Erol Taşdelen
FAİZ ARTARKEN KAZANANLAR VE KAYBEDENLER

Yayınlanma:
2 yıl önce|
Yazan:
Erol Taşdelen
En son 2021 Mart ayında faiz artıran Merkez Bankası 27 ay sonra faiz stratejisini değiştirerek artışa başladı. TCMB gösterge faizi %8,50’den alıp iki ayda iki kattan fazla artırarak %17,50’ye çıkarmasının tabi ki piyasalarda olumlu/olumsuz etkisi olacaktır. Olmaması da mümkün değil!
Faiz artış stratejisi ne anlama geliyor?
Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerden hemen sonra ekonomi kurmaylardaki değişimle birlikte TCMB’nin faiz artışına başlaması bir defa 2 yıldan fazla süren MB faiz politikasını terk edildiği anlamına geliyor. Seçim sürecinde de sık sık kullanılan “faize karşıyız, faiz asla artmaz” söylemi hızla terk edilerek yeni Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in deyimi ile “Rasyonel zemine” oturtuldu. Bu söylem aynı zamanda daha önceki stratejinin de ne kadar reel piyasalardan uzaklaşıldığının ilanı aslında. Geçmişteki TCMB Stratejinin yanlış olduğunu Reel Piyasaya zarar verdiğini; zaten TCMB gösterge faiz oranının mevduat ve kredi tarafında bir anlamı kalmadığını o dönem yazmıştım. ‘Zararın neresinden dönülse kardır’ diye kendimizi teselli edelim.
Faiz artışı tek başına yeterli mi?
Faiz artışı ile yeni Para Politikasında köklü değişiklik sinyali verilirken tek başına yeterli olmadığının herkes farkında. Bir defa Hazine Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı tek bakanlıkta birleştirilmesi ile devlet içinde para toplayan ( Hazine ) ile para harcayan ( Maliye )’nin tek bakanlık olması buradaki dengeleri ve kontrol sistemini bozmuş durumda. Aynı sistem devam ediyor. TCMB’nin Başkanının değişmesine rağmen eski alt kadrolar olduğu gibi duruyor. Mağazada sadece Vitrini değiştirmek müşteri artacağı anlamına gelmediği gibi, “değişiklikler ile Türkiye’ye kısa sürede para yağacak” söylemini geliştirenler de kısa sürede yanıldıklarını anladı. Başta, Bağımsız Hukuk Sisteminin zedelenmesi gibi yapısal sorunlar ortalıkta dururken, Hazine Maliye Bakanının da sık dillendirdiği GRİ LİSTE’de bulunmak sıcak paranın önünde en büyük engellerden. Zira Emekli Fonları gibi uluslararası Fonların temel kurallardan birisi de Gri Listede olan ülkelerde yer almamak. İsteseler de gelemezler yani. Sıcak para neler oldu da ülkeyi terk ettiği fazla tartışılmıyor ama değişmez kurallardan biri belli: “Kötü Para İyi Parayı kovar”… Anlayan anladı…
GRİ LİSTE, Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu (FATF) tarafında oluşturulan, kara para aklama ve terörün finansmanı konusunda eksiklikleri bulunan ve risk içeren ülkelerin yakın gözetim altında tutulması anlamına geliyor.
Aslında Hazine Maliye Bakanı Şimşek ve TCMB yeni başkanı Erkan’nın yol haritası belli. Piyasalarda GÜVEN’i tesis etmek; Sıcak Para ve Doğrudan Yabancı Yatırım için şartları hazırlamak. Gelen sıcak para da kaba tabir ile bizim kaşımıza gözümüze gelmiyor. Bunu cazip hale getirmek için TL’nin değerinin düşürülmesi gerekiyordu. Seçim sonrası %30’lardan fazla devalüasyona bunun için zemin hazırlandı. Diğer taraftan da Borsa’nın sıcak para için ilk etapta cazip hale getirilmesi; Bono- Tahvil, Banka faizlerinin yükseltilmesi gerekiyordu o da yapılmış oldu. ‘Döviz kıtlığı girdabından’ çıkmak için fazla da bir seçenek yok aslında. Sorun zamanın kısa olması ve altı ay sonra Yerel Seçimlerin olması. Resmen Türkiye Ekonomisi girdabın içindeyken sürat köprüsünden geçiyor!
KKM yapan da, yaptıran Banka da kazandı
TCMB’nin Faiz artışı beklentilerin altında kalınca, TL değer yitirdi ve Döviz varlıklar değerlenmiş oldu. KKM gibi dövize endeksli getirisi olan 3 trilyon TL, 115 milyar USD büyüklüğe ulaştı. Şimdilik maliyeti 200 milyar TL’yi aştı ve bu para halka cebinden çıktı. Bu para, “dövizi olanın sistemde parasını tutsun; TL’si olanın da döviz almasın” diye verilen hafif tabirle ‘İKNA parası’ aslında, durum bu kadar vahim yani. Dövizin son iki ayda aşırı değerlenmesi ile KKM hesaplara dolayısı ile Bankalara aşırı bir TL giriş oldu. Bu durum ister istemez Bankaların likit durumunu güçlendirdi ve TL mevduat faizlerinde sert düşüş yaşandı. Bu seferde ekonomik kurmaylar faizin cazibesi kalmayacak para tekrar dövize yönelecek kaygısı yaşamış olmalı ki KKM hesaplar %15 karşılık ayrılması için düzenleme yaparak verdikleri parayı dolaylı yoldan geri çekmiş oldular. Bankalar para cambazı; KAMU Bankaları ve İŞBANK gibi bankalar yapmıyor ama KKM hesapları teminat alıp Ticari Kredi veren bankalarda ciddi artış oldu. Ciddi hacimde de KKM yapılması için dolaylı krediler pazarlandı. Bu sayede bankaların bilançolarında görünenden daha fazla fiili döviz tuttuğunu söylemek yanlış olmaz, Devletin vergi kaybına hiç girmeyeyim, o konu Vergi Uzmanı Hocalarımızın işi. Kısaca KKM hesapları yapan da yaptıran bankalar da karlı çıkmış durumda.
Firmalar kredi maliyetleri arttı
Faiz artışından ciddi zarar eden kesimler de var. Bir defa son 5 yılda Bireysele ve KOBİ firmalara ( sınıflandırma kriterinde cirosu 2023’de 250 milyon TL’den 500 milyon TL’ye çıkarılan firmalar ) krediler nerede ise hiç durmadı. O nedenle özellikle ekonomistlerin “Kriz geliyor” diye yazdığı durumları bu kesin fazla hissetmedi. Ta ki seçim sonunda yeni süreç başlayana kadar. Bir defa kredilere ulaşmak zorlaşmaya başladı. Kredi Kartı ve KMH gibi kredileri yoğun kullanan bu kesim için faizlerin artması ile maliyetleri de ciddi arttı. Kredi Limitleri düşürüldü, vadeler kısıldı, harcama yaptıkları sektörler sınırlandırıldı. Örneğin, yıllardı göz yumulan kredi kartı ile taksitli Altın alıp yan kuyumcuda bozdurma dönemi kapandı. Ticari Segment ( 2023’de cirosu 500 milyon TL üzeri olan ) firmalar yaklaşık bir yıldır yeni kredi kullanamıyor. Ticari Segment kredilerde Net ihracatçı olması ( ihracatın ithalatından % 10 fazla olması); Ciro ya da Bilanço hacminden büyük olanın %5’inden fazla Yabancı Varlığının bulunmaması, sadece fatura karşılığı kredi kullanılması gibi krediye ulaşmada zorluklar halen devam ediyor. Etik olmamasına rağmen yine Kamu ve İŞBANK hariç çoğu banka hala kredilerin %30 ile %50’si kadar firmalardan vadesiz bırakma kredi koşulu istiyorlar. Bir-üç ay vadede yenilenen kredilerde bile TCMB’nin yasaklamasına rağmen %6’ları geçen komisyon ve Paket maliyeti ile Ticari Segment firmalara yıllık %60-70 tutarında kredi maliyet çıkarılmaya devam ediyor. Ekonomi kurmayların bu durumu bilmemesi mümkün olmadığı gibi sessiz kalınması ve çözüm üretilmemesi ise Reel Ekonomiye her geçen gün zarar veriyor biline. Bankacılık sektörünü yakından takip etmeyip olacakları planlamayan, Ticari Segment firmalarda ciddi finans sıkışması birikiyor biline… Zombi firma havzunda ciddi yığılma oluşuyor…
Yatırım Kredilerinde faiz sabitlenmeli
Faiz artışından olumsuz etkilenecek çok kesim var ama birini yazmadan geçemeyeceğim. Tüm olumsuz şartlara, kriz ortamına rağmen özkaynaklarına ek “Yatırım Kredisi” kullanıp yatırım yapan sanayiciler faiz artışından olumsuz etkilenmeye başladı. Zira son iki yıldır Kamu Bankaları dahil bu 4-5 yıllık yatırım kredilerini DEĞİŞKEN FAİZLİ olarak kullandırıldı. Başka bir ifade ile bu krediler TCMB’nin faiz kararına endekslendi. TCMB gösterge Faizinin artması ile birlikte Yatırım Yapan, İstihdam yaratan, kapasitesini ve İhracat hacmini artıran bu kesim Sanayicinin de maliyeti ciddi artmış durumda. Faizler son iki ayda ikiye katlaması bu kesimin ödediği kredi taksitlerini de katlamış durumda. O nedenle zaman kaybetmeden ve bu kesimi daha da zor duruma bırakmadan YATIRIM KREDİLERİ acilen SABİT FAİZLİ hale getirilmesi gerekiyor. Kamu Bankaları da buna öncülük yapmalı; Ekonomi Kurmayları da bu tür krediler için Karşılıklarda teşvik edici adımlar atmalı.
Döviz kurlarındaki değişikliğin reel piyasada hasar tespiti tam yapılmış değil, o başka yazıya kalsın. Kriz dönemlerinde “Nakit güçtür” ama elindeki parayı yatırıma çeviren yatırımcıyı da daha fazla cezalandırmanın ve mağdur etmenin anlamı yok! Krizden çıkacaksak bu kesimin sayesinde çıkacağımızı da unutmamak gerekir. Zira, “Üretim Ekonomisi” demek, Sanayi demektir! Sanayi İstihdam demektir! Sanayi İhracat demektir!
Erol TAŞDELEN – Ekonomist www.bankavitrini.com
İlginizi Çekebilir
Erol Taşdelen
İsrail-İran Savaşı: Tezler, Stratejiler, Dersler ve Uluslararası Kurumların Sınavı

Yayınlanma:
4 gün önce|
22/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
Orta Doğu’da uzun süredir devam eden gerilimin adı haline gelen İsrail ve İran arasındaki çatışma, son dönemlerde doğrudan askeri karşılaşmalara evrilecek kadar tehlikeli bir boyut kazandı. Şam’daki İran diplomatik temsilciliğine düzenlenen İsrail saldırısı ve ardından İran’ın doğrudan misillemesiyle taraflar ilk kez bu kadar açık şekilde birbirini hedef aldı. Bu makalede, tarafların öne sürdüğü tezler, uyguladıkları stratejiler, bu çatışmalardan çıkarılması gereken dersler ve uluslararası kurumların bu süreçteki performansı değerlendirilmektedir.
1. Tarafların Tezleri
İsrail’in Tezleri
-
Meşru Müdafaa Hakkı: İsrail, İran’ın vekil unsurlar (Hizbullah, Hamas, Husiler) aracılığıyla İsrail’e saldırdığını savunmakta ve buna karşı doğrudan İran hedeflerine müdahaleyi meşru görüyor.
-
Nükleer Tehdit: İran’ın nükleer silah elde etme çabası, İsrail açısından kırmızı çizgi olarak görülüyor.
-
Bölgesel Kuşatma Algısı: İran’ın Suriye, Lübnan ve Gazze üzerinden İsrail’i kuşatma stratejisine karşı refleks geliştirildiği belirtiliyor.
İran’ın Tezleri
-
Filistin’e Destek: İsrail’in Filistin topraklarındaki uygulamalarını “işgal” olarak niteleyen İran, direniş hareketlerini desteklemenin meşru bir hak olduğunu savunuyor.
-
Bölgesel Savunma: İsrail ve ABD’nin kendisine karşı ittifaklar kurduğunu, bu durumun İran’ı savunmaya ittiğini öne sürüyor.
-
Diplomatik Saldırıya Misilleme: Şam’daki konsolosluğun vurulmasını doğrudan İran’a savaş ilanı olarak kabul ederek, misilleme hakkını kullandığını iddia etti.
2. Uygulanan Stratejiler
İsrail’in Stratejisi
-
Hedef Odaklı Operasyonlar: Vekil aktörler yerine İran’ın askeri ve nükleer altyapısına nokta operasyonlar yapıldı.
-
İstihbarat Gücü: Mossad ve askeri istihbaratla hedef tespiti konusunda üstünlük sağlandı.
-
ABD ile Koordinasyon: ABD’nin koşulsuz desteği ile uluslararası arenada yalnız kalmama stratejisi benimsendi.
İran’ın Stratejisi
-
Kontrollü Misilleme: 300’e yakın füze ve İHA ile doğrudan saldırı yapılmasına rağmen, geniş çaplı savaştan kaçınıldı.
-
Vekil Güçler Üzerinden Baskı: Hizbullah, Hamas ve Husiler vasıtasıyla İsrail’in farklı cephelerde meşgul edilmesi sağlandı.
-
Uluslararası Mesaj Verme: Sınırlı saldırıyla, caydırıcılık oluşturulmaya çalışıldı; ancak kriz büyümesin diye ölçülü kalındı.
3. Alınacak Dersler
Askeri ve Teknolojik Perspektiften
-
Hibrit Savaş Gerçekliği: Modern savaşlar, doğrudan değil, vekil aktörler ve teknolojik araçlar üzerinden yürütülüyor.
-
İHA ve Füze Savaşları: İran’ın İHA kullanımı, İsrail hava savunmasının sınırlarını gösterdi.
-
Caydırıcılığın Yeni Ölçütleri: Artık caydırıcılık sadece askeri üstünlükle değil, teknolojik ve diplomatik uyumla sağlanıyor.
Bölgesel ve Küresel Perspektiften
-
İttifaklar Yeni Döneme Giriyor: Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeler açık pozisyon almaktan kaçındı, bu da bölgesel kartların yeniden karıldığını gösteriyor.
-
Enerji Güvenliği Riski: Hürmüz Boğazı gibi stratejik geçişlerin riski, küresel enerji piyasasını etkiledi.
-
Nükleer Tehdit Gündemde: İran’ın nükleer programı, yeniden diplomatik ve askeri çözüm arayışlarını tetikledi.
4. Uluslararası Kurumların Rolü
Birleşmiş Milletler (BM)
-
Yetersiz Kaldı. Güvenlik Konseyi tarafları sadece itidale çağırabildi; bağlayıcı adımlar atılamadı. ABD’nin vetosu İsrail lehine oldu.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)
-
Sessizliğe Büründü. Konsolosluk saldırısı ve sivil kayıplar gibi ciddi meselelerde somut bir inceleme başlatılmadı.
Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları
-
Raporlar Yayınlandı ama Etkisizdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Af Örgütü gibi kurumlar çağrılar yaptı ancak diplomatik etki oluşturamadı.
İsrail ile İran arasındaki bu çatışma, klasik savaş paradigmasının dışına çıkan, hibrit ve vekil unsurlarla örülmüş yeni nesil çatışmalara örnek teşkil etmektedir. Teknolojinin, istihbaratın ve diplomatik koordinasyonun öne çıktığı bu yeni dönemde, uluslararası kurumlar mevcut refleksleriyle yetersiz kalmaktadır. Bu kriz, sadece İsrail ve İran için değil, tüm bölge ve dünya barışı açısından çok yönlü derslerle doludur.
Erol Taşdelen
Türkiye’de Ekmek Üretimi: Katkı Maddeleri, Genetik Müdahaleler ve Kimyasal İşlemler

Yayınlanma:
5 gün önce|
21/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
Ekmek, binlerce yıldır sofraların temel besin kaynağıdır. Ancak günümüzde tüketilen ekmeklerin içeriği, üretim yöntemi ve hammaddeleri geçmişe kıyasla oldukça değişmiştir. Türkiye’de ekmek üretimi Tarım ve Orman Bakanlığı denetiminde yapılsa da, bazı katkı maddeleri ve endüstriyel yöntemler nedeniyle halk sağlığı açısından endişeler gündeme gelmektedir. Bu yazıda, Türkiye’deki ekmeklerde kullanılan katkı maddeleri, buğdayın genetik yapısıyla ilgili gelişmeler ve ekmek üretiminde uygulanan kimyasal işlemler ele alınacaktır.
1. Ekmeklere Katılan Maddeler Nelerdir?
Türkiye’de satılan ekmeklerin büyük bölümü, sadece un, su, maya ve tuzdan ibaret değildir. Özellikle endüstriyel üretimde yaygın şekilde katkı maddelerine başvurulmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
-
Askorbik Asit (E300): Hamurun dayanıklılığını artırmak için kullanılır.
-
Emülgatörler (E471, E472): Hacim artırıcı ve yumuşatıcı etki sağlar.
-
Enzimler: (amilaz, proteaz gibi) Ekmek içi yumuşaklığını ve raf ömrünü artırır.
-
Şeker ve Glikoz Şurubu: Renk ve tat verici olarak kullanılır.
-
Soya Unu ve Süt Tozu: Kıvam ve besin değeri açısından katkı sağlar.
Bu katkılar sayesinde daha hacimli, daha parlak ve uzun süre bayatlamayan ekmekler üretilmektedir. Ancak bunların sürekli tüketimi, özellikle hassas bireylerde sindirim sorunlarına neden olabilir.
2. Buğdayın Genetiği ile Oynandı mı?
Türkiye’de GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) buğday üretimi yasaktır. Ancak bu, buğdayın tamamen doğal olduğu anlamına gelmez. Modern tarımda yaygın olan hibrit ve ıslah edilmiş buğday türleri, genetik müdahale olmaksızın yüksek verimli ve dayanıklı çeşitler oluşturmak amacıyla laboratuvar ortamında seçilmiştir.
Özellikle 1950 sonrası yaygınlaşan “cüce buğday” türleri, geleneksel buğdaylara göre daha kısa boylu, verimli ve glüten oranı yüksek çeşitlerdir. Bu tür buğdaylar, özellikle ekmeklik un üretiminde yaygın olarak kullanılmakta, ancak yüksek glüten içeriği nedeniyle sindirim sorunları ve gluten intoleransı gibi sağlık şikayetlerinde artışa neden olmaktadır.
3. Kimyasal İşlemler ve Endüstriyel Teknikler
Modern ekmek üretimi, geçmişin geleneksel yöntemlerinden oldukça uzaktır. Endüstriyel üretim süreçlerinde uygulanan bazı işlemler şunlardır:
-
Unun Beyazlatılması: Bazı ülkelerde (ve geçmişte Türkiye’de de) benzoil peroksit gibi kimyasallar kullanılmıştır. Günümüzde Türkiye’de bu tür kimyasalların kullanımı kısıtlıdır.
-
Hızlandırılmış Fermantasyon: Geleneksel ekmeklerde maya 6-8 saatlik uzun fermantasyonla çalışırken, fabrikasyon ekmeklerde bu süre 30-60 dakikaya kadar indirilebilmektedir. Bu da sindirimi zorlaştırabilir.
-
Yüksek Isı ve Kısa Süreli Pişirme: Raf ömrünü uzatmak ve üretimi hızlandırmak için yüksek ısıda kısa sürede pişirme yöntemleri tercih edilir. Bu, besin değerini azaltabilir.
-
Yumuşaklık İçin Katkılar: Raf ömrünü uzatmak ve bayatlamayı geciktirmek için kimyasal yumuşatıcılar, enzim karışımları ve katkı maddeleri kullanılır.
4. Halk Sağlığı ve Eleştiriler
-
Halk ekmek gibi kamu kurumlarının ürettiği ekmekler daha güvenli kabul edilse de, katkı maddesiz değildir.
-
Ucuz ekmek üretiminde kalitesiz un, fazla katkı maddesi ve hızlı üretim döngüsü nedeniyle sindirim sorunları ve sağlık riskleri artabilir.
-
Özellikle çocuklar, yaşlılar ve hassas bünyeli bireyler için bu katkıların uzun vadeli etkileri dikkatle incelenmelidir.
5. Daha Sağlıklı Ekmek Tüketimi İçin Öneriler
-
Ekşi mayalı ve uzun süre fermente edilmiş ekmekler tercih edilmelidir.
-
Tam buğday unu veya taş değirmende öğütülmüş un kullanılarak yapılan ürünler besin değeri açısından daha zengindir.
-
Katkı maddesi içermeyen, güvenilir butik fırınlardan ya da köy fırınlarından alışveriş yapılabilir.
-
Etiket okuma alışkanlığı geliştirilmelidir. “Un, su, maya, tuz” dışında çok sayıda içerik varsa uzak durulmalıdır.
Ekmek, basit bir besin gibi görünse de üretim sürecinde kullanılan maddeler ve buğdayın yapısal değişimleri nedeniyle sağlık üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Türkiye’de GDO’lu buğday kullanılmıyor olsa da, modern tarım ve endüstriyel üretim süreçleri buğdayın doğallığını tartışmalı hale getirmiştir. Katkı maddeleriyle raf ömrü uzatılmış, hacim artırılmış, estetik olarak cazip hale getirilmiş ekmekler, besin değerinden ve sindirim kolaylığından uzaklaşabilmektedir. Bu nedenle, bilinçli tüketici tercihi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.
Erol Taşdelen
Eşler Arasında Finansal İhanet: Aileyi Sessizce Yıkan Tehlike

Yayınlanma:
5 gün önce|
21/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
Aile içinde güven sadece duygusal sadakate değil, maddi şeffaflığa da dayanır. Ancak bazı çiftler arasında, dışarıdan görünmeyen ama ilişkinin temelini sarsan bir ihanet türü yaşanır: Finansal ihanet.
Bu yazıda finansal ihanetin ne olduğu, hangi biçimlerde ortaya çıktığı, aile üzerinde nasıl etkiler yarattığı ve nasıl önlenebileceği üzerinde duracağız.
Finansal İhanet Nedir?
Finansal ihanet, eşlerden birinin diğerinden gelir, borç, harcama ya da yatırım bilgilerini saklaması, mali kararlarda tek taraflı ve gizli hareket etmesi anlamına gelir. Bu davranış biçimi, evlilikteki güven bağını derinden sarsar ve duygusal sadakatsizlik kadar yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Finansal İhanetin Biçimleri
Finansal ihanet farklı şekillerde kendini gösterebilir:
-
Gizli kredi kartları: Eşten habersiz alınan ve yüksek harcamalara neden olan kartlar.
-
Gizli gelirler: Ek gelirlerin ya da primlerin gizlenmesi.
-
Gizli borçlar: Krediler, kefaletler ya da riskli borçların saklanması.
-
Kontrol dışı harcamalar: Pahalı alışverişlerin, kumar veya bağımlılık harcamalarının gizlenmesi.
-
Varlık saklama: Altın, döviz, borsa yatırımları gibi varlıkların eşten gizlenmesi.
Neden Yapılır?
Finansal ihanetin arkasında genellikle şu motivasyonlar yatar:
-
Güvensizlik: Eşin para yönetme becerisine güvenmeme.
-
Kontrol arzusu: Ekonomik gücü elinde tutma isteği.
-
Bireysel özgürlük arayışı: Bağımsız maddi hareket alanı oluşturma çabası.
-
Kötü alışkanlıklar: Kumar, alışveriş bağımlılığı gibi bağımlılıklar.
-
İletişim eksikliği: Maddi konularda yeterince konuşmama ve ortak dil kuramama.
Aile Üzerindeki Etkileri
Finansal ihanet sadece iki eş arasında değil, tüm aile üzerinde olumsuz etkilere neden olur:
1. Güven Krizi
Eşlerin birbirine olan güveni zedelenir. Duygusal uzaklaşma başlar.
2. Sürekli Tartışmalar
Harcamalar ve borçlar üzerine bitmeyen tartışmalar ortaya çıkar. İletişim bozulur.
3. Ekonomik Sarsıntı
Gizli borçlar ya da savurgan harcamalar aile bütçesini çökertir. Kredi notları düşebilir, icra süreçleri başlayabilir.
4. Çocukların Psikolojisi
Evdeki stresli ortam çocuklara da yansır. Güvensizlik ve kaygı gelişebilir.
5. Boşanma Riski
Finansal ihanet birçok boşanma davasında gerekçe olarak gösterilir. Özellikle tekrar eden vakalar ilişkiyi kurtarılamaz hale getirebilir.
Nasıl Önlenir?
✅ Şeffaf Finansal İletişim Kurun
Harcamalar, gelirler ve borçlar hakkında açık konuşulmalı. Aile bütçesi birlikte yapılmalı.
✅ Ortak Hesap ve Bilgilendirme
Erişimi her iki tarafın da sağladığı ortak hesaplar kullanılmalı. Gizli işlem yapılmamalı.
✅ Finansal Danışmanlık
Profesyonel destekle aile bütçesi yeniden düzenlenebilir.
✅ Evlilik Terapisi
Güven kaybı büyükse, ilişkisel destek alınmalı.
✅ Finansal Eğitim
İki taraf da bütçe yapmayı, tasarrufu ve yatırım bilincini geliştirmeli.
Finansal ihanet, evliliklerde görünmeyen ama en yıkıcı krizlerden biridir. Güveni ve ekonomik düzeni sarsarak aile birliğini tehdit eder. Bu nedenle çiftler, maddi konularda dürüstlük ve açıklık ilkesini temel prensip haline getirmelidir.
Unutulmamalı ki, bir evliliği sadece aşk değil; ekonomik sadakat de ayakta tutar.
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (848)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.144)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (453)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.853)
- GÜNCEL (3.233)
- GÜNDEM (3.199)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.250)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (475)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.058)
- Ali Coşkun (24)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (65)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (569)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (35)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (8)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

CGTN: Çin ve Orta Asya ülkeleri iş birliğini pekiştirme sözü verdi

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

KÜÇÜKLERE/BÜYÜKLERE YAZ OKUMALARI-II

Ateşkesle petrol geriledi. Faiz indirim umuduyla Türk piyasaları canlandı

Veri Okumayan Yönetici, Karanlıkta Yürür

Piyasa Beklemiyordu! Bitcoin Neden Patlama Yaşadı?

Finans Koltuğundan CEO Masasına

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

DENİZBANK: Bir GMY istifası daha!

İsrail İran’a Neden Saldırdı?

Papara’dan açıklama: Özür diledi

Firma Finans Bilinci Neden Stratejik Bir Güçtür?

Finansın En Önemli 10 Formülü ve Önemi

Firmanızı Kurtaracak Bilmeniz Gereken 10 Finansal Formül
- Son dakika: Bugünkü Sayısal Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 25 Haziran 2025 Çılgın Sayısal Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 25/06/2025
- Son dakika: Bugünkü Şans Topu çekilişi sonuçları belli oldu! 25 Haziran 2025 Şans Topu bilet sonucu sorgulama ekranı! 25/06/2025
- SON DAKİKA | Borsa günü düşüşle tamamladı 25/06/2025
- Bakan Kurum'dan İstanbul için müjde: Kiralık sosyal konut yapılacak 25/06/2025
- Türk Eximbank Genel Müdürlüğü yeni binasına taşındı 25/06/2025
- Garanti BBVA’dan 3,5 trilyon TL’lik sürdürülebilir finansman hedefi 25/06/2025
- İran-İsrail gerilimi: Türk gemileri güvende mi? Bakan Uraloğlu açıkladı... 25/06/2025
- Resmi Gazete'de bugün (26.06.2025) 25/06/2025
- SPK'dan 2 şirketin sermaye artırımına onay 25/06/2025
- Fed'den bankaların sermaye gereksinimlerini gevşetecek değişiklik teklifine onay 25/06/2025
- Powell: Stagflasyon temel senaryomuz değil 25/06/2025
- Trump Powell'a eleştirilerini sürdürdü: Zeka seviyesi yaptığı iş için düşük 25/06/2025
- Erdoğan: F-35'ler konusunda Trump'ın iyi niyetli olduğunu gördük 25/06/2025
- Yapı Kredi'ye uluslararası piyasalardan 710 milyon dolarlık yeni kaynak 25/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı