Connect with us

Erol Taşdelen

ETİK DEĞERLERE RAĞMEN, MEDYA YANLIŞI NİÇİN SAVUNUR?

Yayınlanma:

|

Çok sık rastlanan genel kabul görmüş düşünce ve görüşlere rağmen bazı medy amensuplarının ısrrala ters görüşler beyan ettği kamuoyunca sık rastlanılar bir durumdur. Bu durumun sosyal, maddi ve psikolojik nedenlerine yakından bakmak bu davranışı anlamak açısından da önemli.

Medya mensuplarının (gazeteciler, televizyon sunucuları, köşe yazarları vb.) yanlış bir görüş veya özellikleri savunmalarının çeşitli nedenleri olabilir. Medyanın kaybı, ekonomik baskılar, politik etkiler ve izleyici beklentileri bu tür yanlışların savunulmasında etkili olabilir. İşte medya bireylerinin yayılmasının yanlışı savunmasının bazı yaygın nedenleri:

1. Reyting ve Tıklama Kaygısı (Tıklama Tuzağı)

Medya ülkelerinde, daha fazla izleyici veya okuyucunun ilgisini çekmek için sansasyonel ya da ilgi çekici içerikler üretilebilirye yöneliktir. Yanlış bir görüş veya bilgi, eğer dikkat çekici ve tartışma yaratıcıysa, daha fazla kişi tarafından izlenir veya paylaşılır. Bu durum medya üyelerinin, reyting ve tıklama sayısını artırmak amacıyla saklanarak yanlış bilgilerin savunmalarına yol açabilir.

2. Ekonomik Baskılar

Reklam gelirlerine dayalı medya kuruluşları, izleyici kitlesini elinde tutmak için belirli bir yerde savunabilir. Yanlış olsa bile, bir görüş savunmak, izleyici kitlesinin ilgisini çekiyor ve düzeninin gelirini artırıyorsa, medya mensupları bu yanlışı dirençte direnç gösteriyor. Bazı insanların, maddi, politik veya kişisel çıkarları uğruna bir yanlışın savunulmasını sürdürebilenler.

3. Siyasi ve İdeolojik Bağlılık

Medya partileri, genellikle belirli siyasi ya da ideolojik gösteriler savunuyorlar. Bu görüşlerin yanlış olduğunu bilseler dahi, siyasi çıkarlar veya ideolojik bağlılık nedeniyle bu yanlışları savunabilirler. Medya mensupları, politik olarak kendi başlarına olabilirler veya belirli bir lider desteği için doğru yanlış bilgi yayabilir.

4. Manipülasyon ve Propaganda

Medyada bazen devletler, siyasi partiler veya güçlü gruplar tarafından manipülasyon aracı olarak mevcuttur. Bu durumdaki medya mensupları, çıkar çevrelerinin basımı altında kopyalanarak yanlış bilgileri savunmak zorunda kalabilir. Medya, kitleleri yönlendirmek, algı oluşturmak ya da politik amaçlara hizmet için bir propaganda aracı olarak kullanılabilir.

5. Sahiplik Yapısı ve Editoryal Baskı

Birçok medya kuruluşu, güçlü sermaye sahiplerine ya da belirli gruplara aittir. Sahiplerin çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalan medya üyeleri, yanlış açıklanabilir savunabilirler. Bu editoryal baskı, medya çalışanlarının bağımsız hareketlerini arttırabilir ve yanlış bilgileri istemeyerek de olsa savunmalarına yol açabilir.

6. Bilgi Eksikliği ve Yanlış Yönlendirme

Bazılarının, medya üyelerinin kendilerinin de yanlış etkilerine maruz kalması mümkündür. Eğer yanlış kaynaklara dayanarak haber yaparlarsa, farkında olmadan yanlışı savunabilirler. Bilgi kesintilerinin ihmal edilmesi veya hızla haber geliştirme girişimleri, yanlış bilgi işlemine neden olabilir.

7. Kutuplaşma ve İzleyici Beklentisi

Kutuplaşmış bir toplumun, medya mensuplarının izleyici kitlesinin beklentilerine göre hareket edebilir. İzleyici kitlesi belirli bir yanlış görüşe görülebilirsa, medya bu kitlenin yönlendiricisini karşılamak adına yanlış olduğunu bilse bile o görüş savunabilir. Aksi taktirde izleyiciyi kaybetme riski doğabilir.

8. Prestij ve Kariyer Korkusu

Bazı medya mensupları, kariyerlerini korumak adına yanlış etkilere karşı çıkmaktan çekinebilirler. İşten atılma korkusu, otorite şekillerinden gelen baskılar veya bunların kaybı endişesi, yanlış olası savunmalarına neden olabilir. Prestij kaybını yaşamamak veya iş güvencesini tehlikeye atmamak adına yanlış bir görüş savunmak zorunda olabilirler.

9. Yanlı Bilgilendirme

Medya mensupları bazen bilmeden, kısmen doğru olan ancak eksik ya da bağlama dışı etkilere dayanarak yanlış bir fikri savunabilirler. Bir öğrencinin tam olarak doğrulanmaması ya da sadece tek bir kaynağa güvenilmesi, bilmeden yanlışın savunulmasına yol açabilir.

10. Sosyal Medya Etkisi ve Polarizasyon

Sosyal medya, haberlerin hızla yayıldığı ve gerçek ile yalanın birbirine karıştığı bir ortam haline geldi. Medya mensupları, sosyal medyanın popüler olanlarını destekleyerek daha fazla dikkat çekerek çalışıyorlar. Sosyal medyanın yanlış akışının hızla ilerlemesi, medya üyelerinin da aralarında olması ve yanlış savunmalarına neden olabilir.

11. Kişisel İnançlar ve Önyargılar

Medya mensupları da diğer insanlar gibi kişisel inançlar ve önyargılar taşıyor. Bu inançlar, haberlerin nasıl sunduklarını ve hangilerini savunduklarını savunuyorlardı. Kendi dünya görüşlerine uygun olan bir yanlışı savunmak, daha az katılabilecek ve rahat bir yol.

Medya bireylerinin aktarımının yanlışı savunmasının bozulması bu sebepler, medya etiği açısından önemli kişilerin işaretlerini alır. Medyanın doğru ve güvenilir bilgi sağlama ilkesi, hem kamusal bilgilendirme hem de toplumsal güven açısından kritik öneme sahiptir.

YANLIŞIN ORTAYA ÇIKMASI BU İNSANLARI NASIL ETKİLER

Yanlışın ortaya çıkması, medya üyelerinin üzerinde çeşitli psikolojik, profesyonel ve toplumsal etkiler yaratabilir. Yanlış bilgi ya da bir görüş, yanlış bir şekilde ortaya çıkabilir, kişinin kariyerinden kişisel itibara kadar geniş bir yelpazede sonuç doğurabilir. İşte bu etkilerin

1.İtibar Kaybı

Yanlış bilginin veya ortaya çıkmanın ortaya çıkması, medya mensuplarının kişisel ve profesyonel itibarlarına ciddi zarar verilmesi. Güvenilirliği zedelenen bir gazeteci ya da sunucu, performans ve oyuncuların nezdinde saygınlığını kaybedebilir. Bu, özellikle halk nezdinde prestijli bir medya ürünü olan kişiler için yıkıcı olabilir.

2. İş Kaybı ve Kariyer Riski

Yanlış bilgi yayan medya mensupları, kariyerlerinde ciddi gerilemeler yaşayabilirler. Eğer bu yanlış yönde kasıtlı olarak yayıldığı ya da gerekli işlemi yapılmadığı ortaya çıkarsa, kişi kayıpları kaybedebilir veya yeni iş fırsatlarının bulunması zorlanabilir. Bazı medya kuruluşları bu tür hataların ardından çalışanlarına karşı sert disiplin önlemleri alabilir.

3. Güvenilirlik ve Doğruluk Krizi

Medya üyelerinin serbest bırakılması. Yanlış bir sızıntının ortaya çıkması, kişinin haberlerinin ya da görüntülerin ciddiyetinin alınmasına neden olabilir. İzleyiciler ya da okuyucular, bir kez güvenini kaybettikleri medya mensubuna tekrar güvenmekte zorlanabilirler. Bu da medya mensubunun karşılaştığı ve izleyici kitlesini kaybe

4. Psikolojik Etkiler

Yanlışın açığa çıkması, medya mensupları üzerinde ciddi psikolojik baskılar yaratabilir. Bu durum, kişinin azalması, suçluluk duygusu ve yoğun stres yaşamasına neden olabilir. Özellikle kamuoyunun önünde yanlışını kabul etmek zorunda kalan medya mensupları için bu süreç oldukça yıpratıcı olabilir. Eleştiriler, sosyal medyanın ya da toplumun yoğun bir şekilde karşılaştığı bu duygularla daha da artabilir. Sürekli eleştirme, kişinin motivasyonunu ve motivasyonunu zedeleyebilir, hatta medya dünyasından tamamen uzaklaşmaya bile yol açabilir.

5. Kamuoyundan Gelen Tepkiler

Yanlışın ortaya çıkmasıyla birlikte medya mensubu, kamuoyunun ve izleyici kitlesinin sert tepkilerine maruz kalabilir. Özellikle sosyal medyada bu tepkiler çok daha hızlı ve yoğun olabilir. Bu tepkiler arasında kişisel saldırılar, aşağılamalar ve hatta tehditler olabilir. Bu durum medya mensuplarını savunabilir veya daha fazla hata yapmalarına

6. Güven Krizi Yaşayan Medya Kuruluşu

Bir medya mensubunun yanlış bilgi yayması sadece kişi değil, medyanın bileşenleriu da bulunabilir. Bu durumdaki medyanın verileri sorgulanabilir, izleyici ya da okuyucu kaybı yaşanabilir. Bir yanlış anlama ifşası, tüm ekibin itibarına gölge düşürebilir ve bu da uzun vadeli iş kaybına ya da finansal z

7. Kamuoyunu Yanlış Yönlendirdiği İçin Pişmanlık

Bazı medya mensupları, yanlış bir bilgilerin açıklandığını savundukları ortaya çıktığında, kamuoyunu yanıltmış şekilde alınan bir kırılmayı hissedebilirler. Bu çözüm, kişinin profesyonel anlamda geri adım atmaya ve özür dilemeye itebilir. Ancak, yanlış bilgi nedeniyle zarar gören kitleler ya da bireyler varsa, bu kırılma yeterli olmayabilir.

8. Hukuki Sorunlar

Yanlış bölünmesi hukuki sonuçlar doğurabilir. Yanlış bilgi varsa, bir kişinin ya da medyanın itibarını zedelediyse, bu medya mensubu ya da medya varlığı hakkında dava açılabilir. Yanlış bilgi nedeniyle maddi ya da manevi zarar görme tazminatı talep edilebilir. Bu da medya mensuplarının ciddi hukuki ve mali sorunlarıyla karşı karşıya kalabilir.

9.Özür Dileme ve İtibar Onarma Çabaları

Yanlışın ortaya çıkmasıyla birlikte medya üyeleri, itibarlarını onarmak için özür dileme ve hatalarını kabul etme yoluna gidebilirler. Ancak bu, onun zamanının itibarının geri kazanılmasını sağlayabilir. Özür dilemek, kişisel sorumluluğu kabul etmek ve gelecekte daha dikkatli kaliteyi bir tutarlılık vermek medya mensubunun imajını bir nebze de

Yanlışın açığa çıkması medya üyelerinin hem kişisel hem de profesyonel açıdan derinden olabilir. Medyanın toplumun üzerindeki gücü düşünüldüğünde, yanlışın ifşası sadece bireylerin değil, genel anlamda medyanın da etkileri. Bu nedenle, medya üyelerinin doğruluğu ve özgürlüklerine sadık kalmal

 

 

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

İklim Değişikliği Kanunu Meclis’ten Geçti: Hayatımız Nasıl Değişecek?

Yayınlanma:

|

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen İklim Değişikliği Kanunu, çevre politikalarında yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Kanun; sanayiden tarıma, enerji üretiminden günlük yaşama kadar çok geniş bir etki alanına sahip. Peki, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra hayatımızda neler değişecek?

1. Karbon Yönetimi ve Emisyon Ticaret Sistemi Geliyor

Yeni kanun ile birlikte artık sanayi ve enerji gibi yüksek emisyon üreten sektörler için karbon emisyonu izni alma zorunluluğu getirildi. İzin almadan faaliyet gösteren işletmelere ağır para cezaları uygulanacak.

Ayrıca Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulacak. Bu sistem sayesinde işletmeler karbon salım haklarını alıp satabilecek, “karbon piyasası” resmen doğmuş olacak. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ile uyumlu bu sistem, ihracat yapan firmaların rekabet gücünü koruması açısından da kritik.

2. Yeni Kurumsal Yapılar ve Yetkiler

Kanunla birlikte İklim Değişikliği Başkanlığı daha güçlü bir yapıya kavuştu. Başkanlık artık doğrudan veri toplayacak, denetim yapacak, raporlama zorunluluğu getirebilecek. Her yıl güncellenen Ulusal İklim Eylem Planı, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefine yönelik yol haritasını oluşturacak.

Yerel düzeyde ise valilerin başkanlığında kurulacak İl İklim Koordinasyon Kurulları, iklim değişikliğiyle mücadeleyi sahaya indirecek.

3. Yeni Bir Fon Kaynağı: Karbon Gelirleri

Emisyon izinlerinden, cezai yaptırımlardan ve karbon ticaretinden elde edilecek gelirler, doğrudan “iklim projeleri” için kullanılacak. Bu amaçla döner sermaye işletmesi kurulacak ve yeşil dönüşüm, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği gibi projeler desteklenecek.

Bu sayede devlet, çevresel politikalarını sadece bütçeden değil, aynı zamanda karbon piyasasından fonlayabilecek.

4. Tüm Sektörlerde Dönüşüm Zorunluluğu

İklim Kanunu yalnızca çevre politikalarını değil; enerji, tarım, sanayi, ulaştırma, ormancılık ve atık yönetimi gibi tüm sektörleri etkiliyor. Örneğin:

  • Tarımda: İklime dirençli ürün desenleri ve kuraklık riskine göre planlama yapılacak.

  • Sanayide: Temiz teknolojiye geçmeyen işletmeler hem cezai hem ticari kayıplarla karşılaşacak.

  • Ulaştırmada: Emisyonsuz araçlar, elektrikli ulaşım sistemleri teşvik edilecek.

5. İşletmelere Yeni Yükümlülükler

Tüm firmalar, emisyon verilerini kayıt altına almak, raporlamak ve belirli eylem planlarına uymak zorunda olacak. Bu yükümlülüklere uymayanlara idari para cezaları, faaliyet izni iptali gibi yaptırımlar uygulanabilecek.

Bu durum, özellikle ihracat yapan firmalar için hayati önemde. Zira Avrupa Birliği, karbon vergilendirmesi uygulayan firmaları “düşük riskli” kabul edecek.

6. Sosyal Etki ve “Adil Geçiş” Politikası

Yasa kapsamında “adil geçiş” kavramı da hukuk sistemine girdi. Fosil yakıtlardan vazgeçerken, bu sektörlerde çalışan işçilerin mağdur olmaması, istihdam kaybı yaşanmaması için sosyal destek ve eğitim politikaları uygulanacak.

Hayatımızda Neler Değişecek?

  • Enerji ve ulaşım maliyetleri artabilir, çünkü karbon fiyatlaması ürünlere yansıtılacak.

  • Yeni iş kolları doğacak: karbon denetçiliği, iklim danışmanlığı, yeşil enerji üretimi gibi alanlarda istihdam artacak.

  • Tüketiciler, daha çevreci ürünlere yönelmek zorunda kalacak.

  • Belediyeler, yerel iklim uyum projeleri yürütmekle sorumlu olacak.

  • Firmalar, çevreye duyarlı üretim modellerine geçmek zorunda kalacak.

İklim Değişikliği Kanunu, Türkiye’nin çevre ve enerji politikasında bir dönüm noktasıdır. Bu yasa ile birlikte hem kamu hem özel sektör, çevresel sorumluluklarını daha sistematik ve yasal çerçevede yerine getirmek zorunda kalacak. Bu süreç ilk etapta maliyetli ve zorlayıcı gibi görünse de, uzun vadede Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme vizyonuna katkı sunacak köklü bir değişimi beraberinde getirecektir.

Resim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

ZENGİNLİK İLLÜZYONU: Gerçek Zenginlik mi, Borçla Alınmış Bir Hayal mi?

Yayınlanma:

|

Günümüzde birçok birey, şirket ve hatta ülke; sahip olduğundan çok daha fazla zenginmiş gibi davranıyor. Lüks arabalar, büyük evler, gösterişli tatiller ve sosyal medyada sergilenen “refah dolu” hayatlar… Ancak tüm bu görüntülerin arkasında çoğu zaman borçla finanse edilen bir tüketim yatıyor.

Bu duruma ekonomi literatüründe “Zenginlik İllüzyonu” adı veriliyor. Yani kişi ya da kurumlar gerçek zenginlik yerine, borçla veya geçici gelirlerle sürdürülen bir refah algısı içinde yaşıyorlar.

BİREYSEL DÜZEYDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Kredi kartıyla yapılan lüks harcamalar

  • Taksitle alınan araba, ev, tatil vb.

  • Sosyal medyada sergilenen “lüks yaşam” gösterileri

Gerçek: Sahip olunan varlık değil, borçla finanse edilmiş bir tüketimdir.

Kredi kartıyla alınan pahalı telefonlar, taksitle gidilen lüks tatiller ve gösteriş için yapılan harcamalar… Tüm bu tüketim örnekleri, zenginlik illüzyonunun bireysel düzeydeki tezahürüdür. Kişi, aslında gelecek gelirini bugünden harcamakta, ama kendini “zengin” hissetmektedir.

ŞİRKETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Sürekli borçlanarak yapılan yatırımlar

  • Gerçekleşmemiş kârlar üzerinden yapılan büyüme planları

  • Finansal tablolarda şişirilmiş varlıklar

Gerçek: Firmanın nakit akışı sorunlu olabilir, ancak dışarıdan “büyüyen ve zenginleşen şirket” algısı yaratılır.

Bazı firmalar; sürekli kredi kullanarak yatırım yapmakta, borçla büyümektedir. Finansal tablolarda görülen “kâr” çoğu zaman nakit akışıyla desteklenmeyen hayali bir kârdır. Böyle firmalar dışarıdan güçlü görünse de içeride ciddi risk taşır.

DEVLETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Aşırı borçlanmayla finanse edilen büyük altyapı projeleri

  • Yapay şekilde düşük faizle genişleyen ekonomi

  • Kısa vadeli döviz girişleriyle büyüyen cari açık

Gerçek: Ekonominin temelleri zayıftır ama halk kendini refah içinde hisseder. Bu, genellikle krizle sonuçlanır (örneğin 2001 Türkiye krizi, 2008 ABD mortgage krizi).

Makroekonomik düzeyde, bazı devletler büyük projeler yaparak vatandaşlarına “refah” algısı yaratır. Ancak bu projelerin finansmanı borçla sağlanıyorsa ve üretim-tasarruf dengesi bozulmuşsa, bu durum sadece geçici bir illüzyondur. Ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir.

Zenginlik İllüzyonunun Nedenleri

  • Tüketim kültürü ve reklamlar

  • Sosyal medya ve gösteriş toplumu

  • Finansal okuryazarlık eksikliği

  • Yatırım yerine tüketimin teşvik edilmesi

  • Kısa vadeli politikalar

ZENGİNLİK İLLÜZYONUNUN SONUÇLARI VE ZARARLARI

  • Gerçek olmayan refah, tasarrufları azaltır.

  • Aşırı borçlanma ekonomiyi kırılgan hale getirir.

  • Kriz anlarında bu illüzyon bir anda dağılır.

  • Sosyal huzursuzluk ve gelir adaletsizliği artar.

GÖSTERİŞ DEĞİL GERÇEK ZENGİNLİK

Gerçek zenginlik; üretim, tasarruf ve sürdürülebilir gelir artışıyla mümkündür. Tüketim ve borçla sürdürülen bir yaşam tarzı, sadece zenginlik illüzyonu yaratır. Bu yanılsamadan kurtulmak için finansal bilinçlenme ve sadeleşme şarttır. Zenginlik illüzyonu, finansal gerçeklerden kopmuş bir algı oyunudur. Ekonomide sürdürülebilir refah; gerçek gelir artışı, üretim gücü ve tasarruf ile olur, borç ve gösterişle değil.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.