Connect with us

EKONOMİ

Fırtına yaklaşıyor

Dünya şiddetli bir ekonomik kırılganlık çağına giriyor. Ücretler düşüyor, mali sıkılaşma uygulanıyor, finansal türbülans yaşanıyor. Ülkelerarası koordinasyon yetersiz. Gelişmiş ülkeler bu türbülanstan kendini kurtaramaz.

Yayınlanma:

|

Dünya uluslararası ekonomik işbirliği için gerekli kurallara dayalı bir çerçevenin, düşük faiz oranlarının ve düşük enflasyonun geçerli olduğu görece tahmin edilebilir bir dönemden, şiddetli bir ekonomik kırılganlık çağına giriyor.

Bu büyük bir belirsizlik, daha yüksek bir ekonomik oynaklık, jeopolitik çatışmalar ve daha sık ve yıkıcı doğal felaketler anlamına geliyor.

Bu sözler küresel kapitalizmi mahkûm etmeye yeminli bir solcuya veya bir felaket tellalına ait değil, bizzat IMF’nin patronu Kristalina Georgieva tarafından dile getirilmiş. IMF-Dünya Bankası yıllık toplantısı öncesi yaptığı basın açıklamasında Georgieva, dünyayı bir durgunluk tehlikesi beklediğini, 2026 yılına kadar Alman ekonomisinin büyüklüğüne denk 4 trilyon dolarlık bir gelir kaybı yaşanmasını öngördüklerini ilan etti. (Navigating a More Fragile World, Kristalina Georgieva basın toplantısı, Washington 6 Ekim 2022).

YENİ BİR KÜRESEL REJİMİN EŞİĞİNDE

Küresel elitlerin en yakından izlediği yayın organlarından İngiliz The Economist dergisi de son sayısında dünya ekonomisinde yeni bir rejime geçişin eşiğinde olduğumuzu öne sürdü. Bu rejimin İkinci Dünya Savaşı sonrası uygulanan Keynesçilik ve 1990’lardan beri egemen olan serbest piyasalar ve küreselleşme gibi önümüzdeki döneme damgasını vuracağının altını çizdi. Bu yeni dönemde 2010’lardan beri gözlenen düşük büyüme tuzağından kurtulma, yaşlanma ve iklim değişikliği gibi devasa sorunların üstesinden gelme umudu yok değil. Ancak finansal bir kaos yaşanması, merkez bankalarının bağımsızlığının hiçe sayılması, kamu harcamalarının alıp başını gitmesi riski de var (What Next? The Economist 8 Ekim 2022).

Görüldüğü gibi The Economist serbest piyasa düzeninin bozulması korkusu gibi tahmin edilebilecek hezeyanlarını sergiliyor. Ne var ki, faiz oranlarının hızla yükselmesi sonucu, enflasyonu alt edeyim derken küresel ekonominin derin bir durgunluğa sürüklenmesi tehlikesini herkes görüyor. Ayrıca finansallaşmanın iyice derinleştiği bir aşamada her faiz artışının hisse senedi ve tahvil piyasalarını allak bullak etmesi, zincirleme iflasları tetiklemesi riski de yabana atılacak gibi değil. Bir anlamda dünya ekonomisi bilinmeyen sulara sürükleniyor, hiç kimse başımıza neler gelebileceğini tam olarak kestiremiyor.

NEOLİBERALİZM GERİDE KALIYOR

Yazıya IMF Başkanı bir kadının, Bulgar Georgieva’nın endişeleriyle girdik. İsterseniz ideolojik ve kurumsal yelpazenin farklı noktalarında bulunan üç kadın iktisatçının yorumlarıyla sürdürelim.

Financial Times’ın köşe yazarı, Türk mühendis bir babanın Amerikan vatandaşı kızı Rana Foroohar’a göre, neoliberalizm dönemi hızla geride kalıyor, sarkaç ekonomide kamunun rolünün arttığı bir yöne doğru salınıyor. Yeni dönem şifrelerini beş gelişmeden çözmek olanaklı.

Birincisi, işçilerin ve sendikaların gücünün artması. İkincisi, ABD’de Biden’ın yatırım planında görüldüğü gibi, sağlık ve çocuk bakımını çalışan aileler açısından erişilebilir kılacak tahsisatın kamu bütçelerine konulması. Üçüncüsü, sanayileşme politikalarına dönülmesi. Devletin gerektiğinde üretimde de yer alması. Bu eğilimin ABD ve Çin arasında bir kopuşun (decoupling) hızlandığı, Biden yönetiminin şirketleri, “ya biz ya Çin!” diye zorladığı bir dönemde ortaya çıkması ayrıca önemli. Bir dördüncüsü yarı iletkenler gibi stratejik ürünlerde tedarik zincirlerinin tekrar düzenlenmesi. Sonuncusu ise, özellikle ABD için dış ticaret açıklarının kapanması için “ekonomik vatanseverliğin” benimsenmesi, gerektiğinde sıfır faizli kredilerle ve devletin destekleme alımlarıyla yerel üreticilerin desteklenmesi. (The New Rules for Business in a Post- Neoliberal World, Financial Times, 9 Ekim 2022)

Foroohar’ın gözlemleri Biden dönemi ABD’sinde yoğunlaşıyor. Ama öngörülenin gerçekleşmesi halinde benzer eğilimlerin diğer coğrafyalarda da yaygınlaşması beklenmeli.

KÜRESEL DURGUNLUK KAPIDA

Şimdi de Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) Kosta Rikalı Genel Sekreteri Rebeca Grynspan’e kulak verelim. Grynspan yıllık Ticaret ve Kalkınma Raporu’nun tanıtım toplantısında, faiz artışlarının yol açacağı küresel bir durgunluğun eşiğinde bulunduğumuzu vurguladı. Bu senkronize yavaşlama tüm bölgeleri olumsuz etkileyecek, en büyük darbeyi alarm zilleri çalan gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) yiyecek. Bu 2008 finansal krizinden daha fazla tahribat yaratabilir.

Dünyada gerçek ücretler zaten düşüyor, mali sıkılaşma uygulanıyor, finansal türbülans yaşanıyor, ülkeler arası koordinasyon da yetersiz. Bu bağlamda aşırı parasal sıkılaşma GOÜ’ler için bir durgunluk ve ekonomik istikrarsızlık dönemine kapı açabilir. Bazı gelişmiş ülkeler de bu türbülanstan kendini kurtaramaz.

Tahminlerimize göre sırf bu yılın faiz artışları GOÜ’lerin gelecekteki gelirlerinin 360 milyar dolar düşmesine neden olacak. GOÜ’ler dış borç ve yetersiz yatırım baskısı altında kalacak. Bu da küresel bir borç krizini tetikleyebilir.

Bugün gelişmiş ülkelerdeki enflasyon büyük ölçüde emtia fiyatları kaynaklı. Fakat küresel finansal krizden sonra yatırımların yetersiz düzeyde kalması da önemli bir etken. Gelişmiş ülkeler faizleri yükselttikçe GOÜ’ler hem emtia fiyatlarındaki artış, hem de yerel paralarının değer kaybetmesi sonucu ikili bir enflasyon baskısına maruz kalıyorlar. Dev şirketler de piyasa güçlerinin etkisiyle durumu fırsat bilip fiyatlarını artırıyorlar, ayrıca finansal spekülasyon da enflasyonun ivme kazanmasında pay sahibi.

Bugünün yakıcı gereksinimi, düşük ücretli işçiler ve borca batmış aileler dahil kırılgan grupların sosyal programlarla desteklenmesidir. Ayrıca stratejik fiyat kontrolleri, aşırı fiyat hareketlerinden kaynaklanan kârların vergilendirilmesi, tekelcilik karşıtı önlemler ve emtia spekülasyonuna karşı düzenlemeler de acil önem taşıyor.

ÇÖZÜM KAMU ÖNCÜLÜĞÜNDE BİR PROGRAM

Enflasyon karşı mücadele ancak, doğru ekonomi politikası tercihleri yapılması ve politik iradeyle mümkündür. (2022 Ticaret ve Kalkınma Raporu’nun tanıtımı, Cenevre, İsviçre 3 Ekim 2022)

UNCTAD bilindiği gibi kalkınmacı geleneğe yakın, piyasa toplumuna eleştiriler yönelten, sistem içi politika önerileriyle yetinen bir BM kuruluşudur.

İsterseniz şimdi de son para politikası değişikliklerini radikal ekonomi çizgisinden analiz eden Hint asıllı sosyal bilimci Radhika Desai’ye kulak verelim.

Desai’ye göre FED Başkanı Powell enflasyonu başta “geçici bir olgu” diye nitelendirdiği için şimdi burnu sürtülmüş durumda. Enflasyonla mücadele için seri faiz artışlarından başka çare göremiyor. Ancak parasalcı okuldan “şahinler” geç kalındığını, bundan böyle daha yüksek işsizlik, daha keskin durgunluk dönemine girilmeden enflasyonun üstesinden gelinemeyeceğini öne sürüyorlar.

“Güvercinler” ise, bugün yaşanan enflasyonun asıl nedeninin pandemideki parasal ve mali teşvikler olmadığını düşünüyorlar. Sendikaların ve işçi hareketinin eski gücünü kaybetmesi nedeniyle ücret-fiyat sarmalından da söz edilemeyeceğini savunuyorlar. Onlara göre enflasyonun nedeni, gıda ve yakıt fiyatlarının Ukrayna savaşı ile aşırı yükselmesi, büyük şirketlerin de bu ortamı fırsat bilerek fiyatları fahiş biçimde artırması.

Desai ise asıl suçlunun 40 yıldır uygulanan, yatırımların yavaşlaması, kuralsızlaşma, taşeronlaşma ile kendini gösteren neoliberal politikalar sonucu üretim kapasitesinin düşmesi olduğunu düşünüyor. Bu durum ekonomiyi tedarik zinciri aksamalarına açık hale getiriyor. Merkez Bankası da, tam istihdamı sağlamak sorumluluğu taşımasına karşın, bunu manşet işsizlik rakamı üzerinden değerlendirip, kısmi zamanlı işlerin yaygınlaşmasını, işgücüne katılım oranının düşmesine aldırmıyor.

Belki de en önemlisi, finansallaşmayı denkleme dahil etmek, 80’lerdeki gibi keskin faiz artışlarının finansal varlık balonlarını patlatabileceğini öngörmek gerekiyor. Bu nedenlerle FED’in yavaş davranması halinde hem kronik enflasyon hem de durgunluk tablosu ortaya çıkacak.

Desai enflasyonu yatıştırmak amacıyla, güvercinlerin üretimi artırmak gerektiği görüşünü paylaşmakla birlikte; finansallaşma sürecini tersine çevirmekle yetinilemeyeceğini, tedarik kısıtlarını kaldırmak için kamu öncülüğünde bir program uygulanmasının tek çıkış olduğunu düşünüyor. (Vectors of Inflation, New Left Review Sidecar 6 Ekim 2022)

Özetle, dört kadın iktisatçı da farklı vurgularla da olsa küresel ekonomiyi bir fırtına beklediği görüşünde birleşiyor.

Hayri KOZANOĞLU – BİRGÜN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.