Connect with us

GÜNCEL

Gerçek, Yalan ve Yalan Söyleme Sanatı Olarak Politika

Yayınlanma:

|

Bu yazımızın konusu yalandır ve bu yazıda yalanı negatif, yani kötü amaçlı olduğu anlamında almaktayız.

Çocukluğumuzda büyüklerimizin bizi ‘yalan söyleme’, ‘doğru konuş’, ‘dürüst ol’, ‘kimseyi kandırma’ gibi ahlaki emirlerle eğitmek ve büyütmek istediğini bizzat yaşayarak deneyimlemişizdir. Fakat bakışımızdaki naiflik yerini eleştirel gözleme bıraktıkça; en başta da bizi ahlaki bakımdan uyaranların söylemleriyle eylemleri arasındaki çelişkiyi görüp hayrete kapılırız. Söz bir şey söylüyor, eylem başka bir yöne işaret ediyor. Söz doğruyu yapma konusunda uyarıyor. Eylem sözün söylediğinin tersini yapıyor. Böylece doğruyu yapma konusunda uyaran doğru söz yapılan yanlışı gizliyor.

Buna dilimizde yalan söyleme denmiyor, çünkü söz doğruyu söylüyor. Dilimizde bunun için kandırma fiilinin kullanılması daha uygun düşmektedir. Sözde doğru yapıyormuş gibi yapıp yanlış olanı sözel eylemle gizlemeye çalışmak anlamına gelmektedir. Belki de ‘hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!’ söylemini tam da bu çelişkili durumdan bir çıkış olarak üretilmiştir.

Anadolu Bilgeliğinde Yalan

Anadolu halk bilgeliği bize bu çelişkili durumdan çıkmak için değil belki, ama bu çelişkili durumu –ki aslında bu bir insanlık durumudur, anlamamıza yardımcı olabilir. Anadolu halk bilgeliğinde iki anlamlı deyiş üretilmiştir. Halk bir taraftan “Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur” diyor. Diğer taraftan halk bilgeliği “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” deyişini üretmiştir.

Birinci deyişi bir anlamda kişisel hırs ve çıkarlarına göre parçalanmış, herkesin herkese yabancılaştığı, herkesin ahlaksızlaştığı bir dünyada kimsenin gerçeği, yani aklın ve vicdanın sesini duymak istemediği anlamında alınabilir. Bu deyiş genellikle bu anlamda alınıyor. Fakat bu deyişin bu durumdan çıkış için gerçeğin söylenme tarzına dair bir uyarı olarak yorumlanması da mümkündür. Kendine yabancılaşmış, herkesin kişisel çıkarını tek gerçek olarak kabul ettiği bir dünyada doğru birden bire ve radikal bir şekilde söylenirse kabul görmesi mümkün değildir. İnsanları hiçbir şekilde alışık olmadıkları gerçeğe yöntemin ve retoriğin araçlarıyla alıştıra alıştıra söylemek gerekir. Bugün “Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur” deyişini muhtemelen bu iki mümkün yorum açısından aynı zamanda ele almak daha anlamlı olacaktır.

İkinci deyiş de en az birinci deyiş kadar zordur. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” deyişi genellikle yalanın ömrü kısa olur, daha gün bitmeden yalanın yalan olduğu gün gibi ortaya çıkar anlamına yorumlanır. Oysa kullanılan metaforların çok daha güçlü anlamı vardır. Gerçek kendini kendinden aydınlıktır. Dışarıdan gelen ışık gerçeğin görünürlüğünü artırır. Oysa yalan gerçeğin deforme olmuş, bozulmuş halidir ve her yanlış gibi yalan da, ne kadar yalan olursa olsun, kendinde bir tutam da olsa gerçeği barındırır. İşte, yatsıyla birlikte mumlar yanıp da etrafı aydınlatmaya başlayınca yalandaki bir tutam gerçek de daha açık bir şekilde görünür olur. Görünen gerçek kendisiyle birlikte kendisini çevreleyen yalanı da görünür kılar. Bu yorum daha çok epistemolojik içermeleri bakımından yapılan bir çözümlemeye dayanır. Bu deyişe dair ilk yorum, burada epistemolojik içermeleri bakımından yapılan yoruma eş anlama gelebilecek sosyolojik içermelere sahiptir. Buna göre, söylenen yalan, ortaya çıktığı sosyal ilişkiler içinde eleştirel olarak konuşuldukça aydınlanmaya başlar ve bu sürecin sonunda daha gün bitmeden yalanın yalan olduğu açığa çıkar.

Özet olarak belirtecek olursak; yakından bakınca “Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur” özdeyişi aslında eleştirel bir durum tespiti ve yalanın yerine gerçeğin hâkim kılınması için bir talebi içerirken; “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” özdeyişinde gerçeğin er veya geç ortaya çıkma diye bir özelliğinin, yalanın ise ömrünün kısa olduğu ve yalanla iş tutanın da sonunda bir yere varamayacağını belirtmektedir. Anadolu halk bilgeliğinin bu deyişlerine göre ne gemisini yürüten kaptandır ne de atı alan Üsküdar’ı geçmektedir. Gemisini iyi ve doğru yürüten ve ata doğru ulaşan ve atta iyi binen ancak Üsküdar’ı geçebilmektedir. Yalan dönüp, dolaşıp gelir ve sonunda sahibinin boğazına sarılır.

Yalanın Felsefi Anlamına Üzerine

Yalan ve onun tamlayıcı karşıt kavramı gerçek, anlam ve yapı bakımından insanlık tarihinin ürettiği en zor ve karmaşık kavramlardandır. Yanılmak, yalan söylemek anlamına gelmez. Yanılmak gerçekten gerçek sanılanın gerçek olmama durumudur. Yalan, gerçek olmayan, asılsız, yani özsel geçerliliği olmayan bir uydurmadır. Yalan, diyor Kant, gerçek ve kesin olmayanı, gerçek ve kesin olmadığını bilerek, gerçek ve kesinmiş gibi sunmak anlamına gelmektedir.

Yalanın birçok farklı dildeki sözlük anlamı birbirine yakındır ve Kant’ın tanımına çok benzemektedir. Buna göre aldatmak amacıyla bilerek ve isteyerek sözü gerçeğe aykırı bir forma sokup söylemek anlamına gelmektedir yalan.

Yalan söyleyebilmenin koşulu gerçeğin de ne olduğunu bilmektir. Nietzsche’nin ileri sürdüğü gibi gerçeğin ne olduğunu bilebilmek için yalan söylemesini bilmek gerekmiyor. Yalan söylemesini bilmek gerçeğin ne olduğunu bilmenin koşulu değildir. İnsan yalancılıktan doğruluğa değil, doğruluktan yalancılığa evrilebilir. Çocuklarımızın gelişimi bunun en iyi kanıtıdır. Gerçeği bilmek, mevcut çelişkilerle ve çıkar çatışmalarıyla dolu dünyada bu bilgiyi kötüye kullanmanın olanağını da içerir.

Kanaatimce gerçek nedir sorusuna yanıt olarak gerçeğin en kapsamlı tanımını Hegel yapmıştır. Geleneksel olarak gerçek, bilincin nesnesine, hakikate uygunluğu olarak alınır. Fakat Hegel’in kavrayışına göre bu tanım insanı pasif bir varlık olarak kavramaktadır. Hegel’in kavrayışına göre gerçek, insanın kavramının kendisini dışa vurumunda insanın kendi hakikati ile özdeşliğidir. Ancak bu özdeşlik koşulu yerine geldiği oranda kavram, insanın kendi hakikatinin de yaratıcısı olabilir. Öyleyse kavram, bize hakikatimizi onun doğasına uygun kavrama olanağı sunmaktadır. Hakikatimizi onun doğasına uygun olarak kavrayabildiğimiz, onun kavramına en doğru bir şekilde ulaşabildiğimiz oranda kavramımız ile gerçekliği de yeniden yaratabiliriz.

Bu bakımdan gerçek insana hakikatte doğru eyleme, hakikati kendi gereksinim ve iradesine göre değiştirme kapasitesi kazandırır. Gerçek insana hakikati evi yapma olanağı sunar. Eş deyişle gerçek bu bakımdan insana hakikatte özgür olma ve kendi iradesine uygun olarak özgürce eyleme kapasitesi kazandırır.

Yalan Söylemenin Anlamı ve Nedeni

Bir şeyin bilgisine sahip olmak, en geç sofistlerden beri bildiğimize göre, ilkesel olarak o şeyin kötüye kullanılma olanağını da kendisinde barındırır. Bu nedenle bilgi etik sorumluluk yükleyen bir edinimdir, çünkü bilgi ancak gerçeğin bilgisi olabilir. Yalan söyleyen kendisini söz konusu etik sorumluluk alanının dışında konumlandırmaktadır.

Yalan söylemenin birçok nedeni olabilir. Nezaket icabı, karşınızdakini kırmamak, örneğin bir eksiğini doğrudan yüzüne vurmamak için yalan söylemek mümkündür. İnsan korkudan, kendisini güvende hissetmediği, müşkül bir durumda olduğu ve bunu açıkça ifade edemediği için yalan söyleyebilir. Hangi nedenle söylenirse söylensin, yalan her zaman karşınızdakine karşı bir üstünlük elde etmeyi amaçlar.

Kant yalan söylemenin ahlaki olan sonuçları ile yasal ve hukuki sonuçları arasında ayrım yapar. Örneğin geçerli ahlaka aykırı olduğu için yalanın sahibi potansiyel eleştirilere maruz kalmamaktan kurtulmak için yalan söyleyerek manipüle eder. Yalancıya inanan da naifliğinden dolayı alay konusu olabilir. Fakat eğer ortada yasalara göre yapılmış bir sözleşme var ise, söylenen yalan sözleşme yapılan kişi karşısında hile yolu ile üstünlük elde ederek ona kendisinin olanı vermekten kaçınmayı amaçlar.

Yalan ve Politika Sanatı

Modern toplumun tüm yaşam alanları yalanlarla doludur. Hobbes, savaşta kaybedenin dürüstlük ve adalet olduğunu söyler. Ve Hobbes’a göre bir piyasa toplumu olan modern toplum herkesin herkese karşı savaş yürüttüğü bir toplumdur. Bu bakımdan modern toplumda hiç kimse yalan söylemekten kurtulamaz. Modern toplum yapısal olarak sürekli yalancılar üreten bir toplumudur.

Engels’e göre, en başta da biz tüketicilere karşı dürüst olmalarını beklediğimiz tüccarlar yalan söyler, çünkü onların gücü yalan söylemekte yatmaktadır. Tüccar satmak istediği malının gerçek değerini ve kalitesini gizleyebildiği oranda, yani değerini yüksek ve kalitesini iyi gösterebildiği oranda başarılı olabilmektedir.

Fakat modern toplumda yaşamımızın her alanında sürekli yalan ile karşılaşsak da; özellikle politika alanı haklı olarak gözümüze herkesin ilkesel olarak yalan söylediği alanmış gibi gelmektedir. Öyle ki politika yapmak sıkça iyi yalan söyleme ve çabuk zengin olma sanatı olarak kavranmaktadır. Genç kuşaklardan insanlar politikayla ilgilenmelerini topluma karşı sorumlulukla, toplumu değiştirmekle, insanlığı daha iyi bir geleceğe yöneltme isteğiyle değil, fakat zengin olma arzusuyla açıklıyorlar. Bu, elbette politikaya dair mümkün en yanlış kavrayıştır ve mevcut politika yapma tarzının ahlaken ne kadar çürüdüğünü göstermektedir.

Felsefe ve bilimler tarihi hem modern politikada ilkesel olarak neden yalan söylendiğine ilişkin açıklama denmeleri ve hem de politikada yalan söylemenin bir zorunluluk olmaktan çıkması için nasıl bir bakışa sahip olunması gerektiği konusunda öneriler üretmiştir.

Modern muhafazakâr politikacılık yalan söylemekten başka bir şey yapamaz, çünkü modern toplumda muhafazakâr politikanın temsil ettiği kesimlerin çıkarları toplumsal değil özel çıkarlardır. Fakat söz konusu özel çıkarlar toplumun tümünün, hatta tüm insanlığın çıkarlarıymış gibi gösterilmek zorundadır. Marx bu durumu Das Kapital adlı başeserine yazdığı önsözlerde burjuvazinin iktidarı ele geçirmekle artık gerçeğe olan ilgisinin kalmamasıyla açıklamıştır. Marx’a göre burjuvazi kendi çıkarlarını herkesin çıkarıymış gibi göstermeye çalışmakla açıkça yalan söylemektedir, tüm toplumu bu konuda aldatmaktadır.

Nazilerin siyaset ve hukuk felsefecisi Carl Schmitt bu durumu kaçınılmaz bir durum olarak kavrar. Schmitt’e göre, modern politik ilişkilerde dost-düşman ilişkileri sürekli yinelenerek değişmektedir. Bu durumda yalan söylemek politikanın en doğal aracı olarak görülmektedir. İnsan düşmanına gerçeği söyler mi! Yalan politikada hem karşıtları manipüle eder hem de toplumu. Karşıtları manipüle ederek onlara karşı hareket önceliği sağlamak isterken toplumu manipüle ederek toplumun üzerinde hâkimiyetini sürekli kılamaya çalışır. Schmitt, muhafazakâr politikanın en radikal ve dolayısıyla en kapsamlı pozisyonunu temsil eder.

Buna karşın özgürlükçü politikada Machiavelli ve Lenin olmak üzere iki farklı duruş ortaya çıkmıştır. Machiavelli özgürlükçü politika açısından pekâlâ yalan söylenebileceğini, hatta manipüle olmuş toplumu kazanabilmek için kaçınılmaz olduğunu ileri sürmektedir. Buna karşın Lenin özgürlükçü politikanın tüm sorunlarıyla ve taktiksel çelişkileriyle tüm topluma açık bir şekilde yapılması gerektiğinden hareket etmektedir. Lenin’e göre ancak bu politika yapma tarzı tüm toplumu eğitecek ve olgunlaştırabilir.

Peki, politikada yalan olgusundan kurtulmanın koşulu nedir? Bu konuda tavsiye için Aristoteles’e dönmemiz gerekmektedir. Aristoteles’e göre toplumun mükemmel yurttaşlardan oluşan bir toplum olabilmesi için, yöneticinin kararlarında yönetilenden hareket etmesi ve yönetilenin de sanki bir yöneticiymiş gibi davranması gerekmektedir.

Fakat Aristoteles’e göre bunun mümkün olabilmesi için tüm toplumun çıkarlarının temsil edilebildiği politik bir durumun oluşması gerekmektedir. Bunun nasıl mümkün olabileceğini Cumhuriyetimizin kuruluşunda da büyük etkisi olan Rousseau, siyasetin hem genel iradeyi hem de teker teker herkesin iradesini temsil edebileceği yeni bir toplum düzenine geçilmek zorunda olunduğuna işaret ederek göstermiştir. Bütünü gören ve kapsayan politikanın yalan söylemeye ihtiyacı bulunmamaktadır, çünkü çıkar bakımından çizilen çerçeveden kimse dışlanmamaktadır.

Fakat muhafazakâr politikacının söylediği yalan, ne kadar yalan ve asılsız olursa olsun; kendisinde bir tutam da olsa gerçeği barındırdığı için, söylediği yalan aynı zamanda gerçeğe işaret eder. Yalan söyleyen, yalan söylenenden kendisine inanmasını bekler, çünkü yalanın, inandırıcı gibi gelse dahi, tutarlı bir açıklaması mümkün değildir. Toplum politikada kendisine söylenen yalanın içindeki gerçeği görebilirse, yalan söylemeyi meslek haline getirmiş politikacıya olan inancını da giderek yitirir. Böylece yalancının mumu yatsıya kadar yanar özdeyişi gerçek olur ve gerçeği söyleyen de her tarafta baş tacı edilir.

Doğan GÖÇMEN

Okumaya devam et

GÜNCEL

Yapay zeka, mavi yakalılardan sonra beyaz yakalıları tehdit ediyor!

Yapay zekanın ve robotlaşmanın olduğu dünyada önümüzdeki zaman içinde insanların gereksizleşmeye başlayacağına ilişkin öngörülerin olduğuna dikkat çeken uzmanlar, teknoloji yeni işler üretirken birçoğunu da yok ettiğini söylüyor.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yapay zekanın iş modellerini değiştirdiğini kaydeden Sosyolog Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Mavi yakalıların gitgide sayıları azalıyor. Eksile eksile gidiyorlar. İkinci tehdit dalgası da beyaz yakalılar için olacak. Ofis işlerinin çoğunu yapay zeka yapacak.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, yapay zekanın insan hayatına etkilerini değerlendirdi.

Yapay zekanın yok ettiği işler var…

Yapay zekanın ve robotlaşmanın olduğu dünyada önümüzdeki zaman içinde insanların gereksizleşmeye başlayacağına ilişkin öngörülerin olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu gereksizlik mevzusu gerçekten çok önemli. Teknoloji konusunda özellikle insanlar iyimserler, diyorlar ki; ‘Teknoloji bütün sorunlarımıza çözüm bulacak’. Buluyor, ama teknolojinin ürettiği işle, yok ettiği işler de var. Birçok yeni iş alanı üretiyor, ama birçoğunu yok ediyor. Yok ettiği daha fazla.” dedi.

Beyaz yakalılar da tehlikede

Yapay zekanın iş modellerini de değiştirdiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bir tarafta 100 tane iş kayboluyor, yerine 5 tane yeni iş geliyor. 95 kişi ne olacak? Nasıl uyum sağlayacağız? Daha az nitelik gerektiren sektörlerde çalışan binlerce kol işçisi ne olacak? Mavi yakalıların gitgide sayıları azalıyor. Eksile eksile gidiyorlar. İkinci tehdit dalgası da beyaz yakalılar için olacak. Ofis işlerinin çoğunu, bankadaki, analiz işlerinin büyük bir çoğunluğunu yapay zeka yapacak, şu anda bile yapmaya başladılar.” diye konuştu.

Beyaz yakalıların da önemli bir kısmı gereksizleşmiş…

Yapay zekanın otomatik olarak maillere cevap verdiğini de dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu da yavaş yavaş şunu gösteriyor, beyaz yakalıların da önemli bir kısmı gereksizleşmiş… Yarın, öbür gün büyük bir çoğunluğu ‘Biz ne yapacağız?’ diye düşünecekler. Para nasıl kazanılacak, kim harcayacak? İşte gereksizlik buradan başlıyor. Üretemiyorsun, çalışıp para kazanamıyorsun, kazanamadığın için de tüketemiyorsun. O zaman ne oluyor? Sistem için gereksiz birisi oluyorsun. Gereksizler aslında bunun nazikcesi… Aslında sınıf altı denilen bir kavram var.” diye anlattı.

Gereksizleşen insanların nasıl eyleneceği önemli bir soru!

Gereksizleşen insanların nasıl eyleneceğinin önemli bir soru haline geldiğini de ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti:

“Ne yapacaksınız? Oyun oynayacaksınız. Gitgide dünyada uyuşturucu kullanımı artıyor. Sosyal medyada saatlerce kaydırma yapılarak bakılıyor. Niye bakılıyor? Can sıkıntısından, yapacak iş gitgide azalıyor. Aslında bir sürü distopya romanında, bir sürü filmde bunun izlerini görüyoruz. Nasıl görüyoruz? Bir fanusun içinde gerekliler yaşıyor. Üretenler ve tüketenler. Bir de şehrin kıyısında, duvarın arkasında, fanusun dışında itilmiş kakılmış bir gereksiz ordusu var. Dünya aslında ona gitgide dönüşüyor. Nasıl dönüşüyor? Gettolar oluşuyor. Bakın bugün şehre; şehrin içinde gerçekten çok lüks yaşamların olduğu mekanlar var. Bir de onun dışarısında kalmış henüz o nimetlerden faydalanamayan bir grup var.

Gitgide o çalışanların işleri de robotlar tarafından yapılıyor. Yerleri temizleyen birileri çıkıyor. Servis yapan birileri çıkıyor. Tabii ki insana ihtiyaç olacak. Gerekli kadar olanını kendilerine kadar tutacaklar ama o gereksizler ne olacak? Çok büyük bir soru.”

“Şimdi de gereksizleşen, işi gücü olmayanlara saatlerce oynayacağı oyunlar icat ediliyor”

Komplo teorilerine de atıfta bulunan Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Covid zamanı da söylenmişti. Acaba gereksiz olanları bir şekilde öldürüyorlar mı? ‘Mesela en fazla yaşlılar ölmüştü. Çünkü sistem tarafından elendiler. Yük görünüyorlardı.’ Bu şekilde komplo teorisi… Olur mu olmaz mı orası ayrı bir konu. Ayaklanma çıkmaması için bunları bir şekilde eylemen lazım. Ne ile? Oyunla. Ve bu oyunlarda zaman diye bir mefhum da yok. Eski zamanlarda işçilerin oynadığı oyunların hep bir süresi vardır. Futbol 90 dakikadır. Niye buna bir süre koymuşlar? Çünkü işçi arada bir mola veriyor, rahatlıyor. Peki zenginlerin oyunu ne? Golf mesela. Bir süre yok… Saatlerce oynayabilir. Aynı şekilde şimdi de gereksizleşen, işi gücü olmayanlara saatlerce oynayacağı oyunlar icat ediliyor.” diye yorumda bulundu.

“Geleceğin toplumunu yönlendirebilir ve orada gereksiz olmayabiliriz”

Prof. Dr. Barış Erdoğan, kendini tekrarlamamak için hayal etmek gerektiğine işaret ederek, “Hayal etmeyen tekrarlar. Çünkü hayal etmeniz gerekiyor ama hayal etmeniz için ne yapmanız gerekiyor? Okumanız gerekiyor. Mitoloji okumanız gerekiyor. Oyunlara dönecek olursak aslında oyunların sırrı ne? Hint mitolojisi var içinde. Yunan mitolojisi var. Çin var. Eski ahitten hikayeler var. Yeni ahitler, dinler var. Dinler tarihi var. Hepsini bilmek gerekiyor ki yaratıcı oyunlar ortaya çıksın. O zaman işte milyar dolarlık sektörler oluyor. Bu sadece oyun için değil. Sinemada da aynısı. Hepsinin alt metinlerinde edebiyat, sanat, kültür, tarih var. O yüzden insanlar olarak hepimizin geçmişi çok iyi bilerek geleceğin toplumunu yönlendirebilir ve orada gereksiz olmayabiliriz.” diye konuştu.

“Gereksiz olmamak için hayal edelim…”

Nasıl öğreneceğini de öğrenmek gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Öğrenen ayakta kalabiliyor. Bir şeyi iyi bilmek bir mesele değil. Ama ona nasıl ulaşacağınız önemli. Bir de onun üstüne ne ekleyebilirim? Onun için de hayal kurmak önemli. Hayal etmezsek gereksiziz. Gereksiz olmamak için hayal edelim.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mahfi Eğilmez: KKM’nin 2024’e etkisi, 2023’ten belli!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Merkez Bankasının (TCMB) 2023 yılı durumunu ve zararını genel olarak değerlendirmeyi ve uygulanan yanlış politikalardan ders çıkarmayı amaçlayan bu yazıdaki bütün veriler, aksi belirtilmedikçe, TCMB finansal tabloları üzerine yazılmış bağımsız denetçi raporundan alınmıştır (raporun linki için son not 1’e bakınız.)  Şimdi bu verilerden hareket ederek TCMB’nin 2023 yılı faaliyet sonuçlarını değerlendirelim.

TCMB’nin Hissedarları ve Kâr Dağıtımından Alacakları Paylar

Önce TCMB’nin kâr ettiğinde bu kârdan kimlerin pay alacağına yani Bankanın hissedarlık yapısına bir bakalım:

Bu yapıya göre TCMB’nin yüzde 55’i Hazine ve Maliye Bakanlığı’na (Hazine), yüzde 19’u sermayesi Hazine’ye ait olan Ziraat Bankası’na ait bulunmaktadır. Kalan hisseler içinde başka bazı kamu kurumları ya da kamu kesimi ortaklı kuruluşlar yer almaktadır. Bir başka ifadeyle bir anonim şirket olan TCMB’nin hisselerinin büyük çoğunluğu kamu kesimine aittir. Hissedarlar arasında yer alan Mervak; Merkez Bankası Mensupları Sosyal Yardım Vakfıdır. Diğer başlığı altında çok sayıda küçük pay sahibi hissedarlar yer almaktadır. TCMB, kâr ettiğinde bu kârının büyük çoğunluğunu, bu hisse yapısı ve kanununda yer alan hüküm gereği Hazine’ye devretmektedir.

Kârın nasıl bir dağıtıma tabi tutulduğunu son iki yılı karşılaştırmalı olarak sergileyecek şekilde aşağıdaki tabloda gösterelim:

Bu tabloya göre 2022 yılında elde edilen net 72 milyar TL tutarındaki kârın dağıtılmasında ihtiyat akçesi olarak ayrılan 39,3 milyar TL’den sonra kalan tutarın ihmal edilebilecek kadar düşük bir miktarı diğer hissedarlara ve TCMB çalışanlarına dağıtılmıştır. Kârın kalan 32,6 milyar TL’si Hazine’ye devredilmiş, ayrıca 39,3 milyar TL’lik ihtiyat akçesi de Hazine’ye verilmiştir.

TCMB’nin Geçmiş Yıllar Kârları ve 2023 Zararı

Merkez Bankası (TCMB) 2023 yılında 818,2 milyar TL zarar ettiğini açıkladı. Bu, TCMB bilançosunu izleyenler için sürpriz değildi. Çünkü TCMB görev konusuyla hiç ilgisi olmayan bir kur korumalı mevduat yükü altında kalmıştı ve bu yük bilanço kalemlerine yansıyordu. 2023 yılında kâr değil 818,2 milyar TL zarar söz konusu olduğu için ihtiyat akçesi ayrılması mümkün olmadığı gibi hissedarlara ve çalışanlara kârdan pay verilmesi ve Hazine’ye kâr devri söz konusu olmamıştır.

Merkez Bankası’nın geçmiş yıllar kârları şöyledir (kaynak: TCMB, Kâr Zarar Tablosu.)

Merkez Bankaları, piyasaların durumuna ya da uyguladıkları para politikasının yönüne ve ağırlığına göre göre zaman zaman zararla karşılaşabilir. Örneğin 2023 yılında yalnızca TCMB değil başka merkez bankaları da zarar ettiler. Mesela ABD Merkez Bankası (Fed) 114 milyar dolar, Avrupa Merkez Bankası (ECB) 1,3 milyar Euro zarar etti. Zarar eden merkez bankaları arasında İsviçre ve Hollanda merkez bankaları da var. Bu zararların temel nedeni kurlardaki değişimler ve menkul kıymetler cüzdanında tuttukları yerli ve yabancı tahviller oldu. Merkez bankaları küresel kriz süresince para arzını artırıp piyasadan tahvil satın alarak ekonomiyi canlandırmaya yöneldiler. Faizler değişmediği sürece bu işlem zarar yaratmadı. Enflasyonda ortaya çıkan yükselişi durdurabilmek için 2022 yılında başlayıp 2023 yılında hızlanan faiz artırımları sonucunda ellerindeki tahvillerin değeri düştü. Merkez bankalarının 2023 yılındaki zararlarının asıl nedeni budur (bu çelişki için son not 2’deki yazıma bakabilirsiniz.)

TCMB’nin, 2023 yılındaki 818,2 milyar TL’lik zararı ise bu sayılan merkez bankalarının durumundan farklı olarak neden – sonuç ilişkilerinin birbirine karıştırılmasıyla ortaya çıktı.  Son yıllarda pek çok bilim dışı adım söz konusu oldu ama bunlar arasında ekonomide en büyük hasarı yaratmış olanı faizi, enflasyonun altında belirlemek olmuştur. 2021 yılının Eylül ayında başlayan faiz indirimlerinin yarattığı dövize talebi önlemek amacıyla getirilen kur korumalı mevduat sistemi bankaların ödemesi gereken maliyeti TCMB’nin üzerine yıkarak 2023 yılı sonu itibarıyla 818,2 milyar TL’lik zarara yol açmıştır

TCMB’nin Döviz ve Altın Rezervlerinin Durumu

Bu yanlış ekonomi politikası, TCMB’ye yüklediği bu astronomik zarara ek olarak ayrıca ciddi bir rezerv kaybına da mal oldu. Aşağıdaki tablo TCMB’nin 19 Nisan 2024 itibarıyla rezerv durumunu gösteriyor (kaynak: TCMB bilançosu, parasal ve finansal göstergeler tablosu, uluslararası rezervler ve döviz likiditesi tablosundaki verilerden yararlanarak tarafımdan hazırlanmıştır.)

TCMB, hiç üzerine vazife olmadığı halde bir yandan kur garantisi veren bir kur korumalı mevduat sisteminin zararını üstlenirken bir yandan da GSYH’yi yüksek göstermek adına kuru düşük tutmak için rezervlerini sattı, onunla da yetinmedi borçla edinilen rezervleri de harcadı.

Rezervler meselesine girmişken kamuoyunda yalan yanlış bilgilere dayalı olarak tartışılan TCMB’nin altınları meselesine de değinelim. Aşağıdaki tablo TCMB’nin altın varlığını ve bunların nerede bulundurulduğunu gösteriyor:

2023 yılsonu itibarıyla TCMB’nin uluslararası standarttaki altın varlığı 726,4 tondur. Bu miktarın 524,1 tonu TCMB’ye, 152,2 tonu bankalara (108,1 tonu zorunlu karşılıklar, 43,3 tonu bankalar serbest altın deposu), 50,1 tonu Hazine’ye aittir. Ayrıca 2,8 ton da TCMB’ye ait uluslararası standartta olmayan altın mevcuttur. Uluslararası standarttaki 726,4 tonluk altın mevcudunun 34 tonluk kısmı TCMB kasalarında, 150,6 tonluk kısmı İngiltere Merkez Bankası’nda (BOE), 541,8 tonluk kısmı Borsa İstanbul’da (BIST) saklanmaktadır. Uluslararası standartta olmayan 2,8 tonluk altın TCMB kasalarında bulunmaktadır. Altınların bir kısmının BOE bir kısmının da BIST nezdinde bulunmasının nedeni bunların swap işlemlerinde kullanılabilmesi içindir.

Değerlendirme

Merkez Bankaları genellikle kâr ederler. Buna karşılık kriz dönemlerinde izlenen politikalar ve faizlerdeki gelişmelere göre zarar etmeleri de söz konusu olabilir. TCMB’nin 2023 yılı zararı yanlış faiz politikası sonucu insanların dövize kaçmasını önlemek için getirilen kur korumalı mevduat uygulamasından kaynaklanmıştır. Bu uygulama yalnızca zarara değil, kuru tutma çabası nedeniyle rezervlerin eksiye düşmesine de yol açmıştır. Sorun bununla da bitmiyor. TCMB’nin zarar etmesi ve bunun sonucu olarak geçmiş yıllarda olduğu gibi Hazine’ye kâr ve ihtiyat akçesi devredemeyecek olması 2024 bütçe açığının finansmanı için de ciddi bir sorun yaratmıştır.

Ekonomi politikası ilginç bir politikadır. Bir bütün olarak doğru kurgulanıp uygulanamazsa birbiriyle çelişen parçalar haline dönüşür ve bir senteze varılması olanaksız hale gelir. Ekonomi politikası açısından bakmayı başarabilirsek, ekonomideki en önemli faktörlerin başında faizin geldiğini görürüz. Yanlış belirlendiğinde ekonomiyi alt üst eder, üretim ve yatırımı yok eder, tüketimin öne geçmesine yol açar. Bunun sonucunda ekonomi büyüse de kaliteli bir büyüme yakalanamaz. Bir süre sonra faiz doğru tespit edilse bile tek başına ekonomiyi düzeltemez, yanında mutlaka yapısal reformlarla desteklenmesi gerekir.

Son notlar: 

1 https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e/TCMB+-31.12.2023++Yasal+%28T%C3%BCrk%C3%A7e%29.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e-oYL09F5

Tahvil fiyatı ile faiz arasındaki ters ilişkiyi ortaya koyan yazım için:

https://www.mahfiegilmez.com/2013/06/faiz-yukselince-kim-kazanr-kim-kaybeder.html.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

İşte Türkiyenin karnesindeki son durum

S&P’nin dün akşamki not artırım kararının ardından, kuruluşun değerlendirmesinde Türkiye yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe altında yer aldı. Fitch değerlendirmesinde de Türkiye’nin kredi notu benzer seviyede yer alırken, Moody’s’e göre kredi notu halen yatırım yapılabilir seviyenin 6 kademe altında yer alıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dün akşam S&P, Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmesini açıkladı. Kredi derecelendirme kuruluşundan yapılan açıklamada, Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunun “B”den “B+”ya yükseltildiği ve kredi notu görünümünün “pozitif” olarak korunduğu bildirildi.

Türkiye’de yerel seçimlerin ardından dış dengelenmenin de etkisiyle para, maliye ve gelirler politikası arasındaki koordinasyonun iyileşeceğinin düşünüldüğü belirtilen açıklamada, gelecek 2 yıl içinde portföy girişlerinin artacağının, cari açıkların daralacağının, enflasyon ve dolarizasyonda düşüşün öngörüldüğü kaydedildi. Açıklamada, politika yapıcıların, cari açığın daraldığı ve dolarizasyonun tersine döndüğü ortamda enflasyonu düşürmeyi ve liraya olan güveni yeniden tesis etmeyi başarması halinde Türkiye’nin kredi notunun yükseltilebileceği ifade edildi.

S&P, Türkiye’de son dönemdeki politika düzenlemeleri nedeniyle aralık ayında takvim dışı değerlendirmeye giderek ülkenin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çevirmişti. Diğer kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody’s de ocak ayında Türkiye’nin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkarmıştı.

FITCH DE 12 YIL SONRA YÜKSELTMİŞTİ

Geçen ay Fitch Ratings de Türkiye’nin kredi notunu “B”den “B+”ya yükseltti, not görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkardı. Kuruluş, böylece 12 yıl sonra ilk kez Türkiye için not artırım kararı aldı. Fitch kararıyla ilgili açıklamasında sıkı para politikasının beklenenden daha önce güçlü bir şekilde uygulandığını, böylece makroekonomik ve dış kaynaklı kırılganlıkların azaldığını aktardı.

‘YATIRIM YAPILABİLİR’ SEVİYEYE KAÇ ADIM KALDI?

Son artışla birlikte Türkiye, artık not açısından S&P ve Fitch için yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe, Moody’s için 6 kademe altında. Hepsinde görünüm ise Pozitif. Kredi notunun artması ve görünümün de pozitif olması, sonraki aşamada da tekrar not artırımı gelebileceğine işaret ederken bu her ne kadar piyasalar açısından yatırım yapılabilir seviyenin henüz gerisinde olunsa da olumlu değerlendiriliyor.

BIST 100’DEKİ YÜKSELİŞİ DESTEKLEDİ

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik aldığı olumlu kararlar ve bu kararların devamının gelebileceğine yönelik beklentileri Borsa İstanbul’a da şu ana kadar pozitif yansıdı. BIST 100 endeksi son 1 ayda yüzde 12.57 yükselirken. 2024 genelinde yüzde 34.79’luk artış yaşadı. 2024’teki yükseliş ocak-Nisan dönemindeki yüzde 18.72’lik enflasyonun çok üzerinde gerçekleşerek Borsa İstanbul yatırımcısına önemli bir reel getiri sağladı.

NE ANLAMA GELİYOR?

Kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri çeşitli yatırım fonları tarafından dikkatle takip ediliyor. Bu değerlendirmeler bireysel kredi notlarına benzer bir görev üstleniyor. Bir ülkenin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyede yer alması daha güvenli bir yatırım ortamı sunduğu anlamına geliyor. Bu sebeple dünyada başta emeklilik fonları olmak üzere çeşitli büyük fonlar bir ülkenin tahvil veya hisse piyasasına yatırım yapmadan önce 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşunun 2’sinde yatırım yapılabilir seviyede not almış olmasını bir gereklilik olarak görüyor. Bir ülkenin kredi notu yükseldikçe o ülkeye sermaye akışının hızlanması ihtimali artıyor.

Habertürk

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.