarda ölenlerin ardından çoğunluğu oluşturan ahşap yapılar kaldırıldı ve ahşap malzeme sadece ihtiyaç kadar kullanıldı. Kobede teknik bilgi ve donanıma sahip itfaiye ekibi kurdu.
Bu felaket yılını yaşayan Japonyada depremler hep devam etse de bir sonraki felaket 2011de yaşandı. 11 Mart 2011 tarihinde, merkez üssü Japonyanın Tōhoku bölgesindeki Oshika Yarımadası olan 9,0 büyüklüğündeki deprem bazı bölgelerde 40 metreye kadar ulaşan tsunamiye neden oldu.
Resmi olarak Büyük Doğu Japonya Depremi olarak adlandırılan felakette 19 bin 759 kişi hayatını kaybetti, 6157 kişi yaralandı. Fukuşima I ve Fukuşima II Nükleer Santralindeki radyoaktif suyun boşalmasına neden olan nükleer kazalar nedeniyle yüzbinlerce kişi bölgeden tahliye edilmek zorunda kaldı.
Yeryüzündeki en büyük ilk beş depremin arasında yer alan afette asıl can kaybı tsunamiden kaynaklandı. Tsunami nedeniyle bir kasabada toplam 1000 ceset bulunmuştu. Bu kadar sayıyı artıran da tsunami nedeniyle dalgaların beklenmedik derecede yüksek olan boyutlarıydı. Dalgalar bazı bölgelerde 5 bazı bölgelerde ise 28 metreye kadar yükseldi.
BBC Türkçede yer alan habere göre tüm hatalardan ders çıkaran Japonya’nın İstanbul’u sayılan ve 13,9 milyon nüfusa sahip Tokyoda 2030’a dek Tokyoyu doğrudan vurması beklenen 9 şiddetindeki çok büyük bir depremde yaşanacak can kaybını yüzde 30 azaltacak planlama kararı alındı.
Tokyoda 9 bin civarında kişinin öleceği ve 100 binden fazla binanın da zarar göreceği tahmin edilirken son on yılda alınan önlemlerle can kaybı tahmini 6100 kişiye düştü. Gökdelenlerin sayısının artmasıyla bir deprem sırasında elektriğin kesilmesi tehlikesi karşısında her kata jeneratör ve batarya sisteminin kurulması da yapılan planlamalar arasında yer alıyor. Türkiyede GSM operatörlerinin sınıfta kalması tartışılırken, Tokyoda toplanma merkezlerinde Wi-Fi noktaları kurulması da planlanıyor.
Ülkede yeni yapılan binalarda zayıf zeminlerde temel 60-70 metre derinliğe inen kazıklar çakılarak yapılıyor ve binanın yükleri sağlam zemin tabakalarına aktarılıyor.
KADER Mİ ÖNLEM Mİ?
Uzmanlara göre önlemleri önceden alan Japonya ile ABD, sonradan alan ve deprem ülkesi olmaktan çıkan Şili gibi ülkelerden çıkarabilecek tek sonuç bunun bir kader olmadığı, alınabilecek en büyük ders yönetmeliklere uygun bina planlaması ve onunla birlikte gelen denetim.
Türkiyenin eli kulağında denilen büyük Marmara depremi gibi ülke çapındaki onlarca potansiyel deprem için ise daha da geç olmadan birlikte harekete geçmesi gerekiyor… Barrientosun da ifade ettiği gibi “Beklenmeyeni beklemeye her zaman hazırlıklı olmalıyız” ancak önlemi de unutmamak şart…
BBC/HABERTÜRK