Dünya Gazetesinden Alaattin AKTAŞ enflasyonda ÜFE- TÜFE farkının açılması ve bunun olası sorunlarını ele aldı.
✔ Yİ-ÜFE ile TÜFE arasındaki makas biraz daha açıldı. Fark şubatta yüzde 14’ü aştı. Bu, şimdiye kadar iki endeks arasında oluşan en büyük fark.
✔ Üretici fiyatlarından tüketiciye bire bir değilse bile zaman içinde bir yansıma olması kaçınılmaz. Makas yüzde 14’te kalmayacaktır.
Fiyatların oluşumunda bir dizi etken rol oynar; arz-talep dengesi gibi, emtia fiyatlarındaki artış gibi, dış politikadaki gelişmeler gibi, Türk parasının değer kaybından kaynaklanan ithal enfl asyon gibi ve tabii ki uygulanan yanlış politikalar gibi…
Yansıma genel olarak önce yurtiçi üretici fiyatlarına olur, sonra da tüketici fiyatlarına.
Ama altını bir kez daha çizelim; Yİ-ÜFE’den TÜFE’ye bire bir yansıma beklenemez. Teorik olarak her ne kadar üretici fiyatlarından tüketiciye bir yansıma oluyorsa da bu hiçbir zaman aynı oranda olmaz, olamaz. İki endeksin yapısının çok farklı olması, endekslerin kapsamında farklı ürünlerin yer alması, benzer ürünlerin de ağırlığının çok değişik olması gibi nedenlerle üretici fiyatlarından tüketiciye bire bir geçiş beklenemez.
Daha önce de vurguladığımız gibi iki endeks arasındaki temel fark üreticinin yalnızca mal bazında, tüketicinin ise mal ve hizmet bazında hesaplanıyor olmasıdır.
Yani iki endeks arasında büyük farklar var. Ancak, böylesine farklı yapıda olmaları geçişkenliğin sıfır olacağı anlamına kesinlikle gelmez.
Söylediğimiz şu; iki endeks arasında geçişkenlik olur ama öyle aynı oranda olmaz!
Ve fark rekor düzeyde
TÜİK iki endeksi de 2003 yılını 100 kabul ederek hesaplıyor. Dolayısıyla iki endeks aynı yıl yola çıkmış sayılıyor.
Kayda girmesi için şubat ayı oranlarını verip asıl konumuza dönelim.
TÜFE şubatta yüzde 0.91, iki ayda yüzde 2.60, yıllık olarak ise yüzde 15.61 arttı.
Yİ-ÜFE’deki artış ise aylık yüzde 1.22, iki aylık yüzde 3.92, yıllık yüzde 27.09 düzeyinde.
İki endeks arasındaki aylık ve dönemsel farklar da elbette gidişatla ilgili bir bilgi verir. Son bir yılda tüketici fiyatları yüzde 16’ya yakın artarken üretici fiyatlarının yüzde 27 artış göstermesi iki endeks arasında ciddi bir makas oluştuğunun işaretidir.
Biz bu makasa başka türlü ve çok daha geniş bir zaman dilimini dikkate alarak bakmak istiyoruz.
Başlangıcı 2003 yılı ortalaması itibarıyla 100 olan iki endeks acaba şubat ayında hangi düzeye geldi.
Şubatta TÜFE 517.96 düzeyinde. Yİ-ÜFE ise 590.52’yi bulmuş durumda.
İki endeks 18 yıl önce 100 olarak birlikte yola çıkmış, şimdi biri 517.96, diğeri 590.52.
Yani Yİ-ÜFE, TÜFE’nin yüzde 14 üstünde bulunuyor.
İşte bu yüzde 14’lük fark, 18 yıl 2 iki aylık dönemde, yani 218 aylık dönemde oluşan en büyük farktır.
Yazımızın girişinde vurguladığımız detaya dönersek; bu fark tüketici fiyatlarına bire bir yansıyacak denilemez, ancak bir yansıma olacağı da kesindir.
Fark nasıl kapanır, göreceğiz
İki endeks arasında bir yıl önce şubatta yalnızca yüzde 3.71’lik fark vardı. Makas açıldı açıldı ve işte yüzde 14’e gelindi. Zaten bu 218 ayda farkın yüzde 10’un üstüne çıktığı ay sayısı yalnızca sekiz.
Bu fark zaman içinde bir şekilde tümüyle kapanmasa da daralacak. Peki bu nasıl olacak?
En düşük olasılık; üretici fiyatları gerileyecek.
En ağır basan olasılık; iki endeks de artacak ama tüketici daha çok artacağı için makas daralacak.
Yİ-ÜFE KUR ARTIŞININ ÜSTÜNE ÇIKTI
Klasik arz-talep etkeni dışında enflasyonu hızlandıran en büyük nedenlerden biri emtia fiyatlarındaki artış ve döviz kurunun hızlı yükselmesi. Türkiye geçen yıl faizi tutma uğruna döviz kurunun rekor üstüne rekor kırmasına seyirci kalmanın bedelini ödedi, ödemeye de devam ediyor.
Geçen yılki hızlı kur artışı fiyatları tam etkilemedi bile. Pandemi yüzünden talepte ortaya çıkan daralma ve ekonominin uzunca bir süre çok durgun seyretmesi talebi aşağı çekti. Bu yüzden de kurdaki artış fiyatlara yansımadı.
2019 yılını baz kabul ederek oluşturduğumuz grafikte kur artışı Yİ-ÜFE artışından hep yukarıda seyrediyordu. Geçen yılın kasım ayı, sepet kur ile Yİ-ÜFE arasındaki makasın en çok açıldığı ay oldu. Kasımdaki görev değişikliği operasyonuyla birlikte kur aşağı gitmeye başladı, fiyat artışı ise devam ediyordu ve makas kapanma eğilimi içine girdi. Ve nihayet şubat ayında 2019’un aralık ayını baz alarak oluşturduğumuz endekste fiyat artışı endeksi kurun üstüne çıktı.
Fark hala kur lehine
Ancak hesaplamayı yalnızca bir aydaki fotoğrafı çekerek değerlendirmek bizi yanlış yorumlara götürebilir.
Şimdi şunu söylemek mümkün: “Madem kur artışı fiyat artışından düşük, fiyatlar da aşağı çekilmeli, bu pekala yapılabilir.”
Bu, şubatın fotoğrafına bakılarak yapılacak sınırlı bir değerlendirme olur.
Şubat ayındaki duruma değil de, geçen yılın ocak ayından bu yana olan 14 aylık tabloyu gösteren büyük fotoğrafa bakalım. Bu 14 ayda sepet kur endeksinin aylık ortalaması 123 oldu. Peki Yİ-ÜFE’nin ortalaması, henüz 113.
Yani kur zehri, fiyatlardan henüz atılabilmiş değil. Dolayısıyla “Kur düştü, fiyatlar da aşağı gelecek” beklentisine girmek için henüz erken.
Singapur, küresel finans dünyasını sarsan tarihi bir kara para aklama soruşturmasını tamamladı. UBS Group, Citigroup, Julius Baer ve Credit Suisse gibi dünyanın önde gelen finans devlerinin de aralarında bulunduğu dokuz kuruluşa toplam 21,5 milyon dolar para cezası kesildi. En yüksek ceza 4,5 milyon dolarla Credit Suisse’e verildi.
Singapur Tarihinin En Büyük Mali Operasyonu
2023 yılında başlatılan soruşturma kapsamında; yaklaşık 2,3 milyar dolarlık yasa dışı varlık tespit edildi, 10 yabancı uyruklu kişi tutuklandı. Bu kapsamda gerçekleştirilen operasyonlar, Singapur tarihindeki en büyük finansal suç dosyası olarak kayıtlara geçti.
Ceza Alan Kurumlar ve Gerekçeler
Singapur Para Otoritesi (MAS) tarafından yürütülen denetimlerde, aşağıdaki eksikliklerin tespit edildiği bildirildi:
Müşteri risk analizlerinin yetersiz yapılması
Servet kaynaklarının izlenmemesi
Şüpheli işlemlerin zamanında raporlanmaması
Cezaya çarptırılan finansal kurumlar ve ceza miktarları şöyle:
Credit Suisse: 4,5 milyon dolar
UOB Kay Hian: 2,85 milyon Singapur doları
Blue Ocean Invest: 2,4 milyon Singapur doları
Trident Trust Company Singapore: 1,8 milyon Singapur doları
UBS Group, Citigroup, Julius Baer, UOB ve LGT Bank: toplam 27,5 milyon Singapur doları (yaklaşık 20 milyon USD)
Sanıklara Hapis ve Sınır Dışı Kararı
Tutuklanan şüphelilere 13 ila 17 ay arasında değişen hapis cezaları verildi. Cezalarını tamamlayan bu kişiler kalıcı şekilde Singapur’dan sınır dışı edildi. Yetkililer, tekrar ülkeye girişlerinin yasaklandığını açıkladı.
Kara Paranın Kaynağı: Dolandırıcılık ve Bahis
Reuters’ın ulaştığı bilgilere göre, suç gelirleri büyük ölçüde yurtdışı dolandırıcılık şebekeleri ve online yasa dışı bahis siteleri üzerinden elde edildi. Aklanan paraların bir kısmı Singapur bankalarında tutuldu, bir kısmı ise lüks gayrimenkul, spor otomobil ve mücevher gibi alanlara yatırıldı.
Denetim Süreci Sıkılaşıyor
Singapur Para Otoritesi (MAS), finans kuruluşlarının dahili denetim sistemlerini güçlendirdiğini ve sürecin yakın takibe alındığını açıkladı. Ayrıca şeffaflığın artırılması ve kara paranın önlenmesi amacıyla yeni yükümlülükler getirileceği bildirildi.
Küresel bankacılık sistemi açısından Singapur gibi düzenleme konusunda sert tutum sergileyen finans merkezlerinin etkisi büyüyor. Özellikle Asya-Pasifik bölgesinde kara para aklamaya karşı yürütülen bu tür operasyonlar, yalnızca yerel değil, uluslararası finansın denetim reflekslerini de yeniden şekillendiriyor.
Kaynak: MAS (Monetary Authority of Singapore), Reuters, bankavitrini.com araştırma birimi
Finansal Çöküşe Giden Yol: Bu 5 Riski Tanıyor musunuz?
Riskleri yok etmek mümkün değildir ama yönetilebilir.
Her kurumun bir risk yönetimi politikası olmalıdır.
Riskler arasında etkileşim olabilir: Örn. likidite krizi sistemik krize dönüşebilir.
Finansal tablolarla ve rasyolarla bu riskler düzenli izlenmelidir.
Finans dünyası büyük kazançlar kadar büyük tehlikeleri de içinde barındırır. Bu tehlikeler çoğu zaman görünmezdir ve çoğu yatırımcı, girişimci ya da yönetici fark ettiğinde çok geç olabilir. Oysa bu riskleri önceden tanımak, finansal krizlerden korunmak için en büyük silahtır.
İşte bilmeniz gereken 5 temel finansal risk türü:
1. Kredi Riski: Güvendiğiniz Dağlara Kar Yağabilir
Bir kişi, kurum ya da devlet, size olan borcunu geri ödemezse ne olur? İşte bu durum kredi riskidir. Bankaların kredi verirken uyguladığı uzun analizler, tahvil alan yatırımcıların yaptığı araştırmalar hep bu riski azaltmak içindir.
📌 Örnek: Bir şirketin vadeli satış yaptığı müşteri iflas ederse, o satış doğrudan zarara dönüşür.
2. Piyasa Riski: Dalgalı Denizde Sabit Duramazsınız
Döviz kurları, faiz oranları, hisse senedi fiyatları ve emtia değerleri sürekli değişir. Bu değişimler, yatırımcılar için kazanç fırsatı olduğu kadar büyük kayıplar da yaratabilir. İşte bu dalgalanmalardan kaynaklanan zarar riski, piyasa riski olarak adlandırılır.
📌 Örnek: Dolar borcu olan bir şirket, kurun hızla artmasıyla maliyetlerini karşılayamaz hale gelir.
3. Likidite Riski: Elinizde Varlık Var Ama Nakit Yok
Bazı varlıklar vardır ki elinizde olsa bile, anında satılamaz. Satılsa da ciddi değer kaybı yaşanabilir. Bu durumda karşımıza çıkan risk “likidite riski”dir. Likidite, bir varlığın ya da şirketin nakde kolay çevrilebilmesiyle ilgilidir.
📌 Örnek: Elinizde milyonluk bir gayrimenkul vardır ama kısa vadede borç ödemeniz gerekiyordur. Satmaya kalktığınızda alıcı bulamazsanız, likidite sorunu yaşarsınız.
4. Sistemik Risk: Zincirleme Çöküş Riski
Finansal sistem iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. Bir kurumun batması, diğerlerini de sürükleyebilir. Bu yayılma etkisi sistemik risk olarak adlandırılır.
📌 Örnek: 2008’de ABD’deki Lehman Brothers’ın iflası, tüm dünyadaki bankacılık sistemini etkiledi ve küresel krizi tetikledi.
5. Temerrüt Riski: Gecikme, Belki de Hiç Ödeme Yok
Kredi riskiyle yakın olan bu kavram, özellikle sabit vadeli ödemelerde ortaya çıkar. Bir borcun vadesinde ödenmemesi ya da hiç ödenmeyeceği endişesi temerrüt riskidir.
📌 Örnek: Bir devlet, ekonomik kriz nedeniyle dış borç faizini ödeyemeyeceğini ilan ederse, yatırımcılar için bu ciddi bir temerrüt riskidir.
Risk Kaçınılmaz Ama Yönetilebilir
Risk olmadan kazanç olmaz. Ancak riskleri tanımadan yapılan her yatırım bir kumardır. Kurumsal finans, bireysel yatırım ve şirket yönetimi gibi tüm alanlarda, bu 5 riski yönetebilmek hayati önem taşır.
Unutmayın: 🔹 Her risk ölçülebilir. 🔹 Her risk kontrol altına alınabilir. 🔹 Riskin farkında olan, kayıplarını azaltır.
İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.
Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.
“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?
Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.
Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.
Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar
1. Performansın Göz Ardı Edilmesi
Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.
2. Vasatlık Teşviki
Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.
3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski
Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.
4. Adalet Algısının Bozulması
Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.
Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler
Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.
Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.
Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.
Pozitif Yanı Var mı?
Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.
Alternatif Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret
Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.
Eşitlik mi, Adalet mi?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.
Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.