Connect with us

GÜNCEL

Ortadoğu’da yeni cepheler mi açılacak: Konu İRAN!

İsrail ile İran arasında ipler gerildi, Ortadoğu’da tansiyon giderek yükseliyor. Lübnan’daki Hizbullah İsrail’e füze yağdırdı. ABD Başkanı, İran’a gözdağı vermeyi sürdürüyor. Savaşın bölgeye yayılması mı isteniyor? Sözcü’den İpek Özbey’in Ortadoğu ve İran uzmanı Arif Keskin ile röportajı bir çok soruya açıklık getiriyor…

Yayınlanma:

|

■ Çok merak edilen o soruyla başlayalım, İsrail-İran savaşını olası görüyor musunuz?

İran yönetimi İsrail’e yanıt vermek istiyor, kararlı olduğu gözüküyor. Ancak önemli olan bu yanıtın nasıl olduğu 1979’dan günümüze İran’ın güvenlik ve askeri doktrini ABD ve İsrail ile doğrudan çatışmadan kaçınmaktır. Geldiğimiz nokta İran açısından zor, karmaşık, çelişkili ve tehlikeli bir süreç. İran istemediği bir süreci tetikleyebilir. İran’ın yanıtı da bu karmaşık ölçüt ve kıstaslar içinde olacak gibi gözüküyor. İran, İsrail ve ABD ile doğrudan çatışmayı başlatmayacak bir eylem biçimi üzerinde çalışıyor ve içinde olduğumuz gerginliğin savaşa dönüşmesini istemiyor. Nitekim İsrail’e vermesi muhtemel karşılığı uzattıkça uzatıyor sürekli.

■ İran, ABD ve İsrail ile doğrudan çatışmadan kaçınıyor, neden?

Bunun çeşitli sebepleri var. Öncelikle Irak’la sekiz yıl süren savaş deneyimi olan İran, savaşın ne kadar yıkıcı olduğunu biliyor. Ortadoğu’dan Kafkasya’ya uzanan geniş coğrafyada birçok komşusuyla aktif problemi olan İran’ın muhtemel bir savaşta kendi çevresinde neyle karşılaşacağını tahmin etmesi de kolay değil. Ortadoğu ülkeleri İran’la ilişkilerini iyileştirmek isteseler de muhtemel bir çatışmada İran aleyhinde saf tutma ihtimalleri yüksek. Ciddi ekonomik sorunlar nedeniyle İran’ın büyük bir savaşı göğüslemesi mümkün değil. İran kamuoyunun önemli bir bölümü Filistin-İsrail konusunda İran rejiminin yanında yer almıyor. İsrail ve ABD ile doğrudan çatışmanın İslam Cumhuriyeti rejiminin bekası açısından nasıl sonuçları olacağı da meçhul. Saddam Hüseyin’in Kuveyt işgali ve ardından yaşananlar önemli bir tecrübedir İran yönetimi açısından. AB’nin bazı ülkelerinin İsrail ve ABD’yi İran konusunda destekleyeceğini biliyor.

■ ABD neden ateşe benzin döküyor?

ABD, İran ile doğrudan çatışmak istemiyor şimdilik. ABD, başkanlık seçimine hazırlanıyor. Böyle bir dönemde İran ile çatışmak başkanlık seçimlerini etkileyebilir. Ayrıca ABD’nin önceliği Çin ve Rusya. Rusya-Ukrayna çatışması fiili olarak devam ediyor. ABD’nin önceliği Rusya-Ukrayna savaşı. İran ile çatışmak Ukrayna’yı gözden çıkarma ihtimalini doğurabilir. ABD, bunu istemiyor. Ancak İran’ın İsrail’e saldırması durumunda İsrail’i destekleyeceği açık. Bu desteğin çeşitli nedenleri var. ABD’nin Ortadoğu siyasetinin temel taşlarından biri İsrail’in varlığı ve güvenliği. İsrail ile ilişkilerin niteliği ABD ile ilişkilerin çerçevesini belirliyor. Nitekim İsrail ile kötü ilişkileri olan bir ülkenin ABD ile iyi ilişki kurması düşük ihtimal. Ancak bu son krizde ABD, İsrail’e desteğini İran’a karşı bir caydırıcı faktör olarak görüyor. İran yönetimi ABD’nin İsrail’i desteklemediğini düşünürse İsrail’e yönelik etkin saldırı düzenleyebilir. ABD yönetimi son krizde yaptıklarını savaşı kışkırtma değil, önleme olarak tanımlıyor. ABD’nin İsrail’i destekleme kararlılığı İran’ın tavrını etkilediği açık. Bu destek İran’ın eylem alanı nı sınırlandırıyor. Bu durum İran yönetiminde ABD karşıtlığını da körüklüyor. İran yetkililerine göre bütün gelişmelerine sorumlusu ABD’dir. Onlara göre ABD, İsrail’i sınırlandırmak yerine İran’ı engelliyor. Nitekim İran yönetimi konsolosluğa saldırının hemen ardından yayımladığı bildiride ABD’yi eleştirdi ve sorumlu gördü.

■ Bu gerginlik bölgede neye sebep olur? Savaşı yayma planı var mı?

Bu gerginlik savaşa dönüşmediği taktirde hem İran’ı hem İsrail’i besliyor. İran-İsrail gerginliği Netanyahu ve İsrail’i rahatlatıyor. İsrail-Filisin çatışmasının mahiyetini, aktörlerini ve seyrini değiştiriyor. Köşeye sıkışmış İsrail’in elini güçlendiriyor. ABD ve Avrupa kamuoyunda eleştirilen İsrail yeniden korunması gereken mağdura dönüşüyor. İsrail’in ABD ve AB ilişkilerini derinleştiriyor, güçlendiriyor. Gazze’de yaşanalar gölgede kalıyor. İran-İsrail gerginliği Arap devletlerinin Filistin sorunundaki yabancılaşmasını derinleştiriyor. Nitekim İran’ın saldırma ihtimalinin, ABD-İsrail ilişkisini yeni bir evreye taşıdığı görülüyor. İsrail’e radikalleşme olanağı sunuyor. İran da bu krizden yararlanıyor.

■ Nasıl yararlanıyor?

İran, kendisine yakın grupların ABD ve İsrail karşı aktifleşmesini sağlıyor. Bölgedeki İsrail karşıtlığının farkında olan İran, bunu bölgeye nüfuz aracı olarak kullanıyor. Bu açıdan bakıldığında İsrail ile çatışması, İran’a önemli bir fırsat sunuyor. Bir taraftan Sünni Arap sokaklarına nüfuz edebiliyor, diğer taraftan da kendi taraftarlarının seferberliği için yeni bir siyasal, psikolojik ve ideolojik ortam var. İran’ın yükselen İsrail karşıtlığının bayraktarlığına soyunmasını ve kendisini İsrail düşmanlığıyla özdeşleştirmeye kalkışmasını, onun İslam dünyasındaki liderlik arzusunun farklı bir tezahürü olarak da görmek gerekir. Irak’tan Yemen’e kadar uzanan yelpazede İran’a yakın grupların hareketleri, Suudi Arabistan başta olmak üzere tüm Sünni Arap devletlerinin politik hareketliğini ipotek altına alıyor. Çelişkili görünse de, İran rejiminin saldırgan dış politikayı kendisini Batılılara kabul ettirmenin bir yolu olarak da seçtiği açık. Ayrıca bu süreç İran rejiminin etkinliğinin özünü oluşturan Şii mezhebinin ideolojikleştirilmesi için yeni imkân ve koşullar yaratıyor. İran ile İsrail karşılıklı olarak bu gerginlikten yaralansalar da bölgede çeşitli riskleri tetikliyor.

■ O riskleri konuşalım…

Öncelikle 7 Ekim Hamas saldırısıyla başlayan son Gazze çatışmadı bölgemizde bir dönüm noktası olmadı. Ortadoğu’da taşları yerinden oynatmadı aslında. Mısır’dan Ürdün’e kadar uzanan hatta devleler iç istikrarlarını korudu. İsrail-Filisin çatışması herhangi bir ülkede bir halk ayaklanmasına sebebiyet vermedi. İran bunu istiyordu.  Hizbullah, Husiler ve Iraklı milisler Gazze çatışmasına sadece sınırlı bir şekilde müdahil oldular. İsrail-HAMAS çatışması bölgeselleşmedi. İran-İsrail çatışması her şey altüst edebilir. Irak’tan Yemen’e kadar bölgenin istikrarsızlaşmasının zemini oluşturuyor. Lübnan, Yemen ve Irak yeni bir çatışmanın içine itiliyor. Bu çatışma bütün bölge devletlerini kendine içine çekebilecek riskleri barındırıyor.

İsrail, Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan İran Büyükelçiliği’ni 1 Nisan’da vurdu. Yıkılan binada üst düzey 5 İranlı asker öldü. Tahran yönetimi, saldırı sonrasında “intikam” yeminleri etti.

DOKUNURSANIZ BÖLGEYİ YAKARIM!

■“İran, ne Irak’a benzer ne Suriye’ye…” Böyle bir görüş var. Katılır mısınız?

İran’ın Suriye ve Irak’tan farklı bir ülke oluşu tezi doğrudur. Çünkü İran, Irak’tan Yemen’e kadar kendine yakın örgütlere sahip. İran’ın bunu kurma yeteneğini mezhepsel indirmecilikten kaçınarak yorumlamak gerekiyor. İran rejiminin 1979’dan günümüze yayılmaya dönük kararlı bir politik irade ortaya koyduğu gözüküyor. İran’ın çatışmayı bölgeselleştirme potansiyelli olduğu açık ki bölgedeki varlık nedeni de bu aslında. 1979’dan sonra bu nedenle Ortadoğu’da yayıldı. İran’ın Ortadoğu siyasetinde mottosu belli: ‘‘Bana dokunursanız, bölgeyi yakarım.’’ İran, kendini korumanın yolunu Ortadoğu’da örgütlenme olarak görüyor. Tahran’ı korumanın yolu Bağdat, Şam ve Beyrut’ta etkinlikten geçer. 1979’dan beri bu stratejiyle hareket eden İran ile çatışmak için bölgede geniş çaplı gerginliği göze almak gerekiyor. Irak ve Suriye’de bu özellikler yoktu. İran ayrıca coğrafi olarak çok geniş, işgal etmesi mümkün görünmüyor.

■ Rusya ve Çin olası bir savaş durumunda nasıl pozisyon alır?

İran-İsrail gerginliği bir taraftan Çin’i ciddi şekilde zorluyor. Çin açısından özellikle savaş ihtimali çok riskli. Gerginliğin yükselmesi Basra Körfezi ve Kızıl Deniz’deki ticareti tehlikeye atıyor. Bu da Çin’in enerji, taşımacılık dahil tüm ticaretini zorlaştırıyor. Ayrıca Ortadoğu siyasetini zora sokuyor. Diğer taraftan ise ABD’nin Çin’e olan ihtiyacını artırıyor. Nitekim ABD, Çin’den İran üzerindeki etkisi kullanmak istiyor. Üstelik İran, ABD’nin enerjisini emiyor, Çin ve Rusya üzerinde yoğunlaşmasını engelliyor. İranlı bazı analizciler Rusya’nın durumunu biraz farklı yorumluyor. İran-İsrail gerginliğinin tırmanması Rusya lehinedir. ABD, İran ile çatıştığı bir dönemde Ukrayna’daki savaşa olan desteğini azaltabilir.

■ Somut bir örnek verebilir misiniz?

Tabii. Suriye hava sahasını Rusya kontrol ediyor. Rusya, Suriye’de İranlıları bombalayan İsrail uçaklarını durdurmuyor, bilgisini bile vermiyor. Rusya ve Çin, ABD’nin İran’la muhtemel savaşını istemezler. Ancak bu durum İran’ı askeri olarak destekleyecekleri anlamına gelmez. İran, İsrail ve ABD ile muhtemel savaşta Çin ve Rusya’nın desteğine güvenemez.

TÜRKİYE İLE KARŞI KARŞIYA GELMEK İSTEMEZ

■Türkiye ile İran karşı karşıya kalabilir mi?

İran-İsrail gerginliğinde İran ile Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi koşullara bağlı. Öncelikle Türkiye’nin hava sahasını kapatıp kapatmayacağı önemli. Diğer taraftan da İran, Türkiye topraklarında eylem yapmadığı ve Azerbaycan’a karşı saldırıya geçmediği sürece İran ile Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi düşük bir ihtimal. İran’ın, ABD ve İsrail ile gerginleştiği bir dönemde Türkiye’ye karşı cephe açması lehine olmaz ve böyle bir dönemde Türkiye’nin İran karşıtı tarafa geçmesini, İran karşıtı cephenin genişlemesini istemez. Türkiye’nin İran’a karşı zarar verme imkânı yüksek. İran da bunu biliyor. Ayrıca Türkiye kamuoyu son Gazze çatışması nedeniyle İsrail’e karşı. İran, Türkiye kamuoyunun kendi aleyhinde seferber olmasını istemez. Türkiye’nin İran karşıtı cepheye geçmesi Azerbaycan ve bazı Arap ülkelerin duruşunu da etkiler. İran’ın muhtemel bir savaşa girmesi Türkiye açısından göç, terör, radikalizmin güçlenmesi, mezhepsel çatışma, IŞİD ve El Kaide’nin aktifleşmesi, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde iç savaşın tetiklenmesinin yaratacağı bölgesel etkiler, kırılgan ekonominin iyileşme ihtimalinin yok oluşu, enerji fiyatının yükselmesi gibi çeşitli sorunlar doğurabilir.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Tribünler TCMB’yi çağırıyor: Enflasyonda kırılmamın ilk işaretleri…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dün Türk mali piyasalarının gündeminde, TÜİK tarafından açıklanan Haziran ayı enflasyon verisi bulunuyordu. Buna göre, yıllık enflasyon %35,05 ile piyasa beklentilerinin altında gerçekleşirken, aylık artış da %1,4 oldu. Temel enflasyon göstergeleri Eylül 2021’den bu yana ilk defa ardarda %2’nin altında artış kaydederken, manşet enflasyon da son 3,5 yılın en düşük düzeyine geriledi. Verinin alt kalemlerinde, tıpkı geçen ay olduğu üzere, gıda ve alkolsüz içecekler harcama grubunda aylık fiyat değişiminin eksi %0,27 olması belirleyici oldu. Daha önce de belirttiğimiz üzere, Türk-İş ve İTO’nun gıda kalemlerinde anlamlı artışlar görürken, TÜİK’in iki aydır negatif fiyat açıklamasını bir miktar da olsa garip karşılandı. Diğer alt kalemlerde ise, enflasyonun müsebbibi olarak gördüğümüz kira yani konut fiyatlarında yıllık enflasyonun %66 (aylık %2,62), eğitim yıllık %73 (aylık %4,51) ve sağlık yıllık %39 (aylık %0,66) artış kaydetti. Fiyatlama anlamında yapışkanlık yaratan unsurların devrede kalmayı sürdürdüğünü görüyoruz ki bu da tablonun olumsuz tarafını gösterdi!

Mevcut durumda politika faizinin %46, TÜFE’nin %35, sene sonu tahminimiz %28-30 olduğu hatta 12 ay sonrası ise de %25 olduğu düşünülürse, reel faizin oldukça yüksek olmasından hareketle, dışarıda jeopolitik riskler ve ticaret savaşına yönelik endişelerini de yumuşaması, içeride siyasi risklerin hafiflemesi gibi faktörlerin ışığında, TCMB’nin 24 Temmuz olağan PPK toplantısında 350 baz puan faiz indirimine gideceğini, böylelikle politika faizinin işlerin adeta altüst olduğu 19 Mart öncesine döneceğini, faiz koridorunun ise daha simetrik bir hâl alacağını düşünüyoruz. TCMB’nin, yılın geriye kalan üç toplantısının her birinde 250şer baz puan indirime gidip, sene sonu manşet faizini %35 seviyesine getirmesini baz senaryo olarak planlıyoruz.

Gelelim verinin piyasa yansımasına… İlk etapta olumlu seyreden piyasa tepkisi akabinde yerini bir miktar da olsa kâr satışlarına terk etti. Özellikle hafta başı CHP Kurultay kararının ertelenmesi ardından ortaya çıkan iyimserlik sonrası biraz soluklanma ihtiyacını da normal karşılamak gerekiyor. Son dört günde neredeyse %15 yükselen Borsa İstanbul bankacılık endeksi dün günü %0,7 düşüşle tamamladı. Borsa İstanbul ana endeksinde ise fiyat boyu kısalarak gün sadece %0,4 artışla tamamlandı. Faiz indiriminin yarayacağı sanayi hisselerinde ise (BİST-Sinai endeksi) %1 artış gördük. Tahvil cephesinde iki yıl vadeli gösterge tahvil sınırlı yükselirken, Türkiye’nin yabancı indinden risklerini gösteren 5 yıl vadeli CDS risk primi ise 280 baz puan ile neredeyse 19 Mart sonrası dönemin en düşük düzeyine geriledi. USDTRY kuru oldukça sakin ve yatay bir seyir izleyerek 39,80 seviyesinin etrafında dar bir bantta salınmaya devam etti.

Her hafta perşembe günü olduğu üzere TCMB ve BDDK’nın haftalık bültenlerini yine enine boyuna irdeledik. Ne demiştik, ölçemezsen bilemezsin, bilemezsen de yönetemezsin. Bu minvalde, 27 Haziran ile sona eren haftada, parite etkisinden arındırılmış seriye göre toplam DTH kurumsal cephede yaşanan artışın etkisi ile 0,68 milyar dolar artış kaydetti. BDDK verisine göre ise, KKM stoku azalmaya devam ederken (stok rakam 13,7 milyar dolar), toplam DTH içinde payı %2,35 seviyesine kadar geriledi. DTH ve KKM’nin toplamı %40,40, TL’nin payı ise %59,60 seviyesinde önemli bir değişim kaydetmedi. Menkul kıymet istatistiklerine göre ise, yabancıların menkul kıymet pozisyonu (hisse senedi 0,25 milyar dolar, DİBS 0,31 milyar dolar, eurobond 0,28 milyar dolar) olmak üzere net anlamda 0,8 milyar dolar artış kaydetti. TCMB’nin CHP Kurultay kararı sonrası net yabancı para pozisyonundaki iyileşmenin devam ettiğini görüyoruz. Salı günü valörlü işlemlerde yaşanan 7,6 milyar dolar artış ardından Çarşamba valörlü işlemlerde de 1,1 milyar dolar artış ile manşet rakam 29,2 milyar dolar seviyesine yükselerek dikkat çekti (bakınız grafik). TCMB’nin döviz pozisyonunun iyileşmesi, TL’nin kırılganlığını azaltan önemli bir unsur olduğunun da altını peşinen çizmemiz gerekiyor.

Dönelim yurt dışına… Dün içeride enflasyon, dışarıda ise ABD istihdam raporu yakından takip edildi. Özel sektör istihdamının pandemiden sonra ilk kez azalış göstermesi ardından dün açıklanan verinin de bir miktar zayıf geleceği düşünülmüştü ama tam da öyle olmadı. Şöyle ki, Haziran ayında tarım dışı bordrolu çalışan sayısının 147 bin artış kaydederken (beklenti +110bin) işsizlik oranı da %4,3’ten %4,1’e geriledi. İstihdam raporunu beklentilere oranla güçlü gelmesi ardından FED’in Temmuz ayında faiz indirimine gidebileceğine yönelik zaten cılız olan beklentiler iyice azaldı. Vadeli kontratlara göre, sene sonuna kadar indirim beklentisinin boyu kısalarak 52 baz puan olurken, Eylül toplantısında 25 baz puan indirime ise %72 şans tanınıyor.

Verinin piyasa yansıması ise doların hafifçe güçlenmesine, hisse senetlerinin ise beklentileri aşan güçlü istihdam ile artış kaydetmesi ile sonuçlandı.  Hisse senetlerine olumlu yansıyan bir başka faktör ise her ne kadar bütçeye 3,4 trilyon dolar etki yapması, enflasyonu artırması ve ilave borçlanma gereksinimi yaratması beklense de, Trump’ın “büyük güzel yasası” meclisten de onay almayı başardı. ABD’de vergi paketinin büyümeye yardımcı olacağı görüşünden hareketle majör endeksler dün geceyi %1 civarında yükselişle tamamladı.

Güçlü ABD istihdam raporu ile 10 yıllık tahvil getirisi hafifçe yükselerek %4,34 seviyesine gelirken, altının ons fiyatı ise 3,340 dolar seviyesine hafif de olsa geriledi. Göz bebeğimiz gümüşse 37 dolar seviyesinin kıyısında haftayı kapatmaya aday görünüyor. Daha geniş bir açıdan bakarsak, altın gümüş rasyosunda (aşağıdaki grafikten de göreceğiniz üzere) kritik seviyelere geldik. Rasyonun 90 seviyesinin altına gelmesi durumunda gümüşün koşu temposunu artıracağını düşünüyoruz. Direnişin parası bitcoin ise 109bin dolar seviyesinin üzerine yerleşirken, asıl hareketin başlaması için önünde sadece 113bin dolar seviyesindeki direnci aşması kaldı (bakınız grafik).

Wall Street’teki yükseliş, Nvidia’nın 4 trilyon dolarlık değerlemeye yaklaşması ve güçlü gelen ABD istihdam verileri ile desteklenirken, piyasalarda bir süredir hâkim olan iyimserlik, 9 Temmuz tarihinde dolacak 90 günlük tarife uzatımının sonu nedeniyle yerini biraz daha temkinli bir seyre terk etti. Reuters haberlerinde Trump’ın tarifeler ile ilgili ülkelere mektuplar göndermeye başladığın okuyoruz. Asya’nın gösterge endeksi Nikkei bu sabah yatay bir seyir izlese de, haftalık bazda %0,8 kayıpla üç haftalık yükseliş serisini sonlandırmaya hazırlanıyor. Kore borsası Kospi ise %1,3 geriledi. Genel hatları ile haftanın son iş gününde, Asya piyasalarında hafif de olsa satıcılı bir seyrin hâkim olduğunu görüyoruz. ABD borsalarının vadeli işlemlerinde de hafif de olsa düşüşler görülüyor. ABD piyasalarının bugün Bağımsızlık Günü nedeniyle tatil konumunda olacağını not edelim. Mali piyasaların gündeminde bugün KKTC İstatistik Kurumunu enflasyon verileri, Türkiye’de ise Reel Efektif Döviz Kuru takip edilebilir. Herkese güzel bir hafta sonu dilerim.

TCMB net yabancı para pozisyonu, swap hâriç

 175160306712d21c11eba09878727be2da3439d76e_1_1200.jpg

Bitcoin

 17516030675eaeea01179bad275b6a4875d1f79e9c_2_1200.jpg

Altın Gümüş Rasyosu

17516030680f22ad6e2a27d7e1879234b609887954_3_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ChatGPT

SURİYELİLER DÖNMÜYOR ÇÜNKÜ…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Suriye’de savaş bitti niçin normalleşip geri dönülmüyor sarusu bir çok kişinin kafasını karıştırırken gözardı edilemeyecek haklı gerekçeler de ortaya çıktı…

1. Güvenlik ve altyapı yetersizliği

Suriye’de iç savaş henüz tam anlamıyla bitmiş değil. Birçok bölgede hâlâ altyapı, elektrik ve su hizmetleri yeterli düzeye ulaşamadı. Örneğin, “Suriye’de altyapı yok, elektrik yok, su yok; dönmeleri şu anda imkânsız” ifadeleriyle vurgulanıyor.

2. Güvenlik açısından riskli ortam

BM ve uluslararası kuruluşlar, geri dönüşün fiziki olarak mümkün olması için barışın ve güvenliğin sağlanmasını şart koşuyor. Yani sadece ulaşım serbestliği değil, çatışmasız ve istikrarlı bir ortam gerekiyor .

3. Ekonomik şartlar

Türkiye’de sınırlı da olsa bir hayat kurmuş, çalışma, eğitim ve sağlık imkanlarına erişmiş Suriyeliler için Suriye’de ekonomik hayatın yeniden toparlanması zaman alacak. Birçok kişi orada iş, eğitim fırsatı bulamayacağı için dönmek istemiyor.

4. Türkiye’de kazandıkları ve sosyo-ekonomik avantajlar

Türkiye’de eğitim, burs, sosyal destek, vergi muafiyeti ve geçici vatandaşlık imkânları gibi avantajlar da geri dönmeme kararını etkileyen faktörler arasında. Bu sebepler özellikle ekşi sözlük gibi platformlarda sıklıkla dile getiriliyor .

5. Gönüllü dönüş değil, istikrarlı geri dönüş gerekiyor

Uzmanlara göre “gönüllü dönüş”ün gerçekleşmesi için Suriye’de kalıcı istikrarın sağlanması lazım ve bu süreç yıllarca sürebilir. Hatta 5 yıllık kapsamlı planlama gerekebilir.

6. Tam güven sağlanamazsa dönüş zor

Rejim ile ilişkilerde netlik olmaması, Suriyelilerin Suriye rejimiyle mukavele yaparken güven eksikliği yaşaması da bir neden. Resmî olarak Türkiye-Suriye arasındaki yüksek koordinasyon henüz sağlanabilmiş değil .

Özetle, neden dönmüyorlar?

Temel Sebep Açıklama
Güvenlik & Altyapı Eksikliği Elektrik, su gibi temel hizmetler tam olarak sağlanamadı.
Ekonomik İstikrarsızlık & İşsizlik Orada iş bulmak zor, her şey yeniden inşa edilecek.
Türkiye’deki Sosyal Avantajlar Eğitim, sağlık, çalışma, destek vs.
Uzun vadeli planlama ihtiyacı “Gönüllü dönüş” değil, sürdürülebilir koşullar gerek.
Rejim ile belirsizlikler Hukuki güvence aklı karıştırıyor.

Bugün itibarıyla Suriye’ye dönüş isteyen çok az. Çünkü geri dönmeleri için gereken şartlar —güvenli altyapı, sürdürülebilir ekonomik ortam ve hukuki netlik— hala sağlanabilmiş değil. Bu nedenle mevcut durumda geri dönüş çoğunluk için pragmatik ve güvenli görünmüyor.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

AKBANK’TA ŞOK AYRILIK, ING’YE GEÇİYOR

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKBANK’ta şok ayrılık:

Banka “Bireysel Bankacılık ve Dijital Çözümler İş Birimi’nden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Burcu Civelek Yüce, bu görevinden, 04.07.2025 tarihinden geçerli olmak üzere ayrılacaktır” açıklaması yaptı.

Burcu Civelek YÜCE, bankanın Dijitalleşme sürecinde ekibi ile dizayn etmiş ana yönetici konumundaydı. Banka sistemlerinin sık sık çökmesinde eleştirilerin hedefinde olan isimlerin başında yer alıyordu.

ING BANK’a geçiyor

ING BANK Burcu Civelek Yüce’nin kendi bünyelerinde geçeceğini duyurdu. Uzun yıllar AKBANK’ta görev yapan ve mental olarak yıpranan Yüce bu şekilde kendini yeniden kanıtlama fırsatı da yakalamış olacak.

 

 

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.