Connect with us

BANKA HABERLERİ

KERİM ROTA : Sophie’nin Seçimi

KKM uygulaması döviz kurunda birkaç aylık geçici bir istikrar sağlamış olsa da, enflasyonu patlatan, hazine borçlanmasını daha pahalı hale getiren, sosyal adaleti yok eden, belki de en önemlisi ahlaki erozyon yaratan bir uygulama olarak ileride finans literatüründe yerini alacak.

Yayınlanma:

|

Geçen yıl Eylül ayında başlayarak politika faizinin yüzde19’dan yüzde 14’e indirildiği üç aylık dönem daha dün gibi hafızalarımızda. Türk lirasının sert değer kaybı ve yükselen enflasyona rağmen faiz indirimlerinde ısrar edilmiş, doların üç ayda 8,50’den 18,30’a çıkmasının ardından Kur Korumalı Mevduat (KKM) ilan edilmiş, ödemeler dengesi krizinin ucundan dönmüştük.

Aslında o üç aylık dönemde Uğur Gürses’in tabiriyle göz göre göre gerçekleşen bir tren kazasını ağır çekimde seyrettik. Kazanın fiilen gerçekleşmesi ise TCMB’nin politika faizini 16 Aralık günü yüzde 14’e indirmesiyle oldu. Sonrasındaki iki günde dolar Türk lirasına karşı yüzde 25 değer kazandı. Hemen ardından bankalara müşterilerinden yüklü nakit döviz çekiliş talebi geldi. Bazı tasarruf sahipleri finansal sisteme olan güvenlerini kaybediyorlardı ve bu güvensizlik dalga dalga yayılıyordu. Genelde yurtdışına düzenli olarak nakit döviz gönderen bankacılık sistemi, sadece birkaç gün içinde bu kez nakit döviz talep eder hale gelmişti.

Sophie’nin Seçimi

Bu noktadan sonra Cumhurbaşkanı ve ekonomi yönetimi iki seçenekle baş başa kalmıştı. Bunlardan ilki, o zaman için yüklü diye adlandırılabilecek 7-8 puanlık bir faiz artışı ile üç aylık Türkiye Ekonomi Modeli serüveninin başarısızlıkla sonuçlandığını kabul edip geri çekilmekti. Henüz enflasyon yüzde 21 seviyesinde olduğu için bu adım istikrarı sağlayıp Türk lirasının değer kazanmasına imkân verecek güçteydi. Ancak bu hamle aylarca üst perdeden duyurulan sözde Türkiye Ekonomi Modeli’nin de resmen çöpe atılması olacaktı. Oysa henüz üç ay önce bakan değişikliği yapılmış, söylemler tamamen değiştirilmişti.

Bulunan ikinci seçenek ise KKM yoluyla ilave döviz talebini kesmek ve Türk lirasında kalmak istemeyenlere kur farkını bir şekilde ödemekti. Hükümetin söylemlerinden geri adım atmadan istikrara geçici de olsa yeniden kavuşmanın yolu olarak bu seçildi. Bu yol hiç adil değildi, birkaç yüz bin varlıklı kişiye kamu kaynağı aktarılmasını gerektiriyordu. Bu yolla hemen bir siyasi fatura çıkmayacaktı ancak ekonomik fatura tüm topluma yüklenecekti. Hükümetin seçimi Sophie’nin seçimi gibi trajik ve zor olmadı. Feda edilecek olan baştan belliydi. Hükümet tabii ki siyaseten kolay olanı ve bence topluma maliyeti çok ağır olan KKM yolunu seçti.

Bıraksalardı da TL Sterlin Gibi Patlasa mıydı?

Bu noktada bazı iktisatçılar ve hükümetin destekçileri KKM’nin o gün için doğru seçim olduğunu savunuyorlar. O noktada yapılacak faiz artışının topluma daha fazla maliyet yükleyeceğini iddia ediyorlar. Bazıları ise Türk lirası daha fazla değer kaybetseydi borç stokunun yönetilemez hale geleceğini söylüyorlar.

KKM seçeneği ile yola çıkıldığı için geriye dönük olarak o gün faiz artırılmış olsaydı, enflasyonun ve Türk lirasının değerinin bugün nerede olacağını bilmek tabii ki mümkün değil.

Ancak bu iki seçenekten biriyle yola devam edilirken karar verenlerin elinde hangi veri setinin olduğunu biliyoruz.

Bunlardan en önemlisi de KKM uygulamasının en çok etkilediği iç borç stoku.

Aşağıda geçtiğimiz yıl Kasım sonu itibarıyla iç borç stokunun faiz yapısını görebilirsiniz. KKM kararı alınırken hükümetin önündeki veri de bu idi.

 

 

İç borç stokunda döviz ve sabit faizli kısmın geçen yıl Kasım sonunda yüzde 30’ar ağırlıkta olduğu görülüyor. Enflasyona endekslilerin payı da yüzde 22 imiş.

Turpun Büyüğü Heybede

Ancak turpun büyüğü bu grafikte görmediğimiz bir yerde. Bu ise iç borç stokunda görünmeyen henüz ödenmemiş faizlerden oluşuyor. Bu ödenmemiş faizlerin çok önemli kısmı da enflasyona endeksli tahvillerden kaynaklanıyor. Bu konudan Perspektif’te Nisan ayında yazdığım “Fare Deliğe Sığmamış Bir de Kuyruğuna Kabak Bağlamış” yazımda bahsetmiştim.

Bu nedenle iç borç stokunun enflasyona hassasiyeti göründüğünden çok daha yüksek. Aşağıda geçen yıl Kasım itibarıyla ödenmemiş faizlerin tutarının iç borç stoku ile dengesini görebilirsiniz. Ödenmemiş faizler o tarihte iç borç stokunun yüzde 60’ı seviyesindeymiş.

KKM kararını alırken ekonomi yönetiminden kimsenin bu detaylara baktığını düşünmesem de, verileri analiz edebilen birileri iç borç stokunun başına gelebilecek en büyük felaketin kısa vadeli faizlerin yükselmesinden çok enflasyonun ve kurların yükselmesi olduğunu görebilirdi.

KKM kararı alınınca da bu risk gerçekleşti. Birçok iktisatçı faiz yükseltmek yerine KKM kararı alınmasıyla ödenmesi gereken faiz yükünün sınırlandığını düşünse de aslında tam tersi oldu. Enflasyonla ciddi mücadele mesajı vermek yerine KKM gibi palyatif bir önlem açıklanınca enflasyon dinamikleri ve beklentileri yükseldi. Nitekim ilgili bakan da enflasyonla mücadele yerine büyümeyi tercih ettiklerini açıkça söyledi. Bu da enflasyona endeksli tahvillere ödenen ve ileride ödenecek faizleri çok artırdı.

TCMB kısa vadeli faizleri artırmamış olsa da, oluşan belirsizlik nedeniyle sabit faizle yapılan uzun vadeli borçlanmaların maliyeti de yükseldi. Bu yıl Ağustos ayında hayata geçirilen “finansal baskılama” uygulamasına kadar Hazine uzun vadeli sabit faizli borçlanmalarını ortalama yüzde 25 seviyesinden yaptı. Oysa Aralık ayında politika faizi 7-8 puan artırılmış olsaydı Hazine uzun vadeli borçlanmaları muhtemelen bu orandan çok daha aşağıda yapabilecekti.

Böylece iç borç yükümüz enflasyonun ve uzun vadeli faizlerin yükselişiyle iyice ağırlaştı.

Enflasyon dinamiklerinin bozulmasıyla döviz kuru da geçtiğimiz Aralık’taki seviyesinin üstüne çıktı. Bu da döviz cinsi iç borç stokunun KKM ilanı öncesi seviyesinin bile üstüne gelmesine neden oldu.

Artan borç yüküne rağmen üretici enflasyonu yüzde150’yi aştığı için Türk lirası reel olarak değerlenmeye ve ihracatçıyı zorlamaya başladı bile.

Tüm bunların sonucunda iç borç stoku ve ödenmemiş faizlerindeki tablomuz aşağıdaki hale geldi.

İç borç yükü (stok+ödenmemiş faizleri) dokuz ayda 2 trilyon TL’den 4 trilyon TL’ye çıkarak ikiye katlandı. Bunun 1,5 trilyonu ödenmemiş faizlerdeki artıştan kaynaklandı. Geçen yıl Kasım ayında iç borç stokunun yüzde 60’ı düzeyinde olan ödenmemiş faizler, şimdi stokun 1,4 katına ulaştı. Bu artışların en önemli sebebi ise kontrolden çıkan enflasyon.

Bunlara ilave olarak dokuz ayda kamu kaynaklarından yaklaşık 260 milyar TL’de KKM için ödendi.

Ellere Var da Bize Yok mu?

KKM uygulaması sonrası tarım destekleri, sosyal yardımlar, emekli maaşları ve ikramiyeleri, memur maaşları, EYT sorunu gibi taleplere bugüne dek bütçe kısıtı nedeniyle yapılan itirazlar da anlamsız hale geldi. Birkaç yüz bin varlıklı tasarruf sahibine bütçelediği verginin yüzde 20’si kadar bir miktarı ödeyebilen bir hükümetin bundan sonra hiçbir ekonomik talebe karşı kaynak yokluğundan bahsetmesi mümkün değil.

KKM uygulaması döviz kurunda birkaç aylık geçici bir istikrar sağlamış olsa da, enflasyonu patlatan, Hazine borçlanmasını daha pahalı hale getiren, sosyal adaleti yok eden, belki de en önemlisi ahlaki erozyon yaratan bir uygulama olarak ileride finans literatüründe yerini alacak.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

AKBANK’TA ŞOK AYRILIK, ING’YE GEÇİYOR

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKBANK’ta şok ayrılık:

Banka “Bireysel Bankacılık ve Dijital Çözümler İş Birimi’nden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Burcu Civelek Yüce, bu görevinden, 04.07.2025 tarihinden geçerli olmak üzere ayrılacaktır” açıklaması yaptı.

Burcu Civelek YÜCE, bankanın Dijitalleşme sürecinde ekibi ile dizayn etmiş ana yönetici konumundaydı. Banka sistemlerinin sık sık çökmesinde eleştirilerin hedefinde olan isimlerin başında yer alıyordu.

ING BANK’a geçiyor

ING BANK Burcu Civelek Yüce’nin kendi bünyelerinde geçeceğini duyurdu. Uzun yıllar AKBANK’ta görev yapan ve mental olarak yıpranan Yüce bu şekilde kendini yeniden kanıtlama fırsatı da yakalamış olacak.

 

 

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

MERKEZİ YÖNETİMİN 2025 MAYIS AYI GELİR GİDER ANALİZİ

Yayınlanma:

|

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bugün (15.06.2025) yayınladığı veriler baz alınarak Merkezi Yönetimin 2024 Mayıs ayı sonu (önceki dönem) ile 2025 Mayıs ayı sonu (cari dönem) kıyaslanarak değerlendirme yapılmıştır. Açıklanan verilerden hazırladığımız tablo aşağıda sunulmuştur.

TESPİTLERİMİZ

1- Toplam gelirler içinde en yüksek tutarlı kalemler: Gelir Vergisi, Özel Tüketim Vergisi, İthalde ve Dahilde Alınan KDV’dir. Cari dönemde bu 4 vergi türünün toplamı, toplam vergi gelirlerinin %70,7’sini oluşturmaktadır.
2- Toplam vergi gelirlerinin önceki dönemde %17,’4’ü, cari dönemde ise %20,9’u faiz ödemelerine gitmiştir..
3- Sosyal Güvenlik Kurumlarına (SGK) Görevlendirme Giderleri ile Hazine Yardımları adı altında yapılan ödemelerde önemli artış olmuştur. SGK’ya bir önceki dönemde 593,8 milyar TL aktarılırken, bu tutar cari dönemde 891,4 milyar TL olmuştur.
4- Bütçe açığı diğer kalemlere kıyasen daha düşük artış göstermiştir. Ancak yaptığımız araştırmalarda yılların son ayındaki bütçe açığı önceki aylara göre inanılmaz artmaktadır. Örneğin yılların ilk 11aylık bütçe açıkları toplamı (milyar TL); 2022’de 20,4; 2023’te 532,4; 2024’te 1.226,9 iken Aralık aylarındaki (tek aylık) bütçe açığı 2022’de 122,2; 2023’te 848, 2024’te ise 829,2 olmuştur. Sebebini bilmiyoruz. Ancak bu bağlamda yılın bütçe açığı sene sonunda netleşmektedir.


SONUÇ

Cari dönemde, personel giderleri+SGK’ya aktarılan tutar+faiz giderleri, toplam harcamaların %54,3’ünü oluşturmaktadır. Bu harcama kalemleri ve diğer harcama kalemleri dikkate alınınca gider tarafında harcamaları azaltacak tedbirlerin alınması zor görünmektedir. Sıklıkla gündeme getirilen tasarruf tedbirlerinin de bu büyüklükteki bütçede önemli bir sonuç sağlamayacağı görüşündeyiz. Bu nedenle Merkezi Yönetimin gelirleri arttırıcı (vergi oranlarını arttırma, yeni vergiler koyma, muafiyetleri ve istisnaları kaldırma gibi) uygulamalara gideceği kanaatindeyiz.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Sıddık Kardeşler Haddecilik Konkordato Talebinde Bulundu

Yayınlanma:

|

Yazan:

İSO 500’de 304. sıradaydı, 6,8 milyar TL ciroya rağmen konkordatoya başvurdu!

1976 yılında kurulan ve Türkiye çelik sanayisinin köklü firmalarından biri olan Sıddık Kardeşler Haddecilik Sanayi Ticaret Ltd. Şti., konkordato başvurusunda bulundu. 2024 yılı itibarıyla 6,8 milyar TL ciroya ulaşan şirket, İSO 500 listesinde 304. sırada yer almasına rağmen mali darboğazdan kurtulamayarak mahkemeye başvurdu.

Sektörde Şok Etkisi Yarattı

Sıddık Kardeşler’in konkordato kararı, demir-çelik sektöründe yankı uyandırdı. Yüksek cirosuna ve sektördeki güçlü konumuna rağmen böyle bir adım atılması, finansal risklerin ne kadar derinleştiğini gözler önüne serdi. Şirketin konkordato talebiyle birlikte mahkemeden süre talep ettiği ve borç yapılandırması sürecine girmeyi hedeflediği öğrenildi.

Konkordato Nedir, Ne Sağlar?

Konkordato, borçlarını vadesinde ödeyemeyen firmaların, alacaklılarıyla uzlaşarak faaliyetlerine devam etmesini sağlayan yasal bir süreçtir. Bu süreçte şirketin mal varlıkları koruma altına alınır ve mahkemenin onayı ile borç ödeme planı devreye girer. Amaç, iflasın önüne geçerek şirketin faaliyetlerini sürdürebilmesidir.

Ekonomik Dalgalanma ve Sektörel Zorluklar

Son yıllarda artan enerji maliyetleri, kur dalgalanmaları ve iç piyasada yaşanan tahsilat problemleri; birçok sanayi şirketi gibi Sıddık Kardeşler’i de zora soktu. Özellikle çelik sektöründe rekabetin giderek arttığı ve marjların daraldığı bir dönemde, finansal yönetim becerileri daha da kritik hâle geldi.

Gözler Mahkeme Sürecinde

Şirketin konkordato başvurusunun kabul edilip edilmeyeceği ve geçici mühlet kararı verilip verilmeyeceği önümüzdeki günlerde netleşecek. Sektör temsilcileri ise bu gelişmeyi sadece tekil bir iflas belirtisi değil, çelik sektörünün alarm veren yapısal sorunları olarak değerlendiriyor.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.