Connect with us

EKONOMİ

İnsani ihtiyacı olmadığı halde ürün aldırmak için yapılan Pazarlama Katakullileri

Yayınlanma:

|

Şüphesiz ki herkesin fazla ihtiyacı olmadığı halde aldığı bir sürü şey var. Bunların bir çoğu tesadüf değil tabii ki.

Hayatımız dediğimiz şey bir kararlar bütünüdür

Şu an bu yazıyı okuduğunuz yer, nasıl bir cihazdan okuduğunuz, okurken üzerinize giydiğiniz kıyafetler ve hatta bu yazıyı okumak istemeniz gibi tüm aşamalar daha önce aldığınız kararların sonucudur.

Karar psikolojik bir süreçtir ve algı yönetimi alanına girer. insanların çoğunluğu verdikleri kararları “kendi özgür iradeleriyle” aldıklarına inansalar da aslında bu kararları “dış psikolojik telkinler” yoluyla verirler.

Ekonomiler düzgünken ve insanların ceplerinde harcayacakları bol bol para varken firmalar nedense tüketicilerin kararlarını yönlendirmeye pek önem vermezler ancak işler terse gittiği ve payınıza düşen pasta dilimi ufaldığı zaman her kırıntının bir değeri olur.

Bugün sizlerle tüketici davranışlarının psikolojik araçlarla nasıl yönlendirildiğinin 5 yolunu paylaşacağım. eğer ticaretle uğraşıyorsanız buradaki araçlar ürünlerinizi daha iyi pazarlayabilme imkanı verebilir, tüketici olarak bu yazıyı okuyorsanız ihtiyacınız olmayan ürünlerin size nasıl satın aldırıldığı konusunda bir fikriniz olacaktır.

1) Duyguların kullanılması

İnsanlarda farklı duygular uyandırabilen mesajlar mantıklarına hitap eden mesajlardan daha etkilidir. aldığınız cep telefonunun teknik özellikleriyle dolu reklamın sizin etkileme oranı, duygularınıza hitap eden bir reklam veya marka imajına göre daha zayıftır. mesela bilgisayar satıyorsanız teknik özellikleri müşterinize anlatmakla çok vakit kaybetmeden bu bilgisayarın onun hayatında ne gibi olumlu farklar üreteceğini anlatın. bazen belli bir markaya sahip olmanın vereceği “seçkinlik” duygusu o markanın teknik özelliklerinden daha etkili olabilir. insanlar ekmek alırken bile onun besin değerlerine bakarak karar vermezler taze ekmeği lezzetli bir omlete banıp yemenin verdiği “zevk” duygusu kararlarında daha ağır basar. her ne satıyorsanız insanlarda hangi duyguları uyandırmak istediğinize yoğunlaşın. eğer tüketicisiyseniz o an size satılmak istenen ürün hangi duygunuzu kullanıyor bunun farkına varın. farkına vardığınız anda mantığınız devreye girer.

2) Eksikliklerin kabul edilmesi

İnsanlar bir şeyler satın alırken sürekli “aldatılma korkusu” yaşarlar. bu sebeple “aşırı mükemmel” olarak sunulan ürün ve hizmetler şüphe çeker çünkü yaşamın gerçeklerine aykırıdır. küçük bir otel sahibiyseniz otelinizi beş yıldızlı ultra hizmetler veriyormuş gibi sunmaya çalışmayın. bu hem insanlarda şüphe uyandıracaktır hem de beklentiyi yükselttiğiniz için beklediklerini bulamayan müşteriyi size düşman hale getirecektir. örneğin ufak ve şirin odalarınız varsa (belki odalarımız saray odası değildir ama uzun zamandır görmediğiniz bir dostunuzun sıcak evinde misafir olmuş duygusunu yaşatabileceğimizi söyleyebiliriz. lüks arıyorsanız otelimiz sizin için doğru yer değil ancak samimi ve sıcak bir deneyim yaşamak istiyorsanız sizi bekliyoruz). türü bir yaklaşım hem müşterinin takdirini kazanarak size güven duymasını sağlayacak hem de beklentileri gerçek tutarak ilerde olumsuz duygular yaşamasını engelleyecektir. eğer tüketiciyseniz gerçekten olmaması gereken temel eksikliklerin size “samimiyet” duygusu adı altında kabul ettirilip ettirilmediğini de iyi analiz edin.

3) Rakibinizi tanımlama

Her ürün için her insanın zihninde önceden yerleşmiş bir şablon vardır. örneğin iyi bir ürün nasıl olmalıdır ve hangi ihtiyacımızı karşılar fikri zaten insanların kafasında yerleşmiştir. mesela bir besin maddesi üretiyorsunuz ve insanların kafasında o besin maddesi hakkında “doğal olması gerektiği” fikri var. siz ürününüzün mesajını “doğal lezzet” olarak konumlandırdığınız zaman hem kendi ürününüzün lezzetinin doğal olduğunu söylemiş oluyorsunuz hem de rakiplerinizin ürünlerininin “doğal olmadığı” algısı üretiyorsunuz. tabi burada başka bir psikolojik faktör daha vardır. “doğal lezzet” dediğiniz zaman aslında ürünün kendisinin doğal olduğu iddiasında olmadığınız sadece lezzetinin “doğal lezzet tadı verdiğini” söylüyorsunuz ki yapay bir üründe doğru aromalar kullanılarak “doğal” lezzet hissi verilebilir.

4) Seçkinlik hissi üretme

İnsanların en temel ihtiyaçlarından birisi kendisini önemli ve değerli hissetmektir. yani karnı doymuş ve güvenlik ihtiyacını karşılamış bir insan “tamam o zaman benim her şeyim var” demez. önemli ve saygı duyulan bir insan da olmak ister. bu sebeple her ne satıyorsanız insanlarda “özel olma” hissini uyandırabilmeniz akıllıca olacaktır. örneğin bir hizmet veriyorsanız “özel ve ayrıcalıklı deneyim” mesajını ne kadar iyi kullanabilirseniz insanların size ilgisi o oranda artacaktır. ancak dikkat edin, insanlara gerçekten de “özel” bir hizmet sunamazsanız olumlu etki size hemen olumsuz şekilde dönecektir ve bugün elinde ınternet olan insanlar size bunun bedelini fazlasıyla ödetecektir. bu yüzden “özel deneyim yaşayacaksınız” mesajını kullanırken dikkatli olun ve hurda yolcu otobüsünün üstüne “lüks otobüs” yazanların düştüğü komik duruma düşmeyin.

5) Korku, belirsizlik ve şüphe uyandırma

Korku, belirsizlik ve şüphe insanların aklını durduran ve kolay yönlendirilmelerini sağlayan duygusal faktörlerdir. bu son derece etkin bir yöntemdir ama insanların aklını kullanmalarını etkileyeceği için doğru ve ahlaki amaçlarla kullanılmalıdır. örneğin güvenlik ve dayanıklılık oranı yüksek bir otomobil markasıysanız “kendiniz ve sevdiklerinizin güvenliği için bizim markamızı tercih edin” türünden bir mesajı kullanmanızda sorun yoktur. ancak standart ve doğru dürüst uv zararlı güneş ışığından koruma faktörleri olmayan bir gözlük camını “gözlerinizi korumak ve dünyayı görmeye devam edebilmek için bizim markamızı tercih” edin konulu bir mesajla insanlara sunmanız, pratik açıdan size fayda sağlasa da ahlaki açıdan yanlış olacak ve uzun vadede markanızın hatta iş hayatınızın sonu olacaktır.

Sizi korku, belirsizlik ve şüphe duygularıyla yönlendirmeye çalışan bir odağın farkına varırsanız mutlaka durun ve derince düşünün. size bahsettiği tehditler ve üretmeye çalıştığı korku gerçek mi yoksa kötü niyetli bir abartı mı?

İkinci olarak da eğer tehdit gerçekse bile size satılmaya çalışılan ürün veya hizmet gerçekten etkili bir koruma sağlayacak mı?

Korktuğunuz her an, aklınızı kullanmanız gereken en önemli zaman dilimidir.

ekşisözlük

Okumaya devam et

EKONOMİ

Destekli Lisanssız GES’lerde Yeni Dönem

Yayınlanma:

|

Yazan:

Lisanssız elektrik üretiminde 10 yılı dolduran santraller için işler değişti.

Artık bu santraller, bağlı oldukları tüketim noktalarının saatlik PTF (Piyasa Takas Fiyatı) ile tek zamanlı perakende satış tarifesi arasında karşılaştırma yapılarak, düşük olan fiyat üzerinden destekleniyor.

Düzenleme ne anlama geliyor:

• Ürettiğiniz enerjiyi tüketemiyorsanız, kWh başına 1,57 TL + KDV ödeyip, karşılığında sadece 25 kuruş destekleme alabileceğiniz saatler var. Bu da size destekten ziyade zarar ettirecektir.

• Santrallerin saatlik üretim kapasitelerinin dinamik olarak yönetilmesi artık kritik hale geldi.

• Bu süreçte manuel müdahale yetersiz kalabilir. Belki de toplayıcılar bu noktada sistemin can simidi olabilir.

Bugünlerde geçmişte kârlı yatırımlar yapmış pek çok santral sahibi, 10. yılın sonuna yaklaşırken ya devrediyor ya da mağduriyet yaşıyor.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Trump-FED gerilimi tırmandı: Dolar ve borsalar sert düşüşte, altın ışıldıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Finansal piyasalarda yeni haftanın yüksek tansiyon ile başladığını görüyoruz. Asya borsaları ve ABD borsalarının vadeli endeksleri düşerken, doların da baskı altında olduğunu not edelim. Doların büyük para birimleri karşısında değerini gösteren sepet kur (DXY) bu sabah 98 seviyelerinin diplerine kadar gerileyerek son üç yılın yeni en düşük seviyesini test etti. ABD Başkan Trump’ın FED Başkanı Powell’a yönelik sert eleştirileri ve FED’in bağımsızlığı tartışmaya açan açıklamalarının yanı sıra, Trump’ın ekibinin Powell’ı görevden almanın yollarını değerlendirdiği yönünde iddia, hatta kamuoyu önündeki eleştirileri piyasa algısını bozarak yatırımcıları rahatsız etti.

Geçen hafta Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) peşpeşe yedinci kez faiz indirimine gitmesi ardından FED’in enflasyon kaygısı ile sergilediği temkinli duruş, Trump’ı çileden çıkardığını anlıyoruz. Ticaret savaşına soyunan ve ABD’nin cari açığını azaltmak adına zayıf dolar ve ihracata odaklanan Trump, izlediği politikaların resesyona neden olmaması adına düşük faiz talebinde ısrarcı oluyor. Trump’ın ABD Dolarını bilinçli olarak değersiz kılmasının çok riskli bir durum arz ettiğini kesinlikle göz ardı etmemek gerekiyor!

Artan siyasi baskının para politikasını etkileme riski, hâlihazırda jeopolitik endişelerle dalgalanan piyasaları daha da belirsizliğe sürüklemeye devam ettiğini görüyoruz. Bu gelişmelerin en belirgin sonucu ise kuşkusuz yatırımcıların ABD varlıklarından kaçışının hızlanması olarak tezahür ettiğini not edelim. ABD’de 10 yıllık gösterge tahvil faizi satışların gölgesinde (fiyatı düşüp getirisi yükselirken) bu sabah %4,35 seviyesine kadar yükseldi. Dolar euro karşısında 1,1515 seviyesine gerileyerek Kasım 2021’de bu yana en düşük seviyeden işlem görürken, İsviçre frangı gibi güvenli limanlar karşısında da son on yılın en düşük seviyesi test edildi. Yatırımcılar, dolar varlıklardan arkasına bakmadan koşarak kaçarken, sığınılacak yegâne liman olan olarak görülen altının ons fiyatı (bu yıl %26 değer kazandı) 3,385 dolar ile yeni bir rekor kırdı! Direnişin parası Bitcoin de dolar zayıflığından faydalanarak 87 bin dolar seviyesinin üzerine yükseldiğini görüyoruz.

Dönelim Türk mali piyasalarına… TCMB geride bıraktığımız hafta sonuçlanan olağan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, artan risk karşısında getiriyi artırmak suretiyle haftalık repo ihale faizini 350 baz puan faiz artırırken, faiz koridorunun da üst bandını, yani günlük olarak borç verme faiz oranını da 300 baz puan artırmak suretiyle ilave olarak kendisine faiz artırmadan faiz artıracak bir imkân tanımıştı. Bu imkânı daha ilk günden kulladığını görüyoruz. Aşağıdaki grafilten de görüleceği üzere, TL Referans faiz, faiz koridorunun üst bandı olan %49 seviyesine dayanarak Cuma günü %48,99 olurken, ağırlıklı ortalama fonlama faizi de %47,97 seviyesine yükseldi.

TCMB’nin finansal istikrarının temini için geçen hafta attığı adımı önemli ve yerinde olarak görsek de, elbette reel sektörün üzerindeki yükü de artırdığını göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu noktada, sıklıkla ifade ettiğimiz üzere, TCMB’yi tek başına Türkiye ekonomisi olarak görmemek gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomide diğer aktörlerin de yükün altında olan TCMB’ye destek vermeleri gerektiğini, Trump sonrası dünyada dinamiklerin hızla değiştiği ve üretimin ön plana çıktığı bir noktada, yeni bir ekonomi programına da ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu minvalde, dezenflasyon sürecinde TCMB’nin kuru kontrol etmek istemesini anlamak ile birlikte, tek başına yeterli olmadığını, bunun da maliyetinin reel sektör için ağır bir yük olduğunu görüyoruz. Mesela, TCMB’nin fonlamayı politika faizi yerine faiz koridorunun üst bandına yönetlmesi ardından, faizin yükselmesinin hiç de ‘yaramadığı’ bankacılık sektörü, haftanın son iş gününü (XBANK) yaklaşık %3 düşüşle tamamlarken, 2025 performansını eksi %21, 17 Mart tarihi baz alınırsa, endekste kaybın %32 olduğunu görüyoruz!

Öte yandan, her gün nakış gibi işlediğimiz üzere, 17 Nisan işlemlerinde, TCMB’nin swap hâriç net yabancı para pozisyonu bir önceki gün kaydedilen 2,4 milyar iyileşmeyi geri vererek 3 milyar dolar yeniden bozulmuş. Böylelikle, 19 Mart sonrasında TCMB’nin rezervlerinde yaşanan erime 44,4 milyar dolar olurken, manşet rakam da 14,5 milyar dolar seviyesine geldi. Bu rakamın tepesinin Şubat ortasında 61 milyar dolar olduğunu, son günlerde altın ve parite fiyatlarında yaşanan yükselişi de göz önüne aldığımızda, aslında erimenin daha da fazla olduğunu göz ardı etmiyoruz. USDTRY kuru yeni haftaya 38,20 seviyesinden başlarken, Türk insanının göz bebeği ya da bir numaralı yatırım aracı olan gram altın 4,150 TL seviyesine yükseldi. CDS risk priminin ise 330 baz puan seviyesinden yatay bir seyir izlediğini görüyoruz. Borsanın yurt dışı limon havaya paralel bugün de satıcılı bir seyir izleyeceğini düşünüyoruz.

Çoğu piyasanın Paskalya tatili nedeniyle hâlâ kapalı konumda olduğu yeni gün başlangıcında, dolar karşısında yedi ayın zirvesine yükselen güçlü YEN, ihracat odaklı Tokyo borsası üzerinde baskı kurdu. Risk iştahının sınırlı kaldığını günde, ABD borsalarının vadeli işlemlerinde %1’e yaklaşan oranda değer kayıpları görülürken, pasifiğin diğer ucunda Japonya’nın Nikkei endeksi %1,5’e yakın değer kaybetti. Yatırımcılar, Trump’ın ticaret politikalarındaki dalgalanmalar ve FED’e yönelik müdahale sinyalleriyle sarsılırken, gözler bu hafta açıklanacak Alphabet, Intel ve Tesla gibi dev şirketlerin bilançolarına çevrildi. 2025 yılında “Muhteşem Yedili” olarak bilinen teknoloji devlerinin hisseleri genel olarak satıcılı bir seyir izliyor. Alphabet’in hisseleri yılbaşından bu yana yaklaşık %20 değer kaybederken, Tesla’nın hisseleri ise %40 gerilemiş durumda. Tesla’nın uzun zamandır beklenen uygun fiyatlı araç planları, en çok satan elektrikli SUV modeli Model Y’nin sadeleştirilmiş ve ABD’de üretilecek bir versiyonunu içeriyor. Ancak Reuters’a konuşan üç kaynağa göre, bu modelin üretim başlangıcı ertelendi. Bu hafta gözler ayrıca Japonya-ABD maliye bakanları görüşmesinde olacaktır.

TCMB Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizi vs TL Referans Faiz (TL Ref)

Finansal okuryazarlığa önem veren bültenimizde, öncelikle kavram karmaşasının önüne geçelim: TCMB Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizi (AOFM) Merkez Bankası’nın piyasaya verdiği paranın (fonlamanın) ortalama maliyetini ve dolayısı ile Merkez Bankası’nın piyasa üzerindeki fiili para politikası duruşunu gösterir. Yani bankaların Merkez Bankasından borç aldığı paranın gerçek ortalama faizidir. Türk Lirası Referans Faiz (TLREF) ise banka dışı kurumların borçlanmalarında (örneğin şirket tahvillerinde) kullanılmak üzere oluşturulan piyasa temelli bir gösterge faiz oranıdır. Borsa İstanbul’daki repo işlemleri baz alınarak hesaplanır. Özetle, AOFM, Merkez Bankası’nın günlük para politikasının etkisini yansıtırken, TLREF ise piyasadaki kredi ve borçlanma işlemleri için bir gösterge faizdir.

1745209745d695d71c2419f11029bb35cf314a622f_1_1200.jpg

TCMB Net Döviz Pozisyonunda Yaşanan Günlük Değişim

174520974590d93f4b394ece1e59ed44ee5725c4b1_2_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Bundan sonra ne olacak?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bir filme başlandığında çoğu insanın aklında beliren ilk merak, filmin sonunun nasıl biteceğidir. Hikâyedeki karakterler, olayların akışı, kurgu boyunca zihnimizi meşgul eder, alternatif sonlar üretmemize ve olası gelişmeleri simüle etmemize yol açar. Hikâyedeki roller ve o rollere düşen eylemler, bu süreci anlamlandırmamıza yardımcı olur.

İçinden geçtiğimiz dönem de, Türkiye’nin tarihindeki birçok kırılma noktası gibi, adeta bir filme benziyor. Ben de bu filmdeki karakterleri genel hatlarıyla ele alarak, yaşananları ekonomik bir gözlükle değerlendirmeye ve uzun vadeli bir perspektiften nasıl bir sonuca ulaşabileceğimizin ipuçlarını ortaya koymaya çalışacağım. Zira yaşadığımız siyasi gelişmelerin toplum üzerindeki etkisi özellikle psikolojik anlamda oldukça derin oldu. Bu ruh hali içerisindeki bireyin ekonomik kararlardaki rolü kadar, dışarıdan Türkiye’ye bakan yatırımcının risk algısı da sürecin gidişatını belirleyecek temel faktörlerden biri olacaktır.

İşe önce aktörleri tanımlayarak başlayalım. Makroekonomiyi anlatırken eğitim sunumlarımda sıklıkla kullandığım bir görsel, bu analiz için de oldukça açıklayıcı olacak.

Makroekonominin büyük resmi

Ekonomiye içeriden baktığınızda üç temel aktör dikkat çeker: Hane halkı, İş dünyası ve Devlet. Elbette bu aktörlerin rolleri birbirine geçişkendir. Bu geçişkenlik iki temel piyasa aracılığıyla gerçekleşir: Kaynak piyasası ve Mal ve hizmet piyasası.

Devletin ideal işleyişte düzenleyici bir konumda olması beklenir; ancak yönetim tarzına göre daha aktif bir ekonomik rol de üstlenebilir. Eğitim, sağlık, altyapı, savunma gibi alanlarda sosyal devlet anlayışı çerçevesinde aldığı görevler, ekonomideki ağırlığını artırır.

Bu sistemin temelinde arz-talep dengesi yer alır. Kaynak piyasasında hane halkı iş gücünü arz ederken, iş dünyası bu arzı talep eder. Ücretler, arz ve talebin kesiştiği noktada belirlenir. Aynı denge mal ve hizmet piyasasında da geçerlidir: Hane halkının talep ettiği ürün ve hizmetlerle, iş dünyasının sundukları bu pazarda fiyatları belirler.

Devlet, hem mal ve hizmet piyasasında alıcı (örneğin kamu hizmetleri alımı), hem de kaynak piyasasında işveren (örneğin memurlar) olarak kritik bir oyuncudur. Gelirlerini ise ağırlıklı olarak gelir vergisi ve kurumlar vergisinden sağlar. Bunların yanı sıra, sosyal dengeyi gözeterek transfer harcamaları yapar, iş dünyasına teşvikler sunar ve ekonomik yatırımları destekler. Bütün bu faaliyetleri finanse ederken denk bütçe ilkesine riayet etmeye çalışır. Ancak denge bozulduğunda borçlanma devreye girer.

Makroekonomik faaliyetleri basitleştirdiğimizde, üç temel harcama kalemi ortaya çıkar:

* Hane halkı → Tüketim (Consumpiton)
* İş dünyası → Yatırım (Investment)
* Devlet → Kamu harcamaları (Government)

Kapalı bir ekonomide GSMH = C + I + G formülüyle tanımlanabilir. Türkiye gibi dışa açık bir ekonomide ise ihracat (X) ve ithalat (M) farkı da eklenir:
GSMH = C + I + G + (X – M)

Peki şimdi ne oluyor?

Son gelişmeler ışığında, toplumda birçok insanın tüketim alışkanlıklarını gözden geçirdiğini gözlemliyorum. Almayı planladığı ürünleri erteleyen, elzem olmayan harcamalarını sınırlayan büyük bir kitle var. Hatta kimi gruplar ve ürünler siyasi tepkilerin hedefi hâline gelerek boykotlarla karşılaşıyor.

Bu durum doğal olarak talebi aşağı çekiyor. Bunu fark eden iş dünyası da yatırım kararlarını askıya alıyor. Zira yatırım yapmak için yalnızca siyasi atmosfer değil, aynı zamanda finansal koşullar (faiz seviyesi, döviz kuru, öngörülebilirlik) da belirleyici. Edindiğim izlenim, belirsizlik arttıkça firmalar yatırımları erteliyor, istihdamı donduruyor ya da azaltıyor.

Tüketim azaldığında ve yatırım yavaşladığında ekonominin büyüme ivmesi düşer. Bu da doğrudan devletin vergi gelirlerini etkiler. Son iki yılda gözlemlediğimiz gibi, devlet harcamalarında bir kısıntı eğilimi yok. Üstelik faiz giderleri de ciddi bir yük oluşturuyor. Şu anda dahi yaklaşık 1 trilyon TL’lik ek maliyet Hazine’nin omzuna binmiş durumda.

Nereye gidiyoruz?

Benim öngörüm, mevcut koşulların ekonomide beklenenden daha düşük büyümeye neden olacağı yönünde. Zaten sıkıntılı olan istihdam piyasasında daha da kötüleşme kaçınılmaz. Hane halkı tüketiminde düşüş hızlanabilir. Mevcut finansal sıkışıklıklar, kredi kartı ve tüketici kredilerinin geri ödemelerinde var olan sorunu daha da büyütmeye aday. Reel sektörde ise özellikle KOBİ’lerin krediye erişimde daha da zorlanacağı, hatta sorunlu kredilerin hızlarının daha da artabileceği bir dönem kapıda.

Kur bir süreliğine kontrol altına alınmış görünse de, devlet tahvili faizleri risk algısındaki artışı açıkça gösteriyor. 2 yıl vadede 8 puan, 5 yılda 6 puan, 10 yılda 5 puanlık faiz artışları, önümüzdeki dönemde Hazine’ye oldukça yüksek borçlanma maliyetleri yaratacaktır.

Sonuç

Siyaset ve ekonomi birbirinden bağımsız değildir. Bugünkü tablo, toplumun her kesimini doğrudan ve olumsuz biçimde etkiliyor. Ekonomik önlemlerle çözülmesi gereken dönemi çoktan geçmiş bir tabloyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla artık çözüm, teknik değil siyasal çerçevede aranmalıdır. Güveni yeniden tesis etmek ve ekonominin çarklarının yeniden normal koşullarında çevrilmesini sağlayabilmek güveni yeniden tesis etmekle mümkün olacaktır. Siyasal olarak daha da gerginleşen ortamın sonucu, toplumun büyük bir kesiminin ekonomik olarak büyük kayıpları yaşayacağı ve daha da yoksullaşacağı bir dönemi beraberinde getirecektir.

Ömer GENCAL-Dünya

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.