Connect with us

RÖPORTAJLAR

İsrail-Filistin: Kudüs’teki Mescid-i Aksa’da gerilim nasıl başladı, neden arttı?

Yayınlanma:

|

Kudüs’te Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayında, Nisan sonunda başlayan gerilim “Kudüs Günü” yaklaşırken daha da tırmandı.

Protesto gösterileri, İsrail polisinin müdahalesi ve çatışmalarda yüzlerce Filistinli ve 30’a yakın İsrail polisi yaralandı.

Cuma günü namaz kılmak üzere Mescid-i Aksa’ya giden on binlerce Filistinli, 10 Mayıs’taki “Kudüs Günü”nde bazı İsrailli grupların planladığı yürüyüşte Harem-üş Şerif’e girmemesi için üç günlük bir nöbete başladı. Ardından İsrail polisi müdahale etti. Gerginlik sürüyor.

Hafta sonu ve ardından Pazartesi sabahı devam eden, İsrail polisinin tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandığı olayların ardından İsrail polisi, 10 Mayıs Pazartesi (bugün) “Kudüs Günü Bayrak Yürüyüşü”nde Mescid-i Aksa’nın bulunduğu, Müslümanların “Harem-üş Şerif” Yahudilerin ise “Tapınak Dağı” adını verdiği bölgeye Yahudilerin girişinin yasaklanmasına karar verdi.

Son olarak Pazartesi erken saatlerde İsrail polisi, Mescid-i Aksa çevresinde barikat kuran “binlerce Filistinlinin kendilerine taş ve molotof kokteyli attığını” açıkladı. Bunun üzerine protestocuları dağıtmak için gerekli yöntemleri kullanmaya karar verdikleri ve öğlen saatlerinde plastik mermi de kullanarak Filistinlilere müdahale ettikleri de açıklamada yer alıyor.

  • KUDUS

Bölgedeki yabancı haber ajanslarının muhabirlerine göre İsrail polisi göz yaşartıcı gaz da kullandı. Olay yerinden gelen görüntülerde yüksek sesli patlamalar, çığlıklar duyuluyor ve göz yaşartıcı gazın bölgeyi kapladığı görülüyor.

Filistin Kızılayı, Pazartesi sabah ve öğlen saatlerinde yaşanan olaylarda 305 kişinin yaralandığını, en az 200 kişinin de hastaneye götürüldüğünü; beş kişinin durumunun kritik olduğunu duyurdu. Doğu Kudüs Maqassed Hastanesi’ndeki Doktor Firas Ebu Akari’ye göre üç kişi olaylarda bir gözünü kaybetti.

İsrail polisi de dokuz polisin yaralandığını, birinin hastanede tedavi altına alındığını açıkladı.

Eski Şehir duvarlarının hemen dışındaki bazı araçlar da zarar gördü.

Cumartesi günü de Mescid-i Aksa çevresinde yaşanan olaylarda, Filistin Kızılayı’na göre aralarında çocukların da olduğu 80 kişinin hastaneye kaldırıldı. Bir İsrail polisi yaralandı.

Mescid-i Aksa’da Cuma günü başlayan ve hafta sonu devam eden olaylar ülkenin başka şehirlerine de sıçradı. Filistin’in Ramallah şehri yakınlarındaki Hayfa’da da protesto gösterisi düzenlemek isteyen Filistinlilerle İsrail polisi çatıştı.

Cumartesi günü Gazze Şeridi sınırında da yüzlerce Filistinli protesto gösterisi düzenledi. İsrail ordusu, göstericilerin lastik yaktığını ve İsrail sınırlarına, boş araziye düşen bir roket attığını duyurdu. Bunun üzerine hem Gazze sınırındaki hem de uluslararası hukuka göre Ürdün’ün kontrolündeki Batı Şeria’da güvenlik güçlerini takviye edeceklerini açıkladı

Cuma günü Harem-üş Şerif’te ve Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah bölgesinde yaşanan olaylarda da en az 205 Filistinli ile 18 İsrailli polisin yaralandığı duyurulmuştu. Cuma günü erken saatlerde başlayan olaylarda Batı Şeria’da bir İsrail askeri bölgesine ateş ettiği duyurulan iki Filistinlinin, İsrail polisinin ateşiyle hayatını kaybetmesi sonrası olaylar büyümüştü. Çarşamba günü de İsrail ordusunun yine Batı Şeria’daki protestoculara açtığı ateşte 16 yaşındaki bir Filistinlinin öldürüldüğü açıklanmıştı.

İsrail polisi, çarşamba ve perşembe günleri 26 Filistinlinin gözaltına alındığını duyurdu.

Doğu Kudüs’te gerilim nasıl başladı?

Yaşanan şiddet olaylarının temelde üç sebebi var.

İlki, Kudüs Günü yürüyüşü.

İsrail’de bazı gruplar, İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal ettiği, 1967’deki Altı Gün Savaşı’nın yıl dönümünü İbrani takvimine göre “Kudüs Günü” olarak kutluyor. Bu yıl bu takvime göre Kudüs günü 9-10 Mayıs’a denk geliyor.

Her yıl İbrani takvimine göre kutlanan Kudüs Günü’nde yüzlerce Yahudi ellerinde bayraklarla Müslümanlar için kutsal olan bu bölgeye yürüyerek sloganlar atıyor ve İsrail marşları söylüyor.

Bu kutlamalar, Filistinliler için “bilerek yapılan provokasyon” olarak değerlendiriliyor. Bu yıl bu günün Ramazan ayının son günlerine denk gelmesi, Filistinli grupların Mescid-i Aksa çevresinde barikatlar oluşturarak bu grupları engellemeye yönelik daha sert bir adım atmaya itti. Kudüs dışında yaşayan yüzlerce Filistinli de hafta sonu otobüslerle Mescid-i Aksa’ya akın ederek nöbete katıldı.

Ancak bu yürüyüş, bir aydır süren gerilimin sadece son parçası oldu.

Şam Kapısı'nda Filistinlilerin oruç açmasına izin verilmedi
Şam Kapısı’nda Filistinlilerin oruç açmasına izin verilmedi

Gerginliğin bir diğer sebebi, Nisan ayı ortasında Ramazan’la birlikte başladı.

Filistinlilerin Ramazan geleneği olan, oruçlarını eski kentin Şam Kapısı’nın merdivenlerinde açmalarının engellenmesi üzerine Filistinliler İsrail polisini, geleneksel iftarları engellemek amacıyla merdivenlere bariyerler dikmekle suçladı.

İsrail polisi ise barikatların yayaların eski Kudüs’e geçişinin kolaylaştırılması amacıyla kurulduğunu savundu.

Bu sırada bazı Filistinlilerin, ultra-Ortodoks Yahudilere saldırdığını gösteren birkaç videonun TikTok’ta yayılması aşırı sağcı Yahudileri harekete geçirdi ve yaklaşık bir hafta boyunca Kudüs’de çok sayıda Filistinli, Yahudi gruplarının saldırısına uğradı.

Doğu Kudüs’te en şiddetli olaylar ise 22 Nisan Perşembe akşamı yaşandı. Doğu Kudüs’te aşırı sağcı Yahudi eylemciler, Filistinliler ve İsrail polisi arasında çıkan şiddetli çatışmalarda Filistin Kızılayı’na göre en az 100 Filistinli yaralandı; İsrail polisi de 20 polis memurunun yaralandığını açıkladı. 50 kişi de gözaltına alındı.

Gerginliğin çok daha eskiye dayanan son sebebi ise, Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah bölgesinde yaşayan Filistinli ailelerin tahliye edilmesi planları oldu.

Tam da 10 Mayıs’taki Kudüs Günü yürüyüşüne denk gelen bir duruşmada, İsrailli yetkililerin on yıllardır Doğu Kudüs’teki evlerinden çıkarılması için çalıştığı Filistinli ailelerden dördünün yaptığı temyiz başvurusu görüşülecekti.

Bölgede 30’dan fazla Filistinlinin yaşadığı dört evin “Yahudilere ait olduğu gerekçesiyle” boşaltılması için son karar bu yılın başında görülen bir duruşmada verildi. Uluslararası hukuka aykırı şekilde yapılan yerleşim bölgelerinde yaşayanların lehine verilen karara Filistinli dört aile itiraz etmişti. Ancak 10 Mayıs’ta yapılması gereken duruşmada Filistinlilerin tahliyesine karar verilmesi bekleniyordu.

Şeyh Cerrah'ta protestolar son günlerde arttı
Şeyh Cerrah’ta protestolar son günlerde arttı

İsrailli davacılar, ailelerine ait olan bu evlerin 1948’deki savaşta Filistinliler tarafından işgal edildiğini savunuyor. Filistinli dört aile ise, evlerin 1948-1967 arasında bölgeyi kontrol eden Ürdünlü yetkililerden satın alındığına dair belgeleri mahkemeye sunarak karara itiraz etti.

Mahkeme sonucu, bölgede 1948’de yerlerinden edilmiş yüzlerce Filistinli aile için de, İsrailli yerleşimcilerin evlerin kendilerine ait olduğuna dair iddiaları için de emsal teşkil edebilecek. Bu sebeple dava sonucu kritik önemde. Filistinliler, dava günü yaklaşırken Şeyh Cerrah bölgesinde de protestoları yoğunlaştırdı.

İsrail ve Filistinliler nasıl karşılık verdi?

İsrail polisinin hem Şeyh Cerrah Bölgesi’nde hem Şam Kapısı’ndaki Filistinlilere sert müdahalesinin ardından Mescid-i Aksa’da benzer görüntüler ortaya çıktı.

Kabine toplantısında Kudüs Günü’yle ilgili konuşan Başbakan Binyamin Netanyahu, “Hiçbir radikal unsurun Kudüs’teki huzuru bozmasına izin vermeyeceğiz, bölgede kanun ve düzeni sert ve sorumlu bir şekilde uygulayacağız. Tüm dinler için ibadet özgürlüğünü sağlamaya devam edeceğiz ancak şiddet içerikli müdahalelere izin vermeyeceğiz” dedi.

Yahudilerin Ağlama Duvarı’nda ibadet etmeye devam edebileceklerini söyledi.

Doğu Kudüs

Netanyahu’nun bu sert açıklamasına rağmen gerilimin artmaması için Pazartesi günü görülecek tahliye davası ertelendi.

Pazar günü yapılan açıklamada davanın İsrail başsavcısının talebi üzerine ertelendiği; yeni duruşma tarihinin 30 gün içinde açıklanacağı duyuruldu.

Filistin lideri Mahmud Abbas da yaşanan şiddet olaylarından İsrail hükümetini sorumlu tuttu ve “Mescid-i Aksa’daki kahramanlarımıza tam desteğimizi sunuyoruz” açıklaması yaptı. Gazze Şeridi’nde yönetimde olan Hamas’tan ise “Direniş, Mescid-i Aksa’yı ne pahasına olursa olsun savunmaya hazırdır” açıklaması geldi.

Harem-üş Şerif, hem Müslümanlar hem de Yahudiler tarafından kutsal sayılıyor. Yahudiler için bölge Museviliğin en kutsal noktası ve Tevrat’ta adı geçen iki mabedin de geçmişte bulunduğu yer.

Mescid-i Aksa ise İslam’ın üçüncü en kutsal ibadet yeri olarak kabul ediliyor.

Bu bölgenin içinde olduğu Doğu Kudüs, 1967’deki Altı Gün Savaşı olarak da bilinen Arap-İsrail savaşından bu yana İsrail devletinin işgali altında bulunuyor.

Dünyadan tepkiler geldi

Doğu Kudüs’te bir aydır devam eden gerilimin artmasıyla birlikte dünyadan da tepkiler geldi.

Türkiye’den Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı, İsrail’i kınayan açıklamalar yaptı.

Erdoğan, “zalim ve terör devleti” olarak nitelendirdiği İsrail’e karşı tüm dünyanın “harekete geçmesi” gerektiğini söyledi. Pazartesi günü de Filistinli liderler Mahmud Abbas ve Hamas lideri İsmail Haniye ile telefon görüşmeleri yaparak “Türkiye’nin her zaman Filistin davasını destekleyeceğini” söyledi.

Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada da, “İsrail güvenlik güçlerinin Mescid-i Aksa’da ibadet eden Filistinlilere yönelik gerçekleştirdiği ve çok sayıda Filistinli sivilin yaralanmasına sebep olan saldırıları şiddetle kınıyoruz” ifadesi kullanıldı.

Kudüs

Papa Francis de “Şiddet şiddeti doğurur. Bu çatışmaları durduralım. Kudüs’ün ibadet ve huzur mekanı olması için dua ediyorum” açıklaması yaptı.

“Orta Doğu Dörtlüsü” adı verilen Avrupa Birliği, Rusya, ABD ve Birleşmiş Milletler de sükunet çağrısı yaparak olaylarla ilgili derin bir kaygı duyduklarını açıkladı.

ABD’den de Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da İsrailli mevkidaşı Meir Ben Shabat ile yaptığı telefon konuşmasında “Kudüs’teki durumdan ve muhtemel tahliyelerden ciddi şekilde kaygı duyduklarını” söyledi. Bu açıklama, ABD Dışişleri Bakanlığı açıklamasının devamı niteliğindeydi.

Dışişleri Bakanlığı açıklamasında iki tarafa da olayları körükleyen adımlardan kaçınması” çağrısı yaptı:

“Bu Doğu Kudüs’teki tahliyeleri, yerleşim yerlerini, ev yıkmaları ve terör olaylarını da kapsıyor.”

Rusya, İsrail’in işgali altındaki Filistin topraklarında yapılan bu tahliye ve el koymaların uluslararası hukuka aykırı olduğunu hatırlattı.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Rupert Colville de tahliyelere karar verilmesi ve uygulanması halinde, İsrail’in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerinin ihlali anlamına geleceği” konusunda uyardı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) pazartesi günü kapalı kapı toplantısı yaparak Doğu Kudüs’teki durumunu görüşecek. Görüşme 15 üyeli Güvenlik Konseyi üyelerinin neredeyse üçte ikisinin (Tunus, İrlanda, Çin, Estonya, Fransa, Norveç, Nijerya, St Vincent ve Grenadines ve Vietnam) talebi üzerine gerçekleştiriliyor. BMGK’nın diğer üyeleri arasında Orta Doğu Dörtlüsü’nün üyeleri olan ABD ve Rusya’nın yanı sıra İngiltere, Hindistan, Kenya ve Meksika da var.

Tunus, Katar ve Pakistan’ın yanı sıra İsrail’le diplomatik ilişkisi olan altı Arap ülkesi; Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Sudan, İsrail devletini kınadığını açıkladı.

Kudüs’teki kutsal mekanların sorumluluğunu resmen üstlenmiş olan Ürdün, İsrail’in “barbar saldırılarını” kınadığını açıkladı.

Dünyanın en fazla Müslüman nüfusuna sahip ülkesi Endonezya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne “İsrail’in sürekli tekrar eden şiddet eylemleri karşısında adım atma çağrısı” yaptı.

bbc

Okumaya devam et

Gülbeyaz Gergün

TRUMP: ABD demokrasisinin içini boşaltmaya mı çalışıyor…

Üniversitelere saldırı, mahkemelerle çatışmalar: Trump yönetimi otokratik bir sisteme mi doğru gidiyor? ABD’li uzman Constanze Stelzenmüller, kuvvetler ayrılığına eşi benzeri görülmemiş bir saldırı olduğunu kabul ediyor – ama aynı zamanda direnişin de büyüyor.

Yayınlanma:

|

Günün konuları: Siz kendiniz Harvard Üniversitesi’nde okudunuz. Donald Trump ile saygıdeğer elit üniversite arasındaki güç mücadelesinin arkasında ne var?

Constanze Stelzenmüller: Harvard’ın burada sadece diğer özel üniversitelerin bir temsilcisi olarak değil, Trump’ın iktidara getirdiği MAGA sağının bilimsel olarak ifade etmek için yozlaşmış elit üremekle suçladığı tüm Amerikan eğitim sisteminin bir temsilcisi olarak alındığı söylenmelidir.

Tabii ki, elit üreme yürütülüyor, ama aynı zamanda dünya çapında karşılaştırılabilir bir düzeyde çok önemli temel araştırmalar yapılıyor. Ve bu şimdi tehlikede.

Bu özel üniversitelerin en zenginlerinden biri olan Harvard’ın rektörünün bu kadar net bir pozisyon alması, daha az varlıklı ve daha küçük özel ve devlet üniversiteleri için de önemlidir, çünkü bu direnişin gölgesinde kendilerini güvende hissedebilirler.

“Bu, ABD anayasa tarihinde daha önce hiç yaşanmadı”

Günün konuları: Sonra biraz daha büyük bakıyoruz. Bu, Trump’ın yönlendirdiği çok radikal ve hızlı bir yeniden yapılanmadır. Ve çoğu her zaman kaotik görünse de, arkasında bir strateji var gibi görünüyor. Kim tarafından ve amacı nedir?

Stelzenmüller: Trump’ın arkasında ve etrafında, Amerikan devletini ve bu arada uluslararası güvenlik düzenini, dünya ekonomik düzenini ve son haftalarda gördüğümüz gibi dünya para düzenini yeniden yapılandırmaya çalışan iki grup olduğuna inanıyorum.

Ancak ülke içinde, diğer şeylerin yanı sıra, 1949’da Batı Alman Temel Yasası’nın vaftiz babası olan Amerikan temsili demokrasisinin içini boşaltmak ve sözde kontrol ve dengeleri, yani kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler ayrılığını, yürütmenin gücünün sınırlandırılmasını, o zaman başında temelde sınırsız güce sahip Amerikan başkanı olacak olan sınırsız bir yürütme lehine ortadan kaldırmak meselesidir.

Bu çok çirkin. Amerikan anayasa tarihinde hiç böyle bir şey olmadı.

“Şimdi mücadele başladı”

Günün konuları: Uzun bir süredir, pek çok kişi, Trump’ın özellikle demokrasiyi zayıflatmasını engelleyen şeyin tam da bu güçler ayrılığı olduğunu umuyordu. Bu artık doğru değil mi?

Stelzenmüller: Az önce bir girişimden, bir stratejiden bahsettim. Bu stratejinin işe yarayıp yaramayacağı, Amerikan sivil toplumunun, üniversitelerin ait olduğu kurumların, aracı kuruluşların kendilerini başarılı bir şekilde savunup savunamayacaklarına inanıyorum.

Bu savaş daha yeni başladı ve seçimden bu yana geçen aylarda ve Trump’ın 20 Ocak’ta göreve başlamasından bu yana, haftalardır zaten çok acımasız önlemlere karşı çok az direniş gösterilmesi rahatsız ediciydi.

Ama şimdi yavaş yavaş kurumlarda, Senato’da ve Kongre’de de bir ilk kıpırdanma görebilirsiniz. Bunu daha önce isterdim ve birçok Amerikalı da isterdi, ama bence kavga şimdi başladı.

“Bu da kişinin kendi cüzdanını doğrudan etkiliyor”

Günün konuları: Örneğin Demokratlar muhalefet olarak görevlerini yerine getiriyorlar mı? Ülke genelinde neden hala bu kadar sessiz?

Stelzenmüller: Ülkede sessiz olduğunu sanmıyorum. Birkaç hafta önce, sözde belediye binaları gördük, temelde Cumhuriyetçi kongre üyelerinin ABD’deki kampanya ofislerinde heyecanlı toplantıları vardı ve bu milletvekilleri vatandaşlar tarafından azarlandı. Daha sonra parti liderliği tarafından diğer vatandaşlarla bu tür halka açık toplantılar yapmamaları talimatı verildi.

Ancak kızgınlık çok büyük ve en geç 2 Nisan’daki Kurtuluş Günü’nden sonra, cezalandırıcı tarifelerin açıklandığı her Amerikalı için fark edilir hale geldi, çünkü hemen hemen her Amerikalı’nın hisse senedine dayalı bir emekli maaşı var, sözde 401k planı ve genellikle bir borsa uygulamasında çok düzenli olarak kontrol eder.

Sonuncusu bile, bunun kişinin kendi evini ve cüzdanını doğrudan etkilediği anlaşıldı. Ve bu daha sonra çok hızlı bir şekilde parlamento üyelerine ve Washington’a bildirildi.

Röportaj Helge Fuhst, tagesthemen tarafından gerçekleştirildi. 

Okumaya devam et

GÜNCEL

İş Yerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi Genelgesi yayınlandı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Resim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Daron Acemoğlu: Asgari ücreti yüzde 50’ye de çıkarsanız gelirleri artıramazsınız

Nobel ödüllü Prof. Daron Acemoğlu, görüşmeleri devam eden asgari ücret konusunda, “Asgari ücreti yüzde 50’ye de, 70’e de çıkarsanız gelirleri artıramazsınız. Acilen verimliliği artırmak gerekir” dedi.
Acemoğlu, dezanflasyon konusunda, “Hızlı gidilirse ücretler daha da düşer, gelir eşitsizliği daha fazla artar, yavaş giderse enflasyonun tek haneye inmesi 8-10 yılı bulur. Tüketimi azaltmadan enflasyonu azaltmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin kurumlarını geliştirmesi lazım” ifadelerini kullandı.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) Nobel Ödüllü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Şahinler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Şahin’in ‘Sıfırdan Zirveye’ isimli kitabının lansmanının yapıldığı etkinlikte, “21. Yüzyılın Fırsatları ve Zorlukları” başlıklı bir sunum yaparak, yapay zeka, yaşlanan nüfus, iklim değişikliği ve küresel değişimlerin dünyayı ve Türkiye’yi etkileyecek ana akımlar olduğunu söyledi.

Bir grup gazetecinin Türkiye ve ekonomiyle ilgili sorularına da yanıt veren Daron Acemoğlu, faiz indirimi ve asgari ücret konusunda şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bir dezenflasyon programı olması gerekirdi. Bu programda hızlı gidersiniz, ücretler daha çok düşer, ücretli kesim için sıkıntı büyük, yavaş giderseniz bu sefer de enflasyonun tek haneye inmesi 8-10 yılı bulur… Tüketimi azaltmadan enflasyonu düşürmek mümkün değil. Enflasyon bir sorun ve ülkede yalnız bunun üstünde duruluyor ama kurumları iyileştirmeden bu sorunu çözmek mümkün değil….

“Türkiye’de asgari ücret neredeyse yüzde 50’yi etkiliyor. Bir ülkede yüzde 50 asgari ücretli, demek ki asgari ücret yüksek ama aynı zamanda sizi fakirliğin içinde. Problem verimlilik. Eğer verimliliğiniz bu kadar düşükse hiçbir şekilde orta sınıfın ve işçi sınıfının refahını düzeltemezsiniz. Türkiye verimliliği artırmalı ki ücretler artsın. Ücretler artmazsa sağlıklı bir büyümeye erişimimiz mümkün değil.

Yüksek enflasyon aslında bir semptom. Çünkü verimlilik artmadığı zaman enflasyona yol açacak bütün programlarla ekonomiyi hızlandırmaya çalışıyoruz. Olmuyor. Asgari ücreti yüzde 50’ye, yüzde 70’e çıkartarak ücreti artıramazsınız, verimliliği de artıramazsınız. Enflasyonun kısa vadede tek haneye, yüzde 5’lere 6’lara düşmesi mümkün değil. Tüketimi azaltmadan enflasyonu azaltmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin kurumlarını geliştirmesi lazım. Bakanlıkların denetlenmesi, bütçe problemleri, yolsuzluk problemleri ve hukuk problemleri çok çok önemli. Bunları iyileştirerek verimliliği ve teknolojiyi artırmamız daha kolay hale gelir.

Kurumlarımızın çok daha iyi olması lazım. Yolsuzluğun çok daha iyi denetlendiği, hukukun üstün olduğu bir ortam olmalı. Türkiye’nin gençlere daha çok fırsat veren, daha çok özgürlük veren, daha çok onların ufuklarını açan bir sistem yaratması lazım ki parlak insanlar Türkiye’de kalabilsin.”

“Türkiye üç riskli bölgenin ikisine yakın”

Türkiye’nin şu an değişime hazır olmadığını dile getiren Acemoğlu, ülkede kısıtlı ve istikrarsız bir büyüme olduğuna dikkat çekerek, “Sürekli bir belirsizlik var. Şu anda belki de her 100 yılda bir olabilecek karmaşık bir ortamın içindeyiz. Bunun tehlikeleri de fırsatları da çok. Türkiye Ukrayna’ya daha da kötüsü Ortadoğu’ya çok yakın. Tayvan’ya birlikte dünyada üç riskli bölgenin ikisine çok yakın.

Barış dünyada Ortadoğu’dan başlayacak. Suriye’de bakalım yeni bir pencere mi açıldı, kaos mu olacak? Emin değilim. Esad rejimi çok ağır bir rejimdi. Türkiye bölgede etkili bir ülke. Hem şu anda daha üste çıkan gruplar Türkiye’ye yakın hem de Türkiye’deki milyonlarca Suriyeli’nin geri dönme olasılığı var. Bence çok kolay olmayacak. Orada barış olmadan ne Avrupa’dan ne Türkiye’den kimse döner” diye konuştu.

“En önemli kaynak insan kaynağı”

21. Yüzyılın Fırsatları ve Zorlukları başlıklı bir sunum gerçekleştiren Daron Acemoğlu, yapay zeka, yaşlanan nüfus, iklim değişikliği ve küresel değişimlerin dünyayı ve Türkiye’yi etkileyecek ana akımlar olduğuna dikkat çekti. Bu fırsatların kullanılması isteniyorsa en önemli kaynağın insan kaynağı olduğunu dile getiren Daron Acemoğlu, Türkiye insan kaynağına ciddi yatırım yapmalı ve teknolojiyi doğru kullanmalı. Ancak teknolojinin doğru kullanılması çok daha karmaşık bir olay. Tüm bu akımlar yeni fırsatlar yaratırken, bir yandan da bazı riskleri de beraberinde getiriyor. Fırsatların kökeninde yatan şeyler de, yeni mal ve hizmet sağlamak ve yeni yöntemler geliştirmek. Nüfus, teknolo­ji, iklim değişikliğine adap­tasyon, yapay zeka konusun­da pek bir şey yaptığımız yok. Türkiye’nin önünde ufak bir pencere kaldı. Eğer gelecek 10-15 sene içinde de, bence en çok 20 sene içinde, tekno­loji bizi çok daha iyi bir dü­zeye getirip iş kaynaklarını çok daha iyi bir düzeye geti­remezsek durum iyi değil. Bir 10 sene daha harcayamayız” mesajı verdi.

“Yapay zeka yatırımı 1 trilyon doları buldu”

Yapay zekaya yapılan yatırımların 1 trilyon doları geçtiğine vurgu yapan Daron Acemoğlu, kendisi dahil olmak üzere yapay zeka konusunda çalışan herkesin beklemediği bir hızla gelişim yaşandığını belirtti.

Asıl gelişimin son dört yılda yaşandığını ifade eden Acemoğlu, “Sermaye ağırlıklı, enerji ağırlıklı hesaplama gücü yapay zeka sistemi, bundan 15 yıl önce düşünülmeyecek bir sistemdi. Şu anda aya gönderilen ‘Apollo’ aracından 1 milyar kere daha fazla hesaplama gücü kullanılıyor yapay zekada. Ancak yapay zekayı geçmişteki otomasyon gibi insanların yerine koymamalıyız. İktidar ve Teknoloji kitabında da bunu vurguladık. Endüstriyel devrimlerle birlikte otomasyonun devreye girmesiyle üretkenlik arttı. Ancak ücret düşüklüğüne ve işsizliğe yol açtı. 1980’den bu yana farklı demografik grupların reel ücretlerine baktık. ABD’deki 1980’den bu yana oluşan eşitsizlik patlamasının yüzde 60-70’i otomasyon ile açıklanıyor. Dijital teknolojiler otomasyon için kullanılınca paylaşılan büyüme sistemi çöküyor. Eşitsizliğin arttığı, büyük kesimin fayda göremediği bir sistem oldu. Dijital teknolojiler, insan verimliliğini artırmak için kullanılmadı. Eğer böyle olsaydı ücretler de artardı” diye konuştu.

Acemoğlu, yapay zeka da otomasyona doğru gidildiğini, yapay zekayı otomasyon için kullanan şirketlere bakıldığında daha az eleman aldıklarının görüldüğünü ve böyle devam ederse yapay zekanın yalnız sahiplerini daha zenginleşireceğini de sözlerine ekledi.

bloomberght

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.