EKONOMİ
Almanya’da Tedarik Zinciri Yasası yolda, Türkiye’de etkilenecek

Yayınlanma:
2 sene önce|
Yazan:
BankaVitrini
Küresel çapta faaliyet yürüten büyük Alman şirketleri insan hakları ve çevre koruma konularında dünya çapındaki tedarikçilerinden de sorumlu olacak. Bunu düzenleyen Tedarik Zinciri Yasası yolda.
Küresel çapta faaliyet yürüten büyük Alman şirketlerini gelecekte insan hakları, çocuk işçiliği, doğal kaynaklar ve iklim koruma konusunda daha fazla sorumluluk altına alacak olan Tedarik Zinciri Yasası üzerinde Almanya’daki hükümet ortakları uzlaştı. Federal hükümeti oluşturan Başbakan Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik (CDU), küçük ortağı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarafından hazırlanan yasa tasarısının önümüzdeki ay bakanlar kuruluna gelmesi, yaz tatiline girilmesinden önce de oylanarak Federal Meclis’ten geçmesi planlanıyor
Kökeni, 2011 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Ekonomi ve İnsan Hakları İçin Temel Prensipler Kararnamesi’ne dayanan Tedarik Zinciri Yasası 1 Ocak 2023’den itibaren kademeli olarak yürürlüğe girecek. Almanya tarihinde önemli bir paradigma değişimi olarak da kabul edilen kanun, küresel çapta faaliyet yürüten Alman şirketlerin tedarik zincirinin bütününde sorumluluk üstlenmesini öngörüyor.
Yasa tasarısı neleri içeriyor?
Yasa 2023’ten itibaren, önce 3 binden fazla çalışanı olan 600’den fazla Alman şirketini bağlayacak. 2024’ten itibaren ise binden fazla çalışanı olan yaklaşık 3 bin şirket küresel tedarik zincirinde olanlar konusunda sorumluluk üstlenmek zorunda kalacak. İnsan hakları kuruluşları, yasanın 500 çalışanı olan şirketleri de kapsamasını talep ettiyse de orta ölçekli şirketlerin bundan muaf tutulması için özellikle Federal Ekonomi Bakanı CDU’lu Peter Altmaier’in bastırdığı bildiriliyor. Yasa tasarısı, söz konusu Alman şirketleri doğrudan tedarikçilerinden sorumlu kılıyor. Ara tedarikçi şirketlerde ihlaller yaşandığının öğrenilmesi halindeyse bunları aydınlatmakla ve ortadan kaldırmak için harekete geçmekle yükümlü kılıyor.
Yasanın kapsadığı şirketler, tedarikçilerinde çocuk işçiliğine ve zorla çalıştırmaya izin vermeyecek. Adil ücret ödenmesi ve uluslararası sözleşmelerle tanımlanan çalışma ve çevre koruma kurallarının yerine getirilmesinden yükümlü olacak. Bunların ihlal edilmesi durumunda, mağdurun da rızasıyla olay sivil toplum kuruluşları veya sendikalar vekilliğinde Alman yargısına taşınabilecek.
Yasada, Almanya merkezli şirketlerin sömürü veya çevre kirliliği gerekçesiyle medeni hukuk çerçevesinde tazminat ödemesine ilişkin bir düzenleme yok. Yardım kuruluşları ve kiliseler yasayı tam da bu noktada eleştiriyor. Hak savunucuları, örneğin Alman şirketlerin Bangladeş’teki tedarikçisinde çalışan bir tekstil işçisinin veya Gana’dan bir çiftçinin bir hak ihlalini doğrudan Alman mahkemelerine taşımasının mümkün kılınmasını talep ediyordu. Resmi olarak bu adımın atılması önünde engel yoksa da pratikte başarılı olma şansının düşük olduğu bildiriliyor. Pakistan’ın Karaçi kentinde 2012’de yaklaşık 260 kişinin hayatını kaybettiği Ali Enterprises tekstil fabrikası yangınının dört mağduru, diğer mağdurların da desteğiyle sorumlu Alman şirkete Dortmund’da tazminat davası açmış ancak başarılı olamamıştı.
Yasada tanımlanan, Alman şirketlerin tedarikçilerinde yaşandığı bildirilen ihlalleri denetleme görevi de Federal Ekonomi ve İhracat Kontrolü Dairesi’ne veriliyor. Daire konuyu yerinde inceleyecek ve ihlal görmesi halinde maddi yaptırım uygulayacak veya sorumlulara para cezası verebilecek. İhlalden sorumlu görülen bir Alman şirketi üç yıla kadar ihalelere katılmaktan men edilebilecek.
Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil, Adalet Bakanlığı’nın bir ceza kataloğu üzerinde çalıştığını ve şirketlerin ticaret hacminin yüzde 10’una kadar maddi cezanın mümkün olduğunu söyledi, bunun da milyonlarca euro anlamına geleceğini belirtti.
Tedarik Zinciri Yasası İnisiyatifi: Bu sadece bir ilk adım
124 sivil insan hakları, kalkınma ve çevre organizasyonu ile sendika ve kilise temsilcisinden oluşan Tedarik Zinciri Yasası İnisiyatifi, üzerinde uzlaşma sağlanan yasal düzenlemenin sadece bir ilk adım olduğunu kaydediyor. İnisiyatifin koordinatörü Johanna Kusch, “Önemli ve uzun zaman önce atılmış olması gereken bir adımdı zaten” diyor. “Made in Germany, Alman şirketlerinin tedarikçilerindeki çocuk işçiliği veya fabrika felaketleriyle özdeşleşmemeli” diye de ekliyor. Kusch, daha etkin bir yasa çıkarılabilecekken fırsatın kaçırıldığını da söyleyip, “CDU için ekonomi kuruluşlarıyla iyi ilişkide kalmak, insan hakları ve iklimin korunmasından belli ki çok daha önemli” diyerek eleştiriyor. Kusch, “Aksi takdirde yasanın başta çok az sayıda firma için geçerli olması açıklanamaz” diyor. Alman şirketlerin tedarikçilerindeki ihlallerden doğacak medeni hukuk temelli tazminat ödemeleri konusu ile çevre korumaya dair yükümlülüklerini düzenleyen maddelerin de iyileştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Tedarik Zinciri Yasası üzerinde koalisyon ortakları uzlaşı sağlasa da CDU ve CSU’dan oluşan Hristiyan Birlik’in kendi sıralarından hâlâ bazı politikacıların direniş gösterdiği görülüyor. Hristiyan Birlik Federal Meclis Grubu Ekonomi Politikaları Sözcüsü Joachim Pfeiffer, yasayı “Alman şirketlerini cezalandırma enstrümanı” olarak niteliyor ve pandeminin yaşandığı bir dönemde işletmecilerin yükünün hafifletilmesi gerekirken ağırlaştırıldığını iddia ediyor.
Almanya tarihinde bir paradigma değişimi
Almanya’da koalisyon ortağı üç ayrı partinin elinde bulunan ekonomi, çalışma ve kalkınma bakanlıklarının ortak çalışmasıyla hazırlanan Tedarik Zinciri Yasası’nın çerçevesi geçen yaz çizilmiş, Ağustos 2020’de kabineye gelmesi beklenen tasarı, siyasetten ve ekonomi çevrelerinden tepkiler üzerine bir türlü tamamlanamamıştı.
Proje iki bakan için özel bir öneme sahip. İlki Almanya Kalkınma Bakanı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) üyesi Gerd Müller. Müller, yasa tasarısının nihayet tamamlandığını açıklarken o nedenle duygusal konuştu:
“Bu sabah kahvaltıyı hazırlarken Hindistan’ın çayıyla ünlü bölgesi Assam’daki kadınları düşündüm. Bir yıl önce oradaydım. Biz burada bir çay poşetine 1 cent ödüyoruz. Assam’daki çay tarlalarında 12 saat çalışan kadınlar günlük 1 euro alıyor. 1 euro. 30 gün çalışma karşılığında 30 euro aylık maaş. Ben o kadınlara, çocuklarına ve ailelerine söz verdim. Dedim ki eve gidince sizi unutmayacağım”.
Kameraların karşısına elinde bir çay poşetiyle geçen Bakan Müller gibi, yine söz konusu yasa için yıllardır mücadele eden bir diğer hükümet üyesi, Sosyal Demokrat Parti’li (SPD) Federal Çalışma Bakanı Hubertus Heil da kendilerini ve yasayı acımasızca eleştiren, çıkmasını engellemeye çalışanlara seslendi: “Anayasamızın 1’nci maddesi ‘İnsanlık onuru dokunulmazdır’ diyor, ‘Almanların onuru dokunulmazdır’ demiyor.”
Böylece Heil, Alman anayasasının onurlu yasama ve çalışma koşullarının bütün dünyadaki tedarikçiler için de geçerli olduğunun tekrar altını çizdi.
Her iki bakan için de Tedarik Zinciri Yasası Eylül ayındaki genel seçimler yapılmadan geçmesi gereken bir proje. SPD’nin kamuoyu yoklamalarındaki sempati değerleri son yıllarda rekor düşüş gösterdiğinden bir sonraki hükümette yer almayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Dolayısıyla ne kadar kendi projesini hayata geçirirse kâr gözüyle bakıyor.
65 yaşındaki Federal Kalkınma Bakanı CSU’lu Müller için ise bu proje son önemli proje. Müller Eylül ayında yapılacak seçimlerde yeniden aday olmayacak, siyasetten çekiliyor. Yıllardır insan hakları, iklim, adil dağılım, haksız rekabetle mücadele ve mülteciler politikaları konusunda partisinin muhafazakar sağ çizgisinden ayrı, liberal ve hümanist bir yol izlemesiyle dikkat çeken Müller dolayısıyla Almanya için büyük bir değişim anlamına gelen bir projeyle kariyerini noktalamayı hedefliyor.
Yasa nedeniyle Bakan Müller hedef oldu
Tedarik Zinciri Yasası konusundaki tartışmaların arttığı sonbahar aylarında Bild gazetesi, Kalkınma Bakanı Müller’in resmi gezilerde yanına muhalefet partileri temsilcileri yerine hükümet uçağına eşini aldığını ve böyle yedi seyahati bulunduğunu iddia etti. Bakanlık ise hükümet uçağı ile çıktığı beş gezide Müller’e eşinin eşlik ettiğini, dört resmi gezide ise Bakan’ın eşinin normal yolcu uçağı kullandığını, vize, uçak, konaklama, yeme, içme gibi masrafların tamamını kendi ceplerinden ödediklerini açıkladı. Bakan’ın eşinin resmi gezilere katıldığı gerekçesiyle muhalefet temsilcilerinin bu gezilere alınmadığı iddiaları da Bakanlık tarafından yalanlandı ve gezilere muhalefet temsicilerinin de katıldığı duyuruldu.
Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) eski ağır toplarından Ruprecht Polenz, Müller’in bu şekilde hedef gösterilmesini Tedarik Zinciri Yasası için bastırmasına ve kimi çevreleri rahatsız etmesine bağladı. Polenz, yasal düzenlemelere göre uçak, otel vb. masrafları ödeyerek bakanların eşlerini resmi seyahatlere götürmesinin mümkün olduğunu da hatırlattı.
Türkiye yasanın neresinde?
Yaklaşık iki milyon üyesi olan Birleşik Hizmet Sendikası ver.di, Tedarik Zinciri Yasası’nın yürürlüğe girmesi halinde bütün tedarikçi ülkeler kadar Türkiye’yi de etkileyeceğini belirtiyor. Sendikanın basın sözcüsü Daniela Milutin DW Türkçe’ye verdiği demeçte, şimdiye kadar Türkiye’de Hugo Boss, Zara, C&A gibi şirketlerin tedarikçilerinde zaman zaman çocuk işçiliği sorunuyla karşılaşıldığını aktarmıştı.
Almanya Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, 2019 yılında Türkiye ile Almanya arasındaki ticaret hacmi önceki yıla oranla yüzde 8,6 düşüş göstererek 33 milyar 400 milyon euro oldu. Rusya ve Çin’in ardından Almanya, Türkiye’nin en fazla ithalat yaptığı üçüncü ülke. Almanya’nın Türkiye’ye ihraç ettiği ürünlerde ağırlığı motorlu taşıtlar, otomotiv yan sanayi ürünleri, makineler ve kimyasal ürünler oluştururken, Türkiye’nin Almanya’ya ihraç ettiği ürünlerde ağırlığı tekstil ve deri mamulleri, motorlu taşıtlar oluşturuyor ancak gıda ürünleri ve makineler de giderek önem kazanıyor.
1980’den bu yana yaklaşık 15 milyar 500 milyon dolar yatırım ile Almanya Türkiye’deki en büyük yabancı yatırımcılar arasında geliyor. Türkiye’de faaliyet yürüten Alman veya Türk iştiraklı Alman şirketlerin sayısı 7 bin 500’i geçti. Almanya, Türkiye’deki patent başvurularında da 2017 yılında ABD ve Japonya’nın da önünde gelerek 2 bin 44 başvuruda bulundu.
1985 yılından beri Alman ekonomisi Türkiye’de Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası tarafından da temsil ediyor ve Oda’nın yaklaşık bin civarında üyesi bulunuyor.
Elmas Topcu
© Deutsche Welle Türkçe
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
TCMB, MALİYE BAKANLIĞI VE REEL PİYASADA SORUNLAR YUMAĞI
Erol TAŞDELEN, Sosyal sorumluluk gereği misyon edindiği Reel Piyasa sorunlarını ısrarla yazmaya devam ediyor. Maliye Bakanlığı ve TCMB’nin aldığı kararların reel piyasalarda yaşattığı ortamın resmini çekiyor. Okuyun göreceksiniz…

Yayınlanma:
15 saat önce|
22/03/2023Yazan:
Erol Taşdelen
TCMB ile Hazine ve Maliye Bakanlığı başta Reel Piyasalar ile ilgili Teşhis ve tespitleri yanlış koyunca; yanlış tedavilerin yeni reel piyasada yeni hastalıkların ortaya çıkmasına şaşırmamak lazım! FAİZ BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR gibi iddialı bir ana ilke belirlersen otomatikman TCMB elindeki FAİZ silahını da almış oluyorsun! Üstelik bunu FAİZ üzerine kurulu Kan kokusunu önceden alan Köpekbalıkların bulunduğu ortamda, Kapitalist Sistem’de yapıyorsunuz! Anında karşılığını alırsınız! Aldık da! Son aylarda dikkat edim TCMB’nin faiz kararı merak edilmiyor, tartışılmıyor bile! Herkes gardını almış durumda!
Bazı şeyler yaşayarak öğrenilir. Reel Piyasa da yaşayarak öğreniyor!
O zaman başlayalım; ekonomi kurmayları ne kararlar aldı; beklenti neydi; Reel Piyasada ne etkisi oldu. Naçizane gözlemlerimizi paylaşalım:
Damat Bakan olarak bilinen eski maliye bakanımız Berat Albayrak üç kamu Bankası Genel Müdürünü de yanına alarak Anadolu’da turlara başlamıştı. İş Dünyasına mesaj netti. Birincisi, “Kamu Kurumları ortak hareket ediyor”; ikincisi Bakan beyin ileride karar alıcı ana unsur kendisi olacağı, mesajı vererek siyasi kariyerini sağlamlaştırmaktı. Ne zaman ki COVİD-19 süreci başladı; hızlı başlayan bu turlar da son buldu! Sonrası malum; istifasını merkez medya iki gün haber dahi yapamadı! Bankacılık Sektörünü takip eden biri olarak hakkını da vermek gerekir, o dönemde doğru şeyler de yapıldı. “Bankaların uyduruk isimler ile aldığı binlerde çeşit ücret ve komisyonların sadeleştirilmesi; 51 adete indirilmesi ve üst ücret/komisyon limit tarifenin belirlenmesi” bunlardan biri. Sonra bankalar yaratıcılığını kullanarak dolaylı yollardan yeni yöntemler bulsa da firmaların ve vatandaşın cebinden o dönemde milyonlarca liranın çıkması engellendi. Bu katkıdır!
Faiz düşmeye başladı ama yeni sorunları ortaya çıktı
TCMB ve Maliye Bakanlığının ortak söylemi ile dünya ülkelerinin tersine Faize savaş açılınca, Türkiye uluslararası alanda da ayrışmaya başladı. Dünya Mersin’e, biz tersine uygulaması! Bir defa son yıllarda Yabancı Sıcak paraya savaş açılmış, başta Borsa olmak üzere yabancı payı yarı yarıya düşürülmüştü. 2019 yılında Bankalar ciddi kredi daralmasına giderek para istiflemeye başladı. Bankalar ilk uyanan oldu! O dönemde yazmıştım; 2019’da Dolar bazında bankalardaki Mevduat 50,9 milyar USD artarken, Krediler sadece ve sadece 1 milyar USD artmıştı! 2019 kırılma yılıydı!
Peki FAİZ ile savaşta aldığımız kararlar, Reel Piyasada nelere neden oldu : Başlayalım!
“Faiz neden enflasyon sonuç” söylemi ile özetlenen dönemde; Faizin düşmesi Faiz üzerinden Paradan Para kazanmak için Piyasada olan para simsarlarının hoşuna gitmez ve o ortamı terk etmeye başlar. Tabi gelirlerini koruyarak! Son yıllarda dikkat edin 2000 krizi öncesi gibi Parlatılan Borsada yerliler arabasını, evini satıp; bankadan kredi çekerek, Borsa’ya koşarken; %70’lere yaklaşan Yabancıların payı %30’ların altına düştü. Üstelik kalan yabancıların çoğu bıyıklı yabancılar. Bizimkilerin parası yani!
FAİZ cephesinde bunlar yaşanırken; diğer bir ana cephe de DÖVİZ üzerinden oldu. TCMB’nin buradaki TEŞHİSİ de “Ticari Firmalara Kredi veriyoruz, onlar da gidip döviz alıyor; Dövize Talebi durduramıyoruz” teşhisi koyup çözüm olarak da “Ticari Kredilerde sert fren yapmalı” çözümünü ortaya koyunca yaralı Reel Piyasa bir de teşhisten ve çözümden darbe yedi! Bu teşhis doğru muydu! Kesinlikle yanlış! Yanlışlığı anlatmak için yazdığım yazı sayısını unuttum! Zaten yanlış olduğunu zaman da gösterdi. Dövize talebi kısacağız sözde bankalar Döviz Kredisi veriyor TL Kredi vermiyor, çelişkiye bakar mısın! Bu yanlıştan bugün için dönüldü mü: HAYIR! Peki örnekleyelim; bu teşhisin sonucu uygulanan tedavide neler yapıldı Reel Piyasada ne etkisi oldu bakalım.
Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun İSO ziyaretini hatırlayın, hani şu sanayicilere; “firmaların 24 Şubat’tan haziran ayına kadar 55 milyar dolar bankacılık kesiminden kredi kullandığını belirterek; Başkanımdan da rica ediyorum, lütfen açıklayın. Bu dövizleri bozsunlar. Bir kısmını da bozsalar kur başka bir yere gelir” dedi. Bu cümle yetmedi ortam gerilince; MB Başkanı, “faizler %20’lerde yüksek değil, kullanmayın; siz de stokçuluk yapıyorsunuz” çıkışını yaptığı toplantı gergin ortamda bitti. Tepkiler üzerine TCMB Başkanı iki gün sonra, “yanlış anlaşıldı öyle demek istemedim” demek zorunda kaldı. Tepkiler normaldi çünkü; TCMB Başkanının, “krediler %20’lerde” dediği günlerde bankalardaki Ticari kredi faizleri %40’lardaydı”. Üstelik hiçbir sanayici “stokta beklesin, satılmasın” diye imalat yapmaz! Üstelik; Sanayicinin stoklarının artması “stokçuluk” değil malların satılmamasındandı!
Faiz düşürmek için yaptırımlar devreye girdi
Merkez Bankası kendi dediği %20’lere kredi faizlerini düşürmek için iki formülü uygulamaya koydu. Birincisi; kredilerde karşılıkları artırdı, kredi faiz ortalamasının üzerinde kredi faiz veren bankalara karşılıkları artırdı; ikincisi; verilen krediler için Bankalara orta uzun vadeli Tahvil alma zorunluluğu getirdi. Sonuç mu? Krediler durdu tabi. Faiz denildiği gibi %20 daha sonra bunun da altına düşmesine rağmen Ticari banka kredileri bıçak gibi kesildi. Bazı ekonomistler “öyle diyorsun ama banka verileri Ticari kredilerin arttığını söylüyor” dese de bunların kaçırdığı bir şey vardı, ben üst segment yani cirosu 250 milyon ve çalışan sayısı 250’i aşan Ticari firmalardan bahsediyorum, Kurumsal Firmaları; yaptırımlar da bu gruba geldi. Üstelik arttı dediği krediler içinde firmalara KKM yapmaları için verilen Nakit Karşılıklı Reel Sektöre girmeyen krediler de var! Ticari Kredilere fren için yaptırımlar zincirleme geldi; Yok TL kredi verilecek firma “Net İhracatçı” olacaksın (ihracatı ithalattan %10 fazla olacak); yok Bağımsız denetin Raporunuz olacak (ki 20-25 bin TL olan Rapor ücretleri anında 250-300 bine çıktı), yok sadece fatura karşılığı krediler kullandırılacak (ki bu uygulama ile tüm sektör sessiz sedasız KATILIM BANKASI formatına sokuldu). Tabi koşullar ağırlaşınca Ticari Firmalarda patinaj da başladı. Piyasalardaki nakit akışın yapısı da değişti! Para bulamayan firma malını peşin satmak dışında ne yapacak ki!
TİCARİ KREDİ YASAKLARI YENİ SORUNLAR DOĞURDU!
Yazıyı uzatmamak için özetin özetini yapacağım. Ama sorunlar tahmin ötesi büyük! Ticari Kredilerdeki ağırlaştırılan koşullar sonucu ne mi oldu. En basiti Piyasada Vadeli satışlar durdu! Bazı ürünlerde aynı gün bile fiyat değişir oldu. Önünü geremeyen sanayici nasıl yatırım yapsın. Reel Piyasalarda ciddi likidite sıkışıklığı başladı, haberiniz olsun! Kredi politikası değişmez ise; nakit sıkışıklık artarak devam eder! Katılım Bankası formatına dönüştürülen Bankacılık sektöründe; bunu kurgulayanlar aşağıdaki sorunun cevabını da vermeli:
Ticari Şirketler Fatura karşılığı dışında kredi kullanamıyor: Şirketlerin Kısa vadeli kredi borçları 2023 Ocak sonu itibarıyla %116,5 artarak 3 triyon 447 milyar TL‘ye yükseldi. Toplam Kredilerin %44’ü Kısa vadeli hale geldi. Orta Uzun vadeli borçları ise %30,5 artarak 4,4 trilyon TL’ye yükseldi. Kısaca Firmalar bir yıl içinde ödeyecekleri para tekrar ediyorum 3 trilyon 447 milyar TL. Hangi ekonomi kurmayı bu borcun kredi kullanmadan ödeyeceğini öngördü, aklına ve bilgisine şaşarım. TCMB bunun cevabını vermeli! TCMB uzmanları kredi, leasing, akreditif kredisi ödemesi için bankaların kredi vermesini engellediğine göre bunun özkaynaklardan veya yapılan ticaretten ödeneceğini öngörmüş demek ki. TCMB’nin Reel Piyasa takibi bu kadar işte! Piyasada çarklar ani durur derken temel gözlemlerimden biri de buydu benim! Bunu görmek için uzun analizler bile gerekmiyor; iki sanayiciyi dinleseniz sonucu çıkarırsınız.
Bu krediler kredi kullanmadan: Ö-DEN-MEZ! Ö-DE-NE-MEZ!
Tablo : ekonomim.com, Şebnem TURHAN’dan alınmıştır.
Son 1 yıldır bankalarda 6 aydan uzun kredi fiili olarak açılmadı, bu ortamda bankalar da haklı! 2023’de 4 büyük özel bankadan İŞBANK dışında 3’ünde krediler fiili olarak durmuş durumda farkında mısınız? Kredilere karşılık, kredi vadesi buyunca %25-30 vadesiz isteyen bankalara TCMB sadece uyarı ile geçti, ortada kesilmiş ceza yok! İŞBANK dışında kredilere karşılık vadesiz %25-30 vadesiz isteyen banka nerede ise kalmadı!
Deprem Bölgesi çekleri nasıl ödenecek?
Deprem sonrası TCMB, Maliye Bakanlığı ve BDDK’nın çözmesi gereken bir sorun daha ortaya çıktı. Depremin etkilendiği 11 il aylık ortalama 30 milyar TL çek ödemesi yapıyordu. Önceden de yazdım, bu çeklerin deprem sonrası ödenmeye devam etmesi çok zor. İplik üretiminin nerde ise yarısının yapıldığı Kahramanmaraş gibi illerde üstelik sanayi ciddi zarar gördü. Reel Piyasadan uzak olanlar 30 milyar TL çek ne ki diyebilir. İyi de ödenmeyen bu çekler domino etkisi ile reel piyasaya kat ve kat zarar verir. Altı ay çek yazılmasını yasaklamak ile bu iş çözülmez. Benim önerim KGF Kaynakların önemli bir kısmı bu çeklerin ödenmesinde kullanılsın!
TCMB’nin LİRALAŞMA STRATEJİSİ yeni sorunlar doğurdu
Reel Piyasada diğer sorunlar yumağı da TCMB’nin LİRALAŞMA STRATEJİSİ sonucu ortaya konulan uygulamalardan oluştu. Bunu da bazı örnekler ile özettin özeti yapalım:
- TCMB Döviz talebini daraltmak için daha sonra adını “Liralaşma Stratejisi” verdiği uygulamaları seri şekilde yürürlüğe koydu. İlk önemli adımı hatırlanacağı gibi Kur Korumalı Mevduat -KKM uygulaması ile atılmıştı. Kısaca önce vatandaşa sonra firmalara “yeter ki döviz alma ben sana yüksek gelir sağlayacağım” dendi. Üstelik bu ödeme milletin vergi gelirlerinden HAZİNE aracılığı ile karşılandı. Son bir yılda Hazine KKM için 94,7 milyar TL ödedi iyi mi! Zenginden alıp fakire vermesi gereken Devlet, resmen fakirden alıp Zengine verdi! Sorumluluğu da Vebali de karar alıcılara! Hazine’nin ödediği TL’den KKM yapanlara; Dövizden KKM Yapanların maliyetine TCMB ödeme yaptı! Vatandaşın cebinden çıkan paraya bakar mısın!
- Döviz çeklerin döviz olarak ödenmesi yasaklandı: Dövize talebi kısmak gerekçesi ile “Dövizli sözleşme yapabilirsiniz, dövizli çek yazabilirsiniz ama bankalar bunu TL ödeyecek” dendi. Döviz ödeyenlere çek başına ciddi de cezalar geldi ama “sorumluluk da, ceza da müşteride” diye bu çekleri hala Döviz ödeyen bankalar var iyi mi. Üstelik Kamu bankaları da var bunu yapan! Tam Türk işi! Hadi Döviz ödemeyi yasakladınız 10 ay oldu hala bu çeklerde hangi kur uygulanacağı belli değil, TCMB onu bile belirlemedi! Bunda ne var diyenlerin aklına şaşar, Reel Piyasa bilgilerini sorgularım. Birincisi; Kimya, Plastik, Tekstil, Seramik, İnşaat gibi ana sektörlerde fiyatlama döviz üzerinden yapılıyor. İnadına değil, girdiler İthal olduğu için! İkincisi; Türkiye genelinde Döviz çeklerinde aynı kur uygulanmadığı için TL ödenen bu çeklerde firmalar arası kur farkı oluştu milyonlarca hesap muhasebe kayıtlarında test durumda şu an firmalarda! Firmalar ortada bir neden yokken bu kur farkından dolayı davalık olmaya başladı! Aynı sorun Faturalarda döviz kuru belirtilmemesi ve kur bilgisi dahi yasaklanması ile de ortaya çıkmış durumda. Benim önerim madem yasak koydunuz, o zaman; “bu çeklere ya TCMB’nin bir gün önceki kapanış kuru; ya da ödeme günüdeki açılış kuru uygulanır” deseydiniz de tüm ülkede bu çeklerde tek kur olsaydı!
- Firmaların Yabancı Para varlıkları Aktif Büyülük ya da Ciro’dan büyük olanın %5’ini geçene TL kredi yok, yasaklandı: TCMB bu yasak ile başta koyduğu “Ticari firmalar kredi kullanıp döviz alıyor” tezine uygun gibi dursa da bu da doğru tespit değil. Bir defa 250 milyon TL büyüklüğü olan firma ile milyarlarca lira büyüklüğe sahip firmaları bir torbaya koymuş oldu. Firmalardaki mevsimsellik nakit ihtiyacını göz ardı etmiş oldu. Toplam İthalatın %80’ni hammadde iken firmalara “döviz alma” demenin mantığı ne? O zaman kalkıp “ithalatı-ihracatı olmayan firma döviz alamaz” deseydiniz! TCMB ve Maliye Bakanlığı Ağustos ayında önündeki kışın çok yumuşak geçeceğinin, kar yağmayacağının, yolların kapanmayacağının yazılı garantisini verebilir mi? Firmaların çoğu kış şartlarını düşünerek fazladan stok hammadde tutar bu da ek ithalat ve döviz talebi demek. %5 Yabancı Para yasağı koyarken bu durumu, mevsimsellik durumunu düşündünüz mü? Reel Piyasada çoğu firmanın Döviz pozisyonu almak spekülatif değil yaptığı işin gereğidir. Yoksa hiçbir sanayici spekülatif döviz almaz! İlla ki az sayıda da olsa vardır; onun da kolayı var. İhtiyacı için döviz alan firmalar zaten bu dövizi 3-4 ayda kullanır. Bu süreden fazla dövizi elinde tutan firmaya ek vergi koyun o zaman! %5 yasak ile tüm firmaları, özellikle sanayiciyi spekülatif döviz alıp satan konumuna koyup, aynı torbanın içine attınız biline! Bari, İSO ilk 500, ilk 1000 firmayı bu tür yaptırımlar dışında tutsaydınız!
Sorunlar çok, yazılacak çok şey var. Ama yukarıda verdiğim örnekler bile “Reel Piyasayı nasıl kitlendiğini” anlamak için yeterli diye düşünüyorum. Piyasa ekonomisi çoktan bitti. Kontrollü Ekonomi Modeli uygulanıyor! Sürdürülebilir olması da çok zor! Maliye Bakanlığı ve TCMB uzmanlardan ricam Piyasada olunuz; ülkedeki sanayi kuruluşları aynı zamanda milli servet olduğunu unutmayınız.
Bir söz de Ticaret ve Sanayi Odası ve OSB Başkanlarına; sorunları dillendirilmeyince çözülmüş olmuyor. Ülkede; hep aynı başkanlar konuşuyor. Üyelerinizin hakkını koruyunuz ve sorunları cesurca paylaşınız; yoksa oturduğunuz koltuk size “nüfuz sağlayın, siyah plakalar kullanın” diye verilmedi. Üyelerinize yardımcı olmaları için Odalarınızda Finans Danışmanlık birimleri kurmakla işe başlayın derim. Bankalar karşısında üyeleriniz çok korumasız unutmayın.
Erol TAŞDELEN – Ekonomist, Bankacılık Uzmanı www.bankavitrini.com
MERAKLISIAN EK MAKALELER:
DEPREM BÖLGESİ ÇEK PANİĞİ, AYLIK 30 MİLYAR LİRALIK ÇEKLER NASIL ÖDENECEK? – BankaVitrini
KAHRAMANMARAŞ DEPREMİNİN BANKACILIK SEKTÖRÜNE ETKİLERİ – BankaVitrini
BANKACILIK SEKTÖRÜ KATILIM BANKASI FORMATINA DÖNÜŞTÜ, PİYASALAR KİLİT – BankaVitrini
TİCARİ YASAKLAR FİRMALARI ‘ŞAK’ DİYE DURDURABİLİR – BankaVitrini
BANKALARDA KOBİ DIŞI TİCARİ KREDİLER NİÇİN DURDU? – BankaVitrini
BANKALAR 50 BİN USD ÜSTÜ YURTDIŞI TRANSFERLERDE BELGE İSTEYECEK – BankaVitrini
DÖVİZ MEVDUAT BANKALARIN KABUSU OLDU – BankaVitrini
TİCARİ KREDİLERDE FATURA KAOSU – BankaVitrini
MERKEZ BANKASI BANKALARI 4 KONUDA NİÇİN UYARDI? – BankaVitrini
YANLIŞ KARARLAR YATIRIMCIYI VURDU – BankaVitrini
BANKALARDA ‘KREDİ BLOKELİ KREDİ’ DÖNEMİ BAŞLADI – BankaVitrini
SANAYİCİ BANKALAR KARŞISINDA SAVUNMASIZ BIRAKILDI – BankaVitrini
EKONOMİ
AKP ekonomideki enkazı kaldırabilir mi?
Cari açıkta rekor ve enflasyon beklentilerinin kötüleşmesi, hükümetin ekonomide yeni yol haritası çizebileceği söylentilerini artırdı. Uzmanlar, DW Türkçe’ye seçime kadar ekonomideki muhtemel gelişmeleri değerlendirdi.

Yayınlanma:
1 gün önce|
21/03/2023Yazan:
BankaVitrini
Türkiye’de seçimlere 55 gün kala, ekonomide temel göstergeler giderek bozuluyor. Enflasyondaki beklenen düşüş sağlanamazken cari açık ve bütçe açığı tarihi rekorlar kırıyor. Ekonomide yakın vadedeki beklentilerin kötüleşmesi, hükümetin ekonomide yeni yol haritası çizebileceği söylentilerini artırdı.
Ancak DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre, hükümetin seçime kadar ekonomideki enkazı kaldırması mümkün değil.
Enflasyon beklentisi bozuluyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2022 yılını yüzde 64,27’lik enflasyonla kapatan Türkiye’de enflasyonun 2023 yılında baz etkisi ile düşmesi bekleniyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Aralık tarihinde yaptığı açıklamada, “Herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesinde enflasyona göre yapsın” sözleri ile enflasyonun yıl sonuna kadar yüzde 20’ler seviyesine ineceğini vurgulamıştı. Ancak yılın ilk iki ayında enflasyonda beklenen gerileme gerçekleşmedi. Şubat ayında tüketici enflasyonu yüzde 3,15 artarken yıllık enflasyon yüzde 55,2 oldu.
DW Türkçe’ye konuşan ekonomistlere göre, gıda fiyatları ve inşaat maliyetlerindeki artışlar nedeniyleönümüzdeki aylarda da enflasyon yüksek seyretmeye devam edecek.
Enflasyon dinamiklerinde genel bir canlılık yaşanmaya başladığını ifade eden Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, “Hem talep tarafında negatif faiz ortamının getirdiği, hem de gıda başta olmak üzere sektörel etkilerden kaynaklanan riskler var. Bir de tabi maalesef hem deprem hem de kuraklık ve iklim koşulları gıda tarafını olumsuz etkiledi” diyor. Prof. Aslanoğlu, ekonominin 14 Mayıs seçimlerine yüzde 50 enflasyon ve rekor cari açıkla gireceğini kaydediyor.

Cari açık ve bütçe açığında rekor: Ortodoks politikalara dönülecek mi?
AKP iktidarının Eylül 2021’de faiz indirimlerine başlayarak duyurduğu Yeni Ekonomi Modeli’nde yüksek kur ve düşük faiz ile ekonomide “cari fazla” verilmesi hedefleniyordu. Ancak 2022 yılında cari işlemler dengesi 48,8 milyar dolar açık verirken Ocak 2023’te ise 9,8 milyar dolarlık açıkla cari açığın hesaplanmaya başlandığı Aralık 1984’ten bu yana en yüksek seviye görüldü.
Hükümetin bütçe açıkları da son aylarda tarihi rekorlar kırıyor. Merkezi yönetim bütçe dengesinde ocak ayında 32,2 milyar TL olarak gerçekleşen açık, deprem felaketinin yaşandığı Şubat ayında vergi gelirlerindeki düşüşle birlikte 170,6 milyar TL’ye yükseldi. Böylelikle yılın ilk iki ayındaki bütçe açığı 200 milyar TL’yi aştı. Bu, 2006’dan beri açıklanan cari açık verisindeki en yüksek değer olarak kayıtlara geçti.
Prof. Erhan Aslanoğlu, bütçe açığının seçim nedeni ile büyüyeceğinin tahminler dahilinde olduğunu ancak deprem felaketi ile birlikte ilk iki ayda 200 milyar TL’lik bütçe açığının tüm yıl için hedeflen açığın üçte birine ulaştığını söylüyor.
Ekonomide bu gelişmeler yaşanırken son günlerde Ankara kulislerinde mevcut ekonomi modelinin terk edilebileceği ve yeniden ortodoks politikalara geri dönüş söylentileri gündemde. Hatta Temmuz 2018’de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı Berat Albayrak’a devreden Mehmet Şimşek’in yeniden ekonominin başına geçebileceği de konuşulanlar arasında.
Yiğit Bulut iddiaları yalanladı
Ancak Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut , 17 Mart’ta Twitter hesabından bir açıklama yaparak ekonomide ortodoks politikalara dönüleceği söylentilerini sert bir dille yalanladı.
Bulut, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Amerika’daki gelişmeler ve tartışmalar Ortodoks neo liberal modellerin çöktüğünü ortaya koyarken, faiz yükseltmenin bir araç olmadığı kanıtlanırken, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN ORTAYA KOYDUĞU MODELİN ‘eskiye dönüş amacıyla’ terk edileceğini iddia etmek külliyen yalan, manipülasyona yönelik bir adım ve kötü niyettir!”
Seçime kadar ekonomide düzelme olur mu?
Seçime kadar ekonomi politikalarında köklü bir değişiklik beklentisi pek olası görülmüyor. Uzmanlara göre, ekonomi politikalarında değişim için adım atılsa bile, seçime kadarki süreçte başarı sağlamak için yeterli zaman yok.
Peki özellikle 6 Şubat’taki deprem felaketi sonrasında, AKP’nin mevcut politikaları ekonomideki enkazı kaldırmaya yetecek mi?
“Mehmet Şimşek gelse de düzelmez”
DW Türkçe’ye konuşan Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, bu soruya “Ben kesinlikle yetmeyeceğini düşünüyorum” yanıtını veriyor.
AKP kadroları içerisinde ekonomiyi doğru yönetecek kadroların kalmadığını öne süren Prof. Yılmaz, Mehmet Şimşek’in ekonominin başına geçeceği iddialarını ise şöyle değerlendiriyor:
“Bence Mehmet Şimşek’in adı kullanılacak. Sonra Mehmet Şimşek zaten gelse de piyasaları ikna edemeyecek. Çünkü bir kişi ile bitecek iş değil artık. İçeride iş yapacak, bu işleri kotaracak insan kalmamış durumda. Güven erozyonu artık kurumlarda had safhaya ulaşmış durumda. Var olan enkazı kaldırmak AK Parti’nin yöntemi ile mümkün değil.”
6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 11 ili etkileyen deprem felaketi de ekonomi üzerindeki riskleri artırmış durumda. Depremin yaralarını sarmak için gerek kamu gerekse özel sektörün yapması gereken harcamalar, Türkiye’nin dış borç yükünü ciddi oranda büyütecek.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın dün yayınladığı deprem raporunda, felaketin Türkiye ekonomisi üzerindeki toplam yükünün yaklaşık 2 trilyon TL, yani 103,6 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edildi. Bu büyüklüğün 2023 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 9’una ulaşabileceği değerlendirmesi yapıldı.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) de geçtiğimiz günlerde yayınladığı “6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin Ekonomik Etkisi” başlıklı araştırmasında, depremlerin toplam maliyetinin 77 ila 105 milyar dolar aralığında gerçekleşeceğini ortaya koydu. Araştırmada, GSYH’ye oran olarak yüzde 8,6 ila 11,6 arasında olacağını tahmin ettikleri ekonomik faturanın yüzde 80’ene yakın bölümünün devlet tarafından karşılanacağına da dikkat çekildi.
“Bu risk primi ile dışarıdan para bulmak zor”
Prof. Dr. Kamil Yılmaz, hükümetin bu zararı karşılayabilmek için seçim döneminde doğrudan veya dolaylı vergileri artırma yoluna gidemeyeceğini dile getiriyor.
Yalnızca 2023 için yaklaşık 54 milyar dolarlık bir kaynak ihtiyacı olduğuna işaret eden Yılmaz, “Kamunun bu borçlanmayı sadece içeriden sağlaması mümkün değil. Dışarıdan da borçlanması gerekiyor. Ama dışarıdan da 10-20 milyar dolar borçlanmanın, bu CDS’lerle, bu risk pirimi ile o kadar kolay değil” diye konuşuyor.

Geriye tek çare olarak Merkez Bankası’nın para basmasının kaldığını dile getiren Yılmaz, bu durumun da zaten yüksek seyreden enflasyonu daha da yukarılara taşıyacağı uyarısında bulunuyor.
Enflasyon ve kur beklentisi yükseliyor
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Mart ayına ilişkin piyasa katılımcıları anketinde, Şubat ayının ardından Mart ayında da enflasyon beklentileri yükseldi.
Ankette 12 ay sonrası enflasyon beklentisi yüzde 30,75’ten yüzde 31,63’e yükselirken, 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise aynı anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 18,11 ve yüzde 17,91 olarak gerçekleşti. Ankete göre yıl sonu dolar/TL beklentisi de 22,84 TL’den 22,91 TL’ye çıktı.
Bununla birlikte TCMB verilerine göre, 2023 Ocak sonu itibarıyla 1 yıl veya daha az kalmış dış borç da 196 milyar dolara yükselerek rekor serisini dördüncü aya taşıdı. Ocak sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2022 yıl sonuna göre yüzde 3,5 oranında artışla 152,8 milyar dolar olarak gerçekleşti.
“Seçim sonrası farklı bir tablo olabilir”
Ekonomideki beklentiler kötüleşirken, seçime çok az bir süre kala hükümetin ekonomi politikalarında herhangi bir değişim beklemediğini belirten Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, şu görüşleri dile getiriyor:
“Seçime iki aydan neredeyse az bir süre kalmışken, böyle bir adım olacağını zannetmiyorum. Zaten para politikasında atılacak her adımın etkisi en az 3 ay sonra ortaya çıkar. Seçime kadar mevcut yapı sürdürülmeye çalışılacaktır. Maksimum büyüme odaklı bir politika çerçevesi olacak diye düşünüyorum. Ama seçim sonrası kim kazanırsa kazansın, farklı bir tablo olabilir.”
Aram Ekin DURAN-DW
BORSA
Sermaye piyasası ve borsa: AKP dönemi ve sonrası

Yayınlanma:
1 gün önce|
21/03/2023Yazan:
BankaVitrini
SPvB’nın “sürdürülebilir” bir gelişme patikasına girmesi için ülkenin makro siyasi ve ekonomik ortamının istikrara kavuşması, öngörülebilirliğin mümkün olması ve hukuk sisteminin bağımsız ve hızlı bir şekilde işlemesi en gerekli ön şartlar.
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş Depreminden hemen sonra SPK önünde bir açıklama yapmış, depremin ilk günlerinde Borsa’nın açık kalması ve hisse senedi fiyatlarının keskin düşüşünden dolayı zarar eden depremzedeleri kastederek “zarar eden, soyulan bütün depremzedelere paralarının iade edilmesi gerektiğini” vurgulamış, “Yeter artık. Bu ülkede herkes soyulacak mı? Herkes soyulduğu zaman seyirci mi kalacağız? Seyirci kalmayacağız. Burada bulunmamın temel nedeni bu!” ifadesini kullanmıştı.
Kılıçdaroğlu son birkaç yıl süresince Türk sermaye piyasalarında yaşanan çeşitli usulsüzlük, manipülasyon ve küçük yatırımcıları zarara uğratan uygulamalar gibi konuları gündeme taşıyan birçok açıklama yaptı. Kasım 2022’de sosyal medya hesabından yaptığı bir başka açıklamada ise “Doları baskılamak için gece saatlerinde kamu bankaları birbirine Dolar-TL al sat yapıyorlar. Şimdi benzer bir hareketi borsada da görüyoruz. Belli aracı kurumlar üzerinden bazı şirketlerin değerini bilerek şişiriyorlar. Bu işledikleri suçların hesabı sorulacak. Sonra ’emir geldi, yaptım’ demek yok. Benden söylemesi” demişti.
Görüldüğü üzere, Sermaye Piyasası ve Borsa (SPvB) son yıllarda, daha önceki dönemlerde olmadığı kadar Türk siyasi yaşamının da gündemine girdi ve özellikle muhalefet partilerinin odağında oldu. Bunun bir nedeni AKP iktidarının son yıllarında iyice artan usulsüz ve manipülatif uygulamalar ise diğer önemli bir neden gittikçe çoğalan sayıları nedeniyle sermaye piyasası yatırımcılarının artık toplumda belirli bir ağırlığa sahip olmaları oldu. Buradan yola çıkarak, artık ekonomi politikaları oluşturulurken ve uygulanırken SPvB’nın da eskisinden çok daha belirgin bir şekilde dikkate alınması gerektiğinin altını çizmek yanlış olmayacak.
SPvB, bankacılık sistemini tamamlayan bir yatırım/finansman sistemidir. Bu iki finansal alt-sistem her ekonominin vazgeçilmez unsurları olup sundukları her biri değişik ihtiyaçlara cevap veren finansal araçlarla ekonominin çarklarını döndürürler. Sağlıklı bir ekonomide bu iki ana yatırım ve finansman mekanizmasının da bulunması, farklı araç ve hizmetler sunması ve en önemlisi bunların kurallara uygun, şeffaf ve etkin bir şekilde işlemesi beklenir.
Finansal piyasalar risk ve getiri üzerine kurulmuş, hızlı hareket eden, bu nedenle de duyarlılıkları son derece yüksek piyasalardır. Ayrıca, bu piyasalar tasarruf açığı olan Türkiye gibi ülkeler için daha da büyük öneme sahiptir çünkü kıt olan tasarrufların daha rasyonel ve etkin bir finansal sistem içerisinde artırılması ve en etkin şekilde ekonominin ihtiyaçlarına sunulması gerekir.
AKP’nin son beş senesinde halka arzlarda siyasi amaçlarla zaman zaman piyasa normlarının dışına çıkılarak piyasaya çıkmaması gereken yapıdaki nispeten küçük şirketlere halka arz imkânı verildi. Bunların bir kısmı daha sonra battı ve küçük yatırımcılar zarara uğratıldı.
AKP ve SPVB
AKP’nin iktidardaki ilk 10 yılı aslında SPvB’nın gelişmesi için gerekli makro ekonomik ortamı fazlasıyla sunmuştu. AKP iktidara geldiğinde ekonomide 2001 krizi sonrası yapısal reformlar yapılarak ve İMF programı devreye alınarak istikrar sağlanmış, AB adaylığı ile oldukça olumlu bir siyasi ortam oluşmuştu.
Küresel likiditedeki olağanüstü artış da Türkiye lehine çalışıyordu. Ancak, bir yandan AKP’nin daha önemli önceliklerinin söz konusu olması, diğer yandan yurt dışından sağlanan ucuz ve uzun vadeli finansmanın cazibesi SPvB’nın ciddi bir biçimde AKP gündemine girmesini 2012’ye kadar erteledi.
2012 sonlarına doğru yeni bir Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılarak SPvB için çeşitli reformlar ve hedefler açıklandı. İlgili başka alanlarda da bazı yenilikler yapıldı. Bu kapsamda üç önemli adım atıldı.∗ Borsa İstanbul Projesi, İstanbul Finans Merkezi ve BES reformu. Borsa İstanbul Projesi, ilk aşamada İMKB ile İstanbul Altın Borsası’nın birleştirilmesiyle başlayıp, bir süre sonra İzmir’de faaliyet gösteren Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nın da bu oluşuma katılması ve Borsa İstanbul bünyesinde enerji piyasasıyla ilgili mali araçların işlem göreceği bir piyasanın kurulmasıyla yaşama geçirildi.
Böylece bütün finansal borsaların ve piyasaların aynı çatı altında faaliyet göstereceği bir yapı kuruldu. Aynı dönemde İstanbul Finans Merkezi projesi büyük bir tantanayla kamuoyuna sunuldu, ayrıca Bireysel Emeklilik Sisteminde (BES) önemli değişiklikler yapıldı.
Beklendiği üzere bir gayrimenkul geliştirme projesinden öteye gidemeyen İstanbul Finans Merkezi bir kenara bırakılırsa bu dönemin en önemli ve SPvB’ya uzun vadede en önemli katkıyı sağlayacak yeniliği getirilen yeni BES düzenlemesi oldu. Bu değişiklikle BES kapsamı genişletildi ve yüzde 25’lik Devlet katkısı (bu katkı daha sonra yüzde 30’a çıktı) yaşama geçirildi. Bu sayede yıllardır eksikliği hissedilen yerli kurumsal yatırımcı unsuru BES fonları kanalıyla Türk finansal sistemine girmiş oldu.
Bu düzenlemeleri izleyen, AKP’nin tek adam rejimine doğru kuvvetli adımlarla ilerlediği yaklaşık 5 yıllık dönemde sık sık SPvB ile ilgili kurumların üst yönetiminde görevden almalar ve yeni atamalar görüldü ama SPvB’ya yönelik hiçbir ciddi adım atılmadı. Ayrıca bu dönemde yavaş yavaş büyüyen BES fonları dışında piyasalarda önemli bir gelişme de yaşanmadı. Dolayısıyla, sermaye piyasasının finansal sistem içerisindeki payı da büyük ölçüde sabit kaldı.
Halkın neden hâlâ ülkenin kısıtlı döviz rezerviyle ithal edilen altına bu kadar yüklü tutarlarda yatırım yaptığını sorgularken bütün bu güven kırıcı politika, söylem ve eylemleri anımsamak gerekiyor.
Özellikle 2018 yılından itibaren rejimin değişerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte ekonomide “kötü yönetim” kalıcı hâle gelip dengeler bozulurken finans sektörü de bundan fazlasıyla nasibini aldı. Burada bankacılıkla ilgili sorunlara girmeyip SPvB üzerinde duracağım. Bu dönemde AKP’nin SPvB’ya ilişkin yanlışları şu alanlarda yoğunlaştı:
- Genel olarak her alanda ve kurumda yaşanan ve Kahramanmaraş Depremiyle birlikte zirveye çıkıp çok daha görünür hâle gelen liyakatsiz, beceriksiz ve itaat etmekten başka hiçbir özelliği olmayan kişilerin kurumların üst yönetimine getirilmesi olgusu SPvB için de geçerli oldu. Atamalarda kurumların veya piyasanın iyi yetişmiş nitelikli elemanlarına değil eş, dost ve partili kişilere öncelik verilerek nepotizmin en uç örnekleri sergilendi. (Bu konuda geçen yıl yazdığım “Savrulan Kurumlar ve SPK” başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim).
- Halka arzlarda siyasi amaçlarla zaman zaman piyasa normlarının dışına çıkılarak piyasaya çıkmaması gereken yapıdaki nispeten küçük şirketlere halka arz imkânı verildi. Bunların bir kısmı daha sonra battı ve küçük yatırımcılar zarara uğratıldı. Ayrıca siyasi motifle veya bireysel çıkar karşılığı bazı şirketlerin halka arzda bulunduğuna dair iddialar ortaya atıldı.
- Değişik zamanlarda ve farklı yollarla hükümet üyeleri fiyat oluşumuna müdahale edecek şekilde söylemler veya eylemlerle Borsada adil ve şeffaf fiyat oluşumunu bozdu. Son olarak deprem sırasında Borsa’nın kapatılmasını takip eden dönemde Varlık Fonu’nun devreye sokularak 1 milyar dolar gibi bir kaynakla piyasanın destekleneceğine dair söylemler ve kamu aracı kurumları kanalıyla yapılan alımlar piyasaya güveni daha da bozdu.
- SPvB’daki bazı üst düzey yöneticilerin yolsuzluklara bulaştığına dair ciddi iddialar ortaya atıldı. Usulsüzlük, yolsuzluk veya piyasa bozucu eylemlerle ilgili birçok olayın üzerine gidilmedi. Borsa’da manipülasyon konusu birçok kez gündeme geldi, özellikle fiyatların yükselmesi yönündeki manipülasyonlar görmezden gelinerek adeta desteklendi. Bu konularla ilgili muhalefetin verdiği önergeler TBMM’de her defasında reddedildi.
Yapılan bu ciddi hatalar ve usulsüzlükler yanı sıra izlenen yanlış ekonomi politikaları ve perde arkasından örtülü bir şekilde alınan ve ekonomik mantığa uymayan birçok karar aslında bu piyasaların uzun vadede yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde güvenirliğini son derece olumsuz etkiledi.
Türk tahvil ve hisse senetlerine büyük tutarlarda yatırım yapan yabancı portföy yatırımcıları neredeyse tamamen piyasadan çıktı. Faizlerin düşürülmeye başlandığı Eylül 2021’den itibaren Borsa’daki bakiyeli hisse senedi yatırımcı sayısının 2.41 milyondan 4.07 milyona çıkması bile hükümetin cari ekonomik koşullarda başka seçeneği kalmamış olan yatırımcılara “manipülatif” bir şekilde borsayı işaret etmesi sayesinde gerçekleşti.
Kazanırken herkesi mutlu eden ama bir şekilde yükseliş trendinin tersine dönüp zararların oluşacağı süreçte birçok yatırımcının canını yakabilecek bu tür yönlendirmelerin etkisi maalesef uzun yıllar boyunca finansal piyasalarda tepkiyle anımsanacak ve piyasaların gelişimini olumsuz etkileyecek. Özetle, “güven, etkinlik ve şeffaflık” ilkeleri üzerine inşa edilmiş sermaye piyasalarında AKP’nin özellikle son beş yılında ciddi bir tahribat oluştu.
SPvB ile ilgili kurumların üst yönetimine işinin ehli, liyakatli ve tecrübeli insanları getirmek ve onlara varolan kurumsal kapasiteyi gereğince işlevsel hâle getirme imkânını vermek atılacak ilk ve en önemli adım olacak.
TAHRİBAT NASIL GİDERİLECEK?
Bir iktidar değişikliği durumunda yapılması gerekenler aslında çok basit ama atılacak adımların bozulan itibar ve sarsılan güveni geri getirmesinin zaman alacağı kesin. Halkın neden hâlâ ülkenin kısıtlı döviz rezerviyle ithal edilen altına bu kadar yüklü tutarlarda yatırım yaptığını sorgularken bütün bu güven kırıcı politika, söylem ve eylemleri anımsamak gerekiyor. Biriken bu hataların ülkeye uzun vadede faturası maalesef çok ağır oluyor. Hele sürekli olarak tasarruf ve finansman açığı yaşayan Türk ekonomisi için bu maliyet çok daha büyük!
SPvB cephesinde kurumsal olarak, yani mevzuat, teknik altyapı ve insan kapasitesi anlamında oldukça gelişmiş bir altyapı ve tecrübe var. SPvB ile ilgili kurumların üst yönetimine işinin ehli, liyakatli ve tecrübeli insanları getirmek ve onlara varolan kurumsal kapasiteyi gereğince işlevsel hâle getirme imkânını vermek atılacak ilk ve en önemli adım olacak. Bu kurumlar, piyasalar için gerekli teknik ve idari adımları yeri ve zamanı geldiğinde atma yeteneğine sahip, son derece dinamik ve donanımlı bir insan gücüne sahip durumda.
İkinci önemli nokta, piyasalarda tekrar güven tesis etmek ve uzaklaşmış olan yabancı yatırımcıları geri getirebilmek için devletin ve hükümetin SPvB’da hiçbir şekilde taraf olmaması, belirli bir yönde işaret vermemesi ve sadece sağlıklı işleyen piyasalara odaklanması gerekiyor. Bunun yolu kurallara uymaktan, şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten geçiyor.
SPvB’da fiyatlar ve oranlar, kendi ekonomik mantığı içerisinde ekonomik ve siyasi gelişmelerin etkisi ve ihracatçı şirketlerin performansıyla oluşur. Kamu düzenleyicilerinin bunun dışında bir güdüyle bu piyasalara müdahale görüntüsü verebilecek en ufak bir söylem ve eylemden kaçınması zorunlu.
Üçüncü nokta dijital teknolojideki gelişmelerle ilgili. Finans sektörü, teknolojideki olağanüstü hızlı ilerlemenin ilk yansıdığı sektörlerden birisi. Finansal teknoloji (fintech) firmaları finansal ürün ve hizmetlerin çok geniş kitlelere ulaştırılmasının yollarını açıyorlar. Bu ve benzeri teknolojik gelişmeler yakından izlenerek SPvB’nın yeni vizyonunun teknolojiye açık ve kapsayıcı bir bakış açısıyla oluşturulması önemli fırsatlar yaratacak.
Dördüncü olarak, sermaye piyasalarının genel olarak girişimciliği, özel olarak kadın girişimciliğini, inovasyonu ve yeşil dönüşümü finansal olarak destekleyecek düzenleme, araç ve teşviklere bir an önce kavuşturulması, olanların geliştirilmesi ve etkin olarak toplumun kullanımına sunulması mutlak bir gereklilik. Özellikle yeşil dönüşümün finansmanı önümüzdeki dönemin en hayati konularından birisi olacak.
Son olarak, SPvB’nın “sürdürülebilir” bir gelişme patikasına girmesi için ülkenin makro siyasi ve ekonomik ortamının istikrara kavuşması, öngörülebilirliğin mümkün olması ve hukuk sisteminin bağımsız ve hızlı bir şekilde işlemesi en gerekli ön şartlar. Bu “olmazsa olmaz” koşullar zaten Türkiye’nin özlediğimiz gibi bir ülke olmasının da ön şartları.
AKP ile artık bunun sağlanamayacağı son beş yılda net bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Bunları yapamadığımız takdirde SPvB yalnızca daha çok para kazanmayı amaçlayan ve manipülatif işlemleri içselleştirmiş şirket sahipleri ile yatırımcıların at koşturduğu bir arena olarak kalacak. Özetle, Türkiye’nin ve SPvB’nın kaderleri ortak, dolayısıyla çıkış yolları da aynı!
∗ Akyüz, A ve S. Soydemir (2016), Sermaye Piyasası ve Borsa: Ekonomik Analiz, Kurumsal ve Yasal Yapı, Tarihçe ve Tanıklıklar, 2. Baskı, Scala Yayıncılık, ss.544-549
Abdullah AKYÜZ – politikyol
KATEGORİLER
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (410)
- BANKA ANALİZLERİ (119)
- BANKA HABERLERİ (1.853)
- BASINDA BİZ (48)
- BORSA (183)
- CEO PERFORMANSLARI (24)
- EKONOMİ (2.389)
- GÜNCEL (461)
- GÜNDEM (2.343)
- RÖPORTAJLAR (29)
- SİGORTA (78)
- ŞİRKETLER (881)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (172)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (573)
- Abbas Karakaya (42)
- Arif Öztan (7)
- Erden Armağan Er (40)
- Erol Taşdelen (329)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (35)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (22)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (57)
- Tuncer Dede (7)
- Uğur Durak (33)

AKTİF BÜLTEN

Goldman Sachs/Waldron: Küçük bankalar daha sıkı düzenleme, denetim için hazırlanmalılar

TCMB, MALİYE BAKANLIĞI VE REEL PİYASADA SORUNLAR YUMAĞI

Dış borçta faiz yükü anaparanın üç katı

2022 YILI SONU İTİBARİYLE BANKA ÖZEL SANDIKLARINDAKİ SON DURUM

Balıkesir merkezli uluslararası dolandırıcılık operasyonu: 103 gözaltı

GÜNLÜK BÜLTEN

AKP ekonomideki enkazı kaldırabilir mi?

Albaraka Türk’ten emeklilere 10 Bin TL promosyon

AFAD’ın evrak bölümünde şüpheli yangın

Kriz korkuları hafifledi derken, ABD’de First Republic Bank hisseleri %50 düştü

Sermaye piyasası ve borsa: AKP dönemi ve sonrası

DEPREM BÖLGESİ İÇİN ÇEK DÜZENLEMESİ BEKLENİYOR

EYT’LİLERE QNB FİNANSBANK’TAN ÖZEL MAAŞ PROMOSYONU

2022 YILI SONU İTİBARİYLE BANKA ÖZEL SANDIKLARINDAKİ SON DURUM

BANKA ŞUBELERİNDE İSYAN VAR!

Prof. Dr. Mustafa Erdik, 2010 Şili depremi 9.2 büyüklüğündeydi, 500 kişi öldü, sebebi…

MOBBİNGÇİLER KAZANDI: BANKA SEKTÖRÜNDEKİ EFE DEMİR HAYATTAN KOPTU

YAPI KREDİ EFE DEMİR AÇIKLAMASI YAYINLADI

DEPREM BÖLGESİ ÇEK PANİĞİ, AYLIK 30 MİLYAR LİRALIK ÇEKLER NASIL ÖDENECEK?

Yıllardır satılamayan bankaya tekstil firması talip oldu!

BANKACILAR PROMOSYONDA KENDİ SÖKÜKLERİNİ DİKEMİYOR!

Müşterilerin hesabından 6 milyon TL çeken bankacı gözaltına alındı

“Banka kasasındaki altın ve paralarımız” çalındı iddiası
- Pezo mu peso mu? Survivor'da Bir pezo ne kadar? Peso nerenin parası? 100 peso kaç TL? 1000 peso kaç TL? 21/03/2023
- Son dakika: Süper Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 21 Mart 2023 Süper Loto bilet sorgulama ekranı! 21/03/2023
- ABD borsası Fed öncesinde yükselişle açıldı 21/03/2023
- Yellen: Küçük bankaları korumaya hazırız 21/03/2023
- Bitcoin yükselince yeniden gündeme geldi: Kripto para bankacılıktan daha mı güvenli? 21/03/2023
- Ukrayna 15,6 milyar dolarlık finansman paketi için IMF ile anlaştı 22/03/2023
- Asya borsaları Fed öncesi yükselişte 22/03/2023
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 22 Mart 2023 22/03/2023
- Resmi Gazete'de bugün (22.03.2023) 21/03/2023
- Almanya Çin'e ihracat kısıtlamalarını değerlendiriyor 21/03/2023
- Lübnan lirası dolar karşısında tarihi seviyeye geriledi 21/03/2023
ALTIN – DÖVİZ
KRIPTO PARA PİYASASI
BORSA
Popüler
-
GÜNDEM2 sene önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA ANALİZLERİ7 ay önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
GÜNCEL2 ay önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı
-
BANKA HABERLERİ7 ay önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK krizinin perde arkası
-
BANKA HABERLERİ1 sene önce
Çocuğuna 35 bin liralık mont giydiren bankacı kim?
-
GÜNDEM2 sene önce
FİNANSEVİM : BDDK’nın tasfiyesini istediği 21 şirket içindeyiz, itirazımız var