“Diğer İnsanların Hakkınızda Ne Düşündüğü Konusunda Endişelenmeyi Nasıl Bırakırsın” adlı popüler HBR makalesinin yazarı, psikolog Micheal Gervais, insan potansiyelinin en büyük sınırlayıcısı olan soruna dikkat çekiyor. Gervais, bu sorunun FOPO adını verdiği, “başkaları ne düşünür korkusu” olduğunu iddia ediyor. Gervais; dünyaca ünlü atletlerin, sanatçıların ve müzisyenlerin yanı sıra Fortune 100 liderleri ve ekipleriyle birlikte çalışarak yeni kitabı Yetkinliğin İlk Kuralı’nda (Harvard Business Review Press) FOPO’nun üstesinden gelmek için yararlı zihinsel becerileri ve egzersizleri bizimle paylaşıyor. Kısmen düzenlenmiş olan bu alıntı, öz saygımızı dış kaynaklara dayandırmak-veya onay almak için başkalarına yönelme- eğilimimizi inceliyor.
Hillary Allen, sinirbilim alanındaki doktorasını tamamlamak üzereydi. Aynı zamanda skyrunning sporunda da birinci sıradaydı. Bu, kısaca, katılımcıların dağda yokuş yukarı uzun mesafe maraton koştuğu bir spor.
Finding Mastery podcast’imde bana şöyle bir anısından bahsetti. Öğretmenlik yapan Hillary, yaz tatilinde yarışmak için üç aylığına Avrupa’ya gitti. Kuzey kutup dairesinde olan Norveç, Tromsø’da o yaz gerçekleştirilen final yarışında yolu yarılamıştı bile. Tepeyi geçerken bir fotoğrafçı gözüne çarptı. Adam, onu yarışın teknik bir bölümünden dönerken fotoğrafını çekmek için bekliyordu. Hillary her zaman, hatta acı içinde olduğu zamanlarda bile, güldüğü için adam ona “Güler Yüz” adını takmıştı. “Marhaba Ian,” diye Hillary adamı selamladı. Adamın cevabıysa “Bu köşede benim için kocaman gülümse şimdi,” oldu.
Hillary’nin yarışa dair son hatırladıklarıydı bu. Bunun ardından, gevşek bir taşa basmasıyla uçurumun kenarından 46 metre aşağıya düşmüştü. Dik ve pek dost canlısı gözükmeyen bir kayanın tepesinde durana kadar vücudu dağlık alanda birkaç defa sekmişti. Bu olayın üstüne toplamda 14 kemiği kırılmıştı. Bunlar arasında her iki ayağı, her iki bileği, sırtındaki L-4 ile L-5 omurları ve beş kaburgası bulunuyordu.
Hillary’nin düştüğünü gören yarışçılardan biri, kendi hayatını tehlikeye atarak onu kurtarmak için aşağıya inme cesareti gösterdi. Hillary’nin açık yaraları vardı ve her tarafı kan içindeydi. Yaşamsal belirtilerini kontrol etmek yarışçının aklına bile gelmedi, o an bir cesetle karşı karşıya olduğunu düşünüyordu. Fakat Hillary’nin göğsü yükseldi ve bilincini geri kazandı.
Onu kurtaran adama ilk sözleri şunlar oldu: “İyi olacak mıyım?”
. . .
Belirsizliğin olduğu her alanda iyi veya güvende olduğumuzu bilmek isteriz. Doğumhane. Toplantı odası. Yatak odası. Sınıf. Ne zaman korkarsak, tedirgin olursak ve kafamız karışsa ya cevabı kendimizde ararız ya da söz konusu otoriteyi, yani başkalarının görüşlerini, baz alırız. Hillary soruyu sorduğunda, tam bir ölüm kalım meselesiydi. Fakat bu durum, aynı zamanda; korku, şüphe veya belirsizlik anlarında durumumuzu değerlendirmek için içgüdüsel olarak nasıl başkalarına başvurduğumuzu da çok güzel ortaya koyuyor.
Öz saygı, insan olarak değerimiz hakkında geliştirdiğimiz temel inançlarımızdır. Kendimizi nasıl gördüğümüz ve algıladığımızdır. İnsanların, bir değere ya da öneme sahip olmak için nasıl olmaları veya ne yapmaları gerektiği konusunda farklı görüşleri vardır.
Bir kişinin öz saygısı akademik yeteneklerine bağlıyken bir diğerininki başkalarının onu çekici görmesine ya da Tanrı’nın sevgi ve onayına bağlı olabilir. Öz saygı, genel olarak öz saygıyla ilgili alanlardaki başarı veya başarısızlıkla ilişkilendirilir. Başarı, sadece bir işi yapabildiğinizi göstermez. Aynı zamanda değerli ve önemli olduğunuzu vurgular. Sadece öz saygı bayrağımızı diktiğimiz alanlar söz konusu olduğunda kendimiz hakkında yargıda bulunuruz.
Öz saygımızı dış etmenlere bağlamak, işe yaradığı durumlarda kısa vadeli faydalar sağlayabilir. Başarı elde ettiğimizde duygusal ve kimyasal olarak ödüllendiriliriz. Hipotalamusumuz, yaygın olarak mutluluk hormonu olarak da adlandırılan dopamin hormonunu üretir. Bu sayede öz saygımız artar ve böylece güvende, emin ve üstün hissederiz.
Fakat başkalarından onay almaya ve toplum tarafından kabul görmeye olan bağımlılığın bir tarafı da karanlık bir alter ego’dur. Bu alternatif benlik, kendini zaman içerisinde ortaya çıkarır çünkü öz saygıyı dışa vurmak temel insan ihtiyaçlarını -yetkinlik, özerklik ve bağlılık- zayıflatır.
Öz saygınızı, belirli bir alandaki başarınız veya başarısızlığınızla ilişkilendirdiğinizde ilk dürtünüz kendinize ve başkalarına değer koşullarını karşıladığınızı kanıtlamak olur.
Öz saygımızı dış etmenlere bağlayarak kendimizi öz saygı elde etmeye çalıştığımız bitmez bir döngünün içinde buluruz. Öz saygımız, kişisel başarılarımızın bir nedeninden ziyade bir sonucu olduğunda kapana kısılırız. Bu durumda, öz saygımız başarılarla beslenirken; engeller, başarısızlıklar ve başkalarının görüşleri tarafından durmadan yıpratılır.
Öz saygıyı koşullara bağlama sorununu çözmek, düşündüğünüz kadar karmaşık değildir. Regresyon terapisine ve küçükken bakıcılarınızın alttan alta size verdiği şarta bağlı değer mesajlarını anlamaya ihtiyacınız yok. Ayrıca, büyürken katlandığınız duygusal veya fiziksel eziyeti tekrar çekmeniz gerekmiyor.
Tek yapmanız gereken, olduğunuz gibi değerli olduğunuzu anlamak. Aldığınız not (ister A ister F olsun), işiniz, yaşınız, maratonda ne kadar koştuğunuz, şirketteki pozisyonunuz, ilişki durumunuz, ne kadar paranız olduğu veya hapis cezası çekmeniz sizi tanımlamaz. Doğuştan gelen bir değeriniz var ve bu değer, yaptığınız ya da yapmış olduğunuz hiçbir şeye bağlı değil. Ne kadar erdemli olduğunuz veya kaç defa hata yaptığınız bunu belirlemez. Erdemli olup olmamanız veya yaptığınız hatalar, insan olarak değerinizi hesaplamada bir role sahip değildir. Yaptığınız eylemlerden dolayı değil, var olduğunuz için değerlisinizdir.
Öz saygıyla ilgili yanlış yerleşmiş bir görüşü daha fazla çözümleyip yıkmak için öz saygınızın temellerine inmeli ve bir farkındalık geliştirmelisiniz. Ne söz konusu olduğunda değer duygunuzu dış etmenlere bağlıyorsunuz? Hangi alanlarda değerli hissetmeniz için belli standartları karşılamanız gerekiyor? Öz saygınızın bağlı olduğu tek bir alan olmak zorunda değildir, birkaç alan bu görevi görebilir. Öz saygımızla ilgili fikrimizi en sık temellendirdiğimiz konular şunlardır:
- Toplumsal onay: Öz saygım; kabul görmek, takdir edilmek ve onaylanmaya bağlıdır.
- İş Ortamı: Öz saygım, iş yerindeki performans standartlarına bağlıdır.
- Para: Öz saygım, finansal durumuma bağlıdır.
- Akademik Başarı: Öz saygım, akademik başarıma bağlıdır.
- Dış Görünüş: Öz saygım, çekicilikle ilgili kültürel standartları karşılayıp karşılayamama bağlıdır.
- Sosyal Karşılaştırma: Öz saygım, belli bir alanda başkalarından “daha iyi” olmama bağlıdır.
- Erdem: Öz saygım, erdemli biri olmama bağlıdır.
- Ebeveynlik: Öz saygım, çocuğumun başarılarına ve refahına bağlıdır.
- Güç: Öz saygım, güç algıma bağlıdır.
- Tanrı Sevgisi: Öz saygım, Tanrı’nın sevgisine bağlıdır.
- Aile Onayı: Öz saygım, ailemin isteklerini yerine uyup uymamama bağlıdır.
Öz saygınızın nerede olduğunu bilmek, size davranışlarınızı ve tepkilerinizi nelerin yönlendirdiğini anlamınıza yardımcı olur. Aynı zamanda, psikolojik olarak kırılgan olduğunuz noktalar bakımından farkındalığınızı geliştirmenizi sağlar.
HBR