Connect with us

EKONOMİ

Savaşlar ve ekonomiler

Yayınlanma:

|

Adem Yavuz Elveren’in çok önemli bir alanda yapmış olduğu değerli çalışma Askerî Harcamalar ve Ekonomi başlığı ile İletişim Yayınlarından çıktı. İnsanı öldürme araçlarına yapılan harcamalara genellikle “Savunma Harcamaları” adı verilir. Oysa bu ad tam bir aldatmacadır. Şöyle ki, saldıranların olmadığı bir dünyada savunma zorunluluğu da olmaz ki! O nedenle, değerli meslektaşım Adem Yavuz kitabının başlığını fevkalade isabetle seçmiş; savunma da yok, savaş da yok, orta yol! Değerli eseri henüz okuyamadan yazdığım yazıda bazı kişisel fikir kırıntılarımı paylaşıyorum.

Savaşlar ne Frankfurt Okulunun belli belirsiz ima ettiği gibi akılcı davranışın bir eseridir, ne de dünya ağalığına soyunmuş Amerika’nın dünyanın çeşitli bölgelerine özgürlük ya da demokrasi taşıma aracıdır. Çok açık ve net bir şekilde koymamız gerekir ki, savaşlar aç gözlülük, yeryüzü nimetlerinin paylaşımı ve kapitalizmin kriz ve sıkıntılarının giderilmesi gibi sistemik sebeplerle tarih sahnesinde gelişmiştir. Evet, savaşların tarih sahnesine çıkışını ve bitmek bilmez devamını açgözlülüğe ve kapitalizme bağlamak yanlış değildir, ancak kapitalizmden önce de çatışmalar olduğuna göre, bu konuda tek bir açıklama ile yetinemeyiz. İlkel kavimlerde, hatta göçebe dönemlerinde kabileler arasında çeşitli nedenlerle çıkan çatışmaları kapitalist savaşlar gibi yorumlayamayız, ama yerel çatışmalardan yaygın savaşlara geçişin feodalizm sonrasında ve özellikle de kapitalizmde yerleşik olarak başlamış olduğunu saptamamız yanlış olmaz. Böylesi savaşların temel sebebi de, sisteme bağlı olarak, değerli doğa yataklarına çökme, bölgesel egemenlik kurma ya da ekonomik krizler olarak görülür.

Savaş biçimleri de giderek farklıklaşmıştır. İlk dönemlerde basit silahlarla yapılan savaşlar, zamanla savaş amacıyla geliştirilen teknolojiyle ateşli silahlara, günümüze gelene doğru ise ileri teknoloji ürünü nükleer silahlara, belki daha ileri dönemlerde de robotların silah olarak kullanılacağı dönemlere gideceğiz. Savaşlar genellikle ekonomik üstünlük sağlama aracı olarak görüldüğünde, belki de bugüne bakılarak içinden geçtiğimiz pandemi de sağlık alanında yürütülmüş bir sağlık savaş olarak nitelenebilecektir. Günümüzde farklı derecelerde örtülü olarak sürdürülen enerji savaşları, gıda savaşları, kur ya da faiz savaşları da kapitalizm hırsıyla yürütülen yumuşak savaş türleridir. Dünyamızın kalabalıklaşmasına karşı paylaşımcı olmayan sistemlerde savaşların kutsallaşması da kaçınılmazdır.

Silah sanayi birçok yönü ile bir dizi siyasi ve ekonomik olguyu barındırır ve perdeler. Birincisi, ulus-devlet formlarının oluşumundan beri savunma(!) her devletin baş, hatta kutsal görevi olarak kabul edilmiştir. İşin içine savunma gibi çok temel dürtü girince kaynakların optimum dağılımı kuralı savunma harcamalarında büyük çapta saf dışı kalır. Savunma denince akan suların durulması devletin kaynak tahsisinde cömert davranmasına yol açar. Bu denli olağanüstü büyük mali kaynağın sıkı denetime tabi olmadan perdelenmiş kullanımında, amaç dışı harcama ve siyasi yozlaşma da gündeme gelebilir. Keynesvari “Çukur aç, çukur doldur” mantığı geçerli olursa, verimli harcama olmamakla beraber, bu harcamaların da, kapasite artışı yaratmadan, harcama kanalına katkı yaptığı, bu vasfıyla, enflasyonist etki oluşturabileceği açıktır. İkinci Paylaşım Savaşı ertesinde Almanya ve Japonya’nın ordudan arındırılmasının iktisadi toparlanmadaki rolü açıktır.

Savaşlarda galip gelme dürtüsünün  harcamayı tetikleyerek icat ve buluşlara yol açtığı görülmüştür. ABD’de uzay çalışmalarında ileri teknolojinin geliştirildiği, elimizden düşürmediğimiz cep telefonları ve bazı tıbbi görüntüleme aletleri vb. gibi günümüzde kullandığımız teknoloji yoğun ürünlerin başlangıç üretim zamanlarının çoğunlukla İkinci Paylaşım Savaşı dönemine rastladığı bilinmektedir. Anlatıldığı kadarı ile, ABD’de füze rampalarının ve füze teknolojisinin geliştirildiği çalışmalarda üretilen teknolojinin, uluslararası hırsızlığının önlenebilmesi amacıyla ABD firmalarına dahi tedrici şekilde aktarıldığı anlaşılmaktadır.

Savaşların ülke ekonomilerini kalkındırmada bir rolü de, yıkılmış kentlerin yeniden inşası ve ayağa kaldırılmasındaki yenilenme harcamaları ve sermayeye piyasa açma faaliyetleridir. Bunun çok tipik örneğini İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında ABD’nin Marshall yardımı ile Avrupa’nın kalkınmasında oynadığı rol oluşturur. Yenilenme çalışmaları esnasında eski teknoloji ve teçhizatın da yenilenmesi gündeme geldiğinden, Schumpeter’in “yaratıcı yıkıcılık” hipotezinin geçerliliği devreye girer. Böylece, büyük harcama ile sürdürülen savaşla tahrip edilmiş alanlar, daha büyük miktarda kaynaklarla yeniden inşa edilirken, her iki masrafın toplumsal yararı sadece tahrip edilen eski ulusal kaynaklar ile üretilen yeni kaynaklar arasındaki teknoloji farkının oluşturduğu gelir artışına eşit olarak düşünülür ki, bunca maddi harcama böylesi ufak farka değer görülemez. Savaş hırsı, savaşı başlatanı ve kazananı amacına ulaşmış olmasından dolayı mutlu kılsa da, ancak ne böyle bir amaç ne de oluşan net sonuç insanlığın genelinin hayrınadır! Bu nedenle, savaşların ekonomik ilerlemeye yol açacağını savunmak asıl amacı gizler. Kapitalizmin birinci büyük krizinin Birinci Paylaşım Savaşı’yla, ikinci büyük krizinin de İkinci Paylaşım Savaşı ile aşıldığı savı doğrudur, fakat bu durum ekonomilerin ilerlediği ya da kalkındığı anlamına değil, yıkılmış değerlerin yenilenmesi ve baskılanmış taleplerin doyurulması sebebiyle aniden büyük hacimde talep yaratılmasının şok etkisidir. Savaşlar kısa süreli yoğun altüst oluşa yol açtığından, sermayenin organik bileşiminde sebep olduğu değişiklik de insanlığın hayrına olarak yorumlanamaz.

Savaşlar, yıkım-kan-gözyaşı cehenneminde sermayenin organik bileşimi, birilerinin kâr sağlaması ya da siyasilerin hırslarının dindirilmesi karşısına, haksızlığa karşı girişilen mücadeleler sonucunda kazanılan zaferi çocukların temiz ve saf dünyası ile taçlandırmayı koyan anlayış daha insancıl değil mi! Temiz duygularını sistemin ve siyasetin çirkinliği ile kirletmemeleri dileği ile, çocukları ve ulusumuzu kutluyorum!

İzzettin ÖNDER – Evrensel.net

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yaşayan Ölüler Aramızda: Finansal Zombi Krizi

Yayınlanma:

|

Ekonomide görünmez ama hissedilen bir tehlike var: Zombi şirketler. Gelirleri borçlarının faizini bile karşılamayan, piyasada sadece dış desteklerle ayakta kalan bu firmalar, yalnızca kendi varlıklarını değil, tüm ekonomik yapının sağlığını tehdit ediyor.

Zombi Şirket Nedir?

Zombi şirketler, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançla borçlarının faizini dahi ödeyemeyen, ancak çeşitli yollarla piyasada tutulan işletmelerdir. Bu yollar arasında:

  • Sürekli borç çevrimi

  • Siyasi baskılarla alınan krediler

  • İflas erteleme ya da konkordato kullanımı

  • Kamu bankaları veya fonları yoluyla yapılan kurtarmalar

bulunur. Bu firmalar aslında çoktan iflas etmişlerdir; ancak piyasa gerçekleri bunu henüz kayda geçmemiştir.

Ekonomiye Verdikleri Zararlar

1. Kaynakların İsrafı

Finansal sistemde sınırlı olan kaynaklar (kredi, iş gücü, teşvik vb.) verimli firmalara değil, aslında çoktan ölmüş bu “zombilere” aktarılır. Bu durum, ekonomik büyümenin kalitesini bozar.

2. Rekabetin Bozulması

Zombi firmalar, zarar etmelerine rağmen piyasada kalabildikleri için fiyatları baskılar, daha sağlıklı ve verimli firmaların piyasadan çıkmasına neden olur. Bu da yenilikçiliği ve teknolojik gelişmeyi engeller.

3. Banka Bilançolarında Risk

Bankalar zombi firmalara kredi verdikçe tahsil edilemeyen alacaklar artar. Sorunlu krediler (NPL) yükselir ve banka sistemine duyulan güven zedelenir.

4. Yatırımcı Güvensizliği

Piyasada “kimin sağlıklı kimin batık” olduğu belli olmaz. Şeffaflık kaybolur. Bu da doğrudan yatırımların ve risk iştahının düşmesine yol açar.

5. Verimlilik Kaybı

Zombi firmalar büyüme rakamlarını yapay olarak şişirebilir ama toplam faktör verimliliği düşer. Ekonomi görünürde büyürken, içeride çürümeye başlar.

Türkiye Örneği: Sessiz Kriz

Türkiye’de özellikle son yıllarda düşük faiz politikaları ve kredi genişlemesi, zombi firmaların sayısını artırdı.

  • KGF destekli krediler,

  • İflas erteleme/kurtarma kültürü,

  • Siyasi olarak ayakta tutulan kamu projeleri,

bu yapıyı besledi. Bu durum, verimli firmaları cezalandırırken, “ölü şirketlerin” yaşamaya devam ettiği bir ekonomik iklim yarattı.

Ekonomik Risk: Zincirleme Çöküş

Faizler yükseldiğinde veya destekler çekildiğinde bu zombi firmalar zincirleme şekilde batmaya başlar. Bu da domino etkisiyle:

  • Bankacılık krizine,

  • İşsizlik artışına,

  • Güvensizlik ortamına,

neden olabilir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı konkordato patlaması bu riski açıkça göstermektedir.

Yaşayan Ölülerden Kurtulmak

Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kaynakların doğru yönlendirilmesi şarttır. Zombi şirketlerin desteklenmesi değil, piyasa içi doğal seleksiyonun işlemesi, güçlü firmaların güçlenmesi gerekir.

Zombi ortamı kısa vadede siyasi rahatlama getirse de uzun vadede büyümenin yapısını çürütür.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.