Connect with us

RÖPORTAJLAR

Fikret Başkaya: Kapitalizmin içinde bulunduğu durum kriz değil, çöküş

Yayınlanma:

|

Dünyada resesyon olgusu belirginleşiyor. İngiltere’de Fransa’da kitleler sokaklarda seslerini eşitsizliğe karşı yükseltiyor. Merkez bankalarının faiz artırımı sıradanlaşsa da krize çözüm üretilemiyor. Servet uçurumuna karşı servet vergisi çözüm olarak işaret ediliyor. Türkiye’de yoksulluk mutlaklaşırken, toplumsal buhran derinleşiyor.

Dünya ekonomisinde ne oluyor? Hep bu son denen kapitalist krizler neden son bulmuyor? Türkiye ekonomisinde sorun nereden kaynaklanıyor? Servet vergisi, keskinleşen sınıfsal uçuruma çare olacak mı?

Dünyada son iki yıldır bir resesyon beklentisi ve gerçeği var. Merkez bankaları faiz artırarak çözüm üretme arayışında. Yeniden bir krizle mi karşı karşıyayız, neden böyle oldu?

Kapitalist dünya sisteminin içinde bulunduğu durumu ‘kriz’ kavramı karşılamıyor. Söz konusu olan ‘kriz’ değil, çöküş… Kriz, genel denge durumundan, normalden bir sapmayı ifade eder ama geri dönüşü de ima eder. İşte ‘kriz geçirmiş’ denir.

Oysa çöküş, geri dönüşü olmayan eşiğin aşılmasıdır. Artık kapitalizm yeteri kadar büyüyemiyor, artı değer, fazla değer, yeni değer yaratmakta zorlanıyor. Oysa kapitalizm varlığını büyümeye borçludur. Büyümek veya yok olmak ikilemi söz konusudur. Artık şeylerin zemini değişmiş bulunuyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil ve olmayacak.

‘FAİZLE, DÖVİZLE OYNAYARAK ŞEYLERİ YOLUNA KOYMANIN BİR İŞE YARAMADIĞI ZAMANDAYIZ’

Eğer bir sosyal sistem, bir üretim tarzı, bir uygarlık modeli, verili yasal-kurumsal çerçeve dahilinde toplum çoğunluğunun ‘temel ihtiyaçlarını (su, yemek, barınma, giyinme, ısınma, eğitim, sağlık, güvenlik…) asgari düzeyde bile karşılayamaz duruma gelmişse, artık orada krizden değil, çöküşten söz etmek gerekecektir. Şimdilerde dünyanın manzarası öyle. Elbette çöküş her yerde aynı yoğunlukta yaşanmıyor ama hiçbir yeri de ıskalamıyor. İşsizlik, açlık, yoksulluk, sefalet, doğal çevre tahribatı, farklı yoğunluklarda olmak üzere giderek derinleşiyor. Fakat, çöküş zamana yayılmış bir süreç olarak tezahür eder. Bir canlının ölümü gibi anlık bir şey değildir.

baskaya3.jpg
Başkaya: Bir ‘çağ dönüşümü’, ‘uygarlık paradigması dönüşümü’ zamanındayız.

Kapitalizm kendi mantığının, temel eğilim ve dinamiklerinin, işleyişinin bir sonucu olarak, artı değer üretmekte zorlanıyor. Büyüyemiyor, büyürse de doğa tahribatını azdırıyor. İç ve dış sınırına dayandı. Bu bir tür boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz hali ki artık sürdürülebilir değil. Faizle, dövizle oynayarak şeyleri yoluna koymanın bir işe yaramadığı zamandayız. 16’ncı yüzyıldan başlayarak oluşan kapitalist üretim tarzı, ‘burjuva uygarlığı’ gününü doldurdu. Artık bir ‘çağ dönüşümü’, ‘uygarlık paradigması dönüşümü’ zamanındayız. Dolayısıyla, ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir denecektir.

‘TÜRKİYE’NİN ET, SAMAN, YEM, BUĞDAY İTHAL ETMESİ SADECE SAÇMA DEĞİL, UTANILACAK BİR ŞEY’

Bazı ülkeler ‘faiz artırımı krizlere çözüm olmaz’ diyor, Türkiye ise 2021 Eylül’ünden beri faiz indirimi politikası uyguluyor, ancak derin bir kriz yaşanıyor. Türkiye hatayı nerede yaptı?

Türkiye hatayı 1980’de neoliberalizme teslim olmakla yaptı. Aslında 1980’de yapılan bir yeniden kompradorlaşma tercihiydi. Sözde ‘ihracat öncülüğünde büyüme’ retoriğiyle ekonominin iç eklemlenmesi aşındı ve ekonomi dış belirleyiciliklerden kolay yara alabilir hale geldi. Neoliberalizm fanatizmi, ekonominin temelini aşındırdı. Tam bir yıkım tablosu ortaya çıktı. Türkiye’nin et, saman, yem, buğday, kuru fasulye, vebenzeri ithal eder duruma gelmesi, sadece saçma değil, utanılacak bir şey ama kapitalizm dahilinde gayet olağandır.

Aslında politik İslamcı AKP sadece süreci hızlandırdı, yangına körükle gitti. Malum Politik İslamcıların bir toplum projesi yoktur. Dünyayı anlamaktan acizdirler. Çözümü ilerde değil, geride ararlar. Yüzleri geleceğe değil, geçmişe dönüktür. Artık yağmalanmamış, talan edilmemiş bir şey bırakmadılar. Sadece bütçenin, hazinenin, müştereklerin değil, doğa yağma ve talanı, doğal çevre tahribatı da insan havsalasını zorlayacak düzeylere çıktı.

fikretb2.jpg
Başkaya: Her şey özelleştirilip, kamu hizmeti kavramı sahneden çekilince devletin işlevi ikiye indi. İşte gelir uçurumu skandalının gerisindeki asıl neden bu.

Sermaye ‘normal-bildik alanlarda’ yeteri kadar değerlenemiyor, çareyi doğa yağma ve talanını derinleştirmekte görüyor. İnşaata bunca yüklenmelerinin asıl nedeni bu. Malûm inşaat yeni değer, fazla değer, art-değer yaratmaz. Daha önce yaratılmış olanı kullanır. Ortada tevatür edildiği bir büyüme yok ama neyin, nasıl, ne pahasına büyüdüğü de önemlidir. Ekonomi büyüyor, işsizlik, yoksulluk, sefalet, doğa tahribatı derinleşiyor. İyi de burada bir yanlışlık yok mu?

‘KAPİTALİZM BİR KUTUPTAKİ ZENGİNLİĞİ DİĞER KUTBA TAŞIR, SÖMÜRÜ MEKANİZMASIYLA VAR OLUR’

Türkiye’de 13 kişinin serveti, 44 milyon kişinin toplam servetinden daha fazla. Mutlak yoksulluk sorunu da keskinleşti. Muhalefet partilerinin bu konuda çözüm önerileri var. Bu önerileri nasıl buluyorsunuz? Sizce yeterli mi?

Kapitalizmi bir sömürü metabolizması olarak var oluyor. Bir kutuptaki zenginliği karşı kutba taşımak esastır. Her ileri aşamada zengin-yoksul farkı derinleşiyor. Bu sistemin mantığının dayattığı bir zorunluluktur. Fakat 1980 sonrasında, neoliberal küreselleşme çağında sosyal eşitsizlik skandal boyutlara ulaştı. Bu durum neoliberal çağda devletteki değişimle de ilgili. Burjuva toplumunda devletin üç işlevi vardır: İlk olarak, sermayenin değerlenmesinin koşullarını yaratmak; ikincisi özel sektör (sermaye) tarafından asgari düzeyde bile karşılanması mümkün olmayan kamu hizmetlerini sağlamak ve son olarak zenginleri yoksullardan korumak. Neoliberal çağda her şey özelleştirilip, kamu hizmeti kavramı sahneden çekilince devletin işlevi ikiye indi. İşte gelir uçurumu skandalının gerisindeki asıl neden bu.

‘BU KRİTİK AŞAMADA İŞ EZİLEN-SÖMÜRÜLEN SINIFLARIN, YERYÜZÜNÜN LANETLİLERİNİN BASİRETİNE BAĞLI’

Bu krizle beraber, hep gündeme gelen ‘Bu kapitalizmin son krizi’ söylemlerini duyuyoruz, gerçekten bu son kriz mi? Kapitalizm krizle yıkılacak bir ekonomik sistem mi?

Son dönemde yazdığım kitaplardan birinin başlığı: ÇÖKÜŞ- Kapitalizmin Nihai Krizi Üzerine Bir Deneme. Elbette kapitalizm tarihsel ömrünü tamamladı, artık gidecek yolu kalmadı ama bu bir mum gibi sönecek, sessiz sedasız sahneyi terk edecek demeye de gelmiyor. Bir sosyal sistemin, bir uygarlığın tarih sahnesini terk etmesi bir canlının ölümüne benzemez. Zamana yayılmış bir süreç olarak tezahür eder.

Her türlü şiddeti, vahşeti, savaşı, çatışmayı, hileyi, komployu dayatarak varlığını sürdürmek isteyecektir, başka türlü yapamaz. Bu kritik aşamada iş ezilen-sömürülen sınıfların, yeryüzünün lanetlilerinin basiretine bağlı olacak. Verili durumda mülk sahibi sınıfların ideolojik hegemonya yaratma, kitleleri aldatma-oyalama yetenekleri aşındı. Bu, top ezilen-sömürülen elinde demektir ama o da şimdilik elindeki topu nereye atacağını bilmiyor, sıkıntı orada. Yeni bir toplum projesi ve perspektifle, kapitalist saldırının karşısına dikilmeden şeylerin seyrini değiştirmek, insanlığın ve uygarlığın geleceğini kurtarmak mümkün olmayacak.

‘SERVET VERGİSİNDE YAPILACAK BİR ‘İYİLEŞTİRME’ SEYİRCİYİ OYALAMAYA YARAR’

Son Oxfam raporuyla görüldü ki, dünyada servet uçurumu ciddi biçimde keskinleşmiş. Dünya; süper zenginler, zenginler ve yoksullar olarak ayrılıyor. Bu durumu nasıl değerlendirmek lazım? Servet vergisi bu soruna çözüm olur mu?

Bir sorunun çözümünü, onu yaratan aktörlerden beklemek abesle iştigal etmektir. Bir kere kapitalizm dahilinde hiçbir temel sorunun çözülebilir olmadığının bilinmesi gerekir. Kapitalizm sadece sosyal kötülükler peydahlamıyor ki, aynı zamanda doğa tahribatı – işte iklim krizi, ekolojik yıkım da yaratıyor. Yaşamın temelini-varlık nedenini aşındırıyor. Gelir dağılımında kısmî bir iyileşme, atmosferin ısınmasına, biyo-çeşitliliğin yok olmasına çare olur mu?

Servet vergisinde yapılacak bir ‘iyileştirme’ neyi ne kadar değiştirebilir? Bu tür vaatler seyirciyi oyalamaya yarar sadece. Kaldı ki, o kadarı bile ezilen-sömürülenler tarafından bir zorlama, bir basınç olmadan mümkün olmaz. Geride kalan dönemde sınırlı kazanımlar, başta işçi sınıfı olmak üzere, ezilen ve sömürülen sınıfların zorlu mücadeleler sonucu kazanılmıştır. Küresel oligarşiden çözüm beklemek bir şeyi olmadığı yerde aramak, kendini aldatmaktır. Büyük İnsanlığın acil ihtiyacı vakitlice kapitalizmden çıkmaktır. Zira, geç kalınırsa geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir. Velhasıl, İnsanın-insanla, toplumun-doğayla, kadını-erkekle uyumlu (barışık) olduğu bir uygarlığa -komünizme- giden yolu aralamaktan başka çare yok. Bu da eko-sosyalist bir geçiş programıyla mümkün olabilir. Velhasıl kendini aldatmanın bir alemi yok.

Artı Gerçek – Mühdan SAĞLAM

Okumaya devam et

Gülbeyaz Gergün

TRUMP: ABD demokrasisinin içini boşaltmaya mı çalışıyor…

Üniversitelere saldırı, mahkemelerle çatışmalar: Trump yönetimi otokratik bir sisteme mi doğru gidiyor? ABD’li uzman Constanze Stelzenmüller, kuvvetler ayrılığına eşi benzeri görülmemiş bir saldırı olduğunu kabul ediyor – ama aynı zamanda direnişin de büyüyor.

Yayınlanma:

|

Günün konuları: Siz kendiniz Harvard Üniversitesi’nde okudunuz. Donald Trump ile saygıdeğer elit üniversite arasındaki güç mücadelesinin arkasında ne var?

Constanze Stelzenmüller: Harvard’ın burada sadece diğer özel üniversitelerin bir temsilcisi olarak değil, Trump’ın iktidara getirdiği MAGA sağının bilimsel olarak ifade etmek için yozlaşmış elit üremekle suçladığı tüm Amerikan eğitim sisteminin bir temsilcisi olarak alındığı söylenmelidir.

Tabii ki, elit üreme yürütülüyor, ama aynı zamanda dünya çapında karşılaştırılabilir bir düzeyde çok önemli temel araştırmalar yapılıyor. Ve bu şimdi tehlikede.

Bu özel üniversitelerin en zenginlerinden biri olan Harvard’ın rektörünün bu kadar net bir pozisyon alması, daha az varlıklı ve daha küçük özel ve devlet üniversiteleri için de önemlidir, çünkü bu direnişin gölgesinde kendilerini güvende hissedebilirler.

“Bu, ABD anayasa tarihinde daha önce hiç yaşanmadı”

Günün konuları: Sonra biraz daha büyük bakıyoruz. Bu, Trump’ın yönlendirdiği çok radikal ve hızlı bir yeniden yapılanmadır. Ve çoğu her zaman kaotik görünse de, arkasında bir strateji var gibi görünüyor. Kim tarafından ve amacı nedir?

Stelzenmüller: Trump’ın arkasında ve etrafında, Amerikan devletini ve bu arada uluslararası güvenlik düzenini, dünya ekonomik düzenini ve son haftalarda gördüğümüz gibi dünya para düzenini yeniden yapılandırmaya çalışan iki grup olduğuna inanıyorum.

Ancak ülke içinde, diğer şeylerin yanı sıra, 1949’da Batı Alman Temel Yasası’nın vaftiz babası olan Amerikan temsili demokrasisinin içini boşaltmak ve sözde kontrol ve dengeleri, yani kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler ayrılığını, yürütmenin gücünün sınırlandırılmasını, o zaman başında temelde sınırsız güce sahip Amerikan başkanı olacak olan sınırsız bir yürütme lehine ortadan kaldırmak meselesidir.

Bu çok çirkin. Amerikan anayasa tarihinde hiç böyle bir şey olmadı.

“Şimdi mücadele başladı”

Günün konuları: Uzun bir süredir, pek çok kişi, Trump’ın özellikle demokrasiyi zayıflatmasını engelleyen şeyin tam da bu güçler ayrılığı olduğunu umuyordu. Bu artık doğru değil mi?

Stelzenmüller: Az önce bir girişimden, bir stratejiden bahsettim. Bu stratejinin işe yarayıp yaramayacağı, Amerikan sivil toplumunun, üniversitelerin ait olduğu kurumların, aracı kuruluşların kendilerini başarılı bir şekilde savunup savunamayacaklarına inanıyorum.

Bu savaş daha yeni başladı ve seçimden bu yana geçen aylarda ve Trump’ın 20 Ocak’ta göreve başlamasından bu yana, haftalardır zaten çok acımasız önlemlere karşı çok az direniş gösterilmesi rahatsız ediciydi.

Ama şimdi yavaş yavaş kurumlarda, Senato’da ve Kongre’de de bir ilk kıpırdanma görebilirsiniz. Bunu daha önce isterdim ve birçok Amerikalı da isterdi, ama bence kavga şimdi başladı.

“Bu da kişinin kendi cüzdanını doğrudan etkiliyor”

Günün konuları: Örneğin Demokratlar muhalefet olarak görevlerini yerine getiriyorlar mı? Ülke genelinde neden hala bu kadar sessiz?

Stelzenmüller: Ülkede sessiz olduğunu sanmıyorum. Birkaç hafta önce, sözde belediye binaları gördük, temelde Cumhuriyetçi kongre üyelerinin ABD’deki kampanya ofislerinde heyecanlı toplantıları vardı ve bu milletvekilleri vatandaşlar tarafından azarlandı. Daha sonra parti liderliği tarafından diğer vatandaşlarla bu tür halka açık toplantılar yapmamaları talimatı verildi.

Ancak kızgınlık çok büyük ve en geç 2 Nisan’daki Kurtuluş Günü’nden sonra, cezalandırıcı tarifelerin açıklandığı her Amerikalı için fark edilir hale geldi, çünkü hemen hemen her Amerikalı’nın hisse senedine dayalı bir emekli maaşı var, sözde 401k planı ve genellikle bir borsa uygulamasında çok düzenli olarak kontrol eder.

Sonuncusu bile, bunun kişinin kendi evini ve cüzdanını doğrudan etkilediği anlaşıldı. Ve bu daha sonra çok hızlı bir şekilde parlamento üyelerine ve Washington’a bildirildi.

Röportaj Helge Fuhst, tagesthemen tarafından gerçekleştirildi. 

Okumaya devam et

GÜNCEL

İş Yerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi Genelgesi yayınlandı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Resim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Daron Acemoğlu: Asgari ücreti yüzde 50’ye de çıkarsanız gelirleri artıramazsınız

Nobel ödüllü Prof. Daron Acemoğlu, görüşmeleri devam eden asgari ücret konusunda, “Asgari ücreti yüzde 50’ye de, 70’e de çıkarsanız gelirleri artıramazsınız. Acilen verimliliği artırmak gerekir” dedi.
Acemoğlu, dezanflasyon konusunda, “Hızlı gidilirse ücretler daha da düşer, gelir eşitsizliği daha fazla artar, yavaş giderse enflasyonun tek haneye inmesi 8-10 yılı bulur. Tüketimi azaltmadan enflasyonu azaltmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin kurumlarını geliştirmesi lazım” ifadelerini kullandı.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) Nobel Ödüllü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Şahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin’in ‘Sıfırdan Zirveye’ isimli kitabının lansmanının yapıldığı etkinlikte, “21. Yüzyılın Fırsatları ve Zorlukları” başlıklı bir sunum yaparak, yapay zeka, yaşlanan nüfus, iklim değişikliği ve küresel değişimlerin dünyayı ve Türkiye’yi etkileyecek ana akımlar olduğunu söyledi.

Bir grup gazetecinin Türkiye ve ekonomiyle ilgili sorularına da yanıt veren Daron Acemoğlu, faiz indirimi ve asgari ücret konusunda şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bir dezenflasyon programı olması gerekirdi. Bu programda hızlı gidersiniz, ücretler daha çok düşer, ücretli kesim için sıkıntı büyük, yavaş giderseniz bu sefer de enflasyonun tek haneye inmesi 8-10 yılı bulur… Tüketimi azaltmadan enflasyonu düşürmek mümkün değil. Enflasyon bir sorun ve ülkede yalnız bunun üstünde duruluyor ama kurumları iyileştirmeden bu sorunu çözmek mümkün değil….

“Türkiye’de asgari ücret neredeyse yüzde 50’yi etkiliyor. Bir ülkede yüzde 50 asgari ücretli, demek ki asgari ücret yüksek ama aynı zamanda sizi fakirliğin içinde. Problem verimlilik. Eğer verimliliğiniz bu kadar düşükse hiçbir şekilde orta sınıfın ve işçi sınıfının refahını düzeltemezsiniz. Türkiye verimliliği artırmalı ki ücretler artsın. Ücretler artmazsa sağlıklı bir büyümeye erişimimiz mümkün değil.

Yüksek enflasyon aslında bir semptom. Çünkü verimlilik artmadığı zaman enflasyona yol açacak bütün programlarla ekonomiyi hızlandırmaya çalışıyoruz. Olmuyor. Asgari ücreti yüzde 50’ye, yüzde 70’e çıkartarak ücreti artıramazsınız, verimliliği de artıramazsınız. Enflasyonun kısa vadede tek haneye, yüzde 5’lere 6’lara düşmesi mümkün değil. Tüketimi azaltmadan enflasyonu azaltmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin kurumlarını geliştirmesi lazım. Bakanlıkların denetlenmesi, bütçe problemleri, yolsuzluk problemleri ve hukuk problemleri çok çok önemli. Bunları iyileştirerek verimliliği ve teknolojiyi artırmamız daha kolay hale gelir.

Kurumlarımızın çok daha iyi olması lazım. Yolsuzluğun çok daha iyi denetlendiği, hukukun üstün olduğu bir ortam olmalı. Türkiye’nin gençlere daha çok fırsat veren, daha çok özgürlük veren, daha çok onların ufuklarını açan bir sistem yaratması lazım ki parlak insanlar Türkiye’de kalabilsin.”

“Türkiye üç riskli bölgenin ikisine yakın”

Türkiye’nin şu an değişime hazır olmadığını dile getiren Acemoğlu, ülkede kısıtlı ve istikrarsız bir büyüme olduğuna dikkat çekerek, “Sürekli bir belirsizlik var. Şu anda belki de her 100 yılda bir olabilecek karmaşık bir ortamın içindeyiz. Bunun tehlikeleri de fırsatları da çok. Türkiye Ukrayna’ya daha da kötüsü Ortadoğu’ya çok yakın. Tayvan’ya birlikte dünyada üç riskli bölgenin ikisine çok yakın.

Barış dünyada Ortadoğu’dan başlayacak. Suriye’de bakalım yeni bir pencere mi açıldı, kaos mu olacak? Emin değilim. Esad rejimi çok ağır bir rejimdi. Türkiye bölgede etkili bir ülke. Hem şu anda daha üste çıkan gruplar Türkiye’ye yakın hem de Türkiye’deki milyonlarca Suriyeli’nin geri dönme olasılığı var. Bence çok kolay olmayacak. Orada barış olmadan ne Avrupa’dan ne Türkiye’den kimse döner” diye konuştu.

“En önemli kaynak insan kaynağı”

21. Yüzyılın Fırsatları ve Zorlukları başlıklı bir sunum gerçekleştiren Daron Acemoğlu, yapay zeka, yaşlanan nüfus, iklim değişikliği ve küresel değişimlerin dünyayı ve Türkiye’yi etkileyecek ana akımlar olduğuna dikkat çekti. Bu fırsatların kullanılması isteniyorsa en önemli kaynağın insan kaynağı olduğunu dile getiren Daron Acemoğlu, Türkiye insan kaynağına ciddi yatırım yapmalı ve teknolojiyi doğru kullanmalı. Ancak teknolojinin doğru kullanılması çok daha karmaşık bir olay. Tüm bu akımlar yeni fırsatlar yaratırken, bir yandan da bazı riskleri de beraberinde getiriyor. Fırsatların kökeninde yatan şeyler de, yeni mal ve hizmet sağlamak ve yeni yöntemler geliştirmek. Nüfus, teknolo­ji, iklim değişikliğine adap­tasyon, yapay zeka konusun­da pek bir şey yaptığımız yok. Türkiye’nin önünde ufak bir pencere kaldı. Eğer gelecek 10-15 sene içinde de, bence en çok 20 sene içinde, tekno­loji bizi çok daha iyi bir dü­zeye getirip iş kaynaklarını çok daha iyi bir düzeye geti­remezsek durum iyi değil. Bir 10 sene daha harcayamayız” mesajı verdi.

“Yapay zeka yatırımı 1 trilyon doları buldu”

Yapay zekaya yapılan yatırımların 1 trilyon doları geçtiğine vurgu yapan Daron Acemoğlu, kendisi dahil olmak üzere yapay zeka konusunda çalışan herkesin beklemediği bir hızla gelişim yaşandığını belirtti.

Asıl gelişimin son dört yılda yaşandığını ifade eden Acemoğlu, “Sermaye ağırlıklı, enerji ağırlıklı hesaplama gücü yapay zeka sistemi, bundan 15 yıl önce düşünülmeyecek bir sistemdi. Şu anda aya gönderilen ‘Apollo’ aracından 1 milyar kere daha fazla hesaplama gücü kullanılıyor yapay zekada. Ancak yapay zekayı geçmişteki otomasyon gibi insanların yerine koymamalıyız. İktidar ve Teknoloji kitabında da bunu vurguladık. Endüstriyel devrimlerle birlikte otomasyonun devreye girmesiyle üretkenlik arttı. Ancak ücret düşüklüğüne ve işsizliğe yol açtı. 1980’den bu yana farklı demografik grupların reel ücretlerine baktık. ABD’deki 1980’den bu yana oluşan eşitsizlik patlamasının yüzde 60-70’i otomasyon ile açıklanıyor. Dijital teknolojiler otomasyon için kullanılınca paylaşılan büyüme sistemi çöküyor. Eşitsizliğin arttığı, büyük kesimin fayda göremediği bir sistem oldu. Dijital teknolojiler, insan verimliliğini artırmak için kullanılmadı. Eğer böyle olsaydı ücretler de artardı” diye konuştu.

Acemoğlu, yapay zeka da otomasyona doğru gidildiğini, yapay zekayı otomasyon için kullanan şirketlere bakıldığında daha az eleman aldıklarının görüldüğünü ve böyle devam ederse yapay zekanın yalnız sahiplerini daha zenginleşireceğini de sözlerine ekledi.

bloomberght

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.