Connect with us

EKONOMİ

Enflasyonda kazananlar kim?

Enflasyon, ülkelerde siyasal sıkışıklığı boşaltmanın, işsizliği azaltmanın bir yolu olarak da kullanılmaktadır. Ancak bundan herkes aynı kazancı elde etmemektedir

Yayınlanma:

|

Enflasyon demokrasinin temel ilkesi olan saydamlık şartını zedelemektedir. Dünyanın hemen tümünde eski Yunan’dan beri tanımlanmaya ve kurumlarının oluşturulmasına çalışılan “demokrasi”nin, Trump ABD’sinden Modi Hindistan’ına, Erdoğan Türkiye’sinden, Orban‘ın Macaristan’ından Putin‘in Rusya’sına kadar çeşitli ülkelerde değişik şekillerde yeniden tartışılmaya başlanması, dalganın yeniden yükselişe geçmekte olduğu kaygısını uyandırmaktadır.

Enflasyon, ülkelerde siyasal sıkışıklığı boşaltmanın, işsizliği azaltmanın bir yolu olarak da kullanılmaktadır. Ancak bundan herkes aynı kazancı elde etmemektedir. Akıllı politikalar uygulanmadığında enflasyon hiperenflasyona dönüşmektedir. İşsizlik, ekonomik durgunluk dönemlerinde hükümetler çareyi başka ülkelerde kriz yaratmakta bulmaktadır. ABD Kongresinde Cumhuriyetçi Parti lideri Mitch McConnell seçmenlerine “Ukrayna’da veya ABD’nin müdahale ettiği diğer ülkelerde Amerikan askerlerinin ölmediğini, Amerikan Ukrayna ordusuna sağlanan silah ve malzeme desteği sayesinde savunma endüstrisinin önemli ihracat yaptığını söylüyor.

İkinci Dünya Savaşı ve ekonomik-siyasal sonuçları

1914 yılında Avusturya’da Arşidük Franz Ferdinand‘ın bir Sırp tarafından öldürülmesiyle başlayan Birinci Dünya Savaşı 28 Haziran 1919 tarihinde Fransa’da Versailles sarayında imzalanan antlaşma ile sonlanmıştı. Savaşa sonunda ezeli rakibi Fransa ve diğer müttefik ülkelerden tazminat elde etmek hesabıyla giren Almanya yenilince, 132 milyar altın mark (442 milyar dolar) gibi ağır bir savaş tazminatı ödemeye mahkûm edilidi.[1] Bir koyup üç almak hesabı önemli bir hiper enflasyona yol açtı. Ülkemizde de 80’li yıllarda böyle hesaplar yapıldı. Sonucu Almanya ve genel olarak Avrupa’dan daha hafif oldu.

Savaşın maliyeti bununla kalmadı, Keynes ve diğerlerinin öngördüğü şekilde çok daha yüksek maliyetli oldu. Avrupa’yı Hitler dönemine, İkinci Dünya Savaşı’na sürükledi. Yeri geldikçe enflasyonun toplumları ahlak çöküntüsüne sürüklediğini vurguluyoruz; bu kez enflasyon siyasal çöküntüye, milyonlarca insanın ölümüne yol açtı.

Almanya savaşı kaybetmekle kalmadı, on yıllar sürecek ve İkinci Dünya Savaşı ile sonlanacak fırtınalar yaşadı. Burada özetleyeceğimiz hiperenflasyon bu fırtınalardan biridir. 1945 Yalta Antlaşması, Birleşmiş Milletler’in ve ona bağlı uluslararası örgütlerin kurulması, nihayet Avrupa Birliği’nin doğması 1914’te başlayan bir dalganın sonucudur. J. M. Keynes’in 1919 yılında savaşın ekonomik sonuçlarına ilişkin olarak yaptığı uyarıya değindik.

Bu savaş tazminatını ödemek için Alman Merkez Bankası guvernörü R. Havenstein para arzını arttırdı markın arkasındaki altın karşılığını kaldırdı, dış borcu içeride borçlanarak finanse etmek yolunu seçti. Tarım bakanı markı arpa ile desteklemeyi önerdi. Sonuç hiperenflasyon ve markın hızla değer kaybetmesiydi. Bilmem bu okuyucuya geçmiş yıllarda Türkiye’de yaşadığımız tecrübeleri, birkaç günde kaybolan dolarları, hızlı devalüasyonu hatırlatır mı?

Hayat pahalılığının ne denli hızlı arttığının birkaç göstergesi olarak şu örnekler çarpıcıdır. 1922’de 160 mark olan bir somun ekmeğin fiyatı aynı yılın sonunda 200 milyar mark olmuştu. Alman markı alış verişten çok binalarda duvar kağıdı olarak kullanılıyordu, daha ucuza geliyordu.

Lokantalarda garsonlar her saat başında bir masanın üstüne çıkıp, bir saat için geçerli olacak yemek fiyatını ilan ediyordu. Yarım kilo etin fiyatı 3 milyar, patatesin fiyatı 50 milyon, bir bardak bira 150 milyon mark olmuştu. Fiyatlar hızla yükseldiği için Almanlar taksi yerine otobüsü tercih ediyordu, inilecek yere gelindiğinde taksimetre yeni fiyatı gösterirken, otobüs bileti binerken, o anda geçerli fiyattan ödeniyordu. Bunlar olurken, 1923 Ocak ayında bir dolar 17 bin mark iken, Temmuz ayında 4.6 milyon, Eylül ayında 98.9 Milyar, Ekim ayında 225 milyar mark olmuştu.

Kasım ayında Merkez Bankası Başkanı Havenstein‘ın ölümü üzerine Hjalmar Schact başkanlığa atanır. Schaht’ın yaptığı ilk işler arasında marktan 12 sıfırın silinmesi ve Merkez Bankası’nın Alman Hazine bonolarını iskonto etmesi uygulamasının durdurulması olmuştur. (Bu iki olayın Türkiye’deki uygulaması henüz yenidir, TL’den 6 sıfır silineli (2005) 13 yıl oldu. Aynı yıl içinde 8-9 Kasım günleri Münih’teki meşhur birahane kalkışma girişimi savaşın sonuçları arasında hiperenflasyonun, Hitler’in tasarladığı esas darbenin habercisi olmuştur.

Arjantin ve hiperenflasyon

1880-1929 yılları arasında Güney Amerika’nın ABD’si olarak anılan, önemli tarımsal gıda et ve mamul ihracatçısı olan, yıllarda Avusturya, İtalya, 1816’da bağımsızlığını aldığı İspanya’dan daha güçlü ekonomiye sahip olan Arjantin, 1929-1962 arasındaki cunta yönetimi ve ardından başlatılan ithal ikamesi sürecinin doğru yönetilmemesi nedeniyle kronik enflasyon-hiperenflasyon dalgalarından kurtulamamıştır. Enflasyon oranı yüzde 143 ile başlamış yüzde 5000 lere kadar yükselmiştir.

1943’teki bir başka darbenin ardından Juan Peron iktidara gelmiş ve korumacılık yeniden başlatılmıştır. 1952 yılında Arjantin ABD ile ticaretinde 5 milyar dolar fazla vermiştir. Siyasal kadroların uygulamaları 1975-90 döneminde ekonomik durgunluğa yol açmış, 1990-2002 döneminde “neoliberal” politika uygulanmıştır. Yüzde 12 bine varan hiperenflasyon yeniden krize neden olmuştur. Arjantin bugüne kadar 9 kez borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmüş, iflas etmiştir.

Arjantin’de yaşanan J. Milei başkanlığı özellikle ekonomi yönetimindeki risk çanlarını çalmaktadır. IMF Direktörünün J. Milei’nin getirdiği önlemleri uygulanabilir-kullanışlı “pragmatik” olarak nitelemesi, böylece başarısızlığı görülmüş politikaları yenileme tasavvuru insanın unutma “nisyan” zafiyetini hatırlatmaktadır.

Son seçimlerle “aşırı liberal-sağ” ve “anarko-kapitalist” olarak tanımlanan J. Milei ülkenin cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. Popülizm Arjantin’inin kurtulamadığı bir hastalıktır ve ekonomiye yansımaları enflasyonun “kemikleşmesinin” önemli nedenidir. J. Milei’ye göre Arjantin’de üniversiteler ve iktisat eğitimi markisttir, devlet kötüdür, Peso’nun dışkı kadar değeri yoktur.

J. Milei seçim kampanyasında Peso’yu ABD Dolar ile değiştireceğini, Merkez Bankası’nı kapatacağını söylemiştir. Karaborsa şahlanmıştır, Peso-Dolar kuru 364 iken, geçen hafta serbest piyasada bir doların karşılığı 1.020 Peso olmuştur. Milei’nin seçilmesi sürecinde merkez bankası başkanı olmasından söz edilen Ocampo, bu kuruluşun kapatılması fikrine karşı çıktığı için görevi bırakmıştır.

J. Milei’nin 1863’te kurulan Arjantin anayasa mahkemesini de kapatıp kapatmayacağı henüz bilinmemektedir!

Bu kısa gözlemler popülist-kuralsız, yaranmacı yönetimlerin ülkelere de şirketlere de, ailelere de zarar verdiğini göstermektedir. Böyle fikirler özellikle 1980’li yıllarda ülkemizde de yaygındı. Daha önce bir yazımızda değindiğimiz “bütçe dışı fonlar”, meclis ve diğer kurumların denetimini aşmış, ama ülkeyi 1990’ların ikinci yarısında sadece ekonomik değil diğer alanlarda da ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. İçinde bulunduğumuz dönemde 2017 anayasası ile tanımlanan yönetim tarzı da aynı “denetimsizlik” zafiyetini taşımaktadır. Bunu yazının başında değinilen küresel demokrasi kriziyle birlikte ele almak gerekir.

Hiperenflasyon konusunda ele alacağımız son örnek Zimbabwe’dir. Daha önce İngiliz kolonisi Güney Rodezya olarak bilinirken 1980’de Zimbabwe Cumhuriyeti kurulmuştur. 1924 doğumlu olan Robert Mugabe gençlik döneminde yeni oluşan ülkesinde marksizme sarılmıştır. Zimbabwe’nin ilk başbakanı olarak IMF, ABD ve AB nin yönlendirmesiyle oluşturulan politikalar, 2000’lere girerken tarım üretiminin durmasına yol açmıştır.

2008-2009’da Mugabe yönetimi ülkenin ekonomik durumuna ilişkin istatistikleri yasaklamıştır. 2019’da Zimbabwe Dolar’ı yaratılmış, yabancı paralar tedavülden kaldırılmıştır. Halen bir Zimbabwe Doları: 0.00276319 ABD Doları değerindedir. (1 TL: 0.033Dolar, 1 Euro: 1.08 Dolar)

Enflasyonun kolaylıkla başvurulan, ama çok zor ortadan kaldırılabilen bir “ekonomik anarşi” olduğunu vurguluyoruz. Almanya bunu savaş tazminatını kendi parasıyla ödeyerek yapmaya kalktı. Enflasyon sabit gelirliden alınan bir tür vergidir, tıpkı savaş tazminatı gibi. Nitekim Süleyman Demirel dönemini yaşayanlar, enflasyon kalkınmakta olan ülkelerin başvurmak zorunda olduğu bir iktisat politikası olarak sunulduğunu da hatırlar.

Ülkemizde enflasyondan farklı olmayan devalüasyon politikası yakın geçmişte ihracatı ucuzlatarak arttırmak üzere kullanıldı ve hâlâ bunu isteyen iş insanları, popülist yazarlar olduğunu görüyoruz. Bu kişiler yoksullaşarak varlıklarını sürdürmek istiyorlar. Belki böyle yaparak ve enflasyonun imkan verdiği, gayr-ı menkul spekülasyonu gibi başka zenginleşme yöntemlerini kullanarak kendi varlıklarını artırıyorlar, ama ülkenin önündeki çukur derinleşiyor.

Turgut Özal döneminde Türkiye’de oluşan benzeri uygulama, yani devletin kendi kendisinden borçlanması, avans kullanmama protokolü ile durdurulmuştur. (TCMB başkanı R. Saracoğlu ile Hazine Müsteşar Yardımcısı M. Eğilmez) Para basma yetkisi olan TCMB artık devleti finanse edemeyecektir.

Korkarım içinde bulunduğumuz dönemde bu tür uygulamalara geri dönülmektedir. Bu kez TCMB yerine kamu bankaları, Türkiye Varlık Fonu gibi kuruluşlar kullanılmaktadır. 2001 Ekonomiyi Güçlendirme Programı’nın en önemli ayaklarından biri olan denetim, hesap verebilirlik, sorumluluk, eşitlik ilkeleri de sulandırılmıştır. Tehlikeli sular yükselmektedir.

Prof. Dr. Ahmet Çelik KURTOPLU-T24


[1] J. M. Keynes, “Economic Consequences of Peace”, 1919

Okumaya devam et

EKONOMİ

Linyi, Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) sayesinde ticaret bağlarını güçlendiriyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

0 Mayıs’ta Türkiye’nin İstanbul şehrinde düzenlenen Linyi-Türkiye ekonomik ve ticari eşleştirme konferansı, doğrudan etkileşim kurmak amacıyla katılan yaklaşık 60 Türk profesyonel alıcıyı ağırlamanın yanı sıra alıcılar ve Linyi işletmeleri arasında doğrudan temas için bir platform oluşturdu.

Resmî verilere göre 2024 yılında Linyi ile Türkiye arasındaki toplam ithalat ve ihracat hacmi 1,75 milyar yuana (242,38 milyon $) ulaştı.

Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) çatısı altında iş birliği fırsatlarını değerlendiren Linyi, son dönemlerde Orta Asya ülkeleriyle arasındaki iş birliklerini çeşitli alanlarda derinleştirdi ve sağlamlaştırdı.

11-13 Mayıs tarihleri arasında Özbekistan’ın Taşkent şehrinde düzenlenen Linyi-Özbekistan ekonomi ve ticaret fuarına Linyi’den katılan 50 başarılı şirket, kendi ürünlerini Orta Asya’nın göbeğinde sergiledi.

Fuar esnasında Özbekistan’da Linyi Toptancı Tüccarlar Federasyonu’nun (Linyi Wholesale Merchant Federation) bir irtibat bürosu kuruldu ve bu, iki bölge arasındaki iş birliğinde yeni ve kurumsallaşmış bir dönemin başlangıcını simgeliyor.

16 Mayıs’ta Asya-Avrupa Oyuncak ve Bebek Ürünleri Endüstrisi Fuarı (Asia-Europe Toys & Baby Industry Expo) ve Dış Ticarete Yönelik Fabrikalar Fuarı (Foreign Trade Factory Exhibition) Khorgos şehrinde açıldı. 500’den fazla şirket oyuncaklar, bebek ürünleri, eğitsel ürünler ve daha fazlasında kaydedilen son başarıları ve en güncel trendleri sergilemek için bir araya geldi. Bu sayede sektörde işletmeler arası eşleştirme ve alışveriş için verimli bir platform oluştu.

2. Çin (Linyi) – Kazakistan Uluslararası Emtia Fuarı [China (Linyi) – Kazakhstan International Commodity Exhibition] 15-17 Mayıs tarihleri arasında Kazakistan’ın Almatı şehrinde düzenlendi. Fuarda 2.000 metrekare sergi alanı bulunurken Linyi’den katılan ve premium ürünler üreten 112 işletme, yüksek kaliteli ürünlerini sergiledi.

Çin’in Kazakistan-Almatı Başkonsolosu Jiang Wei “Bu fuar iki bölge arasındaki iş birliğini güçlendirmek için önemli bir platform görevi görüyor. Çin ve Kazakistan son yıllarda Kuşak ve Yol Girişimi çatısı altında başarılı sonuçlara imza attı. Linyi, emtia şehri ve ‘Çin’in Lojistik Başkenti’ olmasıyla ün salarken, dış ticaret başta olmak üzere Çin ve Kazakistan arasındaki iş birliğinde önemli bir rol oynuyor.” dedi.

Çin’in lojistik başkenti Linyi’nin övünç kaynağı olan 131 uzmanlaşmış toptancı pazarı, bu şehri Çin’deki en büyük pazar kümesi ve pazarlarla dolu ünlü bir şehir hâline getiriyor.

İstatistiklere göre 2024 yılında Linyi merkezli 2.000’den fazla şirket Orta Doğu, Orta Asya ve Güneydoğu Asya gibi bölgelerde ekonomik ve ticari alışveriş faaliyetlerinde bulunmak için yurt dışında girişimlerde bulundu. Linyi şehrinin Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki pazarlara toplam ihracatı 115 milyar yuana ulaştı.

Okumaya devam et

Ali Coşkun

Krediye Ulaşamayan Sanayici Batıyor…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye ekonomisi son yıllarda daha önce hiç görülmemiş zorlu bir dönüşüm süreci yaşıyor. Bu sürecin en ağır yükünü ise sanayici çekiyor.

Finansmana erişimin zorlaştığı, bankaların kredi verme iştahının düştüğü ve faiz oranlarının yükseldiği bu dönemde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler ayakta kalmakta güçlük çekiyor.

Kredi, işletmelerin günlük faaliyetlerini sürdürebilmesi, hammadde tedariki yapabilmesi, maaş ödemesi ve yeni yatırım planlarını hayata geçirmesi için hayati öneme sahiptir.

Ancak son dönemde ticari kredi faiz oranları basit faizde %60 bandına kadar çıktı. Aynı zamanda bankalar risklerini azaltmak adına limit tahsisinde daha temkinli davranıyor. Bu durum özellikle teminat göstermekten aciz küçük esnafı ve likidite ihtiyacı duyan sanayiciyi kredi dışında bırakıyor.

Krediye ulaşamayan esnaf, artan kira, enerji ve personel maliyetleri karşısında çaresiz kalıyor. Her ay binlerce küçük işletmenin faaliyetini durdurduğu ya da faaliyet alanını daralttığı görülüyor. Bu tablo sadece bireysel esnafları değil bağlı tedarik zincirlerini ve hizmet sektörünü de etkiliyor. Aynı zamanda işsizlik oranının da artmasına neden oluyor.

Sanayi tarafında da tablo farklı değil. Girdi maliyetlerinin yüksekliği, kur baskısı ve daralan iç talep sanayicinin üretim planlarını ciddi şekilde etkiliyor. Özellikle yatırım kredilerine erişim zorlaştığı için yeni tesis kurulumları, makine yenileme ya da kapasite artırımı gibi yatırımlar erteleniyor.

Bu durum ihracat performansını ve üretim hacmini olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin büyüme hedefleri de bu nedenle tehlikeye giriyor.

Tüm bu gelişmeler ekonomik gerilimin giderek sosyal gerilime dönüşmesine neden olabilir. Krediye erişimin sınırlı kalması, işletmelerin borç yükünü artırıyor, ödeme vadeleri uzuyor ve ticari ilişkilerde zincirleme bozulmalara yol açıyor. Bu kırılgan yapı, bir noktadan sonra ekonomik istikrarsızlık riskini büyütüyor.

KOBİ’lerin ve sanayicinin hayatta kalabilmesi için finansmana erişim mutlaka kolaylaştırılmalı. Kamu destekli kredi paketleri, Kredi Garanti Fonu gibi araçlarla genişletilmeli.

Faiz oranlarının makul seviyelere çekilmesi ve bankaların kredi tahsis süreçlerinin hızlandırılması gerekiyor. Aksi halde kredi bulamayan esnafın kepenk kapatması, yarın sanayicinin üretimi durdurması anlamına gelir.

Krediye ulaşamayan reel sektörün sorunları, sadece işletmelerin değil ülke ekonomisinin geleceğini tehdit ediyor.

Üretimin sürdürülebilirliği, istihdamın korunması ve toplumsal refahın artması için esnafın ve sanayicinin mutlaka desteklenmesi gerekiyor.

Krediye ulaşamayan bir esnafın kapattığı kepenk yalnızca bir dükkânın kapanışı değildir.

Aynı zamanda umutların emeklerin ve yılların birikiminin sessiz çığlığıdır.

Sanayicinin duran makinesi sadece üretimin değil ülkenin yarınlarının durduğunu gösterir.

Bugün finansmana erişemeyen işletmelerin çöküşü yarının işsizliğini, yoksulluğunu ve sosyal huzursuzluğunu beraberinde getirir.

Ali ÇOŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Yeni KGF Krediler çözüm olur mu?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’nin mevcut ekonomik koşullarında, yeni Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri belirli alanlarda çözüm sunabilir; ancak bu kredilerin etkisi, uygulama şekline ve kapsamına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.

KGF Kredilerinin Potansiyel Faydaları

  1. Teminat Sorununun Aşılması: KGF, teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan KOBİ’lere ve KOBİ dışı işletmelere kefil olarak, bu işletmelerin finansmana erişimini kolaylaştırır.

  2. Nakit Akışının Desteklenmesi: KGF destekli krediler, işletmelerin nakit akışını güçlendirerek olası finansal riskleri azaltabilir. Bu sayede işletmeler, yatırımlarını planlayarak likidite sorunlarının önüne geçebilir.

  3. Öncelikli Sektörlerin Desteklenmesi: KGF kredileri, ihracat, yeşil dönüşüm ve dijitalleşme gibi stratejik alanlarda faaliyet gösteren işletmelere yönelik özel destek paketleri sunarak, bu sektörlerin gelişimini teşvik edebilir.

Mevcut Kısıtlamalar ve Zorluklar

  1. Sıkı Para Politikası: Son dönemde uygulanan sıkı para politikaları nedeniyle, yeni KGF destekli kredi paketlerinin devreye alınması ertelenmiş olabilir. Bu durum, işletmelerin finansmana erişimini zorlaştırabilir.

  2. Yüksek Faiz Oranları: KGF destekli kredilerde faiz oranları, kredi türüne, işletmenin yapısına ve bankaların uyguladığı politikalara göre farklılık göstermektedir. Bu durum, bazı işletmeler için kredi maliyetlerini artırabilir.

  3. Sınırlı Kapsam: KGF kredileri, genellikle belirli sektörler veya projeler için sunulmaktadır. Bu nedenle, tüm işletmelerin ihtiyaçlarını karşılamayabilir.

Geçmiş KGF’lede yapılan hatalar

Geçmiş KGF Kredilerde ciddi hatalar yapıldı. Özellikle ilk KGF Paketinde özensizlik söz konusuyd ve nerede ise yeterince değerlendirmeden her firmaya verildi. Diğer bir hata bazı bankacılar tarafından istismar edildi ve bu kredile rsuç olmasına rağmen komisyon alınarak dağıtıldı. Bankalar bu istismarcılara karşılık tespit ettikleri hakkında suç duyurusunda bulunmadı işten atmakla yetindi. Diğer bir hata da protokolde takip sonrası bu kreid dosyalar VARLIK YÖNETİM Şirketlerine satılmaması gerekiyordu. Protokole bu yönde bir madde konmadığı için bazı bankalarda %80’ni KGF’den alınıp %10’lık pay ile de Varlık Yönetim Şirketlerine satıldı. KGF ciddi zarar etti batan kredilerde. Üstelik KGF’nin ortakları Hazine, TOBB v eBankaalr olmasına rağmen yapıldı bu. Bazı bankaların bazı bölge ve şubelerinde KGF Kredilerde yoğunlaşma tesadüf oalmaz. İstismar edilen kredilerde KGF ödeme yapmamalıydı.

Sonuç

KGF kredileri, özellikle teminat sorunu yaşayan KOBİ’ler için önemli bir destek mekanizmasıdır. Ancak, bu kredilerin ekonomiye olan katkısı, uygulama kapsamı, faiz oranları ve erişim kolaylığı gibi faktörlere bağlıdır. Dolayısıyla, KGF kredileri tek başına ekonomik sorunların çözümü olmayabilir; ancak doğru politikalar ve uygulamalarla birlikte, ekonomiye olumlu katkılar sağlayabilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.