GÜNDEM
Lisans Öğrencilerine Neoklasik İktisat Öğretmeli miyiz?
Yayınlanma:
7 ay önce|
Yazan:
BankaVitrini“Neoklasik iktisatı öğretmek zorundayız ancak sadece onun ne olduğunu ayyuka çıkarıp gözden düşürmek, öğrencilerin neyin yanlış olduğunu ve piyasaların gerçekte nasıl işlediğiyle bağlantısı olmadığını fark etmelerini sağlamak için. Dolayısıyla, piyasaların neoklasik iktisat yasalarını izlememesi ile dünyanın bu iktisatın uygulamalarıyla domine edildiği arasındaki ayrım net bir şekilde ortaya koyulmalı: politika uzmanları, siyasetçiler, bankacılar ve profesörler bu çizgiye dokunmak için eleştirel olmalı. Bu bilgelik ve bu ayrım öğrencilere öğretmek zorunda olduğumuz şeydir.”
Neoklasik iktisatı eleştiren ve onun pek çok başarısızlığını detaylı bir şekilde ortaya koyan birçok makale, blok yazısı ve kitaplar mevcuttur. Bunların tüm detaylarına girmek mümkün olmasa da post-Keynesyen ve Heterodoks literatürün panteonunda kolaylıkla bulunabilirler. Paul Davidson gibi yazarlar, Neoklasik iktisat varsayımlarının, bir bakıma gerçek dünyayı yeterince açıklamadığını, defalarca sorgulamışlardır. Diğer yandan Vicky Chick gibileri ise neoklasik iktisata yönelik metodolojik kusurları ve atomistic bireycilik, dengeye yakınsama, otomatik kendinden düzelme mekanizması gibi özelliklerine olan dayanaklarını eleştirmişlerdir.
Bazıları için, Maryland Üniversitesinden Steven Klees’in dile getirdiği gibi, neoklasik iktisat ölüdür. Fakat neredeyse tüm iktisat dergilerine ve departmanlarına şöyle kısaca bir göz atmamız, neoklasik iktisatın ölmediğini ve ölmekten de epey uzak olduğunu doğrulayacaktır. Modern Para Teorisi gibi alternatif görüşlerin yükselişi veya heterodoks fikirlerin ana akım yaklaşımlara yavaşça sızmış olmasına rağmen neoklasik iktisat üniversite bölümlerinde halen canlı ve alanında rakipsiz olduğu kabul edilmektedir.
Belki de daha doğru bir tanım, John King’in şu açıklaması olabilir:
“Anaakım makroekonomi teorisi yanlış ve iktisat politikasının temeli olarak kullanıldığında zararlı sonuçlar ortaya çıkarıyor.”
Tabii ki, bu Keynes’in kendi ifadesini pekiştirmektedir, Genel Teori’nin açılış paragrafında yazıldığı üzere:
“Klasik teorinin varsaydığı özel durumun nitelikleri, gerçekte yaşadığımız iktisadi toplumun özellikleriyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, öğretilmesi yanıltıcı ve pratiğe uygulandığında ise felaketi doğurur.”
Gerçekten de felaket. Sonuç, Keynes’in 1930’da yazdığı bir makalede bize hatırlattığı gibi oldukça açıktır. Kabusu işaret ederek Keynes şöyle der:
“Kendimizi, anlamadığımız hassas bir makinenin kontrolünde hata yaparak, devasa bir karışıklığa dahil ettik. Sonuç olarak, zenginlik olanaklarımız bir süre- belki de uzun bir süre- heba olabilir.”
Ve günümüzde böyle hataların kanıtını bulmak için uzaklara bakmamıza gerek yok. Tabii ki, Keynes’in bahsettiği depresyonlar var, ancak daha yakın tarihli olarak, “ikinci bir yol yok!” yanlış varsayımınının rehberliğinde işçilere ne denli acı veren mali ve parasal kemer sıkma politikalarını düşünün. Çeşitli hükümetlerin, çeşitli ülkelerde ve çeşitli zamanlarda, bu kemer sıkma önlemleri (ve hatta parasal genişleme iştahının doruk noktasına örnek olarak miktarsal genişleme müdahaleleri, ki bunlar özellikle ve kasıtlı olarak birçok kişiyi zengin etti) özellikle 1980’lerden bu yana neoliberal politikaların yükselişine denk gelerek 2007-2008 global finansal krizinde doruk noktasına ulaştı. Bu bakımdan, 2008 küresel finansal krizi beklenmekteydi ve kaçınılmazdı; sistem çökmek üzereydi, bizim iddiamız odur ki bir sonraki krizde de aynısı olacak.
Bu elbette piyasanın ekonominin ideal yönlendiricisi olarak vurgulandığı neoklasik teoriden elde edilen iktisat politikalarının, özelleştirme, liberalizasyon, regülasyonsuzlaştırma ile beraber, kamu politikasına dönüşmesi tartışmasını gündeme getiriyor. Tabii ki, bütün politikalar, ve hatta post-Keynesyen fikirlere dayananlar da ekonomide bir grubu memnun ederken diğer grubu etmeyecektir; kazanan ve kaybeden yaratacaktır. Ancak, post-Keynesyen politikalar en azından geliri, serveti ve gücü yeniden dağıtmayı amaçlarken, neoliberal politikalar bunları mümkün olduğunca az sayıda kişinin elinde toplamak istiyor.
Elbette, neoklasik iktisatın tarikat üyeleri, bu tür kemer sıkma politikalarının enflasyonla mücadele etmek için gerekli olduğunu savunuyorlar. Enflasyonu, ekonomik ve toplumsal bir canavar olarak görüyorlar. Düşük ve istikrarlı enflasyonu, bunun en gerekli şey olduğu varsayımı ile garanti etmek zorunda olduğumuzu söylüyorlar. Joan Robinson’ı alıntılamamak mümkün mü?
“Geleneksel anaakım iktisatın amaçlarından biri, ayrıcalıklı sınıfa, pozisyonlarının ahlaki açıdan doğru olduğunu ve toplumun refahı için gerekli olduğunu açıklamaktır (1937, s.176).“
Ancak 1974 yılında New York Times’ta yayımlanan parlak bir yazısında James Tobin’in bizi uyardığı üzere, “enflasyon hakkındaki histeri, iktisadi ilerlemeyi potansiyelinin oldukça altında tutan politikalara yol açabilir.”
Diğer bir deyişle, Keynes’e göre kemer sıkma, “hastalığı hastayı öldürerek tedavi eden ilaç türüne aittir.” Bütün maliyetiyle, muhtemelen bedeli işçilere ödeterek, enflasyonla mücadele etmek, zengin elitler için kabul edilebilir bir slogan haline gelmiştir, çünkü enflasyon işçilerin servetinin gerçek değerini azaltır.
Bu yüzden enflasyona karşı verilen mücadele, açık olalım, rantçıların servetini artırırken, aynı zamanda işsizlik yaratarak işçilerin geçimini zorlaştırır. 18. Yüzyıl Fransa’sında Madam Roland’ın devrimci sözlerini pekiştirerek ve onu doğru bir ifadeyle yeniden dile getirerek: “Enflasyon, adına ne suçlar işleniyor! (Inflation, que de crimes on commet en ton nom!).
Tüm bunları göz önünde bulundurarak, post-Keynesyenlerin ve Heterodoks iktisatçıların neoklasik teori ve politikarını eleştirdiklerini, ancak en önemli ve bir o kadar açık soruyu sormaktan kaçındıklarını düşünüyoruz:
“Lisans öğrencilerine neoklasik ekonomiyi öğretmeye katlanmalı mıyız? Onu tamamen öğretmeyi bırakmalı mıyız?
Sonuç olarak, fizikçiler üniversite dergilerinde düz dünya teorisini öğretmezler, evrenin dünya merkezli modellerini öğretmezler, biyologlar yaratılışçılığı öğretmez. Bu teoriler yanlıştır ve lisans düzeyinde öğretiminin yeri yoktur, eğer ki kötü bir şaka malzemesi değillerse. Peki heterodoks iktisatçılar neden hala neoklasik ekonomiyi öğretiyorlar? Boston Üniversitesi’nden Tim Thornton 2020 yılında yazdığı bir blog yazısında bu soruya şu cevabı vererek bunun önemli olduğunu belirtiyor:
“Bu gereklidir çünkü ekonominin öğretim şeklinin üniversite duvarlarının çok ötesinde sonuçları vardır: gelecek neslin politika yapıcılarının, seçmenlerin ve vatandaşların zihinlerini şekillendirir.”
Neoklasik İktisatın Ahlakı
Biz, neoklasik teorinin yanlış olduğu, gerçek dünyayı yansıtmadığı ve bu teoriye dayanan politikaların uygulandığı takdirde yıkıcı etkiler doğuracağı konusunda aynı fikri paylaşıyoruz. Bu nedenler tek başına, bizi bu iktisat anlayışını lisans öğrencilerine öğretmeyi bırakmaya ikna etmektedir. Çoğumuz kariyerimizin belli bir noktasında bazı meslektaşlarımızla bu konuyu tartışmışızdır. Gerçekten de öğrencilerimize yanlış bir şey öğretmekle onlara bir iyilik mi yapıyoruz?
Ancak, daha fazla düşünülmesi gereken şeyler var. Bunlar neoklasik iktisatın etik ve ahlak anlayışıyla ilgilidir (Heterodox ekonomide giderek artan bir retorik, örneğin, Negru, Duckworth ve Meyenburg, 2023 s.1). Kitabın editörleri, neoklasik iktisatta etik denilen şeyin yeri olmadığını açıkladıkları gibi, Joan Robinson’ın 1978’de ulaştığı “neoklasik iktisatta ahlaki sorunun ortadan kaldırıldığı” sonucunu vurgulamaktadırlar.
Bize göre, belki de neoklasik iktisatı öğretmeyi durdurmanın en büyük nedeni budur: neoklasik iktisat empatiden yoksundur. Bu durumun herhangi bir şekilde önemli olup olmadığı, verilen cevaplardan fazlasını ortaya çıkarır.
Bu bağlamda, neoklasik iktisata dayanarak öğrencilere tam olarak ne öğretiyoruz? Gerçekçi olmayan varsayımlarla ilgili yapılan alışılagelmiş eleştirilerin ötesinde, öğrencilere hangi değerleri aşılamaktayız? Mikro veya makroekonomiyi öğretirken, öğrencilere Homo Economicus’un kendi çıkarlarına göre hareket ettiğini, önemli olanın da kendi faydamızın peşinde koşmak olduğunu söylüyoruz; toplumun, kendimizden başka herkesi yok saydığımızda daha iyi bir noktada olduğunu söylüyoruz. Bunu yaparken tabii ki de toplumsal sınıfları gerçekdışı ilan edip görmezden geliyoruz. Başkalarına güvenmek veya onları önemsemek, Margaret Thatcher’ın bir zamanlar ilan ettiği gibi “sıradan ve bürokratik baskı araçları, mala çökmeye yönelik vergiler, millileştirme ve baskıcı düzenlemeler” ile sonuçlanır[1].
Diğer bir ifadeyle, kendi çıkarının peşinde koşmanın ekonomik büyüme için en uygun strateji olduğunu ve kendisinden başkasına duyduğu empatinin aslında toplumun refahı için zararlı olduğunu öğretiyoruz.
“Homo Economicus merkezli neoklasik iktisatın etik paradigması, bireyin kendi çıkarını ençoklaştırmak için öznel maddi tercihlerini en üst düzeye çıkarma arayışına dayanır; ki bunun, rekabetçi piyasalar tarafından (oldukça kısıtlı varsayımlar altında) gerçekleştirilebilir olduğu gösterilmiştir” (Annett, 2018).
Dolayısıyla, Morris Altman’ın (2021, s.1) ifade ettiği gibi:
“Geleneksel veya neoklasik iktisatta temel ve bir o kadar da önemli bir varsayım, etik anlayışına sahip olmanın ekonomiye olsa olsa zarar vereceğidir.”
Ünlü bir Amerikalı sosyolog olan Amitai Etzioni, neoklasik iktisatı öğrencilere öğretmenin onlar üzerinde yarattığı etkiyi ele alan “The Moral Effect of Economic Teaching (2015)” adlı bir çalışma yaptı. Etzioni, aşağılanmış öğrencilerin ekonomiye bir tür öznel seçim süreci aracılığıyla mı dahil edildiği, yoksa neoklasik iktisatı öğretmenin bu aşağılanmaya katkıda bulunup bulunmadığını merak eder. Aynı kitapta şu sonuca ulaşır: “Çalışmalar, iktisatçıların ve iktisat öğrencilerinin çeşitli aşağılanmış ahlaki davranış ve tutumları sergileme olasılığının daha yüksek olduğunu bulmaktadır… İktisatı neoklasik bir anlayış altında öğrenmek, insanları daha az ahlaki hale getirebileceği gibi halihazırda mevcut olan bu tür bir duruşa yönelik önceden var olan eğilimleri de pekiştirebilir.”
Finansın ve hatta açgözlülüğün giderek daha fazla bir şekilde nüfus ettiği bir dünyada, sonuçlar son derece endişe vericidir. Julie Nelson’ın (2012) dile getirdiği gibi:
“Ulaştığımız nokta açgözlülüğü kabul etmek midir?”
“İktisadi yaşamın temelde bencil çıkarlar, fayda ve kar maksimizasyonu ve mekanik kontrol edilebilirlikle karakterize olduğu görüntüsü, birçok iş insanını, yargıçları, sosyologları, filozofları, politika yapıcılarını, ekonomi eleştirmenlerini ve genel halkı açgözlülüğü ve fırsatçılığı hoş görmeye, hatta böyle bir durum kollamaya veya teşvik etmeye sevk etmiştir.”
Bu, Gintis ve Khurana (2016) tarafından dile getirilen neoklasik teorinin mesleği ve toplumu bozduğu şeklindeki görüşle aynıdır. William Black’in gündeme getirdiği uzun dua listesinden bahsetmiyoruz bile.
Alain Parguez bir zamanlar neoklasik iktisatı “üst düzey devlet bürokrasisine benzer, toplam karlardan aldığı büyük bir payın keyfini çıkaran egemen sınıfın entelektüel yedek ordusu” olarak tanımlamıştır.
Günümüzde neoklasik iktisat, matematiksel modellere ve sofistike tekniklere daha fazla güvenmesi nedeniyle genellikle kendi içinde etiği barındırmakta daha az başarılıdır. Sonuç olarak, matematiksel bir denklem, etik bir davranış için ne ifade eder ki?
İktisatın Dili
Bitirmeden önce, lisans öğrencilerine neoklasik iktisatı öğretmeye devam etmenin iyi bir nedeninden bahsedelim. Neoklasik iktisat öğretilmeden, öğrencilerin iş bulamayacağı geçmişte bize çoğu defa söylendi. Yaşadığımız dünya neoklasik iktisat anlayışı tarafından domine edildiği için öğrencilerin de iş bulabilmesinin yolu bu iktisadın dilini konuşmasından geçmektedir.
Bu fikre karşıt olanlar ise, düz dünya teorisi, dünya merkezli evren modelleri ve yaratılışçılığın, bilimde hakim düşünceler olmadığını dile getirirler. Bu nedenle, neoklasik iktisatı öğretmemek öğrencileri dezavantajlı duruma düşürmez. Ancak ekonomide, pratik olmalı ve neoklasik iktisatı öğretmeliyiz.
Joan Robinson’ın iktisatı öğrenme hakkında söylediklerine sadık kalarak “iktisatçılar tarafından kandırılmamak için” gerçek dünyanın doğru ya da yanlış olsa da neoklasik iktisatla çevrelendiğini, Keynes’in deyişiyle “hayatımızın her köşesine nüfus ettiğini” kabul etme sorumluluğumuz da var. Bu nedenle, onu öğretmeliyiz, ancak sadece onu itibarsızlaştırmak için ve öğrencilerin yanlış olanın ne olduğunu ve piyasaların gerçekteki işleyişinden nasıl da kopuk olduğunu fark etmeleri için. Dolayısıyla, piyasaların neoklasik iktisat yasalarını izlemediği ve dünyanın bu iktisatın uygulamalarıyla domine edildiği arasındaki ayrım net bir şekilde ortaya koyulmalı: politika uzmanları, siyasetçiler, bankacılar ve profesörler bu çizgiye dokunmak için eleştirel olmalı. Bu bilgelik ve bu ayrım öğrencilere öğretmek zorunda olduğumuz şeydir.
Sonuç Yerine
Sonuç olarak, Neoklasik itkisatın yanılgılarına ne pahasına olursa olsun işaret etme fikrini savunmalı ve desteklemeliyiz. Dürüst olmak gerekirse, öğrencilere bencil düşünmeyi ve sadece kendi çıkarlarını düşünerek dünyanın nasıl daha iyi hale geldiğini öğreterek onlara iyilik yapmıyoruz. John King’in yazdığı gibi, neoklasik teori kelimenin en yalın haliyle yanlıştır. Yaşadığımız dünyayı domine ettiğinden, bunu ne pahasına olursa olsun itibarsızlaştırmalıyız; ve ardından öğrencilere, birbirimizi, gezegenimizi, Keynes’in bize anlattığı gibi “torunlarımızın ekonomik olanaklarını” göz önünde bulurdurmayı öğretmeliyiz.
Keynes ayrıca şunu dile getirir:
“Uzman bir iktisatçı, nadir bir yetenek kombinasyonuna sahip olmalıdır… O bir matematikçi, tarihçi, devlet adamı, filozof olmalıdır; tabi bir dereceye kadar. O sembolleri anlamalı ve kelimelerle konuşmalıdır. O özel olana, genel terimlerle kafa yormalıdır ve soyut ile somut olana aynı düşünce akışında dokunmalıdır. O şimdiyi, gelecekteki amaçları için geçmişin ışığında incelemelidir. İnsan doğasının veya kurumlarının hiçbir kısmı tamamen göz ardı edilmemelidir. O aynı anda bir amaca sahip olup kayıtsız olabilmeli, bir sanatçı kadar uzak ve el değmemiş olabilmeli, bazen de bir politikacı kadar yeryüzüne yakın olmalıdır.”
Bu, çoklu krizlerin yaşandığı bir dönemde daha da acil hale geliyor: iklim değişikliği/ekolojik sorunlar, sosyal ve ekonomik eşitsizlik/yoksulluk, finansal istikrarsızlık, cinsiyet eşitsizliği, hanehalkı borç krizi, sosyal konut krizi, gıda güvensizliği krizi, savaşlar ve jeopolitik çatışmalar, etik sorunlar ve daha fazlası. Neoklasik teoriden türetilmiş politikaları kullanarak refah sağlayamıyorsak, onu öğreterek söz konusu krizlere ortak oluyoruz.
Şimdi, ekonominin alanlarının ötesine geçmeli ve krizler hakkında düşünme biçimlerinde yeni yollar önermeliyiz. Bunu da yalnızca toplumu ve bireyleri dikkate alarak yapabiliriz. Bunu başarmanın (belki de bir büyücünün çırağı olarak kalabilecek) en iyi kabiliyete sahip neoklasik iktisat eğitimi almış ekonomistlerin yeteneklerinin çok ötesinde olduğuna inanıyoruz.
Not: Bu yazının orijinal metni için bakınız:
Louis-Philippe Rochon
Profesör, Laurentian University, Canada
Baş Editör, Review of Political Economy
Editör, Elgar Series on Central Banking and Monetary Policy
&
Sergio Rossi
Profesör, Department of Economics
University of Fribourg, Switzerland
Çeviren: Oktay Özden
[1]https://www.washingtonpost.com/opinions/michael-gerson-margaret-thatcher-the-moral-capitalist/2013/04/11/92e2a994-a1fd-11e2-9c03-6952ff305f35_story.html
İlginizi Çekebilir
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
DÖVİZ KITLIĞI VE İHRACAT ÜZERİNE
Yayınlanma:
1 gün önce|
10/09/2024Yazan:
BankaVitriniÜlkemizin ihraç pazarlarının kompozisyonu, geleneksel pazarlarımız olan Avrupa ve MENA bölgesine bağımlı olduğumuzu göstermektedir. Başka pazarlara da girebilmek için neler yapılabilir kısaca özetleyecek olur isek,
1) İhracata ilişkin elimizdeki veriler, yurtdışı satış sürecinde az sayıda müşteriye ve sınırlı sayıda ülkeye bağımlılığın yüksek olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede ihracat yapılan ülke ve müşteri sayısı arttırılarak portföy genişletilmelidir.
2) İhracat pazarları hakkında detaylı bilgilere ulaşmak için, uluslararası bağımsız kuruluşlara sektör ve ürün bazında pazar araştırmaları yaptırılmalıdır.
3) Yine az sayıda müşteriye olan bağımlılık göz önünde bulundurulduğunda çalışılması bırakılan ülkelerin & firmaların tekrar kazanılması ve kök sebeplerinin ortadan kaldırılması için gayret gösterilmelidir.
4) İhracat süreçlerinde çeşitli pazarlara satış yapabilmek adına ihracatçıların aracılar ile çalıştığı ve önemli rakamlara ulaşan komisyon ücretleri ödediği bilinmektedir. Ülke olarak uzun zamandır ihracat yaptığımız pazarlar ve ikili diyaloglarımızın geliştiği müşterilerimiz ile aracısız ticaret yapabilmek adına geliştirilebilecek alternatiflerin değerlendirilmesi bu pazarlara derinlemesine nüfuz edebilmek adına yararlı olacaktır.
5) İhraç pazarlarının iyi analiz edilmesi, pazar dinamiklerine bağlı olarak ortaya çıkan fırsat ve tehditlerin hızlı takibi ve uzmanlık oluşturulabilmek adına, ihracatçı şirketlerimizin personelinin pazar bazında ve/veya mamul ve/veya müşteri bazında uzmanlaşacağı bir organizasyon yapılanmasına gitmelidirler.
6) İhracatçılarımız, daha çok müşteri &potansiyel müşteri ziyareti yapmalı ve ziyaret sıklığını artırmalıdır.
7) İhracatçılarımız, ihraç edilen ürünlerimizin marka bilinirliği, imajı, kalitesi ve ürünlerinin algılanma şekline ilişkin detaylı bilgilere ulaşmak için bağımsız anket kuruluşlarına yurtdışında anketler yaptırmalıdır. Alınan sonuçlara uygun aksiyon planları üretilmelidir.
8) İhracatçılarımızın Eximbank’ın finansal kaynaklarına erişimleri artırılmalıdır.
9) Turquality gibi, ihracatçıları özellikle kurumsallaşmaya yöneltecek devlet teşvikleri yaygınlaştırılmalıdır.
10) Katma değeri yüksek ürün ihracatı gerçekleştiren şirketlerimize pozitif ayrımcılık yapılmalı daha çok devlet desteği verilmelidir.
11) Uzak coğrafyalara ihracat yapan şirketlerimize navlun desteği verme konusunun üzerinde daha çok çalışılmalıdır.
12) E-ticaret ve e-ihracat konusu hafife alınmamalı, adaptasyon için yoğun çaba sarf edilmelidir.
13) Gümrük birliğinin başta tarım ve hizmetler sektörlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi, yine AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalayacağı üçüncü ülkelerle müzakare ve karar alma sürecine Türkiye’nin de dahil edilmesi ya da imzalanacak STA’nın Türkiye’yi bağlamayacağının belirlenmesi için ivedilikle adım atılmalıdır.
14) Ülke olarak çok daha fazla sayıda ülke ile STA imzalayarak ihracatçıların pazara girişi kolaylaştırılmalıdır.
Onur ÇELİK-CFO/YMM
GÜNCEL
108 milyon yurttaşın tüm kişisel verileri çalındı, BTK verileri koruyamadığını kabul ederek Google’dan yardım istedi
Yayınlanma:
2 gün önce|
09/09/2024Yazan:
BankaVitriniResmi kurumlarda kaydı olan 108 milyon yurttaşın kimlik numaralarından ev adreslerine kadar tüm kişisel verileri çalındı. Çalınan veriler arasında 82 milyon kişinin ikamet adresi ve 134 milyon da GSM numarası yer aldı. Verileri korumakla yükümlü olan BTK, verileri koruyamadığını kabul ederek Google’dan yardım istedi.
Free Web Turkey‘den Ali Safa Korkut‘un haberine göre, resmi kurumlarda kaydı olan 108 milyon yurttaşın ad, soyad, tc kimlik numarası, aile sıra numarası, birey sıra numarası, doğum tarihi, doğum yeri; nüfusa kayıtlı oldukları il, ilçe ve köy, medeni durum, ölüm tarihi, ikamet adresi ve cep telefonu numarasından oluşan kişisel verileri çalındı.
Verileri çalan bilgisayar korsanları, bunları “Yenilenmiş TC”, “Adres”, “GSM”, “101m” ve “GSM” (ikinci bir dosya) isimli beş farklı Google Drive dosyasında topladı.
Verilerin çalındığını fark eden Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi (USOM), Google ile iletişime geçti ve “Kanunen yurttaşları kimlik avı saldırıları, kullanıcı hesaplarının ele geçirilmesi ve veri sızıntıları gibi her türlü siber saldırıya karşı korumakla yükümlüyüz” diyerek yardım talep etti.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) bünyesinde faaliyet gösteren USOM, “Bu doğrultuda, kritik öneme sahip olduğu iddia edilen bazı verilerin sisteminize başarıyla yüklendiğini önemle dikkatinize sunarız” ifadesiyle Google’a ilgili Drive dosyalarının bağlantılarını iletti ve “acil” koduyla “derhal” kaldırılmalarını istedi.
108 milyon TC kimlik numarası, 82 milyon kişinin ikamet adresi, 134 milyon GSM numarası
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup olmadığı fark etmeksizin, Türkiye’deki herhangi bir resmi makamda kaydı bulunan tüm yurttaşların verilerinin yer aldığı beş dosyanın toplam boyutu 42,18 GB.
Çalınan veriler arasında 108 milyon 571 bin 832 kişiye ait TC kimlik numarası, 82 milyon 322 bin 190 kişinin ikamet adresi ve 134 milyon 817 bin 279 cep telefonu numarası yer aldı.
İçinde milyonlarca kişiye ait kişisel verilerin bulunduğu dosyaların formatıysa veri kaydı için tercih edilen ilk format olan XLS (Microsoft Excel) veya CSV değil. Verileri çalan bilgisayar korsanları, dosyaların boyutunun büyük olması sebebiyle onları bir veritabanı yönetim sistemi olan MySQL’in MYD ve MYI formatlarında kaydetmiş.
MySQL, bu tür büyük boyutlu veri setlerini kaldırabilecek veritabanı yönetim programlarından biri. Bu ve benzeri programlar, veritabanına aynı anda yüzbinlerce istek gönderebilme kapasitesine sahip olduğu için bu verileri işlemek isteyenler bu tür programları kullanıyor.
BTK’dan Google’a: İşbirliğinizi rica ediyoruz
Google’dan işbirliği yapmasını “rica eden” USOM, aynı zamanda ilgili dosyaları Drive’a yükleyen kişi veya kişilerin kullanıcı hesap kimlikleri, IP adresleri ve port numaralarını da istedi.
Şirkete gönderilen 29 Temmuz ve 3 Eylül tarihli iki ayrı yazıda USOM, “Bu konudaki hızlı yanıtınız, etkilenen kullanıcıların bütünlüğünü ve güvenliğini korumak açısından büyük önem taşımaktadır” dedi.
MLSA suç duyurusunda bulunmuştu
Free Web Turkey, kişisel verilerin çalındığını 2023 yılında da ortaya çıkarmış ve bunun üzerine İçişleri Bakanlığına dava açmıştı. Açılan davanın reddedilmesi üzerine konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıyan MLSA Hukuk Birimi, verileri korumakta ihmal gösteren idarenin özel hayatın gizliliğini, ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini savundu. MLSA’ya göre kişisel verilerin açıkça yayınlanması bilgileri açıklanan milyonlarca kişi için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Bir süredir stagflasyon konuşuyoruz, öğrenciyken iktisat derslerinde okuduğumuz ama iş hayatında tecrübe etmediğimiz. Stagflasyona girecek miyiz, girmeyecek miyiz?
Stagflasyon, yüksek enflasyon ve düşük büyümenin bir arada olduğu oldukça zorlu bir ekonomik dönemi tanımlıyor.
Bu dönemde şirketlerin hayatta kalabilmesi ve hatta büyümeye devam edebilmesi için hangi adımlar atılmalıdır? Bu konuya odaklanmak stagflasyon yaşasak da yaşamasak da şirketimizi güçlendirecektir.
Nedir bu önlemler ?
1) Maliyet Kontrolü:
*Giderleri titizlikle analiz ederek gereksiz harcamaları azaltmak
*Tedarik zinciri yönetimini optimize ederek girdi maliyetlerini düşürmek
*Üretim süreçlerini iyileştirerek verimliliği artırmak
2) Fiyatlandırma Stratejisi:
*Enflasyon oranını göz önünde bulundurarak fiyatları kademeli olarak artırmak
*Müşteri kaybını önlemek için farklı fiyatlandırma modelleri (indirim, paketleme vb.) geliştirmek
*Rekabetçi fiyatlandırma analizleri yapmak
3) İnovasyon ve Ürün Geliştirme:
*Müşteri ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacak yeni ürün ve hizmetler geliştirmek
*Teknolojik gelişmeleri takip ederek üretim süreçlerini iyileştirmek
*Ar-Ge yatırımlarını sürdürmek
4) Pazarlama ve Satış Stratejileri:
*Hedef kitleyi daha iyi anlamak ve pazarlama çalışmalarını buna göre şekillendirmek
*Dijital pazarlama kanallarını etkin bir şekilde kullanmak
*Müşteri ilişkilerini güçlendirmek
5) İş Gücü Yönetimi:
*Giderleri azaltmak için iş gücünü optimize etmek (esnek çalışma saatleri, uzaktan çalışma vb.)
*Personelin eğitimine yatırım yapmak
*Motivasyonu yüksek tutmak için çalışan memnuniyetini artırıcı uygulamalar geliştirmek
6) Finansal Yönetim:
*Nakit akışını düzenli olarak takip etmek ve borç yükünü azaltmak
*Risk yönetimi uygulamalarını güçlendirmek
*Yatırım kararlarını dikkatli bir şekilde almak
7) Stratejik Ortaklıklar:
*Diğer şirketlerle işbirliği yaparak güç birliği oluşturmak
*Yeni pazarlara ulaşmak için ortaklıklar kurmak
Bu önlemlerle birlikte şirket özelinde sektör, şirket büyüklüğü ve mevcut finansal duruma göre de alınabilecek önlemler dikkatle değerlendirilmelidir.
Peki nereden başlayalım derseniz :
Zuhal KARABULUT
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (658)
- BANKA ANALİZLERİ (140)
- BANKA HABERLERİ (2.677)
- BASINDA BİZ (55)
- BORSA (327)
- CEO PERFORMANSLARI (25)
- EKONOMİ (2.632)
- GÜNCEL (2.085)
- GÜNDEM (2.863)
- RÖPORTAJLAR (43)
- SİGORTA (117)
- ŞİRKETLER (1.718)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (343)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (714)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (5)
- Dr. Abbas Karakaya (56)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (391)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (39)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (25)
- Mustafa Akpınar (14)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (69)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (7)
- Tungay Dere (17)
- Uğur Durak (33)
YAZARLAR
GSD Varlık Yönetime faaliyet izni
Mustafa Akpınar yazdı: BÜYÜME TUZAĞI
Elektrikli Araçlarda En Sık Yaşanan Sorunlar
Petrol üç yılın dibinde, FED kararına günler kala gözler TÜFE verisinde
Reuters: Türk firmalar işten çıkarma, kapanma ve iflas dalgasıyla karşı karşıya!
QNB Finansbank, ismindeki Finanbank ibaresini kaldırıyor.
Garanti BBVA Kripto uygulamasına XRP ve Arbitrum eklendi
Morgan Stanley: Euro yüzde 7 değer kaybetmesini öngördü
ALMANYA’DA VOLKSWAGEN FIRTINASI
Anadolu Isuzu 6. Sürdürülebilirlik Raporu Yayımlandı
BANKACILIK SİSTEMİNİ KULLANARAK NASIL PARA AKLANIYOR?
BANKACILAR AÇLIK SINIRINDA
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ÖZEL BANKALAR HANGİLERİ
KONKORDATO NİÇİN ALINIR, NELER YAŞANIR, SUİSTİMAL VAR MI?
BASEL IV neler değiştirecek…
Prof. Dr. Aziz Çelik: “Emekli aylıklarını bilerek düşürdüler!”
BANKALAR VARLIK YÖNETİM ŞİRKETLERE 150 MİLYAR TL BATIK KREDİ DEVRETTİ
SİSTEM ZENGİNİ DAHA ZENGİN FAKİRİ DAHA FAKİR YAPIYOR
HAZIR GİYİMDE KRİZ DERİNLEŞİYOR, AVRUPA’YA İHRACAT DÜŞÜŞÜ ENDİŞE VERİCİ
Barış SOYDAN: Ekonomi durma noktasında
- Küresel piyasaların beklediği ABD ağustos enflasyonu belli oldu 11/09/2024
- AB'den flaş Rus gazı çıkışı! 11/09/2024
- Bakan Bayraktar canlı yayında duyurdu! Sakarya gaz sahasında yeni müjde 11/09/2024
- İstanbul-Ankara Süper Hızlı Tren Projesi'ne Güney Kore'den büyük ilgi 11/09/2024
- Borsa günün ilk yarısında geriledi 11/09/2024
- AB, Rus gazı olmadan devam etmeye kararlı 11/09/2024
- ABD'de yıllık enflasyon 3,5 yılın en düşük seviyesinde 11/09/2024
- Spot piyasada elektrik fiyatları (11.09.2024) 11/09/2024
- Google: Yapay zeka ile gelen fırsatı kaçırmak istemiyoruz 11/09/2024
- Norveç, Türkiye’ye yönelik savunma sanayi kısıtlamalarını kaldırdı 11/09/2024
- Samsung dünya genelinde işten çıkarmalara hazırlanıyor 11/09/2024
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM3 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL1 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ1 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ3 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ3 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA ANALİZLERİ2 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM9 ay önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
GÜNCEL2 yıl önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı