Connect with us

EKONOMİ

İş dünyası ‘faiz’ ısrarına bayrak açtı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarıyla faizin son 3 ayda 4 puan indirilmesi, iş dünyasında büyüyen bir tepkiye neden oluyor. Hem özel sektör hem bankalar, yatırım yapmak bir yana yeni zararları nasıl aşacağını düşünüyor.

Yayınlanma:

|

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ısrarıyla faizin son 3 ayda 4 puan indirilmesi, Türkiye iş dünyasında giderek büyüyen bir tepkiye neden oluyor. Hem özel sektör hem bankalar, yatırım yapmak bir yana yeni zararları nasıl aşacağını düşünüyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın direktifi ile yatırım ortamını canlandırmak için üçüncü kez faiz indirimine gitmesi,  daha önceki dönemlerde faiz indirimi talep eden ancak şu an yaşanan kur krizi nedeni ile borç yükü ve maliyetleri rekor derecede artan iş dünyasında giderek büyüyen bir tepkiyle karşılanıyor. Erdoğan, faiz indirimi ile yatırımların önünün açılacağını savunsa da, şirketler yatırım yapmak bir yana, 2022’de oluşacak yeni zararları aşamamaktan endişeli.

Özellikle Türkiye iş dünyasında sağ siyasetin kalesi sayılan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) uzun yıllardır destek verdiği hükümet politikalarına yüksek sesle karşı çıkmaya başladı. Edinilen bilgilere göre ekonomi politikalarına ilişkin TOBB içinde rahatsızlık giderek artarken, ülke genelinde yaklaşık 1,5 milyon şirket sahibini temsil eden oda ve borsa başkanları ekonomide alınan yanlış kararlara yönelik tepkilerini daha sık gösterecek.

TOBB Başkanı CHP ile görüştü

Son yıllarda Erdoğan yönetimine verdiği destekle öne çıkan TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, faiz indirimleri sonrasında özel sektörde yaşanan sıkıntılara tepki göstermişti.  Ekim ayı sonunda “reel sektör tedirgin” açıklaması yapan TOBB Başkanı, 15 Kasım’da ise CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi ile özel bir görüşme gerçekleştirmişti. Oysa bundan birkaç yıl önce Kılıçdaroğlu ile Hisarcıklıoğlu arasında “hükümete destek” tartışması yaşanmıştı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, Mayıs 2016’da yaptığı bir genel kurul konuşmasında TOBB’u hükümete kayıtsız şartsız destek vermekle eleştirmiş ve “TÜSİAD kadar yürekli olamadınız” demişti. Hisarcıklıoğlu da yanıt olarak, “Türkiye’de ana muhalefet boşluğu var ama ben ana muhalefet lideri değilim” diye konuşmuştu.

İTO Başkanı da “bağ zayıfladı” dedi

Bugüne kadar Erdoğan yönetimindeki ekonomi politikalarını koşulsuz destekleyen, yaptığı yazılı açıklamalarla ekonomide atılan her adımı ilk öven isim olarak öne çıkan Türkiye’nin en büyük ticaret odası olan İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) başkanı Şekib Avdagiç de son faiz indiriminin ardından iş dünyasında Erdoğan’ı eleştirenler kervanına katıldı.

Ekim ayında gerçekleştirilen 200 baz puanlık faiz indirimi sonrasında “TCMB’nin 200 baz puanlık faiz indirim kararı, yatırım ve ticaret yapmak isteyenleri ferahlatma önceliğini ortaya koyuyor” diyen Avdagiç, son indirimin ardından ise Twitter hesabı üzerinden piyasa dinamikleri ile TCMB faizi arasındaki bağın giderek zayıfladığını söyledi. Avdagiç, “Döviz kurlarının ihracat açısından rekabetçi kur sınırını aştığını, faiz indirimlerinin bankaların rotatif ve taksitli kredilerine yansımadığını ve kredilere ulaşımda sıkıntının devam ettiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Üretici kentlerde rahatsızlık artıyor

Ticaret Bakanı Mehmet Muş, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, döviz kurlarının da etkisiyle cari işlemlerde olumlu bir seyir izlendiğini belirterek, Türkiye’nin son iki ayda cari fazla verdiğine dikkat çekmişti. Yılsonunda cari açığın OVP’de öngörülen 21 milyar doların altında gerçekleşeceğine inandıklarını kaydeden Bakan Muş, hedeflerinin cari açık sorununu ülke gündeminden kalıcı olarak çıkarmak olduğunu vurgulamıştı. Ancak iş dünyası temsilcilerine göre, ihracatta yaşanan artış kalıcı değil, yalnızca geçici bir rahatlama sağlayacak.

“İhracatta beklenen sıçrama olmayabilir”

Türkiye’nin en önemli sanayi merkezlerinden biri olan Kocaeli’nin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Son 2 aydır ihracat rekoru kırsak da, ihracatta beklenen sıçramanın olacağından şüpheliyim” diyor. Kurların artması ile sermaye malı ithalatında azalma yaşanmaya başladığına dikkat çeken Zeytinoğlu, “Belki şu an bu sayede cari açık düşüyor ama bu gelecekte büyüyemeyeceğiz anlamına da geliyor” diye konuşuyor.

“Faiz indiriminden kar değil zarar ettik”

Anadolu’nun önde gelen üretim ve ihracat merkezlerinden biri olan Kahramanmaraş’ın Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Şahin Balcıoğlu da faiz indirimi politikasına tepki gösteren isimlerden biri. Ticareti ve yatırımları canlandırmak amacıyla faiz indirimi yapmanın doğru bir karar olduğunu ancak gelinen noktada faiz indirimlerinden kar değil zarar ettiklerini ifade eden Balcıoğlu, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Geldiğimiz noktada, 10 kuruş kazanırken, 20 kuruş kaybediyorsak bu hesap bize çok faydalı gelmedi” diyor.

Başta sanayi firmaları olmak üzere neredeyse tüm şirketlerin çok borçlu olduğuna işaret eden Balcıoğlu, “Biz makinalarımızı Euro ile, pamuk ve çelik gibi hammaddelerimizi dolarla alıyoruz. Biz bunlardan kar edebileceğimiz yerde, faiz indiriminden net olarak zarar ettik” diye konuşuyor.

Bankalar da şikayetçi

Yalnızca özel sektör değil, finans sektörü de faiz indirimi sürecinin yarattığı kur krizi ve güvensizlikten şikayetçi. Türkiye’nin en büyük özel sermayeli bankası olan Türkiye İş Bankası’nın genel müdürü Hakan Aran, geçtiğimiz günlerde katıldığı bir tv programında faizi indirmenin kuru ve enflasyonu ‘başıboş’ bırakmak anlamına geldiğini söyledi ve “Bizim sorunumuz enflasyon beklentilerinin, enflasyonun bozulması ve kontrol altına alınmasının güçleşmesi” diye konuştu.

Yatırımlarda artış sağlanamıyor

Faiz indirimleri, ekonomiyi düze çıkarması beklenen özel sektör yatırımlarında da arzu edilen artışı sağlamıyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye iş dünyasının en etkili örgütlerinden TÜSİAD’ın başkanı Simone Kaslowski, üst üste gerçekleştirilen faiz indirimleriyle Türkiye’nin önüne gelen fırsatları kaçırdığını savunarak, “Piyasayı canlandırmanın yolunun maalesef sadece faizi düşürerek olamayacağını artık hepimiz görmüş olmalıyız” açıklaması yapmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da iş dünyasında yeni yatırım iştahının olmamasını TÜSİAD’ı hedefe koyarak eleştirmiş ve “Siz nasıl insansınız? Sen işadamıysan yatırımdan yanaysan işte size kredi. Alın krediyi ve yatırımı yapın. Ben sizden yatırım, istihdam, üretim, ihracat istiyorum. O zaman kaçıyorlar. Bunlar nasıl iş adamı? Sonra bize sallıyorlar. İstediğiniz kadar sallayın tutmaz” demişti.

“Şirketler 2022 bütçesi hazırlayamıyor”

Erdoğan’ın sözlerine karşın, iş dünyası temsilcileri yatırım yapabilmek için gerekli koşullardan giderek uzaklaşıldığı görüşünde. Türkiye genelinde 30 federasyon, 276 dernek üzerinden 40 bine yakın şirketi bünyesinde barındıran Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) da faiz indirimlerindeki ısrara karşı sesini daha fazla yükseltiyor. Türkiye’de toplanan kurumlar vergisinin yüzde 86’sını, dış ticaretinin yüzde 83’ünü sağlayan üyeleri adına konuşan TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Faizi-enflasyonu indirmekle uğraşacağımıza, riskleri azaltmaya odaklanmalıyız” diyor.

Şirketlerin kurdaki belirsizlikten dolayı 2022 bütçesi hazırlayamadıklarına işaret eden Turan, şu görüşleri dile getiriyor: “Geçen yıl yüzde 7,5 ile borçlanırken, bu yıl borçlanma oranı yüzde 20’lere çıktı. Gelecek yıl kaça borçlanacağımızı iş dünyası olarak öngöremiyoruz. Bu da sanayicideki yatırım iştahının kırılmasına neden oluyor. İş dünyamız bu süreçten hem finansman hem rekabetçilik açısından kötü etkileniyor. Artık faizi ve enflasyonu indirmekle uğraşacağımıza risklerini azaltmaya odaklanmamız lazım.”

Aram Ekin Duran

© Deutsche Welle Türkçe

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.