Connect with us

GÜNDEM

YABANCILARA GAYRİMENKUL SATIŞI VE KONUT FİYATLARI/KİRALARI

Yayınlanma:

|

Türkiye’de ekonomi yönetimi, uzun yıllar boyunca, gayrimenkul yatırımlarını ön plana çıkaran bir stratejiyi tercih etmiştir. Buna ilave olarak kamu yatırımları içinde de altyapı yatırımlarına daha fazla ağırlık verilmiştir. Bu anlayış kaynak dağılımını da etkilemiş, üretken sanayi ve tarım yatırımları yerine arazi rantlarının realize edilmesine yönelik gayrimenkul yatırımlarında daha büyük bir artış ile karşılaşılmıştır. Her yıl yaklaşık bir milyon civarında artan nüfus ve sürecin devamlılığını sağlamış, önce Suriye, sonra da başta Afganistan olmak üzere diğer ülkelerden gelen milyonlarca sığınmacı da bu süreci beslemiştir. Son olarak Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle bu ülkelerden Türkiye’ye gelenlerin gayrimenkul talebi ile karşılaşılmıştır.

Bu sürecin gerisinde öncelikle 2003 yılından itibaren yabancılara gayrimenkul satışına izin veren yasal düzenleme, daha sonra ise belli bir tutarda gayrimenkul alanlara vatandaşlık verilmesi uygulaması yer almıştır. Kuşkusuz adeta yeni bir “kavimler göçü”ne izin veren yönetim anlayışı da bu süreçte çok etkili olmuştur.

21. yüzyılda bile hâlâ tarihsel süreçte oluşan göçebe toplum özelliklerini devam ettiren, bu yapıyla uyumlu kısa vadeli bakış açısını, kurnaz ve fırsatçı yaklaşımı canlı tutan bir toplumsal zihniyetin rant kollamayı öne çıkarmaması ve arazi rantlarını göz ardı etmesi söz konusu olamazdı, olmadı da. İktidarda kalma veya iktidar olma yolunda bu anlayışa yeterince imkan sunmanın anahtar role sahip olduğunu gören politikacıların da bu konuya kayıtsız kalması beklenemezdi, kalmadılar da.

Ekonomi politikası ve yatırım tercihleri ile bu toplumsal anlayışın bir sonucu olarak Türkiye’de konut/AVM/rezidans yatırımlarının hızla artması söz konusu olmuştur. Ancak, bunun sonucunda Türkiye’de üretim boyutunda uluslararası ticarete konu olan ve olmayan mallar boyutunda dengesizlik oluşmuştur. Nitekim, Türkiye’nin; diğer ülkelerden daha çok ticarete konu mallar satın alırken, içerde yatırımları daha çok ticarete konu olmayan alanlara yönlendirmesi ilave bir dengesizlik kaynağı haline gelmiştir. Böylece 1947 yılından itibaren aralıksız dış ticaret açığı veren bir ülkenin dış ticaret açığı, kriz dönemleri dışında, sürekli üst platoya yükselmiştir. Bu plato da ayrıca dış borç platosunu sürekli beslemiştir.

Haklı/anlamlı gerekçeleri olsa da konut, AVM/rezidans türü yatırımların ön plana çıkarılması, bunların da daha çok lüks nitelikte yapılması, ithal inşaat/konut malzemeleri talebini de artırmıştır. Bu arada 2002-2015 döneminde önce yüksek petrol fiyatları, ardından da küresel finans krizinin etkilerini azaltmak isteyen gelişmiş ülkeleri yarattığı küresel likidite bolluğu nedeniyle Türkiye’ye yönelen doğrudan yabancı yatırımlar ile kısa vadeli spekülatif yabancı sermayede (sıcak para) ciddi artışlar olmuştur. Yine 2000’li yıllarda uygulanan veya uygulanmayan politikalar sonucu oluşan yüksek faiz-düşük kur iklimi özel kesimi daha ucuz hale gelen dış borçlanmaya yönlendirmişti. Böylece ülkeye her kanaldan (doğrudan yatırım, sıcak para, kredi/borç) adeta döviz akmış, oluşan döviz bolluğu da (rezerv artışı) TL’yi yapay olarak değerli hale getirmişti. Dolayısıyla, elektronik eşyalarından, mermerine, armatürüne, mobilyasına kadar birçok girdisi ithal olan konutlar/binalar inşa edilmiştir. Lüks konutların bulunduğu rezidanslar ve sitelere de daha çok ithal ürünler satan mağazalar açılmış, böylece hem inşaat süreci hem de sonrasında buraları ithalatın bir “dinamosu” haline gelmiştir.

Ancak, 2015 sonrası dönemde küresel ekonomik iklim ve likidite bolluğu tersine dönmüştür. Ayrıca, ülke içinde referandum, genel ve yerel seçimler arka arkaya gelmiş, ekonomi politikası tercihlerindeki hataların da eklenmesiyle inşaat ve tüketim çekişli büyüme sürdürülemez hale gelmiştir. Merkez Bankası döviz rezervlerinin kurları tutabilmek amacıyla eritilmesi de döviz ihtiyacını artırmıştır.

Böylesi bir ortamda döviz girişinin artırılması amacıyla yabancılara daha fazla gayrimenkul satılması ve bunu teşvik etmek amacıyla belli bir tutarın üzerindeki fiyatla konut alanlara vatandaşlık verilmesi söz konusu oldu. Dolayısıyla Türkiye; düne kadar uluslararası ticarete çok fazla konu olmayan ev ve arazileri uluslararası ticarete konu ürün haline getirdi. Zira satılabilecek pek kamu kuruluşu kalmamıştı. Birçok kamu kuruluşunun özelleştirilmesi sürecinde yabancılara yapılan satışların ardından büyük tutarlarda gayrimenkulün de yabancılara satılması, yerli ve milli boyutunun güçlü olduğuna sürekli vurgu yapan bir yönetim dönemine denk düştü!

Yabancılara gayrimenkul satışlarına ilişkin veriler aşağıdaki tabloda verilmiştir. Satılan gayrimenkullerin ne kadarının konut/bina, ne kadarının ise arazi/tarla olduğuna ilişkin ayrıntılı bir bilgi yayınlanmamaktadır. Bu nedenle bu detayı bilemiyoruz.

Tablodan görülebileceği gibi yabancılara satışa izin veren düzenlemenin ardından, 2003 yılı sonrasında her yıl ortalama 3,3 milyar dolarlık gayrimenkul yabancılara satılmıştır. Böylece 2022 yılı Ekim sonu itibarıyla toplam satış tutarı 67,6 milyar dolara ulaşmıştır.

Yabancılara gayrimenkul satışı doğrudan yabancı yatırım girişleri içinde gösterilmektedir. Bu çerçevede bir değerlendirme yapıldığında 2003-2022 döneminde her yıl Türkiye’ye gelen doğrudan yatırımların ortalama yüzde 31,8’i gayrimenkul satışı kaynaklı olmuştur. Dolayısıyla doğrudan yatırım girişinde bir nitelik sorunu olduğunu, yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı artırabilecek kaynak girişinin sınırlı kaldığını söylemek mümkündür.

Diğer taraftan, yine 2003-2022 döneminde Türkiye’ye toplam olarak 248,8 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım girişi gerçekleşmiştir. Dolayısıyla son yirmi yılda Türkiye’ye gelen toplam doğrudan yabancı yatırımların yüzde 24,5’i gayrimenkul satışı şeklinde olmuştur.

Yıllık ve birimli olarak yabancılara gayrimenkul satışlarını gösteren grafikten küresel finans krizi ve pandemi sürecinde satışlarda gerileme olduğu anlaşılmaktadır. 2022 yılına ilişkin Kasım ve Aralık ayı verileri de açıklandığında, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle bu ülke vatandaşlarının Türkiye’den gayrimenkul alımını artırmalarının etkisiyle, yıllık bazda satış rekoru kırılma olasılığının oldukça yüksek olduğu söylenebilir.

Bu koşullarda Türkiye’de konut fiyatlarındaki artışın önemli bir nedenin yabancılara konut satışı olduğu ortaya çıkmaktadır. İnşaat malzemelerinde maliyetlere bağlı fiyat artışları da (enerji, çimento, demir, nakliye, işgücü) yine konut fiyatlarındaki artışı desteklemektedir. Yine ekonomi yönetiminin zaman zaman uygulamaya koyduğu düşük faizli, uzun vadeli konut kredileri de fiyat artışlarında rol oynamaktadır. Bütün bunlara bağlı olarak kira geliri/konut fiyatı oranının önemli ölçüde düşmesi söz konusu olmuştur. Dolayısıyla kira/konut fiyatı dengelerinin yeniden kurulması için ya konut fiyatlarının düşmesi ya da kiraların artması gerekmektedir. Konut fiyatlarının yabancıların talebi ve inşaat malzemeleri fiyatlarındaki artış gibi nedenlerle gerilemesi düşük bir olasılıktır. Ayrıca uygulanan negatif reel faiz politikası nedeniyle tasarrufların konut alımına yönelmesi devam etmektedir. Dolayısıyla orta ve düşük gelirli grupların artık bırakın ev sahibi olmayı, nitelikli bir ev kiralama imkanları dahi azalmıştır.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Türkiye’de yoğun özelleştirmelerin yapıldığı 2000 sonrası dönemde kamu kuruluşlarının önemli bir bölümünü yabancılara satılmıştır. Yukarıdaki veriler çerçevesinde yabancılara gayrimenkul satışının tam gaz devam ettiği görülmektedir. Zayıf sermaye yapısı, yüksek borçluluk düzeyi ve çağın yenilikçi/yıkıcı rekabet koşullarına uyum güçlükleri yanında daha da zorlu hale gelecek gibi görünen makro ve küresel ekonomik koşullar nedeniyle sıranın özel kesim işletmelerine de gelebileceğini söylemek mümkündür. Peki daha ne kadar ve nereye kadar?

Yaşar UYSAL – gazetedurum

Okumaya devam et

BANKA ANALİZLERİ

QNB Finansbank Emekli Promosyonunu artırdı

Maaş Promosyon kampanyaları hızlanırken; QNB Finansbank Kmau Bankalarına alternatif olacak şekilde yeni bir Emekli Maaş Promosyon Kampanyası başlattı…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Emekli Müşterilerimize Sunulan Ayrıcalıklar

  • 12.000 TL ‘ye varan nakit promosyon ve CardFinans Emekli kredi kartından yıllık 1.200 TL indirim olmak üzere toplamda  13.200 TL’ye varan emeklilik ödülü !
  • Emeklilikte Yaşa Takılanlar’a özel kredi QNB Finansbank’ta! Emeklilere özel avantajlı oranlardan yararlanmak ve detaylı bilgi için tıklayınız.
  • Yurtiçi diğer tüm banka ATM’lerinden Para Çekme, Para Yatırma veya Bakiye Sorgulama işlemlerini toplamda ayda iki defa ücretsiz gerçekleştirebilirler. (günlük para çekme – yatırma limitleri dahilinde)
  • Bireysel İnternet Şube ve QNB Mobil’den yapılacak EFT saatlerinde ve TL havale işlemlerinde işlem ücreti muafiyeti ( haftasonu ve resmi tatil günleri dışında 09:00-16:00 saatleri arasında)
  • QNB Finansbank şubelerinde yapacağınız işlemlerde sıra önceliği
  • Emekli Bankacılığı müşterilerimize özel 0850 222 11 00 numaralı QNB Finansbank Emekli Bankacılığı Hattı’ndan faydalanma imkanı
  • CardFinans Emekli kredi kartına sahip olunması durumunda; ilk yıl, yıllık üyelik ücreti tahsil edilmemektedir. Bu bir yılın sonunda, CardFinans Emekli kredi kartına bağlı ve düzenli ödenen en az bir otomatik fatura ödeme talimatı olduğu ve bu talimatların düzenli ödendiği sürece, bu kredi kartı için yıllık üyelik ücreti alınmamaya devam edecektir.
  • Emekli maaşını Bankamızdan alan CardFinans Emekli kredi kartı sahipleri, market ve eczane harcamalarında yılda 1200 TL’ye varan indirimlerden faydalanabilir. Detaylı bilgi için tıklayınız.

Okumaya devam et

EKONOMİ

TİM, Global Ekonomideki Talep ve Riskleri Takip Edecek

Türkiye’de bir ilk olan İhracat Pazar Monitörü içinde iki endeksin yer aldığını bildiren TİM Başkanı Mustafa Gültepe, İhracat Talep Endeksi ile pazarlardaki talebi, Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de riskleri önceden görme imkânı bulacaklarını söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), önemli pazarlarda talebi yaratan koşulları ve riskleri artık İhracat Pazar Monitörü’nden (İPM) takip edecek. İlk sayısı yayımlanan İPM’ye göre ocak ayında İhracat Talep Endeksi yüzde bir artışla 101 puana yükseldi.

TİM Başkanı Mustafa Gültepe, yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinin itici gücü olan ihracatın seyrini belirleyebilme noktasında TİM’in hayata geçirdiği İhracat Pazar Monitörü’nün çok önemli bir misyon üstleneceğini vurguladı. Cumhuriyetin ikinci yüz yılına Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma hedefi ile başladıklarını ve stratejilerini bu hedefe göre kurguladıklarını belirten Gültepe, şöyle devam etti:

“27 sektörümüzde, 61 birliğimizle ve 150 bine yakın ihracatçımızla dünyada adım atmadığımız ülke ya da bölge bulunmuyor. Türkiye’nin üretim gücünü, ürünlerimizin kalitesini tanıtmak için küresel ölçekteki sektörel fuarları, ticaret ve alım heyetlerini fırsata dönüştürüyoruz. Bütün bu çalışmaların yanı sıra pazarlarımızdaki tüm gelişmeleri hesaba katmamız gerekiyor.

TİM-İPM ALANINDA İLK VE TEK ENDEKS

İlkini  yayımladığımız TİM-İPM ile artık pazarlarımızdaki talep koşullarını ve siyasi-iktisadi risk konjonktürünü kolayca takip edebileceğiz. TİM-İPM, ülkemizde sektörel bazda talep ve risk koşullarını ölçen ilk ve tek endeks olma özelliğini taşıyor. Aylık olarak kamuoyu ile paylaşacağımız TİM-İPM içinde İhracat Talep Endeksi ve Pazar Dayanıklılık Endeksi yer alıyor. İhracat Talep Endeksi ile pazarlarımızdaki talebin hem genel durumunu hem de sektör ve ülke özelinde tabloyu görebileceğiz.

Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de pazarlarımızda risklerin genel durumunun yanında sektör ve ülke bazında gidişatı takip edebileceğiz. Ocak ayı rakamlarına baktığımızda İhracat Talep Endeksi önceki aya göre yüzde 1 artış, önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,4 düşüşle 101 oldu. Bu rakam bize ihracat pazarlarımızdaki talep koşullarının iyileşmeye devam ettiğini gösteriyor. Pazar Dayanıklılık Endeksi ise Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 0,6 artarken bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,7 düşüşle 99,7 seviyesinde gerçekleşti. Bu verilerin ışığında pazarlarımızdaki risk koşullarının da iyileşme eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.”

Mustafa Gültepe, TİM-İPM kapsamındaki iki endeks sayesinde ihracatçı firmaların pazarlardaki riskleri ve talepleri çok daha daha kolay anlamlandırarak önceden pozisyon alma imkânı bulacaklarını sözlerine ekledi.

NOT: Şubat 2024 sayısı itibari ile TİM İhracat Pazar Monitörü her ayın son pazartesi günü yayınlanacaktır.

TİM İhracat Pazar Monitörü’ne buradan ulaşabilirsiniz.

 

TİM – Türkiye İhracatçılar Meclisi – TİM İhracat Pazar Monitörü (tim.org.tr)

tim_ihracat_pazar_monitörü_2024_subat TİMREPORT_229

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Serveti vergile(yeme)mek

Dev çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesiyle ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım. Uluslararası sermayenin daha fazla vergi dışı kalmasına göz yumulmaması için küresel asgari kurumlar vergisi çalışmaları hızlanmış durumda. Bir yandan da toplum vicdanında sermayenin vergilendirilerek aklanması gerek.

Yayınlanma:

|

Tüm dünyada mali, ekonomik ve çevresel adaletsizlikler artarak devam ediyor. Küreselde pandemi sonrasındaki yeni servetin yaklaşık üçte ikisini en zengin yüzde 1’lik kesim elinde tutmaya başladı. Yoksulluk sona ermiyor, artıyor. Emek enflasyon altında ezilirken büyümeden aldığı pay sınırlı. Oxfam’ın araştırmasına göre dünyadaki en büyük şirketlerin sadece yüzde 1’inden daha azı çalışanlarına “yaşanabilir” bir ücret ödüyor. Diğer yüzde 99’unun böyle bir kaygısı var mı acaba?

Ama küreselde vergi reformları sermayeyle, dev çok uluslu şirketlerle ilgili yapılmaya çalışılıyor. Madem süreç başladı, bundan sonra zenginler için de devamı gelse iyi olur. Zaten en zenginlerin arkasında, kârın ortaklarına aktarıldığı ve genellikle beklenti üstü (!) kâr elde eden bu dev şirketler var. Üstüne vergi teşvikleri, indirimleri ile önemli bir kazanç alanına sahipler.

Sonra bu zenginler çeşitli yollarla nüfuz da elde edebiliyor. Bu nüfuz arttıkça ihalelerden medyaya kadar pek çok köşe başı tutulabiliyor.

Çünkü sadece servet değil, nüfuz da birikir. Servet, sahibine gelir sağlarken ve gelecekteki işsizlik, hastalık risklerine karşı güven verirken, sosyal mevki, ün, kudret, ekonomik bağımsızlık sağlayarak özel bir ödeme gücünü temsil eder.

Vergide adaleti sağlamak için ödeme gücüne göre vergileme gerekli, servet de ödeme gücünün göstergesi olduğuna göre vergilendirilmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Zaten servet vergilerinin amacı, fırsat eşitsizlikleri dolayısıyla toplumdaki bireyler arasında oluşan gelir ve servet dağılımındaki dengesizlikleri en aza indirmek değil mi? O nedenle serveti olan ile olmayanı bu vergiyle birbirinden ayırmak gerekiyor. Emlak vergisi bir emlaka sahip olan ile olmayanı, ya da motorlu taşıtlar vergisi ona sahip olan (sahip olabilme gücüne sahip olan) ile olmayanı birbirinden ayırabiliyor örneğin. Ancak gelir ve servet dağılımında adaletsizliği en az indirecek servet vergisinde servetin tanımında sorun yaşıyoruz. Çünkü ülkemizde devlet hâlâ somut, gözle görülen servet unsurlarını vergilemeye çalışıyor.

Türkiye’de servet vergileri dört adet; Emlak Vergisi (EV), Değerli Konut Vergisi (DKV), Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) ve Veraset ve İntikal Vergisi (VİV). Bu vergilerin konuları gayrimenkul (EV ve DKV), motorlu taşıt (MTV) ve servetin ölüm ya da yaşayanlar arası karşılıksız intikaline (VİV) dayanıyor.

Oysa servet tanımına, her türlü taşınır taşınmaz mallar ile para ve alacaklar dahildir ve zaten servet kişinin beli bir anda sahip olduğu ekonomik değerlerin tümüdür. Her birinin fiyatı vardır ve mübadeleye de elverişlidir.

Ancak Türkiye’de servetin tanımı oldukça dar. Bir çok ülkede mevduat vb de servet olarak tanımlanıyor. Bizdeki tanım eksikliği vergide adalet arayışını tetikleyen ana unsurlardan biri. Servet vergilerinin sık sık gündeme gelmesi, yeni bir servet vergisine umut bağlanması hem mevcut kamu giderlerinin dağılımından ve israfından, hem de vergilerin gelir/servetin adil dağılımındaki rolünden hoşnut olunmadığını gösteriyor.

Uygulamadaki servet vergilerinin gelir ve servet dağılımı üzerindeki etkisi, tüm servet unsurlarının hangi gelir grupları arasında dağıldığı ile ilgili. İşte aslında toplum vicdanını rahatsız eden nokta da burası.

Servet edinimiyle artan nüfuz, üretim faktörü sahipliklerinde giderek derinleşen adaletsizlikler ekonomi politikalarının etkisiyle de büyüdü. Düşük faiz politikasıyla uygulanırken kredi çekerek döviz ve altına yönelenler tasarruf ve servet sahibi oldular. Aynı dönemde düşük gelir düzeyindekiler, yoksullar bu politikanın sonucunda ortaya çıkan enflasyonun altında ezildi. Üstelik yaşanan dolarizasyon sonucu kur yükselişinin önüne geçilmesi için yaratılan KKM’nin getirisinden bile gelir vergisi alınmadı. O nedenle hem vergide adaletsizliğin göstergesi dolaylı vergilerin vergi sistemindeki hakimiyeti, hem de böyle bir zenginleşme ve kâr akımının da tetiklediği enflasyonla devam ediyoruz.

Mevcut servet vergilerine ek yeni bir servet vergisi ihdas edilmesi kıymetli meslektaşım Prof.Dr. Murat Batı’nın dünkü yazısında açıkladığı gibi Anayasa’nın 2. (sosyal hukuk devleti), 10. (eşitlik), 13. (ölçülülük) ve 35. (mülkiyet hakkının ihlali) maddelerine aykırılık teşkil edecek. Ayrıca yeni servet vergisi vergi sistemine dahil olsa da bu vergilerin gelirlerinin örneğin deprem harcamalarına, sosyal transferlere vb tahsis edilmesi 5018 sayılı KMYKK m.13/g’ye göre mümkün değil. Bu durumda gerçekleşmeyecek olan; bir Robin Hood vergisi gibi zenginden alıp yoksula vermek.

Yeni servet vergisine kadar öncelikle gelir ve kurumlar vergisinde reform ile işe başlanmalı. Gelir-Kurumlar Vergisi beyannamelerinde görülmeyen ve servetin oluşumuna katkı sağlayan gelir kayıt ve kontrol altına alınabilir. Servet vergisi ile gelir getirmediğinden dolayı Gelir-Kurumlar vergisiyle kavranamayan servet unsurları kavranabilir.

Aslında Veraset ve İntikal Vergisi uygulaması, karar alıcılara yol gösterici niteliğe sahip. Bu vergiler “birbirini telafi eden”, “takip ve kontrol eden vergiler“dir. Şöyle ki Veraset ve İntikal Vergisi, içinde iki vergiyi barındırıyor. İlki veraset sonucu ortaya çıkan ikincisi yaşayanlar arası gerçekleştirilen servetin karşılıksız intikali, vergilendirmeye yönelik. Veraset vergileri yalnız başına uygulandığı durumda servetin intikali yaşayanlar arasında bağış yoluyla gerçekleştirilebilir. Bunun için yaşayanlar arası bağış yoluyla gerçekleştirilen karşılıksız intikaller de bu vergi kapsamındadır.

Türkiye de servet vergileri, servet üzerinden ve servet transferinden alınıyor. Ayrıca servet vergileri servet artışından da alınır. Serveti oluşturan unsurda sahibinin hiçbir kişisel emeği olmadan meydana gelen artışlar vergilendirilir. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki servet artış vergisi uygulaması var, hatta olağanüstü servet vergisi olarak da bilinir. Oysa Türkiye’de bu kapsamda Gayrimenkul Kıymet Artışı Vergisi uygunladı. Servet unsurlarından sadece biri olan gayrimenkulün değerindeki artışı vergilemek için yürürlükteydi. Hatta uygulanırken olağanüstü bir durum da yoktu. Ancak o vergi neoklasik ekonomi politikalarının vergi sistemini değiştiren, sermayeyi daha hafif vergileyen özelliği sonucu 1985 yılında kaldırıldı.

Dostoyevski’nin dediği gibi; “parasız düşünür, ama paralı iki misli düşünür”.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.