Connect with us

EKONOMİ

2024’te Türkiye ekonomisini neler bekliyor?

Yayınlanma:

|

Genel perspektif olarak küresel ekonomide gevşek para politikalarının benimsendiği, yıl sonuna doğru faiz artışlarının durduğu ve para politikalarında sıkılaşma seslerinin yükseldiği bir 2023 yılı geçirdik. Küresel ekonomide yıl, söz sahibi merkez bankalarının faiz artışı yarışıyla geçti. Fed 8 toplantıdan 4’ünde, Avrupa Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası 8 toplantının 5’inde faizleri artırdı. Japonya ise küresel trendlerin aksine negatif faiz politikasını sürdürdü ve yıl boyu faizi sabit tuttu. Güçlü ekonomilerden İsviçre 4 toplantıda 2 kez, Rusya 9 toplantıda 5 kez faizi yukarı yönlü revize etti. Çin ise faizlerde 3 kez indirime gitti.

Yine petrol fiyatlarında savaşlar, jeopolitik gelişmeler ile arz-talep dengesizlikleri gibi faktörlerin katkısıyla ultra oynaklık gördük. Altın fiyatları ise güvenli liman özelliğini sergiledi ve faizlerin yüksek olduğu dönemde dahi 2.148 dolarla tarihî zirvesini gördü. Spot altının ons fiyatı 2023’ü 2.058 dolarla tamamladı.

Türkiye ekonomisinden kritik veriler

Türkiye’de ise ekonomi yönetiminde aktörlerin değişmesiyle birlikte radikal ve rasyonel adımların atıldığı, piyasalarla iletişimin güçlendiği 6 aylık bir süreç yaşandı. Politika faizlerinin hızla yükseltilmesi beklenen etkiyi yaratmasa da yüksek enflasyonun belinin kırılması adına güçlü bir silah olarak kullanıldı.

TCMB Para Politikası: Merkez Bankası, %9’luk politika faiz oranıyla başladığı 2023 yılında, 12 Para Politikası Kurulu toplantısında 7 kez faiz artışına giderken 5 kez faizi sabit bıraktı, 1 kez de düşürdü. Artışların tamamı Merkez Bankası yeni başkanı Hafize Gaye Erkan yönetiminde yapıldı. Bu 7 faiz artışıyla politika faizi %8,5’tan %42,5’e yükseldi.

Enflasyon: Faiz artışlarıyla birlikte vergiler ve harçlar gibi yönetilen yönlendirilen fiyatlar, yüksek likidite ve talebin desteklediği enflasyon yılın genelinde yüksek ve dalgalı bir seyir izledi. Tüketici enflasyonu 2023 yılını %64,77 seviyesinde kapattı.

TCMB Rezervleri: 2023’e dair akılda kalan en önemli gelişmelerden biri de yeni ekonomi yönetiminin politikalarıyla yükselişe geçen ve rekor kıran rezervler oldu. Mayıs sonu ve Haziran başında 100 milyar doların altına kadar gerileyen TCMB toplam rezervleri yılın son haftalarında tarihî seviyelere ulaştı. 6 ayda 40 milyardan fazla yükselen TCMB toplam rezervleri 145,5 milyar dolar oldu. Brüt döviz rezervleri ise 97 milyar doları aştı.

İşsizlik Oranı: 2023’e damga vuran makro veriler arasında işsizlik oranı da yer alıyor. Türkiye’de işsizlik Ekim’de yüzde 8,5 ile Kasım 2012’den bu yana en düşük seviyesine geriledi. Toplam işsiz sayısı 2 milyon 961 bin kişi düzeyinde bulunuyor.
Büyüme oranları: Makro ekonomik verilerde Türkiye’nin yapısal sorunlarından enflasyon başrolü oynarken büyüme 2021 ve 2022 yıllarının daha altında kaldı. İlk ve ikinci çeyreklerde gelen %3,9’luk büyümeyi üçüncü çeyrekte %5,9’luk büyüme takip etti. Son çeyrek rakamlarının ardından Türkiye’nin yılı %5 civarı büyümeyle kapatması bekleniyor.
Peki ya 2024?
Gelelim 2024 yılından beklentilere… Aposto için görüşlerini bizlerle paylaşan akademisyenlere ve piyasa uzmanlarına temel bir soru yönelttik: 2024 yılında 2023 yılına göre ne farklı olacak? Ayrıca yatırımcıları ilgilendiren ve 2023 yılına damga vuran halka arzlara ilginin 2024 yılında da devam edip etmeyeceğine dair fikirlerini aldık.

“2023 beklentilerden farklı bir yıl oldu”

2023 yılına küresel ekonomide resesyon ve yüksek kalacak enflasyon beklentileri ile başlandığını anımsatan Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, geldiğimiz noktada küresel ekonominin resesyona gitmediğine ve enflasyonun beklenenden hızlı düştüğüne değiniyor. Ekonomideki beklentilerinden farklı bir yıl yaşanmasının ardındaki nedenleri sıralayan Aslanoğlu şunları söylüyor:

“Pandemi sonrasında işgücünün azalması özellikle yaşlanan nüfusun (baby boomer kuşağının) işgücü piyasalarından çıkması ve genç kuşakların devreye girmesi, onların esnek çalışma ve daha yüksek ücret talepleri, teknolojiye ve yapay zekaya yönelimi gibi faktörler işgücündeki kayıpları hızlandırmış görünüyor. Özellikle teknolojik gelişmeler, verimliliği artırarak büyümeye destek olurken enflasyon düşüşüne büyük katkı sağladı. En önemli nedenlerden birisi bu gibi görünüyor.”

“2024’ün ikinci yarısında küresel büyüme daha iyi olacak”

Dünyada arz yönlü şoklar olmadıkça, enerji ve gıda fiyatlarını fırlatacak savaşlar, pandemiler gibi faktörler olmadıkça enflasyonun düştüğünü belirten Aslanoğlu, “Önümüzdeki süreçte başta İsrail ve Gazze’de yaşananlar olmak üzere eğer arz yönlü şoklar ya da şu anda bilemediğimiz şoklar devreye girerse çok muhtemelen biz stagflasyona gideriz. Yani hem enflasyon tekrar artar hem de daha derin bir durgunluğa doğru gider” diyor.

Bu beklentilerin dışında düşen enflasyonun faizlerin inişine katkıda bulunacağını ve 2024’ün ikinci yarısında büyümenin daha pozitif tarafa geçebileceğini ifade eden Aslanoğlu, 2024 üçüncü ve son çeyreğinin hem faiz indirimleri hem de büyüme tarafında biraz daha iyimser ve küresel büyümenin bu yıla göre biraz daha pozitif (0,2-0,3 puan) olmasını öngörüyor.

‘Türkiye’de ilk 5 ay enflasyon, sonrasında dezenflasyon yaşanabilir’

Türkiye özelindeki beklentilerinde enflasyona ilişkin yorumlar yapan Aslanoğlu, ilk 5 ay enflasyon, kalan 7 ay dezenflasyon süreci yaşanmasını bekliyor. TCMB’nin para politikasını güçlü bir şekilde uygulaması ve tamamlayıcı yapısal reformlarla desteklemesi durumunda yılın son çeyreğinde enflasyonun 40’lı rakamlara gerileyebileceğini öngören Aslanoğlu şunları söylüyor:

“TCMB, 2025 sonundaki enflasyon beklentileri olan yüzde 25-30 seviyelerine paralel olarak politika faizlerini 30-35 bandına çekebilir. Yılın son çeyreğinde önemli faiz indirimleri görebiliriz. 2025 büyüme beklentilerini etkilese de her şeyin planlandığı güçlü para politikasından taviz vermeden büyümede ciddi bir yavaşlamaya razı olarak da ilerlemek gerekiyor.”

“2024’te halka arzlar devam etmeyebilir”

2023 yılında çok konuşulan halka arz furyasının devam etmesini beklemeyen Aslanoğlu’nun değerlendirmeleri şöyle:

“Gerek faizlerin ve borsanın geldiği seviyeler, gerekse halka arzlarla ilgili yaşanan gelişmeler daha farklı bir tablo ortaya çıkaracak. Halka arzlar anlamında 2024 kendine özgü bir yıldı. 2024’te daha düşük olur. Borsada endeksler, inişli çıkışlı bir seyirle özellikle dolar bazında yukarı yönlü çok güçlü kazanımlar elde etmeden seyredebilir. Fakat kurlardaki hareketlere bağlı olarak Türk Lirası bazında borsanın yukarı yönlü hareketleri olabileceğini düşünmek gerekiyor.”

“Ekonomi politikalarındaki U dönüşünün yansımaları 2024’ün ilk yarısında hissedilecek”

Hem ekonomik görünüm hem de ekonomi politikaları açısından 2023 yılını ikiye ayırarak değerlendiren İntegral Yatırım Araştırma Müdürü Seda Yalçınkaya Özer, seçim öncesi ilk yarıda Ortodoks politikalardan uzak, farklı bir ekonomi anlayışı benimsendiğini hatırlatıyor. Yılın ikinci yarısından sonra ekonomi yönetiminin değişmesiyle birlikte Ortodoks politikalara geçiş hızlandı ve normalleşme adımları hızla atılmaya başlandı. Yalçınkaya Özer, 2024 yılında geçen yıl ekonomi politikalarındaki U dönüşünün yansımalarını kabaca yılın ilk yarısında çok daha fazla hissedeceğimizin altını çiziyor.

2024 yılını da iki farklı dönem olarak ayırmanın faydalı olacağına vurgu yapan Seda Yalçınkaya Özer’in bu yıla ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

“İlk yarıda sıkı para politikası bir ya da iki faiz artırımı ile devam edecek ve sıkı kalacak. Bununla birlikte enflasyonu dizginlemek için bazı adımların atılması beklenebilir. Bu adımların enflasyonu kalıcı bir şekilde düşürmeyi sağlayacak şekilde olup olmayacağını izleyeceğiz. Bu adımlar ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası’nın kredibilitesi ve kazandığı güven açısından önemli olacaktır. Özellikle ilk yarıda iç tüketimde daralma ve büyümede törpülenme kaçınılmaz. Maliye politikalarında ise genişlemeci tavır devam ediyor. Dolayısıyla buranın nasıl yönetileceği de en az para politikası kadar kritik olacaktır. Merkez Bankası’nın attığı son adımlar rezervlerde birikmeyi beraberinde getirirken, 5 yıllık risk priminde düşüş söz konusu. Tüm bu doğru yolda ilerleyen politikalar bizim iyi bir hikaye yazmamızı sağlıyor.”

Bu yıl, 2023 yılından farklı bir ekonomi politikasının bizlerle birlikte olacağını ifade eden Özer, hikayenin yabancı yatırımcı açısından cazip bulunmasının oldukça mümkün olduğunu savunuyor. Özer, 2023 yılından farklı olarak yabancı yatırımcının kademeli olarak gelmeye başladığı, uluslararası kredi kuruluşlarının not artışı yapmaya yakın olduğu bir yıl yaşanmasının muhtemel olduğunu, bunların olması için doğru yolda ilerlemeye devam edilmesinin yeterli olduğunu düşünüyor.

“Halka arzların 2024 yılında da devam etmesi beklenebilir”

Değerlendirmelerinde şirketler için uygulanmaya başlayacak enflasyon muhasebesinin 2024 yılı için önemli ve yeni bir adım olduğuna, bu konudaki belirsizliğin ve kafa karışıklığının da ortadan kalkmış olacağına işaret eden Özer şöyle devam ediyor:

“Piyasalar açısından seçici olmanın, disiplinli olmanın ve zamanlamanın önemi bir kat daha artacak. Değişen makro ekonomik rüzgarın desteklediği sektörlere yönelmek bu açıdan oldukça önemli olacak. Dolaysısıyla büyümeye odaklı, döngüsel diyebileceğimiz ve iç tüketimle kârlılığını artırmış şirketler biraz daha geri planda kalabilir. Bunun yanı sıra talep esnekliği düşük, zaruri ve ihtiyaç olabilecek sektörlerde daha güçlü eğilimler görebiliriz. Enflasyon muhasebesine geçişle birlikte ise tüm şirketlerin kârlılıklarını ve çarpanlarını hesaplamak gerekecek. 2024 yılında 2023 yılına benzer olarak halka arzların devam etmesi beklenebilir.”

“Enflasyondaki seyrin devamı TCMB’nin eli kolaylaşabilir”

2023 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminin geride kalmasıyla hızlı bir şekilde ekonomi yönetimi kurulduğunu ve yeni bir dönemin başladığını hatırlatan Gedik Yatırım/Yatırım Danışmanlığı (YD) Müdür Yardımcısı Eda Karadağ; piyasayla kurulan iletişim, TCMB’nin para politikasında sıkılaşma döngüsüne başlaması ve yabancı yatırımcılarla olan görüşmeleri yurt içi piyasalar açısından önemli başlıklar olarak nitelendiriyor; fiyatlamalar üzerinde de etkisini gösterdiğini vurguluyor.

2024 yılına aslında yine belirsizliklerle başladığımızı belirten Karadağ, Mart ayında Türkiye’de yerel seçim ve TCMB’nin duruşunun önemli olduğunu düşünüyor. Kasım ayındaki toplantısında, faiz artışlarının sonuna yaklaştığını belirten TCMB’nin Aralık ayında bir faiz artışı daha yaptığını ve verilen mesajların, Ocak ayında da bir faiz artışını destekler nitelikte olduğunu ifade eden Karadağ şöyle devam ediyor:

“Piyasalar Ocak ayı sonrası TCMB’nin artışlarına son verip, izlemede kalacağını düşünüyor. Bu süreçte enflasyonun görünümü önemli olacak. Enflasyonda yılın ilk yarısı yükselişin devamı beklenirken, ikinci yarısı itibarıyla dezenflasyon sürecinin başlayacağı belirtiliyor. Bu nedenle enflasyondaki seyir, belirtilen şekilde devam ederse, TCMB’nin elini kolaylaştırabilir.”

“Yılın son çeyreğine doğru kredi notlarında güncelleme dönemini konuşabiliriz”

Karadağ, ekonomi yönetiminin yabancı yatırımcılarla yapmayı planladığı görüşmelerin 2024 yılı için önemli olduğunu ifade ediyor. Bu görüşmelerde Türkiye’nin ekonomi politikalarının anlatılması ve yatırımcıların ikna edilmesi neticesinde Türkiye’nin kredi notlarında pozitif güncellemelerin söz konusu olabileceğine işaret eden Karadağ’ın değerlendirmeleri şöyle:

“Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de geçen yıl, yabancı yatırımcılarla görüşmelerin 2024 yılında devam edeceğini belirtmişti. Hatta ‘Görüşülmedik ülke kalmayacak’ demişti. Ocak ayında New York’ta ‘Yatırımcı Günleri’ düzenlenecek. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan da toplantılarda yer alacak. Yabancı yatırımcılarla olan görüşmeler bu yıl da devam edecek. Özellikle, yabancılar son dönemde ‘Ortodoks politikalara ikna olmamız gerekiyor’ şeklinde açıklamalarda bulunuyorlar. Hatta Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları da ‘İkna olursak, kredi notlarında güncellemeler yapabiliriz’ sinyalini vermişlerdi. Bu nedenle, Türkiye ekonomisinin bu seneki görünümü ve ekonomik verilerin sonuçları, yabancı yatırımcılarla olan görüşmeler, hedefler doğrultusunda ilerleme kaydedilmesi durumunda, yılın son çeyreğine doğru kredi notlarında güncelleme ve enflasyonda düşüş dönemini konuşmaya başlayabiliriz.”

“Enflasyonun hızlı bir düşüş sürecine girmesini bekliyoruz”

Enflasyonla ilgili kurum görüşlerini de paylaşan Karadağ, “2024 yılında Türk Lirası’nda Mayıs sonrası dönemde görüldüğü ölçüde değer kaybı olmayacağı ve 2023 yılına benzer vergi artışlarının yapılmayacağı varsayımıyla, yılın ikinci yarısı itibarıyla baz etkilerinin de devreye girmesiyle enflasyonun hızlı bir düşüş sürecine girmesini bekliyoruz. 2024 yıl sonu TÜFE tahminimiz yüzde 42 seviyesinde bulunuyor” diyor.

Halka arzların seyrine ilişkin görüşlerinde Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı İbrahim Ömer Gönül’ün halka arzlarla ilgili açıklamalarının bu noktada kıymetli olduğunu düşünen Karadağ, Başkan Gönül’ün, yeni yılda da halka arzların devamının olacağı mesajını ve SPK’nın halka arz kurallarında da değişikliğe gittiğini hatırlattı. Karadağ, bu gelişmelerin de desteğiyle 2024 yılında halka arzların devam edebileceğini düşünüyor.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ekonomi yönetimi hem Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Amerika’da temaslarda bulunuyor. MB Başkanı, enflasyonun hem aylık hem de yıllık bazda 2024’ün 2. yarısından itibaren düşmesinin beklendiğini belirtti. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi yaptığı değerlendirmede enflasyonla mücadelenin başarılı olmasını temenni ettiğini belirterek, başarı kriterlerini açıkladı. Çelebi’ye göre başarı öncelikle kalıcı olmaktan geçiyor. İkincisi de istihdam yaratan bir başarı olmalı. FED’in enflasyonla mücadele programında en önemli göstergelerden birinin, istihdam yaratma olduğuna değinen Işın Çelebi, “Türkiye’de de istihdam yaratma kriterini enflasyonla mücadele programının yanına koymak gerekiyor. Üretim, istihdam demek zaten. Üretim, üretkenlik ve verimliliği sağlamak gerekiyor. Bu anlamda cari denge, cari açık vermekten ziyade, bu cari açığı nasıl finanse ettiğiniz ve bu finansmanı nerelerde kullandığımız önemli.” açıklamasını yaptı. Büyüme, üretkenlik ve verimliliğin döviz arzıyla ve yabancı sermaye girişiyle takviye edileceğini belirten Çelebi, Türkiye’nin yabancı sermaye girişini hızlandırması gerektiğine dikkat çekti. “Bunun için Türkiye’nin mutlaka hukuk altyapısını, yabancı sermaye ve dünyaya güvence verecek şekilde uluslararası hukuka uygun hale getirmeli. Bunu belirtmek benim vatandaşlık görevim. Bugün bu anayasa değişikliği tartışmaların başladığı bir dönemde bunu söylemeyi bir görev addediyorum.” dedi.

Işın Çelebi, buna ek olarak Türkiye’nin mutlaka gri listeden çıkması gerektiğine değinerek, Avrupa Birliği tam üyelik yolunda ısrarla ve kararlılıkla yürümenin önemine işaret etti. Çelebi, “Şimdi Avrupa Birliği üst yönetimi, Türkiye’yi sadece iş birliği yapılacak bir ülke konumuna oturtmaya çalışıyor. Bunu aşmak ve tam üyelik yolunda da ısrarcı olmak lazım. 2005 ile 2010 arasında Türkiye’ye yabancı kaynak girişinin en yoğun olduğu dönemde, yıllık 20-25 milyar dolarlık döviz girişi ve yabancı sermayenin girişinin olduğu, direkt yatırımların yapıldığı dönemler de Türkiye’de enflasyonun %10’a düşmesini sağladı. Bundan örnek alarak, yabancı sermaye girişini mutlaka sağlamak zorunda. Bu da ancak Uluslararası hukuka uyumlu ve Avrupa Birliği tam üyelik yolunda adımlar atmakla gerçekleşebilir.” hatırlatmalarında bulundu.

“Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden”

Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Işın Çelebi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğine değindiği konuşmasında, Türkiye’nin parasal politikalarını maliye politikalarıyla yani bütçe politikalarıyla desteklenmesini tavsiye etti. “Sadece para politikasıyla faizi, kuru sabitleyerek, ücretleri sabitleyerek enflasyonla mücadele programını tek başına yürütemeyiz. Bunu bütçe politikalarıyla ve maliye politikalarıyla bütünleştirmemiz lazım. Vergi konusu çok önemli. Türkiye gördüğüm kadarıyla gelir üzerinden vergi alan bir ülke. Vergi politikamızı, dolaylı vergilerle uyguluyoruz. Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden yani akaryakıttan aldığımız vergi, sigaradan aldığımız vergidir. Vergi adaletini bozan ve düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesine yol açan bir sisteme sahibiz. Oysa biz vergiyi hem tabana yaymalıyız hem vergi oranlarını düşürerek geniş kitlelere vergi tabanını yayıp vergi alabilecek hale getirmeliyiz.” önerisinde bulundu.

“Finans sektöründeki muafiyetler ve istisnalar azaltılmalı”

Finans sektöründe büyük muafiyetler ve istisnalara dikkat çeken Çelebi, bunların mutlaka azaltılması gerektiğini kaydetti. “Vergi gelirlerini arttırmanın bir diğer yolu da kayıt dışı ekonomiyi, vergi sisteminin içine almak” diyen Çelebi’ye göre, vergi oranlarını düşürerek, vergide devrim yapılmalı. Tüm vergi sistemini ele alarak, biraz hafifletmeli. İşe düşük gelir gruplarına yük olan dolaylı vergileri azaltarak, %68’den %50’ye indirmeyi hedef alarak başlanmalı. Bu tür bir vergi reformuna Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğunu ileri süren Çelebi, “Harcamalar üzerinden değil, gelir üzerinden vergi alacağımız bir sistem olmalı. Tabanı genişletebilmek ve adaleti sağlayabilmek önemli.é diye konuştu.

Işın Çelebi, ilk 3 aylık bütçe açığının 513 milyar liraya ulaşmasını da değerlendirerek, “Bütçe açığının, 2024 yılında 2,2 milyar TL’nin üzerinde olacağı öngörüldü. Şu anda mart sonu itibariyle 513 milyar TL’lik bir açık oluştu. Gördüğüm kadarıyla yıl sonu itibariyle 2 milyar TL’lik bütçe açığı programa uygun halde gidiyor. Bu noktada vergi gelirlerini arttırıcı reformlar yapılırsa, bütçe açığının hedeflenen doğrultuda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunu da önemli buluyorum.” diye konuştu.

“Büyümeden vazgeçilebilir ama gelir dağılımı adaletli olmalı”

Cari açığın aylık 3,3, yıllık olarak da 31,8 olduğunu hatırlatan Çelebi, “Bu, geçen yıla göre yıllık bazda bir daralmanın sonucu. Ekonomiyi daraltarak, büyümenin %3’ün altına düştüğü bir durum gözüküyor. O bakımdan büyümeden vazgeçebiliriz. Ama gelir dağılımının adaletli olması ön planda olmalı. Yani büyümeden vazgeçtik, daraltıyoruz ekonomiyi. Oysa bir ekonomi, cari açık verdiği zaman dışarıdan kaynak temin etmeli. Çünkü ekonomik büyüme, dış kaynakla sağlanır, iç tasarrufla değil. Bu kadar cari açıktan korkmamak lazım. Eğer ihracatın ithalatı karşılama oranını da yüzde 80’lerin üzerine çıkarabilirseniz, bu cari açık problemini karşılayabilirsiniz.” önerilerinde bulundu. Çelebi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 Şubat ile 2024 Şubat dönemine dair açıkladığı listeye baktığınızda, ihracatta yaklaşık 400 milyon dolarlık bir artış olduğuna dikkat çekti. Buna karşılık ithalattaki daralmanın da Türkiye’nin büyümesinin durmasından kaynakladığını işaret etti. Bunun bir tercih meselesi olduğunu belirten Çelebi, sözlerini şöyle tamamladı; “Benim kişisel kanaatim, Türkiye % 3’ün altında bir büyüme çizgisine sahip olmamalı. Türkiye’nin döviz arzını arttıracak politikalardan vazgeçmemeli. Şimdi kurun enflasyona etkisinin, %50 olduğunu söyleyen bir görüş var. Bunun matematiksel modeli yanlış. Buna %100 karşıyayız ve katılmıyoruz. Bir iktisatçı ve matematikçi mantığıyla söylüyorum. Bunun enflasyona etkisi % 50 değil, % 10-15 gibidir. Kuru serbest piyasalara bırakmak lazım. Bu açıdan Merkez Bankası politikalarını gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: Yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi

Prof. Dr. Korkut BORATAV, BİRGÜN gazetesine 31 Mart yerel seçimlerini değelendiren bri röportaj yaptı: Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi?

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKP’nin yenilgisinde yüksek enflasyon nedeniyle toplumdaki yoksullaşma etkili oldu mu? Olduysa uzun süredir artan yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkenin gündemindeyken sizce neden 14 Mayıs seçimlerinde değil de şimdi etkili oldu?

Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinin sınıfsal dökümünün karşılaştırılması henüz yapılmadı. Ama, on aylık süre içinde AKP galibiyetinin yenilgiye dönüşmesinde halk sınıflarında yoksullaşmayı sürdüren ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu söylenebilir. Temel farkın yoksullaşma olgusunda değil, bu olgunun algılanmasında olduğunu düşünüyorum.

Oyların dağılımındaki değişimlerle ilgili bazı genel tespitler yapmakla başlayalım. Trakya’dan Adana’ya uzanan kıyı şeridinde, Güney-Doğu Anadolu’da, ayrıca Eskişehir ve Ankara’da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan azınlıkta kalmıştı. Yerel seçimlerde Saray iktidarının azınlığa düştüğü coğrafyaya Karadeniz’den, İç-Ege’den ve Orta Anadolu’dan iller de eklendi.

On ay içinde yapılan iki seçime katılım oranı 5,7 puan geriledi. Bu gerilemenin partilere yansıması büyük ölçüde Saray’a dönük seçmen desteğinin erimesi biçiminde gerçekleşti. Bu tespit, 2019 ve 2024 yerel seçimleri karşılaştırıldığında somut olarak ortaya çıkıyor. Beş yılda AKP oyları 4,3 milyon azalmıştır. Kısmen 2024 seçimine katılmayarak; dörtte üçü de CHP’ye yönelerek…

Mayıs 2023 seçimi yapıldığında Türkiye’nin tüm emekçi katmanları, son yıllara damgasını vuran, enflasyonun hızlandırdığı ağır bir bölüşüm şokundan geçmekteydi. Bu şok, kentli nüfusun örgütsüz emekçi katmanlarında gelir düzeylerinin de erimesine yol açmış; mutlak yoksullaşma boyutuna ulaşmıştı. Bu vahim olgunun sorumluluğu açıkça iktidara düşmekteydi.

Bu olgu ve iktidarın sorumluluğu algılanmadıkça oylara yansıyamaz. Yoksullaşma ekonomi büyürken, istihdam artarken gerçekleşti; algılanması da bu yüzden güçleşti. Ama, algılanmayı frenleyen temel etken, bence, toplumun en yoksul katmanlarında tutucu-İslamcı ideolojinin hegemonyası olmuştur. Bu hegemonya başta eğitim sistemi olmak üzere devlet aygıtlarının, kamu kaynaklarınca beslenen İslamcı sermayenin, medyanın, cemaat-tarikat, AKP örgütlerinin 20 yıllık birikimli etkileri ile sağlanmıştı.

Mayıs 2023 ile Mart 2024 arasında değişen nedir? Olgular (özellikle enflasyon) ideolojik yanılsamayı aşındıracak boyuta ulaşmış olabilir. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu gibi karizmatik yerel liderler önem kazandı; öne çıktı; “sahte, içi boş ideolojik söylemlerin kullanım tarihinin geçtiğini” açığa çıkardılar. CHP’de yönetim kadrosunun yenilenmesi de ayrıca etkili oldu.

4 yıllık seçimsiz dönemde AKP iktidarının ekonomide ve siyasal anlamda atacağı adımlar bekliyor. Anayasa tartışmaları yeniden gündeme gelir mi? Bu anlamda iktidarın alanı daraldı mı?

SHP’yi ilk parti konumuna getiren 1989 yerel seçim sonuçları, Turgut Özal dönemine son veren kritik aşamayı başlatmıştı. 2024 seçim sonuçları, Erdoğan dönemi için de benzer bir dönüm noktası olabilir.

Ekonomide ve siyasette iktidarın hareket alanı daralmıştır. İktidar, kısa vadeli iktisat politikalarında Mehmet Şimşek’in temsil ettiği reçeteye mahkûmdur. Bu yenilgi ortamında Saray’ın (özellikle Erdoğan’ın adaylığını mümkün kılan) bir anayasa değişikliği için siyasal enerji toparlaması mümkün görülmüyor.

Seçimsiz geçireceği dönemde gelir dağılımındaki bozulmaya ilişkin beklentileriniz nedir?

Mehmet Şimşek geleneksel neoliberal reçeteyi uyguluyor; enflasyona daraltıcı politikalarla son vermeyi öngörüyor. Temel araçlardan biri, emek gelirlerinin bastırılmasıdır. Şimşek de ekonomi yönetimini devraldığı günden bugüne “gelirler politikasını” ısrarla vurgulamaktadır.

Bugünkü ekonomik ortam, 1990’lı yılların yüksek enflasyonuna benzemektedir. 1998 sonrasında kapsamlı bir IMF programı o enflasyona son verdi. Ekonomiyi iki yıl (1990 ve 2001’de) küçülterek ve AKP’yi iktidara getiren bir toplumsal bunalım yaratarak…

Şimşek’in programı da benzer bir senaryoyu içeriyor: Ücretler, emekli gelirleri enflasyonun gerisinde seyredecek; parasal daralma ve eşitsizlikleri artıran bir malî disiplin iç talebi çökertecek; ekonomi küçülecektir. Emek payının gerilemesine istihdam kayıplarının yaratacağı ilave yoksullaşma eklenecektir. 2002’de IMF programları içinde iktidar değişikliğine yol açan ekonomik, toplumsal ortamın bir benzeri tekrar oluşacaktır.

Seçim sonrası ekonomi yönetiminden gelen ilk açıklamalarda mevcut ekonomik reçetenin uygulanmasına devam edileceği yönünde. Büyük yenilgi yaşamış iktidar durgunluk ve ekonomide küçülmeyi göze alabilir mi?

Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi? Yerel seçim sonuçlarının yarattığı ortam, yeniden aday olmasına imkân veren bir anayasa değişikliğini gündem-dışına taşımıştır.

2015 sonrasında Saray, “ne pahasına olursa olsun büyümeye” öncelik verdi; şirketlere dönük bir kredi pompalaması ile neoliberal istikrar ilkelerini çiğnedi. Uluslararası finans kapital bu sapkınlığı “cezalandırmadı”; dış kredi akımlarını sürdürdü. Ekonomi bu sayede büyüdü; ama ağır bir bölüşüm şoku yaratarak… Önceki politikalara dönüşe izin verilmeyeceğini uluslararası finans çevreleri bugün açıkça vurgulamaktadır. Dış kaynak akımlarının tıkanması onların elindedir; bir ödemeler dengesi ve dış borç krizi anlamına gelir.

Bu uyarılar nasıl bir gelecek öneriyor? Şimşek programı sonunda enflasyon son bulacaktır; ama 2002’deki Ecevit koalisyonunu iktidardan uzaklaştıran ekonomik ortamın (toplumsal bunalımın) bir benzerini yeniden yaratarak…

En geç 2028’de “yeni”, yani AKP’yi içermeyen bir iktidar, ekonomiyi onarmaya başlayacaktır. Bu tür bir “onarma”nın ekonomik çerçevesi IMF’nin Türkiye için orta dönemli öngörülerinde yer alıyor: “Ilımlı” (yüzde 3 civarına yerleşen) bir büyüme temposunun sağlayacağı istikrar senaryosu tasarlanıyor… İşsizlik, cari işlem açıkları, enflasyon oranları da istikrar içinde (“ılımlı”) seyredecek; dış kaynak girişleri bu ortamın sürdürülmesini mümkün kılacaktır. Şimşek programının bitiminde oluşan toplumsal bunalım ortamını sürekli kılan bir durgunlaşma… Türkiye’nin 2028 ve sonrası için bu ekonomik ortam önerilmektedir…

Büyük bir zafer elde eden muhalefetin en büyük vaadi sosyal yardımlar oldu. Türkiye artık sosyal yardıma bağımlı bir ülke mi oluyor? Bu durumun bir tehlikesi var mıdır?

İktidarın makro-ekonomik politikalarının sistematik olarak emek-karşıtı olduğu bir ortamda muhalif yerel yönetimler telafi edici sosyal yardımlara öncelik vermek zorundadır. Sorudaki tespit, bu zorunluluktan kaynaklanıyor.

Öte yandan, bugünkü ortamı yaratmakta olan neoliberal/Şimşek programına karşı iktidara adaylığı üstlenmiş olan CHP’nin, yerel yönetimlerin dışında tüm Türkiye için tasarlayacağı alternatif önem taşıyor. Yukarıda betimlediğim neoliberal durgunlaşma modeline teslimiyet olasılığı gündemdedir. Bu yönelişin dış siyasette ABD yörüngesine sürüklenmeyi içeren bir seçenekle bütünleşmesi söz konusu olabilir.

Sol, sosyalist, devrimci, Cumhuriyetçi iktisatçılar, sosyal bilimciler, uzmanlar, emekli diplomat ve subaylar Türkiye’nin bu ikili teslimiyet cenderesine sürüklenmesine karşı dinamik alternatifleri tartışmak, oluşturmak durumundadır. İktidara aday olan CHP tabanında, örgütlerinde, bugünkü yönetimi içinde de aynı arayış vardır. Bunların eşgüdümü, mümkünse birleştirilmesi önemlidir.

Türkiye, çeyrek yüzyıla yaklaşan gri/karanlık bir dönemden geçti. Karanlığa kökten itiraz, Haziran 2013’te Gezi kalkışması ile ortaya çıktı; güncel siyasete taşınamadı. Sahipsiz kaldı.

2019 ve Mart 2024 yerel seçimleri, bu itirazın canlı devamıdır; hayatiyetinin sürdüğünü göstermiştir. Bir anlamda “geçici bir adres olarak, adeta kendiliğinden” CHP’ye yönelmiştir. CHP’nin bu yönelişi hak etmesi, özümsemesi büyük önem taşıyor. Sadece CHP’nin değil, tüm Cumhuriyetçi Sol’un sorunudur. Elbirliğiyle katkılar gereklidir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Yayınlanma:

|

Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Genel görünüm, bütçe gelir ve giderlerinde uyumdan uzaklaşıldığına, mali disiplinin sağlanabilmesindeki zorluklara işaret ediyor.

Öncelikle mali disiplin açısından iki temel göstergeye bakalım: İlki bütçe açığı. Mart ayı bütçe açığı şubat ayına göre yüzde 36 oranında artarak 209 milyar TL’ye ulaştı. Üç aylık kümülatif bütçe açığı ise 513,5 milyar TL oldu. Oysa 2023’ün aynı ayında bütçe açığı 47,2 milyar TL idi.

Mali disiplinin diğer göstergesi de faiz dışı denge. Bütçe açığından iç ve dış borç faiz giderleri düşüldüğünde denge ya da fazla elde ediliyorsa, borçluluğun yarattığı faiz ödemeleri bütçe üzerinde baskı yaratmıyor demektir. Tersi durumda, yani faiz dışı açık varsa borç düzeyine ve faiz yüküne bakmak gerekir.

En son 2017 yılında faiz dışı fazla elde edilmişti. Faiz dışı açık geçen yıl 1,3 trilyon TL’yi aşmış ve bütçe tahmininin iki katı olarak gerçekleşmişti. 2024 yılı bütçe tahmininde de faiz dışı açık 1,4 trilyon TL.

Ama sadece bir ayda bütçedeki borç faiz giderleri yüzde 37 oranında artış gösterdi. Öte yandan brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaşırken, iç borç stoku son bir yılda 1 trilyon TL daha artarak 4 trilyon TL’yi aştı.

2024 mart ayından itibaren iç ve dış borç faiz ödeme projeksiyonunu gösteren aşağıdaki grafikleri incelerseniz, bu yılki bütçe tahmininin oldukça üzerinde bir faiz dışı açıkla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı.

İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili. 2021’de 57,5, 2022’de 72 milyar TL kâr açıklayan TCMB, 2023 yılını 818,2 milyar TL zararla kapattı.

2023 ağustos ayına kadar TL’den KKM’ye dönenlerin kur farkları bütçeden ödenirken, dövizden KKM’ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılandı. TL’den dönen mevduata 2022 mart-2023 temmuz arasında kur farkları bütçeden ödendi, en son temmuz 2023 itibariyle bütçeden 34,5 milyar TL’lik ödeme yapıldı.

Sonra Ağustos 2023’te TL’den dönen KKM’nin ödemelerini TCMB üstlendi. Çünkü genel seçimler bitmiş ve TL’de değer kaybı başlamıştı. Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 mayıs) 15,5 TL’den, iki ay sonra (13 temmuz) 26 TL’nin üzerine çıkmıştı.

OVP’ye göre bütçe açığının GSYH’ye oranı zaten deprem harcamaları öngörülerek yüzde 6,4 olarak yüksek programlanmıştı. Ancak bütçe bu kur artışı karşısında KKM’nin yükünü daha fazla taşıyamayacaktı.

TCMB de o esnada genel seçimler sonrasında artık sıkı para politikasına geçmişti. Politika faizini kademeli olarak arttırıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL’ye güven tesis edilmesini bekliyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Ancak 2021 aralık ayı sonunda kur riskine karşı kendisine güvence arayanlar için bir finansal araç olan KKM, ulaştığı hacimle ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemde kaldı. Enflasyon da düşmedi, para ikamesi devam etti. Ekonomiye güven oluşmadıkça döviz KKM’ler varlığını devam ettirdi. Şimdi izlerini en son TCMB zararında görebiliriz. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor.

Mart ayı bütçe açığını görünce insanın aklına geliyor. Peki TL’den ya da dövizden dönen KKM kur farkları bütçeden ödenseydi ne olurdu?

MB, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Mart, 2024

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.