Küresel mali piyasalar dün karamsar başladıkları günü, iyimser bir şekilde tamamlamayı başardı. Bunda, OPEC+’ın Rusya’nın petrol üretimindeki düşüşü telafi etmek için ham petrol üretimini artırma konusunda anlaşmasının da büyük bir payı olduğunu düşünüyoruz. Hafta ortası 125 dolar seviyesine kadar yükselen Brent cinsi ham petrolün varil fiyatı, dün dalga geçen günü 118 doların kıyısında tamamladı.
Rusya da dahil olmak üzere birlikte hareket eden ülkelerin oluşturduğu OPEC+, petrol üretimini Temmuz ve Ağustos’ta günde 648bin varil artırma konusunda anlaştı. OPEC+’nın üretim artış hızını artırması, dün piyasaların da havasının değişmesinde etkili oldu. Avrupa borsa endekslerinde başlayan yükseliş, ABD borsalarında da sirayet etti. Risk iştahını göstergesi olan teknoloji borsası Nasdaq geceyi %2,7 yükselişle tamamladı.
Piyasaların risk off modundan risk on moduna geçmesi ile dolar endeksi (DXY) de gerilerken, EURUSD paritesi hızla 1,0750 seviyesine varan bir yükseliş kaydetti. Bu bağlamda, havaya ayak uyduran Bitcoin’in yeniden 31bin dolar seviyesinin üzerine yükseldiğini gördük. Teknik bir bakış açısıyla, 28,800 dolar seviyesinden kurtulan Bitcoin’de yukarıda 34,400 seviyesine varan bir yükseliş bizleri şaşırtmayacaktır. Altın ve gümüş için haftalık kapanışının önemli olacağı bir gündeyiz. Her iki kıymetli maden de dün sert bir tepki yükselişi ile teknik mânâda ön plana çıkan 1,860 ve 22 dolar seviyesinin üzerine yükselmeyi başardı. Haftalık kapanış ile de yükseliş teyit edilirse, haftaya tonumuz pozitif olacaktır.
Bizim cephede ise iki ayrı dinamik (renk) belirleyici olmaya devam ediyor. Borsanın rengi âdeta toz pembe; döviz piyasasının ise koyu siyah olmaya dün de devam etti. Enflasyondan kaçan yerli yatırımcıların sığındığı güvenli liman olan BIST100 ana endeksi, tüm zamanların kapanış rekorunu her geçen gün bir adım daha yukarıya taşırken, USDTRY kuru ise 20 Aralık kur şokundan bu yana en yüksek seviye olan 16,50’e dayandı. Döviz piyasasında kamunun süregelen desteğinin devam etmesine rağmen, ultra reel negatif getiri ve her ay daha da büyüyen dış ticaret açığı, döviz talebini artırmaya devam ediyor.
Bu minvalde, dün Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan Mayıs ayı öncü dış ticaret verileri geçen yılın aynı ayına göre %157 artarak 10,7 milyar dolar seviyesi ile yeni bir rekor kırdığına şahit olduk. Açığın büyümesi kendi içinde döviz talebinin de artması anlamına geliyor. Mesela, Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) verilerine göre Mayıs ayında otomotiv satışları 65,167 adet olurken, bir önceki yılın aynı ayına göre satışlar %19,1 büyüme kaydetti. TCMB verilerine göre, taşıt kredilerindeki büyüme sene başına göre %66,3 ile oldukça dikkat çekiyor! Enflasyondan kaçan yatırımcılar, artık konut piyasasının oldukça pahalı bir hâle gelmesi nedeniyle otomotiv piyasasına âdeta saldırdı. TL’nin sunmuş olduğu faizin enflasyona göre çok ucuz olması ve kredilerde süregelen artış hızı (sene başına göre %23,7 arttı) beraberinde bambaşka sorunlar doğurmaya devam ediyor. Ah o denge bir kere bozulmaya gerek!
ABD’de dün açıklanan veriler genel hatları ile zayıf tarafta kalmaya devam ettiğini gördük. Mesela, her ayın ilk cuması açıklanan (bugün) resmî istihdam verileri öncesinde, dün açıklanan özel sektör istihdamı 128bin kişi artışa işaret ederek beklentiyi (300bin) karşılayamadı. FED’in zayıf verilere rağmen enflasyonla mücadele etmek adına, Haziran ve Temmuz aylarında da 50’şer baz puan faiz artırımına gideceğine kesin gözüyle bakılırken, daha sonrası ise şimdilik meçhul.
Veri takviminde ilk sırada ABD ekonomisinin sağlığı açısından bir numaralı veri olarak takip edilen istihdam raporu bulunuyor. KKTC saati ile 15:30’da açıklanacak veride tarım dışı bordrolu çalışan sayısının 320bin kişi artması; işsizlik oranının ise %3,5’e inmesi bekleniyor. Verinin alt kalemlerinde, enflasyon göstergesi olarak takip edilen yıllık maaş artışlarının %5,2 artacağı tahmin ediliyor. İçeride bugün gözler TÜİK’in açıklayacağı enflasyon rakamlarında olacak. Anketlere göre enflasyonun aylık bazda %5,5 artması ve yıllık rakamı %77 seviyesine taşıması bekleniyor.
>Dış Ticaret Dengesi
Ticaret Bakanlığı Mayıs ayı öncü dış ticaret verilerini açıkladı. Buna göre ihracat %15,2 artışla 18,9 milyar dolar, ithalat ise %43,8 artışla 29,7 milyar dolar oldu. Bu sonuçlarla dış ticaret açığı yıllık bazda %157 artarak 10,7 milyar dolar seviyesi ile yeni bir rekor kırdı. Uygulamaya alınan yeni ekonomi modeli, cari fazla vermek mottosu ile çıkılan yolda (hem de enflasyonu düşürüp, hem de büyümeye destek sağlayacak) rekor dış ticaret açığı ile sürdürülemez bir yola doğru ilerliyor. Dış ticaret açığını artması, beraberinde döviz talebinin de artması demek!
>Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD)
ODD verilere göre Mayıs ayında otomotiv satışları 65,167 adet oldu. Bir önceki yılın aynı ayına göre satışlar %19,1 büyüme kaydetti. Otomotiv pazarında yüksek enflasyon ve kurdaki artış nedeniyle talep öne çekiliyor olsa da, uluslararası tedarik zincirindeki aksaklıklar nedeniyle yeni araç arzının sınırlı olması pazarı sınırlıyor. TCMB verilerine göre, taşıt kredilerindeki büyüme oldukça dikkat çekici: Sene başına göre artış %66,3
>TCMB rezervleri arttı
27 Mayıs ile biten haftada, TCMB’nin brüt döviz rezervleri yaklaşık 1,3 milyar dolar artışla 61,3 milyar dolar, altın rezervleri ise fiyat hareketi kaynaklı olarak 1,4 milyar dolar artışla 41,6 milyar dolar seviyesine yükseldi. Toplam brüt döviz ve altın rezervleri ise 102,9 milyar dolar seviyesine yükseldi.
>Swap Hariç Net Rezervler
27 Mayıs ile biten haftada, swap hariç net rezervler eksi 61,2 milyar dolar ile anlamlı bir değişim göstermedi.
>DTH
Parite/fiyat etkisinden arındırılmış rakamlara göre, gerçek kişilerin döviz mevduatları (DTH) bir önceki haftaya göre 0,75 milyar dolar, tüzel kişilerin ise 0,26 milyar dolar azaldı. Arındırılmamış rakamlara göre, toplam DTH 0,2 milyar dolar artışla (stok: bireysel 136,4 milyar dolar ; kurumsal 78,3 milyar dolar) toplam 214,7 milyar dolar oldu.
>Liralaşma mı Dolarizasyon mu?
BDDK verilerine göre KKM stok miktarı 904,1 milyar TL seviyesine yükseldi. KKM’nin bir YP enstrüman olduğu düşünülürse, YP cinsi mevduatın toplam mevduat içindeki payı %71,4 ile tüm zamanların zirvesinde seyretmeye devam etti (KKM hariç %58,2).
>Menkul Kıymet İstatistikleri
Yurtdışı yerleşiklerin hisse senedi ve tahvil stoku, 27 Mayıs ile biten haftada $0,1 milyar azaldı. Son 6 haftada çıkışı miktarı $2,4 milyar olarak (oldukça yüksek) gerçekleşti! 2013’de $152 milyar olan yabancı portföyü $18 milyar doların altına geriledi!
>Fiili Faiz Oranları
TCMB & BDDK kredi genişlemesini yavaşlatmak adına attığı adımlara rağmen, enflasyonun %70-80 bandında olduğu bir ortamda %25-%30 seviyelerindeki faiz oranları herhangi bir anlam ifade etmiyor. TL krediler haftalık olarak %2,5 artarken, sene başına göre değişim oranı %23,7 oldu.
İKTİSATBANK
Yasal Uyarı:Bu e-postada yer alan yorumlar, kişisel bilgi ve tecrübelere dayanarak ve/veya güvenilir olduğuna inanılan kamuya açık kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır. Bu yayındaki bilgilerin kullanılması sonucunda yatırımcıların uğrayabilecekleri doğrudan ve/veya dolaylı zararlardan, kar yoksunluğundan, manevi zararlardan, her ne surette olursa olsun kullanımı olumsuz etkileyecek her türlü sonuçtan dolayı Kıbrıs İktisat Bankası Ltd. ve ayrıca her ne nam altında olursa olsun her ne akitle bağlı olursa olsun her türlü çalışanı ve bu yazının yazarı hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz ve/veya bu bilgiler, hiçbir surette gönderenleri ilzam etmez ve/veya sorumlu kılmaz. Kullanan ancak kendi bilgi, inisiyatif ve değerlendirmesi ile hareket etmelidir.
Finansal Çöküşe Giden Yol: Bu 5 Riski Tanıyor musunuz?
Riskleri yok etmek mümkün değildir ama yönetilebilir.
Her kurumun bir risk yönetimi politikası olmalıdır.
Riskler arasında etkileşim olabilir: Örn. likidite krizi sistemik krize dönüşebilir.
Finansal tablolarla ve rasyolarla bu riskler düzenli izlenmelidir.
Finans dünyası büyük kazançlar kadar büyük tehlikeleri de içinde barındırır. Bu tehlikeler çoğu zaman görünmezdir ve çoğu yatırımcı, girişimci ya da yönetici fark ettiğinde çok geç olabilir. Oysa bu riskleri önceden tanımak, finansal krizlerden korunmak için en büyük silahtır.
İşte bilmeniz gereken 5 temel finansal risk türü:
1. Kredi Riski: Güvendiğiniz Dağlara Kar Yağabilir
Bir kişi, kurum ya da devlet, size olan borcunu geri ödemezse ne olur? İşte bu durum kredi riskidir. Bankaların kredi verirken uyguladığı uzun analizler, tahvil alan yatırımcıların yaptığı araştırmalar hep bu riski azaltmak içindir.
📌 Örnek: Bir şirketin vadeli satış yaptığı müşteri iflas ederse, o satış doğrudan zarara dönüşür.
2. Piyasa Riski: Dalgalı Denizde Sabit Duramazsınız
Döviz kurları, faiz oranları, hisse senedi fiyatları ve emtia değerleri sürekli değişir. Bu değişimler, yatırımcılar için kazanç fırsatı olduğu kadar büyük kayıplar da yaratabilir. İşte bu dalgalanmalardan kaynaklanan zarar riski, piyasa riski olarak adlandırılır.
📌 Örnek: Dolar borcu olan bir şirket, kurun hızla artmasıyla maliyetlerini karşılayamaz hale gelir.
3. Likidite Riski: Elinizde Varlık Var Ama Nakit Yok
Bazı varlıklar vardır ki elinizde olsa bile, anında satılamaz. Satılsa da ciddi değer kaybı yaşanabilir. Bu durumda karşımıza çıkan risk “likidite riski”dir. Likidite, bir varlığın ya da şirketin nakde kolay çevrilebilmesiyle ilgilidir.
📌 Örnek: Elinizde milyonluk bir gayrimenkul vardır ama kısa vadede borç ödemeniz gerekiyordur. Satmaya kalktığınızda alıcı bulamazsanız, likidite sorunu yaşarsınız.
4. Sistemik Risk: Zincirleme Çöküş Riski
Finansal sistem iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. Bir kurumun batması, diğerlerini de sürükleyebilir. Bu yayılma etkisi sistemik risk olarak adlandırılır.
📌 Örnek: 2008’de ABD’deki Lehman Brothers’ın iflası, tüm dünyadaki bankacılık sistemini etkiledi ve küresel krizi tetikledi.
5. Temerrüt Riski: Gecikme, Belki de Hiç Ödeme Yok
Kredi riskiyle yakın olan bu kavram, özellikle sabit vadeli ödemelerde ortaya çıkar. Bir borcun vadesinde ödenmemesi ya da hiç ödenmeyeceği endişesi temerrüt riskidir.
📌 Örnek: Bir devlet, ekonomik kriz nedeniyle dış borç faizini ödeyemeyeceğini ilan ederse, yatırımcılar için bu ciddi bir temerrüt riskidir.
Risk Kaçınılmaz Ama Yönetilebilir
Risk olmadan kazanç olmaz. Ancak riskleri tanımadan yapılan her yatırım bir kumardır. Kurumsal finans, bireysel yatırım ve şirket yönetimi gibi tüm alanlarda, bu 5 riski yönetebilmek hayati önem taşır.
Unutmayın: 🔹 Her risk ölçülebilir. 🔹 Her risk kontrol altına alınabilir. 🔹 Riskin farkında olan, kayıplarını azaltır.
İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.
Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.
“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?
Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.
Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.
Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar
1. Performansın Göz Ardı Edilmesi
Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.
2. Vasatlık Teşviki
Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.
3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski
Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.
4. Adalet Algısının Bozulması
Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.
Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler
Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.
Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.
Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.
Pozitif Yanı Var mı?
Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.
Alternatif Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret
Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.
Eşitlik mi, Adalet mi?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.
Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.
Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.
Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..
Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.