GÜNDEM
Lisans Öğrencilerine Neoklasik İktisat Öğretmeli miyiz?

Yayınlanma:
1 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
“Neoklasik iktisatı öğretmek zorundayız ancak sadece onun ne olduğunu ayyuka çıkarıp gözden düşürmek, öğrencilerin neyin yanlış olduğunu ve piyasaların gerçekte nasıl işlediğiyle bağlantısı olmadığını fark etmelerini sağlamak için. Dolayısıyla, piyasaların neoklasik iktisat yasalarını izlememesi ile dünyanın bu iktisatın uygulamalarıyla domine edildiği arasındaki ayrım net bir şekilde ortaya koyulmalı: politika uzmanları, siyasetçiler, bankacılar ve profesörler bu çizgiye dokunmak için eleştirel olmalı. Bu bilgelik ve bu ayrım öğrencilere öğretmek zorunda olduğumuz şeydir.”
Neoklasik iktisatı eleştiren ve onun pek çok başarısızlığını detaylı bir şekilde ortaya koyan birçok makale, blok yazısı ve kitaplar mevcuttur. Bunların tüm detaylarına girmek mümkün olmasa da post-Keynesyen ve Heterodoks literatürün panteonunda kolaylıkla bulunabilirler. Paul Davidson gibi yazarlar, Neoklasik iktisat varsayımlarının, bir bakıma gerçek dünyayı yeterince açıklamadığını, defalarca sorgulamışlardır. Diğer yandan Vicky Chick gibileri ise neoklasik iktisata yönelik metodolojik kusurları ve atomistic bireycilik, dengeye yakınsama, otomatik kendinden düzelme mekanizması gibi özelliklerine olan dayanaklarını eleştirmişlerdir.
Bazıları için, Maryland Üniversitesinden Steven Klees’in dile getirdiği gibi, neoklasik iktisat ölüdür. Fakat neredeyse tüm iktisat dergilerine ve departmanlarına şöyle kısaca bir göz atmamız, neoklasik iktisatın ölmediğini ve ölmekten de epey uzak olduğunu doğrulayacaktır. Modern Para Teorisi gibi alternatif görüşlerin yükselişi veya heterodoks fikirlerin ana akım yaklaşımlara yavaşça sızmış olmasına rağmen neoklasik iktisat üniversite bölümlerinde halen canlı ve alanında rakipsiz olduğu kabul edilmektedir.
Belki de daha doğru bir tanım, John King’in şu açıklaması olabilir:
“Anaakım makroekonomi teorisi yanlış ve iktisat politikasının temeli olarak kullanıldığında zararlı sonuçlar ortaya çıkarıyor.”
Tabii ki, bu Keynes’in kendi ifadesini pekiştirmektedir, Genel Teori’nin açılış paragrafında yazıldığı üzere:
“Klasik teorinin varsaydığı özel durumun nitelikleri, gerçekte yaşadığımız iktisadi toplumun özellikleriyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, öğretilmesi yanıltıcı ve pratiğe uygulandığında ise felaketi doğurur.”
Gerçekten de felaket. Sonuç, Keynes’in 1930’da yazdığı bir makalede bize hatırlattığı gibi oldukça açıktır. Kabusu işaret ederek Keynes şöyle der:
“Kendimizi, anlamadığımız hassas bir makinenin kontrolünde hata yaparak, devasa bir karışıklığa dahil ettik. Sonuç olarak, zenginlik olanaklarımız bir süre- belki de uzun bir süre- heba olabilir.”
Ve günümüzde böyle hataların kanıtını bulmak için uzaklara bakmamıza gerek yok. Tabii ki, Keynes’in bahsettiği depresyonlar var, ancak daha yakın tarihli olarak, “ikinci bir yol yok!” yanlış varsayımınının rehberliğinde işçilere ne denli acı veren mali ve parasal kemer sıkma politikalarını düşünün. Çeşitli hükümetlerin, çeşitli ülkelerde ve çeşitli zamanlarda, bu kemer sıkma önlemleri (ve hatta parasal genişleme iştahının doruk noktasına örnek olarak miktarsal genişleme müdahaleleri, ki bunlar özellikle ve kasıtlı olarak birçok kişiyi zengin etti) özellikle 1980’lerden bu yana neoliberal politikaların yükselişine denk gelerek 2007-2008 global finansal krizinde doruk noktasına ulaştı. Bu bakımdan, 2008 küresel finansal krizi beklenmekteydi ve kaçınılmazdı; sistem çökmek üzereydi, bizim iddiamız odur ki bir sonraki krizde de aynısı olacak.
Bu elbette piyasanın ekonominin ideal yönlendiricisi olarak vurgulandığı neoklasik teoriden elde edilen iktisat politikalarının, özelleştirme, liberalizasyon, regülasyonsuzlaştırma ile beraber, kamu politikasına dönüşmesi tartışmasını gündeme getiriyor. Tabii ki, bütün politikalar, ve hatta post-Keynesyen fikirlere dayananlar da ekonomide bir grubu memnun ederken diğer grubu etmeyecektir; kazanan ve kaybeden yaratacaktır. Ancak, post-Keynesyen politikalar en azından geliri, serveti ve gücü yeniden dağıtmayı amaçlarken, neoliberal politikalar bunları mümkün olduğunca az sayıda kişinin elinde toplamak istiyor.
Elbette, neoklasik iktisatın tarikat üyeleri, bu tür kemer sıkma politikalarının enflasyonla mücadele etmek için gerekli olduğunu savunuyorlar. Enflasyonu, ekonomik ve toplumsal bir canavar olarak görüyorlar. Düşük ve istikrarlı enflasyonu, bunun en gerekli şey olduğu varsayımı ile garanti etmek zorunda olduğumuzu söylüyorlar. Joan Robinson’ı alıntılamamak mümkün mü?
“Geleneksel anaakım iktisatın amaçlarından biri, ayrıcalıklı sınıfa, pozisyonlarının ahlaki açıdan doğru olduğunu ve toplumun refahı için gerekli olduğunu açıklamaktır (1937, s.176).“
Ancak 1974 yılında New York Times’ta yayımlanan parlak bir yazısında James Tobin’in bizi uyardığı üzere, “enflasyon hakkındaki histeri, iktisadi ilerlemeyi potansiyelinin oldukça altında tutan politikalara yol açabilir.”
Diğer bir deyişle, Keynes’e göre kemer sıkma, “hastalığı hastayı öldürerek tedavi eden ilaç türüne aittir.” Bütün maliyetiyle, muhtemelen bedeli işçilere ödeterek, enflasyonla mücadele etmek, zengin elitler için kabul edilebilir bir slogan haline gelmiştir, çünkü enflasyon işçilerin servetinin gerçek değerini azaltır.
Bu yüzden enflasyona karşı verilen mücadele, açık olalım, rantçıların servetini artırırken, aynı zamanda işsizlik yaratarak işçilerin geçimini zorlaştırır. 18. Yüzyıl Fransa’sında Madam Roland’ın devrimci sözlerini pekiştirerek ve onu doğru bir ifadeyle yeniden dile getirerek: “Enflasyon, adına ne suçlar işleniyor! (Inflation, que de crimes on commet en ton nom!).
Tüm bunları göz önünde bulundurarak, post-Keynesyenlerin ve Heterodoks iktisatçıların neoklasik teori ve politikarını eleştirdiklerini, ancak en önemli ve bir o kadar açık soruyu sormaktan kaçındıklarını düşünüyoruz:
“Lisans öğrencilerine neoklasik ekonomiyi öğretmeye katlanmalı mıyız? Onu tamamen öğretmeyi bırakmalı mıyız?
Sonuç olarak, fizikçiler üniversite dergilerinde düz dünya teorisini öğretmezler, evrenin dünya merkezli modellerini öğretmezler, biyologlar yaratılışçılığı öğretmez. Bu teoriler yanlıştır ve lisans düzeyinde öğretiminin yeri yoktur, eğer ki kötü bir şaka malzemesi değillerse. Peki heterodoks iktisatçılar neden hala neoklasik ekonomiyi öğretiyorlar? Boston Üniversitesi’nden Tim Thornton 2020 yılında yazdığı bir blog yazısında bu soruya şu cevabı vererek bunun önemli olduğunu belirtiyor:
“Bu gereklidir çünkü ekonominin öğretim şeklinin üniversite duvarlarının çok ötesinde sonuçları vardır: gelecek neslin politika yapıcılarının, seçmenlerin ve vatandaşların zihinlerini şekillendirir.”
Neoklasik İktisatın Ahlakı
Biz, neoklasik teorinin yanlış olduğu, gerçek dünyayı yansıtmadığı ve bu teoriye dayanan politikaların uygulandığı takdirde yıkıcı etkiler doğuracağı konusunda aynı fikri paylaşıyoruz. Bu nedenler tek başına, bizi bu iktisat anlayışını lisans öğrencilerine öğretmeyi bırakmaya ikna etmektedir. Çoğumuz kariyerimizin belli bir noktasında bazı meslektaşlarımızla bu konuyu tartışmışızdır. Gerçekten de öğrencilerimize yanlış bir şey öğretmekle onlara bir iyilik mi yapıyoruz?
Ancak, daha fazla düşünülmesi gereken şeyler var. Bunlar neoklasik iktisatın etik ve ahlak anlayışıyla ilgilidir (Heterodox ekonomide giderek artan bir retorik, örneğin, Negru, Duckworth ve Meyenburg, 2023 s.1). Kitabın editörleri, neoklasik iktisatta etik denilen şeyin yeri olmadığını açıkladıkları gibi, Joan Robinson’ın 1978’de ulaştığı “neoklasik iktisatta ahlaki sorunun ortadan kaldırıldığı” sonucunu vurgulamaktadırlar.
Bize göre, belki de neoklasik iktisatı öğretmeyi durdurmanın en büyük nedeni budur: neoklasik iktisat empatiden yoksundur. Bu durumun herhangi bir şekilde önemli olup olmadığı, verilen cevaplardan fazlasını ortaya çıkarır.
Bu bağlamda, neoklasik iktisata dayanarak öğrencilere tam olarak ne öğretiyoruz? Gerçekçi olmayan varsayımlarla ilgili yapılan alışılagelmiş eleştirilerin ötesinde, öğrencilere hangi değerleri aşılamaktayız? Mikro veya makroekonomiyi öğretirken, öğrencilere Homo Economicus’un kendi çıkarlarına göre hareket ettiğini, önemli olanın da kendi faydamızın peşinde koşmak olduğunu söylüyoruz; toplumun, kendimizden başka herkesi yok saydığımızda daha iyi bir noktada olduğunu söylüyoruz. Bunu yaparken tabii ki de toplumsal sınıfları gerçekdışı ilan edip görmezden geliyoruz. Başkalarına güvenmek veya onları önemsemek, Margaret Thatcher’ın bir zamanlar ilan ettiği gibi “sıradan ve bürokratik baskı araçları, mala çökmeye yönelik vergiler, millileştirme ve baskıcı düzenlemeler” ile sonuçlanır[1].
Diğer bir ifadeyle, kendi çıkarının peşinde koşmanın ekonomik büyüme için en uygun strateji olduğunu ve kendisinden başkasına duyduğu empatinin aslında toplumun refahı için zararlı olduğunu öğretiyoruz.
“Homo Economicus merkezli neoklasik iktisatın etik paradigması, bireyin kendi çıkarını ençoklaştırmak için öznel maddi tercihlerini en üst düzeye çıkarma arayışına dayanır; ki bunun, rekabetçi piyasalar tarafından (oldukça kısıtlı varsayımlar altında) gerçekleştirilebilir olduğu gösterilmiştir” (Annett, 2018).
Dolayısıyla, Morris Altman’ın (2021, s.1) ifade ettiği gibi:
“Geleneksel veya neoklasik iktisatta temel ve bir o kadar da önemli bir varsayım, etik anlayışına sahip olmanın ekonomiye olsa olsa zarar vereceğidir.”
Ünlü bir Amerikalı sosyolog olan Amitai Etzioni, neoklasik iktisatı öğrencilere öğretmenin onlar üzerinde yarattığı etkiyi ele alan “The Moral Effect of Economic Teaching (2015)” adlı bir çalışma yaptı. Etzioni, aşağılanmış öğrencilerin ekonomiye bir tür öznel seçim süreci aracılığıyla mı dahil edildiği, yoksa neoklasik iktisatı öğretmenin bu aşağılanmaya katkıda bulunup bulunmadığını merak eder. Aynı kitapta şu sonuca ulaşır: “Çalışmalar, iktisatçıların ve iktisat öğrencilerinin çeşitli aşağılanmış ahlaki davranış ve tutumları sergileme olasılığının daha yüksek olduğunu bulmaktadır… İktisatı neoklasik bir anlayış altında öğrenmek, insanları daha az ahlaki hale getirebileceği gibi halihazırda mevcut olan bu tür bir duruşa yönelik önceden var olan eğilimleri de pekiştirebilir.”
Finansın ve hatta açgözlülüğün giderek daha fazla bir şekilde nüfus ettiği bir dünyada, sonuçlar son derece endişe vericidir. Julie Nelson’ın (2012) dile getirdiği gibi:
“Ulaştığımız nokta açgözlülüğü kabul etmek midir?”
“İktisadi yaşamın temelde bencil çıkarlar, fayda ve kar maksimizasyonu ve mekanik kontrol edilebilirlikle karakterize olduğu görüntüsü, birçok iş insanını, yargıçları, sosyologları, filozofları, politika yapıcılarını, ekonomi eleştirmenlerini ve genel halkı açgözlülüğü ve fırsatçılığı hoş görmeye, hatta böyle bir durum kollamaya veya teşvik etmeye sevk etmiştir.”
Bu, Gintis ve Khurana (2016) tarafından dile getirilen neoklasik teorinin mesleği ve toplumu bozduğu şeklindeki görüşle aynıdır. William Black’in gündeme getirdiği uzun dua listesinden bahsetmiyoruz bile.
Alain Parguez bir zamanlar neoklasik iktisatı “üst düzey devlet bürokrasisine benzer, toplam karlardan aldığı büyük bir payın keyfini çıkaran egemen sınıfın entelektüel yedek ordusu” olarak tanımlamıştır.
Günümüzde neoklasik iktisat, matematiksel modellere ve sofistike tekniklere daha fazla güvenmesi nedeniyle genellikle kendi içinde etiği barındırmakta daha az başarılıdır. Sonuç olarak, matematiksel bir denklem, etik bir davranış için ne ifade eder ki?
İktisatın Dili
Bitirmeden önce, lisans öğrencilerine neoklasik iktisatı öğretmeye devam etmenin iyi bir nedeninden bahsedelim. Neoklasik iktisat öğretilmeden, öğrencilerin iş bulamayacağı geçmişte bize çoğu defa söylendi. Yaşadığımız dünya neoklasik iktisat anlayışı tarafından domine edildiği için öğrencilerin de iş bulabilmesinin yolu bu iktisadın dilini konuşmasından geçmektedir.
Bu fikre karşıt olanlar ise, düz dünya teorisi, dünya merkezli evren modelleri ve yaratılışçılığın, bilimde hakim düşünceler olmadığını dile getirirler. Bu nedenle, neoklasik iktisatı öğretmemek öğrencileri dezavantajlı duruma düşürmez. Ancak ekonomide, pratik olmalı ve neoklasik iktisatı öğretmeliyiz.
Joan Robinson’ın iktisatı öğrenme hakkında söylediklerine sadık kalarak “iktisatçılar tarafından kandırılmamak için” gerçek dünyanın doğru ya da yanlış olsa da neoklasik iktisatla çevrelendiğini, Keynes’in deyişiyle “hayatımızın her köşesine nüfus ettiğini” kabul etme sorumluluğumuz da var. Bu nedenle, onu öğretmeliyiz, ancak sadece onu itibarsızlaştırmak için ve öğrencilerin yanlış olanın ne olduğunu ve piyasaların gerçekteki işleyişinden nasıl da kopuk olduğunu fark etmeleri için. Dolayısıyla, piyasaların neoklasik iktisat yasalarını izlemediği ve dünyanın bu iktisatın uygulamalarıyla domine edildiği arasındaki ayrım net bir şekilde ortaya koyulmalı: politika uzmanları, siyasetçiler, bankacılar ve profesörler bu çizgiye dokunmak için eleştirel olmalı. Bu bilgelik ve bu ayrım öğrencilere öğretmek zorunda olduğumuz şeydir.
Sonuç Yerine
Sonuç olarak, Neoklasik itkisatın yanılgılarına ne pahasına olursa olsun işaret etme fikrini savunmalı ve desteklemeliyiz. Dürüst olmak gerekirse, öğrencilere bencil düşünmeyi ve sadece kendi çıkarlarını düşünerek dünyanın nasıl daha iyi hale geldiğini öğreterek onlara iyilik yapmıyoruz. John King’in yazdığı gibi, neoklasik teori kelimenin en yalın haliyle yanlıştır. Yaşadığımız dünyayı domine ettiğinden, bunu ne pahasına olursa olsun itibarsızlaştırmalıyız; ve ardından öğrencilere, birbirimizi, gezegenimizi, Keynes’in bize anlattığı gibi “torunlarımızın ekonomik olanaklarını” göz önünde bulurdurmayı öğretmeliyiz.
Keynes ayrıca şunu dile getirir:
“Uzman bir iktisatçı, nadir bir yetenek kombinasyonuna sahip olmalıdır… O bir matematikçi, tarihçi, devlet adamı, filozof olmalıdır; tabi bir dereceye kadar. O sembolleri anlamalı ve kelimelerle konuşmalıdır. O özel olana, genel terimlerle kafa yormalıdır ve soyut ile somut olana aynı düşünce akışında dokunmalıdır. O şimdiyi, gelecekteki amaçları için geçmişin ışığında incelemelidir. İnsan doğasının veya kurumlarının hiçbir kısmı tamamen göz ardı edilmemelidir. O aynı anda bir amaca sahip olup kayıtsız olabilmeli, bir sanatçı kadar uzak ve el değmemiş olabilmeli, bazen de bir politikacı kadar yeryüzüne yakın olmalıdır.”
Bu, çoklu krizlerin yaşandığı bir dönemde daha da acil hale geliyor: iklim değişikliği/ekolojik sorunlar, sosyal ve ekonomik eşitsizlik/yoksulluk, finansal istikrarsızlık, cinsiyet eşitsizliği, hanehalkı borç krizi, sosyal konut krizi, gıda güvensizliği krizi, savaşlar ve jeopolitik çatışmalar, etik sorunlar ve daha fazlası. Neoklasik teoriden türetilmiş politikaları kullanarak refah sağlayamıyorsak, onu öğreterek söz konusu krizlere ortak oluyoruz.
Şimdi, ekonominin alanlarının ötesine geçmeli ve krizler hakkında düşünme biçimlerinde yeni yollar önermeliyiz. Bunu da yalnızca toplumu ve bireyleri dikkate alarak yapabiliriz. Bunu başarmanın (belki de bir büyücünün çırağı olarak kalabilecek) en iyi kabiliyete sahip neoklasik iktisat eğitimi almış ekonomistlerin yeteneklerinin çok ötesinde olduğuna inanıyoruz.
Not: Bu yazının orijinal metni için bakınız:
Louis-Philippe Rochon
Profesör, Laurentian University, Canada
Baş Editör, Review of Political Economy
Editör, Elgar Series on Central Banking and Monetary Policy
&
Sergio Rossi
Profesör, Department of Economics
University of Fribourg, Switzerland
Çeviren: Oktay Özden
[1]https://www.washingtonpost.com/opinions/michael-gerson-margaret-thatcher-the-moral-capitalist/2013/04/11/92e2a994-a1fd-11e2-9c03-6952ff305f35_story.html
İlginizi Çekebilir
GÜNCEL
Rezervlerde rekor artış ve terörsüz Türkiye umudu piyasalara moral verdi

Yayınlanma:
18 saat önce|
10/07/2025Yazan:
BankaVitrini
Türk mali piyasaları dün şaşırtıcı bir şekilde iyimser bir seyir izleyerek günü tamamladı. Her ne kadar siyasi cephedeki gelişmelerde bir değişiklik olmasa da, BIST-100 endeksi günü %1,7 yükselişle 10bin seviyesinin üzerinde tamamladı. Dünkü bültenimizde, stopaj indiriminin TL’nin getirisini azaltarak bir miktar ‘hırpalayıcı’ etki yaratabileceğini düşünmüştük. Ancak, ilk gün itibariyle bu etkinin pek de beklediğimiz yönde ilerlemediğini görüyoruz. USDTRY kuru, TCMB’nin konfor alanında psikolojik 40,00 seviyesinin hemen üzerinde bebek adımlarıyla yükselirken; TL tahvil faizleri görece yatay seyretti. CDS risk primi ise 285 baz puana gerileyerek sınırlı bir düşüş gösterdi.
Geride bıraktığımız hafta, CHP Kurultay’ın iptal davasının ertelenmesi sonrası TL ve TL cinsi varlıklara yönelik alım iştahı ile TCMB’nin net yabancı para pozisyonunu yaklaşık 10 milyar dolar artması ardından hafta sonu yaşanan yeni gelişmelerin TCMB’nin rezerv rakamlarına olumsuz yansıyacağını tahmin etmiştik. Burada da yanılmışız! Keza analitik bilançoya göre, 7 ve 8 Temmuz valörlü işlemlerin neticesinde net yabancı para pozisyonu daha da artarak son altı günün toplamını 11 milyar dolara getirdi; manşet rakam ise +31,5 milyar dolar ile Mart sonundan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Rezervleri, tıpkı bir ordunun askerî gücü gibi okumak gerekiyor! Rezervlerde artışı ile kurdaki volatilitenin de azaldığını görüyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK’nın silah bırakma ve kendini feshetme süreci kapsamında “Terörsüz Türkiye” hedefinde olumlu haberlerin alınacağı bir döneme girildiğini açıkladı. TBMM grup toplantısında konuşan Erdoğan, sürecin “yol kazası yaşanmadan” tamamlanmasını temenni ederken, PKK lideri Abdullah Öcalan da video mesajında gönüllü silah bırakmanın ve Meclis’te kurulacak kapsamlı komisyonun önemine dikkat çekti. PKK’nın Cuma günü silah bırakması bekleniyor. AK Parti Sözcüsü Çelik de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumartesi sabahı tarihi bir konuşma yapacağını açıkladı. Bu güzel gelişmenin ve artan rezervlerinin de yardımı ile Türk mali piyasalarının dünkü günü rahat bir şekilde geçirdiğini söyleyebiliriz. Yurt dışına geçmeden önce, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı görevini uzun zamandır sürdüren Fahrettin Altun yerine Burhanettin Duran’ın atandığını okuyoruz. Türkiye’de İletişim Başkanlığı, makam ve yetki olarak oldukça önemli bir pozisyon olduğunu not edelim.
Küresel piyasalarda tüm gözler hâlen Başkan Trump’ın ekonomi ve ticaret politikalarına çevrilmiş durumda. Tarife cephesinde bazı sonuçların yavaş yavaş görünmeye başlamasıyla birlikte, ABD’nin bu yıl gümrük vergilerinde rekor seviyelere ulaşması bekleniyor. Bu tablo içerisinde, Trump’ın açıkladığı “büyük ve güzel” vergi indirim paketinin yaratacağı bütçe açıklarının, artan gümrük gelirleriyle dengelenebileceği beklentisi hisse senetlerine alım getirdi. Ancak piyasa, enflasyon endişeleriyle büyüme teması arasında sıkışan FED’in ne yöne adım atacağına odaklanmış durumda.
Nitekim, dün yayınlanan FED’in 17-18 Haziran toplantısına ait tutanaklar, Temmuz ayında faiz indirimi için sınırlı bir destek olduğunu ortaya koydu. Sadece birkaç üye indirim yönünde görüş bildirirken, çoğunluk Trump’ın tarifelerinin enflasyonist etkileri nedeniyle temkinli olmayı tercih etti. Başkan Trump’ın acil ve sert faiz indirimi çağrısına karşın, FED üyelerinin büyük kısmı böyle bir adım için henüz uygun bir zemin oluşmadığı görüşünde birleşti. Tutanaklar, mevcut para politikasının zaten kısıtlayıcı düzeyde olduğunu, ekonominin ve istihdamın ise güçlü seyrini sürdürdüğünü vurguladı. Piyasalar, faiz indirimlerinin Eylül ve Aralık aylarında sınırlı ölçüde gerçekleşeceği beklentisini koruyor.
ABD Doları küresel bazda bir miktar da olsa değer kazanırken, altının ons fiyatında dün önemli bir destek seviyesi olarak gördüğümüz 3,285 dolar seviyesinden güç bularak yeniden 3,320 dolar seviyesine toparlandı. Teknik mânâda 3,285 dolar altında haftalık kapanış durumunda mevcut uzun pozisyonlarda kâr al ya da açığa sat stratejisi izlenebilir. Öte yandan, 3,285 dolar seviyesi -çok tavsiye etmesem de- alım yönünde kollanarak sıkı bir zarar kes ile de takip edilebilir. Gümüşün ons fiyatı 36,50 dolar seviyelerinde yatay bir şekilde beklerken, yine teknik bir bakış açısı ile altın gümüş rasyosunu 89 seviyesini aşağı yönlü geçmesi ile gümüşün daha bir ön plana çıkmasını bekliyoruz. Direnişin parası bitcoin ise bu sabah 111bin dolar seviyesinin üzerine yükseldi. Daha önce de kaleme aldığımız üzere, 113bin dolar seviyesi sonrası bitcoin için ‘asıl’ yukarı yönlü hareketin başlamasını bekliyoruz. Fiat para sistemine baş kaldıran bu üç önemli aktörü yakından takip etmenizde büyük fayda görüyoruz.
Hisse senetleri yönelik tarife kaygılarını azalması ile hisse senetlerine alım geldiğini yukarıda belirmiştik. Dün Avrupa’da Stoxx600 endeksi günü %1’e yakın artıda tamamlarken, Nvidia, yapay zekâ çiplerine yönelik küresel talebin etkisiyle piyasa değeri kısa süreliğine 4 trilyon doları aşarak bu eşiğe ulaşan ilk şirket oldu. Hisseleri yılbaşından bu yana %22 artarken, Nisan’daki düşüşten sonra %74 oranında toparlandı. S&P 500 endeksinde Nvidia’nın %7,3 ile en yüksek ağırlığa sahip olan şirket olduğunu da hatırlatalım. S&P500 geceyi %0,6 oranında artışla tamamlarken, risk iştahı denince akla gelen Nasdaq endeksi ise %1 yükseldi.
Yeni gün başlangıcında biraz da olsa karmaşık bir seyrin hâkim olduğunu not edelim. Japonya’nın Nikkei 225 endeksi, ABD Başkanı Trump’ın Japonya’ya yönelik %25 gümrük tarifesi açıklaması ve 20 Temmuz’da kritik seçim öncesi belirsizliklerin baskısıyla %0,6 geriledi. Ayrıca Trump, 1 Ağustos’tan itibaren bakır ithalatına ve Brezilya’dan gelen ürünlere %50 gümrük vergisi uygulanacağını da duyurdu. Bu husus birkaç gündür bakır piyasasında ciddi volatilite yaratırken, ABD ile Londra arasında fiyat farkı da rekor düzeye ulaştı. Öte yandan, AB ile olası bir ticaret anlaşması için müzakerelerin de hız kazandığını görüyoruz. ABD borsalarının vadeli işlemlerinde hafif de olsa kırmızı renk ön plana çıkarken, Japonya dışında kalan bölgelerde ise ılımlı tablo dikkat çekiyor. Kore borsasının %1 artışla olumlu ayrıştığının altını çizelim. Mali piyasaların gündeminde bugün Türkiye’de sanayi üretimi, her perşembe olduğu üzere ABD’de haftalık işsizlik maaşı başvuruları, Türkiye’de ise TCMB ve BDDK’nın haftalık bültenlerini yakından takip edeceğiz.
TCMB net döviz pozisyonunda yaşanan günlük değişim
ABD gümrük gelirleri rekora koşuyor
2025’nin ilk 5 ayında elde edilen gelir senenin rekor düzeyde artışla tamamlanacağına işaret ediyor
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
ABD’den Kara Para trafiğindeki ülkelere sert mesaj: Türkiye’de var!

Yayınlanma:
1 gün önce|
09/07/2025Yazan:
BankaVitrini
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, “ABD Hong Kong, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye merkezli yasa dışı bir İran finansal ağına yaptırım uyguluyor” dedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, ABD’nin Hong Kong, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye merkezli bir yaşa dışı İran finansal ağına yaptırım uyguladığını açıkladı. Bruce, X hesabından yaptığı paylaşımda şunları kaydetti:
“ABD Hong Kong, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye merkezli yasa dışı bir İran finansal ağına yaptırım uyguluyor. İran petrol ticaretinden elde edilen bu fonlar, on yıllardır İran’ın terörist vekillerini destekleyen İslam Devrim Muhafızları’na fayda sağlamakta.”
ANKA
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
Dolar kuvvetleniyor, altında kâr satışları. Stopaj artışı TL’yi yıpratabilir!

Yayınlanma:
2 gün önce|
09/07/2025Yazan:
BankaVitrini
Türk mali piyasalarında son günlerde etkili olan iç siyasi risklerin yarattığı baskı unsuru dün de korunmaya devam etti. Bu kapsamda Borsa İstanbul ana endeksi günü %1,1 düşüşle tamamlarken, haftanın ilk iki gününde %2,7 geriledi. Halbûki, geçen hafta CHP Kurultay kararının ertelenmesi ile endeks %9,3 artış kaydetmişti. Böylelikle, teknik mânâda önemli bir psikolojik seviye olan 10bin endeks seviyesinin de hemen altına gerilemiş oldu. USDTRY kuru bebek adımları ile 40,00 seviyesinin üzerine yükselirken, EUR ve GBP gibi önde gelen paritelerin dolar karşısında gerilemesi ile TL sepet bazında dün değer kazandı. Faiz indiriminin önündeki engellerin kalktığına inanılan ve geçen hafta adeta ralli yapan 2 yıl vadeli gösterge tahvil hafif de olsun yükselirken, CDS risk primi ise 290 seviyesine yatay kaldı.
Veri akışında ise TÜİK Haziran ayı finansal yatırım araçlarının reel getiri oranlarını yayınladı. Buna göre faiz indirim beklentisi ile tahvil faizleri %2,8 reel getiri ile ilk sırada yer alırken, hisse senetleri eksi %1,1 ile son sırada yer aldı (bakınız grafik). TL’de reel değerlenmenin Merkez Bankası’nın resmî stratejisi olduğunu pekâlâ biliyoruz. Bu politika sonucunda TL 2024 yılında ciddi oranda reel olarak değerlendi. Hatırlamak gerekirse, dolar geçen yıl TL karşısında reel olarak %16,71 değer yitirirken, Euro’daki reel kayıp %20’yi geçti. Son aylarda ise tablonun yavaş yavaş değişmeye başladığını ya da bu politika bu yıl artık aynı nobranlıkta sürdürülmüyor olduğunu not etmemiz gerekiyor. Mayıs ayı verilerine göre, dolar enflasyonun bir tık üzerinde değer kazanırken, Haziran ayından da aynı tablo devam etmiş: dolar yatırımcısına %0,36 reel getiri sağlarken, DİBS %2,8 ile zirvede, BIST ise eksi %1,1 ile dipte yer aldı.
Dönelim yurt dışına…. Trump’ın bakır ithalatına %50 oranında gümrük vergisi getirme tehdidi, küresel ticaret gerilimlerini yeniden alevlendirdi. Trump ayrıca çip ve ilaç ithalatına yönelik ek tarifelerin de yolda olduğunu belirtirken, 1 Ağustos tarihini Japonya ve Güney Kore gibi önemli ticaret ortakları ile anlaşmaya varmak için son tarih olarak yineledi. Trump’ın bir iş adamı, pragmatik ya da tüccar kişiliğine artık alışan piyasalar, son tarih ile ilgili yine esneme olabileceğini düşünerek ya da pazarlık payını göz ardı etmeyerek piyasaların kararsız bir seyir izlemesine neden oldu. Asya borsalarında yönler bir miktar da olsun ayrışırken, dolar ise güçlü seyrini korumaya devam ediyor.
Dün de bültenimizde dile getirdiğimiz üzere, ABD’de Mayıs ayında gümrük gelirleri neredeyse dört katına çıkarak 23 milyar dolarla rekor kırarken, bu artış, Başkan Trump’ın ithalata getirdiği yüksek tarifelerin liman gelirlerine yansımasıyla gerçekleşti! Demek ki Trump’ın politikalarına biraz da bu gözle bakmak gerekiyor. Hatırlarsanız Trump’ın büyük güzel yasasının vergi indirimler üzerinden yaratacağı bütçe açıkları, ilave borçlanma gereksinimi, artacak piyasa faizleri ve faturanın enflasyona çıkacağı yönünde endişeler -haklı olarak- ön planda olsa da, madalyonun diğer tarafında ise büyüme teması yani şirket gelirleri üzerinden hisse senetlerinin yukarı yönlü potansiyelini ön plana çıkararak farklı bir yaklaşım sergilemiştik.
Trump’ın ticaret anlaşmalarında yavaş da olsa yol almaya başlaması ve artan gümrük vergileri ile kral kaybederse endişesinin de gündemin ilk sıralarından yavaş da olsa düşmeye başladığını görüyoruz. Bu bağlamda, geçen günlerde 1,18 seviyelerinin üzerine yükselen EURUSD paritesi 1,17 seviyesinin hemen altına gerilerken, benzer bir şekilde 1,38 seviyesine dayanan GBPUSD paritesi de düşük 1,35 seviyelerini test etti; Japon yeni karşısında dolar 2,5 haftanın zirvesine çıktı. Daha geniş bir açıdan bakmak gerekirse, sepet kur DXY’nin yükselişe geçtiğini -doların değer kazanmaya başladığını- iddia edebilmemiz için 98,30 seviyesinin üzerinde haftalık bir kapanış görmemiz gerekiyor. Biz uzun bir süredir kalabalık işlemlerin peşinde koşmayarak dolar zayıflığını fırsat olarak gören bir strateji izlediğimizin altını bir kez daha çizelim.
Küresel mali piyasalarda tarife kaygıları döviz piyasasında olduğu üzere emtia piyasasında da etkili oldu. Elektrikli araçlardan askerî ekipmanlara kadar birçok sektörde kritik öneme sahip olan bakırın ABD vadeli fiyatı %10’dan fazla artarak rekor kırarken, Londra ve Şanghay’da ise düşüş yaşandı. Altın cephesinde ise Ortadoğu ekseninde azalan jeopolitik riskler ve doların dipten dönme emarelerine paralel kısa vadeli bakış açısı ile kâr realizasyonunun başladığını görüyoruz. Dün sabah saatlerinde 3,333 dolar seviyelerinde olan altın bu sabah 3,300 dolar seviyesinin altına kadar geriledi. 3,285 dolar seviyesinin altında haftalık kapanış durumunda daha sert bir geri çekilme görebileceğimizi düşünüyoruz! Altın gümüş rasyosu ise gümüş lehine aşağıya gelmeye devam ederken, o cenahta da rasyonun 89 altına gelmesi ile gümüşün koşu temposunu artıracağını düşünüyoruz (bakınız grafikler).
Resmî Gazete’de yayımlanan kararla birlikte, kısa vadeli TL mevduat ve yatırım fonlarına uygulanan stopaj oranı %15’ten %17,5’e çıkarıldı. Altı aya kadar vadeli hesaplarda stopaj %17,5’e, bir yıla kadar vadeli hesaplarda ise %12’den %15’e yükseltildi. Mevduat ve fon stopajlarına en son Şubat ayında ‘zam’ yapılmıştı. Atılan bu adımın Hazine’ye sağlayacağı ilave gelir, TL varlıkların cazibesinin azalmasıyla oluşabilecek potansiyel kayba kıyasla oldukça sınırlı kalabilir. Mali piyasaların gündeminde bugün önemli bir veri görünmüyor. Yaz sıcaklarında siyasi gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz.
Finansal yatırım araçlarında reel getiriler
XAUUSD
Emre Değirmencioğlu
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (860)
- BANKA ANALİZLERİ (141)
- BANKA HABERLERİ (3.169)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (456)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.864)
- GÜNCEL (3.310)
- GÜNDEM (3.224)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (134)
- ŞİRKETLER (2.282)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (483)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.088)
- Ali Coşkun (29)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (27)
- Dr. Abbas Karakaya (67)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (584)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (64)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (42)
- Onur ÇELİK (37)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (10)
- Süleyman Çembertaş (17)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Konkordato Kader mi? Finansçı Eksikliğinin Bedeli mi?

Rezervlerde rekor artış ve terörsüz Türkiye umudu piyasalara moral verdi

2025: REEL SEKTÖRÜN TARİHİ ÇÖKÜŞÜ

ABD’den Kara Para trafiğindeki ülkelere sert mesaj: Türkiye’de var!

Ali ÇOŞKUN yazdı: Kredi Kullanırken Dikkat Edilmesi Gereken 10 Temel Nokta

DenizBank 1,1 Milyar Dolar sendikasyon kredisi temin etti

Türkiye’nin Yeşil Geleceği İçin Yeni Yol Haritası

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

İsrail İran’a Neden Saldırdı?

AKBANK 3,4 milyar TL Takipteki Alacaklarını sattı

İsrail-İran Savaşının Türkiye’ye Etkileri

Kentsel dönüşüm müteahhiti yaptığı daire ve dükkanları satıp ‘İflas ettim’ dedi

ABD’den GVA Capital’e 216 Milyon Dolarlık Yaptırım Cezası: OFAC’tan Sert Mesaj

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?
- SON DAKİKA | Borsa günü yükselişle tamamladı 10/07/2025
- TCMB rezervlerinde 10 milyar dolara yakın artış 10/07/2025
- Hava yolunu kullanan yolcu sayısı yılın ilk yarısında 108,8 milyonu aştı 10/07/2025
- Google’a rekabet kurallarını ihlalden 355 milyon TL ceza 10/07/2025
- Bakan Ersoy: Uşak’ı yabancı turistlerin rotasına dahil edeceğiz 10/07/2025
- Altının kilogramı 4 milyon 295 bin liraya yükseldi 10/07/2025
- Almanya’da konut krizi derinleşiyor: İnşaat maliyetleri enflasyonu solladı 10/07/2025
- Ticari kredilerde büyüme sürüyor 10/07/2025
- Yabancılar hi̇sse alımını sürdürdü 10/07/2025
- Yabancılardan 10 Mayıs 2024 haftasından bu yana en yüksek tahvi̇l alımı 10/07/2025
- TCMB'ni̇n swap hari̇ç net rezervi̇ 10 mi̇lyar dolar arttı 10/07/2025
- KKM toplamı geçen hafta 535 mi̇lyar TL'ye geri̇ledi̇ 10/07/2025
- Dövi̇z mevduatları 4,1 mi̇lyar dolar azaldı 10/07/2025
- Konut fi̇yatları ve i̇nşaat mali̇yeti̇nde artış geri̇ledi̇ 10/07/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı