Evlenen çiftlerin sayısı 2020 yılında 487 bin 270 oldu
Evlenen çiftlerin sayısı 2019 yılında 542 bin 314 iken 2020 yılında %10,1 azalarak 487 bin 270 oldu. Bin nüfus başına düşen evlenme sayısını ifade eden kaba evlenme hızı 2020 yılında binde 5,84 olarak gerçekleşti.
Boşanan çiftlerin sayısı 2019 yılında 156 bin 587 iken 2020 yılında %13,8 azalarak 135 bin 22 oldu. Bin nüfus başına düşen boşanma sayısını ifade eden kaba boşanma hızı 2020 yılında binde 1,62 olarak gerçekleşti.
Evlenme sayısı ve kaba evlenme hızı, 2010-20 Boşanma sayısı ve kaba boşanma hızı, 2010-20
Ortalama ilk evlenme yaşı yükseldi
Yıllara göre ortalama ilk evlenme yaşı incelendiğinde, her iki cinsiyette de ilk evlenme yaşının arttığı görüldü. Ortalama ilk evlenme yaşı 2020 yılında erkeklerde 27,9 iken kadınlarda 25,1 oldu. Erkek ile kadın arasındaki ortalama ilk evlenme yaş farkı ise 2,8 yaş olarak gerçekleşti. Cinsiyete göre ortalama ilk evlenme yaşı, 2001-2020
Kaba evlenme hızının en yüksek olduğu il, binde 7,14 ile Adıyaman oldu
Kaba evlenme hızının 2020 yılında en yüksek olduğu il, binde 7,14 ile Adıyaman oldu. Bu ili binde 7,13 ile Şanlıurfa, binde 7,00 ile Kilis izledi. Kaba evlenme hızının en düşük olduğu il ise binde 4,14 ile Gümüşhane oldu. Bu ili binde 4,18 ile Tunceli, binde 4,58 ile Artvin izledi.
Kaba evlenme hızının en yüksek ve en düşük olduğu 10 il, 2020
Aylara göre evlenme sayılarında pandemi dolayısıyla önemli farklılıklar görüldü
Evlenme sayısı aylara göre incelendiğinde, 2020 yılının Nisan ve Mayıs aylarında önemli bir azalma görüldü. Evlenme sayısı 2019 yılı Nisan ayında 53 bin 155 iken pandeminin etkisiyle %68,7 azalarak 2020 yılının aynı ayında 16 bin 657 oldu. Evlenme sayısı Ramazan ayının büyük bir bölümüne denk gelen 2019 yılı Mayıs ayında 30 bin 376 iken %61,6 azalarak 2020 yılının aynı ayında hem pandemi hem de Ramazan ayının etkisiyle 11 bin 666 oldu.
Diğer taraftan evlenme sayısında 2020 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında bir önceki yıla göre artış görüldü. Evlenme sayısı 2019 yılı Temmuz ayında 66 bin 932 iken %8,2 artarak 2020 yılının aynı ayında 72 bin 402 oldu. Evlenme sayısı 2019 yılı Ağustos ayında 66 bin 987 iken %15,1 artarak 2020 yılının aynı ayında 77 bin 86 oldu.
Aylara göre evlenme sayısı, 2019, 2020
Yabancı gelinlerin sayısı 18 bin 909, yabancı damatların sayısı ise 3 bin 828 oldu
Toplam evlenmeler içinde yabancı kişiler ile evlenmeler incelendiğinde, yabancı gelinlerin sayısı 2020 yılında 18 bin 909 olup toplam gelinlerin %3,9’unu oluştururken yabancı damatların sayısı 3 bin 828 olup toplam damatların %0,8’ini oluşturdu. Yabancı damatların oranı, 2020 Yabancı gelinlerin oranı, 2020
Yabancı damatlar uyruklarına göre incelendiğinde, yabancı damatlar içinde %27,6 ile Alman damatlar birinci sırada yer aldı. Alman damatları %19,2 ile Suriyeli damatlar ve %5,6 ile Avusturyalı damatlar izledi.
Yabancı gelinler uyruklarına göre incelendiğinde, yabancı gelinler içinde %14,8 ile Suriyeli gelinler birinci sırada yer aldı. Suriyeli gelinleri %10,5 ile Azerbaycanlı gelinler ve %9,4 ile Alman gelinler izledi.
Kaba boşanma hızının en yüksek olduğu il, binde 2,47 ile Antalya oldu
Kaba boşanma hızının 2020 yılında en yüksek olduğu il, binde 2,47 ile Antalya oldu. Bu ili binde 2,45 ile İzmir, binde 2,40 ile Muğla izledi. Kaba boşanma hızının en düşük olduğu il ise binde 0,24 ile Hakkari oldu. Bu ili binde 0,25 ile Muş, binde 0,29 ile Şırnak izledi.
Kaba boşanma hızının en yüksek ve en düşük olduğu 10 il, 2020
Aylara göre boşanma sayılarında pandemi dolayısıyla önemli farklılıklar görüldü
Boşanma sayısı aylara göre incelendiğinde 2020 yılının Nisan ve Mayıs aylarında pandemi dolayısıyla önemli bir azalma görüldü. Boşanma sayısı 2019 yılı Nisan ayında 14 bin 496 iken %96,1 azalarak 2020 yılının aynı ayında 562 olurken, 2019 yılı Mayıs ayında 14 bin 555 iken %96,2 azalarak 2020 yılının aynı ayında 548 oldu. Diğer taraftan boşanma sayısında 2020 yılının Temmuz ayında bir önceki yıla göre artış görüldü. Boşanma sayısı 2019 yılı Temmuz ayında 13 bin 555 iken %69,9 artarak 2020 yılının aynı ayında 23 bin 25 oldu. Diğer taraftan, boşanma sayısının adli tatil nedeniyle 2019 ve 2020 yıllarının Ağustos aylarında azaldığı görüldü.
Aylara göre boşanma sayısı, 2019, 2020 Boşanmaların %35,3’ü evliliğin ilk beş yılı içinde gerçekleşti Boşanmaların 2020 yılında %35,3’ü evliliğin ilk 5 yılı, %20,7’si ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşti.
Evlilik süresine göre boşanmaların oranı, 2020
Son bir yıl içindeki boşanma olaylarından 124 bin 742 çocuk etkilendi
Kesinleşen boşanma davaları sonucunda 2020 yılında 135 bin 22 çift boşanırken 124 bin 742 çocuk velayete verildi. Boşanma davaları sonucu çocukların velayetinin çoğunlukla anneye verildiği görüldü. Çocukların velayetinin 2020 yılında %75,8’i anneye, %24,2’si babaya verildi. Velayete verilen çocuklara 18 yaş altı çocuklar ile 18 yaş üstü engelli çocuklar dahildir.
Türkiye ekonomisi son yıllarda daha önce hiç görülmemiş zorlu bir dönüşüm süreci yaşıyor. Bu sürecin en ağır yükünü ise sanayici çekiyor.
Finansmana erişimin zorlaştığı, bankaların kredi verme iştahının düştüğü ve faiz oranlarının yükseldiği bu dönemde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler ayakta kalmakta güçlük çekiyor.
Kredi, işletmelerin günlük faaliyetlerini sürdürebilmesi, hammadde tedariki yapabilmesi, maaş ödemesi ve yeni yatırım planlarını hayata geçirmesi için hayati öneme sahiptir.
Ancak son dönemde ticari kredi faiz oranları basit faizde %60 bandına kadar çıktı. Aynı zamanda bankalar risklerini azaltmak adına limit tahsisinde daha temkinli davranıyor. Bu durum özellikle teminat göstermekten aciz küçük esnafı ve likidite ihtiyacı duyan sanayiciyi kredi dışında bırakıyor.
Krediye ulaşamayan esnaf, artan kira, enerji ve personel maliyetleri karşısında çaresiz kalıyor. Her ay binlerce küçük işletmenin faaliyetini durdurduğu ya da faaliyet alanını daralttığı görülüyor. Bu tablo sadece bireysel esnafları değil bağlı tedarik zincirlerini ve hizmet sektörünü de etkiliyor. Aynı zamanda işsizlik oranının da artmasına neden oluyor.
Sanayi tarafında da tablo farklı değil. Girdi maliyetlerinin yüksekliği, kur baskısı ve daralan iç talep sanayicinin üretim planlarını ciddi şekilde etkiliyor. Özellikle yatırım kredilerine erişim zorlaştığı için yeni tesis kurulumları, makine yenileme ya da kapasite artırımı gibi yatırımlar erteleniyor.
Bu durum ihracat performansını ve üretim hacmini olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin büyüme hedefleri de bu nedenle tehlikeye giriyor.
Tüm bu gelişmeler ekonomik gerilimin giderek sosyal gerilime dönüşmesine neden olabilir. Krediye erişimin sınırlı kalması, işletmelerin borç yükünü artırıyor, ödeme vadeleri uzuyor ve ticari ilişkilerde zincirleme bozulmalara yol açıyor. Bu kırılgan yapı, bir noktadan sonra ekonomik istikrarsızlık riskini büyütüyor.
KOBİ’lerin ve sanayicinin hayatta kalabilmesi için finansmana erişim mutlaka kolaylaştırılmalı. Kamu destekli kredi paketleri, Kredi Garanti Fonu gibi araçlarla genişletilmeli.
Faiz oranlarının makul seviyelere çekilmesi ve bankaların kredi tahsis süreçlerinin hızlandırılması gerekiyor. Aksi halde kredi bulamayan esnafın kepenk kapatması, yarın sanayicinin üretimi durdurması anlamına gelir.
Krediye ulaşamayan reel sektörün sorunları, sadece işletmelerin değil ülke ekonomisinin geleceğini tehdit ediyor.
Üretimin sürdürülebilirliği, istihdamın korunması ve toplumsal refahın artması için esnafın ve sanayicinin mutlaka desteklenmesi gerekiyor.
Krediye ulaşamayan bir esnafın kapattığı kepenk yalnızca bir dükkânın kapanışı değildir.
Aynı zamanda umutların emeklerin ve yılların birikiminin sessiz çığlığıdır.
Sanayicinin duran makinesi sadece üretimin değil ülkenin yarınlarının durduğunu gösterir.
Bugün finansmana erişemeyen işletmelerin çöküşü yarının işsizliğini, yoksulluğunu ve sosyal huzursuzluğunu beraberinde getirir.
Türkiye’nin mevcut ekonomik koşullarında, yeni Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri belirli alanlarda çözüm sunabilir; ancak bu kredilerin etkisi, uygulama şekline ve kapsamına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.
KGF Kredilerinin Potansiyel Faydaları
Teminat Sorununun Aşılması:KGF, teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan KOBİ’lere ve KOBİ dışı işletmelere kefil olarak, bu işletmelerin finansmana erişimini kolaylaştırır.
Öncelikli Sektörlerin Desteklenmesi:KGF kredileri, ihracat, yeşil dönüşüm ve dijitalleşme gibi stratejik alanlarda faaliyet gösteren işletmelere yönelik özel destek paketleri sunarak, bu sektörlerin gelişimini teşvik edebilir.
Mevcut Kısıtlamalar ve Zorluklar
Sıkı Para Politikası:Son dönemde uygulanan sıkı para politikaları nedeniyle, yeni KGF destekli kredi paketlerinin devreye alınması ertelenmiş olabilir.Bu durum, işletmelerin finansmana erişimini zorlaştırabilir.
Yüksek Faiz Oranları:KGF destekli kredilerde faiz oranları, kredi türüne, işletmenin yapısına ve bankaların uyguladığı politikalara göre farklılık göstermektedir.Bu durum, bazı işletmeler için kredi maliyetlerini artırabilir.
Sınırlı Kapsam:KGF kredileri, genellikle belirli sektörler veya projeler için sunulmaktadır.Bu nedenle, tüm işletmelerin ihtiyaçlarını karşılamayabilir.
Geçmiş KGF’lede yapılan hatalar
Geçmiş KGF Kredilerde ciddi hatalar yapıldı. Özellikle ilk KGF Paketinde özensizlik söz konusuyd ve nerede ise yeterince değerlendirmeden her firmaya verildi. Diğer bir hata bazı bankacılar tarafından istismar edildi ve bu kredile rsuç olmasına rağmen komisyon alınarak dağıtıldı. Bankalar bu istismarcılara karşılık tespit ettikleri hakkında suç duyurusunda bulunmadı işten atmakla yetindi. Diğer bir hata da protokolde takip sonrası bu kreid dosyalar VARLIK YÖNETİM Şirketlerine satılmaması gerekiyordu. Protokole bu yönde bir madde konmadığı için bazı bankalarda %80’ni KGF’den alınıp %10’lık pay ile de Varlık Yönetim Şirketlerine satıldı. KGF ciddi zarar etti batan kredilerde. Üstelik KGF’nin ortakları Hazine, TOBB v eBankaalr olmasına rağmen yapıldı bu. Bazı bankaların bazı bölge ve şubelerinde KGF Kredilerde yoğunlaşma tesadüf oalmaz. İstismar edilen kredilerde KGF ödeme yapmamalıydı.
Sonuç
KGF kredileri, özellikle teminat sorunu yaşayan KOBİ’ler için önemli bir destek mekanizmasıdır.Ancak, bu kredilerin ekonomiye olan katkısı, uygulama kapsamı, faiz oranları ve erişim kolaylığı gibi faktörlere bağlıdır.Dolayısıyla, KGF kredileri tek başına ekonomik sorunların çözümü olmayabilir; ancak doğru politikalar ve uygulamalarla birlikte, ekonomiye olumlu katkılar sağlayabilir.
Mahfi Eğilmez: Türkiye’de maaşlı çalışanlar açlık sınırının altında yaşıyor
İktisatçı Mahfi Eğilmez, “Ücretlerin Tunç Kanunu ve Türkiye Uygulaması” başlıklı yazısında, Türkiye’de sabit gelirli yani maaşlı çalışanların açlık ve yoksulluk sınırı altında çalışmasını değerlendirdi.
Tunç Kanunu, gerçek ücretlerin uzun dönemde, işçinin yaşamını sürdürmesi için gereken asgari ücrete doğru eğilim gösterdiğini öne süren bir ekonomik görüştür. 19’uncu Yüzyılda Ferdinand Lassalle tarafından ortaya atılmıştır. Lassalle bu görüşü ortaya atarken iki yaklaşımdan yararlanmıştır: David Ricardo’nun rant yasası ve Thomas Robert Malthus’un nüfus üzerine yorumları. Malthus’a göre ücretler geçimlik düzeyin üzerine çıktığında nüfus artar, geçimlik düzeye yaklaştığında nüfus azalır.
Tunç Kanunu’na göre ücretler geçimlik ücret düzeyinin altına düşemez, çünkü insan o düzeyin altında yaşamını sürdüremez. Emek piyasasındaki rekabet, ücretlerin fazla yükselmesinin önünde engel oluşturur. Bu durumda gerçek ücretler sürekli düşüş ve geçimlik ücret düzeyine yaklaşma eğiliminde olur.
Tunç Kanunu’na karşı geliştirilen argümanlar içinde en güçlüsü Assar Lindbeck ve Dennis Snower tarafından ortaya atılan İçeridekiler Dışarıdakiler Teorisidir. Buna göre şirketler, işsizleri işe alıp onları yetiştirmenin maliyetine katlanmak yerine istihdam etmekte oldukları işçileri muhafaza etmeye çalışırlar. Ve bu nedenle de onların ayrılmaması için ücretlerini artırmayı tercih ederler. Son derecede mantıklı görünse de bu teori daha ziyade kalifiye elemanlar için geçerlidir. Kalifiye olmayan emek gerektiren işlerde çalıştırılacak elemanların pek bir yetiştirme maliyeti olmaz.
Buraya kadar ortaya koyduğumuz bu konular içinde bazı meseleleri açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Birinci mesele ücret ve gerçek ücret arasındaki farktır. Ücret, emekçiye üretime kattığı emeği karşılığında ödenen nominal bir bedeldir. Enflasyon ortamında bu nominal ücret emekçi açısından satın alma gücünü göstermez. Gerçek satın alma gücü nominal ücretin enflasyondan arındırılmasıyla ortaya çıkar. İkinci mesele geçimlik ücret düzeyinin ne olduğu meselesidir. Lassalle, Tunç Kanunu’nu ortaya attığında muhtemelen yeme içme, giyinme ve barınma maliyetleri geçinme düzeyi olarak algılanıyordu. Bugün bu maliyetlere ek olarak geçinme düzeyine ulaştırma, eğitimi, kültür, eğlence gibi giderler eklenmiş bulunuyor.
Şimdi Tunç Kanunu’nu Türkiye’deki asgari ücrete uygulamaya çalışalım.
Türkiye’de asgari ücret brüt olarak 26.005,50 lira, net olarak da 22.104,67 lira düzeyinde bulunuyor. Bizi bu değerlendirme açısından ilgilendiren miktar net asgari ücret. Çünkü günlük geçim düzeyiyle karşılaştırılabilecek olan ücret odur.
Yaşam maliyeti, belirli bir yer ve zaman diliminde barınma, gıda, vergi ve sağlık gibi temel masrafları karşılamak için gereken para miktarıdır. TÜRK-İŞ araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 24.035,59 lira olarak hesaplanmıştır. Açlık sınırı; dört kişilik bir ailenin, sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi amacıyla bir ayda gıda için yapması gereken asgari harcama tutarını tanımlamaktadır. Bir başka deyişle açlık sınırı denildiğinde; yalnızca gıda harcamaları hesaplanmakta, kira, sağlık, eğitim vb. gibi harcamalar hesaba katılmamaktadır. Buna göre 22.104,67 liralık asgari ücret, yalnızca aile reisinin çalışması halinde 4 kişilik ailenin açlık sınırının 1.930,92 lira altında kalıyor. Aynı tarih itibarıyla bu 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 78.291,84 lira olarak hesaplanmıştır. Yoksulluk sınırı; zorunlu ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama tutarını ifade ediyor. Bir başka deyişle yoksulluk sınırının içinde gıda harcaması yanında giyim, konut, ulaşım ve diğer ihtiyaçlar da asgari ölçülerle yer alıyor. Söz konusu 4 kişilik ailede baba ve anne asgari ücretle çalışıyor olsa haneye giren gelir 44.209,34 lira eder. Bu durumda bu aile açlık sınırının üzerine çıkar ama yoksulluk sınırının hala 34.082,50 lira altında kalır.
Mart 2025 itibarıyla Türkiye’de ücretle çalışanların sayısı 15,3 milyon kişidir. Buna karşılık asgari ücret alan ücretli çalışanların sayısı konusunda net bir veri bulunmuyor. Tahminlerimize göre ücretle çalışanların yarısına yakını (kabaca 7 milyonu) asgari ücretle çalışıyor. Bunlara, asgari ücretin üzerinde ama yoksulluk sınırının altında ücret alanları da eklersek muhtemelen on milyon kişinin üzerine çıkarız.
Bu durum bize Türkiye’de Tunç Kanunu’nun da ötesine geçildiğini gösteriyor. Öte yandan içeridekiler dışarıdakiler teorisi Türkiye’de değişik bir uygulama şekline bürünmüş görünüyor. Şirketler, yeni elemanlar almak yerine, emeklilik hakkını elde edip emekli olanların bazılarını eski ücretleriyle bazılarını daha düşük ücretlerle çalıştırmaya devam ediyorlar.