Ulaş okuldan eve bir gün davetiyeyle geldi. Sınıfından bir arkadaşının doğum günü partisine tüm sınıf davet ediliyordu. Okulun henüz ikinci haftasındaydık ve Ulaş’ın oyun oynayacak bir arkadaşı yoktu. Oturduğumuz koca sitede Ulaş’tan başka tek bir çocuk yoktu. Hem Ulaş’a arkadaş bulmak hem de ortamı gözlememek için hep beraber belirtilen adrese, belirtilen saatler içinde gittik. Parti 13.00-16.00 arasında olacaktı. Ebeveynler isterlerse çocuklarla partiye katılıp atıştırmalıklardan yiyebileceklerdi. Hediye getirilmemesi notu da düşülmüştü. Arabaya atladık gittik.
Doğum günü yapılan ev şehrin doğusunda (orta, üst orta sınıfın) geniş bahçeli, kış bahçesi de olan büyük bir evdi. Hele dört kişi için büyük bir evdi. Evi bulmak hiç zor olmadı, bahçeye girmeden, evin dışında, kaldırımın gerisinde dev harflerle bir yazı karşılıyordu gelenleri: Happy Birthday Sam & Liv.
Çocukları eğlendirmek için bahçeye iki tane şişme su kayağı kurulmuş. Ulaş mayosuyla, çocukların arasına, hiç yabancılık çekmeden pehlivanlar gibi karıştı. Kaydıraklardan kaymaya, düşmeye; kalkmaya başladı. Pehlivan gibi dedim, çünkü Ulaş hariç, öbür çocuklar üstlerinde uzun kollu, tayt gibi üzerlerine yapışık tişörtler giymişlerdi. Kızlı erkekli, Ulaş dâhil on iki çocuk vardı. Bahçedeki tüm bu düzenek on iki çocuk içindi. Çocukların oyun alanının biraz gerisine rahat sandalyeler atılmıştı. Anne babalar ya da çocuklar için. Dönerek etrafa sabun köpüğü kabarcıkları üfleyen, elektrikle çalışan makine beni en çok şaşırtan şey oldu. Buna gerek var mıydı acaba? Bu makine, kaldırımdaki büyük harfli yazı… Demek insan parası çok olunca harcayacak bir yer bulmakta zorlanmıyormuş!

Dışarısı ne kadar sıcaksa evin içi o denli soğuktu. Hiç durmayan, elektrikle çalışan klimalar yüzünden. Evin içinde, bahçeden eve girişte bir köşede masanın üstünde partinin ikramları vardı. İkram dediğime bakmayın, Amerikan tipi partilerin demirbaşlarından olan bir iki tür cips, sos, misket domates, küçük havuç gibi çiğ sebze vs. Bu standart atıştırmalıkları (snacks) görünce Türkiye’de doğum günü gibi özel günlerde hazırlanan o tatlıları, kısırları, patates salatalarını, börekleri, kurabiyeleri hatırlamadan edemedik. Türk, Anadolu mutfağıyla karşılaştırdığımızda gerçekten de bu ülkede bir yemek kültürünün olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Ulaş’ın annesini en çok şaşırtansa ebeveynlerin çocuklarına karşı davranışlarıydı. Çocuklar kendi kendilerine, birbirlerine ite kaka, çeke düşüre oynarken hiçbir anne babanın dikkati çocuklarının üstünde değildi. Biz, özellikle de Sibel hariç. Sibel’i en şaşırtan, tüylerini tiken tiken eden şeyse çocukların üstlerindeki ıslak mayo ve tişörtlerinin üzerlerinde kurumalarıydı. Çocuklar o ıslak kıyafetleriyle kutup sıcaklığındaki eve girip çıktılar. Buzhaneye dönmüş evin içinde bu kıyafetlerle oynadılar ve kıyafetleri üzerlerinde kurudu. Ulaş’sa, kaydırak faslı bittikten sonra annesi tarafından kurulanıp yeni kıyafetler giydi. Hangi davranış doğru ya da yanlış tartışılır. Ancak Amerikalı anne babalarının özellikle oyun zamanlarında çocuklarını daha rahat bıraktıkları, düşmelerini, kalkmalarını o kadar da dert etmediklerini söyleyebiliriz.
Doğum günü partisinin en güzel kısmı Ulaş’ın bir arkadaş bulması oldu. Okulun ilk günlerinde Ulaş her gün yeni bir isim öğrenerek geliyordu. Onlardan biri de Andrew idi. Şansımıza, o gün Andrew da doğum günü partisindeydi. Ve partiye bizden önce annesiyle gelmişlerdi. Ulaş’ın bahçeye girdiğini görünce adını ünledi ve Ulaş’a ‘merhaba’ dedi. Meğer Ulaş sınıfındaki arkadaşlarına Türkçe kelimeler öğretiyormuş. Partide Andrew’un annesiyle tanıştık ve telefon alışverişinde bulunduk. Şimdi, Andrew Ulaş’ın, Ulaş da Andrew’ın oyun arkadaşı. Ki sitede, sokaklarda çocuk olmayan Amerika’da bu çok büyük bir kazanım.
Abbas Karakaya – 16 Ekim 2022, İstanbul- Çekmeköy