Connect with us

EKONOMİ

Liralaşmak ya da dolarizasyonlaşmak

Faizleri düşük tutma rüyası da maalesef TL mevduat faizleri için geçerliliğini yitirmiş görünüyor. Geçtiğimiz haftaya kadar %25 ile %30 arasında faizlerin bankalarca mevduat müşterisine verildiğini duymaya başladık. Söylenti o ki bu konuda da serbest müdahale piyasa mekanizması gecikmedi ve otoriteler tarafından bankaların uyarılması ile sonuçlandı.

Yayınlanma:

|

Aralık 2021 tarihinde Türk Lirasının çok kısa bir sürede büyük değer kayıplarına uğraması, Eylül ayında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun iş adamları ile yaptığı bir toplantıda uygulanacak para politikasına ilişkin verdiği sinyallerin hayata geçirilmesi ile gerçekleşti. TL, ABD doları karşısında 16 Kasım akşamı 10 sınırını aştıktan hemen sonra 23 Kasım’da 13.00 düzeyini 20 Aralık’ta da 18.36 seviyesini gördü. Makro çerçevesi hiç düşünülmeden panik halinde ortaya atılan bir fikir ile mevduat ve opsiyondan oluşan basit bir finansal ürün hayatımıza girdi. Faizi düşük tutma ideolojisi ile para politikasının önemsizleştirildiği ekonomimizde tasarruflarını dövizde tutmaya yönelen ve aynı zamanda TL’de durmak istemeyen vatandaşlara kurun artışından zarar etmeyeceklerinin teminatını veren bu ürün ile ilgili bilgi paylaşımı yapılmaya başlanan 18 Şubat tarihinde 34.6 milyar $ düzeyinden kasım başına kadar 44.8 milyar $ artarak 80 milyar $ düzeyine ulaştı.

Kaynak: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)

Bu süre zarfında da Bakan Nebati, neoklasik finans teorisinden epistemolojik bir kopuş gerçekleştirerek eklektik bir söylem ile hayatımıza “Liralaşma” kavramını getirdi. Peki durum böyle mi diye oturup düşündüğümüzde hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlamamız çok kısa sürdü. TL’ye dönen tüm döviz TCMB tarafından alınıyor ama kurun artışı karşılığında mevduat sahibine kurun artış oranında getiri vaad ediliyordu. Kısa bir hesaplama sonrasında aşağıdaki grafikten de görüleceği gibi durumun hiç de liralaşma olmadığı son derece açıktı.

Kaynak : BDDK

Toplam mevduatlar göz önünde bulundurulduğunda TCMB’ye göre döviz mevduatların payı önemli ölçüde azalıyordu (Kırmızı Çizgi). Gerçekte ise TL görünümlü döviz miktarı 80 milyar dolar seviyesine ulaşırken döviz mevduatların Toplam Mevduata oranı rekorlar kırıyor ve %70 seviyesinin üzerine çıkıyordu.

Vatandaşı döviz mevduatından vazgeçirmenin başka yollarını arayan ekonomi yönetimi, düzenleme yapma yetkisine başvurarak bankalar üzerinden dövizde duran vatandaşları TL’ye geçirme konusunda bir takım başka uygulamalar gerçekleştirerek ceza mekanizmasını devreye aldı. Bu cezalar dövizde belirli bir oranın altını tutturamayan bankaların toplam döviz mevduatı üzerinden ödeyeceği  cezadan 5-10 yıl vadeli Devlet Tahvili tutmasına kadar değişik bir spektrumu kaplıyor. Ceza ödeme korkusu ile bankalar da döviz mevduatına verdikleri faizleri aşağı çekerek tasarruf sahiplerini döviz varlıklardan caydırmaya çalışıyorlardı.

Kaynak : TCMB

Bu süreç hala devam ediyor. Sonuçta faizleri düşük tutma rüyası da maalesef TL mevduat fazileri için geçerliliğini yitirmiş görünüyor. Geçtiğimiz haftaya kadar %25 ile %30 arasında faizlerin bankalarca mevduat müşterisine verildiğini duymaya başladık. Söylenti o ki bu konuda da serbest müdahale piyasa mekanizması gecikmedi ve otoriteler tarafından bankaların uyarılması ile sonuçlandı.

İşin ilginç olan tarafı geçmişte 3 aylık ABD tahvilleri ile karşılaştırıldığında hep ek bir prim ödeyen mevduat faizleri şimdilerde neredeyse %2’lere yaklaşan negatif bir primi işaret ediyor olması. Yani bankalarımızın 3 ay vadeye kadar tasarruf sahibine ödediği ortalama faiz %2.3 düzeyindeyken ABD Hazine Bonolarının faizleri %4.18 düzeyine gelmiş bulunuyor.

Kaynak: Bloomberg

Tabii tasarruf sahibi de yine alternatif yollar arama konusundaki arayışını sürdürdü. Bu konuda ilginç bir gelişme dikkatlerden kaçmıyor. Yılbaşından bugüne kadar yabancı portföylerdeki akıma bakacak olursak hemen hemen her varlık grubunda net çıkışla karşılaşıyoruz.

Önemli miktardaki çıkış tutarı ise Eurobond’larda. Yılbaşından itibaren bu çıkış sonucunda Eurobond faizlerinde önemli yükselişler söz konusu oldu. Temmuz 2022 tarihine kadar hemen hemen tüm vadelerde ortalama 4 puan artışların söz konusu olduğu Türkiye Hazinesi Eurobond’larında 10 yıllık faizlerin %12 düzeylerine kadar çıktığını gördük.

Kaynak : Bloomberg

Son dönemlerde yoğunluk kazanmaya başlayan düzenlemelerin ve buna bağlı olarak düşen döviz mevduat faizlerinin tasarruf sahiplerini yönlerdirdiği enstrümanın önemli bir kısmı da Eurobondlar ve daha çok Eurobond içeren fonlar olduğu görülüyor.

Sadece Mart- Ekim döneminde Eurobond taşıyan fonların büyüklüğündeki artışın 5.5 milyar ABD Dolarının üzerinde olduğu akılda tutulursa bahsedilenin liralaşma mı yoksa dolarizasyon mu olduğu bir defa daha ortaya çıkar. Kısaca KKM dahil 454.1 milyar dolar büyüklüğe gelmiş döviz mevduatlarına 14.5 milyar dolarlık Eurobond fon büyüklüğünün de eklenmesi dolarizasyonun hangi noktada olduğu hakkında bir fikir verebilir.

Sorun sadece ekonominin dolarizasyona uğraması da değildir. evduatın riskleri ile Eurobond Fonlarının risklerinin birbirlerinden oldukça farklı olduğu son derece açıktır.

Sorun sadece ekonominin dolarizasyona uğraması da değildir. evduatın riskleri ile Eurobond Fonlarının risklerinin birbirlerinden oldukça farklı olduğu son derece açıktır. Finansal okuryazarlığın son derece düşük olduğu ülkemizde çaresizlikle enflasyona karşı birikimlerini ezdirmemeye çalışan tasarruf sahiplerinin alternatifler içinde nasıl riskler aldığının da farkına varamamasıdır. Makro ekonomik çerçevesi belli olmayan bu uygulamaların sağladığı rahatlığın geçici ve sürdürülemez olduğu gün gibi ortadayken risklerin realize olması ile birlikte ortaya çıkacak sonuçların daha da vahim olması maalesef geçmiş dönemlerde yaşadığımız bir tecrübedir.

Sevdiğim ve sık kullandığım şu söz belki de günümüzün stratejisi adaydır.  “ Bazı dönemlerde almadığınız riskler size para kazandırır”.

Ömer R. GENCAL – politikyol

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yaşayan Ölüler Aramızda: Finansal Zombi Krizi

Yayınlanma:

|

Ekonomide görünmez ama hissedilen bir tehlike var: Zombi şirketler. Gelirleri borçlarının faizini bile karşılamayan, piyasada sadece dış desteklerle ayakta kalan bu firmalar, yalnızca kendi varlıklarını değil, tüm ekonomik yapının sağlığını tehdit ediyor.

Zombi Şirket Nedir?

Zombi şirketler, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançla borçlarının faizini dahi ödeyemeyen, ancak çeşitli yollarla piyasada tutulan işletmelerdir. Bu yollar arasında:

  • Sürekli borç çevrimi

  • Siyasi baskılarla alınan krediler

  • İflas erteleme ya da konkordato kullanımı

  • Kamu bankaları veya fonları yoluyla yapılan kurtarmalar

bulunur. Bu firmalar aslında çoktan iflas etmişlerdir; ancak piyasa gerçekleri bunu henüz kayda geçmemiştir.

Ekonomiye Verdikleri Zararlar

1. Kaynakların İsrafı

Finansal sistemde sınırlı olan kaynaklar (kredi, iş gücü, teşvik vb.) verimli firmalara değil, aslında çoktan ölmüş bu “zombilere” aktarılır. Bu durum, ekonomik büyümenin kalitesini bozar.

2. Rekabetin Bozulması

Zombi firmalar, zarar etmelerine rağmen piyasada kalabildikleri için fiyatları baskılar, daha sağlıklı ve verimli firmaların piyasadan çıkmasına neden olur. Bu da yenilikçiliği ve teknolojik gelişmeyi engeller.

3. Banka Bilançolarında Risk

Bankalar zombi firmalara kredi verdikçe tahsil edilemeyen alacaklar artar. Sorunlu krediler (NPL) yükselir ve banka sistemine duyulan güven zedelenir.

4. Yatırımcı Güvensizliği

Piyasada “kimin sağlıklı kimin batık” olduğu belli olmaz. Şeffaflık kaybolur. Bu da doğrudan yatırımların ve risk iştahının düşmesine yol açar.

5. Verimlilik Kaybı

Zombi firmalar büyüme rakamlarını yapay olarak şişirebilir ama toplam faktör verimliliği düşer. Ekonomi görünürde büyürken, içeride çürümeye başlar.

Türkiye Örneği: Sessiz Kriz

Türkiye’de özellikle son yıllarda düşük faiz politikaları ve kredi genişlemesi, zombi firmaların sayısını artırdı.

  • KGF destekli krediler,

  • İflas erteleme/kurtarma kültürü,

  • Siyasi olarak ayakta tutulan kamu projeleri,

bu yapıyı besledi. Bu durum, verimli firmaları cezalandırırken, “ölü şirketlerin” yaşamaya devam ettiği bir ekonomik iklim yarattı.

Ekonomik Risk: Zincirleme Çöküş

Faizler yükseldiğinde veya destekler çekildiğinde bu zombi firmalar zincirleme şekilde batmaya başlar. Bu da domino etkisiyle:

  • Bankacılık krizine,

  • İşsizlik artışına,

  • Güvensizlik ortamına,

neden olabilir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı konkordato patlaması bu riski açıkça göstermektedir.

Yaşayan Ölülerden Kurtulmak

Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kaynakların doğru yönlendirilmesi şarttır. Zombi şirketlerin desteklenmesi değil, piyasa içi doğal seleksiyonun işlemesi, güçlü firmaların güçlenmesi gerekir.

Zombi ortamı kısa vadede siyasi rahatlama getirse de uzun vadede büyümenin yapısını çürütür.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.