Connect with us

GÜNCEL

Deprem ülkeleri ne yapıyor, bizim yanlışlarımız neler

Yayınlanma:

|

Şilinin deprem stratejisini belirleyen Şili Ulusal Sismoloji Merkezinin (CSN) başındaki Sergio Barrientos ve ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) Deprem Tehlikeleri Programı Yardımcı Koordinatörü William Bill Barnhart, Haberturk.com’dan İrem Kuşoğlu Görgünün konuya ilişkin sorularını yanıtladı, nelerin farklı yapılabileceğini anlattı.

PASİFİK ATEŞ ÇEMBERİNİN EN BÜYÜK DEPREMİNİ YAŞAYAN ÜLKE: ŞİLİ

ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezinde yer alan bilgilere göre, dünya tarihinin en şiddetli 10 depremi Güney Amerika ve Asya-Pasifik ülkelerinde yaşandı. En büyük iki depremi yaşayan ülkelerden biri ise Şiliydi.

22 Mayıs 1960’ta, 9.5 büyüklüğündeki tarihin kayıt altına alınmış en güçlü depremi Şilinin güneyini vurdu. Tahminlere göre kırılma 500 kilometreden neredeyse 1.000 kilometreye kadar uzanıyordu. Olay adını depremden en çok etkilenen şehir olan Valdiviadan aldı ve tarihe 1960 Valdivia depremi olarak geçti. 1665 kişiyi öldüren Valdivia depremi Şilide 2 milyon kişiyi evsiz bırakırken, en az 3 bin kişiyi yaraladı.

Deprem o kadar büyüktü ki, Pasifik boyunca ilerleyen devasa bir tsunamiyi tetikledi. Dalgalar Yeni Zelanda, Japonya ve Filipinler gibi uzak kıyı topluluklarını sarstı. Hawaiide tsunami kıyı kasabası Hiloyu harap ederek 61 kişinin ölümüne yol açtı.

Deprem ülkede ekonomik olarak da hasar bıraktı. Ekonomik hasar toplam 550 milyon dolar olarak tahmin edildi. Ki bu 2020 enflasyonuna göre hesaplandığında 4,8 milyar dolardan fazla bir rakam anlamına geliyor.

Şili tıpkı Türkiye gibi bir deprem ülkesi. 1960da dünya tarihine geçen bu depremden sonra sayısız 7 üzeri deprem gördü. Tarihe geçen bir diğer deprem ise 2010ya yaşandı.

Bu kez merkez ülkenin Maule bölgesi sahiliydi. 8.8 büyüklüğünde ve yaklaşık üç dakika süren depremde 53 ülkede tsunami alarmı yayımlandı ve Şilinin Valparaíso denizinde 2.6 m yüksekliğinde bir tsunami kaydedildi.

Felaket durumu kaydedilen ülkede en az 723 kişi hayatını kaybetti.

Sismologlar, depremin çok kuvvetli olması nedeniyle gün uzunluğunu 1,26 mikro saniye kısalttığını ve dünyanın dönüş eksenini 3 inç veya 2,7 milyar saniye oynattığını tahmin ettiklerini açıkladı. Tıpkı uçak kazaları gibi afetler ve ölümler oldukça ders alan Şili’de harekete geçildi ve yetkililer yönetmeliklerde ciddi değişiklikler ve tahliye planları oluşturdu.

BİNLERCE CAN KAYBINDAN ONLARA…

Son olarak ise Eylül 2015’te 8’in üzerine deprem meydana geldi. 8.3 şiddetindeki depremde hükümet, 2010dakilerin tekrarlanmaması için kıyı bölgelerinin derhal tahliye edilmesi talimatını verdi ve yaklaşık bir milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Oluşan tsunami dalgaları depremin merkez üssünün kuzey ve güney kıyılarını vurdu. Tarihte yine en büyük depremler arasına giren depremde bu kez hayatını kaybedenlerin sayısı 12ydi. 1 Nisanda meydana gelen 8,2 büyüklüğündeki depremde ise sadece 6 kişi öldü.

Peki bu noktada sosyo-ekonomik anlamda Türkiyeye çok benzetilen Şili bizden nasıl ayrıldı? Tarihindeki en büyük kayıpları veren bir ülke olan Şili neleri doğru yaptı ve deprem ülkesi olmaktan çıktı?

Şili Ulusal Sismoloji Merkezinin (CSN) başındaki Sergio Barrientos Şilinin deprem ülkesi olmasına yönelik “Depremler, tsunamiler ve volkanik patlamalar Şiliyi kalıcı olarak etkileyen en önemli doğal kaynaklı tehlikeler arasındadır. Milyonlarca yıldır çok aktif olan hatlar düzenli olarak 8 ve üzeri büyüklükte depremlerin meydana geldiği bugünkü manzarayı yaratmıştır. Son 200 yıl boyunca, ortalama olarak her 12 yılda bir bu büyük depremlerden biri meydana gelmiştir. Deprem ve tsunami olayları Şilililerin günlük yaşamlarının değişmez bir parçası haline gelmiştir” diyerek anlatıyor.

DEPREM BİLİNCİ ERKEN BAŞLIYOR

Peki Şilide neler yapılıyor? Barrientos deprem bilincinin ülkede erken başladığını, Şilili çocukların okul çağından itibaren böyle bir acil durumda nasıl davranmaları gerektiğine dair sık sık tatbikatlara maruz kaldığını belirtiyor. Aynı zamanda kıyı kentlerinde, tüm toplulukları kapsayan yıllık tahliye tatbikatlarının yapıldığını da belirtiyor. Ayrıca tüm tehlike bölgelerini ve güvenli yerlere giden tahliye yollarını gösteren tabelaların da her yerde asılı olduğunu ifade ediyor. Ancak Barrientos bir kez daha ekliyor “Tüm bunlar can ve mal kaybına yol açan dramatik örneklerle zor yoldan öğrenildi.”

BİNA YÖNETMELİKLERİNDE DEĞİŞİKLİKLER

Başkentin kurulduğu Şilinin orta bölgesi 17. yüzyılın ortalarında güçlü bir depremden etkilendiğini belirten Barrientos, can kaybının o zamanki nüfusun yaklaşık beşte biri ile dörtte birine ulaştığının tahmin edildiğini söylüyor. O zamandan beri bu ülkede düzenli olarak yüksek etkili depremler meydana gelirken, sıkı bir bina planlaması ve kodu geliştirilmiş. İlk yönetmelikler, 1928 ve 1939’daki depremlerden sonra, 20. yüzyılın ilk yarısında uygulamaya konulmuş. Her büyük depremden sonra yeni dersler çıkarıldığından, yönetmelik revize edilmeye devam edilmiş. En son revizyon ise 2010daki 8.8lik depremi nedeniyle yapılmış. Şilide daha sık görülen büyük depremler, Güney Amerika plakasının altındaki Nazca plakasının göreceli hareketiyle ilişkili depremler olduğundan bina yönetmelikleri de bu koşullar için veriler kullanılarak geliştirilmiş. Bu konuda denetlemeler de sık sık yapılmış ve en az bu yönetmelikler kadar önem verilmiş…

Deprem yönetmeliklerinin önemine dikkat çeken Barrientos depremde dikkate alınması gereken bir önemli unsurun zemin olduğunu ifade ediyor. “Yumuşak topraklar sert kayalara kıyasla belirli dalgaları güçlendirebilir” diyen Barrientos bu nedenle toprak karakteristiğinin çok iyi bilinmesinin depremlerin etkisini azaltabileceğini belirtiyor.

“Doğa bizi her zaman şaşırtabilir; beklenmeyeni beklemeye her zaman hazırlıklı olmalıyız” diyen Barrientos en önemli konunun bilinç olduğuna vurgu yapıyor ve “Depremler ve tsunamilerle ilişkili riskleri azaltabilmek için maruz kaldığımız tehlikeyi bilmemiz gerekir” diyor.

ABD ŞİMDİDEN ÖNLEMLER ALIYOR

ABD büyük depremlerin duyulduğu bir ülke değil, en azından bir süredir… Ancak ABDde de tıpkı beklenen Marmara Depremi gibi öngörülemeyen bir tehdit var: California depremi.

Ünlü San Andreas Fayı, ABD için büyük risk taşıyor. Son kırılmada 1906 San Francisco Depremi ile meydana gelmiş ve bu afet ABD tarihinde meydana gelen en kötü doğal afet olarak kabul edilmişti. Deprem ve bunun sonucunda oluşan yangın sebebiyle 3 bin kişinin öldüğünü kabul edildi. Ve bu rakam California tarihinde bir afetten dolayı hayatını kaybeden en fazla kişi sayısı olarak hala tarihteki yerini almaktadır.

Peki California için büyük bir risk taşıyan bu fay için ABD ne gibi önlemler alınıyor? ABDde ölümcül depremleri önlemek mümkün mü? ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) Deprem Tehlikeleri Programı Yardımcı Koordinatörü William Bill Barnhart “Depreme bağlı tüm ölümleri önlemek mümkün değildir, ancak ABDnin batısında depreme yatkın bölgelerde yer alan eyaletler, büyük bir depremde ölüm sayısını önemli ölçüde azaltmak için birkaç önemli adım atmaktadır. Californiada katı bina yönetmelikleri sıkı bir şekilde uygulanmaktadır. Bu kurallar, yaygın olarak ölüme neden olan bina çökmesi vakalarını azaltmayı amaçlamaktadır. Ayrıca eyaletler, eski binaların depremde yıkılma olasılığını azaltacak şekilde güçlendirilmesi için çaba sarf etmektedir. Her ne kadar bu binalar depremden sonra kullanılamaz hale gelse de, amaç binaların içindeki insanların üzerine çökmemesini sağlamaktır. Batı ABDde ayrıca, deprem sarsıntısı başlamadan önce insanlara ve kilit altyapıya birkaç saniyelik uyarı sağlayan ve böylece koruyucu önlemler almalarını sağlayan bir deprem erken uyarı sistemi bulunmaktadır” dedi.

ABDde ayrıca fay hattı üzerinde yer alan bölgelerde deprem tehlikesini bertaraf etmek için alınan önlemler arasında yolların ve köprülerin sarsıntılara dayanacak şekilde güçlendirilmesi ve binaların sismik şokları absorbe edecek şekilde inşa edilmesi yer alıyor. Bu durum yönetmeliklerde de vurgulanıyor.

ÖNCELİK DEPREMEYE DAYANIKLI BİNA YÖNETMELİKLERİ VE DENETİM

Dünyadaki pek çok ülke depreme yatkın olarak bilinse de bazı ülkelerdeki can kaybı çok daha yüksektir ve ne yazık ki Türkiye de bunlardan biri. Ayrıca uzmanlar Türkiyenin en kalabalık şehirlerinden İstanbulu her an vurması beklendiğini de sık sık vurguluyor. Peki Türkiyede daha fazla can kaybını önlemek için ne yapılmalı? Ve eğer şimdi yapmaya başladılarsa, ne kadar yakında olabilir?

Barnhart “Depreme yatkın ülkelerde depremin neden olduğu ölümlere karşı en önemli savunma, depreme dayanıklı bina yönetmeliklerine sahip olmak ve bunları uygulamaktır. Deprem sarsıntısının kendisi ölümlere neden olmaz – bu sarsıntı sırasında yıkılan binalar ölümlere neden olur. Binalar, deprem sarsıntılarına karşı daha dayanıklı olacak şekilde tasarlanabilir ya da güçlendirilebilir. Bu pahalı bir süreçtir, bu nedenle yatırım gerektirir, ancak daha iyi ve zorunlu bina uygulamaları, insanların fayların yakınında yaşadığı ve çalıştığı yerlerde deprem kayıplarını azaltmanın tek yollarından biridir” diyor ve İstanbul gibi depremin beklendiği tüm ülkelerde acil planlama yapılması ve güçlendirme çalışmalarına hız verilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

“ERKEN UYARI SİSTEMİ MÜMKÜN”

Depremler, her ne kadar öne sürenler olsa dahi, bugünkü teknolojiyle tahmin edilemez, ancak tespit edilebilir. ABD ve Japonyada deprem vurmadan saniyeler önce insanları uyaran erken uyarı sistemleri bulunuyor. ABD ve Japonyada insanlar depremlerden en az 15 saniye önce uyarılabiliyor. Bazı uzmanlar Türkiyede fay hatlarının ya şehirlerin içinden veya şehirlere çok yakın denizlerden geçmesi nedeniyle erken uyarı sisteminin İstanbul teknik olarak mümkün olmadığını öne sürüyor. Peki Türkiyede erken uyarı sistemlerinin kullanılması mümkün mü?

Barnharta göre uygun araştırma, geliştirme ve kamu eğitiminin ardından Türkiyede bir deprem erken uyarı sisteminin kesinlikle mümkün ve faydalı. Barnhart konuya ilişkin “Türkiye Californiaya çok benziyor çünkü Türkiyede büyük metropollerin yakınından geçen büyük faylar var. Türkiyede kurulacak bir deprem erken uyarı sistemi, örneğin İstanbuldaki insanlara Kuzey Anadolu fayı üzerinde meydana gelebilecek bir deprem için birkaç saniye önceden uyarıda bulunarak koruyucu önlemler almalarını sağlayabilir. Bir deprem erken uyarısının sınırlamaları olduğunu anlamak önemlidir – tipik olarak sadece birkaç saniye uyarı verebilir ve genellikle depreme en yakın olanları sarsıntı konusunda uyaramaz, ancak diğerlerine koruyucu önlem almaları için kritik saniyeler verebilir” diyor.

DEPREMİN DEĞİL TSUNAMİNİN VURDUĞU ÜLKE: JAPONYA

Deprem deyince akla gelen ülkelerden birisi de şüphesiz Japonya. Beşik gibi sallanan ancak kum tanesi gibi yıkılıp dağılmayan binalara sahip Japonyayı diğer bütün deprem ülkelerinden ayıran ise, ülkenin deprem gerçeğini kabul etmesi ve buna göre hazırlanması…

Tıpkı Şili gibi Japonya da sayısız 6 üzeri deprem gördü. Sadece son 20 yılda 6 ve üzeri şiddetinde en az 28 deprem meydana geldi. En ölümcülleri Ocak 1995’te Kobede yaşanan Büyük Hanshin-Awaji Depremi ve Mart 2011de Fukuşimayı vuran depremdi. Ancak ikisinde de ölümün nedeni deprem değildi. Ocak 1995’te Kobede yaşanan depremde yangınlardan, Mart 2011de Fukuşimada meydana gelen depremde ise tsunamiden kaynakları ölümler yaşandı.

1995 depreminde şehrin altyapı şebekesi tamamen çökmüş, gaz boruları patlamış ve büyük yangınlar meydana gelmişti. Depremde 6434’e yakın kişi hayatını kaybetmiş, 43 bin 792 kişi yaralanmış ve 300 binden fazla kişi yerinden edilmişti.

Deprem ülkelerinde kim neleri farklı yapıyor?

Deprem ülkelerinde kim neleri farklı yapıyor?

200 milyar dolara mal olan depremin onarımı da yaklaşık 90 milyar dolar oldu. Çöken altyapı ve otoyol ağı yenilendi, evinden olan halka hızla prefabrik evler inşa edildi. Depremden çok günlerce süren yangınlarda ölenlerin ardından çoğunluğu oluşturan ahşap yapılar kaldırıldı ve ahşap malzeme sadece ihtiyaç kadar kullanıldı. Kobede teknik bilgi ve donanıma sahip itfaiye ekibi kurdu.

Bu felaket yılını yaşayan Japonyada depremler hep devam etse de bir sonraki felaket 2011de yaşandı. 11 Mart 2011 tarihinde, merkez üssü Japonyanın Tōhoku bölgesindeki Oshika Yarımadası olan 9,0 büyüklüğündeki deprem bazı bölgelerde 40 metreye kadar ulaşan tsunamiye neden oldu.

Resmi olarak Büyük Doğu Japonya Depremi olarak adlandırılan felakette 19 bin 759 kişi hayatını kaybetti, 6157 kişi yaralandı. Fukuşima I ve Fukuşima II Nükleer Santralindeki radyoaktif suyun boşalmasına neden olan nükleer kazalar nedeniyle yüzbinlerce kişi bölgeden tahliye edilmek zorunda kaldı.

Yeryüzündeki en büyük ilk beş depremin arasında yer alan afette asıl can kaybı tsunamiden kaynaklandı. Tsunami nedeniyle bir kasabada toplam 1000 ceset bulunmuştu. Bu kadar sayıyı artıran da tsunami nedeniyle dalgaların beklenmedik derecede yüksek olan boyutlarıydı. Dalgalar bazı bölgelerde 5 bazı bölgelerde ise 28 metreye kadar yükseldi.

BBC Türkçede yer alan habere göre tüm hatalardan ders çıkaran Japonya’nın İstanbul’u sayılan ve 13,9 milyon nüfusa sahip Tokyoda 2030’a dek Tokyoyu doğrudan vurması beklenen 9 şiddetindeki çok büyük bir depremde yaşanacak can kaybını yüzde 30 azaltacak planlama kararı alındı.

Tokyoda 9 bin civarında kişinin öleceği ve 100 binden fazla binanın da zarar göreceği tahmin edilirken son on yılda alınan önlemlerle can kaybı tahmini 6100 kişiye düştü. Gökdelenlerin sayısının artmasıyla bir deprem sırasında elektriğin kesilmesi tehlikesi karşısında her kata jeneratör ve batarya sisteminin kurulması da yapılan planlamalar arasında yer alıyor. Türkiyede GSM operatörlerinin sınıfta kalması tartışılırken, Tokyoda toplanma merkezlerinde Wi-Fi noktaları kurulması da planlanıyor.

Ülkede yeni yapılan binalarda zayıf zeminlerde temel 60-70 metre derinliğe inen kazıklar çakılarak yapılıyor ve binanın yükleri sağlam zemin tabakalarına aktarılıyor.

KADER Mİ ÖNLEM Mİ?

Uzmanlara göre önlemleri önceden alan Japonya ile ABD, sonradan alan ve deprem ülkesi olmaktan çıkan Şili gibi ülkelerden çıkarabilecek tek sonuç bunun bir kader olmadığı, alınabilecek en büyük ders yönetmeliklere uygun bina planlaması ve onunla birlikte gelen denetim.

Türkiyenin eli kulağında denilen büyük Marmara depremi gibi ülke çapındaki onlarca potansiyel deprem için ise daha da geç olmadan birlikte harekete geçmesi gerekiyor… Barrientosun da ifade ettiği gibi “Beklenmeyeni beklemeye her zaman hazırlıklı olmalıyız” ancak önlemi de unutmamak şart…

BBC/HABERTÜRK

Okumaya devam et

GÜNCEL

DOĞALGAZA ZAM GELDİ

Yayınlanma:

|

Yazan:

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), doğalgaz fiyatlarına zam yapıldığını duyurdu. Konutlarda yüzde 24,6, sanayi tüketicilerinde ise yüzde 7,86’lık artış yarından itibaren geçerli olacak.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), doğalgaz tarifelerinde yeni bir fiyat güncellemesine gitti. Yapılan açıklamaya göre, konut ve sanayi abonelerini kapsayan zamlı tarife belli oldu.

Konutlarda kullanılan doğalgaz yüzde 24,6 oranında zamlandı. Sanayide kullanılan doğalgaz ise yüzde 7,86 oranında zamlandı. Zamlı tarife yarından itibaren geçerli olacak.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) açıklaması şöyle:

“Doğal gaz toptan satış fiyatlarında bütçe hedefleri doğrultusunda değişikliğe gidilmiştir.

BOTAŞ’ın internet sitesinde ilan ettiği BOTAŞ doğal gaz toptan satış fiyatları ışığında, nihai doğal gaz satış fiyatlarında sanayi tüketicileri için ortalama yüzde 7,86 konut tüketicileri için ise ortalama yüzde 24,6 oranında artış söz konusudur.”

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Borsa İstanbul: Ankara’dan abim gelmiş evde bir ‘bayram’ havası…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Gündemin bir süredir en çok konuşulan başlığı olan CHP Kurultayı’nın iptali davası, merakla beklenirken 8 Eylül tarihine ertelendi. Masadaki riskler tüm netliğiyle yerini korusa da, kısa vadeli siyasi tansiyonun düşmesi ve müzakere için zaman kazanılması piyasalarda iyimserlik yarattı. Öte yandan, uzun süredir beklenen 19 Temmuz TCMB toplantısında faiz indirimi artık neredeyse kesinleşmiş görünüyor. Ancak akıllardaki asıl soru giderek daha yüksek sesle soruluyor: Merkez Bankası 18 gün daha beklemeden, olağanüstü bir toplantı yaparak sürpriz bir adım atar mı?

Hatırlanacağı üzere, 19 Mart sonrasında değişen siyasi atmosferin Türk Lirası ve TL cinsi varlıklar üzerinde yarattığı tahribatı sınırlamak amacıyla TCMB politika faizini %42,50’den %46,00 seviyesine yükseltmiş, ardından bir süre piyasayı %49,00 seviyesindeki gecelik borç verme faizi ile fonlayarak makro ihtiyati sıkılaştırma adımlarını devreye almıştı. Ancak azalan jeopolitik riskler ve iç siyasi tansiyondaki yumuşamayla birlikte, otoritenin hem miktarsal hem de oransal sıkılaştırma sürecini hızla normalleşmeye bırakmasını bekliyoruz. Bu doğrultuda, Haziran toplantısında faizi sabit tutan TCMB’nin Temmuz ayında 350 baz puanlık bir indirimle politika faizini yeniden %42,50 seviyesine çekmesini ve faiz koridorunu daha simetrik bir yapıya kavuşturmasını öngörüyoruz.

Dün bu beklentiyi fiyatlayan iki yıl vadeli gösterge tahvilin bileşik faizi, yaklaşık iki puan düşüşle %40,1 seviyesine geriledi. Faiz ile ters korelasyona sahip hisse senetleri dünkü gelişmeleri büyük bir coşku ile karşıladı. Özellikle, faiz indirimlerinin yarayacağı lokomotif endeks bankacılık hisseleri alımların eşliğinde göz kamaştırıcı bir şekilde günü neredeyse %10 artışla tamamladı! Bültenlerimizde uzun bir süredir harketin bankacılık hisseleri ile başlayacağına yer vermiştik. Ana endeksin de dün günü %5’in üzerinde artışla tamamladığını ve teknik mânâda önemli bir direnç olan 9,750 seviyesinin üzerine yükseldiğini not edelim. Hatırlanacağı üzere, TÜİK tarafından açıklanan 2024 yılı finansal araçların ‘reel’ getiri oranlarına bakarsak, Borsa İstanbul 100 endeksinin %16,71 götürü sağladığını not edelim. Küresel borsa endeksleri arasında Borsa İstanbul’un negatif getiri sunan ender endeksler arasında yer alması, yukarı yönlü potansiyel açısından önemi bir bilgi verdiğini düşünüyoruz! Yabancı indinde beş yıl vadede Türkiye risk primi (CDS) risk primi 292 baz puan seviyesine kadar gerilerken, USDTRY kuru ise karar öncesi 39,91 seviyesine kadar yükselmesi ardından 39,75’e kadar gevşeyip günü 39,80 seviyelerinde tamamladı.

Dün her ne kadar gözler CHP kararında olsa da, makro cephede Mayıs ayı dış ticaret verileri ve istihdam raporu takip edildi. TÜİK verilerine göre, ihracat %2,6 artışla 24,8 milyar dolar, ithalat ise %2,7 artışla 31,5 milyar dolar oldu. Bu sonuçla dış ticaret açığı %2,7 artışla 6,6 milyar dolar oldu. Bir önceki ay gerçekleşen 12,1 milyar dolar açık ardından Mayıs rakamları bir nebze de olsun ılımlı bir tabloya işaret etti. Öte yandan, TÜİK Mayıs ayı istihdam raporunu da yayımladı. Buna göre, manşet işsizlik oranı 0,2 puan azalışla %8,4’e geriledi. Metodolojisi nedeniyle manşet işsizlik yerine bizler daha geniş tanımlı bir gösterge olan atıl işgücü oranını takip ediyoruz. Bu oran %31,0 ile geçen aya göre (%32,1) bir tık da olsun gerilemiş olsa da, tüm zamanların en yüksek düzeylerinde olduğunu not edelim. Daha basit bir anlatımla, zamana bağlı eksik istihdam, iş bulma umudunu kaybetmiş olanlar, çeşitli nedenlerle iş aramayanlar gibi TÜİK’e göre işsiz sayılmayan ama işgücünde de olmayan nüfusun üçte biri gibi devasa bir kitlenin olduğunu görüyoruz!

Öte yandan, dün Türk-İş’in Haziran ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırı raporunu yayımlandı. Buna göre, dört kişilik bir aile için açlık sınırı 26,115 TL oldu. Türkiye’de asgari ücretin 22,105 TL olduğunu not edelim. Ankara’da mutfak enflasyonu (gıda fiyatları) bir önceki aya göre %4,1 artış kaydetti. Yıllık gıda enflasyonunu %37,6 oldu. Yoksulluk sınırı ise 85,066 TL oldu. Türk-İş verilerinin işaret ettiği gıda fiyatlarına önemli bir referans olarak kabul ederek eskiden enflasyon hakkında tahmin yürütmeye çalışırdık. Lâkin bu korelasyonun iyice azaldığının not edelim keza TÜİK geçen ay gıda enflasyonu eksi %0,7 olarak hesaplarken, Türk-İş’in bir ay önceki veri setinde gıda %4,4 artış kaydetmişti. Gözler bu noktadan sonra bugün İTO verileride, perşembe günü ise resmî TÜİK verilerinde olacaktır. Anketlere göre TÜFE’nin Haziran ayında aylık %1,6 artış kaydetmesi ve yıllık gerçekleşmenin de %35 seviyesinde kalması bekleniyor.

Yurt dışı cephede ise, 2025 yılının ilk yarısında doların son 50 yılı aşkın sürenin en sert düşüşünü yaşadığının altını çizmemiz gerekiyor. Ani politika değişiklikleri, merkez bankasının (FED) bağımsızlığını sorgulanması ve yavaşlayan ekonomik aktiviteye dair işaretler, rezerv para birimine olan güveni sarsmaya devam ederken, Dolar Endeksi (DXY) yılın ilk yarısında %10,8 gerileyerek başlıca gelişmiş ülke para birimleri karşısında belirgin şekilde değer kaybetti. Dolar, İsviçre frangı karşısında %14,4, Euro karşısında %13,8 ve İngiliz sterlini karşısında ise %9,7 değer yitirdi.

Trump faiz indirimi konusunda FED üzerindeki baskısını artırarak, Powell’a dünya genelindeki faiz oranlarını içeren el yazılı bir not gönderdiğini okuyoruz. Notta, ABD politika faizinin Japonya’nın %0,5’i ile Danimarka’nın %1,75’i arasında olması gerektiği belirtilirken, Trump sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, “Faizi çok daha fazla düşürmelisiniz. Yüz milyarlarca dolar kaybediliyor” diyerek politika faizinin %1’e çekilmesi gerektiğini savundu. Trump’ın Powell üzerindeki baskısının arttığı bu dönemde, Hazine Bakanı Bessent, Powell’ın görev süresinin Mayıs 2026’da sona ereceğini hatırlatarak, yerine geçecek ismin belirlenmesi için hazırlıkların sürdüğünü açıkladı. Bu gelişmelerin doların elini daha da zayıflattığını not etmemiz gerekiyor. ABD ticaret savaşına soyunduğu bir zamanda, bacalar tütsün, çarklar dönsün, ABD vatandaşları daha çok iş bulsun diye uğraşırken, hâliyle her iş adamı gibi düşük faiz oranı talep ediyor. Lâkin, amiral geminin kaptanını ağır sözlerle eleştirmesi ve “yine çok geç kalacaksın” minvalinde açıklamalar ile işler kötüye giderse, hedef tahtasına Powell’ı yerleştirecek bir politika da benimsediğini görüyoruz.

ABD Başkanı Trump, 9 Temmuz’da sona erecek geçici gümrük tarifesi süresi yaklaşırken, Japonya ile yürütülen ticaret görüşmelerine yönelik memnuniyetsizliğini dile getirdi. Japonya’nın Amerikan pirinci ithalatına direnç göstermesini eleştiren Trump sonrası Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, iyi niyetle müzakere etmeyen ülkelere yönelik yeni tarife oranlarının belirleneceği ve Trump’ın bu konuda ekibiyle görüşeceği belirtildi. Hazine Bakanı Bessent ise, iyi niyetli görüşmeler yürüten ülkelere süre uzatımı düşünülse de bu kararın yalnızca Trump’a ait olduğunu vurguladı. Bessent, anlaşmalarda son günlere doğru yoğunluk yaşanmasını beklediklerini belirterek, ticaret ortakları üzerindeki baskının sürdürüleceğini söyledi.

ABD borsaları geceyi yükselişle tamamlaması ardından bu sabah vadeli işlemlerde hafif de olsa kırmızı rengin göze çarptığını görüyoruz. Öte yandan,  Trump’ın tarife artışı uyarısı ve Hazine Bakanı Bessent’in 9 Temmuz’a kadar ciddi artışların duyurulabileceğini söylemesi, yatırımcı güvenini zayıflatarak Pasifik’in diğer tarafına da olumsuz yansımış. Asya piyasalarının gösterge endeksi Japonya borsası Nikkei, son beş işlem gününde yaşanan güçlü yükselişin ardından bu sabah %1 geriledi. Haziran ayında Nikkei %6,6 yükselerek Şubat 2024’ten bu yana en iyi aylık performansını sergilemişti.

Ticaret görüşmelerine yönelik açıklamalar ardından altının ons fiyatı bu sabah yeniden 3,320 dolar seviyesine yükselirken, gümüş ise 36 dolar etrafında hareketini devam ettirdi. Bitcoin ise son bir haftadır 108bin dolar seviyesinin kıyısında bir sonraki hareketi için enerji biriktirmeye devam ettiğini görüyoruz. Yukarı yönlü harekete daha çok prim veriyoruz. İlk nazarda 108,500 akabinde ise 113bin dolar seviyesinin aşılması ile asıl beklediğimiz hareketin de başlayacağını düşünüyoruz.

Mali piyasaların gündeminde bugün FED Başkanı Powell’ın konuşması, ISM imalat verisi ve JOLTS açık iş sayısı takip edilecek. Yarın ADP özel sektör istihdam verisi, perşembe ise kritik haziran istihdam raporu takip edilecek. Cuma günü ABD piyasaları kapalı konumda olacak. Açıklanacak özellikle istihdama yönelik veriler, faiz indirimi beklentileri açısından yakından takip edilecektir. Bu haftanın Türkiye cephesinde ise en kritik makro verisi kuşkusuz perşembe günü açıklanacak Haziran ayı enflasyon rakamları olacağını bir kez daha hatırlatalım.

Borsa İstanbul

1751343743b3244c82deacc1f4cd92de60cce09ea6_1_1200.jpg
Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

GÜNCEL

Maddi Duran Varlıkların Değerlemesi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Maddi Duran Varlıkların Muhasebeleştirilmesinde Maliyet ve Yeniden Değerleme Modelleri

Maddi duran varlıklar, işletmelerin faaliyetlerini sürdürebilmesi için sahip oldukları fiziksel varlıklar arasında yer alır. Bu varlıkların finansal tablolara doğru şekilde yansıtılması, hem yatırımcıların hem de finansal analiz yapanların sağlıklı kararlar alabilmesi açısından büyük önem taşır. Uluslararası Muhasebe Standartları çerçevesinde, maddi duran varlıkların finansal tablolarda gösterimi için iki temel model mevcuttur: maliyet modeli ve yeniden değerleme modeli.

1. Maliyet Modeli

Maliyet modeli, bir varlığın ilk muhasebeleştirilmesinden sonra, finansal tablolarda maliyetinden birikmiş amortisman ve varsa değer düşüklüğü zararları düşülerek gösterilmesini esas alır. Bu yaklaşımda varlık, edinildiği tarihteki maliyet değerine sadık kalınarak bilançoda yer alır. Bu yöntem; basit, anlaşılır ve uygulaması görece kolaydır. Ancak ekonomik ortamda meydana gelen değişimlerin, özellikle enflasyonist etkilerin, varlığın gerçek değerini yansıtmasını engelleyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

2. Yeniden Değerleme Modeli

Yeniden değerleme modeli ise, maddi duran varlıkların gerçeğe uygun değeri üzerinden muhasebeleştirilmesine olanak tanır. Bu modelde, varlıkların güncel piyasa değerleri düzenli olarak ölçülür ve finansal tablolarda bu güncel değerler üzerinden yer alır. Ancak bu yöntemin uygulanabilmesi için gerçeğe uygun değerin güvenilir bir biçimde ölçülebilir olması gerekir.

Yeniden değerleme sonucu oluşan tutar, yeniden değerleme tarihindeki gerçeğe uygun değerden, sonraki dönemlerdeki birikmiş amortisman ve değer düşüklüğü zararlarının çıkarılmasıyla belirlenir. Varlıkların değerleri önemli ölçüde değiştiğinde yeniden değerleme yılda bir kez yapılmalıdır. Eğer değer değişimi önemsiz düzeydeyse, bu işlem 3 ila 5 yılda bir gerçekleştirilebilir.

Bu yöntemle finansal tablolar daha gerçekçi bir varlık değerlemesi sunar; ancak değerleme işlemlerinin karmaşıklığı, maliyetleri ve değerleme sıklığının doğru belirlenmesi gibi uygulama zorlukları içerir.

3. Uygulamada Önemli Hususlar

  • Bir varlık sınıfındaki tüm kalemler eş zamanlı olarak yeniden değerlemeye tabi tutulmalıdır. Bu, aynı varlık grubunda farklı tarihlerde yapılan değerlemelerin finansal tabloları yanıltıcı olmasının önüne geçmek içindir.

  • Alternatif olarak, kısa sürede tamamlanacak ve güncelliğini koruyacak şekilde dönüşümlü yeniden değerleme de yapılabilir.

  • İlk kayıt ve ölçüm aşamasında tüm duran varlıklar maliyet bedeliyle kayda alınır. Ancak sonraki ölçümlerde işletme tercihini maliyet modeli veya yeniden değerleme modelinden yana kullanabilir.

4. Değer Düşüklüğü Testi

Maddi duran varlığın finansal tablolarda gösterilen defter değeri ile geri kazanılabilir tutarı karşılaştırılır. Geri kazanılabilir tutar, kullanım değeri ile net gerçeğe uygun değer kıyaslanarak büyük olanı esas alınır. Eğer defter değeri, geri kazanılabilir tutardan yüksekse, bu fark kadar değer düşüklüğü zararı kaydedilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.