Connect with us

GÜNDEM

Zenginlerimize ne oluyor : Eczacıbaşı Efendi niye çıldırdı?

Görünüşte zengin bir yurttaşın mülkünün güvenliği için hukuka başvurması ve hukuku hiçe sayan bir işgalciye isyanı şeklinde tezahür eden olaylar, bir “Cumhuriyet mülkü” kavgasıdır. Duvar’dan Bahtiyar Özgür sınıfsal bir bakış açısı ile yaşanan olayları anlattı.

Yayınlanma:

|

Bülent Eczacıbaşı’nın, eşi ve silahlı korumasıyla beraber bir şantiyeye dalması; kendisini uyaranlara, “Biz ister çıkarız ister çıkmayız, kimse bir şey yapamaz” demesi; polis tehdidini külhanbeyi edasıyla savuşturması ve sonrasında yedi ayrı suçlamadan savcıya ifade vermesi, neresinden bakarsanız bakın muazzam bir olaydı.

Son kuşak Sabancıların “Instagram lümpenliğini” bir yana bırakırsak eğer, eski sermayedarların gündelik yaşamdaki sessizliği, daha zarif ifadeyle, cemiyet yaşamından hicreti, uzun süredir dikkati çekiyordu. Ama şimdi aralarında en kuvvetli entelektüel sermayeye sahip olanı, en burjuvası, mafyöz tavırlarla karşımıza çıkıyor aniden. Sendikalaşma, işçi hakları, grev vs. karşısında “sınıfsal gaddarlıkları” iyi bilinse bile, günlük yaşamın rutini içinde böylesini ilk defa görüyoruz.

Eczacıbaşı’nı, kadife eldivenlerini çıkarmaya mecbur eden şey neydi peki? Yetkili mercilere birkaç telefon açıp halletmeye çalışabileceği bir “yol” meselesinde, neden tarla sınırı kavgasına koşan bir “baldırı çıplak” gibiydi?

ÖZET VİDEO

Olayı kısaca özetleyelim önce…

Ortada iki farklı mesele bulunuyor. İlki; Eczacıbaşı’nın mülküne bitişik arazi ile ilgili bir sorun. Hukuksal boyutu karışık konu, kabaca şöyle: Eczacıbaşı mülküne girişe demir kapı koymuş, fakat bu kapı sahile gidişi de kesmişti. İtiraz oldu ve kaldırıldı. Ayrıca mülkünün içinde kalan kamu alanlarını kullanması da şikayet konusu. Belediye, bilirkişi, bölgedeki vatandaşlar ve Eczacıbaşı arasında iki yıldır süren bir gerilim bu.

İkinci olay ise Eczacıbaşı’nın mülküne diğer taraftan girişi kapatan Çağlar İnşaat’la alakalı. Buranın kamu yolu olduğunu, inşaatın ruhsatının bulunmadığını, işgalcilik yapıldığını söylüyor. Şikayet ettiklerini, sonuç alamadıklarını anlatıyor savcılıkta.

Görünüşte zengin bir yurttaşın kendi mülkünün güvenliği için hukuki yollara başvurması ve hukuku hiçe sayan bir işgalciye isyanı şeklinde tezahür eden olaylar, dört dörtlük bir “Cumhuriyet mülkü” kavgasıdır esasında.

Sahnenin bir yüzünde; siyaseti, lobi gücünü, yasaları filan kullanıp mülkiyet hakkını daima halkın aleyhine genişletmiş ve kamu mülkünü geleneksel ayrıcalığı gören sermayedarlardan birisi duruyor. Diğer yüzünde; siyasi zorbalığın açtığı yoldan semirmiş bir sermayedarla, devletteki payının azaldığını hisseden bir eski “İstanbul aristokratı”nın itişmesi var.

Her şey ne kadar da Emile Zola romanlarından fırlamış gibi. Müteahhitler, bankacılar, taşralı tüccarlar ile bir grup aristokratın yemek masasında toplaşıp, Anayasayı referandumla başında taca çevirmiş Louis Bonaparte’ın, inşaatla Paris’i alt üst ederek kendileri için bereketlendirmesini kutladıkları “Tazı Payı” bitiyor; Cumhuriyet’in mirası tükendikçe birbirine diş bileyen, eskilerin yenileri görgüsüz, kuralsız, mülk talancısı saydığı, yenilerin de eskilere iktidar komplocusu, son bir iteklemeyle elindekileri de alabilecekleri benzi soluk markiler olarak baktıkları, “Plassans Papazı”na geçiyoruz.

Eczacıbaşı’nın hikayesi de buna uygun akıyor bir bakıma…

***

Varlık transferinin hızlandığı ve avantajlı ihalelerle birikim sağlanan 1940 sonrasının ikinci kuşak sermayedarlardandı. İlaç sanayisinin getirdiği meziyetlerle kültürel hegemonya ihtiyacını farkedip, 1960’larda Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferansı Heyeti, 1970’lerde İstanbul Festivali’yle tüccarların komando kamplarına dayalı anti-komünist siyasetine, kültürel dokunuşla “burjuva inceliği” katmıştı.

1974’te halka açılan ilk şirketlerden olması, 1980’lerde Türkiye merkezli ilk finansal yatırımı kurması, sermaye birikimindeki esnekliğinin de göstergesiydi. Fakat Özal’la başlayıp 90’larda hızlanan “Cumhuriyet mülkü” kavgasında banka sahibi olamamanın, özelleştirmelerden pay kapamamanın yarattığı tahribatı, finansal oyunlarla gidermeye çalıştı. Levent’teki fabrika arazisi borsada kaç kere spekülasyon konusu oldu bilinmez. Devir değişirken dönemin ruhuna uygun biçimde o arsa da inşaata evrildi zaten. 2006’da AKP’nin “inşaat çağı”nın miladı olarak Kanyon AVM açılıyordu. Geleceğe fabrika yerine beton ekiyordu, Eczacıbaşı da.

AKP’nin inşaatla bereketlendirmeye başladığı İstanbul rantını tatmanın verdiği hazla, 1952’de kurulan ilaç şirketini Çekyalı Zentiva’ya sattı. Öykünün gerisi, Ağaoğlu’ndan hallice.

Zekeriyaköy’de ormanın içine kondurduğu villaları, Kartal’daki fabrika arazisinde Mesa-Nurol-Tahincioğlu ortaklığı eliyle yürüttüğü devasa konut projesi, eskinin “fabrika cenneti” olan Ayazma-Kağıthane-Sarıyer hattındaki Cendere Vadisi’nin kentsel dönüşümü…

Kuzey Marmara Otoyolu henüz başlamadan Silivri’de topladığı, 21 tanesi tarla olmak üzere toplam 1 milyon metrekareyi bulan 24 parça araziyi de gururla bilançosuna yazıyordu. İnşaatın yoldaşı madencilikten de geri kalmadı doğrusu. 2009’da Balıkesir doğasını mahveden Balya kurşun ve çinko madeninin ardına, 2018’de Konya İnlice altın madenini ekliyordu.

Tüm bunlar Cengiz’i, Limak’ı, Kolin’iyle beraber bir tacın ardında saf tutmayı gerektiriyordu. Eczacıbaşı da kendisi lehine işlediğini düşündüğü bir makinenin çektiği yük katarında yerini almıştı. Onu diğer sermaye gruplarından farklı kılan alamet-i farikası kültürel yatırımları mümkün olduğunca görünmez kılıp, “yapı ustalığını” dönemin asil nişanı sayarak omzuna kondurdu.

Lakin ilkel bir rejim, ilkel bir sermaye birikiminin şantiyesinde kurulur ve en ilkel duyguları, topluma zerk ederek hayatta kalabilir ancak.

Cumhuriyet’in imkanlarına yönelmiş sürek avı güvenli, korunaklı ve ilelebet hak gördüğü mülkünün kapısına gelip dayandığında, “Burada hukuksuz iş yapılıyor” isyanı da bu ilkelliğin karşısında beyhude kalıyor. Zira onun omzundaki nişanın harcını da şantiyesine daldığı Çağlar İnşaat’ın beton santrali karıyor yıllardır.

***

Zola, Plassans Papazı’nda, rejim değişikliğini bir evin el değiştirmesi üzerinden anlatır:

“İştahları giderilebilir gibi değildi. Hükümet darbesi kırk seneden beri onları kıvrandıran refah emelini tatmin etmeye yardım etti. Ondan sonra öyle bir yediler, öyle doymaz hale geldiler ki!… Mesela bu ev, o tarihte, 51 isyanında bir defterdarın mülkü idi. Serseri bir kurşun onları bu ayak bağı adamdan kurtardı, mirasına kondular… Evi yiyecek gibi gözlüyorlar, pencerede sallanan ağır perdelere baktıkça fena oluyorlardı. 2 Aralık vakasından sonra (3. Napolyon’un darbesi), Plassan’da dolaşan tabirle, o perdeler onlar için Tuileries Sarayı idi.”

Bodrum’un Cennet Koyu’nda geleneksel ayrıcalığının tadını çıkarırken, “ecrimisil ödüyorum” diyerek kamu mülklerinin kullanım hakkını elinde tutup sahili, iskeleyi kapatırken; imar affından doya doya yararlanırken; madenlere karşı çıkanların tepesine inerken çıkarına olan hukuksuzluk, özel mülkünün kapısını yumruklayınca ürkütüyor artık.

Penceresinden baktığında yanı başında bir mafyöz, az ilerisinde Cengiz İnşaat, öbür yanında Rus oligark sermayesinin abidesi Mandarin Otel ve daha niceleri, büyük ödülün “Cumhuriyet mülkü” olduğu yağma karnavalının yeni muzafferleri olarak boy gösteriyorlar. “Cumhuriyet’i iki sarhoş kurdu” diye böbürlenenler, onun mirasını üleşirken zarafete mi dikkat edeceklerdi yani!

Bir burjuvanın çıldırdığı an, devletteki yerini fark ettiği andır. Cennet Koyu vakası da böyle bir andı işte…

DUVAR – Bahadır Özgür

Okumaya devam et

Ali Coşkun

30 HAZİRAN: AY SONU UYARILARI

Yayınlanma:

|

Yazan:


Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.

Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;

1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi

Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.

Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.

Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.

2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)

Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.

Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.

İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.

3. Takas Çek Ödemeleri

Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.

Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.

Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.

4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler

KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.

Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.

Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.

Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.

3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.

Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.

Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.

5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları

Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.

Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.

Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.

Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.

Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.

Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.

Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan

Yayınlanma:

|

Yazan:

Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan: Şirket, Dernek, Vakıf ve Siyasi Partiler Açısından Hukuki Geçersizlik

Hukuk düzeninde bazı işlemler, baştan itibaren geçersiz sayılır. Bu tür işlemler “mutlak butlan” (yokluk) kavramı ile açıklanır. Türk hukuk sisteminde; şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler gibi tüzel kişiler açısından da bu geçersizlik ciddi sonuçlar doğurur.

Mutlak Butlan Nedir?

Mutlak butlan; hukuka, kamu düzenine, ahlaka veya emredici şekil kurallarına aykırı bir hukuki işlemin başlangıçtan itibaren hükümsüz olması halidir. Bu işlemler sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilir. Mutlak butlan hâlinde:

  • Herkes geçersizliği ileri sürebilir.

  • Mahkemeler re’sen (kendiliğinden) dikkate alır.

  • Zamanaşımı söz konusu değildir.

  • Hukuki sonuç doğurmaz.

1. Şirketlerde Mutlak Butlan

Ticaret hayatında şirketler üzerinden gerçekleştirilen bazı işlemler, hukuki şekil şartlarına ve kanuni kurallara aykırıysa mutlak butlan gündeme gelir.

Örnekler:

  • Geçersiz Kuruluş: Asgari sermaye şartını taşımayan bir anonim şirketin kurulması.

  • Kanuna Aykırı Amaç: Yasa dışı işler (örneğin kaçakçılık) için kurulan şirketler.

  • Şekil Eksikliği: Genel kurul toplantısı, zorunlu çağrı ve nisap şartları olmadan yapılırsa alınan kararlar geçersizdir.

2. Derneklerde Mutlak Butlan

Dernekler Kanunu’na göre, bir derneğin hem kuruluş hem de faaliyet süreçlerinde kamu düzeni ve yasalara uygunluk esastır. Aksi hâlde mutlak butlan söz konusu olur.

Örnekler:

  • Kanunsuz Kuruluş: Dernek tüzüğü, yürürlükteki yasalara aykırıysa (örneğin yasadışı örgüt propagandası içeriyorsa).

  • Geçersiz Genel Kurul: Üyelerin haberi olmadan yapılan toplantıda alınan kararlar hükümsüzdür.

  • Amaç Ahlaka Aykırı: Toplumda nefret, ayrımcılık, ırkçılık gibi ahlaka aykırı fikirleri yayan dernekler geçersiz sayılır.

3. Vakıflarda Mutlak Butlan

Vakıflar, kuruluşlarında sıkı şekil şartlarına tabidir. Bu şartlara uyulmaması hâlinde vakıf tüzel kişiliği oluşmaz.

Örnekler:

  • Resmî Senet Eksikliği: Noter huzurunda düzenlenmeyen vakıf senedi geçersizdir.

  • Mal Varlığı Devri Yoksa: Kurucu tarafından belirtilen taşınmazın vakfa devri yapılmamışsa kuruluş yok hükmündedir.

  • Kamu Düzenine Aykırı Amaç: Terör finansmanı veya ayrımcı amaç güden vakıflar geçersizdir.

4. Siyasi Partilerde Mutlak Butlan

Siyasi partiler, Anayasa’ya ve Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olarak faaliyet yürütmek zorundadır. Anayasa Mahkemesi, bu konuda nihai denetim merciidir.

Örnekler:

  • Anayasa’ya Aykırılık: Laiklik, insan hakları, devletin bütünlüğü gibi ilkelere aykırı partiler kapatılır ve işlemleri mutlak butlanla geçersiz sayılır.

  • Usulsüz Kurultay: Parti tüzüğüne aykırı yapılan seçimler geçersizdir.

  • Tüzük ve Program İhlalleri: Toplumsal barışa tehdit oluşturan ifadeler taşıyan programlar yok hükmündedir.

Tüzel Kişilerde Hukuki Ciddiyet Şart

Mutlak butlan, yalnızca bireysel sözleşmelerde değil; kurumların varlığını ve işlemlerini de doğrudan etkileyen bir hükümsüzlük türüdür. Şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler; kuruluş ve faaliyet süreçlerinde şekil, içerik ve amaç yönünden hukuka uygun davranmadıklarında, yaptıkları işlemler geçersiz sayılır. Bu durum, hem kamu düzeninin korunması hem de hukuki güvenliğin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

ZENGİNLİK İLLÜZYONU: Gerçek Zenginlik mi, Borçla Alınmış Bir Hayal mi?

Yayınlanma:

|

Günümüzde birçok birey, şirket ve hatta ülke; sahip olduğundan çok daha fazla zenginmiş gibi davranıyor. Lüks arabalar, büyük evler, gösterişli tatiller ve sosyal medyada sergilenen “refah dolu” hayatlar… Ancak tüm bu görüntülerin arkasında çoğu zaman borçla finanse edilen bir tüketim yatıyor.

Bu duruma ekonomi literatüründe “Zenginlik İllüzyonu” adı veriliyor. Yani kişi ya da kurumlar gerçek zenginlik yerine, borçla veya geçici gelirlerle sürdürülen bir refah algısı içinde yaşıyorlar.

BİREYSEL DÜZEYDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Kredi kartıyla yapılan lüks harcamalar

  • Taksitle alınan araba, ev, tatil vb.

  • Sosyal medyada sergilenen “lüks yaşam” gösterileri

Gerçek: Sahip olunan varlık değil, borçla finanse edilmiş bir tüketimdir.

Kredi kartıyla alınan pahalı telefonlar, taksitle gidilen lüks tatiller ve gösteriş için yapılan harcamalar… Tüm bu tüketim örnekleri, zenginlik illüzyonunun bireysel düzeydeki tezahürüdür. Kişi, aslında gelecek gelirini bugünden harcamakta, ama kendini “zengin” hissetmektedir.

ŞİRKETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Sürekli borçlanarak yapılan yatırımlar

  • Gerçekleşmemiş kârlar üzerinden yapılan büyüme planları

  • Finansal tablolarda şişirilmiş varlıklar

Gerçek: Firmanın nakit akışı sorunlu olabilir, ancak dışarıdan “büyüyen ve zenginleşen şirket” algısı yaratılır.

Bazı firmalar; sürekli kredi kullanarak yatırım yapmakta, borçla büyümektedir. Finansal tablolarda görülen “kâr” çoğu zaman nakit akışıyla desteklenmeyen hayali bir kârdır. Böyle firmalar dışarıdan güçlü görünse de içeride ciddi risk taşır.

DEVLETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Aşırı borçlanmayla finanse edilen büyük altyapı projeleri

  • Yapay şekilde düşük faizle genişleyen ekonomi

  • Kısa vadeli döviz girişleriyle büyüyen cari açık

Gerçek: Ekonominin temelleri zayıftır ama halk kendini refah içinde hisseder. Bu, genellikle krizle sonuçlanır (örneğin 2001 Türkiye krizi, 2008 ABD mortgage krizi).

Makroekonomik düzeyde, bazı devletler büyük projeler yaparak vatandaşlarına “refah” algısı yaratır. Ancak bu projelerin finansmanı borçla sağlanıyorsa ve üretim-tasarruf dengesi bozulmuşsa, bu durum sadece geçici bir illüzyondur. Ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir.

Zenginlik İllüzyonunun Nedenleri

  • Tüketim kültürü ve reklamlar

  • Sosyal medya ve gösteriş toplumu

  • Finansal okuryazarlık eksikliği

  • Yatırım yerine tüketimin teşvik edilmesi

  • Kısa vadeli politikalar

ZENGİNLİK İLLÜZYONUNUN SONUÇLARI VE ZARARLARI

  • Gerçek olmayan refah, tasarrufları azaltır.

  • Aşırı borçlanma ekonomiyi kırılgan hale getirir.

  • Kriz anlarında bu illüzyon bir anda dağılır.

  • Sosyal huzursuzluk ve gelir adaletsizliği artar.

GÖSTERİŞ DEĞİL GERÇEK ZENGİNLİK

Gerçek zenginlik; üretim, tasarruf ve sürdürülebilir gelir artışıyla mümkündür. Tüketim ve borçla sürdürülen bir yaşam tarzı, sadece zenginlik illüzyonu yaratır. Bu yanılsamadan kurtulmak için finansal bilinçlenme ve sadeleşme şarttır. Zenginlik illüzyonu, finansal gerçeklerden kopmuş bir algı oyunudur. Ekonomide sürdürülebilir refah; gerçek gelir artışı, üretim gücü ve tasarruf ile olur, borç ve gösterişle değil.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.