Connect with us

GÜNDEM

The Economist ne diyor?

Peki, Agnelli’nin dergisi, ailenin yakın dostu Berlusconi’nin canciğer arkadaşı Recep Bey’e neden operasyon yapıyor?

Yayınlanma:

|

Geçen hafta 4 veya 6 hafta sonra diye yazmıştım. Bu hafta öğrendik ki 14 Mayıs’ta seçim olacakmış. Öyle anlaşılıyor ki, 14 Mayıs’ta yapılacak seçim de seçime giden süreç de hiç kimse için kolay geçmeyecek.

Seçimler Türkiye’de yaşayan 90 milyona yakın bireyi ilgilendirdiği kadar, belki de daha fazla, dünyaya yön verme iddiasındaki iktidar sahiplerini de ilgilendiriyor. Üstelik Türkiye’de yaşayanların seçimin sonuçlarını etkileme olanakları alabildiğine sınırlıyken, “dost ve müttefik” ülkelerin, ittifakların ve aslında bütün bunların ardında yatan uluslararası sermayenin bu konudaki yetenekleri daha geniş.

Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler geçen hafta “The Economist” dergisine konu oldu. Ürkütücü bir grafik içeren kapağı bir yana bırakırsak dergi içeriğinde ilginç unsurlar var. Buna geçmeden “The Economist”i neden önemsediğim hakkında kısaca bilgi vereyim.

Üniversite yıllarında mesleki İngilizcemi geliştirmek için okumaya başladığım bir dergi. Meslek hayatımın önemli bir kısmında da aboneydim. Emekli olduktan sonra, Akepe’nin müthiş ekonomi tercihlerinin de etkisiyle aboneliğimi sürdürmek uygulanabilir bir seçenek olmaktan çıktı elbette. “The Economist” bir İngiliz dergisi olarak bilinir. Londra merkezlidir. Geçmişte bu doğruydu ama bildiğim kadarıyla artık büyük hissesi Fiat’ın da sahibi olan Agnelli ailesinin bir şirketine ait.  Hani şu dünyaca ünlü Juventus futbol takımının da patronu olan ve Berlusconi ile de pek sıkı fıkı olan aile.

Bu bayrak değişimi derginin ana yönelimini değiştirmedi elbette. Eskiden olduğu gibi bugün de “The Economist” sermaye sınıfının en “zeki” dergisi olma niteliği taşıyor. Bu ne demek? Sermayenin bir sürü yayın organı var. Kimileri koyun gütme amaçlı çalışıyor. Daha açık bir deyişle emekçi sınıfların kafasını bulandırıp dikkatlerini sömürü düzeninden başka yerlere çekmek için faaliyet gösteriyorlar. Yazdıklarını, yaydıklarını eleştirel gözle ve sosyalist bir bilinçle incelerseniz bunu hemen fark ediyorsunuz. Sky TV Grubunu veya The Sun gazetesini ele alırsanız, kısa sürede “aptal yerine konduğunuzu” anlarsınız.

“The Economist” öyle değil zira hedef kitlesi emekçiler değil. Dergide yer alan çözümlemeler sermaye sınıfına yol gösterme konusunda önemli. Sömürü düzenini sürdürmek zorunda olanlara, holding sahiplerine, CEO’lara, onların bağışlarıyla ayakta duran “Düşünce Kuruluşları”na ve elbette hegemon devletlerin yöneticilerine sesleniyor ve Anglo-sakson dünyanın sevdiği deyimle “beyin gıdası” sağlıyor. Çok mu uzattım? Belki ama sabır.

Şunu anımsayalım önce. “The Economist” Akepe’nin iktidara yerleştirilme döneminde önemli işlevler üstlenmişti. O sürecin önemli köşe taşlarından biri olan AB’ne adaylık, müzakerelerin başlaması gibi süreçlerde “Avrupa sağı”nın genel kuşkucu çizgisinden farklı olarak birkaç haftada bir o süreci destekleyen ve Akepe’yi göklere çıkartan çözümlemelere yer verirdi. O sırada kamu diplomasisi kavramını yeni yeni keşfeden Akepe düzeni, özellikle de onun Fethullahçı bileşenleri kendi gündemlerini ilerletmek için bu makaleleri yere göğe sığdıramaz ve tepe tepe kullanırdı.

Dergide yayınlanan Türkiye konulu yoruma ve özel eke geliyoruz şimdi. “The Economist” özetle Akepe’nin bu seçimleri de kazanması halinde Türkiye’nin dikta rejimine geçişinin tamamlanmış olacağını söylüyor. Bunu yaparken de kısaca değindiği temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasından ziyade sermayenin kutsal ineği olan piyasa tanrısının arzuları hilafına serbest piyasaya yönelik müdahalelerin artmasına, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının ortadan kaldırılmasına dikkat çekiyor ve bunu da Akepe genel başkanının ekonomi danışmanlarının “solcu ve milliyetçi’ olmalarına bağlıyor. Buradan anlıyoruz ki “solcu” danışmanlar ülkedeki 13 kişinin toplam servetinin en yoksul kırkbeş milyonun servetiyle eşit haline gelmesini sağlayacak bir model kurmuşlar. Dergi bunun üzerinde bilinçli olarak duruyor bana kalırsa çünkü hitap ettiği kesim bakımından bu asla aşılmaması gereken bir tür Rubicon ırmağı.

“The Economist”in bu makalesine Akepe cephesinden gelen tepkiler “operasyon, sömürgeci zihniyet vs” gibi anahtar sözcüklerle özetleyebiliriz. Bir başka deyişle dergi yıllarca övgü yağdırırken değil de eleştirdiğinde “operasyon” yapmış oluyor. Peki, Agnelli’nin dergisi, ailenin yakın dostu Berlusconi’nin canciğer arkadaşı Recep Bey’e neden operasyon yapıyor?

Sorunun tek ve yüzde yüz isabetli bir yanıtını bulmak kolay değil. Olsa olsa, tahminler yürütebiliriz. “The Economist”in uluslararası Sermaye bakımından neye karşılık geldiğini yukarıda açıklamaya çalışmıştık. Dostluk başka, iş başka ve eski dostlar düşman olabiliyor demek ki. 20 yıllık iktidarı boyunca Cumhuriyet’in bütün varlığını nakite çevirip buharlaştıran, toplu sözleşmesiz, grevsiz bir sömürü cenneti yaratan Akepe’ye ne garezi var bu sermayenin? Saray şürekası şimdi dönüp “Gözünüze dizinize dursun, ne istediniz de vermedik?” diye sitem etse yeridir. Ediyorlar da zaten.

Birinci tahminim Akepe tarafından kurulmaya çalışılan rejimin niteliğiyle ilgili. Sermayenin planı emekçilerin üzerindeki  sömürünün maksimize edilmesi bağlamında şu an tıkır tıkır işliyor bile olsa tek kişilik bir yönetimin önemli bir zaafı var. Biyolojik ve giderilemez bir zaaf. İnsan denen organizmanın ömrü sınırlı. Böyle bir sistemin başındaki şu veya bir şekilde devre dışı kaldığında sistemin bekası da tehlikeye giriyor. Akepe rejimi tam da bu tanıma uygun. Erdoğan karizmatik bir siyasi lider ve görebildiğimiz kadarıyla toplumun en az üçte birinin desteğini elde tutuyor. Bununla birlikte kurduğunu iddia ettiği “Başkanlık Sistemi” için bu geçerli değil. Türkiye seçmeni parlamenter sisteme geri dönmek istiyor. Bunun en temel nedeni de “iktidara yakınlık” etkeni. Başkanlık sistemi uzak, iş takibi güç, milletvekili etkisiz ve yetkisiz. Bir tek kişi ne ihsan ederse ona razı olmak zorundasın. Türkiye seçmenin derdi bu olabilir pekâlâ ama uluslararası sermayenin kaygısı bu ideal görünen ama bir türlü kurumsallaşmayan sistemin Erdoğan sonrasında devam ettirilemeyeceği, bir çöküntü yaşayacağı ve ortaya çıkacak kaos sonucunda yerini hiç arzu etmedikleri bir başka düzene, maazallah halkçı, kamucu hatta sosyalist bir düzene bırakacağı olabilir. Bu yüzden de Biden, Sunak, Agnelli vs, Erdoğan’sız ve tek adamsız bir Akepe düzenini arzu ettiklerini dile getiriyorlar belki de “The Economist” aracılığıyla. O düzen de hazır: Ne zamandır düz koşularla kenarda hazırlanan Millet İttifakı.

İkinci tahminim ise uluslararası dengelere dair. Akepe düzeni ve lideri, emperyalist kamptaki bunalımın sağladığı olanaklarla atıldığı “özerk” emperyalizm kalfalığı macerasında Batı açısından pek de istenmeyen bir mecraya doğru gidiyor. Bu yolculuğun, rotanın ne kadarı iradî ne kadarı mecburiyetten tartışılır. Biraz daha açık yazmak gerekirse, benim düşüncem Erdoğan’ın kendi isteğiyle çıktığı bir yolda yokuş aşağı gidişi artık engelleyemediği yönünde. Ben bu oyunu bozarım diye diye başka bir oyunun piyonu olmaya giden bir yolda görünüyor Akepe ve lideri. Batı’ya çekilen her rest, yarattığı kayıplardan dolayı Doğu’ya mecburen verilen bir tavize dönüşmeye başladı sanki. Rol model benimsediği II. Abdülhamit’i bir  yana bırakın, daha çok Mahmut Nedim Paşa’yı anımsayın isterseniz. Uğraştırma bizi şimdi internet aramalarıyla diyorsanız ilgili yazı şurada.

Türkiye dünya dengeleri bakımından önemli bir ülke. Kaybının ağır bir bedeli var. Rusya’yla yakınlaşmanın geri dönüşün güç olacağı bir noktaya sürüklenmesi olasılığı Batı için ürkütücü. NATO genişlemesi bağlamında yaşanan krizin özellikle İsveç’le geldiği eşik Washington ve biraderleri bakımından tatsız sonuçlara gebe. İşte bu yüzden de “The Economist” temsil ettiği sınıf adına “haydi Abbas vakit tamam!” diyor olabilir.

Bu köşede çok yazdık, Akepe liderinin ABD, AB gibi başat uluslararası aktörler bakımından uzun yıllardır ideal bir seçenek olduğunu. Görünen o ki, ürünün niteliği, verimi ve özellikle de son kullanma tarihi konusunda kaygılar beliriyor ve çok klişe bir deyişle  kağıtlar yeniden karılıyor. Ya da ben fena halde yanılıyorum.

Engin SOLAKOĞLU-sol.org.tr

Okumaya devam et

Ali Coşkun

30 HAZİRAN: AY SONU UYARILARI

Yayınlanma:

|

Yazan:


Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.

Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;

1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi

Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.

Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.

Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.

2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)

Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.

Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.

İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.

3. Takas Çek Ödemeleri

Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.

Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.

Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.

4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler

KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.

Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.

Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.

Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.

3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.

Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.

Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.

5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları

Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.

Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.

Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.

Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.

Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.

Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.

Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan

Yayınlanma:

|

Yazan:

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan: Şirket, Dernek, Vakıf ve Siyasi Partiler Açısından Hukuki Geçersizlik

Hukuk düzeninde bazı işlemler, baştan itibaren geçersiz sayılır. Bu tür işlemler “mutlak butlan” (yokluk) kavramı ile açıklanır. Türk hukuk sisteminde; şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler gibi tüzel kişiler açısından da bu geçersizlik ciddi sonuçlar doğurur.

Mutlak Butlan Nedir?

Mutlak butlan; hukuka, kamu düzenine, ahlaka veya emredici şekil kurallarına aykırı bir hukuki işlemin başlangıçtan itibaren hükümsüz olması halidir. Bu işlemler sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilir. Mutlak butlan hâlinde:

  • Herkes geçersizliği ileri sürebilir.

  • Mahkemeler re’sen (kendiliğinden) dikkate alır.

  • Zamanaşımı söz konusu değildir.

  • Hukuki sonuç doğurmaz.

1. Şirketlerde Mutlak Butlan

Ticaret hayatında şirketler üzerinden gerçekleştirilen bazı işlemler, hukuki şekil şartlarına ve kanuni kurallara aykırıysa mutlak butlan gündeme gelir.

Örnekler:

  • Geçersiz Kuruluş: Asgari sermaye şartını taşımayan bir anonim şirketin kurulması.

  • Kanuna Aykırı Amaç: Yasa dışı işler (örneğin kaçakçılık) için kurulan şirketler.

  • Şekil Eksikliği: Genel kurul toplantısı, zorunlu çağrı ve nisap şartları olmadan yapılırsa alınan kararlar geçersizdir.

2. Derneklerde Mutlak Butlan

Dernekler Kanunu’na göre, bir derneğin hem kuruluş hem de faaliyet süreçlerinde kamu düzeni ve yasalara uygunluk esastır. Aksi hâlde mutlak butlan söz konusu olur.

Örnekler:

  • Kanunsuz Kuruluş: Dernek tüzüğü, yürürlükteki yasalara aykırıysa (örneğin yasadışı örgüt propagandası içeriyorsa).

  • Geçersiz Genel Kurul: Üyelerin haberi olmadan yapılan toplantıda alınan kararlar hükümsüzdür.

  • Amaç Ahlaka Aykırı: Toplumda nefret, ayrımcılık, ırkçılık gibi ahlaka aykırı fikirleri yayan dernekler geçersiz sayılır.

3. Vakıflarda Mutlak Butlan

Vakıflar, kuruluşlarında sıkı şekil şartlarına tabidir. Bu şartlara uyulmaması hâlinde vakıf tüzel kişiliği oluşmaz.

Örnekler:

  • Resmî Senet Eksikliği: Noter huzurunda düzenlenmeyen vakıf senedi geçersizdir.

  • Mal Varlığı Devri Yoksa: Kurucu tarafından belirtilen taşınmazın vakfa devri yapılmamışsa kuruluş yok hükmündedir.

  • Kamu Düzenine Aykırı Amaç: Terör finansmanı veya ayrımcı amaç güden vakıflar geçersizdir.

4. Siyasi Partilerde Mutlak Butlan

Siyasi partiler, Anayasa’ya ve Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olarak faaliyet yürütmek zorundadır. Anayasa Mahkemesi, bu konuda nihai denetim merciidir.

Örnekler:

  • Anayasa’ya Aykırılık: Laiklik, insan hakları, devletin bütünlüğü gibi ilkelere aykırı partiler kapatılır ve işlemleri mutlak butlanla geçersiz sayılır.

  • Usulsüz Kurultay: Parti tüzüğüne aykırı yapılan seçimler geçersizdir.

  • Tüzük ve Program İhlalleri: Toplumsal barışa tehdit oluşturan ifadeler taşıyan programlar yok hükmündedir.

Tüzel Kişilerde Hukuki Ciddiyet Şart

Mutlak butlan, yalnızca bireysel sözleşmelerde değil; kurumların varlığını ve işlemlerini de doğrudan etkileyen bir hükümsüzlük türüdür. Şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler; kuruluş ve faaliyet süreçlerinde şekil, içerik ve amaç yönünden hukuka uygun davranmadıklarında, yaptıkları işlemler geçersiz sayılır. Bu durum, hem kamu düzeninin korunması hem de hukuki güvenliğin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

ZENGİNLİK İLLÜZYONU: Gerçek Zenginlik mi, Borçla Alınmış Bir Hayal mi?

Yayınlanma:

|

Günümüzde birçok birey, şirket ve hatta ülke; sahip olduğundan çok daha fazla zenginmiş gibi davranıyor. Lüks arabalar, büyük evler, gösterişli tatiller ve sosyal medyada sergilenen “refah dolu” hayatlar… Ancak tüm bu görüntülerin arkasında çoğu zaman borçla finanse edilen bir tüketim yatıyor.

Bu duruma ekonomi literatüründe “Zenginlik İllüzyonu” adı veriliyor. Yani kişi ya da kurumlar gerçek zenginlik yerine, borçla veya geçici gelirlerle sürdürülen bir refah algısı içinde yaşıyorlar.

BİREYSEL DÜZEYDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Kredi kartıyla yapılan lüks harcamalar

  • Taksitle alınan araba, ev, tatil vb.

  • Sosyal medyada sergilenen “lüks yaşam” gösterileri

Gerçek: Sahip olunan varlık değil, borçla finanse edilmiş bir tüketimdir.

Kredi kartıyla alınan pahalı telefonlar, taksitle gidilen lüks tatiller ve gösteriş için yapılan harcamalar… Tüm bu tüketim örnekleri, zenginlik illüzyonunun bireysel düzeydeki tezahürüdür. Kişi, aslında gelecek gelirini bugünden harcamakta, ama kendini “zengin” hissetmektedir.

ŞİRKETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Sürekli borçlanarak yapılan yatırımlar

  • Gerçekleşmemiş kârlar üzerinden yapılan büyüme planları

  • Finansal tablolarda şişirilmiş varlıklar

Gerçek: Firmanın nakit akışı sorunlu olabilir, ancak dışarıdan “büyüyen ve zenginleşen şirket” algısı yaratılır.

Bazı firmalar; sürekli kredi kullanarak yatırım yapmakta, borçla büyümektedir. Finansal tablolarda görülen “kâr” çoğu zaman nakit akışıyla desteklenmeyen hayali bir kârdır. Böyle firmalar dışarıdan güçlü görünse de içeride ciddi risk taşır.

DEVLETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Aşırı borçlanmayla finanse edilen büyük altyapı projeleri

  • Yapay şekilde düşük faizle genişleyen ekonomi

  • Kısa vadeli döviz girişleriyle büyüyen cari açık

Gerçek: Ekonominin temelleri zayıftır ama halk kendini refah içinde hisseder. Bu, genellikle krizle sonuçlanır (örneğin 2001 Türkiye krizi, 2008 ABD mortgage krizi).

Makroekonomik düzeyde, bazı devletler büyük projeler yaparak vatandaşlarına “refah” algısı yaratır. Ancak bu projelerin finansmanı borçla sağlanıyorsa ve üretim-tasarruf dengesi bozulmuşsa, bu durum sadece geçici bir illüzyondur. Ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir.

Zenginlik İllüzyonunun Nedenleri

  • Tüketim kültürü ve reklamlar

  • Sosyal medya ve gösteriş toplumu

  • Finansal okuryazarlık eksikliği

  • Yatırım yerine tüketimin teşvik edilmesi

  • Kısa vadeli politikalar

ZENGİNLİK İLLÜZYONUNUN SONUÇLARI VE ZARARLARI

  • Gerçek olmayan refah, tasarrufları azaltır.

  • Aşırı borçlanma ekonomiyi kırılgan hale getirir.

  • Kriz anlarında bu illüzyon bir anda dağılır.

  • Sosyal huzursuzluk ve gelir adaletsizliği artar.

GÖSTERİŞ DEĞİL GERÇEK ZENGİNLİK

Gerçek zenginlik; üretim, tasarruf ve sürdürülebilir gelir artışıyla mümkündür. Tüketim ve borçla sürdürülen bir yaşam tarzı, sadece zenginlik illüzyonu yaratır. Bu yanılsamadan kurtulmak için finansal bilinçlenme ve sadeleşme şarttır. Zenginlik illüzyonu, finansal gerçeklerden kopmuş bir algı oyunudur. Ekonomide sürdürülebilir refah; gerçek gelir artışı, üretim gücü ve tasarruf ile olur, borç ve gösterişle değil.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.