Connect with us

EKONOMİ

İzzettin Önder : Türkiye nereye sürükleniyor

Yayınlanma:

|

Geçen gün bir siyasetçi kimsenin şimdiye dek düşünemediği bir gerçeği, adeta tüm topluma ışık saçarcasına açıklamış; denetim mekanizması olan her sistem demokratik olabiliyormuş. Hayret, doğrusu! Bundan çıkarılabilecek anlam şu ki, icra edilen siyasi sistem fevkalde imiş, ama sadece ufak bir eksiği varmış, o da denetim mekanizmasının olmayışı imiş. Daha ne olsun ki! Bu zat-ı muhterem halen hâkimiyeti sürdürülen ülkeyi emperyalizme teslim siyasetinin içinde daima üst kademelerde bulunmuş, her hafta kubbe altı toplantılarında toplumun en üst düzey sorunlarına kurmay mevkide karar oluşturma meclis üyeleri arasında yer almış ve almaktadır. Zekânın bu düzeyi de doğrusu akla durgunluk veriyor olmalı ki, bizler bu konuları anlamada güçlük çekiyoruz.

Bir siyasi anlayış ki, ülkenin en üst düzey siyasetçisinin bir emperyalist ülkenin Ortadoğu’daki işlerinin yürütülmesine ve emellerinin sağlanmasına memur edilirken halkın temsilcisi meclisten izin alınmasına gerek duymuyor. Üstelik de bu anlayıştaki siyaset daima seçilmişleri atanmışların fevkinde görürken bu kez atanmışlığı terfi olarak algılamış olmalı! Siyasi anlayış bu olduktan sonra, Meclise başvurulsa ne olur ki; denetim altında şeklen alınmış kararın icra gücü olur mu? Amaç zaten kararların üst düzeye çekilerek, parlamento denen kalabalığın gürültüsüne maruz bırakılmadan, el çabukluğu ile geçirilmesi değil mi? İş parlamentoya kalınca ne olduğunu görmedik mi! Şöyle ki, Körfez savaşında parlamentonun son anda verdiği kararla müttefikimiz ABD’yi Irak’a güneyden girmeye zorlayarak, gereğinden fazla zayiat vermesine neden olmadık mı? İyi ki stratejik ortaklığımız fazla zarar görmedi de, büyük yıkıma uğramadık, sadece el altından anlaşılmış şarta bağlı bağıştan mahrum kaldık. Hal bu ki, ilk bomba Irak’a düştüğü anda epey bir dolara boğulacaktık. Heyhat, olmadı işte, siyasi sistemin hantallığı ile uğranılan zarar!

Bunun aksi örneği, siyasi tarihimizde altın harflerle(!) yazılmış olan, stratejik ortağımızın Irak boru hattının hiçbir uluslararası kurulun kararı olmadan kesilmesi ricasının, parlamento kalabalığından geçirilmeden uygulamış olmamızdır.

BU SİSTEMİ KİM İSTEDİ

Ters yönde verdiğim bu örnekler dururken, bir süredir ruhumuz dahi duymadan olağanüstü kararlar alınıp uygulanırken, şimdi kalkıp da siyasi işleyişi denetleyecek bir sistemin olmadığı, bazı çevreleri de fazla üzmeden yarım ağız ifade etmek biraz ayıp olmuyor mu? Bu zat-u muhterem bilmiyor mu ya da düşünemiyor mu ki, bu koşullarda hukuk fakültelerinde anayasa hukuku hocaları acaba öğrencilere hangi konuları vicdanına sığdırarak ve içine sindirerek, bunun da ötesinde talebelerinin inanacağına güvenerek anlatabilmektedirler! Böylesi siyasetle işbirliği içinde bu talkımı siyasete verenler ve servetine servet katan bilim düşmanı sözde hukukçular bilmiyorlar mı ki, denetimsiz tek adam rejiminin başına peygamberi koysanız, o da şaşırabilir!

O zaman bu sistemi kim istedi; böyle bir proje siyasi yapıyı kim istedi de, bir partinin karnından cenin hâlinde çekilip ortaya çıkartılıp, alây-ı valâkademesinde görevlendirerek iktidara taşındı. İktidara taşınmakla kalmadı, muazzam bir emperyalist ekonomi programı da emrine verildi, hatta ilk anlarda yaşanan ufak çöküşler dahi program dışı ilavelerle takviye edildi? İsrail meselesinin uygun zeminde götürülmesi de görevler arasına, tabana ters de olsa, sıkıştırıldı. Zira gerek İsrail gerek Ortadoğu ve onun içinde yedirilen Kürt meselesi halkın direnişi ile karşılaşınca projenin o boyutları bir süre askıya alındı.

Bu iki meseleyi toplum nezdinde dengeleyebileceği düşünülen bir konu da, Yeşil Kuşak projesinin günümüz koşullarında farklı biçimlendirilişi olan malum ılımlı İslam meselesi idi. Bu konuda Türkiye uygun ajan, var olan siyasiler de uygun araç olabilirdi. Sanki görevlendirilen partiden önce insanımız dinsizdi ya da İslam dışı inançlara sahipti de, görevlendirilen yeni iktidar sayesinde Elhamdülillah halkımız hem İslam’a kavuştu hem de kapitalizmin tüketim çılgınlığına. Müthiş birliktelik! Öyle ki, hanım modaları da milyonluk Fransız modacılarının kıyafet ya da çantaları veya ayakkabılarıyla sakil şekilde modalaştırılmaya başladı. Samimi Anadolu insanımızın inancı doğrultusunda asil ve terbiyeli kıyafeti, ne olduğu belirsiz, örgüt simgesini andırırcasına tek tip zevksizlik görüntüsüne dönüştü. Fakat bu bir başarı idi; şöyle ki, İslâm kendi anlam ve felsefesiyle ayağa kalkacak olursa, Sovyet ve Çin belasından kurtulmuş olan Batı’nın başına belki de daha güçlü ve gözünü kırpmadan canlı bomba dahi olabilen kamikaze belası açılacaktı. Üstelik de, böylesi potansiyel, giderek çöken ve çevreden başlayarak yoksullaşan kapitalizme karşı hızla yayılabilecek bir yeni yapılanma oluşabilir. Müslüman ve kapitalizmle bütünleşmiş Türkiye bu potansiyel volkanı massedebilecek en fedakâr toplum-ekonomi olabilirdi. Ne var ki, bu proje gereği, kendi sükûneti ile seyreden Türkiye’nin ibresinin ters döndürülmesi ve kültürüyle, ibadet biçimi ile daha bir güney komşularına sempatik gözükecek bir konuma oturtulması gerekiyordu. Usul böyledir; bir toplumun arasına casusu sokmak istenirse, bizzat o toplum içinden seçilen elemanlar eğitilir ve bu işe koşulurlar, yoksa casus zeytinyağı gibi su yüzüne çıkar.

SUÇ VE GÜNAH

Son yoz siyasi oluşum böylesi kaba hatlarla yazılabiliyorsa, bizzat oluşumun içindeki zevat bu sürece cefalı olarak hizmet verdikten sonra bugün kendi vicdanı ile mi hesaplaşıyor, yoksa yarını düşünerek bir hesap anında “ben söylemiştim” kolaylığına mı kaçmaya çalışmaktadır? Her iki durum da yapılan ve hâlâ da devam edilen günahları kapatmaya yeterli görülemez.

Bugünkü şanssız siyasi oluşumu sürdüren siyasi yapı çok büyük suç ve günah işlemektedir. Hem de bu günah salt ülkenin geleceğine yönelik değil, aynı zamanda bizzat işbaşındaki siyasi kadronun ve kendilerinin de muhtemel geleceğine karşı işlenmiş suç ve günahtır.

Siyasi iktidarlar devlet değildir. AKP ise devlet olduğunu düşünerek icraatını sürdürmektedir. Devlet olmak başka şeydir, devlet çatısı ve kuralları altında politika yapmak başka şeydir. Devlet olmak siyasi partilerin gücünü de haddini de aşar. Zira devlet olmak değişim değil, ciddi dönüşümdür, yani bir tür metamorfozdur. Devlet olmak bir ekonomik ya da siyasi sistem değişimidir. AKP’nin tüm muhalefeti dağıtma çabası, salt siyasi çatışmanın ötesinde, siyasi kademeden devlet kademesine çıkma merdivenlerini döşeme eylemidir ki, bu bir anayasa suçudur. Ondan dolayıdır ki, bu meşum ve etkili denetim sistemi olmayan, topal ördek misali sistem amaca uygun bir anayasa ile getirildi. Bu anayasayı yapanlar da, kabul edenler de bu yıkılışın mimarıdır, ne çare ki, yıkıntının altında hepimiz kalmaktayız.

NE RASTLANTI NE DE BİR YANLIŞLIK!

Şimdi gelelim baştaki noktalara ve meseleyi daha düzgün tartışalım. Türkiye bir tek adam rejiminde sürüklenmektedir. Çünkü istenen budur; tek adam rejimi ve Türkiye’nin sürüklenmesi! Bunun için iktidarlar projelendirilir, emrine paralar da verilir, hatta örtülü ya da açık destekler de. Bu arada en dost bilinen ülkelerle çatışma da yaşanır ya da yaşatılır, zira senaryonun bir boyutu da budur. Hal böyle olunca, içinde debelendiğimiz sistem ne rastlantıdır, ne de düzeltilebilecek bir yanlışlık! Bu sistem oluşturulmuştur ve maalesef, oldukça başarılı bir şekilde kendi yolunda ilerletilmektedir de. Parlamento işlevsizleştirilmiş, adalet çökertilmiş, medya teslim alınmış, eğitim kasıtlı olarak çökertilmekte ve en acısı toplum bölünmektedir. Güdümlü götürülen sistemde parlamentonun da, parlamentoda muhalefetin de niçin hâlâ var olduğu meselesi meçhuldür; bir perdeleme midir ya da danışıklı dövüş müdür!

Hal böyle iken, ekonomi, pandemi, ya da anlık dış veya iç siyaset işleri ikinci derecede kalır. Zira sorun memleket meselesi olunca, gerisi teferruattır. Siyasetin işletilmesinde bir yanlışlık yoktur; yanlışlık ülke ve halkımız aleyhine kurgulanmış siyasettir. Bu siyaset halkımıza hizmet etmemektedir, mantığı ve kurgusu doğrultusunda edemez de, zaten amaç da bu değildir. Halen var olan ülke serveti, onu da aşarcasına gelecek potansiyel servetler günlük parıltılar yaratılarak emperyalizme peşkeş çekilirken, sorunlar halkımıza arızı olduğu şeklinde yansıtılırken, bu yağmadan üst düzey atamalarla gününü kurtaranlar siyasi ve toplumsal çatlaklara yama vurarak işleri götürmeye çalışırken toplum kayıyor ve savruluyor. Bu yürüyüşün sonunu görmeliyiz, projenin alt detayları ile değil, bizzat emperyalist etki ve yönlendirme ile mücadele etmeliyiz. Bu bağlamda, sermayenin ulusalı da olmaz, siyasetin yerli ve millisi de! Güdülenmiş ve siyasileri görevlendirilmiş bir sistemde denetim mekanizmasının olmaması doğaldır, olması amaca terstir; anlamamız gereken bu noktadır!

Prof. Dr. İzzettin Önder

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

ABD’nin ulusal borcu tüm zamanların rekoru olan 34,5 trilyon dolara ulaştı, ya diğer ülkeler?

Yayınlanma:

|

Yazan:

ABD ulusal borcu Şubat ayı sonunda ~ 34.5 trilyon dolara ulaştı ve şimdiye kadar kaydedilen en yüksek rakam oldu. Haziran ayından bu yana borç her 100 günde bir 1 trilyon dolar artıyor. Bir hatırlatmak gerekirse, bir ülke vergilerden ve diğer gelirlerden kazandığından daha fazlasını harcadığında borç seviyesi artar. Grafikte de görebileceğiniz gibi, ABD hükümetinin toplam borcu 15 Haziran 2023’te 32 trilyon doları, 15 Eylül 2023’te 33 trilyon doları ve 4 Ocak’ta 34 trilyon doları geçti. Hız devam ederse, Nisan ayında 35 trilyon dolar sınırına ulaşılacak.

Ayrıca, Şubat 2019’dan bu yana ABD’nin ulusal borcu 12,5 trilyon dolar veya yılda yaklaşık 2,5 trilyon dolar arttı. Öte yandan, ABD ekonomisi (GSYİH) aynı dönemde 7,2 trilyon dolar veya yılda yaklaşık 1,44 trilyon dolar büyüdü. Bu, son beş yılda bir birim ekonomik büyüme (GSYİH) için ABD hükümetinin 1,7 birim borç yarattığı anlamına geliyor. Başka bir deyişle, ABD ekonomisi zaman geçtikçe daha az üretken ve daha borçlu hale geliyor.

Global Markets Investor, okuyucu destekli bir yayındır. Yeni gönderiler almak ve çalışmalarımı desteklemek için ücretsiz veya ücretli abone olmayı düşünün.

Kaynak: BearTrapsReport

Bir ülkenin borcuna baktığımızda, en önemli ölçüt, bir ülkenin borçlarını (faiz ve anapara) ödeme ve geri ödeme kabiliyetini anlamaya yardımcı olduğu için ekonominin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzdesi olarak borçtur. Şu anda, ABD borcunun GSYİH’ye oranı %123,7 seviyesinde bulunuyor ve bu süre zarfında ABD GSYİH’sının önemli ölçüde düşmesi ve kilitlenmeler nedeniyle borcun artması nedeniyle pandemi sırasında elde edilen tüm zamanların rekoru olan %126,2’ye yakın. Grafikte görüldüğü gibi, bu oran 2007’den bu yana kabaca %60’tan hızla yükseliyor. Kongre Bütçe Ofisi tarafından 2034 yılında bu oranın %130,6’ya ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Kaynak: ABD Hazine Bakanlığı, St. Louis Fed ve Kongre Bütçe Ofisi (CBO) verilerine dayanarak, kırmızı çizgi 2024-2034 için CBO tahminini gösteriyor

ABD Kongre Bütçe Ofisi’nin bariz nedenlerden dolayı hiçbir zaman bir durgunluk öngörmediğini ve ekonomik gerilemeler her zaman daha büyük hükümet açıkları ve GSYİH’da düşüşlerle sonuçlandığından, bir durgunluk meydana gelirse oranın çok daha yüksek olacağını belirtmek önemlidir.

BU KADAR YÜKSEK BİR BORÇ SEVİYESİ NEDEN ÖNEMLİDİR?

Tarih, bir ülke borç-GSYİH oranı için %100 eşiğini geçtiğinde, hükümetin bir tür temerrütten kaçınma olasılığının küçük olduğunu gösteriyor. Bir yükümlülüğü yerine getirememe anlamında temerrüt, burada hükümetin tahvillerine sürekli olarak enflasyondan daha düşük faiz ödediği durum olarak da kabul edilir. Başka bir deyişle, yatırımcılar (alacaklılar) enflasyona göre düzeltilmiş olarak paralarını kaybederler veya satın alma güçlerini kaybederler. Normal koşullarda, böyle bir ortamda yatırımcılar, ülke içinde daha yüksek borçluluk riskini telafi etmek için daha yüksek faiz talep ederler. Bununla birlikte, çoğu durumda, borç “çok yüksek” olduğunda, GSYİH’nın yaklaşık% 100’ü ve üzerine çıktığında, bir merkez bankası devreye girer ve aynı zamanda büyük miktarlarda devlet tahvili satın almaya başlar ve aynı zamanda getiri seviyesini (faiz) bastırır.

Bu fenomen, Lyn Alden tarafından yapılan ve Büyük Mali Krizden sonra, 2009’dan 2020’ye kadar TÜFE enflasyonuna göre düzeltilmiş Hazine bonosu (bir yıl veya daha kısa vadeli) getirilerinin negatif getirileri olduğunu gösteren analizle mükemmel bir şekilde gösterilmiştir. Aynısı 1940’larda ABD ulusal borcunun GSYİH’ya oranının da %100’ün üzerinde olduğu zaman oldu.

Geçmişe baktığımızda, bir ülkede borç-GSYİH oranlarının yüksek olduğu dönemlerde tahvil sahiplerinin satın alma gücünü kaybetmesinin mümkün olan en kötü senaryo olmadığını görebiliriz. Hirschman Capital tarafından Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 1800 yılından bu yana yaptığı çalışmalara dayanarak yaptığı analize göre, borcun GSYİH’ye oranı %130’un üzerinde olan 52 ülkeden 51’i yeniden yapılandırma, devalüasyon, yüksek enflasyon veya tamamen temerrüt yoluyla temerrüde düştü. Bunun tek istisnası Japonya idi.

Bu, ABD’nin yakında temerrüde düşeceği anlamına gelmez, özellikle de ülkenin bir rezerv para birimine sahip olduğu ve dramatik bir şey olmadıkça yabancılar tarafından ABD dolarının talep edileceği gerçeği göz önüne alındığında. Bununla birlikte, önümüzdeki yıllarda nakit ve tahvil sahiplerinin (vadeye kadar tutulursa) Federal Rezerv para politikasını normalleştirdiğinde enflasyona göre düzeltilmiş bir temelde para kaybedeceği neredeyse kesindir. Buna finansal baskı denir.

Satın alma gücünü kaybetmenin yanı sıra, bir ülkedeki GSYİH ile ilgili yüksek borç seviyesinden kaynaklanan sıradan insanlar için birkaç olumsuz etki daha vardır:

  1. Yüksek faiz ödemeleri, özellikle vergi makbuzlarıyla ilgili olarak, eğitim, altyapı, sağlık veya sosyal güvenlik için gelecekteki yatırım harcamalarını sınırlayabilir (dışarıda bırakabilir) ve aslında gelecekteki ekonomik büyümeyi düşürebilir ve yaşam kalitesini kötüleştirebilir. Faiz maliyetleri, yıllık bazda nominal olarak 1 trilyon doları çoktan geçti ve vergi gelirlerinin %35’ini oluşturuyor, bu da 25 yıldan fazla bir süredir en yüksek seviye.

Ayrıca 2023 Mali Yılında faiz harcamaları Medicaid ve diğer bütçe kategorilerinden daha yüksekti.

  1. Yüksek düzeyde borç, bir durgunluğa veya krize yanıt vermede daha az esneklik sağlar. Başka bir deyişle, Büyük Mali Kriz gibi bir olay meydana gelirse, hükümetin borç vermek için daha az yeri olacak ve kriz sonrası toparlanma, yeni yatırımların yanı sıra onu finanse etme kabiliyetinin daha az olması nedeniyle daha yavaş olacaktır.
  2. Bir hükümet, daha fazla harcamayı finanse etmek veya bütçe açığını azaltmak/ortadan kaldırmak için vergileri artırmaya karar verebilir. Vergiler yükselirse, bu, insanların ve özel sektörün mal ve hizmetlere harcayabileceği daha az gelir anlamına gelir. Bu, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde, tüketici harcamalarının GSYİH’nın %67,6’sını oluşturması nedeniyle daha az ekonomik büyüme anlamına gelecektir:

ÖZET

ABD’nin ulusal borcu son birkaç yılda sadece nominal olarak değil, aynı zamanda GSYİH’nın bir payı olarak da hızla artıyor. Her 30 saniyede bir 1 milyon dolar ekleniyor, bu daha önce hiç görülmemiş bir hız. Hükümetin ve gelecek nesillerin bu konuyla başa çıkması birçok zorluk yaratacaktır. Geçmişte, bu kadar yüksek borç seviyeleriyle mücadele etmek için finansal baskı politikaları uygulandı ve sıradan insanları ve tahvil yatırımcılarını on yıllarca finansal olarak daha kötü durumda bıraktı. Büyük Mali Krizin ardından son on yılda Amerika Birleşik Devletleri’nde bile son zamanlarda yapıldı. Ancak pandeminin ardından enflasyon kontrolden çıktı ve tekrar böyle bir ortama geri dönmek için birkaç yıla ihtiyaç var. Her şey düşünüldüğünde, herkesin yapabileceği en iyi şey, kendilerini finansal olarak eğitmek ve geleceklerini korumak için sermayelerini akıllıca tahsis etmektir. Bu durumda, yüksek kaliteli hisse senetleri, gayrimenkul ve değerli metaller (özellikle altın) uzun vadede en iyi performansı gösterir. DAHA AZ riskten kaçınan yatırımcılar için (Riskten kaçınma, riskten kaçınma ve düşük risk toleransına sahip olma eğilimidir.), risk toleransına bağlı olarak Bitcoin ve Ethereum gibi bazı kripto para birimleri de bir portföyde uygun olacaktır.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Kredi kartından, Noter işlemlerine…. Savunma Sanayi Fonu vergileri geliyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKP grubunun TBMM Başkanlığı’na sunduğu yeni kanun teklifine göre Savunma Sanayi Destekleme Fonu için yeni kaynaklar oluşturulacak.

Vergi beyannamelerinden damga vergisi tutarının yarısı, tapu ve kadastro, noter işlemlerinden maktu tutarda, limiti 100 bin TL ve üzerinde olan kredi kartlarının sahiplerinden her bir kart başına yıllık olarak belirlenen maktu tutarda ‘katılma payı’ alınacak.

Teklifin detayları ile ilgili konuşan AKP Grup Başkanı Abdullah Güler de AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olabileceğini öne sürdü:

“İsrail Lübnan’ı ve İran’ı hedefe koyan bir saldırı silsilesi sürdürüyor. Bir sonraki hedefin Türkiye olmayacağının garantisi yok. Tüm bunlar yaşanırken sınırımızdaki terör koridoru kurma çabaları bitmiş değil. Coğrafi olarak tüm bu sıcak gelişmelerin tam ortasındayken, bizim savunma sanayimizi her zamankinden daha güçlü hale getirmemiz şarttır.”

GAYRİMENKUL ALIM SATIMINDA DA PAY ALINACAK

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) modernizasyonunun sağlanması amacıyla oluşturulan Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na para aktarmayı amaçlayan kanun teklifinin diğer maddeleri ise şöyle:

– Vergi beyannamelerinden, gümrük idarelerine verilen beyannamelerden, sosyal güvenlik kurumlarına verilen beyannamelerden alınan damga vergisi tutarı kadar, yıllık gelir vergisi beyannamelerinden ise damga vergisi tutarının yarısı kadar.

– Gayrimenkul alım satımında alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı 750 lira, tapuda yapılan diğer işlemlerden 375 lira.

– Noterlerde yapılan sıfır araç tescillerinde 3.000 lira, ikinci araç alım satımında 1.500 lira, diğer işlemlerden 75 lira.

– Limiti 100 bin lira ve üzerinde olan kredi kartlarından yıllık 750 lira Savunma Sanayii Destekleme Fonuna katılma payı alınacak.

MOTOSİKLETLERE VERGİ

Tahsil edilirken Sanayii Destekleme Fonu’na pay ayrılan Motorlu Taşıtlar Vergisi’nde de yeni düzenleme yapılıyor. Buna göre halen vergilendirilmeyen motor silindir hacmi 100 cm³’ün altında olan motosikletlerle motor gücü 6 kW ve altında olan motosikletler de motorlu taşıtlar vergisinin kapsamına alınacak. Bunlar tarifenin en düşük tutarı ile vergilendirilecek.
Özel Tüketim vergisinde drone’lar ve ÖTV matrahı 5 bin TL üzerinde olan kol saatleri verginin kapsamına alınacak.

BİRGÜN

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Parasal Sıkılaşma Dönemlerinde Firmaların Temerrüde Düşme Davranışları Nasıl Farklılaşıyor?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Parasal sıkılaşma dönemlerinde finansal istikrarın gözetimi açısından yakından takip edilen göstergelerin başında firma temerrütleri geliyor. Bu yazıda, farklı parasal sıkılaşma dönemlerinde firma temerrütlerinin gelişimini inceliyoruz. 2023 yılı haziran ayında başlayan sıkılaşma döneminde firma temerrütlerinin ölçek ve sektör bazında değişimlerine ve finansal borçluluğun rolüne ilişkin çıkarımlarda bulunuyoruz.

Tarihsel olarak, ticari kredi faiz oranlarının 2018 ve 2023 sıkılaşma dönemlerinde yükseldiği görülüyor. Buna karşın, 2018 sıkılaşma döneminde artan tahsili gecikmiş alacaklar (TGA) 2023 sıkılaşma döneminde görece düşük seyrediyor (Grafik 1). TCMB para politikası faizi 2018 yılı haziran ayı sonrasındaki dört ay içerisinde yüzde 8’den yüzde 24 seviyesine çıkarılmış ve Temmuz 2019’a kadar bu seviyede tutulmuştu. Politika faizindeki artışla eşanlı olarak sıkılaşma öncesi yüzde 17,9 seviyesinde olan ticari kredi faiz oranları yüzde 35 seviyesine çıkmıştı. Bu sıkılaşma döngüsünde ticari kredi TGA oranlarının hızla yükselişe geçtiği ve sıkılaşma öncesi dönemdeki yüzde 3 seviyesinden 2019 yılı sonuna kadar yüzde 6 seviyesine çıktığı görülüyor. İçinde bulunduğumuz sıkılaşma döneminde ise ticari kredi faizlerindeki yükselişe karşın TGA oranları yüzde 1,5 seviyesinde. Bu ayrışmada, iki dönem arasındaki faiz artışlarının zamanlaması, enflasyon seviyesi, kur değişimleri ve jeopolitik gelişmeler gibi makro faktörlerin yanında, firma ve sektör spesifik özelliklerin de belirleyici olduğunu değerlendiriyoruz.

İki sıkılaşma döneminde temerrütlerde gözlenen ayrışmanın firma özellikleri ile ilişkisini göstermek amacıyla, firma bazlı yaşlandırma analizleri yapıyoruz. Yaşlandırma analizi, temel olarak belirli bir dönemde sağlıklı olarak tanımlanan firmaların, sonraki dönemde temerrüde düşme oranlarını gösteriyor.[1] Analizde öncelikle faizlerin yatay seyrettiği 2014 haziran sonrası dönem referans olarak tanımlanıyor. Bu dönemde temerrüde düşen firmaların oranının 16 ayda yüzde 5’e yaklaştığı görülüyor. 2018 parasal sıkılaşma döneminde ise sağlıklı firmalardan temerrüde düşenlerin oranının 2014-2015’le karşılaştırıldığında daha yüksek olduğu görülüyor. Ayrışma, faiz artırımının başladığı aydan 6 ay sonra belirginleşmeye başlıyor.

Sağlıklı firmaların yüzde kaçının analiz başlangıç tarihinden 16 ay geçtikten sonra temerrüde düştüğünü, firma ölçeği ve borçluluk düzeyi kırılımında özetliyoruz (Tablo 1). Firmaları ölçek bakımından, mikro, orta ve büyük olmak üzere 3 gruba; borçluluk düzeyi bakımından da firmanın kredi bakiyesini net satışlarına oranlayarak düşük, orta ve yüksek olmak üzere üç gruba ayırdık.[2] Para politikasında sıkılaşmanın başladığı Haziran 2018-Eylül 2019 ile faizlerin yatay seyrettiği Haziran 2014-Eylül 2015 dönemleri firma temerrütleri borçluluk ve ölçek açısından karşılaştırıldığında, temerrüt artışının yüksek borçlu orta ve büyük ölçekli firma grubunda daha belirgin olduğu görülüyor.

Bulgularımız, borçluluk ve temerrüde düşme olasılığı arasında pozitif bir ilişki olduğunu ve bu ilişkinin faizlerin artmaya başladığı dönemde, yatay seyrettiği döneme kıyasla daha güçlü olduğunu gösteriyor. Diğer bir ifadeyle, temerrüdün borçluluğa olan duyarlılığı yüksek faiz patikası ortamında daha da yükselmekte. Buna bağlı olarak, yüksek borçluluğa sahip firmaların 2023 yılı haziran ayında başlayan faiz artırım sürecine diğer firmalara kıyasla daha olumsuz tepki vermesi beklenebilir. Ancak, bu analizde kullanılan karşılaştırma dönemleri ve mevcut faiz patikası dönemi arasında ekonominin ivmesi, faiz oranlarındaki değişim oranı, bankaların risk yüklenme kapasitesi ve reel sektör borçluluğu açısından farklılıklar mevcut. Örneğin, reel sektör borçluluğu ve mevcut TGA oranları enflasyon etkisiyle birlikte önceki dönemlere kıyasla 2023 parasal sıkılaşma döneminde oldukça düşük seviyede (Grafik 3). Ayrıca, 2018 dönemiyle karşılaştırıldığında, reel sektörün döviz pozisyon açığı da oldukça azalmış ve kur şoklarına karşı dayanıklılığı artmış durumda (Grafik 4). Bu açılardan, bankaların kredi riski taşıma kapasitesinin, firmaların da borç taşıma kapasitesinin karşılaştırılan dönemlerin üzerinde olduğunu söylemek mümkün. Bu durum, reel sektör firmalarının ve bankacılık sektörünün kredi temerrütlerine karşı daha dayanıklı olduğunu gösteriyor.

Firma temerrütlerinin 2023 yılı haziran sonrası ve 2018-2019 dönemlerinde farklılaşmasını göstermek amacıyla yaşlandırma analizini 1 Haziran 2023 – 31 Ağustos 2024 dönemi için genişlettik. Mayıs 2023 itibarıyla sağlıklı olarak tanımlanan firmaların temerrüt gelişimini önceki dönemlerle karşılaştırdık. Buna göre, 2023 mayıs ayında sağlıklı olan firmaların takip eden aylarda temerrüde düşme oranları 2018-2019 temerrüt oranlarından ve faizlerin artmadığı 2014 haziran sonrası dönemde gerçekleşen oranlardan belirgin şekilde daha düşük seyrediyor. Ayrıca, gerçekleşen temerrüt oranı ve temerrüde düşme hızı mevcut dönemde oldukça olumlu seyretmekte. Sektörel seviyede bakıldığında da 2023 dönemindeki olumlu ayrışma oldukça belirgin ve sektörler arasında homojen bir görünüm arz ediyor. Firma temerrüt oranları parasal sıkılaşma adımlarının kademeli atılması ve reel sektörün azalan yerli-yabancı para borç yükü nedeniyle ılımlı seyrediyor. Bununla birlikte, firma temerrüt oranları fiyat istikrarı ve finansal istikrar açısından yakından takip edilmesi gereken göstergelerden biri olmaya devam ediyor.

[1] Sağlıklı firmalar canlı nakdi veya gayrinakdi kredi bakiyesi olup temerrüt durumunda olmayan firmalar olarak tanımlanmıştır.

[2] Ölçek aralığı 2018 yıl sonu değerleri baz alınarak belirlenmiştir. Buna göre, 2018 yıl sonu cirosu 1 milyon TL ve altında olan firmalar “mikro”, 1-50 milyon TL arasında olan firmalar “orta”, 50 milyon TL ve üzerinde olan firmalar ise “büyük” olarak sınıflandırılmıştır. Firmaların borçluluğu ise firmanın kredi bakiye/ciro oranı üzerinden tanımlanmıştır. Kredi bakiye/ciro oranı yüzde 5’in altında olan firmalar “düşük borçluluğa sahip,” yüzde 5 ile yüzde 50 arasında olan firmalar “orta borçluluğa sahip”, yüzde 50’den yüksek olan firmalar ise “yüksek borçluluğa sahip” olarak sınıflandırılmıştır.

TCMB-Blog

Kaynakça

Bağır, Y.K., Seven, Ü., Tok, E. (2024). Yükselen Ticari Kredi Faizlerinin Firmaların Temerrüt Olasılıklarına Heterojen Etkisi Üzerine Bir İnceleme. TCMB Ekonomi Notları Serisi, 2024-11.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.