Connect with us

EKONOMİ

Erdal Sağlam yazdı: Ekonomi yönetiminin en büyük korkusu ne?

Seçim takvimi yaklaştıkça, ekonomi yönetiminden kritik adımlar geldi. İkili kur uygulaması ve KKM faizlerini serbest bırakmak ne anlama geliyor?

Yayınlanma:

|

Merkez Bankası yıl başından bu yana artan döviz talebi ve bunun yarattığı kur baskısından çekindiği için, sürekli yeni önlemler alıyor. Bu korku nedeniyle Kur Korumalı Mevduattaki (KKM) faiz sınırını kaldırmak zorunda kalan Merkez Bankası, bununla birlikte yurda getirilecek ihracat dövizlerinin satın alınmasında prim uygulamasına geçerek, farklı kur uygulamalarına izin verilen “katlı kur” tartışmalarına neden oldu.

Bu kararlar hangi sonuçlara yol açar?

Bu kararlar Merkez Bankası’nın seçim öncesinde kurdaki baskının artacağından korktuğunu gösteriyor. Yüklü seçim ekonomisi ve kredilerin açılması nedeniyle canlanan tüketime bağlı olarak ithalatın artması kaçınılmaz. Bunun cari açığı yükseltmesi bekleniyor. Bununla birlikte önümüzdeki bir yılda ödenecek dış borçların toplamının 190 milyar dolara çıkması, içerideki döviz talebinin iyice artmasına neden olacak. Bu arada Rusya ile Suudi Arabistan ve Katar’dan geleceği söylenen dövizlerde de aksamalar yaşandığı görülüyor. Döviz rezervlerinin yeniden düşüş eğilimine girmesi nedeniyle Merkez Bankası, kuru tutabilmek için rezervlerin yetersiz kalacağı korkusuna kapıldı.

Tüm bu gelişmelere, ekonomi yönetimine güvensizlik eklendiğinde, yaklaşan seçimin de etkisiyle dövize talep artmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Seçime kadar kurları bu seviyelerde tutup enflasyonu düşüreceğiz” sözü veren Merkez Bankası yönetimi dövize olan talebin artmasıyla birlikte, seçime kadar kurlarda ani sıçrama yaşanıp tüm planların suya düşmesinden çekiniyor. İşte son alınan kararların altında yatan asıl sebep bu korkudan kaynaklanıyor.

Merkez yasakladığı şeye neden izin verdi?

Daha önce Merkez Bankası”nın artması için zorlayıcı şartlar uyguladığı KKM hacmini korumak adına, “Opsiyonlu KKM” gibi yöntemlere başvuran bankaların bu girişimi Merkez Bankası tarafından yasaklanmıştı. KKM hacminin azaldığını gören Merkez Bankası, yasakladığı bu yönteme yıl başının hemen ardından izin vermek zorunda kaldı. Buna rağmen KKM hesaplarında yeniden istenen artış sağlanamayınca bu kez dün açıklanan Enflasyon Raporu’yla birlikte yeni önlem geldi. Merkez Bankası bünyesindeki, yani dövizden bozularak oluşturulan KKM hesaplarındaki “kur farkı artı yüzde 3 faiz” formülünden vazgeçildi. Artı 3 sınırını kaldıran Merkez Bankası bankaların KKM’ye vereceği artı faiz oranını serbest bırakmış oldu. Normal TL mevduat hesaplarında faiz oranlarının yüzde 30’lara kadar çıkmasına göz yumulurken, KKM’deki faiz oranlarının artmasının da önü açıldı. Ziraat Bankası Genel Müdürü, KKM’deki faiz oranlarının yüzde 15-17’ye kadar çıkacağı tahminini kamuoyuyla paylaştı. KKM hacmini artırmak için ayrıca şirketlerin KKM hesaplarına uygulanan vergi muafiyeti genişletildi.

Katlı kur mu, üçlü kur mu?

Halbuki Merkez Bankası TL mevduat faizlerinin, yüzde 9’a indirdiği politika faizine yakınsamasına çalışacağını daha önceki enflasyon raporlarında belirtmişti. Buna karşılık bankacılar kurlar neredeyse sabit tutulurken TL faizlerine sınır konulması nedeniyle tasarrufçunun çaresiz kaldığını, dövize kaydığını söylüyorlardı. Kaynak maliyeti artıp kredi faiz oranları yükseleceği için önceleri buna izin vermek istemeyen Merkez Bankası, sonunda razı oldu. Bir başka deyişle uzun süredir üzerindeki kısıtlamaları artırdığı bankacılık kesiminin şikayetlerini dinlemek zorunda kaldı. Bunun kredileri olumsuz etkileyeceği için aynı zamanda “örtük sıkı para” anlamına geldiği konuşuluyor.

Döviz arzını önlemek için geçtiğimiz hafta, bankaların yurt dışında tuttukları dövizleri yurda getirmeleri halinde yüzde 5 faiz vereceğini duyuran Merkez Bankası, dün de ihracatçı ve turizmcilerin yüzde 40 döviz getirme şartının üzerinde döviz getirip TL’ye çevirmeleri halinde yüzde 2 oranında, “dövize dönüşüm desteği” vereceğini açıkladı. İhracatçılar bir süredir kurların sabit kalmasından yakınıp, rekabet için TL’nin değerinin mevcut düzeye göre yüzde 15 civarında değer kaybettirilmesini istiyorlardı. Şikayetler artınca Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu geçtiğimiz hafta ihracatçılarla bir toplantı yaptı. İşte bu toplantının ardından yüzde 2’lik fark uygulanması kararı alındı.

Bu uygulama “piyasada farklı kur uygulamaları” anlamına gelen “katlı kur” uygulaması olacağı için iktisatçılardan büyük tepki gördü. Tipik az gelişmiş ülke uygulaması olan bu yöntem, ülke içinde değişik kur uygulamalarını beraberinde getirip, tüm işleyişi bozan bir yöntem olarak biliniyor. İhracatçı dövizine yüzde 2 prim verilmesini “katlı kur uygulaması” olarak gören iktisatçılar olduğu gibi, buna tam olarak katlı kur denilemeyeceğini söyleyenler de var. Bankaların döviz alım ve satım arasında yüzde 2’ye varan komisyon uyguladığını hatırlatan bazı iktisatçılar, bunun bir anlamda banka aracılık kaybını karşılama anlamına geldiğini söylüyor ve prim oranı daha yüksek olursa katlı kur denebileceğini kaydediyorlar.

Bu arada bazı iktisatçılar ise yıl başından bu yana efektif talebinin artması nedeniyle Tahtakale piyasasında kur fiyatlarının daha yüksek olduğunu hatırlatıp bunun aynen devam edeceğini belirterek, “Zaten ikili bir yapı vardı, şimdi üçlü kur sistemi devreye girmiş oldu” yorumunu yapıyor.

Adına ne denilirse denilsin; yanlış ekonomi ve parasal politikaların sonucu hem dövize talebin durdurulamadığı hem de seçim öncesinde çeşitli kesimlerin şikayetlerini azaltmak için kur sisteminin bozulduğunu söylemek yanlış olmaz.

Erdal Sağlam – DW

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.