Connect with us

ŞİRKETLER

2024’te Çalışan Konfor alanı

Yayınlanma:

|

Hayatınızın yaklaşık üçte birini işte geçirdiğiniz gerçeğini hiç düşündünüz mü? Bu, işyerinde mutlu olmanın ve iyi iş çıkarmanın önemini ciddi şekilde yeniden düşünmenizi sağlıyor. Geçtiğimiz çeyrek yüzyıl boyunca “işyeri refahı” kavramı neredeyse küresel düzeyde tanınmaya ve kabul görmeye başladı. Aslına bakılırsa, çoğu kuruluşta neredeyse hiç var olmayan bir durumdan, kesinlikle tartışılamaz bir duruma geçiyor.

Peki sağlıklı yaşam zirveye ulaştı mı? İşverenler yalnızca onay kutusu gerekliliğini yerine getirmekle yetiniyor mu? Yoksa proaktif olarak geçmişten dersler çıkarıp, zihinsel ve fiziksel sağlığımızı iyileştirecek, daha üretken ve keyifli bir çalışma ortamı yaratacak önemli trendleri mi önümüze koyuyoruz? 2024 ve sonrasında başarılı bir organizasyonda “İşyerinde Refah” nasıl görünecek?

2023 sonuna gelirken çalışanların ruh sağlığı ve refahına verilen önem, kurumsal stratejiler içerisinde “sahip olunması güzel olur”dan “sahip olması gereken”e dönüştü.

Kurumsal dünya sürekli olarak geliştikçe daha sağlıklı, daha mutlu ve daha üretken bir işgücünü teşvik etmeye yönelik yöntem ve uygulamalar da gelişiyor. HR.com Research Institute’un 2023 raporuna göre sağlıklı yaşam hâlâ birçok şirket için en önemli öncelik; ancak aynı zamanda kurumsal stratejinin ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Son iki yılda, tüm kuruluşların yarısından fazlası refah programlarında orta düzeyde sonuçlar bildirdi; neredeyse yüzde 20’si yüksek derecede başarı bildirdi. Dahası, şirketler fiziksel sağlığın ötesine geçen refah ve farkındalık programlarına giderek daha fazla yatırım yapıyor. Devam eden zihinsel sağlık girişimleri, farkındalık programları ve danışmanlık hizmetlerine erişim, kapsamlı refah stratejilerinin ayrılmaz bileşenleri haline geliyor. Bu önlemler, sürekli olduklarından ve çalışanların refahına yönelik daha geniş, uzun vadeli bir planın parçasını oluşturduklarından, daha kalıcı sonuçlar veriyor. 2024 senesi ile birlikte, çalışanların yüzde 59’u mevcut işverenlerinden daha iyi sağlık ve refah programları sunan bir şirkette işe girmeyi önceliklendireceklerini söylüyor.

2023 Aralık sayısı Forbes dergisinde Kara Denninson tarafından kaleme alınan bir yazıda çalışanların sağlığına ve mutluluğuna öncelik veren şirketlerin uzun vadeli başarıya ulaşma olasılığının yüksek olduğu belirtiliyor. Bu şirketler, çalışanları şirket içinde tutma, gelir artırma ve üretkenliği artırma konularında başarılı oluyor. Özellikle Z kuşağı gibi günümüzün çalışanlarının, kendi refahlarına uygun bir çalışma ortamında potansiyellerine ulaşmalarının ve genel üretkenliğe katkıda bulunmalarının önemi vurgulanıyor.

2024 ile birlikte çalışanların refahına odaklanan ve bunu şirket kültürü olarak benimseyen şirketlerin iş büyümesi hızlanıyor. Çalışan mutluluğunun bir kuruluşun kârlılığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olabileceği bir sır değil. U.S. Bureau of Labor Statistics’e göre, kurumsal iş dünyasında işten ayrılma oranlarının yüzde 60’a vardığı bir dönemde, çalışanların çalıştıkları şirketlerde kalma oranını artıracak proaktif stratejiler benimsemek için daha iyi bir zaman olamaz. Şirketler, çalışanlarının ruh sağlığını destekleyen bir çalışma kültürüne ve refahına yatırım yapmalıdır; bu, sürekli personel değişimini azaltmalarına ve yeni yetenekleri işe almanın şaşırtıcı maliyetini ortadan kaldırmalarına olanak tanır. Z Kuşağı olarak adlandırılan ve ruhsal sağlık sorunlarına duyarlı bir nesil olan yeni nesil, bireysel veya kurumsal başarı istedikleri kadar, aynı şiddetle duyulmak ve görülmek istiyor. Şirketler, özellikle Z Kuşağı çalışanlarına aitlik duygusunu verecek şirket refah uygulamalarını ne kadar erken benimserse, onları o kadar uzun süre meşgul ve üretken tutabilir. Sonuçta kimse kendisine ihtiyaç duyulmadığını hissettiği bir yerde bulunmak istemez.

2020’den bu yana hibrit, esnek, uzaktan ve ofis çalışmasıyla ilgili işverenler ve çalışanlar arasındaki görüşmeler devam edecek. Ancak dünya çapında pek çok kişi için ofise dönüş büyük ihtimalle gündemde olacak. KPMG CEO Outlook anketi, dünya genelinde liderlerin yüzde 64’ünün 2026 yılına kadar ofis içi çalışmaya tam bir dönüş öngördüğünü ortaya çıkardı. Bundan dolayı şirket refah ve kültür çalışmalarının önemi artıyor. Şirket refahı bağlamında tüm şirket çalışanlarını aynı anda memnun etmek pek gerçekçi olmamakla birlikte, 2023 yılında yüzde 63’e varan devir oranları göz önüne alındığında, işverenler bu durumun ideal olmadığı konusunda hemfikirdir.

Sonuç olarak, liderlerin ve şirketlerin yeni dünya düzeninde insan ve refah boyutuna odaklanmaları, çalışanların fiziksel refah, zihinsel refah, sosyal refah, finansal refah ve spiritüel refah alanlarını destekleyerek, onlara gerekli motivasyonu sağlamak, şirketin ciro ve kârını önemli ölçüde arttırmakla kalmayıp, çalışanların daha iyi katılımına, hastalık nedeniyle devamsızlıkların azalmasına ve daha yüksek performans ve üretkenliğe yol açıyor.

2024 yılında, yenilikçi teknolojiler, bütünsel yaklaşımlar ve çalışan sağlığını ve mutluluğunu ön plana çıkaran yenilenen organizasyonel anlayışla karakterize edilen çalışan refahı stratejilerinin kavramsallaştırılması ve uygulanması eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaşacak. Çalışanların iş arkadaşlarıyla, yöneticileriyle, liderleriyle ve kuruluşlarıyla olan ilişkileri önemli ölçüde gelişiyor. Gallup 2023 State of the Global Workplace 2023 raporunda, yöneticilere kuruluşlarının 2023’te ne gibi değişiklikler yaptığı sorulduğunda, yüzde 64’ü çalışanlara ek iş sorumlulukları verildiğini söyledi. Yüzde 51’i ekiplerin yeniden yapılandırılmasını belirtti. Yüzde 42’si ise bütçe kesintilerini bildirdi. 2024’te kazanmak için liderlerin, işgücünün ve organizasyon kültürünün değişen ihtiyaçlarını daha iyi desteklemek için yönetim stratejilerini yeniden düzenlemeyi düşünmeleri gerekiyor.

Bu yazıda, 2024’te iş refahı konusunda gemiyi yönlendirecek altı temel refah trendini inceliyoruz.

1. Çalışan refahının anahtarı olan kültür, liderlik ve yönetim davranış uyumunu sağlayın.

2024 yılında daha fazla işletme, yüksek duygusal zekâ ve empati ile donatılmış liderler yetiştirmeye büyük önem verecek. Kendi refahını ön planda tutan ve sağlıklı çalışma alışkanlıklarına örnek olan liderler, organizasyon genelinde olumlu bir dalgalanma etkisi yaratır. Refah yöneticileri tarafından hazırlanan liderlik geliştirme programları, stres yönetimi, etkili iletişim ve destekleyici bir çalışma kültürünün yaratılmasına odaklanan bileşenleri içerecek şekilde gelişiyor. Ekiplerinin refahını anlayan ve bunlara öncelik veren liderlerin zorlukların üstesinden gelmek, işbirliğini teşvik etmek ve sonuçta başarıya ulaşmak için daha donanımlı oldukları kabul edilmektedir. İşgücünün refahına değer veren bir kültür, liderlerin olumlu çalışma alışkanlıklarının örnekleri olarak hizmet ettiği tepeden başlar. Bu yaklaşım, refahın yalıtılmış bir girişim olarak değil, kurumsal yapının ayrılmaz bir parçası olarak algılandığı çalışan refahını artıran kültürel bir değişim yaratır.

2. Tükenmişlik sendromunun önlenmesine öncelik verin.

2023 Şubatta Forbes’ta yayınlanan ‘’New Outlook On Burnout For 2023: Limitations On What Managers Can Do’’ yazısına göre Slack tarafından yakın zamanda yapılan bir anket, tükenmişliğin küresel olarak arttığını ortaya çıkardı. Orta düzey yöneticilerin yüzde 43’ü tükenmişlik yaşadığını bildiriyor ve bu diğer çalışan gruplarından daha fazla. İş tükenmişliği hem insanları hem de kariyeri öldürüyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), tükenmişliği, Uluslararası Hastalık Sınıflandırması’ndaki durum da dahil olmak üzere başarılı bir şekilde yönetilemeyen kronik işyeri stresinden kaynaklandığı düşünülen bir sendrom ve tıbbi bir teşhis olarak sınıflandırıyor. İşinize olan zihinsel mesafenin artması, işinizle ilgili olumsuzluk veya alaycılık duyguları, mesleki etkinliğin azalması tükenmişlik (burnout) sendromu sayılıyor. Ne yazık ki tükenmişliğin hızlı bir çözümü yok, çünkü iyileşme zaman alıyor. Bu, tükenmiş çalışanın kariyerinin gidişatını yok etmekle sonuçlanabilir. En büyük panzehir önleyici tedbirlerdir. Gallup’ın Wellbeing at Work araştırmasının yazarları Jim Clifton ve Jim Harter tükenmişliği önlemek için beş eylem öğesi sunuyor: Kuruluşunuzdaki herkesin güçlü yönlerini bildiğinden emin olun. Yüksek gelişim kültürüne yol açan, çekicilikten işe alıma, katılım ve performansa kadar bir çalışan deneyimi tasarlamak için güçlü yönlere dayalı bir strateji kullanın. Kötü niyetli yöneticileri kaldırın. Hiçbir kuruluş, işlerin yapılmasına güvendiğiniz insanların hayatlarını mahveden yöneticilere tolerans göstermemelidir. Günümüzün iş gücünde, kötü yöneticiler en büyük riskinizdir. Becerikli yöneticiler patronluktan koçluğa geçiş yapmalı. Yöneticilerinizin zihniyetini patrondan koça dönüştürmek için kanıtlanmış yöntemleri kullanın. Bunu, yüksek performanslı ekipleri öğrenmekle başlayan, bir yıl süren bir yolculuk olarak düşünün. Her yönetici en az haftada bir kez hedef belirleme ve anlamlı geribildirim sağlama konusunda uzmanlaşmalıdır. Mutluluğu kariyer gelişimi konuşmalarının bir parçası haline getirin. Yöneticiler güveni sağladıktan sonra ekipleriyle birlikte sadece kariyer hedefleri ve gelişim hakkında değil, yaşam, genel amaç ve refah hakkında da büyük hayaller kurabilirler. Daha az çalışmak, daha mutlu çalışmak anlamına gelmiyor. Bu nedenle, kuruluşunuzda kariyer refahını odak noktası haline getirmenin yollarını bulmak önemlidir.

3. İş-yaşam dengesinin sağlanmasında esneklik ilkesini unutmayın.

Araştırmalar her ne kadar 2030 senesine kadar tam zamanlı ofis hayatına geri dönüleceğini ortaya çıkartsa da, Trajectory tarafından yürütülen araştırmaya göre evden çalışan kişilerin yüzde 54’ü gelecekte daha fazla boş zaman ayırmayı planladığını ifade ediyor. Uzaktan çalışma ve hibrit, çalışanların refahını artırmak ve çalışanların esnekliğini ve özerkliğini artırmak için kasıtlı bir seçim haline geldi. Bu değişim, yalnızca daha iyi bir iş-yaşam dengesi arayışından değil, aynı zamanda üretkenlik üzerindeki fark edilebilir olumlu etkiden de kaynaklanmaktadır. Araştırmalar, uzaktan çalışanların genellikle daha düşük stres düzeylerine sahip olduğunu ve zihinsel sağlıklarının iyileştiğini, bunun da genel bir refah duygusuna önemli ölçüde katkıda bulunduğunu gösteriyor. Geleceğe bakıldığında işletmeler, uzaktan çalışmanın faydalarının ekip bütünlüğünden ödün vermeden optimize edilmesini sağlayarak kesintisiz uzaktan işbirliğini kolaylaştıran en son teknolojilere yatırım yapmaya hazırlanıyor. Dahası, şirketler artık çalışanların yalnızca işçi olmadığının farkına varıyor; onlar kişisel yaşamları, tutkuları ve ilgi alanları olan benzersiz bireylerdir ve bunu benimsemek performansın anahtarıdır. 2024 yılında, çalışanlarını iş dışında hobilerini ve kişisel gelişimlerini sürdürmeye aktif olarak teşvik eden işletmeler, artan refahın ve dolayısıyla daha yüksek performansın faydalarından yararlanacak.

4. Aidiyet ve bağlantı duygularını güçlendirin

Teknolojik gelişmeler görünüşte bağlantı kurmamızı kolaylaştırmış olsa da, küresel yalnızlığın paradoksal yükselişi bu konuyu kritik bir sağlık sorunu haline getirdi. Bu kriz, insanların iş yerindeki bağlantıları algılama biçiminde bir değişimi sürdürüyor ve birçok insanın daha derin bir aidiyet duygusuna duyduğu çaresiz ihtiyacın altını çiziyor. Çalışanlar, gerçek bağlantı arayışı içinde, kendilerini gerçekten ait hissettikleri işyerleri arıyor. Bu, özellikle onlarca yıldır her gün kalabalık bir ofise girme deneyimi yaşamış ya da yaşamamış, birçok üst düzey kişinin, mezunlar ve kariyerinin başındaki yetenekler için çok önemli. Refah yöneticilerin derinlemesine ele aldığı bu iki ihtiyacın (aidiyet ve bağlantı) nasıl dengeleneceğini bulmak, 2024 yılında şirketler için temel refah odağı olacak.

5. Kapsayıcı ve çok kuşaklı refah programları geliştirin

2024’te işyeri refahının büyük bir temel taşı çeşitlilik ve kapsayıcılığa yapılan vurgudur. Çeşitliliğe gerçekten değer veren bir işyeri, genel refahın temel bileşenleri olan derin bir aidiyet duygusunu ve psikolojik güvenliği teşvik eder. Mevcut ortamda şirketler, farklılıkları kutlayan ve tüm çalışanlar için eşit fırsatlar sağlayan kültürler yaratmak için aktif olarak çalışıyor. DEI girişimleri, çalışanların gerçekten dinlendiğini, saygı duyulduğunu ve değer verildiğini hissedeceği ortamlar yaratmayı hedefleyerek uyumluluk gerekliliklerinin ötesine geçmiştir. Bireysel katkılara yapılan bu vurgu, yalnızca refahı artırmakla kalmıyor, aynı zamanda yenilikçiliği ve yaratıcılığı da körüklüyor .Her kuşağın kendine özgü değerleri ve öncelikleri olduğundan, herkese uyan tek bir yaklaşım işyerinde sağlıklı yaşama ulaşmada yetersiz kalacaktır. Nesil farkındalığı, kapsayıcı bir refah stratejisinin önemli bir bileşenidir.

6. Yapay zekâ ve teknolojinin çalışan refahı entegrasyonunu benimseyin.

2024’teki teknolojik gelişmeler, dijital sağlık platformları, giyilebilir teknolojiler ve yapay zekâ odaklı çözümlerin sağlıklı yaşam programlarının merkezi bileşenleri haline gelmesiyle çalışanların refahı için yeni bir ortam oluşturuyor. Bu yenilikler, gerçek zamanlı sağlık ve refah izlemeyi, kişiselleştirilmiş sağlık ve refah planlarını ve çok sayıda sağlık kaynağına ve hizmetine anında erişimi kolaylaştırarak çalışanların refahına yönelik gelişmiş ve özel bir yaklaşıma olanak tanıyor. Bu teknolojik çözümler, koruyucu sağlığın geliştirilmesinde, potansiyel sağlık sorunlarının erken tespitine ve yönetimine olanak sağlamada etkilidir. Kişiselleştirilmiş verilerin varlığı, çalışanların sağlık durumları hakkında bilgi edinmelerine ve yaşam tarzları ve sağlık tercihleri konusunda bilinçli kararlar almalarına olanak tanıyor. Dahası, sanal sağlık platformları sağlık hizmetlerine erişilebilirlik sağlıyor, boşlukları kapatıyor ve sağlık hizmetlerine erişimdeki engelleri aşıyor.

HBR

Okumaya devam et

GÜNCEL

Yes, Chef!” ile Yönetmek: Bir Diziden Alınan Liderlik Dersleri

Yayınlanma:

|

Yazan:

The Bear” dizisi yalnızca mutfakta değil, işletme yönetiminin en karmaşık noktalarında da bize çok şey söylüyor.

Bu yazımda; liderlik, örgütsel sessizlik, kişisel gelişim ve fine dining gibi kavramları bu olağanüstü dizinin sahneleri üzerinden yeniden okudum.
Mutfakta pişen sadece yemek değil; dönüşen kültürler, büyüyen insanlar ve yeniden yazılan yönetim tarifleri…

‘‘The Bear’ Üzerinden İşletme Yönetimi: Mutfakta Pişen Liderlik ve Örgütsel Sessizlikle Mücadele”

Bazı diziler yalnızca hikâye anlatmaz; hayatın karmaşık sistemlerini bir mikroskop altına yatırır. “The Bear”, bu tür yapımların en parlak örneklerinden biri. Chicago’da bir sandviç dükkânının kalıntıları üzerinde yükselmeye çalışan bir ekip… geçmişin yüküyle, geleceğin hayaliyle ve şimdinin kaosuyla baş etmeye çalışan insanlar… Ama aslında her şeyin özünde bir soru saklı: Bir işletmeyi gerçekten ne işler hâle getirir?
Carmy’nin mükemmeliyetçiliği, Richie’nin içsel dönüşümü, Sydney’in vizyoner tutumu ve Marcus’un sessiz gelişimi sadece bir restoranın değil; herhangi bir organizasyonun iç dinamiklerini sorgulatıyor. Bu yazıda; liderlik, örgütsel sessizlik, dayanışma kültürü, kişisel gelişim, eğitimin yatırımlara dönüşü ve elbette gastronomiyle iç içe geçmiş işletme zorluklarını birlikte analiz edeceğiz. Bir mutfak dolusu dersle başlayalım…

Küçük Düşünmek Büyümek İçindir: Stratejik Sadelik ve Odaklanma 

The Bear’ın ilk sezonunda Richie’nin dile getirdiği bir ifade hafızalara kazınır: “Bence daha küçük hedefler koymamız gerekiyor. Daha küçük düşünmeliyiz.” İlk bakışta bu söylem, başarısızlığın bahanesi gibi algılanabilir. Oysa burada yatan fikir, aslında yalın yönetim ve odaklanma stratejisinin temelidir.
Dizinin kaotik ilk dönemlerinde, ekip her alana yetişmeye çalışırken verimsizleşir. Fazlalıklar, iş süreçlerini yavaşlatır; her gün yangın söndürme modunda geçen operasyonlar sürdürülebilirliği tehdit eder. Richie’nin küçük hedefler konusundaki sezgisel tepkisi, aslında büyük resmin küçük parçalarla şekillendiğini kavrayan bir içgörüye dayanır.
Geleneksel işletmecilikte “büyümek” genellikle hacimle, daha büyük alanlarla, daha çok masayla ölçülür. Oysa “The Bear” farklı bir yolu önerir:

Menü sadeleşir
Masa sayısı azalır
Fiyatlar artar ama deneyim derinleşir
Ekip küçülür ama bağ kuvvetlenir

Bu dönüşüm, minimalizmin stratejik bir araç olarak kullanılabileceğini gösterir.
İhtişamdan değil, derinlikten gelen bir başarıdır bu.

Günümüz iş dünyasında da benzer bir dönüşüm yaşanıyor:

Start-up kültürü, yalın yapılarla büyük firmalara kafa tutuyor
“Az ama öz” ekiplerle inovasyon üretiliyor
Odaklanmış değer önerileri, geniş ürün yelpazelerinden daha etkili olabiliyor

Carmy, Richie ve Sydney arasındaki dinamik, bu stratejik yön değişiminin zihinlerde nasıl yankı bulduğunu ortaya koyar. Artık amaç sadece hayatta kalmak değil; az ile çok yapabilmek.

Örgütsel Sessizlik ve İletişimin Gücü: Mutfağın Konuşmayan Kahramanları

Başarının arkasında çoğu zaman yüksek sesle dile getirilmeyen bir şey saklıdır: sessizlik. “The Bear”ın ilk sezonu, tam da bu kavramın ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterir. Mutfakta herkes kendi işini yapar, ama kimse duygularını ifade etmez. Endişeler, stres, fikirler — hepsi içe gömülüdür. Bu durum yalnızca çalışanların psikolojisini değil, işletmenin performansını da tehdit eder.

Örgütsel sessizlik, çalışanların fikirlerini, sorunlarını ve önerilerini dile getirmemesi hâlidir.

Sebepleri arasında:

Misilleme korkusu
Liderin otoriter yapısı
“Zaten bir şey değişmez”; algısı
Güvensizlik ortamı

Mutfakta bu sessizlik en çok Carmy’nin yönetim tarzında ortaya çıkar. Teknik olarak usta olsa da, duygu yönetimi ve iletişimde zorlandığı için çalışanlar onunla açıkça konuşamaz.
Fakat bu atmosfer, Sydney gibi bir karakterin gelişiyle değişmeye başlar. O, sorular sorar, öneriler getirir, tartışır — ve bu, ekibin yavaş yavaş ses bulmasını sağlar.

Liderlik burada devreye girer:

Psikolojik güvenlik, ekibin “yanlış yaparsam dışlanmam” diyebildiği bir iklimdir.
Açık iletişim, inovasyonun ve öğrenmenin temelidir.
Bir ekip ancak birbirinin sesi olduğunda gerçek anlamda birlikte çalışabilir.

Sydney’in mutfağa getirdiği bu yeni ses, Carmy’nin dönüşümünü de tetikler. Artık direktif vermek yerine, dinlemek ve tartışmak zorundadır. Bu dönüşüm, tüm organizasyonlarda yaşanabilecek bir kırılma anıdır: sessizlikten diyaloğa geçiş.

Lider Eleştirilebilir mi? Evet, Edilmelidir: Güçlü Olmanın Kırılgan Yolu

“The Bear”da Carmy, mutfağa lider olarak geldiğinde herkesin gözü onda, ama kimse ona geribildirim vermiyor. Neden? Çünkü çok iyi. Çünkü “yıldız şef”. Çünkü “o bilir.” İşte tehlike tam burada başlar.

Yüksek beceri, sorgulanamazlık getirdiğinde, ekip sadece takip eder ama gelişemez.
Mutfakta sıkışmış enerjiler birikir, patlamaya hazır bir baskı oluşturur. Carmy’nin iletişimsiz, içe dönük liderlik tarzı, bu baskıyı iyice artırır. Ama bir liderin her şeyi bilmesi gerekmez — dinlemesi ve gelişmeye açık olması yeterlidir.
Sydney gibi karakterler Carmy’ye karşı çıktığında—tatlı bir tabakta değil, fikirlerde çarpışma yaşandığında—mutfak önce sarsılır, sonra nefes almaya başlar. Eleştiriye açık lider:

Carmy’nin yolculuğu, yetkinlikle liderliğin farklı şeyler olduğunu kabul etmesiyle şekillenir. Mutfağı “benim mutfağım” değil, “bizim mutfağımız” yapmaya başladığında gerçek liderliğe adım atar.

Lider:

Ekibiyle birlikte büyür
Güven oluşturur
Sessizliği iletişime çevirir
Egosunu değil, vizyonunu merkeze alır
Carmy’nin yolculuğu, yetkinlikle liderliğin farklı şeyler olduğunu kabul etmesiyle şekillenir. Mutfağı “benim mutfağım” değil, “bizim mutfağımız” yapmaya başladığında gerçek liderliğe adım atar.
Lider Eleştirilebilir mi? Evet, Edilmelidir: Güçlü Olmanın Kırılgan Yolu
“The Bear”da Carmy mutfağa lider olarak geldiğinde herkesin gözü onda, ama kimse ona geri bildirim vermeye cesaret edemez. Çünkü “o bilir.” Çünkü “o şef.” Ama yetkinlik, sorgulanamazlık getirdiğinde, organizasyonlar öğrenmeyi bırakır.
Bu sessizlik duvarını asıl yıkanlardan biri ise şaşırtıcı bir şekilde Tina olur. Sessiz, sadık, geleneksel çalışan imajından çıkar; deneyiminin getirdiği haklılıkla Carmy’ye ses yükseltir. Son sezonda bir noktada, tüm baskı altında patlar ve şöyle der (ve burada argo tonu dikkat çekicidir):
“Ain’t nobody tryna get ‘round your moody ass anymore, Chef. Fix it.”

Bu söz sadece bireysel bir patlama değildir; örgütsel sessizliğin kırıldığı andır. Tina, yıllarca baskıya, değişime ve kontrolcü liderliğe sessiz kalan ekibin kolektif sesidir artık.

Carmy, bu eleştiriyi duymak zorunda kalır. Bir lider olarak dönüşümü de tam burada başlar:

Artık sadece teknik olarak iyi olmak yetmez
Ekip dinlemiyorsa, liderlik yok demektir
Geri bildirim, mutfağın en değerli malzemesidir

Bu an, “The Bear” dizisinin en insani, en öğretici sahnelerinden biridir. Sessiz çalışanların da söz hakkı olduğunu, liderliğin sadece yön vermek değil, yön bulmak için de kulak vermek olduğunu gösterir.

İş Yeteneği ≠ Liderlik: Ustalıktan Vizyonerliğe Zor Bir Geçiş

Carmy, mutfağa geldiğinde herkes onun “usta” olduğunu bilir. Teknik becerileri olağanüstüdür — bıçak hâkimiyeti, tarif kompozisyonları, ürün seçimi… Ancak işler liderliğe gelince her şey değişir.

İş yeteneği; belirli bir alandaki ustalığı temsil eder.
Liderlik ise insanları yönlendirme, ilham verme ve karar anlarında onların yanında durabilme sanatıdır.

“The Bear” tam da bu farkın ete kemiğe büründüğü bir anlatıdır:

Carmy, teknik olarak mutfağın en iyisidir ama ekip dağınıktır
Kriz anlarında yalnızlaşır çünkü iletişimi zayıftır
Karar vermektense kaçmayı tercih eder (örnek: son sezon finalinde ansızın
kaybolması)
Yetkin ama kırılgandır; liderlik yalnızca teknikle değil, duygusal dayanıklılıkla da inşa
edilir

Sydney burada ilginç bir kontrast oluşturur:

O da teknik olarak iyidir ama asıl farkı insanlarla kurduğu bağdadır
Empati kurar, iletişim geliştirir, hata yapmaktan korkmaz
Otorite arayan değil, güven inşa eden bir liderlik modeli sunar

Bu ayrım, günümüz iş dünyasında da son derece geçerlidir:

Harika bir mühendis, kötü bir takım lideri olabilir
Muhteşem bir tasarımcı, berbat bir yöneticidir belki
Çünkü liderlik; yeteneği yönetmek değil, insanı yönetmekle başlar

Dizide Carmy’nin bu farkı yavaş yavaş fark etmesi (ve Tina gibi çalışanların ona bunu gösterebilmesi) aslında iş dünyası için müthiş bir metafor taşır:

“Lider olmak, en iyisi olmak değil; en iyileri birlikte tutabilmektir.”

En İyi Yaptığımız Şeye Odaklanmak: Kişisel Yatırımların Lezzetli Geri Dönüşü Marcus dizinin ilk sezonlarında geri planda kalan, sessiz ama dikkatli bir karakterdir.
Dikkatini mutfağın ayrıntılarına ve özellikle tatlılara verir. Ama onu farklı kılan, sahip olduğu potansiyelin farkında biri tarafından görülmesidir.
Carmy ve Sydney, Marcus’un yeteneğini keşfeder ve ona yatırım yaparlar. Onu Kopenhag’a eğitime gönderirler. Bu, sadece bir mutfak eğitimi değil; bir çalışana duyulan güvenin ve vizyonun göstergesidir.

Bu bölüm bize birkaç kritik işletme dersi sunar:

Odaklanmak, parlamanın ilk adımıdır
Marcus tatlılara odaklandığında, ortaya çıkarabildiği yaratıcılık herkesin ilgisini çeker.

Yatırım sadece makinelere değil, insanlara yapılmalıdır
Onu yurtdışına göndermek, eğitimle beraber moral ve sorumluluk duygusu da yükler.

Kişisel gelişim, organizasyonel gelişimin kaldıraç noktasıdır
Marcus’un dönüşümü, mutfakta yeni bir kalite standardı yaratır.

Sessiz çalışanlar büyük sürprizler yaratabilir
Görünmez kahramanlara yapılan yatırım, sürpriz başarılarla geri döner.

Bu noktada dizideki fine dining dönüşümünün de temel taşlarından biri haline gelir Marcus’un performansı. Kalite standardı yükselirken ekip içi güven de büyür. Bu da bize işletme dünyasının gizli malzemesini hatırlatır:

İnsan sermayesi, uzun vadeli başarının en tatlı tarifidir.

Fine Dining: Rüya mı, Kabus mu? İşletmesel Sınavların En Zoru

Fine dining restoranları estetik, emek ve yaratıcılığın zirvesidir — fakat bu kadar yüksek standart, aynı zamanda yüksek risk demektir. “The Bear”da da Carmy ve Sydney, yemek sanatını en üst düzeye taşımaya çalışırken; finansal stres, operasyonel karmaşa ve takım dengeleriyle boğuşurlar.

İşte neden bu iş modeli zor:

Düşük Kâr Marjı: Yüksek kalite ürünler, nitelikli iş gücü ve şık sunum; maliyetleri fırlatır ama fiyatları sınırsız artırmak da müşteri sayısını düşürür.
Öngörülemez Talep: “Deneyim” odaklı hizmet vermek her zaman sürdürülebilir müşteri hacmi yaratmaz.
Operasyonel Yoğunluk: Her tabak başlı başına bir “performans”tır. Bu da hata marjını sıfıra çeker.
Ekip Baskısı: Yaratıcılık isteyen menülerle, zaman baskısı altındaki servis çatışır.
Sanat vs Sürdürülebilirlik: Bir noktada hayal edilen menü ile karşılanabilir maliyet arasında ölüm kalım savaşı başlar.

The Bear’ın son sezonu, bu çatışmanın adeta anatomisi gibidir:

Sydney’in yaratıcı tutkusu ile Carmy’nin mükemmeliyetçi kontrolü çarpışır.
Richie, müşteri deneyimiyle restoranın ruhunu yakalamaya çalışırken; arka mutfakta tabaklar değil, sinirler kırılır.
Fine dining rüyası; stratejik netlik, sürdürülebilir menü planlaması ve psikolojik olarak sağlam ekip olmadan kolayca kabusa dönüşür.

İşletme Dersi:

Sanatçılık bir restoran açmak için gerekliyse de yeterli değildir. Bir fine dining işletmesinin başarılı olması için:

Operasyonel liderlik
Finansal denge becerisi
Personel motivasyonu
Net marka vaadi

bir arada çalışmalıdır.

Sonuç: ‘Yes, Chef’ Dedirten Bir Yönetim Dersi

“The Bear” sadece yemek pişirmekle ilgili bir dizi değil; aynı zamanda bir işletmenin kalbini, ruhunu ve çelişkilerini gözler önüne seren bir yönetim anlatısıdır. Mutfakta geçen bu hikâye, iş dünyasına dair şu yalın ama güçlü mesajı verir:

Bir organizasyonu ayakta tutan şey yalnızca teknik beceri değil, birlikte konuşabilen, güvenebilen ve dönüşebilen insanlardır.

Carmy’nin travmatik mükemmeliyetçiliği, Sydney’in vizyoner liderliği, Marcus’un gelişim serüveni, Richie’nin dönüşümü, Tina’nın ses bulması — her biri farklı yönetim kavramlarını bedenleştirir:

Sessizliği kırmak
Liderliği paylaşmak
Yeteneği geliştirmek
Kültür yaratmak
İşletmeler bazen bir fine dining mutfağı gibidir: her şey mükemmel görünmeli ama arkada krizler kaynar. Bu yazının da gösterdiği gibi, çözüm bazen daha küçük düşünmekte, bazen bir çalışana güvenmekte, bazen de bir lidere “kendine gel” diyebilmektedir.

Son söz?

Bir organizasyonun en değerli menüsü, birlikte pişirilen kültürdür.
Ve evet, en iyi işletmelerde sık duyulan bir şey vardır:“Yes, Chef.”

Serhat CAN

Okumaya devam et

GÜNCEL

Hazır Beton Sektöründe Sarsıntı: Teknik Beton Konkordato İlan Etti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’nin hazır beton, çimento, alçı ve kireç üretiminde faaliyet gösteren önemli oyuncularından biri olan TEKNİK BETON TURİZM İNŞAAT MADENCİLİK SANAYİ VE TİCARET A.Ş., yaşadığı mali darboğaz nedeniyle konkordato talebinde bulundu. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, 30 Haziran 2025 tarihli kararıyla şirkete 3 aylık geçici mühlet tanıdı.

Mahkeme Kararı ve Sürecin Özeti

  • Mahkeme: Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi

  • Esas No: 2025/782

  • Karar Tarihi: 30/06/2025

  • Geçici Mühlet Süresi: 3 Ay

  • Konkordato Komiserleri:

    • Engin Dinçeli (mali konular uzmanı)

    • Deniz Çalışkan

    • Av. Şeyma Nur Kıhtır

Karar kapsamında, borçlu şirketin taşınır ve taşınmaz tüm mal varlıklarının üçüncü kişilere devri yasaklandı. Mahkeme izni olmaksızın rehin tesis edilemeyecek, kefil olunamayacak ve ücretsiz tasarruf işlemleri yapılamayacak.

Geçici Mühletin Hukuki Sonuçları

İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 288. maddesi gereğince, geçici mühlet kesin mühletin sonuçlarını doğurur. Bu kapsamda:

  • 6183 sayılı yasa kapsamında yapılan takipler dahil olmak üzere tüm takip işlemleri durduruldu.

  • Yeni icra ve iflas takipleri başlatılamayacak.

  • Bu tedbirler, yalnızca rehinli ve İİK 206/1 kapsamındaki imtiyazlı alacakları kapsamaz.

Sektörün Genel Görünümü

İnşaat sektöründeki durgunluk, artan hammadde maliyetleri, yüksek faiz oranları ve kamu ihalelerinde yaşanan yavaşlama; özellikle hazır beton ve yapı malzemeleri üreten firmalar üzerinde baskı oluşturmaktadır. Enerji maliyetlerindeki artışlar ve kur dalgalanmaları da finansal yükü artırmıştır. Bu nedenlerle Teknik Beton’un konkordato süreci, sektör geneline dair önemli bir işarettir.

Alacaklılara Duyuru

Şirketten alacaklı olduğunu iddia eden kişi ve kuruluşlar, ilan tarihinden itibaren 7 gün içinde itiraz dilekçesiyle birlikte mahkemeye başvurabilir. Bu süre zarfında konkordato koşullarının oluşmadığı yönündeki deliller de sunulabilir.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Tunahan Solar Enerji Konkordato İlan Etti: Sektörde Şok Etkisi

Yayınlanma:

|

Türkiye’nin güneş enerjisi sektöründe en çok bilinen firmalarından biri olan Tunahan Solar Enerji Tarım Gıda İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., 26 Haziran 2025 tarihinde konkordato başvurusunda bulundu. Firma, 500’den fazla GES projesi ile sektörde önemli bir paya sahipti. Mahkeme, şirkete 3 ay süreyle geçici mühlet verilmesine karar verdi.

Mahkeme Kararı ve Süreç

Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2025/411 Esas numaralı dosya kapsamında, İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 286. maddesi gereğince gerekli belgelerin eksiksiz sunulduğunu tespit ederek geçici mühlet kararını verdi. Karar, 26/06/2025 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde 3 aylık mühlet süresi ile yürürlüğe girdi.

Konkordato Komiserleri Atandı

Mahkeme, şirketin mali yapısını ve ticari faaliyetlerini denetlemek üzere üç kişilik konkordato komiseri kurulu görevlendirdi:

  • Av. Sinan YAZICI (Hukukçu)

  • Yalçın KOTANOĞLU (Bağımsız denetçi)

  • Eda ÖZDEMİR (İşletmeci)

Komiserler, şirketin tüm ticari kararlarını ve işlemlerini denetleyecek; şirket yönetiminin yaptığı her işlem komiserlerin iznine tabi olacak.

Geçici Mühletin Hukuki Sonuçları

Geçici mühlet süresi içinde:

  • Şirketin taşınmazlarını devretmesi, rehin vermesi, kefil olması yasaklandı.

  • Yönetim organının tüm kararları geçici konkordato komiserlerinin onayına bağlandı.

  • Rehinli alacaklılar, sözleşme tarafları ve borç ilişkisi içindeki tüm taraflar açısından İİK 294-297. maddeleri uyarınca özel düzenlemeler yürürlüğe girdi.

Alacaklılara Yasal Uyarı

Mahkeme ilanına göre, konkordato talebine karşı çıkmak isteyen alacaklıların, ilanın yayımlandığı tarihten itibaren 7 gün içinde itiraz dilekçesi vermeleri gerekiyor. Aksi halde, konkordato süreci kaldığı yerden devam edecek.

Enerji Sektöründe Bir Alarm Daha

Tunahan Solar Enerji’nin konkordato ilanı, yenilenebilir enerji sektöründe yaşanan finansal baskıların bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Artan kur maliyetleri, yüksek faizler, yatırım finansmanına erişim sıkıntısı ve tedarik zincirindeki belirsizlikler, son yıllarda sektördeki birçok firmayı benzer şekilde zor durumda bıraktı.

Sektör İçin Ne Anlama Geliyor?

GES yatırımları Türkiye’nin enerji dönüşüm politikaları açısından stratejik öneme sahip. Ancak bu konkordato, yalnızca bir şirketin mali sıkıntısı değil; genel sektör yapısındaki kırılganlıkların da bir göstergesi.

Tunahan Solar Enerji gibi büyük portföy sahibi bir firmanın konkordato ilan etmesi, diğer yatırımcı ve tedarikçileri de tedirgin edebilir.


📌 bankavitrini.com Yorumu:

“Tunahan Solar Enerji, Türkiye’de güneş enerjisi yatırımının öncülerindendi. Konkordato kararı, hem sektördeki finansal dalgalanmaların hem de regülasyonlara bağlı belirsizliklerin geldiği noktayı gösteriyor. Yenilenebilir enerji yatırımları desteklenmeye devam etmezse, sektörde daha fazla mali yapı bozulması yaşanabilir.”

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.