EKONOMİ
İnsani ihtiyacı olmadığı halde ürün aldırmak için yapılan Pazarlama Katakullileri
Yayınlanma:
4 yıl önce|
Yazan:
BankaVitriniŞüphesiz ki herkesin fazla ihtiyacı olmadığı halde aldığı bir sürü şey var. Bunların bir çoğu tesadüf değil tabii ki.
Hayatımız dediğimiz şey bir kararlar bütünüdür
Şu an bu yazıyı okuduğunuz yer, nasıl bir cihazdan okuduğunuz, okurken üzerinize giydiğiniz kıyafetler ve hatta bu yazıyı okumak istemeniz gibi tüm aşamalar daha önce aldığınız kararların sonucudur.
Karar psikolojik bir süreçtir ve algı yönetimi alanına girer. insanların çoğunluğu verdikleri kararları “kendi özgür iradeleriyle” aldıklarına inansalar da aslında bu kararları “dış psikolojik telkinler” yoluyla verirler.
Ekonomiler düzgünken ve insanların ceplerinde harcayacakları bol bol para varken firmalar nedense tüketicilerin kararlarını yönlendirmeye pek önem vermezler ancak işler terse gittiği ve payınıza düşen pasta dilimi ufaldığı zaman her kırıntının bir değeri olur.
Bugün sizlerle tüketici davranışlarının psikolojik araçlarla nasıl yönlendirildiğinin 5 yolunu paylaşacağım. eğer ticaretle uğraşıyorsanız buradaki araçlar ürünlerinizi daha iyi pazarlayabilme imkanı verebilir, tüketici olarak bu yazıyı okuyorsanız ihtiyacınız olmayan ürünlerin size nasıl satın aldırıldığı konusunda bir fikriniz olacaktır.
1) Duyguların kullanılması
İnsanlarda farklı duygular uyandırabilen mesajlar mantıklarına hitap eden mesajlardan daha etkilidir. aldığınız cep telefonunun teknik özellikleriyle dolu reklamın sizin etkileme oranı, duygularınıza hitap eden bir reklam veya marka imajına göre daha zayıftır. mesela bilgisayar satıyorsanız teknik özellikleri müşterinize anlatmakla çok vakit kaybetmeden bu bilgisayarın onun hayatında ne gibi olumlu farklar üreteceğini anlatın. bazen belli bir markaya sahip olmanın vereceği “seçkinlik” duygusu o markanın teknik özelliklerinden daha etkili olabilir. insanlar ekmek alırken bile onun besin değerlerine bakarak karar vermezler taze ekmeği lezzetli bir omlete banıp yemenin verdiği “zevk” duygusu kararlarında daha ağır basar. her ne satıyorsanız insanlarda hangi duyguları uyandırmak istediğinize yoğunlaşın. eğer tüketicisiyseniz o an size satılmak istenen ürün hangi duygunuzu kullanıyor bunun farkına varın. farkına vardığınız anda mantığınız devreye girer.
2) Eksikliklerin kabul edilmesi
İnsanlar bir şeyler satın alırken sürekli “aldatılma korkusu” yaşarlar. bu sebeple “aşırı mükemmel” olarak sunulan ürün ve hizmetler şüphe çeker çünkü yaşamın gerçeklerine aykırıdır. küçük bir otel sahibiyseniz otelinizi beş yıldızlı ultra hizmetler veriyormuş gibi sunmaya çalışmayın. bu hem insanlarda şüphe uyandıracaktır hem de beklentiyi yükselttiğiniz için beklediklerini bulamayan müşteriyi size düşman hale getirecektir. örneğin ufak ve şirin odalarınız varsa (belki odalarımız saray odası değildir ama uzun zamandır görmediğiniz bir dostunuzun sıcak evinde misafir olmuş duygusunu yaşatabileceğimizi söyleyebiliriz. lüks arıyorsanız otelimiz sizin için doğru yer değil ancak samimi ve sıcak bir deneyim yaşamak istiyorsanız sizi bekliyoruz). türü bir yaklaşım hem müşterinin takdirini kazanarak size güven duymasını sağlayacak hem de beklentileri gerçek tutarak ilerde olumsuz duygular yaşamasını engelleyecektir. eğer tüketiciyseniz gerçekten olmaması gereken temel eksikliklerin size “samimiyet” duygusu adı altında kabul ettirilip ettirilmediğini de iyi analiz edin.
3) Rakibinizi tanımlama
Her ürün için her insanın zihninde önceden yerleşmiş bir şablon vardır. örneğin iyi bir ürün nasıl olmalıdır ve hangi ihtiyacımızı karşılar fikri zaten insanların kafasında yerleşmiştir. mesela bir besin maddesi üretiyorsunuz ve insanların kafasında o besin maddesi hakkında “doğal olması gerektiği” fikri var. siz ürününüzün mesajını “doğal lezzet” olarak konumlandırdığınız zaman hem kendi ürününüzün lezzetinin doğal olduğunu söylemiş oluyorsunuz hem de rakiplerinizin ürünlerininin “doğal olmadığı” algısı üretiyorsunuz. tabi burada başka bir psikolojik faktör daha vardır. “doğal lezzet” dediğiniz zaman aslında ürünün kendisinin doğal olduğu iddiasında olmadığınız sadece lezzetinin “doğal lezzet tadı verdiğini” söylüyorsunuz ki yapay bir üründe doğru aromalar kullanılarak “doğal” lezzet hissi verilebilir.
4) Seçkinlik hissi üretme
İnsanların en temel ihtiyaçlarından birisi kendisini önemli ve değerli hissetmektir. yani karnı doymuş ve güvenlik ihtiyacını karşılamış bir insan “tamam o zaman benim her şeyim var” demez. önemli ve saygı duyulan bir insan da olmak ister. bu sebeple her ne satıyorsanız insanlarda “özel olma” hissini uyandırabilmeniz akıllıca olacaktır. örneğin bir hizmet veriyorsanız “özel ve ayrıcalıklı deneyim” mesajını ne kadar iyi kullanabilirseniz insanların size ilgisi o oranda artacaktır. ancak dikkat edin, insanlara gerçekten de “özel” bir hizmet sunamazsanız olumlu etki size hemen olumsuz şekilde dönecektir ve bugün elinde ınternet olan insanlar size bunun bedelini fazlasıyla ödetecektir. bu yüzden “özel deneyim yaşayacaksınız” mesajını kullanırken dikkatli olun ve hurda yolcu otobüsünün üstüne “lüks otobüs” yazanların düştüğü komik duruma düşmeyin.
5) Korku, belirsizlik ve şüphe uyandırma
Korku, belirsizlik ve şüphe insanların aklını durduran ve kolay yönlendirilmelerini sağlayan duygusal faktörlerdir. bu son derece etkin bir yöntemdir ama insanların aklını kullanmalarını etkileyeceği için doğru ve ahlaki amaçlarla kullanılmalıdır. örneğin güvenlik ve dayanıklılık oranı yüksek bir otomobil markasıysanız “kendiniz ve sevdiklerinizin güvenliği için bizim markamızı tercih edin” türünden bir mesajı kullanmanızda sorun yoktur. ancak standart ve doğru dürüst uv zararlı güneş ışığından koruma faktörleri olmayan bir gözlük camını “gözlerinizi korumak ve dünyayı görmeye devam edebilmek için bizim markamızı tercih” edin konulu bir mesajla insanlara sunmanız, pratik açıdan size fayda sağlasa da ahlaki açıdan yanlış olacak ve uzun vadede markanızın hatta iş hayatınızın sonu olacaktır.
Sizi korku, belirsizlik ve şüphe duygularıyla yönlendirmeye çalışan bir odağın farkına varırsanız mutlaka durun ve derince düşünün. size bahsettiği tehditler ve üretmeye çalıştığı korku gerçek mi yoksa kötü niyetli bir abartı mı?
İkinci olarak da eğer tehdit gerçekse bile size satılmaya çalışılan ürün veya hizmet gerçekten etkili bir koruma sağlayacak mı?
Korktuğunuz her an, aklınızı kullanmanız gereken en önemli zaman dilimidir.
ekşisözlük
İlginizi Çekebilir
BANKA HABERLERİ
S&P’den ikinci not artışı geldi
Yayınlanma:
2 gün önce|
02/11/2024Yazan:
BankaVitriniUluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notunu bir kademe artırarak B+’dan BB-‘ye yükseltti, görünüm pozitiften durağana çekildi. S&P, böylece bu yıl ikinci kez not artırımına gitti.
Açıklamada TCMB’nin sıkı duruşunun Türk yetkililerin lirayı istikrara kavuşturmasını, enflasyonu düşürmesini, rezervleri yeniden inşa etmesini ve finansal sistemde dolarizasyonun azalmasını sağladığı belirtildi.
Açıklamada, görünümün yetkililerin halen yüksek olan enflasyonu düşürme, çalışanların ücret beklentilerini yönetme ve Türk ekonomisini yeniden dengeleme konusundaki iddialı planlarına yönelik gelecek 12 aydaki dengeli riskleri yansıtacak şekilde durağan olduğu kaydedildi.
Ücret anlaşmasının bu iki uç nokta arasında belirleneceğinin varsayıldığı aktarılan açıklamada, ancak yüzde 30dan yüksek herhangi bir artış oranının enflasyonla mücadele sürecini uzatacağı kaydedildi.
Açıklamada, ülkede 2028’e kadar planlı herhangi bir seçim olmaması nedeniyle, kademeli mali ve gelir politikası sıkılaştırması yoluyla talebi ve enflasyonu baskılamak için alan olabileceği belirtildi.
Türkiye’nin makroekonomi politikalarındaki değişimin ardından, Fitch Ratings, Moodys ve S&P , ülkenin uzun vadeli yabancı para cinsinden kredi notunu yükseltmişti. S&P Mayısta kredi notunu bir kademe artırırken Fitch Türkiye’nin notunu Eylül ayında “BB-“ye, Moody’s de Temmuz ayında iki kademe artışla “B3″ten “B1″e yükseltti.
BANKA HABERLERİ
Ali Çoşkun yazdı: Firmalar çalıştığı bankaları iyi seçmeli
Yayınlanma:
5 gün önce|
30/10/2024Yazan:
BankaVitriniBanka isimleri vermeksizin bir konuda bilgi vermek istiyorum. Firmanın kredibilitesi yüksek olsun. Firmanın portföyünde olmayan yeni bir banka ziyaret ettiğinde firma yetkililerinden şu ifadeleri çok duyuyoruz. ”Çalıştığım bankalar yeterli yeni bankaya ihtiyacımız yoktur.” Ancak firmanın portföyündeki bankalara baktığımızda birbirine benzeyen ve aynı ürünleri sunan bankalardan oluştuğunu görüyoruz.
Yatırım yaparken “yumurtaların aynı sepete koyulmaması” noktasında herkes hem fikir ise ( Bir ara hangi enstrümanlara yatırım yapmalıyız konusunda düşüncelerimi paylaşacağım.) bu durum bankalar içinde geçerlidir.
Ülkemizde 4 tür bankacılık vardır:
1. Kamu
2. Özel
3. Katılım
4. Yatırım Bankaları
Firmaların kredi büyüklüğüne göre portföyünde mutlaka ilk 3 bankadan bulunmalıdır. Yatırım Bankaları özellikli krediler verdiğinden bu konuya girmiyorum.
Hiç bir zaman “iyi banka-kötü banka” ayrımı yoktur. Bu kavramları oluşturan bankanın unvanları değil çalıştığınız Şubenin özellikle Müdürü ve Müşteri Temsilcisi’dir. En çok beğendiğiniz ve yoğun olarak çalıştığınız bir bankanın şube personeli değiştiğinde bir anda en kötü bankaya dönüşebildiği gibi, hiç sevmediğiniz bir bankanın şubesi zamanla en iyi bankanız olabilir. Burada önemli olan firmanıza sunulan ürünlerin ve hizmetin kalitesi yani firmanızın o bankadan sağladığı menfaattir.
Kamu Bankaları son yıllarda inanılmaz bir performans göstermektedir. Eskiden müşteri ziyareti nedir pek bilinmez, firmalar dosyalarını kendi elleriyle şubeye götürürdü. Şimdi ise çoğu özel bankayı geçen bir müşteri memnuniyeti yaklaşımıyla çalışıyorlar. Yüksek kredi limiti, oranları, komisyonları KGF ve özellikli diğer kredilerde ciddi avantajları olabiliyor. Mevcut kredi limiti dışında bazen ilave kredi limitleri de açabiliyorlar.
Şu anki ekonomik kriz ortamında bazı özel bankalar kredileri durdururken yada kredi limitlerinizi bloke ederken kamu bankalarının personelleri sahada yeni müşteri arayışındalar. Sürekli yeni veya mevcut firma ziyaretindeler. Bazı özel bankalar ise aktif çalıştıkları müşterileri bile ziyaret etmekten uzaklar. Bir kredi talebi gelir diye. Yada sadece piyasa bilgisi amaçlı ziyaretler yapılmaktadır.
Bir özel banka ile uzun yıllardır çalışıyorsunuz, ipoteklerinizi, müşteri çeklerinizi vermişsiniz, çalıştığınız sektör banka üst yönetimi tarafından bir anda kara listeye alındığında sektör riski nedeniyle tüm kredi limitlerinizi durdurabiliyor. Bir anda 1 kuruş kredi alamıyorsunuz. Ya da öde-kullan seçeneğini sunuyorlar. Kapattığınız kredinin mesela %80’i kadar yeni kredi. İstisnalar hariç kamu bankalarında genel olarak böyle bir yaklaşım göremezsiniz. Özellikle şu an ki gibi kriz dönemlerinde rahat uyumak istiyorsanız portföyünüzde kamu bankaları mutlaka yer almalıdır.
Kamu bankaları hakkında yazdıklarıma olumsuz yorumlar gelebilir. Bunlar benim şahsi gözlemlerim ve kamu bankaları ile olan yakın çalışmalarımın bir sonucudur.
Kredili çalıştığını bankada daha dikkatli olun!
Ülkemizde geçmiş yıllarda piyasa, sektörel, bankacılık ve küresel risk kaynaklı krizler yaşanmıştır. Her kriz döneminde bankaların yaklaşımları farklı olmuştur.
Firmalar için bankacılık açısından en önemli risklerin başında vadesi gelmeyen kredilerin erken geri çağrılmasıdır. 2008 yılında Tekstil sektöründe bugünkü krize benzer bir sıkıntı yaşanmış, piyasa yapıcı bankalar içerisindeki 2 büyük özel banka, bu sektördeki bazı firmalara kullandırdığı kredileri geri çağırmış ve pek çok firmanın batmasına sebep olmuştur. Sonraki yıllarda da bu tür olaylar yaşanmış, bunun önüne geçmek için bazı yasal düzenlemeler yapılmış ancak bankaların genel kredi sözleşmeleri (GKS) hükümleri çerçevesinde bu sorun kesin olarak çözülememiştir. Rotatif, BCH türü krediler her zaman erken çağırılabilir. Spot veya taksitli krediler için bir dönem çağırılamaz denilmesine rağmen bunu yapan özel bankaların olduğunu zamanla gördük.
Şu anda benzer bir süreçten geçiyoruz. Ancak son 2-3 yıldır yaşadığımız bu kriz geçmişte yaşanılan krizlere (1994, 1998, 2001, 2008) hiç benzememektedir. Geçmiş krizlerden çıkılması hızlı olmuş ve piyasalarda bu kadar durgunluk yaşanmamıştır. Bugün ise yurt içi ve yurt dışı kaynaklı sıkıntılar (yüksek faiz ve yüksek enflasyon, maliyet artışları, talep yetersizliği, düşük karlılık, ihracatçılar için düşük kur, resesyon, stagflasyon, navlun krizi, savaş vb) nedeniyle oldukça uzun sürmüştür. Yüksek kredi faizlerinin yanı sıra krediye erişim noktasında getirilen yasal kısıtlamalar %80-90 kredi ile faaliyetlerini sürdüren firmaların sıkıntı yaşamalarına neden olmuştur. Geçmiş yıllara göre konkordato alan, iflas eden, çekleri yazılan, kredi taksitleri geciken firma sayısında ciddi artışlar söz konusudur. Daha önce belli sektörlerde yaşanılan bu olumsuzluklar neredeyse tüm sektörlere yansımış durumdadır. Geçmişte firmalar için 3-5 adet olan riskli unsurlar bugün çok daha artmıştır. Firmalarımızın %99’nun aile şirketi olduğu, kurumsallaşmanın ve risk yönetiminin oldukça düşük olduğu bir ortamda firmalar bu kadar riskleri tek başlarına nasıl yönetebilirler?
Bu kadar zor şartlar altında firmalar hayatta kalmaya çalışırken bankaların firmalar aleyhine tek taraflı alacağı kararlar piyasaları daha da büyük sıkıntılara sokmaktadır. Piyasadaki bu olumsuzlukların en az 1 yıl daha devam etmesi beklenmektedir. Dolayısıyla herkes taşın altına elini koymalıdır.
Firmaların yapması gereken çalıştıkları bankalara dikkat etmeleri, gerektiği şekilde iletişimlerini sürdürmeleri, çalıştığı bankalar içerisinde kamu bankaları yok ise mutlaka katmalıdırlar. Firmalar iyi niyetli oldukça bankalar gerekeni yapacaklardır. Her banka en azından verdiği ana parayı geri almak ister. Bunun içinde öde-kullan, yapılandırma dahil her türlü firma lehine seçenekleri sunacaklardır.
Ali ÇOŞKUN–Mali Analist, Emekli Banka Müdürü, Finans Danışmanı, Konkordato Komiseri
EKONOMİ
TEPAV: İşletmelerde Verimlilik sorunu var
Yayınlanma:
5 gün önce|
30/10/2024Yazan:
BankaVitriniMüflis bezirgan nasıl eski defterleri karıştırırsa, verimsiz işletme sahibi de döviz kuru bugün şöyle olsaydı ben şimdi nasıl kâr ederdim diye hülyaya dalar. Nedir? Birincisi, hadise özel sektörün tamamını ilgilendirmez. İkincisi, Türkiye’de verimli çalışan işletmeler de vardır. Üçüncüsü, bu istikrar programı sürecinde her şirketin çaresi aynı değildir. Şeytan ayrıntıda gizlidir.
“Bir saattir konuşuyoruz, hiç döviz kuru demediniz”
Bundan kısa bir süre önce, İstanbul’da bir toplantıda, bir hazır giyim firmasının sahibi ile sahnede sohbet ediyoruz. Program böyle. Daha önceden hiçbir tanışıklığımız yok. Sahneye çıkmadan bir kahve içtik yalnızca, birbirimizin sesine alışalım diye.
Şirketini nasıl kurduğunu ve yönettiğini, şirket içi ARGE birimini nasıl kurduğunu, verimliliği ve katma değeri artırmaya gösterdiği özeni, yurt dışında alanındaki gelişmeleri iş dünyası destek örgütlerinin toplantıları ile nasıl yakından takip ettiğini, yapay zeka ile çeşitlenen yeni teknolojileri, yeşil ve dijital dönüşüm sürecinin olası etkilerini konuşurken bize ayrılan bir saatlik sürenin bitmek üzere olduğunu görünce, “Zamanımız bitmek üzere ama doğrusu benim merak ettiğim bir husus var” dedim. “Bir hazır giyim firmanız var, yaklaşık bir saattir konuşuyoruz ve siz hiç “döviz kuru” demediniz, liranın değerlenmesinden bahsetmediniz. Neden?”
Doğrusu ya, yokluğu ile dikkatimi çekmişti bu kez döviz kuru meselesi. Bir kere bile “biz tabii bu durumda, Mısır’a gidiyoruz” filan da demedi. Tam tersine yanlış hatırlamıyorsam galiba Erzurum’a yapmayı planladığı yeni yatırımı anlattı uzun uzun. Dikkatimi çekmişti doğrusu. Başarılı bir iş insanı, hazır giyimde üstelik ve hiç kur dememişti.
“Biz” dedi “teknolojik altyapımızı sürekli iyileştiriyoruz, verimliliğe önem veriyoruz, kurun istikrarlı olması, kurda büyük hareketler olmaması yeterli”
Doğrusu ya, bu sohbet hiç aklımdan çıkmadı. Özellikle o sohbetten beridir, “Verimsiz işletme sahibi döviz kuru hesabı yapar” diyorum. Bir nevi, “ben aynen böyle kalayım, hiç değişmeyeyim, siz hepiniz bana uyuverin işte” demek bu. Ben dünyaya uyacağıma, dünya bana uyuversin, bir nevi.
Tahayyül şöyle: İhraç ettiğiniz mallar karşısında kazandığınız Amerikan doları ile maliyetlerinizi karşılaştırıyorsunuz. Hayal öyle çeşit, çeşit. “Kur şu kadar olsa, hepsini öderdim. Kur bu kadar olsa bütün maliyeti karşılar yüzde 5’te kâr ederdim. Hele hele kur şuraya çıkarsa, kârım yüzde 15’e bile çıkardı” diye eğleniyorsunuz. Ne yapmıyorsunuz, o maliyeti azaltmak için kendi şirketinizde neye el atmak gerektiği konusuna hiç girmiyorsunuz.
Halbuki hadise ortada. Bugüne nasıl geldiğimizi hiç unutmayalım. Tamamen ideolojik ve elbette “tamamen duygusal” bir sebeple kimseyi dinlemeyip “Faiz inecek dertler bitecek” deyip, kuru patlattılar. Arada merkezin döviz rezervini de yediler. Tedbir alıyoruz diye ortaya KKM (Kur Korumalı Mevduat)’yi bir tür bubi tuzağı misali yerleştirdiler. Türk lirası hızla değer kaybetti Amerikan doları karşısında. Kur patlayınca her zaman olduğu gibi enflasyon hortladı, geçim sıkıntısı etrafı sardı. Millet derin bir yoksunluk duygusu ile baş başa kaldı.
Şimdi enflasyon sorununu bir daha çözmek ve geçim sıkıntısı sorununu hale yola koymak için, Haziran 2023’ten beri Mehmet Şimşek ile yeni bir yoldayız. Bu yol ne kadar sürer? 2028’den önce bu misyon bitmez. Yıkmanın ne kadar kolay, yapmanın ne kadar zor olduğunu uygulamalı bir biçimde öğreniyoruz. Tuzakları tek tek halletmek gerekiyor.
2028’e kadar kafamıza kazınacak bu hüküm: “Yıkmak kolay, yapmak zordur.” Bugün çektikleriniz işte bundan. Mehmet Şimşek’ten değil ondan önceki yıkım ekibinin insafsız icraatından.
Şimdi yıkılanı yoluna koymak için bugün yapılanın eksikleri elbette var ama enflasyonu patlatan döviz kurunun istikrarı bugün başarı için birinci derecede önemli. Not edeyim, aklınızda kalsın. Kızacaksanız, ortada fol yok, yumurta yokken, bizi bugünlere getiren akıl dışı kararlara yol açanlara, müsaade edenlere kızın.
Türk sanayiinin bir verimlilik meselesi var
Ama doğrusu ya, son dönemde Türk sanayiinin bir de verimlilik meselesi hakikaten var. Aşağıdaki grafik çalışan başına katma değerin Amerikan doları cinsinden büyüme hızını 2003-2017 ile 2017-2022 dönemleri için karşılaştırıyor. Türkiye’ye benzer üst orta gelir grubundaki ülkelerde 2003-2017 döneminde yüzde 4,25 artan sanayi verimliliği, 2017-2022 döneminde yüzde 2,47 artıyor. Verimlilik artışında genel bir yavaşlama var akranlarımızla karşılaştırdığımızda.
Ama doğrusu ya, Türkiye’nin performansı dünya ortalamasının hayli gerisinde kalıyor 2017-2022 döneminde. Türk sanayiinde verimlilik artışı 2003-2017 döneminde yüzde 3,25. Bizim gibi ülkelerin az gerisinde ancak makul. Ama 2017-2022 döneminde bize bir şeyler oluyor. Türk sanayiinde verimlilik artışı değil, yüzde 0,35 verimlilik kaybı ortaya çıkıyor.
Aynı eğilim hizmetlerde yok. Orada dünya ortalamasının üzerinde bir performans söz konusu. İşte üzerine odaklanmamız gereken husus sanırım bu. Neden firmalarımız böyle? Hizmetler iyi ama sanayi kötü?
Bu hadise pandemi sonrası bir Güney Doğu Asya ülkesine benzer ihracat performansımızın yeniden sorgulanmasını da gerekli kılıyor. Kurda hızlı değer kaybı nedeniyle, hızla fiyat kırarak ihracatı artıran firmalarımız, kurda hızlı değer kaybı dönemi bitince zora giriyor sanki. Kurla gelen kurla gidiyor, işin bereketinin kaçtığını hep birlikte görüyoruz.
Şekil 1. Çalışan başına USD cinsinden sabit fiyatlarla katma değerin yıllık bileşik büyüme hızı, %
Kaynak: Dünya Bankası, ILO, TEPAV Hesaplamaları
Şirketler kesimindeki çok renkliliği dikkate almayan sihirli tek tip bir çözüm yok.
Şimdi artık sanayideki bu verimlilik kaybı hadisesine daha yakından bakmak gerekiyor. Grafikteki hesap, ortada tek bir firma türü olduğu varsayımına dayalı, ortalama eğilimi gösteriyor. Halbuki ortalama hadisenin çok renkliliğini anlamamızı zorlaştırıyor. Türkiye’de tek bir özel sektör yok. Tek bir firma türü yok. İrili ufaklı birçok firma var.
Bir yanda başlangıçta örnek verdiğim hazır giyim firması sahibi gibi olgun şirketler var. Onlar zaten kendi finansmanlarını yurt dışından temin ediyor, kendi işlerini kendileri görüyor, burada düzenlemeler maliyeti artırıyorsa faaliyetlerini başka ülkelere bile aktarabiliyorlar. Olgun, görece, Türkiye çapında, büyük firmalar, bir nevi.
Bunun dışında, KOBİ’ler var, küçük ve orta ölçekli işletmeler. Bir de mikro işletmeler var. Onlar iyice yerel. Bunların ihracat yapanları, başka firmaların tedarik zincirleri içinde yer alıyorlar. Bazıları hiç ihracatla uğraşmıyor.
Bir de bunların dışında ülkede kurulan birçok “start-up” var. Bunlar teknoloji alanında faaliyet gösteren, yatırım alan, umut vaat eden yeni kurulan işletmeler. Çok renkli dediğim bu işte. Politika tasarlarken işte bu çok renkliliği de dikkate almak gerekiyor. Verimlilik deyince ortalama bir şirketin verimliliğine değil, her bir şirket türünün performansına ayrı ayrı bakmakta fayda var.
OECD çalışmaları bize Türkiye’de Avrupa’daki muadillerinin rekabet gücüne sahip olgun firmalarla, verimsiz KOBİ’lerin birlikte aynı ortamda faaliyet gösterdiklerini ortaya koymuştu geçmişte. Şimdi bu farklı firma tiplerinin ülkenin neresinde ne iş yaptıklarını ve ne kadar verimli çalıştıklarını haritalamak gerekiyor doğrusu. Ondan sonra hem ulusal düzeyde hem de yerel kalkınma programı çerçevesinde ne yapılması gerektiğine, politika önerilerine bakmak mümkün olabilir.
Yıkmak kolay, yapmak vakit alır demiştim. Bu çerçevede, yapısal reform tasarlamak öyle şıpın işi halledilebilecek bir iş değil doğrusu. Öncelikle farklılıkların farkına varmak gerekiyor.
Aynı mesela deprem sonrasında olduğu gibi. 1999 Gölcük depremi öncelikle olgun şirketlerimizin yoğun olduğu bir bölgeyi vurmuştu. Kurtarma çalışmalarından sonraki toparlanma sürecine şirketlerimiz kendi problemlerini kendileri çözebildiler.
Ama Kahramanmaraş daha çok KOBİ’lerin, Adıyaman mikro işletmelerin yoğun olduğu bölgelerdi. Kurtarma çalışmalarından toparlanma hızına bölgenin şirket tipi nedeniyle hadise Gölcük gibi olmadı.
Bugün “dün yediğimiz hurmalar” nedeniyle katlanmak zorunda kaldığımız enflasyonla mücadele ve toparlanma sürecinde de şirketlerimiz için tek tip çözüm yok. Kur nedeniyle ihracatta rekabet gücünü kaybetme ihtimali ile karşılaşan firmalara nasıl bir geçici destek sağlayabileceğimizi düşünebiliriz. Ama bu arada Türk sanayiinin verimlilik sorununu, yeşil dönüşüm sürecinde nasıl ele alacağımıza da bakmak durumundayız. İklim değişikliği ile ürün standartları değişirken, bu değişime uyum sağlamak için şirketlere sağlanacak desteklerin verimlilik üzerindeki etkisini süreci tasarlarken şimdiden düşünmek son derece önemli olacak.
Yoksa bakın rakamlar ortada. Amerikan doları cinsinden cari milli gelire göre ülkelerin ekonomilerini büyüklük sırasına koysak, 2022’de Türkiye dünyanın on dokuzuncu (19) büyük ekonomisi. Ürün ve Pazar çeşitliliğinde neredeyse bir numara. Ama gelin görün ki, Dünya Bankası(*) hesaplamalarına göre ileri teknolojili ihracatın toplam ihracata oranında aynı yıl Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri elli yedincilik (57). 19 nere 57 nere?
Şekil 2. Yüksek teknoloji ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı, %, 2022
Kaynak: Dünya Bankası, TEPAV hesaplamaları, TEPAV görselleştirmeleri
Not: İhracat verileri Dünya Bankası tarafından SITC rev.4 sınıflandırmasına göre hesaplanmıştır.
Tüm Türkiye, Ankara’nın performansını yakalasa, ileri teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payı TÜİK hesabındaki Türkiye ortalaması gibi yüzde 2,7(**) değil de Ankara gibi yüzde 13 olsa Türkiye Meksika, Macaristan gibi ilk onda yer alabilirdi mesela.
Çok işimiz var çok. Ama unutmayın, yapmak asla yıkmak kadar kolay değildir. Zaman ister, düşünmek gerektirir.
********************
(*)Dış ticaret verileri Dünya Bankası tarafından SITC rev.4 sınıflandırılması kullanılarak hesaplanmıştır.
(**)Dış ticaret verileri TÜİK tarafından SITC rev.3 sınıflandırılması kullanılarak hesaplanmıştır.
Güven Sak-Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (693)
- BANKA ANALİZLERİ (144)
- BANKA HABERLERİ (2.796)
- BASINDA BİZ (55)
- BORSA (359)
- CEO PERFORMANSLARI (25)
- EKONOMİ (2.666)
- GÜNCEL (2.291)
- GÜNDEM (2.941)
- RÖPORTAJLAR (44)
- SİGORTA (119)
- ŞİRKETLER (1.822)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (365)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (745)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (5)
- Dr. Abbas Karakaya (56)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (412)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (41)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (25)
- Mustafa Akpınar (18)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (70)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (10)
- Tungay Dere (17)
- Uğur Durak (33)
YAZARLAR
Siber saldırılar nasıl önlenir
Emekli bankacı müşterilerin kiralık kasalarındaki altınları çaldı
BAZI BANKALAR NİÇİN KURALLARA UYMAZ?
TOPLUMUN SİNİR UÇLARI İLE OYNAMAK NEDİR?
KİTLESEL HİSTERİ KRİZİ NEDİR
Banka Üst Yönetimi ve Kara Para Aklama: Katılım Nedenleri, Süreçler ve Olası Sonuçla
S&P’den ikinci not artışı geldi
İnternet Bankacılığı Dolandırıcılığı
Kurumsal Yönetici Körlüğü nedir?
Eczacıbaşı Topluluğu’nda atamalar
35 yıllık HİTİT SERAMİK Konkordato aldı!
50 YAŞ ÜSTÜ ARTIK ALTIN DEĞERİNDE!
BANKALAR TİCARİ KREDİLERİ NASIL VERİR?
LİYAKATSIZ YÖNETİCİ KRİZDE NASIL DAVRANIR?
Avrupa’nın en zengin yüzde 1’inin gelir payı: Türkiye 1. oldu
KARA PARA TRAFİĞİ İÇİNDEKİ ŞİRKET VE YÖNETİCİLERİN BAŞINA NELER GELİR
Prof. Dr. Aziz Çelik: Türkiye’de emeklilikler 35-40 yıl yan gelip yatmıyor
Enflasyonun direnci bir türlü kırılmıyor: Yüksek faiz tek başına çözüm değil!
Tarım ve Orman Bakanlığı gıdada taklit ve tağşiş yapanları tek tek ifşa etti
Hacker’lar banka güvenliklerini nasıl aşıyorlar?
- İstanbul'un toplu ulaşımında yeni dönem: TÜRKİYE KART! 03/11/2024
- Süper Loto 3 Kasım 2024 sonuçları | Milli Piyango Süper Loto çekilişi sonucu ve bilet sorgulama linki 03/11/2024
- Araç kiralama şirketleri Maliye'nin radarında... Kayıt dışı avına çıkıldı: 500 milyon lira ceza uygulandı! 03/11/2024
- Enflasyon yarın açıklanıyor: Ekonomistlerin beklentisi ne yönde? 03/11/2024
- Avukat uyardı: Hesabınıza milyonlar gelse de çekmeyin! 03/11/2024
- Spot piyasada elektrik fiyatları (03.11.2024) 03/11/2024
- Bakan Kacır: Yüksek teknoloji ihracatı 10 milyar dolara yaklaştı 03/11/2024
- EKK'da gündem dezenflasyon sürecinde imalat sanayi 03/11/2024
- İş Bankası/Aran: Asgari ücret çok yönlü olarak ele alınması gereken bir konu 03/11/2024
- Ticaret Bakanı'ndan Kasım indirimleri uyarısı 03/11/2024
- S&P'den asgari ücret yorumu: Beklentimiz yüzde 30 03/11/2024
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM3 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ1 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ3 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA ANALİZLERİ2 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM11 ay önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
GÜNCEL2 yıl önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı