GÜNDEM
BM iklim raporu bize ne söylüyor?
Küresel ısınma ve sonucunda “alışılagelmeyen olaylar” kentlerimizde ve kırlarımızda yaşanıyor. Tüm dünyada maddi ve manevi kayıplar her geçen yıl artıyor.

Yayınlanma:
4 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Günümüzde büyük bir krizle karşı karşıyayız. Küresel ısınma ve sonucunda alışılagelmeyen olaylar kentlerimizde ve kırlarımızda yaşanıyor. Tüm dünyada maddi ve manevi kayıplar her geçen yıl artıyor. Bu “alışılagelmeyen olaylar” kimi zaman bir sel felaketi kimi zaman kuraklık, beklenmeyen yangınlar ve kimi zaman fırtınalar oluyor.
Sadece yoksul veya gelişmekte olan ülkeler değil, iklim değişikliğini engellemeye ve uyum sağlamaya yönelik adımlar atan, bu konuda belki de en çok konuşan gelişmiş ülkeler de benzer sorunları en yoğun şekilde yaşıyorlar. Sorun küresel, dolayısıyla etkileri de küresel oluyor. Peki, bu olayları yaşayacağımız ve alabileceğimiz önlemler önceden bilinmiyor muydu?
Yapılan analizlere göre, ülkeler ciddi adımlar atmazlarsa 2040 yılına geldiğimizde dünyanın ortalama sıcaklığı 1,5 derece artmış olacak. Şu anda 1,1 derece artışla neler yaşadığımızı görüyoruz. Denizlerimizin asitlenmesiyle balıkçılığın azalması, kuraklık, sel felaketleri, yangınlar, sıcak hava dalgaları, fırtınalar, deniz suyu seviyesinde hızlı artış gibi birçok felaketle karşı karşıya kalabiliriz.
İnsan kaynaklı, doğal olmayan bir küresel ısınma ve sonucunda iklim değişikliğinin yaşanacağı ve afetlerin meydana geleceği yeni bir bilgi değil. Eşi tarafından yanlışlıkla zehirlenerek ölen İrlandalı fizikçi John Tyndall, 1859 yılında karbondioksidin ısıyı absorbe ettiğini ve bu durumun atmosferin yapısında değişiklik yaratarak iklimde değişiklikler oluşabileceğini ortaya çıkardı. Bu buluş, İsveçli kimyacı Svante Arrhenius’un 1896 yılında kömür ve petrolün yanmasının dünyanın ortalama sıcaklığını artıracağına yönelik tespitine ilham vermişti. Yani, fosil yakıtların küresel ısınmaya sebep olacağı ve iklim değişikliğine yol açacağı 160 yıl öncesinde bilim insanları tarafında tespit edilmişti. 1960’larda da ABD’de ve diğer ülkelerde bu konuda bilimsel raporlar yayınlandı; Dünya Meteoroloji Örgütü bu konuyu ilk defa ortak akılla dile getiren yapı oldu.
1994’te Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi oluşturuldu ve ülkeler bu sözleşmeye sahip çıktı. 1997’de Kyoto Protokolü ortaya çıktı ve 2015 yılında da Kyoto Protokolü’nün 2020 yılında sona erecek olması nedeniyle yerine geçecek olan yeni bir anlaşma -Paris Anlaşması- BM platformunda 21. Taraflar Konferansı’nda (COP-21) oy birliğiyle kabul edildi.
Tüm bu tarihsel süreçte, farklı ülkelerin bilim insanları tarafından oluşturulan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) düzenli olarak iklim değişikliği, mevcut durum ve olası risklere dair raporlar hazırladı.
6. değerlendirme raporu
Bu raporlardan, üç çalışma grubu üzerinden kurgulanan altıncı değerlendirme raporunun ilk çalışma grubu raporu 9 Ağustos 2021’de kamuoyuyla paylaşıldı. Rapor, 14 bin bilimsel makale ve 3 bin 949 raporun 66 ülkeden 234 bilim insanının inceleme ve değerlendirilmesiyle hazırlandı ve IPCC içerisindeki 195 ülkenin onayı alındı.
Raporun İskoçya’da 1-12 Kasım tarihlerinde yapılacak 26. Taraflar Konferansı öncesinde yayımlanmış olması konferansa katılacak ülke temsilcilerinin daha ciddi kararlar almasını sağlamak adına önemli bir hamle. Bu raporun öncekilere kıyasla daha hassas öngörüleri olan modeller ve teknikler kullanılarak hazırlandığını belirtmekte fayda var.
İnsan faaliyetleri kaynaklı küresel yüzey sıcaklığındaki artışın 2010-2019 döneminde 1850-1900 dönemine göre 0,8-1,3℃ daha yüksek olduğu tespit edildi. Dünyada son 40 yılın her bir 10 yılının bir öncekinden daha sıcak geçtiği ve 1979-1988 yılları ve 2010-2019 yılları arasında Arktik okyanusundaki buzul miktarında ciddi miktarda düşüş yaşandığı da raporda yer aldı.
Deniz seviyesi 1901-1971 arasında yılda ortalama 1,3 milimetre; 1971-2006 yılları arasında yılda ortalama 1,9 milimetre; 2006-2018 yılları arasında ise yılda ortalama 3,7 milimetre olacak şekilde arttı ve 1981-2018 yılları arasında deniz seviyesinde toplam 20 santimetre artış gerçekleşti.
Küresel ısınma sürecinde her 1℃’lik artışta ekstrem günlük yağış olaylarında yaklaşık yüzde 7 oranında bir artış yaşanacağı ve bunun da küresel ölçekte tropikal siklonların yıkıcı etkisinin, yoğunluğunun artması anlamına geleceği de raporda yer alıyor.
Bu raporda, diğerlerinde yer almamış önemli çıktılar da var. Raporun önemli çıktılarından biri Paris Anlaşması’nda hedeflenen dünya ortalama sıcaklığının sanayi devrimindeki ortalama sıcaklığa göre en fazla 1,5 derece artış ile sınırlandırılmasının mevcut durumda mümkün olmadığı. Yapılan analizlere göre eğer ülkeler ciddi adımlar atmazlarsa 2040 yılına geldiğimizde dünyanın ortalama sıcaklığı 1,5 derece artmış olacak. Şu anda 1,1 derece artışla neler yaşadığımızı görüyoruz. Denizlerimizin asitlenmesiyle balıkçılığın azalması, kuraklık, sel felaketleri, yangınlar, sıcak hava dalgaları, fırtınalar, deniz suyu seviyesinde hızlı artış… Özetle birçok felaketin artarak devam edeceği öngörülüyor.
Diğer önemli çıktı ise yaşadığımız bu krizin, küresel ısınmanın (fosil yakıt tüketimi, orman alanlarının yok edilmesi gibi) insan faaliyetlerinden kaynaklandığını tartışmaya kapı aralamayacak kesinlikte ortaya koyması oldu. Bazı iklim değişikliği inkârcılarının da artık bu konuyu inkar etmeleri pek mümkün görünmüyor.
Rapordaki veriler biraz daha detaylandırılmış ve bölgesel ölçekte etki analizleri yapılmış. Bu analizlere bakıldığında, Türkiye, Orta Asya’nın doğusunda kalan bir Akdeniz havzası ülkesi olarak, sıcaklık ekstremlerinin 1950’lerden beri artış gösterdiği ve bu artışın yüksek düzeyde olduğu ülkeler arasında. Aşırı yağışlarda da artış yaşanacağı görülüyor. Tabii bu aşırı yağışların ülkemize bir hayrı yok, zira ani ve yoğun yağmur kuraklık riskimizi azaltmadığı gibi tarımsal sulama ihtiyacımızı da karşılamıyor. Karadeniz Bölgesi ne yazık ki bu yağışlara maruz kalmaya devam edecek.
Yine rapora göre; küresel sıcaklıklarda 1850-1900 dönemine göre 2℃ artış yaşandığında Türkiye genelinde yağışların yüzde 10-20 düzeyinde düşmesi yüksek ihtimal iken, 4℃’lik bir küresel sıcaklık artışında yağışlarda yüzde 20’den yüzde 40’a kadar düşüş; toprak neminde ise 1,5 kattan fazla düşüş görülecek.
Sıcaklıkların en fazla artacağı ülkelerden biri de Türkiye olduğundan yangın oluşması için uygun sıcaklık koşullarına sahip gün sayısı ve yüksek sıcaklık derecelerinin ülke çapında artacağını dikkate alırsak, bu sene Akdeniz havzasında çokça ve yaygın bir şekilde gördüğümüz orman yangınlarını yakın gelecekte daha fazla görmeyi bekleyebiliriz. Nitekim IPCC tarafından yayımlanan Teknik Rapora göre, 35℃’den daha fazla olan gün sayısı çok iyimser senaryoya göre bile 2041-2060 döneminde 1995-2014 döneminden (SSP1 2.6) ülke genelinde 0-25 gün daha fazla olacaktır (özellikle Akdeniz kıyılarında). Bu artış kötümser senaryoya göre (SSP5 8.5) 75 ila 100 güne kadar çıkabilecek.
Dünyanın dört bir yanından bir araya gelen bilim insanları bir kez daha ne kadar büyük bir krizin içerisinde olduğumuzu, eğer bir an önce önlem alınmaz ise insan kaynaklı küresel ısınma ile felaketlerin artarak devam edeceğini, dünyanın yaşanılmaz bir hale döneceğini açık ve net bir şekilde ifade ediyorlar.
“Geri dönüşü olmayan nokta” endişe sebebi
Raporda endişe veren diğer bir analiz ise “geri dönüşü olmayan nokta”nın çok yakınımızda olduğu. Bunun ana nedenleri arasında; küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarını tutan ormanların yanması, çeşitli nedenlerle orman alanlarının bozulması ve özellikle Amazonların yok edilmesiyle ormanların tuttuğu sera gazı kapasitesi düşüyor ve daha hızlı bir sıcaklık artışı ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Ayrıca, Antarktika’da buzulların erimesi deniz seviyesinde hızlı bir artışa sebep oluyor. Bu ve buna benzer etkisi büyük olaylar geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru sürüklendiğimizi gösteriyor.
Metan gazı da raporda ayrıca ele alınan konular arasında. Küresel ısınmaya yüzde 25 etkisi olan metan gazının da mutlaka kontrol altına alınması ve azaltılması gerektiği not ediliyor. Metan gazı miktarı son 800 bin yılın en üst seviyesine ulaşmış durumda. Ayrıca, son 20 yılda, hep gündeme aldığımız karbondioksitten 84 kat daha fazla etkisi olduğu da biliniyor. Bu durumda, küresel ısınmaya etkisi olan sera gazları içerisinde önemli bir etkisi olan metanın da küresel ölçekte azaltılmasına ihtiyaç var. Ümraniye çöplüğü patlamasından da ülke olarak hatırlayacağımız metan gazının ana kaynakları arasında çöp sahaları, atık su arıtma tesisleri, hayvancılık faaliyetleri gibi alanlar yer alıyor. Atık azaltımı, düzenli depolama sahalarının kurulması, arıtma tesislerinden çıkan çamurun çürütülerek enerjiye dönüştürülmesi, biyogaz tesisleri ile hayvancılık kaynaklı atıkların enerjiye çevrilerek bertaraf edilmesi gibi birçok yöntem metan gazının azaltılmasını sağlıyor.
Özetle, dünyanın dört bir yanından gelerek bir araya gelen bilim insanları bir kez daha ne kadar büyük bir krizin içerisinde olduğumuzu, eğer bir an önce önlem alınmazsa insan kaynaklı küresel ısınma ile felaketlerin artarak devam edeceğini, dünyanın yaşanılmaz bir hale döneceğini açık ve net bir şekilde ifade ediyorlar.
Bu bilgiler ışığında tüm toplumlar, İskoçya’da Taraflar Konferansı’nın 26’ncısında bir araya gelecek ülkelerin bu krizin büyümemesi ve aşılabilmesi için alacağı kararları bekliyor.
Dr. Baran Bozoğlu
[Eski Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı olan Dr. Baran Bozoğlu İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanıdır]
İlginizi Çekebilir
-
TİCARİ KREDİLERDE FATURA KAOSU
-
ÜRETİCİLERİN KAMBİYO GELİRİ VE BANKALAR İLE İMTİHANI
-
Kur Korumalı Vadeli hesaplarda hesaplar şaşabilir!
-
GERÇEK KİŞİLERDE DOLARİZASYON %60’LARI GEÇTİ!
-
AKBANK, GARANTİ BBVA, iŞBANK, YAPI KREDİ YILI NASIL KAPATACAK?
-
BANKALARIN KREDİ TAKİP ALACAKLARI SON BİR AYDA 5 MİLYAR LİRA ARTTI
-
İŞBANK REKABETTE ARAYI AÇARAK BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR!
GÜNCEL
Türkiye’nin Kafkaesk Manzarasında Genç Olmak
“Suçum, Umut Etmekti”

Yayınlanma:
4 saat önce|
23/06/2025Yazan:
Serhat Can
“Bir sabah, genç bir birey hiçbir neden belirtilmeden susturulduğunu fark etti.”
Kafka’nın Davası, Josef K.’nın bilinmeyen bir suçlamayla sürüklendiği karanlık bir sistemin hikâyesiydi. Bugünse Türkiye’de binlerce genç, kendi adalet arayışında görünmez duvarlara çarpıyor. Tek fark: Buradaki suçlama çoğu zaman “bir şey istemek” kadar belirsiz, ceza ise “hiçbir şey elde edememek” kadar sessiz.
Kafkaesk Hukuksuzluk
Türkiye’de hukuk artık adaletin değil, itaati garanti altına almanın aracı. Mahkeme salonları gerçeğin değil, niyetin sorgulandığı sahnelere dönüşmüş durumda. Tıpkı Dava’daki gibi, kimse neyle suçlandığını tam olarak bilmiyor ama süreç başlıyor. Ve başlarsa da durmuyor. Gençler yargılanmasa da yorgun düşüyor; çünkü herkes bir gün “sıra bana gelir mi?” kaygısıyla yaşamaya başlıyor.
Ekonomik Çöküşün Sessizliği
Üniversite diploması, artık bir umut değil; çoğu zaman boş bir cüzdanın eki. Bir kuşak, mesleksizlikle, işsizlikle ve çaresizlikle cezalandırılıyor. Diplomalı ama üretime katılamayan, eğitimli ama geleceği çizilemeyen yüz binlerce genç, sanki “gelecek inşa etme” suçu işlemiş gibi toplum dışına itiliyor. Ebeveynlerine yük olmamak için geçici işlerde boğuluyor, göç fikrini içinden sesli telaffuz ediyor.
Sosyal Medyanın Sahte Tesellisi
Gerçek mutsuzlukların üzerine filtre çekiliyor. Instagram’da kariyer yapıyor gibi gözüken birçok genç, aslında annesinin evinde sabaha
kadar iş ilanı kovalıyor. LinkedIn’de “network” peşinde koşarken özgeçmişinin son satırına yeni bir şey yazamamanın ağırlığıyla eziliyor. Gerçek başarıların sesi duyulmuyor çünkü sistem “gösteriyi” ödüllendiriyor.
Serhat CAN
GÜNCEL
Yapay Zekâ Beyninizi Sessizce Ele Geçiriyor Olabilir!

Yayınlanma:
8 saat önce|
23/06/2025Yazan:
BankaVitrini
Yapay Zekânın Beyne Zararları: Fark Edilmeyen Tehditler
Yapay zekâ (YZ), hayatımızın her alanına entegre olmaya devam ederken, insan psikolojisi ve beyin sağlığı üzerindeki etkileri giderek daha fazla sorgulanıyor. Doğrudan fiziksel bir tehdit oluşturmamakla birlikte, YZ’nin dolaylı yollarla beyin fonksiyonlarını olumsuz etkileyebileceği düşünülüyor. Özellikle yoğun dijital etkileşim, bireyin bilişsel işleyişini ve psikolojik dengesini tehdit edebiliyor.
1. Aşırı Ekran Kullanımı ve Dijital Bağımlılık
YZ destekli sosyal medya, video uygulamaları ve içerik algoritmaları kullanıcıları ekran başında daha uzun süre tutmak üzere tasarlanıyor. Bu durum, dikkat dağınıklığı, uyarıcıya bağımlılık, hatta dopamin sisteminin bozulması gibi sonuçlar doğurabiliyor. Bilimsel araştırmalar, uzun süreli dijital maruziyetin beynin karar alma, öğrenme ve hafıza merkezlerini olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor.
2. Karar Verme Yetisinin Zayıflaması
Yapay zekâdan sürekli destek alınması, bireyin kendi karar verme mekanizmasını kullanma sıklığını azaltıyor. Bu durum zamanla bilişsel atalete (tembelliğe) yol açabiliyor. Kendi düşünme süreçlerini devre dışı bırakma eğilimi, uzun vadede analitik düşünme becerilerinin zayıflamasına neden olabilir.
3. Yaratıcılığın Azalması
YZ araçları, yazı yazma, görsel üretme ve içerik tasarlama gibi birçok alanda kullanıcıyı destekliyor. Ancak bu destek zamanla insan beyninin yaratıcı merkezlerini yeterince çalıştırmama riskini de doğurur. Rutinleşmiş ve hazır içeriklerle çalışan beyin, yeni fikirler üretme konusunda daha az zorlanır ve zamanla yaratıcılık kabiliyetini köreltebilir.
4. Bilgi Tembelliği
“Nasıl olsa yapay zekâdan öğrenirim” düşüncesiyle hareket eden bireyler, öğrenme motivasyonlarını kaybedebilir. Bu, özellikle öğrenciler ve genç kullanıcılar için tehlikeli bir zihinsel konfor alanı oluşturur. Uzun vadede bilgiye ulaşma becerisi gelişir, fakat bilgiyi işleme ve içselleştirme becerisi geriler.
5. Stres ve Kaygı
YZ’nin iş gücünü tehdit etmesi, sosyal medyada tetiklediği karşılaştırma kültürü ve gelecekteki bilinmezlikler, bireylerde kaygı ve stres düzeylerini artırabilir. Özellikle genç nesilde “yerini yapay zekâya kaptırma korkusu” giderek yaygınlaşmaktadır.
Araç mı, Tehdit mi?
Yapay zekâ, doğru kullanıldığında bireyin bilişsel yetilerini destekleyebilir. Ancak aşırı bağımlılık, pasif kullanım alışkanlıkları ve yaratıcılıktan uzaklaşma, beynin uzun vadeli sağlığı için tehdit oluşturabilir. Bu nedenle, YZ ile olan ilişkimizi bilinçli, sınırlı ve dengeleyici şekilde kurmak hayati önem taşır.
GÜNCEL
ABD İran’ı vursa da, piyasalarda panik havası yok!

Yayınlanma:
14 saat önce|
23/06/2025Yazan:
BankaVitrini
ABD Başkanı Trump, hafta sonu İran’daki nükleer tesislere düzenlenen büyük çaplı hava saldırılarının ardından, “rejim değişikliği” fikrini kamuoyuna taşıdı. Trump, sosyal medya paylaşımında “Eğer mevcut rejim İran’ı yeniden büyük yapamıyorsa, neden bir rejim değişikliği olmasın?” diyerek tartışmaları alevlendirdi. Ancak Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Başkan Yardımcısı JD Vance gibi üst düzey yetkililer, operasyonun rejim değişikliğine yönelik olmadığını vurguladı. “Geceyarısı Çekici Operasyonu” adı verilen saldırı kapsamında, İran’ın üç kritik nükleer sahası hedef alındı. Genelkurmay Başkanı Caine, operasyonun Fordow dâhil olmak üzere tüm hedeflerde çok ağır hasar yarattığını söyledi.
İran ise saldırılara İsrail’e yönelik füze saldırılarıyla karşılık verdi, ancak henüz ABD üslerini ya da Hürmüz Boğazı’nı hedef almadı. ABD yönetimi bölgedeki askerî varlığını artırarak olası misillemelere karşı önlem aldı. ABD’de Savunma ve Dışişleri Bakanları operasyonun açık uçlu olmadığını, ancak İran karşılık verirse başka hedeflerin vurulabileceğini açıkladı. ABD’nin doğrudan askerî müdahaleye girmemeyi tercih eden dış politika çizgisi, Trump’ın bu ani kararıyla ciddi bir kırılma yaşadı. Trump, kendi sosyal medya hesabından yaptığı ilk açıklamada, operasyonun başarılı bir şekilde gerçekleştiği belirtirken, aynı mesajda bundan sonra ‘barış’ zamanı ifadesi kullansa da bunun nasıl mümkün olacağı kafalarda soru işareti yarattı.
ABD’nin savaşa dâhil olması ve İran’ın her türlü cevabı vereceğini açıklaması ile dün tansiyon tüm gün yüksek seyretti. Kararın piyasa yansıması bizim öncelikli ilgi alanımız olsa da, madalyonun diğer tarafına da bakmamız gerekiyor. Şöyle ki, ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri vurması, sadece Ortadoğu’da değil, dünyada da büyük sonuçlar doğurabileceğini düşünüyoruz. Trump’ın operasyonun başarısına vurgu yapan X mesajında da belirttiği gibi İran masaya oturacak mı (barış) yoksa karşılık mı verecek? Şayet ABD, İran’ın nükleer faaliyetlerini durdurur ve uzun sürecek bir savaşa girmeden sonuc elde ederse, ABD’nin ‘gücü’ yeniden dünya çapında kabul görecek. Lâkin savaş uzarsa ve İran’da düzen bozulur ya da hükûmet düşerse, zaten oldukça karışık olan bölgenin daha da karışabileceğini, dünyanın ise ABD’yi sorumlu tutabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Bu gelişmeler, yalnızca ABD’yi değil; dolaylı yoldan Çin’i, hatta Rusya ve Avrupa’yı da doğrudan etkiliyor. Günlerdir bültenlerimizde vurguladığımız üzere, ABD ile Çin arasındaki jeostratejik rekabet derinleşirken, İran’ın petrol ihracatının %90’ının Çin’e yönelmiş olması, Washington’ın bu hamlesinin yalnızca Tahran’ı değil, aynı zamanda Pekin’i de hedef aldığına işaret ediyor. ABD, İran üzerinden Çin’in enerji tedarik zincirini zorlayarak rakibini zayıflatmayı amaçlıyor. İran’da hükûmet değişirse, Çin bölgede önemli bir müttefikini kaybedebilir. Avrupa pahalı petrol ve olası mülteci akını yüzünden süreçten zarar görebileceğini, Rusya’nın ise İan’a sattığı silahlardan ve iş birliğinden mahrum kalacağını ama artan petrol gelirlerinden fayda sağlayacağını düşünüyoruz.
Günlerdir bültenimizde kaleme aldığımız üzere, büyük resmi kaçırmamak gerekiyor. ABD, Ortadoğu taşeronu veya karakolu İsrail ile bölgeyi kendisi ve ABD çıkarları için istikrara getirmeye çalışıyor. Süreç ilk önce Hamas ile başladı, Hizbullah ile devam etti. İran’ın Suriye’deki etkisi ortadan kaldırıldı, Suriye, Lübnan ve Irak gibi ülkelerdeki güç boşlukları ile birlikte geniş açıdan düşünürsek bir sonraki hedefin İran olduğunu ve muhtemelen on yıllardır baskı ve yaptırım altında kalan İran’ı muhalefetin de desteği ile devirmek isteyeceklerini düşünüyoruz. Bu arada cereyan eden gelişmelerin Türkiye’yi direkt olarak ilgilendirdiğini de göz ardı etmeyelim. Terörün bitirilmesi noktasında gösterilen çabanın arka planında Ortadoğu’da cereyan eden yeniden yapılanmanın yer aldığının altını çizmek gerekiyor. Bu yeni tablonun şimdilik enerji fiyatları ve güvenlik politikaları üzerinden Türkiye’ye olumsuz etkisi ön planda olsa da, İran’ın etkisinin zayıflaması, Türkiye’nin diplomatik ve jeopolitik manevra alanını genişletebilir.
PKK’nın silah bırakması ve terörün aniden son bulması süreci, bu büyük stratejik dönüşümün parçası olarak değerlendirilmelidir. Son 47 yılda terörle mücadeleye ayrılan kaynağın ekonomik kayıplar ve fırsat maliyetinin 1,8 trilyon dolar olarak hesaplandığını Bakan Şimşek’in sunumda bizzat duydum. Böyle bir kaynağın kalkınma ve büyüme için kullanılmasının ne kadar büyük bir enerji yaratacağını sesli bir şekilde düşünün… Ortadoğu’da yeni bir fotoğraf var ve buna uyum sağlamak gerekiyor!
Gelelim yaşananların piyasa yansımasına… Peşinen piyasalarda panik havasının olmadığını hatta abartılı bir tepkinin de olmadığını not edelim. Piyasaların korku endeksi VIX 20 seviyesinde yatay ve sakin bir seyir izliyor. Asya cephesinde gösterge endeks Tokyo borsası ve ABD borsalarının vadeli işlemleri sadece %0,3 civarında geriledi. Brent cinsi ham petrol, Cuma gününü 77 dolar seviyesinden tamamlaması ardından açılışta 81 dolar seviyesine kadar yükselerek yılın en yükseğini test etse de 78 dolar seviyesine geri çekildi.
Yatırımcılar, İran’ın nasıl bir karşılık vereceğini merak ederken, küresel ekonomik büyüme ve enflasyon üzerindeki risklerin daha bir ön planda olduğunu görüyoruz. Gözler hâliyle Hürmüz Boğazı’na çevrildi. Boğazın deniz trafiğini tamamen kapatılması beklenmese de, günde yaklaşık 20 milyon varil petrolün geçtiği boğaz, dünya petrol arzının beşte birini taşıyor; kapatmayı bırakın trafiğin aksaması bile petrol fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı yaratabilir. İran Meclisi boğazın kapatılması yönünde adım atsa da, son karar, ülkenin Ulusal Güvenlik Konseyi’ne ait olduğunu ve pratikte zor olacağı iddia ediliyor. Petrol ve doğal gaz fiyatlarının yukarıya gitmeye devam etmesi, yukarıda da değindiğim üzere, Türkiye ve KKTC gibi net enerji ithalatçısı ülkelerin enflasyonla savaş ve cari açık faturalarını kabartacağı gibi, ihraç eden ülkelerin de ekmeğine hâliyle yağ sürecektir!
Trump’ın devreye aldığı tarife savaşları, ABD’nin cari açığını azaltmak adına zayıf dolar talep etmesi ve FED başkanı üzerinde tam saha pres uygulayarak faiz indirim talebi hâliyle böyle zamanların bir numaralı güvenli limanı olarak ön plana çıkan doların göreceli olarak zayıf bir seyir izlemesine neden oluyor. Bir diğer güvenli liman olan altın ise geride bıraktığımız hafta 3,450 dolar seviyesini test etmesi ardından ilk işlemlerde 3,400 dolar seviyesini denese de, bültenimizi yazdığımız sabah erken vakitlerde 3,360 dolar seviyesine geri çekildi. Gümüşün ons fiyatı da benzer bir şekilde 36 dolar seviyesine gerilerken, geçen hafta 110bin dolara dayanan bitcoin ilk nazarda 99bin dolar seviyesine kadar gerilemesi ardından psikolojik seviyede denge buldu. Kağıt para sisteminin sorgulandığı bir ekosistemde, jeopolitik risklerin geride kalması durumunda, altın, gümüş ve bitcoin gibi enstrümanlara yönelik talebin yeniden canlanacağını düşünüyoruz. Pariteler cephesinde ise, doların hafif de olsa değer kazandığını görüyoruz. EURUSD 1,15 seviyesinin aşağısına sarkarken, dolar YEN karşısında 147 seviyesine yaklaştı.
Türkiye cephesinde ise hafta sonu TCMB’den makro ihtiyati çerçeve kapsamında bazı adımlar daha atıldığını gördük. KKM’den çıkışı destekleyen adımların jeopolitik risklerin zirve yaptığı bir dönemde piyasa tarafından pek de önemsenmeyeceğini düşünüyoruz. Bir süredir Haziran ayının ikinci yarısının siyaseten zor geçeceğine işaret etmiştik. Bu kapsamda da Kabine revizyonu ve 30 Haziran tarihinde CHP kararı (kurultaya yönelik mutlak butlan) ön plana çıkmıştı. Artan jeopolitik risklerin iç siyasette bazı adımların atılması zor hâle getirdiği kanaatindeyiz. USDTRY kuru ilk işlemlerde 39,70 seviyesinden eşleşerek haftayı karşıladığını da not edelim. CDS risk primi 311 baz puan seviyesinde ve geride bıraktığımız haftaya nazaran hafif de olsa gerilediğini görüyoruz. Küresel borsaların seyrine bakarsak, Türk hisse senetlerinin de bugün satış baskısına boyun eğmeyeceğini düşünüyoruz.
FED’in Temmuz ayında faiz indirme ihtimali düşük görünürken, Başkan Powell’ın bu hafta Kongre’de İran saldırısı ve Trump’ın tarifeleri gibi konularda zor sorularla karşılaşması bekleniyor. Ortadoğu krizi, bu hafta Lahey’de yapılacak NATO zirvesinde de gündemin üst sıralarında yer alacaktır. Makro cephede ise PMI verilerini takip edeceğiz.
Emre Değirmencioğlu
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (844)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.142)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (450)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.852)
- GÜNCEL (3.221)
- GÜNDEM (3.197)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.246)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (475)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.056)
- Ali Coşkun (24)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (64)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (569)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (34)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (8)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Türkiye’nin Kafkaesk Manzarasında Genç Olmak

Yapay Zekâ Beyninizi Sessizce Ele Geçiriyor Olabilir!

YÜKSEK BANKA KREDİLERİ

ABD İran’ı vursa da, piyasalarda panik havası yok!

Aşırı Düşünmenin Zararları: Zihni Tutsak Eden Sessiz Tehlike

Yapay Zekâ Müşteri Temsilcileri Şivenizle Konuşacak

Yapı Kredi emeklilere 27 bin liraya varan nakit promosyon sunuyor

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

Siyasi Gerginlik Ekonomiyi Geriyor: Reel Sektör Nefes Alamıyor!

KİL VE BENTONİT TESİSLER NE İŞE YARAR?

Tennis Istanbul Open 2025 Şirketler Arası Tenis Turnuvası başladı

DENİZBANK: Bir GMY istifası daha!

Kriz mi Dediniz? Yeni Başlangıçlar İçin En Doğru Zaman!
- SON DAKİKA HABERİ: Borsa günü düşüşle tamamladı 23/06/2025
- 23 HAZİRAN BRENT PETROL FİYATI! Brent Petrol fiyatları ne kadar, kaç TL oldu? 23/06/2025
- EK DERS ÜCRETİ 2025: Öğretmenlerin bir saat ek ders ücreti ne kadar oldu? 23/06/2025
- Piyasalar savaş senaryosunu fiyatlıyor: PANİK SATIŞLARA DİKKAT! 23/06/2025
- Türkiye ekonomisine 1,1 milyar dolarlık sendikasyon kredisi desteği 23/06/2025
- DOĞUM YARDIMI BAŞVURU EKRANI e-DEVLET: 5 bin lira doğum yardımı başvurusu nereden, nasıl yapılır? 23/06/2025
- 23 HAZİRAN 2025 PAZARTESİ ALTIN FİYATLARI: Bugün gram altın, çeyrek altın ne kadar? 23/06/2025
- Trump: Herkes petrol fiyatlarını düşürsün 23/06/2025
- ABD'de 2. el konut satışlarında zayıf seyir 23/06/2025
- Almanya savunma harcamalarını artırmayı planlıyor 23/06/2025
- IFO: Trump'ın vergileri Almanya'nın ABD'ye ihracatını %38,5 düşürebilir 23/06/2025
- Turist girişleri Mayıs'ta yıllık olarak geriledi 23/06/2025
- Erdoğan: Kamu görevlilerimizi enflasyona ezdirmemek asli vazifemiz 23/06/2025
- Akkök, 2025'te 500 milyon dolar yatırım yapacak 23/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı