Connect with us

EKONOMİ

Seçim öncesi ve sonrasında ekonomi: Batı’dan bir analiz

‘Son yıllarda pervasızca ihya olan sermaye çevrelerine dönük etkili, uzun dönemli devrimci, sınıfsal bir programın tasarlanması sosyalistlere aittir.’

Yayınlanma:

|

İktisat tarihçisi Adam Tooze Chartbook başlığı altında, dünya ekonomisinin ve belli ülkelerin güncel sorunları üzerinde odaklanan bültenler yayımlıyor. 215 sayılı bülten Türkiye’de Erdoğan döneminin iktisat politikalarına ayrılmış.1

Chartbook 215, şu gözlemlerle başlıyor: “Erdoğan’ın sicilinde ‘şapkadan çıkarılan çok sayıda tavşan’ var. Bugünkü açmazına son verecek hokkabazlık numaraları ise tükenmiş görünüyor.”

Bülten’in sonraki kesimleri, Türkiye’yi Mayıs 2023’teki ekonomik açmaza sürükleyen politikaları, makro-ekonomik sonuçlarını inceliyor; politika seçeneklerini tartışıyor.

Batı’dan gelen bu ilginç Türkiye analizini okurlarımla paylaşmak istedim.

Türkiye’de enflasyon

Adam Tooze’a göre “Türkiye’nin bugünkü politik iktisadını belirleyen etken enflasyondur”. Bu teşhis sonrasında bildiklerimiz tekrarlanıyor: Enflasyon, Eylül 2021’den itibaren hızlanmış; endeks iki misli artmıştır. Kasım 2022 sonrasında tartışmalı resmî verilere göre yüzde 40-50’lik bir tempoya yerleşmiştir. Daha fazla yavaşlaması şimdilik beklenemez.

Tooze’a göre Türkiye enflasyonunun nedeni Erdoğan’ın politikasıdır: “Düşük faizlerle beslenen özel kredilerde ölçüsüz genişleme…”  İsveçli iktisatçı Knut Wicksell’in geliştirdiği “denge oranının altındaki faizlerin sürüklediği kredi genişlemesinden kaynaklanan bir enflasyon türü”, Erdoğan’ın düşük faiz tutkusu sonunda Türkiye’de yaşanmaktadır.

Buna karşılık Türkiye’de malî disiplin geçerlidir. “Sıkı maliye politikalarını” mümkün kılan belirleyici bir etken, AKP döneminde bütçeye aktarılan astronomik özelleştirme gelirleridir. Tooze 2002 sonrasında kamu açığı/millî gelir oranındaki çarpıcı düşmeyi belirliyor ama bu etkeni gözlemiyor.

Enflasyonun hızlandığı 2020 sonrasında dahi merkezî bütçenin birincil fazla vermesi, bugünkü istikrarsızlığın maliye politikalarından kaynaklanmadığını gösteriyor. Covid 19 döneminde “yükselen ekonomilerde” bütçe harcamaları karşılaştırılıyor ve benzer bir tespite yol açıyor: Salgını telafi etmeyi hedefleyen sosyal harcamalarda Türkiye en sonlarda; bütçeden şirketlere kredi aktarımları, teşvikler vb’de ise ön saflarda yer almaktadır.

Reel faiz, mevduat ve kredi hacmi verilerini de izledikten sonra Adam Tooze açıklıyor: “Türkiye çok cömert kredi destekleri ile çok sıkı maliye politikalarını birleştiren; bu bakımdan gerçek popülizmden ayrılan istisnaî bir örnektir.” 

Fazlası da var: Türkiye döviz fiyatlarını da denetlemeyi hedefleyen çok sayıda, karmaşık “makro ihtiyatî” (daha doğrusu “bürokratik”) önlemi de uygulamaktadır. Tooze, TCMB’den derlenen “Nisan 2021 sonrasında seçilmiş parasal önlemler” tablosunu, ayrıca Bloomberg’in bu doğrultudaki bazı tespitlerini aktarıyor.

Tooze’un ulaştığı bilgiler birkaç değişkeni denetlemeye kalkışan bürokratik müdahaleleri eksik yansıtıyor. Son Türkçe kaynaklara, örneğin Murat Kubilay’ın 18 Mayıs tarihli tweet’lerine ve Hayri Kozanoğlu’nun 22 Mayıs’ta Birgün’de yayımlanan “Üç Perdeli Trajedi” yazısına ulaşabilseydi, Türkiye’de yaşananların “istisnaî bir politika” modeli olmaktan çoktan çıktığını, kargaşaya dönüştüğünü fark edecekti.

Bölüşüm uzantıları

Adam Tooze politik iktisat geleneğini izlemektedir. Dolayısıyla ölçüsüz parasal genişleme ile kamu maliyesinde insafsız kemer sıkma politikalarının bölüşüm sonuçlarına bakması beklenir.

Batı dillerindeki kaynakların ve resmî istatistiklerin imkân verdiği ölçüde bunu yapıyor. Ölçüsüz kredi pompalaması kaçınılmaz olarak servet öğelerine yansıyacaktır. Tooze, 2018-2021 arasında TÜFE ile ölçülürse reel konut fiyatlarının yüzde 30 civarında tırmandığını aktarmakla yetiniyor.

Tooze, TÜİK, Tepav ve Türk-İş verilerini kullanarak ücretlilerin göreli, mutlak kayıplarını, yoksulluk göstergelerini aktarıyor.  Bu bilgilerden ve anketlerden hareketle, “Erdoğan’ın enflasyonu, onun sonunu da getirecektir” öngörüsünü yapıyor. “Onu iktidara getiren otoriter pazarlığı çiğnedi” görüşündedir.  Bu tespiti 28 Mayıs sonrasında tartışılabilir. Acemoğlu’ndan etkilenmediğini umarım.

Tooze’un “gerçek popülizmden ayrılan özgün bir model” olarak algıladığı “gevşek para, sıkı maliye politikaları”, aslında son yedi yıla odaklanan sınıfsal bir gaddarlıktır. Aşamalarını, anatomisini, nicel dökümünü çözümlemek bizlere düşmektedir.

Politika seçenekleri

Adam Tooze, 28 Mayıs sonrasındaki politika seçenekleri ile de ilgilenmektedir. Kritik açmaz dış finansman sorunları ile ilgilidir.

2022’den itibaren döviz fiyatları enflasyonun gerisinde seyretmiş, TL reel olarak değerlenmiştir. Yukarıda değindiğim müdahalelerin katkı yaptığı söylenebilir.  Sonuç, 12 aylık dış ticaret açığının 100 milyar dolara tırmanmasıdır.

Bu bilgilere iki eklenti yapılabilir: Cari işlem açığı Ocak-Mart 2023’te bir yıl öncesine göre üçte bir oranında artmıştır ve bu ivme devam ederse 2023 sonunda açığın 65 milyar dolara ulaşması beklenir. 12 ay içinde ödenmesi gereken dış borç yükümlülükleri de 103 milyardır. Sürdürülebilirliği   hesaplanmalıdır.

Erdoğan’ın iktidara gelmesi halinde olası politikaları Adam Tooze bugünkü ortamdan türetmeye çalışıyor: “Erdoğan’ın aleti haline gelmiş olan Merkez Bankası dış açıkların finansmanı için çeşitli iğreti çözümlere başvurmuştur. 2023 baharında rezervler kritik düzeylere düşmüştür. Döviz piyasalarında TL göçmekte, altın talebi tırmanmaktadır. Belli bir noktada dış finansman aniden duracak, Türkiye dış borçlarını döndüremez hale gelecektir. Muhakkak, ama ne zaman?”

Saray’ın IMF’ye başvuracak esnekliği göstermesi beklenir.  Ne kadar “hüsn-ü kabul göreceği” ise belirsizdir.

Tooze, muhalefet kazanırsa Mutabakat Metni’ndeki ekonomik programın uygulanacağını ve olumlu sonuçlar vereceğini öngörüyor: “Türkiye hızlı enflasyonlarla yaşamaya alışkın Arjantin değildir. Toplumun kalabalık bölümleri acı çekmektedir. Düşük faizli özel kredilerden kaynaklanan bir enflasyon, sıkı bir para politikası ile önlenebilir.  Deprem yıkımının gerektirdiği yeniden inşa maliyeti tahminen 100 milyar doları aşacaktır. Özel kredilerle yapılamaz.” 

Bu tespitlerden hareketle Tooze, yeni iktidar için bir devalüasyonla bütünleşecek “sıkı para ve gevşek maliye politikası” bileşkesini öneriyor. Saray iktidarının son beş yılda izlediği politikaların tam zıddı…

Bir benzerini bu köşede ben de önermiştim“Olası bir Millet İttifakı iktidarı için en güvenli seçenek reel döviz kuru hedeflemesi olabilir. AKP’nin getirdiği KKM düzenlemesi araçlardan biri olarak korunmalıdır. Faizler bankalar-arası rekabete bırakılmalı; yükselmesi göze alınmalıdır. Depremin yarattığı zorunluluk ve emekçilerin yaygın yoksullaşması ise gevşek maliye politikalarını gerektiriyor” (soL Haber, 28 Nisan 2023).

İktidar değişikliği gerçekleşirse dış finansman sorunları konusunda Tooze iyimserdir:

“Erdoğan’ın faiz lobisi suçlamaları adeta doğrulanacaktır; Batı’nın Citi Group ve Vanguard gibi  fon yöneticileri milyarlarca doların Türk tahvillerine geri geleceğini  vaat ediyorlar.”   

Sözü edilen “milyarlarca dolar”, aslında, 2018’den sonra borsadan çıkan sıcak paranın iktidar değişikliği ile Türkiye’ye döneceği tahminidir. Batı’nın en büyük fon yöneticisi Blackrock’un Türkiye’ye ilişkin bu iyimserliği paylaşmadığını aynı yazıda aktarmıştım ve en azından yerel seçimlere kadar “Millet İttifakı iktidarının istikrar politikalarına geçişte temkinli olmasını” tavsiye etmiştim. Kur Korumalı Mevduata bağlanmış 110 milyar dolarlık akışkan fonların tümüyle döviz piyasalarına yönelmesi, ekonomiyi krize sürükleyebilir.

Adam Tooze  neoliberal reçetelerle barışık değildir. Referans verdiği “mutabakat metni”nin içeriğine bu açıdan değinmiyor.  Türkiye’nin orta ve uzun vadeli yapısal sorunlarının çözümüyle ilgilenmesi beklenemez.

Bu konuda 28 Nisan tarihli yazıdan bir aktarma ile yetineceğim: “Daha ötesi Saray’ın kalıcı yenilgisi sonrasındadır.  Son yıllarda pervasızca ihya olan sermaye çevrelerine dönük etkili, yüksek oranlı bir servet vergisi ile başlayan, sermaye hareketlerinin kapsamlı denetimini içeren, uzun dönemli devrimci, sınıfsal bir programın tasarlanması sosyalistlere aittir.”

  • 1.Adam Tooze, Chartbook 215, Erdogan’s Inflation: A Swedish Interpretation, 21.V.2023

Prof. Dr. Korkut BORATAV – sol.org.tr

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yaşayan Ölüler Aramızda: Finansal Zombi Krizi

Yayınlanma:

|

Ekonomide görünmez ama hissedilen bir tehlike var: Zombi şirketler. Gelirleri borçlarının faizini bile karşılamayan, piyasada sadece dış desteklerle ayakta kalan bu firmalar, yalnızca kendi varlıklarını değil, tüm ekonomik yapının sağlığını tehdit ediyor.

Zombi Şirket Nedir?

Zombi şirketler, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançla borçlarının faizini dahi ödeyemeyen, ancak çeşitli yollarla piyasada tutulan işletmelerdir. Bu yollar arasında:

  • Sürekli borç çevrimi

  • Siyasi baskılarla alınan krediler

  • İflas erteleme ya da konkordato kullanımı

  • Kamu bankaları veya fonları yoluyla yapılan kurtarmalar

bulunur. Bu firmalar aslında çoktan iflas etmişlerdir; ancak piyasa gerçekleri bunu henüz kayda geçmemiştir.

Ekonomiye Verdikleri Zararlar

1. Kaynakların İsrafı

Finansal sistemde sınırlı olan kaynaklar (kredi, iş gücü, teşvik vb.) verimli firmalara değil, aslında çoktan ölmüş bu “zombilere” aktarılır. Bu durum, ekonomik büyümenin kalitesini bozar.

2. Rekabetin Bozulması

Zombi firmalar, zarar etmelerine rağmen piyasada kalabildikleri için fiyatları baskılar, daha sağlıklı ve verimli firmaların piyasadan çıkmasına neden olur. Bu da yenilikçiliği ve teknolojik gelişmeyi engeller.

3. Banka Bilançolarında Risk

Bankalar zombi firmalara kredi verdikçe tahsil edilemeyen alacaklar artar. Sorunlu krediler (NPL) yükselir ve banka sistemine duyulan güven zedelenir.

4. Yatırımcı Güvensizliği

Piyasada “kimin sağlıklı kimin batık” olduğu belli olmaz. Şeffaflık kaybolur. Bu da doğrudan yatırımların ve risk iştahının düşmesine yol açar.

5. Verimlilik Kaybı

Zombi firmalar büyüme rakamlarını yapay olarak şişirebilir ama toplam faktör verimliliği düşer. Ekonomi görünürde büyürken, içeride çürümeye başlar.

Türkiye Örneği: Sessiz Kriz

Türkiye’de özellikle son yıllarda düşük faiz politikaları ve kredi genişlemesi, zombi firmaların sayısını artırdı.

  • KGF destekli krediler,

  • İflas erteleme/kurtarma kültürü,

  • Siyasi olarak ayakta tutulan kamu projeleri,

bu yapıyı besledi. Bu durum, verimli firmaları cezalandırırken, “ölü şirketlerin” yaşamaya devam ettiği bir ekonomik iklim yarattı.

Ekonomik Risk: Zincirleme Çöküş

Faizler yükseldiğinde veya destekler çekildiğinde bu zombi firmalar zincirleme şekilde batmaya başlar. Bu da domino etkisiyle:

  • Bankacılık krizine,

  • İşsizlik artışına,

  • Güvensizlik ortamına,

neden olabilir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı konkordato patlaması bu riski açıkça göstermektedir.

Yaşayan Ölülerden Kurtulmak

Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kaynakların doğru yönlendirilmesi şarttır. Zombi şirketlerin desteklenmesi değil, piyasa içi doğal seleksiyonun işlemesi, güçlü firmaların güçlenmesi gerekir.

Zombi ortamı kısa vadede siyasi rahatlama getirse de uzun vadede büyümenin yapısını çürütür.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.